18 Eylül 2012 Salı

Katledilmesinin 32. yıl dönümünde İrfan Çelik ölümsüzdür!

Sınıf savaşımının tarih sayfaları mücadele ve direniş destanlarıyla doludur. Sınıflar arası mücadele sürdüğü sürece, bu sayfalar yeni direniş destanları yaratmaya devam edecektir.

İşte tarihin bu sayfaları 14 Eylül 1980'de bu direnişlerden birine, TKP/ML Hareketi MK Genel Sekreteri İrfan Çelik üç ay süreyle İstanbul işkencehanelerinde sermayenin uşakları eli kanlı işkenceci sürüsüne karşı proletaryanın davasına yaraşır bir şekilde direnişine tanık oluyordu. Karşı devrim ve askeri faşist diktatörlüğün yoğun saldırıların yiğitçe direnen ve direniş destanları yazan komünist önder yoldaşımız İrfan Çelik devrimci duruşuyla düşmanın ihanet yüklü saldırılarını boşa çıkarttı.

1 Ocak 1950 yılında Yozgat’ın Yerköy ilçesi, Gültepe köyünde doğdu, İlk ve ortaöğrenimini Yerköy’de tamamladıktan sonra, Tokat Öğretmen okuluna girdi. Öğretmen okulu son sınıfından İzmir Yüksek Öğretmen Okulu'na geçti. İstanbul Üniversitesi Matematik-Astronomi bölümüne girdi. Devrimcileşmesi öğretmen okulu yıllarında başladı.

Üniversite yılları aynı zamanda aktif bir Dev-Genç’lidir. 12 Mart faşizmi yıllarında mücadelesini PDA-TİİKP saflarında sürdürdü. Askeri eğitim için Filistin de iken İbrahim Kaypakkaya önderliğinden ki muhalefet TİİKP'den ayrılmıştır artık. Dönüşünde Kaypakaya’nın yanında TKP/ML Hareketi saflarında yerini aldı ve komünist hareketin kuruluş çalışmalarının zorluklarını tereddütçe üstlendi.

1973 başlarında faaliyet yürüttüğü Kürdistan da yakalandı. Mardin ve Diyarbakır işkencehanelerinden alnının akıyla çıkmasını bildi.

Örgütünü  ve yoldaşlarını koruma, düşmana ve sır vermeme de Kaypakkaya geleneğini tavizsizce sürdürdü. 1973-75 yılları arasındaki mahpusluğunu kendini ve yoldaşlarını, politik ve askeri olarak eğiterek değerlendirdi.12 Mart’çı faşist mahkemelerdeki tutumu komünist militancadır.

1975 Temmuz'unda serbest bırakılınca bütün enerjisiyle komünist hareketi sınıf mücadelesinde ileri çekmek için önderlik organı Koordinasyon Komitesi'nde yer aldı. 1976'da geçmişin hatalarından direnen dogmatik partizan hizbin ayrılığında örgütü ayakta tutanlardan biriydi İrfan yoldaş... ‘Sol’ hatalara karşı mücadelenin sağcı etkilenmelere açtığı yolu kapatmada da örnek bir önderlik sergiledi. O bir yapı ustası gibi zayıflayan ve dağılan örgütlerini yeniden oluşturuyor ve mücadeleye sokuyordu. Engin bir eğitim, ikna ve değiştirme gücü vardı.

1979 Nisan Konferansı'nda oybirliği ile MK’ne seçilerek MK'nın sekreterliğine getirildi. Komünist hareketin ‘75'ten ‘79'a kadar ki mücadelesinde zor günlerin dava adamı olduğunu defalarca kanıtladı. Örgütte ve önderlikteki otoritesi tartışılmazdır.

25 Haziran 1980'de yeniden düşmanın eline düştü. İşkencelerdeki tavrı yine Kaypakkayacıdır. İşkenceciler ondan bir şey alamayınca Davutpaşa askeri cezaevine hapsettiler. 12 Eylül askeri faşist darbesinin hemen ardından yeniden işkenceye alındı. İşkencecilere yanıtı yine ser verip sır vermemekti.

Çünkü İrfan yoldaş yaşamı boyunca birkaç kez işkenceye düştü ve polis saldırısına uğradı. Her defasında da bu zorlu işkence geçitlerinde "ser ver sır verme" ilkesini layıkıyla temsil etti. 1980 Ağustos'unda yakalandığında polis onun kim olduğunu biliyordu. Onun içindir ki sevgili yoldaşımıza en ağır işkenceler uyguladı. Onu tanıdıkları için özel işkence uzmanları getirerek çözmeye çalıştılar. Ama tek kelime alamayan hain it sürüsü bir kez daha kendi kanlı kalelerinde yenildiler. Bu yenilgiyi hazmedemeyen faşizm, işkencelerini cezaevinde de sürdürdü. Ağır işkenceler altında 14 Eylül 1980 yılında Davutpaşa zindanında kaybettiğimiz İrfan yoldaş, en fazla ihtiyaç duyduğumuz bir sırada aramızdan ayrılması hiç şüphesiz önemli bir kayıptı.

Sınıf mücadelesinin zorlu bir süreçte geçtiği bu dönemde İrfan yoldaş'ı anmanın anlam ve önemi bugün dünden biraz daha önem taşımaktadır. Dünü irdeleyerek bugünü kurmak, hatalardan ders çıkarmak, mücadelenin en zor alanında davanın sadık kurmayları olarak inisiyatifi, yönetme ve yönlendirmeyi elden bırakmamak, işkencelerde proletaryanın sarsılmaz inancını temsil etmek, örgütümüzün dün olduğu gibi bugün de bir geleneğidir, böyle olmaya da devam edecektir.

Tam da burada vurgulanması gereken şudur ki; örgütümüzün bu geleneğini hayatları ile oluşturmuş yoldaşlardan biri de İrfan'dır.

İrfan yoldaş denince akla örgüt çalışmasının kolektif bir ruh içinde yönetimi, örgüte hâkimiyet, kadro yetiştirme ve güven gelir akla. Çünkü önderlik örgüt ve sınıflar savaşımında her günkü bir iştir. Başarılı bir önderliğin olmazsa olmaz koşulu, önderliğin gerektirdiği yoğunlaşmayı gösterebilmektir. Devrim nasıl bir sanatsa, bunu örmek ve çetrefilli durumlardan başarıyla çıkmak olan önderlik bir yönetme sanatıdır. Hem de oldukça büyük incelikleri olan, taşı taş üzerine ustaca koymayı gerektiren bir sanat. Soruna kuş bakışı bakmayanlar, iyi önderler olamazlar. Bu bakımdan İrfan yoldaş iyi bir önderdi, her şeyden önce her durumda yolunu bulur, başkalarına yol gösterirdi. Kuramı "genellemeye çevirmez, aksine onu toplumsal düzeyin, ekonominin ve politikanın verili zamansal ve mekânsal koşullarına uyarlar"dı. Başarılı bir komünist önderlik, karar verirken üzerine sorumluluk alma yeteneğini gösteren ve sorumluluktan korkamayan insan önder”dir anlayışını kendisine düstur almıştı.

Önder odur ki, en ağır sorumluluklar üstlenmekten bir an bile terettüde düşmemeli, zorluklardan yılmamalı, en zor anda dahi yolunu şaşırmadan dimdik ayakta durabilmeli, her zaman mücadelenin gerektirdiği özveriyi gösterebilmelidir. "Gerçek bir sosyalist lider yenilgi anında kendisini kaybetmeyen, başarı anında ne yapacağını şaşırmayan, kararların yürütülmesinde sarsılmaz bir sağlamlık gösteren kişidir." (Dimitrov)

Bu bakımdan yenilgi anında sızlanmaya başlayan ve cesaretini kaybeden sıradan önderleri çok gördük, İrfan yoldaş  bunlardan çok farklı bir önderdi. O, komünist bir örgütün yolunu şaşırmadan başarıya doğru yürütülmesini sağlamanın yolunun dirayetli, sağlam bir önderlikten geçtiği bir gerçekti.

Yine, "Zafer bazı önderlerin başına vurur, onları burnu büyük ve kibirli yapar. Onlar, böylesi durumlarda, zaferi kanıksamaya başlar ve yan gelip yatarlar." (Stalin)

Ama küçük başarılardan başı dönüp, yolunu şaşıran, kibirli önderlerin her dönemin mücadelesinin yöneticileri olarak önder olmayı başarmaları olanaksızdır. İrfan yoldaş gibi komünist bir önder gerçek bir enerji küpü olmadan zorlu süreçlerde hareketin devasa gelişmeleri altından kalkmasının mümkün olamayacağını biliyordu. Siyasal iktidarın fethedilmesi ruhuyla, yani iktidarı alma savaşkanlığıyla davranma kararlılığıyla dolu olmayan bir önder, yüksek inisiyatif ve dinamizm sağlayamaz, aynı zamanda iktidarı almaya kilitlenmeyen hiç bir önderlik kendini yenilemede üstün başarı gösteremez. İşte İrfan yoldaş enginleri fethetme ruhuna sahip, iktidarı koparıp almada engel tanımayan bir önderlik anlayışına sahipti.

Çünkü başarılı bir önderlik için, koşulların gerektirdiği dinamizm ve inisiyatifi göstermek şarttır. Komünist bir önder teoride değil, yalnızca birtakım kararlarda değil, hareketin günlük çalışması içerisinde de dinamik ve inisiyatifli davrandığı koşullarda, küçük burjuva miskinliğe ve kararsızlığa karşı uzlaşmazlık zemini temelinde başarıya yürüyerek, devrimci görevlerini başarıyla yerine getirebilir. Siyasal yaşamda merkez gibi davranma başarılı bir önderliğin olmazsa olmaz koşuludur. Uzağı görmek, belli anda belli sorunlar üzerinde yoğunlaşmak, örgüt kitlesini zamanında harekete geçirmek, kararların uygulanmaya başlanması ve bu yolda karşılaşılacak zorlukların aşılmasında ön ayak olmak vb. önderliğin gereğidir.

Yine başarılı bir önderlik için hareketin ihtiyaçlarının gerektirdiği geniş ve cesur planlar yapmakta vazgeçilmezdir. Ama çalışmaların gerektirdiği canlılık ve girişkenlik olmadan bu da olmaz. Uyuşukluk ve gevşeklik içinde olanlar, var olanlarla yetinenler iyi önderler olamazlar. Teorik donanımını, görevler hakkında bilgilerini, kişiliklerindeki devrimci gücü ve görevlerini uygulama ustalığıyla birleştirmeyenler, gerçek anlamda birer önder gibi davranamazlar.

Keza mücadelenin en çeşitli ve değişen koşullarına uyma yeteneği göstermeyenler örnek tipler değildirler. Oysa başarılı bir önderliğin, koşullar ne olursa olsun, her durumda, olaylara ve gelişmelere olabildiğince “enerjik, türdeş ve akıllıca biçimde cevap” vermesi gerekir. Dinamizm ve inisiyatifin derin bilgiyle, geniş açılımlarla tamamlanması şarttır.

Yine İrfan yoldaş gibi iyi bir önder, sürekli ileriye bakan kişi demektir. Sürekli ileriye bakmak, aynı zamanda kendisinde var olanı aşma yeteneğini gerektirir. Böyle olduğu içindir ki, önderlik bir aşama sorunudur. Komünist bir önder, yönünü sürekli olarak tarihsel harekete göre ileriye, gelişen ve yeniye göre tayin etmelidir. Ülke devriminin teorik, stratejik ve temel taktiklerini çizme, revizyonizme ve oportünizme karşı mücadele, tarihsel paralellik içinde dogmatik ya da inkârcı bir mevzide değil, kendisini çevreleyen nesnel ve öznel ilişkilerin materyalist analizine dayandırmalıdır. Attığı her adımı, duruma göre denetleme de, duruma uygun araçlar saptama da ve yaratıcı davranma da diyalektik metoda bağlı kalmak ve buna uygun hareket etmek büyük önem taşır.

Komünist bir önder tutuculuk ve doktrinercilikten uzak durduğu gibi, eylemi ve yaşam biçimiyle, uyuşukluk, dar kalıplardan uzak durmak ve entelektüel gevezelerle arasına kalın çizgi çekmek bakımından da ilkeli davranmalıdır. Bir önderin alçak gönüllülüğü ve hataları karşısındaki tutumu, gerçek anlamda onun çapını gösterdiği gibi, sorunları aşma alanındaki durumu hakkında da bilgi verir. Komünist bir önder yoldaşlarına ve çevresine karşı daima öğretici ve örnek olmalı, kibirliliğe ve hotzotçuluğa meydan vermemelidir. Gördüğü hataları hiç zaman geçirmeden eleştirdiği gibi, kazanıcı olmayı başarmakla yükümlü olduğunu unutmamalıdır. Tembellik, rahatına düşkünlük, konformizme karşı her alanda mücadele yürüterek, bütün zamanını komünist davanın emrine sunmak, büyük iş, küçük iş demeden her göreve koşmak, olayların üstünkörü geçiştirilmesine olanak tanımamak ve olayları ince ayrıntılarına kadar derinliğine inerek açıklığa kavuşturmak, komünist bir önderin davayla bütünleştiğini ve bütün zamanlarını komünizm savaşımının zafere taşınmasına adadığını gösterir.

Komünist bir önder, yoldaşlarının hata ve eksikliklerine karşı mücadeleyi aralıksız sürdürmeli ve iki yol arasındaki savaşımda kararlı olmalıdır. Militan ruh, mücadelecilik, iddiacılık komünist bir önderin her şeyine, pratiğine yön vermelidir. Böyle bir önder ki, ancak, bulduğu duruma korkusuzca saldıran, göğe hücuma kalkan gerçek anlamda komünarların takipçisi olmayı başarabilir. Sınıf düşmanlarına karşı kavgada olduğu gibi, komünist bir önder, Marksizm-Leninizm’den sapmalara karşı mücadelede de büyük dava adamı olduğunu göstermelidir. Kendi gücüne ve ilkelerine güven duyan bir önder, akıntıya kürek çekmekten ve yeri geldiğinde davanın çıkarları için tek başına bir örgüt gibi hareket etmekten korkmaz. Marksizm-Leninizm’in canlı ve devrimci ilkelerinin, ölü, boş formül haline getirilmesine karşı çıkarak, ilkeleri uğruna gerektiği durumda tek başına yürümekten ve bütün bağları koparıp atarak, yeniyi kurmaktan asla sakınmaz. Sınıf mücadelesine aktif olarak katılmak teoriye tutarlılıkla yaklaşmayı sağladığı gibi, aynı zamanda burjuvaziye, faşizme ve oportünizme karşı mücadelede uzlaşmaz bir hatta yürümeyi sağlar. İlkeleri çıkış noktası yaptığından, sağa, sola yalpalamaz ve pragmatizme düşmeden, doğru ilkeler uğruna savaşır. Komünist bir önder demokratik merkeziyetçilikte ilkelere bağlı davranmadan asla geri kalmaz. Örgüt içi mücadelede demokrasi ile merkeziyetçiliğe sıkıca bağlı kaldığı gibi, sosyalist demokrasiyi işletme ve tabanın söz ve karar sahibi olmasına özen gösterir. Tabanla barışık olmayan ve onların istemlerini ve görüşlerini hiçe sayan bir önderlik, komünist sıfatına asla layık olamaz. Kendine güvenen bir önder, inandığı ilkeleri sarsılmadan savunarak, buna uygun bir hareket tarzı oluşturur. Yani örgüt içinde ortaya çıkan farklılıklara karşı asla komplocu, darbeci ve anti demokratik tasfiyeci tutumlar içine girmez ve yetkilerini kötüye kullanmaz. Aktif ideolojik mücadele yerine, farklılıkları baskı, zor ve dedikodu vb. yöntemlerle bastırmaya çalışmak, komünist önderlerin işi olamaz.

İlkelere sıkıca sarılan ve örgüt içi mücadelede sosyalist iç demokrasiyi en özgürce uygulayan bir önderlik, hem merkeziyetçiliği güçlendirecek, kendi etkisini arttıracak ve kendine güvenini ortaya koyacak ve hem de kadrolar ve örgüte güvenini ortaya koyacaktır. Aksi halde bugün ülkemizde yaşandığı gibi, ucube önderler ortaya çıkar ve zorbalıkla ayakta kalmayı, çürüme ve yozlaşmayı komünist önderlik adına devrimci ve komünist harekete dayatırlar. Böyle bir önderlik zihniyetinin tepeden tırnağa küçük burjuvazinin en tortu kesimlerinin anlayışı olduğu görülmeli ve buna karşı her alanda kararlı ve ısrarlı bir savaşım yürütülmelidir. Söz ile eylem arasındaki uyum, komünist bir önderlik bakımından temel bir ayrım çizgisidir. Sözünün eri olması, yani açık sözlü olması, bir komünist önderin karakteristik özelliklerinden birisidir. Böyle bir tutum hem örgüt kitlesinde ve hem de dostlar arasında saygınlık yaratır. Sözü ve eylemi arasındaki uyum, komünist önderin saygınlığının, sözüne güvenirliğinin de bir ölçütüdür. Bol bol konuşup pratikte buna uygun davranmamak, oportünizmin ayırt edici bir özelliğidir. Sosyal pratik, söz ile eylem arasında uyum olup olmamasının da aynasıdır. Bu bakımdan, bir komünist önder, sürecin çeşitli yönleri ve aşamalarında ortaya koyduğu tavırların, teorisiyle pratiği arasındaki uyumun bütünlüğü içinde ele alınıp değerlendirilmelidir. Ancak böyle bir yaklaşım kişiyi tek yanlılıktan kurtarabilir.

İyi bir önder, salt teorisyen değil, aynı zamanda iyi bir örgütçü, eylem adamı, dahası iyi bir pratisyendir. Ancak böyle bir komple önderlik devrimin zorlu ve zahmetli, çetrefilli işlerinin altından kalkarak, sağlam bir zeminde ilerlemeyi başarabilir. Komünist bir önder, her koşulda eğilmez ve bükülmez bir devrimci iradeye sahip olmalıdır. Düşman karşısında bükülmez bir irade, önderliğin, örgütü şekillendirmesinde tayin edici bir rol oynar. Proletarya kahramanlığıyla donanan komünist önder, görülmemiş bir proleter cesaret ve devrimci duruşa sahip olmalıdır. Düşmanla tutuştuğu savaşın her cephesinde -işkencede, silahlı çatışmada, zindanlarda, mahkemelerde vb.- komünist önder ideolojik, politik olarak olduğu gibi, pratik duruşuyla da önder olduğunu ortaya koymalı ve en ön saflarda kavganın zorluğunu göğüslemelidir. Davanın çıkarları söz konusu olduğunda komünist bir önder yaşamı dâhil, her şeyini kavgaya sürmekte asla ikircimli davranamaz. Bir önder olarak milyonların temsilcisi olduğunu hiç bir koşulda unutmadan, düşmanla teke tek giriştiği mücadelenin her etabında, davanın ve örgütün çıkarlarını merkezde tutar ve bunun gereklerine uygun hareket ederek, ölümü gülerek kucaklamaya hazır bir devrimci iradeyle yeni direnişler yaratmaya ve geleceğe olumlu değerler bırakmaya özen gösterir.

Komünist bir önder, örgütün hazinesi olan kadrolara yaklaşımda bir baba şefkati içinde olmayı başarmalıdır. Şuna ya da buna göre, tek yanlı ve ön yargılı davranıştan uzak, pratik çalışmaların sonuçlarını baz alarak değerlendirme yapıp, kadrolara nadide çiçek gibi yaklaşmalı, onların teorik, politik, örgütsel sorunlarıyla olduğu gibi, kişisel, ailevi vb. sorunlarıyla da ilgilenmeyi başarmalıdır. Kadrolarla arasına bürokratik sınırlar çeken ve onların içinde erimeyi başaramayan önderler, gerçek önderler olamazlar. Kadroların göreve getirilmesi ve yükseltilmesinde olduğu gibi, görevden alınması ve düşürülmesinde de önderler çok özenli ve haksızlığa yol açacak yanlışlıklardan mümkün olduğunca kaçınarak, olabildiğince nesnel davranmalıdırlar. Duygulara göre hareket eden değil, bilimsel ölçütler ve ilkelere göre hareket eden önderler gerçekten devrimin önderliğini yakalayabilirler, kadroların güvenini, sevgi ve sempatisini kazanarak daha verimli bir çalışma ortamının sağlanmasını yakalayabilirler.

Dolayısıyla komünist bir önder, yaşam biçimiyle olduğu gibi, ahlaksal tutum ve davranışlarıyla da kadrolar halka örnek olmalıdır. Toparlarsak, komünist önderlik, teorik bilgi birikimine, politik yetkinliğe, örgütsel deney ve tecrübeye, uzak görüşlülüğe, tek başına yolunu bulma, bağımsız davranabilme, zorlukların altına kendini sürme ve görevlerini enerji dolu bir tutkuyla yerine getirme kararlılığına, iktidarı almada savaşkanlık tutkusuyla ileriye atılmaya, halka ve yoldaşlarına sevgi ve saygıyla bakmaya, örgütler kurup, yönetme, fikir oluşturma, görev verme ve denetleme, sonuç almada ısrarcı olma özellikleriyle, düşmana karşı her cephede uzlaşmaz bir kavga yürütmede, ilkelere bağlı kalma ve gelişmelere diyalektik materyalist bir pencereden bakabilme yeteneğini kazanma, yaşamı ve ahlaksal davranışlarıyla kendisini davanın ve örgütün emrine sunmuş kişi ya da kişilerin toplamı demektir. Burada çizdiğimiz komünist önderlik tipolojisi, İrfan Çelik yoldaşı anlatıyor bir yerde.

İrfan Çelik yoldaş, insana değer veren, O’nu olduğu gibi kabul eden ama her günkü görevleri içinde onları eğiten ve ilerleten deneyim bir komünist önderdi.

İrfan Yoldaş, hatalara karşı mücadelede örnek ve önderdi. Önyargıdan uzak, alçak gönüllü ama hatalara karşı uzlaşmazdı. Örgüt kitlesini doğru fikirlere kazanmadaki başarısı hiziplere, oportünizme ve revizyonizme karşı mücadelede komünist örgütü ilerletici olmuştur.

Evet, sevgili İrfan yoldaş; seni andığımız bugünlerde mücadelede kararlı, sebatlı ve inatla yürüyen yoldaşların olarak senden öğrenerek, senin yarım bıraktıklarını tamamlamak için çalışıyoruz. Seni unutmadık, unutmayacağız. Seni anmanın ne demek olduğunu biliyoruz. Seni kavgada,  isyanda, oportünizme ve  revizyonizme karşı mücadelede ve de seni proletarya partisini kurma mücadelesinde anıyoruz. Sözümüz söz yoldaş.

Uğruna ölümü severek kucakladığın sosyalizm ülküsünü kurana dek, mücadele edeceğimize dün olduğu gibi bugün gene söz veriyoruz.

Sen proletaryanın kararlı ve yılmaz savaşçısı İrfan yoldaş; seni işçi çalışmasında, seni en zor kavga çemberlerinde, seni mücadelenin sıcaklığıyla anıyoruz. Sen hep bizimlesin, bizimle kalacaksın.
Anın hep yolumuzu aydınlatacak ve kavgamıza önder olmaya devam edecektir!

Hiç yorum yok: