28 Şubat 2018 Çarşamba

Hitler’in yenilgisi

Haziran 1940 itibarıyla Hitler, tarihte diğer hiçbir liderin ulaşamadığı kadar büyük bir alanı Avrupa’da ele geçirmişti. Polonya, Slovakya, Norveç, Danimarka, Benelüks devletleri ve Fransa doğrudan Nazi idaresi altındaydı. Bohemya ve Avusturya, Reich’ın eyaletleri olmuşlarken; İtalya, Macaristan ve Romanya askeri müttefiklerdi. Hitler, aynı zamanda devrimci Blitzkrieg’ın etkililiğini kanıtladı ve 1914’te Alman Başkomutanlığının elinden kaçmış olan insanın aklını başından alacak kadar muhteşem bir zafere ulaşmak için eski Schlieffen Planı’nda değişikler yaptı.

Ne ki, beş yıl zarfında Üçüncü Reich yıkıldı ve Alman askeri üstünlüğü yok edildi. 1941 sonrasındaki dönem, ulusun kaynaklarının gerçekçi ve doğru olmayan siyasalar uğrunda yanlış bir biçimde kullanılmasına klasik bir örnektir. Bu bölüm, özellikle Hitler’in stratejik ve askeri hataları üzerine ve bir yanda Almanya ile öbür yanda iki müttefik güç arasındaki devasa endüstriyel eşitsizlik üzerine yoğunlaşacaktır.

Savaş tasarıları Polonya ve Fransa’ya karşı görkemli bir biçimde başarılı olmuş olsa bile, Hitler Britanya, Sovyetler Birliği ve Birleşik Devletlere karşı yürütülen çarpışmayı çok kötü bir biçimde ve yanlış yönetti.

Teoriyi politik eylem ve örgütle birleştiren önder Stalin

Ölümümün 65. yılında Stalin yoldaşı anarken ondan öğrenmek ve onun devrimci iradeyi pratiğe geçirmedeki kararlılığı, örgütçülükteki başarısını ve yoldaşlık ilişkilerindeki titizliğini, başladığı işi sonuna kadar götürmedeki iddiacılığı ve inatçılığını kendimize örnek almak büyük önem taşıyor. Kuşku yok ki Stalin yoldaş devrimci teorinin öneminin devrimci pratiğe yol göstermesiyle bağlı olduğuna özel vurgu yapan, boş konuşup iş yapmayan yani teorisi ayrı pratiği ayrı  işgüzar devrimciliği ve geze komünistliği ateş altına alan önderlerdendi.

Elbette devrimci irade soyut değildir, son derece somuttur. Salt teorinin griliği içine sıkıştırılamaz. Ve teori, zaten, toplumun dönüştürülmesini ve devrimi öngörmüyor ve bu zorunluluğun yolunu aydınlatmıyorsa, toplumsal pratiğe gösteren bir eylem kılavuzu değilse, ne nesnelliğin bilgisidir, ne bilimsel ve ne de devrimcidir. O halde, devrimci irade, nesnelliğin bilgisine, devrimci teoriye dayanmalı; ama teori alanına sıkışıp kalmamalıdır. Ortalık, devrimci iradeye, herhangi bir konuda ne yaptığını bilerek karar verme yetisine sahip olmayan akademisyenlerle doludur.

Haliyle teorik bilgi temel önemdedir; toplumsal gelişmenin yasalarını bilmeden irade devrimci tarzda kullanılamaz. Stalin yoldaş teorinin önemine dair şunları belirtiyordu;

Deniz Gezmiş kimdir?

Bir dönem, orkestra şefi gibi idare ettiği kitleleri peşinden sürükledi. Henüz 20’lerindeyken öğrencilerin, köylünün, işçinin sesiydi. Gezi direnişinde AKM’ye onun resmi asıldı. Onun hayatını Türkiye solundan bağımsız düşünemeyeceğimiz için bu liste uzayıp gidiyor.

Deniz Gezmiş 28 Şubat 1947’de Ankara’da tek katlı bir evde doğdu. Babası ileride ona yazdığı bir mektupta, “Karlı bir Şubat sabahı gözlerini açtığın zaman ilk işin ağlamak olmuştu. Şimdi anlıyorum; çünkü karşında yaratık olarak ilk defa bizi görmüştün: İnsanları… Yani bütün istikbalini onların mutlu olmaları uğrunda feda edeceğin insanları…” diyecekti. 

Okumaya Teksas serisi ile başladı. Çelik Blek’in bağımsızlık mücadelesinden çok etkilenmişti. Sonra babasının kütüphanesine dadandı. Hayvanları; kedileri, köpekleri çok seviyordu. O dönem Marshall Yardımı‘yla dağıtılan süt tozlarını sulandırıp mahallenin köpeklerini besliyordu.

22 Şubat 2018 Perşembe

Taylan Özgür, yaşıyor...

68 sonlarıdır, devrimci hareketlerde aktif rol alan, 69 senesinde Beyazıt Meydanı’nda katledilmiştir, ODTÜ’de ‘Devrim’ yazılamasının üç mimarlarından Hüseyin İnan ve Alparslan Özdoğan’la birlikte iddia edelinlerdendir. ODTÜ’de Komer’in arabasının yakılması anti-emperyalist mücadelede önemli bir yerdedir. Komer’in arabasını deposundan aldıkları benzinle, Sinan Cemgil, Taylan Özgür, Ulaş Bardakçı, Tuncay Çelen ve İbrahim Seven arabayı ateşe vermişlerdir. 
Bundan tam 49 yıl önce polis kurşunuyla katledilen Mustafa Taylan Özgür 1948 yılında bugün doğdu.

Taylan Özgür, ODTÜ öğrencisiydi. 68 kuşağının gençlik önderlerinden biri olan Taylan, henüz 21 yaşında, 23 Eylül 1969’da İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Genel Kurulu’na katılmak için geldiği İstanbul’da Beyazıt Meydanı’nda arkadan vurularak katledildi.

Taylan Özgür, 23 Şubat 1948 yılında doğdu. Annesi Necla Özgür, babası emekli bir subay olan Hasan Özgür'dü. Taylan, Ankara Atatürk Lisesi'nden mezun olduktan sonra ODTÜ'ye girdi ve gençlik hareketlerine katılmaya başladı. ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü ve ODTÜ Öğrenci Birliği Denetleme Kurulu üyesiydi.

1969 yılının ocak ayında ODTÜ'de Vietnam kasabı olarak bilinen ve Ankara'ya ABD Büyükelçisi olarak atanan Robert William Komer'in makam arabasının yakılma eylemine katıldı. Eylemden sonra tutuklanan 13 öğrenci arasındaydı ve iki ay kadar tutuklu kaldıktan sonra 12 Mart 1969'da tahliye edildi.

ODTÜ Stadyumu'ndaki büyük "Devrim" yazısını yazan üç öğrenciden biri olduğu iddia edilir; diğerleri ise Hüseyin İnan ve Alparslan Özdoğan.

23 Eylül 1969'da İstanbul Üniversitesi'nde katıldığı Öğrenci Birliği Kongresi sırasında kolluk kuvvetleri tarafından Beyazıt Meydanı'nda vuruldu. ODTÜ öğrencisi Mustafa Taylan Özgür, İstanbul Üniversitesi'nde katıldığı Öğrenci Birliği Kongresi sırasında polislerin yaptığı baskın sonrası katledildi. Kimin öldürdüğü bugüne kadar aydınlatılmadı. Failleri ise hala bulunamadı.
1969 yılının ocak ayında ODTÜ'de Vietnam kasabı olarak bilinen ve Ankara'ya ABD büyükelçisi olarak atanan Robert William Komer'in makam arabasını yakılmış, bu olaya karışanlardan, önder olanlar tek tek yakalanıp katledilmiştir. Bu önder kadronun ilk kurbanı Taylan Özgür’le birlikte devrimci şehidimiz; Vedat Demircioğlu’yla beraber, Taylan Özgür nezdinde, Deniz Gezmişler, Mahir Çayanlar, İbrahim Kaypakkayalar’ın Türk-İslam sentezi altında saklanan İslamcı sapık güruhun işledikleri cinayetleri unutulmayacaktır. Devrimci geleneğimiz bitmedi, bitmez! O çağında devrimcileri vardı, bugünde var; çoğalsınlar. Er ya da geç hesap sorulacaktır! 

19 Şubat 2018 Pazartesi

Ulaş Bardakçı’nın savunması

12 Mart askeri darbesi tarafından 19 Şubat 1972 tarihinde katledilişinin 46 yılı; Arnavutköy Üvez Sokak'ta kaldığı eve düzenlenen operasyonda katledildi Ulaş Bardakçı. Güzel bir dünyanın hayalini kuruyordu ve daha 25 yaşındaydı. KP-İÖ ölümsüzlüğünün 46. yılında Ulaş Bardakçı’nın savunmasıyla 68 Hareketi önderi Ulaş Bardakçı yoldaşı saygıyla anar. 
Ulaş Bardakçı’nın savunması: “THKP ve THKC’nin bir savaşçısıyım!”

Adım Ulaş Bardakçı. 1947 doğumluyum. THKP ve THKC’nin bir savaşçısıyım. THKC ve savaşçıları emperyalizme karşı bağımsızlık için silaha sarılma hakkını kullandılar. Savaşçılarının son teki de ölene kadar bu hakkı kullanmaya devam edeceklerdir.
Rasih Ulaş Bardakçı’nın 1971 tarihli bu savunması, THKP-C’nin ilk döneminde benimsediği Milli Demokratik Devrim kuramına yaslanıyor. Mahir Çayan’ın Maltepe Cezaevi’nden firarından sonra kaleme aldığı Kesintisiz Devrim II-III broşüründen sonra MDD çizgisinin “milli burjuvazi” yanılgısından uzaklaşan THKP-C “ülkemizdeki tekelci kapitalizm kendi iç dinamiği ile gelişmediğinden ve de yerli tekelci burjuvazi, baştan emperyalizmle bütünleşmiş olarak doğduğundan, stratejik hedefimiz anti-emperyalist ve anti-oligarşik devrimdir” diyecekti. Ulaş Bardakçı’nın savunmasını Arnavutköy’de katledilmesinin 46’ıncı yıldönümünde yalnızca tarihsel değeri açısından değil devrimcilik, devrimcilerin ikonlaştırılması ve anti-emperyalist mücadele konusundaki tespitleri dolayısıyla da düzenleyerek yayımlıyoruz.
Hakim bey, önce geçen celsede cevaplandırmadığım soruya mahkeme heyetine güven duyup; duymama sorusuna cevap vermek isterim. Mahkeme heyetinde görev alan şahısların hiç birini tanımam. Bu sebeple güven duyup duymamak söz konusu değildir. Fakat gerçek olan şudur ki: Mahkemeniz bağımsız bir mahkeme olma niteliğine sahip değildir. Bu durumu göz önüne alarak istifa etmeniz gerekir. Cevap vermediğim kimliğime gelince, adım Ulaş Bardakçı. 1947 doğumluyum. THKP ve THKC’nin bir savaşçısıyım.

İddianamade, Kurtuluş Savaşı’ndan, Anayasa’dan, gençlik olaylarından bahsedilerek ve yayın organlarından, yazılarımızdan parçalar alınarak, bir giriş yapıldığını, buna bağlı olarak yaptığımız eylemleri okudum. Bu eylemler sonucu anayasayı ihlal suçundan ceza görmemiz isteniyor.

5 Şubat 2018 Pazartesi

Devrimci değerleri özümlemek

Devrimci değerleri ve ilkeleri özümlememiş ve bunun gerekleri doğrultusunda hareket etmeyen bir komünistin yığınların sevgi ve sempatisini kazanması ve yoldaşlarının güvenini yakalaması mümkün olamaz. Bu bakımdan mücadelenin zorlu süreçlerinde damıtılarak yaratılmış ve olmazsa olmaz değerler ve kurallar haline getirilmiş olan devrimci değerlerin özümlenmesi yoksa ve her koşulda buna uyulmuyorsa başarıyı elde etmek güçleşir. Dahası değerleri özümleme ve yaşam biçimi haine getirme bilinci yoksa inanç gelişmez. Ve inanmadan yapılan her şey ise insanın kendisini ve başkasını aldatmasından başka bir anlamada gelmez.

Hatırlanacağı üzere faşist karşı devrim 12 Eylül 1980 cuntasıyla, ekonomik ve politik bunalımın bedelini işçi sınıfına ve emekçilere ödettirmeyi hedefleyen halk düşmanı bir yıkım programının uygulayıcısı olarak işbaşına getirildi. Faşist cunta bu aynı süreçte, toplumsal muhalefetin moral zeminini tahrip etmeyi hedefleyen bir de sosyo-kültürel program uygulamak zorundaydı. Madalyonun iki yüzü gibi, biri olmadan diğerini uygulamanın mümkün olmadığı zorbalık ve ahlaksal değersizleşme; Kürt Ulusuna karşı yürütülen kirli savaşın da katkısıyla katmerleşerek hayata geçirildi.

Fahri Kaya yoldaşın anısına: Devrimci yaşamın örgütlenmesi ve fedakarlık ruhunun kamçılanması

“Burjuva kapitalist sistemin yıkılması ve devrimin zafere ulaşması için mücadele eden komünistler olarak yaşamımızı örgütlü mücadelenin gereklerine ve gereksinimlerine göre şekillendirmekle yükümlüyüz” sözüne bağlı kalan Fahri yoldaşın yaşamı ve duruşu biz yoldaşlara her bakımdan örnek olmalıdır. Erkence aramızdan ayrılan yoldaşların, devrimci komünist kimliği, bir bütün halinde, proleter yaşam tarzları her bakımdan bizlere yol göstermelidir. Eğer teori ile pratiğimiz arasında bir uyum yoksa sözlenen sözlerin hiç bir değer taşımayacağını unutmamalıyız.

Fahri yoldaş hem devrimci faaliyet yürütüyor ve hem de gece gündüz demeden çalışıyordu. O biliyordu ki, yaşamını bütünüyle devrimci tarzda örgütlemeyen, devrimci düşünmeyen, devrimci kültür ve ahlakı kişiliğinde içselleştirmeyen, düşündüğü gibi yaşamayan bir kişinin, burjuvazinin bataklığında çürüme ve yozlaşmaya kılıç çalmasının mümkün olmadığını düşünenlerdendi. Onun içindir ki yaşamı her alanda devrimci tarzda örgütlemek büyük önem taşıyordu.