28 Şubat 2018 Çarşamba

Teoriyi politik eylem ve örgütle birleştiren önder Stalin

Ölümümün 65. yılında Stalin yoldaşı anarken ondan öğrenmek ve onun devrimci iradeyi pratiğe geçirmedeki kararlılığı, örgütçülükteki başarısını ve yoldaşlık ilişkilerindeki titizliğini, başladığı işi sonuna kadar götürmedeki iddiacılığı ve inatçılığını kendimize örnek almak büyük önem taşıyor. Kuşku yok ki Stalin yoldaş devrimci teorinin öneminin devrimci pratiğe yol göstermesiyle bağlı olduğuna özel vurgu yapan, boş konuşup iş yapmayan yani teorisi ayrı pratiği ayrı  işgüzar devrimciliği ve geze komünistliği ateş altına alan önderlerdendi.

Elbette devrimci irade soyut değildir, son derece somuttur. Salt teorinin griliği içine sıkıştırılamaz. Ve teori, zaten, toplumun dönüştürülmesini ve devrimi öngörmüyor ve bu zorunluluğun yolunu aydınlatmıyorsa, toplumsal pratiğe gösteren bir eylem kılavuzu değilse, ne nesnelliğin bilgisidir, ne bilimsel ve ne de devrimcidir. O halde, devrimci irade, nesnelliğin bilgisine, devrimci teoriye dayanmalı; ama teori alanına sıkışıp kalmamalıdır. Ortalık, devrimci iradeye, herhangi bir konuda ne yaptığını bilerek karar verme yetisine sahip olmayan akademisyenlerle doludur.

Haliyle teorik bilgi temel önemdedir; toplumsal gelişmenin yasalarını bilmeden irade devrimci tarzda kullanılamaz. Stalin yoldaş teorinin önemine dair şunları belirtiyordu;

“Teori, bütün ülkelerin işçi hareketinin genel biçimi ile ele alınmış deneyimidir. Elbette ki teori, devrimci pratikle birleştirilmedikçe anlamsız olur; tıpkı, devrimci teori ile yolu aydınlatılmadıkça, pratiğin karanlıkta el yordamıyla yürümesi gibi. Ama teori, devrimci pratikle kopmaz bir bağla birleştiğinde, işçi hareketinin muazzam bir gücü haline gelebilir, çünkü harekete güveni, yönünü tayin etme yeteneğini ve çevresinde olup biten olayların iç bağlantısını anlamayı teori ve yalnızca teori verebilir; çünkü pratiğe, yalnızca sınıfların bugün nasıl ve hangi yönde hareket ettiklerini değil, aynı zamanda yakın gelecekte de nasıl ve hangi yönde hareket edeceklerini de anlamasında teori ve yalnızca teori yardım edebilir. Şu ünlü şiara damgasını vuran ve onu düzinelerce kez yineleyen, Lenin’den başkası değildir.”

Ne ki toplumsal dönüşüm, politik bir eylemi gereksinir. Sınıf mücadelesi, başlıca politik eylem olarak gelişir; mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesini, bunun zorunlu yolu olarak kapitalistlerin iktidarının devrilmesini dayatır. Bu, salt teorik çalışma ve bilme ile başarılamaz. Bilineni uygulamayı, yapmayı yani örgüt ve politik savaşımı  gerektirir. Haliyle burada politika devreye girer. Politika, devrimci iradenin bir yönüdür, doğruluğu ve sağlamlığı, iradenin sağlamlığının bir ölçütü olur; ama aynı zamanda da, teorinin ışığında doğru genel ve özel politikalar beklenmesi ve uygulanması, gerekli alternatiflerin ortaya konması, devrimci iradenin sağlamlığını pekiştirir. Devrimci irade, devrimci politikalar ve onlarda ısrar edilmesi, uygulanmalarında kararlılık ve ama değişen koşullarda birinden diğerine en çabuk geçiş esnekliği demektir.

Öte yandan devrimci irade, bir başka yönüyle daha soyut değil ama somuttur. O devrimci örgütte somutlanır. Politik mücadele politik örgütle yürütülür; sınıf mücadelesi, son çözümlemede partiler arası savaştır, karşı devrimci ve devrimci - komünist örgüt ve partilerin çatışması, burjuvazi ve proletaryanın iradelerinin çarpışması olarak belirir. Ama burada kalmaz; proletaryanın ve partisinin saflarına sızan zehirli burjuva atmosferi ve etkisine, boyun eğmecilik ve liberal eğilimlere, küçük burjuva kararsızlık ve yalpalamalarına karşı dikilecek olan, devrimci iradedir.

Devrimci iradenin, örgütte (en başta, partide) somutlanması iki anlama gelir. Birincisi, devrimci irade, canlı, hareketli, toplumsal siyasal çatışma ve pratik değişmeler içinde etkin bir unsurdur ve herkesin kendisine göre, uluorta ve dağınıklık içinde, gevşek bir biçimde, rolünü oynamaz. Proletaryanın örgüt ruhunun ve disiplininin durmak bilmez, kesintisiz, uzun ve inatçı bir mücadeleciliği ile ifade olur.

İkincisi, devrimci irade, kişisel değil kolektif iradedir, örgüt iradesidir, örgüt ruhunu ve çelik disiplini varsayar. Merkezileştirilmiş bir irade olmadan, ne proletaryaya yol gösterilebilir ne devrim olanaklı olabilir ne de devrimin hazırlanması. Her kafadan ayrı ses çıkması, devrimci iradenin görünümü olamaz. Disiplin, devrimci iradenin ayrılmaz parçası ve gereğidir. Kuşkusuz, devrimci iradenin, başlıca az sayıda devrimcinin elinde oluşması, hatta özel durumlarda birkaç ve nihayet bir kişinin iradesinin tayin edici rol oynaması, devrimci iradenin kişiselliğini göstermez. (Marx ve Engels’in hemen her kritik anda sivrilmeleri, teorinin geliştirilmesi açısından ayırt edici rolleri, yine Lenin’in bu açıdan rolü ve Ekim ayaklanmasının hemen öncesindeki ve Stalin’in Anti-Faşist Savaşın özellikle belirli dönemlerindeki rolleri, kuşkusuz, kişisellik ve kişi putlaştırması suçlamalarının doğruluğu anlamına gelmemektedir.)

Devrimci iradenin kolektif ve örgütlü irade olarak şekillenişi, proletaryanın toplumsal üretici güç olarak disiplinli ve örgütlü bir sınıf oluşunun, kişisel değil “kolektif davranışlar üreten sınıf özelliklerine sahip oluşunun ifadesidir.

Ama tam da bundan dolayı, ezilen ve sömürülen kitleler ve en başta sınıf içinde erime yeteneği, kitlelerden ve onların her günkü sorunlarından ve coşkusundan uzak olmama, devrimci iradenin temel bir unsuru olarak belirir. Sınıftan ve kitlelerden kopuk bir devrimci irade var edilemez; ama kitlelerden ve coşkusundan güç alan devrimci irade, onların seferber edilmesi ve coşkuların ve militan özelliklerin yükseltilmesinin hareket ettiricisi olur.

Devrimci irade, nesnelliğin bilgisini, politik ve örgütlü çalışmayı gereksindiği gibi, çalışmanın planlanmasını ve ayrıntıda ne yapıldığının bilinerek karar verilmesinin olanaklı kılınmasını gereksinir. Kara düzen, akla geldiği gibi kararlar alıp uygulamak, kısa ve uzun vadeli amaçlar, bunların gerçekleşmesinde etkili olacak güçler, yedekler ve diğer çeşitli değişkenleri, olası gelişme yönlerini vb. dikkate alan bir plana sahip olmamak, irade özgürlüğünü, bu kez ayrıntıda, özel uygulamalarda, bilgisizliğe dayalı kararsızlık olarak kullanma durumuna sürüklenmek anlamına gelir. Devrimci irade, her özel durumda, her belirli uygulamada, kendisini, genel teori ve politikalara bağlanmış (onun hizmetine koşulmuş) planlarda ifade eder, kendini planlar (kuşkusuz doğru planlar) hazırlanmasında gösterir ve karşılık olarak, her somut süreçte, bu planlar tarafından, kuru iddiacılıktan ayrıştırılır. Plan, devrimci iradenin, hem kendisini ifade edişi ve hem de gerçekleşme önkoşullarının genişleticisidir.

Nitekim Stalin yoldaşın Amerikancı devrimci pratiği ile Rus devrimci atılımına özel vurgu yapması, Stalin yoldaşın var olanla yetinen ve önüne çıkan engellere takılıp kalan  çalışma tarzındaki kendiliğindenciliğe cepheden karşı çıkar ve çalışma tarzında Bolşevik çalışma tarzını kendisine düstur alır.

Bundan dolayı Stalin yoldaş, devrimci irade ve somut süreçler diyalektik toplamı olan sınıf mücadelesi ilişkisi, devrimci iradenin sınıf mücadelesinin gelişmesine katkısı (müdahalesi) olarak, yalnızca genel politik düzeyle sınırlı değildir ve her özel ve somut sürece müdahaleyi kapsar olarak bakar. Her somut sürecin planlanması ve planlar aracılığıyla sınıf mücadelesine ve genel politik amaçların gerçekleştirilmesine bağlanması, hem özel süreçlerin hem de genel olarak sınıf mücadelesinin başarıyla gelişmesini olduğu gibi, devrimci enerjinin heba edilmeksizin değerlendirilmesini, devrimci iradenin kendisini gerçekleştirmesini (ve kuşkusuz merkezileşmiş devrimci iradenin sinir merkezi devrimci önderliğin başarısını) garanti eder.

Her somut sürecin bilinebilir bütün verilerin dökümüyle bir plana bağlanması, somut olarak planlanması zorunludur. Stalin yoldaş Bolşevik çalışma tarzında planlı çalışmaya özel dikkat çeker. Çünkü planın yokluğu, yalnızca amatör çalışmaya, genel amaç ve hedeflerin, gündelik ve zehirli burjuva atmosferi içinde sürdürülen, çeşitli burjuva etkilere açık çalışma içinde gözden kaçırılmasına yol açma tehlikesini içinde taşımakla kalmaz; planın boşluğunu zorunlu olarak dolduran, daldan dala atlayan iradi zorlamalar ya da basbayağı kararsız yalpalamalar olarak, çeşitli ve çelişik kararlar “olasılığı” içinde görünüşte canının istediğini seçen bilgisizliğe dayanan kararsızlık, devrimin gelişmesine koşulmak istenen özel süreçlerin bütünüyle elden kaçırılmasına, işlevinin, öngörülenin zıddına dönüşmesine, ama mutlaka, devrimci iradenin zedelenmesine götürür. Liberalizm ve küçük burjuva kaba müdahalecilik ve aslında kararsızlığı ifade eden aşırı iradi zorlamacılık plansızlığın kaçınılmaz yol arkadaşıdır.

Her somut süreç, hayatın her alanı, planlı ve örgütlü olmalıdır. Bu, devrimci iradenin nesnel gereğidir. Ve bu, devrimci iradeyi kendi şahsında somutlayan tek tek her komünist açısından geçerli olduğu gibi, kolektif örgüt  iradesi açısından da geçerlidir. Hiçbir komünist, hiçbir koşulda plansız ve örgütsüz davranamaz. Komünistliğin önkoşulu, bulunulan her yerde, çalışmanın her alanında örgütlü olmak, planlı çalışmaktır. Planlı çalışma, örgüt ruhu ve disiplini ile sağlanır; örgütsüzlük, başıbozukluk ve disiplinsizlik, tarihin, nesnel olarak yükümlendirilmiş bugünkü kaldıracı proletaryanın, sınıf niteliklerine yabancıdır. Sınıf mücadelesinin gidişatı üzerinde etki yapma durumundaki kolektif devrimci irade, kendisini gerçekleştirebilmek için, hem dar anlamda kendisi olarak, hem de hayatın her alanında, her somut süreçte somut politikalar ve planlar üreten örgütlülük halinde olmalıdır. Devrimci irade hayatın farklı alanlarında özel planlar ve örgüt tipleri olarak yansımak durumundadır.

Ancak iş, plan yapıldığında, bir plana ve örgütlülüğe sahip olunduğunda bitmez. Yaşamın kendisi, sınıf mücadelesi, sonsuz bir akış içindedir. Bu akış, üstelik pek çok değişkene sahiptir. Plan verileri olarak koşullar, güçler ve pek çok başka faktör durmaksızın değişmektedir. Bu, uygulamaya konulan planın, uygulama sürecinde, yalnızca sonuçlarının denetlenmesini değil, ama bu denetimin de yardımıyla, plan verilerindeki değişmeler gözlenerek, kendisinde de değişiklikler yapılmasını gerektirir. Üstelik değişkenlerin tümünü, tüm gelişme yön ve olasılıklarıyla birlikte hesaba katıp tüm yanılma paylarını dışlayacak planların düşü bile kurulamaz. Bu, çünkü planlı hayalciliğin/hayalci plancılığın, plansız hayalcilikle çakışma noktasını oluşturur. Aynı temelde gerçekleşen iki farklı biçimde de devrimci irade kendisini gerçekleştiremez. Plan kuşkusuz gereklidir; ama ona, olmayacak, başaramayacağı yükler yüklememek koşuluyla; onu, uygulanması sürecinde, verileri ve sonuçları bakımından durmaksızın denetlemek ve değişikliklerle geliştirmek üzere. Ve üstelik koşullar ve verilerde önemli değişmeler, planın kendi içinde değişikliklerle yenilenmesi ve geliştirilmesini zorlamayı aşabilir ve eski planın yerine geçirilmek üzere yeni bir planı da gerekli kılabilir.

Planın, pratik içinde, uygulama içinde geliştirilme ve değiştirilme gerekliliği, dolaysızca, yeni örgüt biçimlerini gündeme getirir. Devrimci irade, kendisini, planda ve örgütte ifade ederken, en büyük esnekliği içinde barındırır ve bu ifade ediş, örgüt biçimlerinde değişiklikleri varsayar.

Planların çok sayıda değişkeni ve gelişme yönlerini hesaba katma zorunluluğu, güçlükler ve karmaşık durumların üstesinden gelmek içindir; ama planlamayla, güçlüklerin bütünüyle aşılabileceğini sanmak hayalcilik olur. Bazı güçlükler, plan yapıldıktan sonra, uygulama sürecinde ortaya çıkacak, bazılarının ortaya çıkması ise, plan yapılırken belirtilerinin olmasına karşın, bunlar serpilip gelişmediklerinden, tam ya da doğru hesaba katılmamış olmalarının sonucu olabilecektir. Üstelik bu ya da bir dizi başka nedenle plan ve uygulama hataları yapılması da kaçınılmazdır. Kendisini planda ifade eden ve gerçekleşme önkoşullarının genişlemesini planda bulan devrimci irade, hatanın yakalanıp kabul edilmesi ve giderilerek (ve kuşkusuz giderilmesi için gerekenler yapılarak) planın geliştirilmesinde yansımasını bulur. Devrimci iradenin, nesnelliğin bilgisine dayalı, örgütlü ve planlı varoluş koşullarında paniğe yer yoktur. Panik, ne yaptığını bilmeden “seçen” bilgisizliğe dayalı kararsızlığın, devrimci nitelik taşımayan sözde irade özgürlüğünün kaderidir.

Sınıf mücadelesi güçlüklerle doludur, kolay iş değildir. Hata yapmadan sınıf mücadelesinin sürdürülmesi ise, hiç mümkün değildir. Mücadele eden hata yapar. Stalin yoldaş yalnızca ölüler hata yapmaz derken de, bu gerçeği vurguluyordu. Önemli olan ve devrimci iradeyi devrimci irade yapan, “yanılgısını içtenlikle kabul etmek, nedenlerini arayıp bulmak, bu yanılgıya yol açan koşulları tahlil etmek, yanılgıyı doğrulatma yollarını dikkatle incelemek” (Lenin, “Sol” Komünizm, sf. 52) ve düzelterek yolu açmak, yola devam etmektir.

Sosyalizm için olgunlaşmış toplumsal koşullarda devrimci iradenin göreli önemi artmıştır. Yalnızca nesnel koşulların bir devrim için elverişli hale geldiği devrim dönemlerinde değil ama onu hazırlamak için de, nesnelliğin bilgisine sahip ve nesnellikle çelişen aşırı zorlamalar ya da kararsızlıklardan arınık devrimci irade, bu anlamıyla tayin edicidir. Bütün gerçekleşme unsur ve yönleriyle onun hakkını vermek, kapitalizm koşullarında, özellikle onun sonsuz güçlük ve zorlukları karşısında sağlam duruşun ve kesintisiz bir ilerlemenin, başlıca ihtiyacıdır. Sarsılmazlık, kararlılık, militan tutum; ama bilgiye dayanan, örgütlü, planlı sarsılmazlık. En geniş çeşitlilik ve en esnek biçimler içinde sarsılmaz bir devrimci irade. En büyük titizlikle üzerinde titrenmesi gereken, budur.

Kapitalizmin zorunlu olarak devrim ve sosyalizme yol açışı, sorun somut ele alındığında, çağın kapitalist çürüme ve proleter devrimleri çağı oluşu ve sosyalizm için nesnel koşulların olgunlaşmış bulunması genel doğrusunun ötesine -somuta- geçilerek, bir devrim durumunun bulunup bulunmadığının irdelenmesine dönüşür. Devrimin nesnel koşulları somut tarihsel durum açısından olgunlaşmış ve bir devrim durumu oluşmuşsa (Bkz. Lenin, Sosyalizm ve Savaş, Sol Yay. 6. Baskı, Kaim 1992, sf. 102), iş, sübjektif koşullara kalmış demektir. Her devrim durumu, bir devrime yol açmaz; devrim, ancak, “nesnel değişmelerin yanı sıra öznel bir değişme de olursa, yani bunalımlı dönemlerde bile zorlanmadığı takdirde ‘devrilmeyen’ eski hükümeti yıkacak (ya da uzattıracak) güçte bir devrimci sınıfın yığın eylemi yapmaya gücü yetmesi halinde meydana gelir.” (agy) Devrimci sınıfın, bilinç, örgüt ve mücadelesinin düzeyi, ezilen sınıfları peşinden sürükleme ve ara tabakaları tarafsızlaştırma yeteneği, ruh hali, kararlılığı vb., kapitalizmin nesnel olarak zorunlu kıldığı ve somut pratik olabilirlik açısından nesnel koşulları olgunlaşmış devrimin, gerçekleşmesinin ihtiyaç duyduğu öznel değişmeler ya da devrimin sübjektif koşullarıdır. Başta sayılan üçünün, diğerlerini koşullandırdığı ve önünü açtığı etkenler.

Demek ki, bir devrimin olabilmesi, insan iradesinden bağımsız nesnel toplumsal siyasal değişme ve gelişmelerin yanı sıra, insan iradesinin konusunu oluşturan, insana bağlı, kuşkusuz dönüştürücü insana bağlı değişmeleri de gereksiniyor, iradeye bağlı olmayanları çözmek, başlıca tarihin tekerleğinin işidir, kapitalizm, değiştirici nesnel birikimi üst üste yığmaktadır. Tıkanan kapitalizmin, şu ya da bu zaman dilimi içinde, yöneteni yönetemez, yönetileni de eskisi gibi yönetilmeye katlanamaz kılması ve bağımsız tarihsel eyleme sürüklemesi kaçınılmazdır. Ama gerisi, insana kalıyor. Devrimci insana. İnsana bağlı devrimci iradeye, insanın dönüştürücü gücü ve yeteneğine.

Burada, insan, şüphesiz, tekil insan değildir. Sınıf mücadelesi, tek tek insanlar arasındaki bir mücadele olarak gelişmiyor. Kendi başına öncü (bilinçli azınlık) de değildir.

Çünkü sınıf mücadelesi öncüler arasındaki ya da devrimci öncüyle sermaye (ve devleti) arasındaki bir mücadele olarak da gelişmiyor. Devrimci öncü, devrimci iradenin başlıca unsurudur ya da bu iradenin çıkış noktası ve başlıca uygulayıcısıdır; ama (müttefiklerini de yöneten) proletaryanın parçası, onun içinde kök salmış bir öncü olarak, bu rolü oynayabilir. 

Devrimci irade, sınıfın iradesi olmaktan salt öncünün iradesi olmaya indirgendiğinde ya da sınıftan kopuk bir “öncü” iradesi olarak varsayıldığında, sınıflar-üstüleşir, anlamsızlaşır ve küçük burjuva bir kavrayışın unsuruna dönüşerek tek tek insanlara ve “öncü” gruplara abartılı ve gerçekleşmesi olanaksız bir rol yükleyen ve tarihi kahramanlara yaptırmaya kadar varan, nesnellikle (nesnelliğin proletaryaya tarihsel dönüştürücü rol verişiyle) çelişen bir hal alır. Devrimin öznel koşulunu oluşturmaktan uzaklaşır; çünkü kendi başına öncü kendisini ve iradesini ne denli zorlarsa zorlasın, devrimin başarısını sağlamaya güç yetiremez. Devrimci iradenin asli unsuru, esas sahibi, bilinçlilik, örgütlülük ve eylemlilik durumuyla müttefiklerini de peşi sıra sürükleme halindeki proletaryadır. Öncüsü, proletaryanın bu devrimci durum ve iradesini ortaya koyusunu yönetip yönlendirici çelik çekirdeği olarak, bu iradenin taşıyıcısı ve her şeyden önce oluşum merkezidir. Devrimci irade, öncüsünün aracılığına ihtiyaç gösteren, proletaryanın iradesi olarak kavranmak durumundadır. Proletaryanın devrimci iradesi, kendisinin en ileri parçasını oluşturan öncüsünün iradesinde merkezileşmiş ve yoğunlaşmış ifadesini bulur.

Devrimin iradeye bağlı olmayan (nesnel) ve iradi (öznel) etkenleri, hiç kuşku yok, birbirlerinden kopuk süreçler oluşturmazlar, aralarında bir iç bağlantı vardır ve somut durum ve düzeyleri bakımından, birbirlerinin gelişmesi üzerinde olumlu ya da olumsuz etki yaparlar. Nesnel etkenlerin gelişmesi ve olgunlaşması, öznel etkenleri geliştirici bir rol oynar ve tersi de doğrudur. Bilinç, örgüt ve mücadele düzeyinde yansıyan devrimci iradi unsurun gelişkinliği, nesnel devrim etkenlerinin olgunlaşması üzerinde olumlu bir etki yapar.

Bu son söylenen, devrimci iradenin rolünü büyütür. Yalnızca büyütmekle de kalmaz; devrimci iradenin sadece devrimin nesnel etkenlerinin olgun olduğu koşulların bir ihtiyacı olduğu fikrini dıştalar. Devrimci irade, devrimin nesnel etkenlerinin olgunlaştırılmasının da bir faktörüdür. Üstelik proletarya (ve müttefiklerinin) bilinç, örgütlülük ve eylem düzeyinde somutlanan devrimci irade, devrim durumu koşullarında başarılı bir devrime yol açabilmek üzere, bu irade bir anda var olamayacağı için, öncesinden kendi gelişme sürecini yaşamış olmalıdır. Bütün bir devrimci hazırlık dönemi, gerek devrimin nesnel koşullarının olgunlaşmasını olumlu yönde etkilemek, gerekse de kendi birikimini, yaygınlaşmasını ve kitlelere mal olma sürecini yeterli bir düzeye ulaşmak için tamamlamak üzere, devrimci iradenin uygulanma alanını (sürecini) oluşturur.

Proletarya ve müttefiklerinin bilinç, örgütlülük ve eylem düzeyi, devrimin hazırlık döneminde yükseltilecektir. Devrimci irade, yalnızca devrimin (ve devrim döneminin) değil devrimin hazırlığının (ve hazırlık döneminin) zorunlu bir unsurudur. Devrimin kendisi ve hazırlığı, kuşkusuz toplumsal siyasal gelişmelerin nesnelliğini göz önünde bulundurmayı ve bu nesnelliğe dayanmayı, ama en az bunun kadar önemli olmak üzere, biçiminde ve uygulanmasında en büyük esnekliği varsayan, sarsılmaz, yolundan sapmaz, güçlüklerden yılmaz, ciddi bir devrimci iradeyi gerektirir.

Ayaklanmayla oynanmaz örneğin. Ayaklanma, bir komploya ya da yalnızca öncüye değil ama öncü sınıfa dayanarak, ikinci olarak, halkın devrimci atılımına dayanarak ve üçüncü olarak, yükselen devrimin ve öncünün etkinliğinin en güçlü ama karşı devrimin ve devrimin güçsüz, kararsız, çelişkili dostlarının saflarında duraksamaların en güçlü olduğu bir dönüm noktasında patlak vermelidir. (Bkz. Lenin, Nisan Tezleri, Sol Yay. 4. Baskı, Ağustos 1989, sf.158) Ama bir kere olgunlaştıktan sonra beklemek, oyalanmak, atılım göstermede kararsız davranmak, başladıktan sonraysa, durmak, savunmada kalmak, sürekli saldın halinde bulunmamak ölüm demektir.

Ama sadece ayaklanmayla değil, genel olarak sınıf mücadelesiyle de oynanamaz. Ayaklanmaya geçiş dönemlerinde, uygun yeni araçların sistemleştirilmesi ve halkın silahlandırılmasına girişmekten, yeni mücadele biçimlerinin önünü açmaktan geri durulamayacağı gibi; devrimin görece olağan hazırlık koşullarında, bu hazırlığın, olanca çeşitliliği içinde her özel durum ve her alanda, dayatılan bütün görevleri üstlenerek, en uygun araç ve yöntemlerle, olağanüstü esneklik ama sarsılmaz bir devrimci iradeyle yürütülmesinden de kaçınılamaz. Esneklik, evet ve gerektiğinde -ki mutlaka gerekir- uzlaşmalar, burjuva ve küçük burjuva çeşitli katmanlara ve onların çeşitli temsilcilerine verilen tavizler (ve onları kullanmak), hazırlığın kapitalizm koşullarında gerçekleştirilmesinin zorunlu sonucu olarak çeşitli “işler”in burjuva mülkiyet ortamı, atmosferi olmadan, bu atmosferin unsuru ve yayıcısı küçük burjuva aydınları vb. olmadan yapılamayacağını bilerek bu koşulları ve unsurlarını kullanmak, hedefe varmak için dümdüz değil genellikle etrafından dolaşarak yürümek, yalnız saldırmak değil savunma yapmak, hatta geri çekilmek, evet, tümü zorunludur, gereğinden kaçılamaz; ama tümü, çelikten bir devrimci iradenin gerçekleşme koşul ve biçimleri olarak ortaya konabilir ve devrimin hazırlığının ihtiyaçlarına bağlanır. Tümünü tek bir he-tefe kilitleyen devrimci irade olmadan ya da eksikliği koşullarında, her şey anlamsızlaşır, zıddına dönüşür.

Devrimci hazırlık, devrim ve hatta devrimin zaferi sonrasında uzunca bir dönem burjuvazi proletaryadan daha güçlüdür. Proletarya diktatörlüğü koşullarında, elinden iktidar olanakları alınmasına rağmen, uluslararası ilişkilerinin yanı sıra, kapitalizmin bir çırpıda bütünüyle tasfiye edilememesi ve üstelik meta üretiminin kapitalizmi durmaksızın yeniden üretmesi nesnel zemininde ve buradan yansıyan özel mülkiyet özlemleri, ona ilişkin fikir, önyargı ve alışkanlıklar, burjuvazinin örgütlenme ve nüfuz yeteneği gibi öznellikleriyle daha güçlü olarak kalabilen burjuvazinin (Bkz. Lenin, “Sol” Komünizm, Sol Yay. 5. Baskı, Haziran 1991, sf. 66) bu güçlülüğünde, “yenilgisinin direnişini artırması”nın rolü kuşkusuz vardır; ama nihayetinde, en başta iktidar olanakları gelmek üzere, olanaklarının daraldığı da bir gerçektir. Elinde iktidar olanakları olduğundaysa gücünün, tıkanmalar ve krizlerle ne denli sarsıntıya uğratılsa da, daha büyük olduğu bir gerçektir. Siyasal egemenlikle pekiştirilen bütün bir etki altına alıp boyun eğdirip özel mülkiyet ilişkileri, buradan gelen ağır kokulu yaygın bir küçük burjuva atmosferi, proletarya saflarında bile etkisini gösterir (işçi bürokrasisi vb.). Ve devrimin hazırlığı bu ağır ortamda yapılacaktır; başka yol yoktur.

Ama bu durumun dayattıkları, yalnızca örgütlenme girişimlerine saldırılar, tutuklamalar ve cinayetler değil, yalnızca ideolojik egemenlikten gelen beyinleri iğdiş edicilik değil, yalnızca kararsızlıklar ve yalpalamalar değil, proletaryanın kapitalizm koşullarında burjuvazi karşısındaki kaçınılmaz güçsüzlüğünden gelen her türlü zorluklardır da. Proletaryanın bankası ya da başka finans kuruluşları yoktur örneğin - maddi (parasal) zorluklar. Partiler sistemi, parlamento vb. ekonomik gücü varsayan engellerle doludur; toplantı salonları vb. sermayenin denetimindedir, kâğıt stokları da öyle. Örgütlenme, toplanma, basın vb. özgürlüklerinin, ekonomik olarak gerçekleşebilirlik olanakları olağan koşullarda yoktur ya da olağanüstü sınırlıdır. Bunlar, bir de siyasal zorbalıkla daraltılıp olanaksızlaştırılır. Bütün bunlar, bir yandan, proletaryanın önüne dev zorluklar olarak dikilir, öte yandan devrimci iradenin önemi ve rolünü artırır.

Daha, sayılamayacak kadar çok zorlukların sözü edilebilir. Üstelik yalnızca zorluklar nedeniyle değil ama bir dizi başka nedenle de hatalar yapmak kaçınılmazdır. Teori, hep pratiğin ardından gelir; pratiğin yolunu aydınlatan teori, hata olasılığının önünü ne denli kesse de, yine de, kaçınılamayacak hatalar için belirli bir yer kalır. Bu da zorlukları büyütür.

Kendisinden güçlü bir düşmana karşı, onun maddi ekonomik temeliyle birlikte egemenliğini hedef alarak, büyük zorluklar içinde yürütülecek bir devrim hazırlığının en başta ve en çok ihtiyaç duyduğu şey, sarsılmaz bir devrimci iradedir. Bu anlamıyla sınıf mücadelesi, devrimci iradenin etkinlik alanıdır.

Devrimci irade, kuşkusuz, devrimciliği kendinden menkul, toplumsal siyasal gelişmenin nesnelliğini dikkate almayan bir kör irade değildir. Kuru devrimci iddialar ya da devrimci gevezelikle ilişkisi yoktur. “Ben bilirim”ci dayanaksız zorlama anlamına hiç gelmez.

İrade, doğal ki, yalnızca proletarya için değildir. Burjuvazi de irade kullanımları gerçekleştirir. Bütün bir üst yapı, devleti, ordusu, ideolojisi, hukukuyla, tamamen burjuva iradesinin gerçekleşme alanlarını oluşturur. Burjuva devlet örneğin, iradeye bağlı olarak ortaya çıkmamıştır ya da varlığı iradeye bağlı değildir; ama örgütlenmesi ve tüm uygulamaları, burjuva iradesini yansıtır. Proletaryanın geçmişten gelen, bilinçlilik, örgüt ve mücadelesinin kazananları, birikmiş proleter irade, burada, salt burjuva iradesini sınırlar; burjuvazi, bunu dikkate alarak davranma durumundadır (tekelci dönemde burjuva demokrasisi)

Proletaryanın kazanımlarının giderilmesi, onları garanti eden, proleter bilincin kazınması ya da etki alanının daraltılması, örgütlerinin dağıtılması ve mücadelesinin ezilmesini gerektirir. Bu durumda, burjuva irade, daha sınırlanmamış haliyle bir başka devlet biçiminde yansır (faşist diktatörlük.) Bu, faşist diktatörlüğü mümkün kılan ekonomik temelin var olması zorunluluğuyla çelişmez.

Burjuva ordu, örneğin, hele faşist diktatörlüğün bir kurumu olarak ordu, kendisinden başkasına hemen hiç tahammül göstermeyen burjuva iradenin bir cisimlenmesini oluşturur. Bu, yine, askeri sanayi kompleksiyle iç içe girmiş haliyle militarizminin ekonomik temellerinin küçümsenmesi ya da reddini gerektirmez; ama burjuva iradesinin, somut bir örgütlenme tür ve tarzına işaret eder.

Ayrıntıya girmemek için öncesini bir yana bırakarak tekelci kapitalizm koşullarını ve tekelci burjuvaziyi düşünürsek, asalak, çürümüş, can çekişen, üretici güçlerin gelişmesiyle kökten çatışan kapitalizmin burjuvazisinin iradesinin, tarih tekerleğini tersine döndürmeye çalışan, nesnel olmayan (ya da nesnelliğe dayanmayan), çünkü zorunluluğa karşı duran tamamen gerici bir nitelik taşıması anlaşılır bir şeydir.

Devrimcilik adına, sınıfa dayanmayan “öncü”nün iradesi olarak aşırı abartılan, temelsiz bir zorlama unsuru olan, sınıf mücadelesinin akışına değil “öncü”nün ihtiyaçlarını karşılamaya ve iddialarına bağlanan bir irade türü olarak devrimci gevezelik ya da küçük burjuva iddiacılık da, nesnelliğe, toplumsal gelişme yasalarıyla devrim yasalarının bilgisine dayanmaz. “Öncü”yü, onun salt iradesini ve seçme özgürlüğünü, yaşama ve sınıf mücadelesine ilişkin olanı isteğe göre belirleme özgürlüğünü esas alır. Ama tam da bu nedenle, kördür. Bu tür bir iradenin, devimin samimi olarak istenmesine (ya da istenmemesine) bağlı olması, hiçbir önem taşımaz. Belirli yasalar uyarınca gelişen, bu yanıyla insan iradesine bağlı olmayan devrimin yasalarının bilincinde olmayan bir iradenin, devrime hizmet etmesi olanaksızdır. Ancak, çok özgün koşullarda, kendiliğinden, devrimin ihtiyaçlarıyla çakışabilir; kendiliğinden, devrimin yasalarına uygun düşebilir. Ama devrim yapmak ve onu hazırlamak, “ya tutarsa” diye “göle maya çalmak” değildir. Böyle bir irade, kuru iddiacı, devrimci niyet ya da lafız üzerine kurulu ya da bürokratik bir irade olabilir; ama devrimci bir irade olamaz. Olanca iddialılığına karşın, burada, aslında bir irade de yoktur; “irade sahibi”, bilincinde olmadığı, dolayısıyla ona müdahale ve yön verme şansına da sahip olmadığı (böyle bir çaba ve yönelim içinde de değildir) toplumsal gelişme ve devrim yasalarının ağırlığı altında ezilir, gelişmenin kendiliğindenliğine kapılır gider. İrade adına, iradenin yerine, kendiliğindenliğe tapınma geçer.

Devrimci irade, sosyalist içeriğiyle, kapitalizmin ürünü ve mezar kazıcısı proletaryaya özgüdür. Kapitalizmde ortaya çıkan ve geleceği, sosyalizmi temsil eden emeğin ve üretimin toplumsallaşmasının zorunlu kıldığı bütün bir nesnelliğin ürünü olarak şekillenir. Öznesi, proletaryadır. Bu nesnellikten kaynaklanan bütün süreçlerin (ideolojik, siyasal vb.) dayanaklık ettiği bir bilinçlilik, örgütlülük ve eylemlilik durumu olarak var olur.

Devrimci irade, kaynağını toplumsal nesnellikte ve nesnelliğin bilgisinde bulmayan kör bir irade olamaz. Devrimci irade, nesnellik ve onun bilgisiyle bağlıdır; nesnelliği ve onun bilgisini gereksinir. Devrimci irade ve onun kullanılmasını; kaba müdahalelerde, bürokratik tutumlar ya da abartılı “devrimci” iddialarda ifadesini bulan kör iradeden, insan iradesini toplumsal nesnelliğin önüne, hatta yerine geçiren, ama iradenin devrimci kullanımıyla ilişkisiz iradecilikten ayıran, tam da bu noktadır. Ya niçin yaptığını, ne yaptığını bilmeden körü körüne bir karar verme ya da nedenini, niçinini bilerek, ne yaptığının bilincinde olarak verilen sağlam, sarsılmaz, toplumsal dönüşüm ve devrimin gelişmesinde yol gösterici kararlar…

Hegel’e de atıfta bulunarak, zorunluluk ve özgürlük ve irade özgürlüğü üzerine Engels’in söyledikleri şunlar:

“Özgürlük ve zorunluluk ilişkisini doğru olarak ilk düşünen Hegel oldu. Ona göre, özgürlük, zorunluluğun kavranmasıdır. ‘Zorunluluk ancak kavranılmadığı ölçüde kördür.’ Özgürlük, doğa yasaları karşısında düşlenmiş bir bağımsızlıkta değil, ama bu yasaların bilinmesinde ve bu bilme aracıyla bu yasaların belirli erekler için yöntemli bir biçimde kullanılma olanağındadır. Bu dış doğa yasaları için olduğu denli, insanın maddi ve manevi varlığını yöneten yasalar, -gerçeklikte değil, olsa olsa kafamızın içinde ayırabildiğimiz iki yasa sınıfı- için de böyledir. Öyleyse istenç (irade) özgürlüğü, ne yaptığını bile bile karar verme yetisinden başka bir anlama gelmez. Buna göre, belirli bir sorun üzerinde bir adamın yargısı ne denli özgürse, bu yargının metnini belirleyen zorunluluk o denli büyüktür; oysa çok sayıda çeşitli ve çelişik karar arasında görünüşte canının istediği gibi seçen, bilgisizliğe dayanan kararsızlık, bununla özgür olmayışını, egemenliği altına alacağı şeyin egemenliği altında bulunduğunu göstermekten başka bir şey yapmaz.” (Engels, Anti-Dühring, Sol Yay. 2. Baskı, Mart 1977, sf. 202-203.)

Engels, yukarıda daha çok tekil insanı ve onun iradesini konu ediniyor. Ama aynı yaklaşımını, toplumsal güç ve yasalarla devrimci irade arasında ilişki kurduğu şu pasajda da görüyoruz:

“Toplumsal olarak etkide bulunan güçler, tıpkı doğa güçleri gibi etkide bulunurlar: onları bilmediğimiz ve hesaba katmadığımız sürece, kör, zorlu, yıkıcı güçler olarak. Ama bir kez onları öğrendikten, etkinlik, yön ve etkilerini bir kez kavradıktan sonra, onları gitgide kendi istencimize bağlamak ve onlar sayesinde ereklerimize erişmek, yalnızca bize bağlıdır.” (Age, sf.442)

Görülüyor ki, devrimci irade ile nesnellik ve onun zorunlu kıldıkları, toplumsal gelişmenin nesnel yasaları ya da toplumsal gelişmenin yasaya bağlanmış zorunlulukları arasındaki tek doğru ilişki, insanı (ve kuşkusuz proletaryayı) özgür kılacak, kapitalizmden kurtuluşa götürecek yasaların bilgisine sahip olmaktır. Bu bilgiye sahip olmadan, devrimci iradeye sahip olabilmek olanaksızdır. Zorunlu olanı, toplumsal gelişmenin yasalarını öğrenip bilerek kavramadan, onun gereklerine uygun davranmadan devrimci iradeyi oluşturmak olanaklı olmadığı gibi, devrimci irade aracılığıyla toplumsal gelişmeyi etkilemek ve devrimci amaçlara ulaşmak da olanaksız olacaktır.

Toplumsal nesnelliği bilip tanımadan, zorunlu olanı kavramadan, sözde devrimci iradeye vurgu yapmak ve iradeyi zorlamak, kör zorunluluğun egemenliği altına girmek ve zorunluluklar tarafından oradan oraya sürüklenmek, kader olmaktadır. Burada, olanca tantanasına karşın, kör ve sözde bir iradeden, “çok sayıda çeşitli ve çelişik karar arasında görünüşte canının istediği gibi seçen, bilgisizliğe dayanan kararsızlık”tan söz edilebilir. Ve kural olarak, canının istediği gibi seçme, en güçlü etkide bulunan bağımlılaştırıcı gücün dayattıklarının seçilmesi (ya da o güce boyun eğilmesi) biçiminde tecelli eder. (Daha güçsüz nesnel etkenlerin dayattıklarının seçilmesi, kuralı bozmayan istisnaları oluşturur.)

Devrimci irade ve (doğru) kullanımı, “… Devrimci teori ile hareketin yasalarının bilgisiyle, devrimin yasalarının bilgisiyle silahlanmış…” olmayı gereksinir. Başka türlü körlükten kaçınılamaz. Sözü edilen yasaların bilgisiyle silahlanmak, bilimsel sosyalizmin teorisi ile donanmak demektir. Devrimci irade merkezi proletarya partisini söz konusu ederek, Stalin, bu sorun üzerinde durur: “Ama gerçekten bir öncü müfreze olması için, partinin devrimci teori ile hareketin yasalarının bilgisiyle, devrimin yasalarının bilgisiyle silahlanmış olması gerekir. Yoksa parti, proletaryanın mücadelesini yönetemez, proletaryaya önderlik edemez. Eğer parti, işçi sınıfının kitlesinin duygularını ve düşündüklerini kaydetmekle yetinirse, kendiliğinden hareketin kuyruğunda sürüklenirse, kendiliğinden hareketin ataletinin ve politikaya karşı ilgisizliğinin üstesinden gelemezse; eğer parti, proletaryanın geçici çıkarlarının üstüne çıkamazsa, kitleleri proletaryanın sınıf çıkarlarını anlama bilinç düzeyine yükseltemezse, gerçek bir parti olamaz.” (Stalin, Eserler, C. 6, İnter Yay., sf. 162)

Biz sarsılmaz devrimci iradeyi Stalin yoldaşın parti militanı ve önderi olarak gerek devrimci kavganın örgütlenmesi ve gerekse de sosyalizmin inşası sürecinde yakinen anlayabiliyoruz. Lenin de sonra hiçbir deneyim ve tecrübe olmamasına rağmen sosyalizmin inşasına önderlik ederek, dünyanın gelmiş geçmiş en vahşi insan kasabı Hitler faşizminin tarihe gömülmesine önderlik etmesi ve zor süreçlerde devrimi irade ile yol açmasını başaran Stalin yoldaş ölümünün 65. yılında proletarya ve komünistlerle yol göstermeye devam ediyor. 

Hiç yorum yok: