24 Ekim 2017 Salı

Ekim şehitlerinin yolu yolumuzdur

“Ölümün anlamını yaşamda saklı bilenler.
Bizler öleceğiz...
Çünkü tarihin
kaçınılmaz zorudur ereğimiz.
Zor berraklık ister; zorun berraklığıdır
sıkıca sarıldığımız mavzerimiz.
Kına yakmasın düşman ellerine,
bizler tükenmeyenlerin nasırlı elleriyle
çitleri yıkacak olanların çelik bilinciyiz”

Bizler proletaryanın neferleriyiz Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da faşist diktatörlüğün kirli savaşla halklarımıza topyekûn savaş açtığı hemen her gün faşist baskı ve terör nedeniyle  ülkenin her tarafından emekçiler, devrimciler ve Kürt gerillalar katlediliyor. AKP faşizmi egemenliğini sürdürmek ve devrimci demokratik muhalefeti ezip dağıtmak için Diyarbakır’da, Suruç’ta, Ankara’da yüzlerce demokrasi savaşçısının katlettiği ve OHAL rejimiyle faşizmin pekiştirilmeye çalışıldığı, zindanlarda zulmün dinmediği, tutuklama terörünün alıp başını gittiği korku imparatorluğunun büyütüldüğü koşullar, devrim için örgütlenip ayağa kalkmanın ne kadar acil bir hal aldığını gösteriyor.

Bilindiği üzere Ekim ayı, dünya proletarya devriminin ilk olarak pratikleştiği ve Rusya'da proletarya ve emekçilerin iktidarı alarak, dünya burjuvazisine karşı komünizmin sancağını daha da yukarı çektiği aydır. Dünya proletaryası ve halkları için Ekim ayı, hep zafer yüklü ve kavga dolu bir ay olarak anıldı ve yığınlar, devrime ve sosyalizme olan inançlarını her yıl Ekim devrimini anarak tazelediler ve ondan aldıkları güçle daha sıkıca sarıldılar sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemine.

Ekim şehitlerimiz; Kilis’te toprağa düşen M18 gerillalarından Mehmet Beşgen’den Erdoğan Tatar'a, Saim Bozkurt’tan Müslüm Akyol’a, Hasan Çiçek’ten Ertan Uzunyayla'ya, Mehmet Türk’e, Hüseyin Toraman’dan Ali Ekber Barış’a her şeyleriyle kavganın engin denizine kendilerini attılar, devrim ve komünizm savaşımımızın zaferi için, örgütümüz KP-İÖ’nün önceli komünist öncü TKP/ML Hareketi'nin komünist programına yaşam buldurmak için, kanlarını güzelim ülkemizin topraklarına kattılar. Şehitlerimizin bizlere devrettikleri devrim bayrağı bugün onların erdemleri ve mücadele kararlılıklarıyla yoldaşlarınca taşınmakta ve ekim şehitlerinin anısını kavgalarında yaşamaktadırlar.

Evet, budur ölümsüzleşmenin “sihri” devrim davasında şehit düşmek ve tam da budur tarihin burçlarındaki ölümsüzlük. Ekim şehitleri bizlere devrim için yürünmesi gereken yolu gösterdiler ve şehit yoldaşlarından devraldıkları bayrağı usulcasına yoldaşlarına devrederek ölümsüzler ordusuna katıldılar. 

26. yılında ilk gözaltı kayıplarından komünist gençlik önderi Hüseyin Toraman anarken

“Öfkeye dönüştüyse acılarımız
sığmıyorsak kabımıza
ve sevdalı olduğumuz halde
uğrunda ölecek kadar
seviyorsak yaşamı
Unutma ki,.. 
Gelecek güzel günler içindir.”

İşte çekilip bayrak bayrak tarihin burçlarında ölümsüzleşen güzelliklerimizden biri de genç komünist önder Hüseyin Toraman yoldaştır. 27 Ekim, böyle bir ölümsüzleşmenin tarihi adıdır. Hüseyin Toraman yoldaş 27 Ekim 1991'de faşist diktatörlüğün beyaz müfrezeleri tarafından kaçırılıp 'kayıp' edildi. Beyaz ölüm, onu yalnızca fiziki olarak aramızdan ayırdı. Fakat büyük ve onurlu kavgamızda onun yüreği çarpıyor. Yine kavgada yan yana ve omuz omuz omuzayız. 0, kavgamızda yaşıyor, savaşıyor. Ve kutup yıldızımız ışık olmaya devam ediyor. 

Toraman yoldaş, gençlik savaşımının/sınıf savaşımının yetiştirdiği bir gençlik önderiydi. Devrim ve sosyalizme sempatisi çok küçük yaşlardan geliyordu. Devrime olan bu sevdasını hiç bir dönem yitirmemişti.12 Eylül gibi ağır gericilik dönemlerinde bile terk etmemişti devrime sevdasını. Yoldaşın, devrimci savaşım yaşamı üniversite yıllarında başladı. Ve yükseköğrenim gençliğinin savaşımında kavgaya atıldı. 

Değerli göçmen emekçiler, yoldaşlar:

Toraman yoldaş, gençliğin akademik ve politik savaşımında hep ön saflarda oldu. Yükseköğrenim gençliğinin örgütlü savaşımını geliştirme ve yeni mevziler yaratmada yine önlerdeydi. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Öğrenci Derneği Başkanlığını da yapan yoldaş, aynı biçimde öğrenci gençliğin Türkiye çapında yaratılan bütün koordinasyon, eylem ve platformlarının da yaratıcı önder örgütçülerindendi. 1987-14 Nisan direniş ve kitlesel gösterilerini örgütlemede de onun "imza"sı vardı. Komünist hareketle de bu süreçlerde tanıştı. Safını belirleyerek komünist hareketin pratik-örgütsel çalışmalarında yer aldı. Komünist gençlik hareketinin kurucu militan olarak çalıştı. Güçlü örgütçü, siyasal önderlik yeteneği ile GKH'nin örgütlenmesini geliştirdi. Ve GKH önderliğinde yer aldı. GKH'nin yükseköğrenim gençlik çalışmasının yanında, lise ve işçi gençlik çalışmasının başlatılması ve geliştirilmesinde de yer aldı. 

Toraman yoldaş, yeni tipte Marksist-Leninist bir kadronun tüm özelliklerini taşıyordu. İnanç, irade, kararlılık, yaratıcılık ve diğer önderlik özellik ve yeteneklerinin hepsi Hüseyin Toraman yoldaşın kişiliğinde kristalleşmekteydi. Özverili, çalışkan ve alçak gönüllüydü. Tüm devrimci değerlere ve soylu erdemlere sahipti. Kısaca, H.Toraman yoldaş, sosyalizm davasına adanmış örnek bir yaşamdı. 

Beyaz ölümde kaybettiğimiz 26. yıldönümünde, komünist gençliğin önderi ve aynı zamanda gençliğin anti-faşist önder savaşçısı Hüseyin Toraman yoldaşı, saygıyla anıyor ve şehitlere devrim sözümüz olduğunu bir kez daha haykırıyoruz!


Şehitlerimiz onurumuzdur, onuru asla çiğnetmeyeceğiz!

Kilis şehitleri kavga barağımızdır

Kilisti Toprak

-6  M18 Gerillaların anısına-

Altı can
Altı yiğit dağların şahanı
Kavgaya sevdalı altı bükülmez bilektiler
İlk yaz güneşi gibi sarı
Ve sıcak
Ve bilmem kaç yüzyılın baharında
Yeniden açacak
Islak toprak
Gök buluttu
Ateş dağ yüreklerinde
Şafak söktü sökecek
Ey dağların sesi mavzerler
Ey sevdaların türküsü denizle
Ey yarınların sesi direnişler
Söyleyin hangi tarihtir bu izi bekler
                          Ay dolandı
                         Gün aştı
dağlarda özgürlük
türkülerle gelecektiler
pusuda düşürülünce dağlarda
ölümü kucakladılar’
Altı savaşkan altı militandı aynı bedende
Aynı uçurumlarda çatılmış tüfekler
Aynı kavgalarda söylenmiş türküler
Aynı sevdalara ertelenmiş aşklar
Aynı menzile yetişme  zamanında
                   Güldüler
                   Sevdiler
                   Beklediler
Gittiler ay geceyi aşmadan
Düşman tuzağa durmadan
Düşman baskına kalkmadan
Menziller mavzer tetiğinde
Mavzerler mevzi yatağına sığmazken
Yazılanlara yar can
                Kilis’te toprak tarihini kanıyla yazmış
                Geleceğine kanını katmış Ve geleceklere satılmış
                Uğruna can verdikleri
Ateş düşmüştü yüreğe
Yürek dağlanırda durmak olurmuydu
                Kilisti toprak
                Kavrulmuştu toprak 
                Altı candılar kanlarını akıttılar
                Kilis toprağına kanlarını kattılar
Onlar ki susuz topraklara umut ektiler
ölümün üzerine gülerek yürüdüler
biz gerillayız karakol baskınlarında vuruluruz!
               Düşman hain
               Düşman pusuda olsa
               Elde silah
               Dilde türkü
              Yürekte sevda
              Aynı gecelerin şafağı
              Aynı aşkların bedeni
              Aynı kavgaların yoldaşı
              Ve aynı toprağın hamuruydular
              Altı kavga adamı
              Altı tan atışıydılar
                               Ay dolandı yine
                               Günaştı”

Yıl 1992, aylarda Ekim'in 27'si. Yıldızsız gecenin alacakaranlık vakti. Beka'dan Kilis'e uzanan sınır yolunun uğursuz noktası. Belki de zaman denilen çizginin bu noktasında tarihin durdurulamaz sonsuz  akışına yeni bir sayfa yazılacak. Ve tarihin onurlu sayfasının adı 'Altılar Ölümsüzdür" olacak.

Çünkü bilmiyordu iğrenç oyunları düşmanın. Ve sürüyordu sınıf savaşımı. Faşist diktatörlüğün yok edici beyaz müfrezeleri yine kan içmeyi bekliyordu pusuda. Yalnızca kanlı pusu değildi bu. Aynı zamanda bir yol kavşağıydı Devrim ile karşı-devrimin hesaplaşmak  için buluştuğu bir yol kavşağı. Bir savaş ve zafer yaşanacak burada. Düşman, çirkin, haşin, zalim ve kalleşti. Bir de, devrimin ve geleceğimizin temsilcileri var bu kavşakta. Yüreğinde devrim ateşinin korlandığı altı komünist gerilla, devrime gebe ülke topraklarında savaşma arzusuyla sınırı geçmeye çalışıyorlar. Ama ölüm kalleşti, ölüm sınırdaydı. Düşman ve ölüm pusu ya yatmıştı.

Altı komünist savaşçı, ölümden korkmaksızın, ölümün üstüne üstüne gidiyorlar. Grubun en önünde, eğitim kampı ve " İbrahim Kaypakkaya 1. Devresi"nin ilk genç komutanlarından Saim yoldaş. Belki de, ilk ve son savaş muharebesini yönettiğini bilmeden giriyor zulüm tufanına. Arkasından diğer yoldaşlar, Ertan Uzunyayla, Müslüm Akyol, Hasan Çiçek, Erdoğan Tatar  ve Mehmet Beşgen geliyor. Kahrolası bir karanlık ve sessizlik. Çok sürmüyor kararlılığın hükmü ve birden anlamsız sessizliği bozan kurşun sesleri yankılanıyor dağlarda. Karşı-devrimin silahları kan kusuyor gencecik bedenlerin üzerine. Ve devriliyor birer birer, genç fidanlarımız. Her biri yarım kalan şiarlarını haykırarak düşüyor toprağa. Kan ile sulanıyor toprak. Ve aynı anda proletaryanın kızıl bayrağı, daha da kızıllaşıyor. Tarihin, bu nirengi noktasında altı komünist gerilla daha şehit düşüyor, Kürdistan dağlarında.

Bir kan gölü içinde yatıyor yiğit yoldaşlar. Gözlerinde sınıf kininin şimşekleri çakıyor. Ufka ve zafere doğru yükseliyor bakışları. Karanlık geceyi yırtarcasına yüzlerinde geleceğe olan inancın sonsuzluğuyla ölümsüzleşiyorlar. Apoletleri yoktu belki bu devrim askerlerinin. Ve belki de yakalarında taşıdıkları ölümdü apoletleri. Ama künyeleri vardı bu proleter kahramanların. Onurla taşıyorlardı boyunlarında. Ve yazıyordu künyelerinde "TKP/ML Hareketi M-18 Gerillaları İbrahim Kaypakkaya 1. Devresi" diye. Evet, altı On sekiz  gerillası yoldaş, hain pusularda devrime canlarını armağan ederek, katıldılar ölümsüzler kervanına. Sonsuz fedakarlığın ve inanan sembolü oldular. Can bedeli ve tutkulu savaşkanlığın en yüce ve sade örneklerinden birini sergilediler, ölümü güzel ve mutlu kıldılar. Ölümü sınıf sanatı gibi nakış nakış işler.

Altılar, var olandan her bakımdan yüksek ve ileri bir toplum kurma ile kurulu düzenle bütün bağlarını kopardılar. Kapitalist toplumun egemen sınıflarına ve onların zulüm direkleri üzerine kurulmuş diktatörlüğe her cepheden düşmanlıklarını ve kesin biçimde ilan ederek bulunduklarına karşı yüksek bir hücum gücüyle saldırıya geçtiler. Süssüz gösterişsiz ve anlamlı yaşadılar. Proletaryanın, insanlığın ortak idealleri ve çıkarlarının dışında hiçbir çıkar gözetmeksizin yaşamlarını ortaya koydular.

Devrimin en ağır görevlerine atılmada asla kuşku göstermediler. Devrim ve partiyi örgütlemenin sıra neferi, savaşçısı oldular. Yüce devrim ve komünizm davasının, yeni bir toplum' yaratmanın işçileri ve devrimin hamalları oldular.

Komünizmin bu altı savaşçısının, içinde savaşarak ölümsüzleştikleri koşulları bütün gerçek yanlarıyla anlamakla ancak altı savaşçımızın anılarının büyüklüğü anlaşılabilecektir. Ve ancak O zaman gerçek anlamıyla onları anmış ve yaşatmış olacağız. Onlar, devrim için savaşımın sorunlarının büyüdüğü ve buna koşut olarak, devrimci görevlerimizin kat kat arttığı bu dönemde, yeni ve büyük konumlar yakalama somut 'görevini bir iş olarak önümüze koydular. Ve onlar bu uğurda savaşarak ölümsüzleştiler. Onuru, kavgayı, bayrağı ve devrimin görevlerini bize teslim ettiler.

Şimdi onları anmak, onları tıpkı yaşadıkları zamandaki gibi sıcak ve yeni tutmak, bugünün; yani içerisinde bulunduğumuz tarihsel 'an'ın bütün devrimci görevlerini anlamak ve başarmakla gerçek anlamını bulacaktır.

Onları anmak ve yaşatmak, ağırlığına bakmaksızın, bu görevleri eksiksiz yerine getirmek için onlarca, yüzlerce kat fazla enerjiyle, özveri ve coşkuyla çalışmak gerektiğinin kavranmasından geçer. Görev, şehitlerimizi anmak için her günkü devrimci görevlerimize sımsıkı sarılmak ve ileriye atılmaktır.

Geleceğin fethi davasında düşen, altı kızıl M18 gerillasını, kavgamızda, bilincimizde ve yüreğimizde yaşatıyoruz. Kahpe bir pusuda katledilişlerinin 25. yıldönümün de, altı komünist gerilla ve dağ kartalı yoldaşımız kavgamızda yaşıyor. Sonsuza dek yaşayacaktır.