19 Eylül 2012 Çarşamba

Devrimci çalışmada kendi gücüne güven

Tabi ki örgütsel ilişkiler ve gizliliği bozmamak, ilkeli davranmak koşuluyla. Bura da kişiye duyulan sempati, anti pati vb. ya da kişinin şu ya da bu kişisel özelliğine duyulan tepki vb. yoldaşlık ilişkilerinde belirleyici olmaz, olamaz. En başta böylesi bir ilişkiden uzak durulmalıdır. Yoldaşlık ilişkilerinde, bugünün zorluklarla baskılanmış ortamında yoldaşlar birbirlerine karşı daha çok duyarlı olmak durumundadırlar. Sorunları anlamadan, dinlemeden, kulaktan dolma, ya da kişinin arkasından konuşulan dedikodulara dayanarak, ya da hayal âleminde komplocu teoriler üretip, senaryolar kurarak, yoldaşlık ilişkilerini dinamitleyen tutumlara prim vermek, komünist bir kadronun asla kabul edip uzlaşacağı bir durum olarak görülemez. Mevcut durum, yoldaşlık ilişkilerinde komünistlerin tam anlamıyla akıntıya karşı kürek çekmek, yoldaşlık ilişkilerini daha da sıkıca örüp, dışarıdan gelebilecek her türlü saldırılara karşı dövüşülerek yürünecek bir konumda durulduğunu gösteriyor. Haliyle yoldaşlık ilişkileri söz konusu olduğunda, güven sorunu önemli ilişkilerden biri olarak karşımıza çıkar. Elbette bu güvenin temeli aynı davaya olan bağlılık, aynı örgütün insanları alma ve aynı sosyalist kültür ve değerlerle yetişmiş insan olmakta ifadesini bulur. Burada karşımıza sıkça kullandığımız ve kesinlikle doğru olan bir kural çıkar; güven iyidir, ama bunun denetimle birleştirilmesi durumunda bu güven ilişkileri daha sağlam bir hal alacaktır. Onun içindir ki öncelikle komünist çalışmada güven sorununun yerli yerine oturtulması ve tüm yoldaşları bağlayacak ortak kuralların ve değerlerin yaratılması gerekiyor.

Güven sorunu somut bir olgu olduğundan dolayı, gerçek değerini pratik-örgütsel çalışmalar içinde bulur. Öncelikle hiç bir yoldaşa önyargıyla bakmamalı ve kendi gerçekliğini bilerek, durumuna uygun düşen görevler vererek mücadele içinde insanların güvenini kazanmalı ve geliştirmeliyiz. Kişileri değerlendirirken temel ölçütümüz örgütsel-pratik faaliyetlerin sonucu olmalıdır. 

Oldukça zor ve birçok bakımdan durumun komünistlerin aleyhine olduğu yıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Sosyalizme yönelik saldırının dur durak bilmeden sürdüğü ve devrimci hareketin yığınlara gitme ve onların içinde erime de istenen başarıyı yakalanamadığı koşullarda, bir inanç çözülmesi, kendi gücüne ve emekçilerin gücüne güven noksanlığı koşullarında, devrim ve sosyalizmin zafere taşınması için örgütlü savaşıma katılanların sayıları oldukça düşük kalır. Bu bakımdan egemen sınıflar ve ağababaları emperyalistler, komünistlerin toplumsal savaşımda oldukça küçük bir yer tuttuklarını söyleyerek,  onları "dikkate pek alınmayacak bir büyüklükte" küçük marjinal bir azınlık olarak göstermekten geri kalmazlar.

Çünkü tarihsel haklılık, bilimsel öngörü ve yaşanan gerçekler vb. gibi olgular  böyle bir ortamda geniş kitleler açısından pek fazla bir anlam ifade etmiyor. Komünizmin öldüğü, bir daha ayağa kalkamayacağı ve kapitalizmin ve çoğulcu demokrasi denilen burjuva sistemin kesin zafer kazandığı yönlü gerici vaazlar sistemli olarak işçi ve emekçi yığınların kafalarına her gün gerçeğin ifadesi olarak şırınga edildi ve ediliyor da.

Geniş yığınlar için devrim, komünizm en iyi halde nostaljik takılan kimi dinozorların ütopyalarının adı oldu. Böylesi bir ortamda devrimci komünist faaliyette kısa dönem içinde büyük başarıları ve hızlı gelişmeleri beklemekte gerçeği yansıtmaz Kuşku yok ki 2008 dünya emperyalist kapitalist sistemin derin krizi sistemi sarsıcı ve sosyalizmin haklılığını yeniden teyit edici bir durum yarattı. Türkiye de  bazı lokal eylemler ve son olarak Tekel direninin geniş yığınları sarıp sarmalaması olayı devrimci hareketin hareket alanın genişletici ve kendi gücüne güveni tazeleyici oldu.

Ama böylede olsa durum her bakımdan tersine dönmüş değil. Gelişmeler yavaş ilerliyor. Bu ortamda insanlara gerçekleri olduğu gibi aktararak, durumun doğru ama geçici olduğunun resmini çizerek, boş ajitasyon ve abartmadan uzak durarak, gerçek devrimci çalışmanın i içine çekmek, onları örgütlemek bugün belki her zamankinden daha zorlu, daha sabırlı ve metanetli bir çalışmayı gerektiriyor. Bu durum, devrimci saflarda büyük bir moral bozukluğunun, yenilgi ruh halinin etki yaparak, devrimci mevzilerden uzaklaşıp reformist-legalist konumlarda konaklayıp, tasfiyeciliğe kapaklanmanın da dış şartlarını oluşturuyor.

Birçok devrimci akımın görüntüde illegal aslında legalizmin kulvarında dolaşması ve bu eğilimin gelişip yaygınlaşması da, gerçek devrimciliği sınıyor. İşte tüm bu gerçekler, yoldaşlık ilişkilerinin denenip, sınandığı özgün bir dönemden geçtiğimizi yakıcı olarak ortaya koymaktadır.

Bilindiği gibi yoldaşlık ilişkisi en başta insanlığı sömürü ve zulümden kurtuluş davası için, gönüllü ve bilinçli olarak, can bedeli çıkarsız bir savaşıma hazır olanların arasındaki hilesiz, hurdasız, ön yargısız, en yalın ve açık, yüce ilişkilerden biridir. Yoldaşlarla ilişkilerde her zaman için ortak idealler için ikircimsizce savaşım ve bunun gereklerine uygun olarak davranma, yoldaşlık ilişkilerini sağlam bir zemin üzerinde örülmesinde başat bir rol oynar.

Yoldaşlarını her türlü saldırı, baskı ve düşkünleştirmeye karşı göz bebeğimiz gibi korumak, onlara sahip çıkmak, kol kanat germek, onlara verebileceğimiz en büyük desteği vermek, onları sevmek ve her şeyimizi onlarla paylaşmak.

Buradan en küçük bir sapma, sonuçta kişileri ön yargılı davranmaya ve tek tek olaylardan hareketle kişiye, organa ve örgüte güvensizliğe kadar gidebilir. Onun için parça ve bütün arasındaki ilişkiler doğru kurulmalı ve tek bir hata ya da içine düşülen zaaftan dolayı hemen örgüt ve kadrolara güvensizlik ilan etmeli, esasında kişinin kendisinin güven sorunun da problem içinde olduğunu gösterir. Aynı zamanda güven-güvensizlik sorunu somut faaliyetlerin sonuçları üzerinden ele alınmalı ve buradan sonuca gidilmelidir. Bir örgüt ve kişide, kitlelere ve yoldaşlarına güven verme başta o kişi ve örgütün belirlemiş olduğu kararlara uygun bir örgütsel-pratik geliştirip-geliştirmeme ve söz ile eylem arasındaki uyumun yok olmasına bağlı bir durumdur.

Bu alanda komünist bir örgütün nesnel gerçekler üzerinden politika yapması olgusu karşımıza çıkar. Eğer kendisine komünist diyen bir örgüt işçi sınıfına yönelik çalışmayı merkezde tuttuğunu söyleyip, bu alanda işin gereklerine göre davranmıyorsa, gerilla savaşını her alana yayma ve geliştirme deyip, altı ayda bir eylem yaparak bunun gereklerini yerine getirmiyorsa, burada örgütün yığınlara ve kendi kadrolarına ne kadar güven verdiğini gösterir. Örgüt, kadro ve organın önüne yerine getirebileceği görevler koymasına rağmen, bu görevler yerine getirilmiyor, işler savsaklanıyor ve verilen sözler, alınan görevler yaratıcı bir şekilde uygulamaya sokulmuyorsa, burada güven ilişkilerinden bahsedilmez.

Demek ki güveni sağlamak komünist örgüt ve onu oluşturan kadroların elindedir. Doğru devrimci politikalara bağlı kalındığı, herkese yapabileceği iş ve görev verildiği ve bu görevlerin sıkı bir şekilde denetlendiği ve çalışmaların sonuçlarının gerekli olarak irdelenip sonuçlar çıkarıldığı koşullarda, örgüt kadrolara ve kadrolar örgüte ve yığınlar örgüt ve kadrolara güven duyacak ve komünist çalışmanın sağlam bir zeminin üzerinde örülmesi yakalanmış olacaktır.

İllegal çalışmanın gerekleri bakımından güven sorununa baktığımızda değişik unsurlar karşımıza çıkmaktadır. Örneğin bir yoldaşın özle görevleri nedeniyle bazı eylemlere katılmaması gerekir. Bu konuda direktif verilir, ya da başka -sahte evrak vb. gibi oldukça önemli görevlere ayrılan yoldaşlarla örgütsel ilişkiler özel olarak düzenlenir. Bu durumda olan yoldaşların neyle meşgul oldukları ya da örgütle ilişki ve bağları yalnızca ilgili organ ve yoldaşlarca bilinmesi gerekliğinden hareketli, yoldaşların durumlarını bilmeden onların hakkında ulu orta konuşma ya da arkalarından korkak, tembel vb. yönlü güvensizliği açıkça ilan eden ön yargıcı tutumlar sergilemek, komünist çalışmayı felç etmek ve örgütsel çalışmaların olumsuzlaşmasının ortaya çıkmasını koşullayacaktır.

Hakkında somut bilgi edinilmeyen ya da kendisini pek ilgilendirmeyen konulara sırf merakçılıktan dolayı bazı yoldaşlara ön yargıcı bir yaklaşımla bakmak, sonuçta yoldaşlara güvensizliğin dayanağı yapmak anlamına gelecektir. Böyle bir durumun yoldaşlık ilişkilerini derinden zedeleyeceğini unutmamalıyız. Bir birimize en çok ihtiyaç duyduğumuz ortamda, güven ilişkilerini zedeleyen ve dumura uğratan tutumlara, keyfi, boş boğaz ve dedikodu tutumlara asla geçit vermeden, eleştiri ve değerlendirme somut olmak durumundadır.

Kuşkusuz eleştirip, hoşumuza gitmeyen bazı yoldaşlarımızın tutum, yaklaşım ve düşünceleri olabilir. Kişi olarak bir yoldaşı ideolojik-politik olarak pek sağlam ve güvenilir olarak ta bulmayabiliriz. Bu durumda sorunlara örgüt platformu ve ilgili yoldaşlar nezdinde ele alıp tartışmak ve buradan giderek sorunları örgütsel kurallar içinde ele alıp çözüm yönelmeli ve uluorta tartışmalardan uzak durulmalıdır. Yine kişilerle ilgili değerlendirmelerde sonuçta belirleyici olduğu ve bunu koruyarak, kişilere ilişkin eleştiri ve güven-güvensizlik ilişkilerini ele alıp değerlendirmek durumunda olunacağı asla unutulmamalıdır. Bazı hallerde tek tek yoldaşlardan hareketle bütün örgütü yargılamak gibi sübjektif ve oldukça abartılı değerlendirmeleri olduğunu dikkate alarak tek tek kişilerden harekete örgüt hakkında genel sonuçlara gitmek gibi bir yaklaşımdan uzak durulmalıdır.

Kadroların örgüte ve örgütün kadrolarına, kadro ve örgütün kitlelere, kitlelerin örgüte güvenini sağlamak, açık, dürüst, ikircimsizce işlere sıkıca sarılarak, sözle eylem arasında, teori ile pratik arasındaki uyumun sağlanması ve ön yargıcı, sübjektif yaklaşımlarda ısrarla yürümek ve yoldaşlar olarak bir birimizin sırtına sırtımızı dayayarak, gerçeklerin üzerinden politika yapmaktan geçiyor. Güveni dinamitlenmiş ve bir birine kuşkulu ve ön yargıyla yaklaşan bir komünist çalışmada, başarılı ve hedefi vuran bir örgüt çalışması yakalamak söz konusu olamaz. Güveni yakalayamamış bir örgütün geleceğe emin adımlarla ilerleyemeyeceğini bilerek, güven ilişkilerinin sağlamca örülmesi için kararlılıkla mücadele yürütmelidir.

Hiç yorum yok: