22 Ocak 2021 Cuma

Alp’lerden Munzur’a uzanan enternasyonal bir kadın: Barbara Kistler

Barbara Anna Kistler, 1955 yılında İsviçre’nin Zürih kentinde bir işçi ailenin çocuğu olarak doğdu. Politika ve siyaset ile erken yaşlarda ilgilenmeye başladı. 16'lı yaşlarında dönemim mevcut sistemine karşı muhalefet eden gruplar kurdu. Farklı kadın gruplarında faal olarak çalıştı. Feminist fikirleri Marksist-Leninist görüşler ile yorumladı ve feminist fikirlerin bu şekilde savunulması gerektiğini düşündü. Mesleği gazetecilik olan Barbara, gençlik dönemlerinde çeşitli devrimci, anti-faşist örgütlerle ve çevre örgütleriyle birlikte faaliyet gösterdi. Peru Komünist Partisi üst düzey yetkilileriyle yaptığı bir röportajı çalıştığı gazetede yayınlattı. İsviçre'de bir Komünist Parti kurmak isteyen İzolasyona Karşı Grup'un (KGI - Komite Gegen Isalation) bir üyesiydi. 1980'de Türkiye'den askeri darbeden kaçmak için İsviçre'ye kaçan Türkiyeli devrimcilerle tanıştı. 1986'da Barbara, TKP/ML sempatizanlarıyla temasa geçti, TKP/ML'nin görüşleriyle tanıştı.

Barbara, 12 Eylül 1980’de Türkiye’de yapılan askeri faşist darbe sonrasında Avrupa’ya sığınmak zorunda kalan devrimcilerle tanışma olanağına sahip oldu. Bu tanışmayı 1992’de Yeni Demokrasi dergisi ile yaptığı bir röportajda şöyle anlatır: “1980 sonrasında Avrupa’ya sığınan devrimcilerle eylem birlikteliklerinde ve enternasyonal yürüyüşlerde tanıştım. Avrupa’da, Türkiye’de var olan var olmayan bütün siyasi görüşler bulunur. Çeşitli örgütleri savunan arkadaşlarla tanıştım. Sonuçta TKP/ML’nin düşüncelerinin doğru olduğunu gördüm ve İbrahim Kaypakkaya’nın yazılarını okuduğumda çok etkilendim. Bu genç komünist önderin kısa yaşam sürecinde neler yaratabildiğine büyük bir hayranlık ve saygı ile baktım. …TKP/ML’nin her şeyden önce bilimsel olarak doğru olduğunu anladım ve çeşitli milliyetlerden Türkiye halkını gerçek kurtuluşa götürecek tek proleter parti diye, güvendim. Türkiye’de TKP/ML önderliğinde yükselen devrimci mücadele dünyadaki ezilen halklara ve enternasyonal proletaryaya umut veriyor. Beni de bu umutlandırdı. TKP/ML’nin siyasi ve ideolojik önderliğinde kendi siyasi kimliğimi de sağlamlaştırabildim.”

İsviçre’de doğan bu mücadeleye tutkun yüreği, Dersim dağlarına taşıyan bilinç, O’nun bu ifadelerinde somutlaşıyordu. Barbara’ya en çok sorulan soru olmuştu, onun neden Türkiye’ye gelip mücadeleye burada devam ettiğiydi. O’nunsa yanıtı hep açık ve netti: “Devrimin ve devrimcilerin vatanı yoktur, istediği her yerde mücadeleye devam ederler. Ben enternasyonal bir devrimciyim dünya ezilen halklarının kardeşliğini ve birliğini savunurum.”

O’na Avrupa’ya dönmek isteyip istemediğini soranlara ise ısrarla karşı çıkıyordu ve dönmek istemeyişinin nedenini tamamen politik bir tercih olduğunu vurguluyordu.

1988'den itibaren örgütlü bağ kurarak çeşitli faaliyetlerde yer alan Barbara, 19 Mayıs 1991'de İstanbul Hasanpaşa Katliamı'nda, İsmail Oral ve Hatice Dilek şehit düşerken, Barbara tutuklanarak Bayrampaşa Hapishanesi'ne konuldu. 7 ay Bayrampaşa Hapishanesi'nde kaldıktan sonra 1992'de gerillaya katıldı. 1993 yılının Ocak ayında, Pülümür’de devlet güçleriyle girdikleri çatışmadan sonra, dondurucu soğuğa rağmen Zel Dağını aşarak evlere ulaşırlar ancak bölge halkının özverili, yoğun çabalarına rağmen donma sonucu durumu ciddileşti ve 5 yoldaşıyla birlikte o da ölümsüzleşti.

Hiç yorum yok: