30 Mart 2021 Salı

Örgütü sahiplenmek, devrimi sahiplenmektir

Toplumsal sorunların çözümünde örgüt, örgütleme ve örgütlenerek mücadele etme sorunu anahtar bir sorundur. Örgütlenmiş bir zor olan burjuva devlete karşı, ancak sıkıca örgütlenmiş bir güç karşı koyabilir. Bu anlamda toplumsal mücadelede örgüt tayin edici bir öneme sahiptir. Ancak örgüt bireylerden oluşacağına göre, örgüt kitlesinin etrafında sımsıkı kenetlenerek örgütü sahiplenmesi, örgütün kitleler içinde gelişip güçlenmesinin zemini güçlendirir. Örgüt ve örgütler bir birini tamamlar, koşullandırır. Örgütü sahiplenme, ona sarılmak, Onu gözbebeği gibi koruyarak proletaryanın kurtuluş kavgasında bir silah olarak kullanmak, kullanmayı bilmek gerekir. 

Çünkü proletaryanın, kurtuluşu için mücadelesinde örgütten başka silahı yoktur. Ve örgütlenmeler içinde, ancak öncü kurmayı varsa, iktidar mücadelesi verebilir. Örgütü sahiplenmek örgüt olmanın bilincidir.

Örgütü sahiplenmek, komünistler açısından devrimi ve sosyalizmi sahiplenmektir. Örgütü sahiplenmek burjuva mülkiyetçi bir sahiplenmeyle, burjuva örgütler gibi mevki kazanmayı hedeflemeyle taban tabana zıttır. Komünistler açısından proletaryanın kurtuluş mücadelesinin çıkarları söz konusu olduğu için de kolektiflik söz konusudur. Yani, burada "ben" değil, "biz" olgusu öne çıkmaktadır. "Ben örgütüm”, "bizim örgütümüz" derken de proletaryanın kurtuluş mücadelesinin önderi olan örgütü anlıyoruz komünist hareketi anlıyoruz.

Çeşitli platformlarda, her günkü devrimci çalışmanın çeşitli alanlarında örgütü sahiplenmede "benim örgütüm", "bizim örgütümüz", denmemesinde belli başlı hatalar vardır. Bu hataların başında grupçuluğa düşme kaygısı, mütevazılık ve örgüt bilincindeki zayıflık ve geriliktir. Bu ve benzen "gerekçeler" örgütü sahiplenmemeyi haklı çıkaramaz. Grupçuluk, örgütün menfaatlerini, devrimin (veya genelin) menfaatlerinin önüne çıkarmadır ki, bizim zaten böyle bir sorunumuz olamaz. Oysa örgütü sahiplenmek, "benim örgütüm", "bizim örgütümüz" demek, grupçuluk değildir. Nasıl ki, işçi kitle örgütleri olarak, işçilerin kendi sendikalarına sahip çıkması ne kadar doğruysa, komünistlerin de kendi örgütüne sahip çıkması, elinde bir bayrak olarak taşıması da, bir o kadar doğrudur ve zorunludur.

Örgüt iktidar savaşının temel silahıdır
Siyasal iktidar mücadelesinde, örgütü olmadan proleter kitlelerin, politik mücadelesi devrimcileştirilemez, devrim ve proletarya diktatörlüğü dönemine kadar ilerletilemez. Komünist hareket için kitleleri harekete geçirmek tek başına yetmez. Dahası, harekete geçen kitlelerin bilgisini, becerisini, yaratıcılığını mücadelenin hizmetine sunarak kitlelerin devrimi, örgütünü sahiplenmesini, propaganda etmesini, etle-tırnak misali örgütle bütünleşmesini mutlaka sağlamak gerekiyor, örgütün maddi bir varlık haline gelmesi için bu, gereklidir, zorunludur.

Örgüt bilinci yeterince gelişmemiş ve "bizim örgütümüz" demeyi yeterince özümsememiş bir kadro, örgütü kitlelere götüremez/taşıyamaz. Kitleleri proleter devrimci çizgide siyasallaştıramaz, onları burjuvazinin etkisinde kalmaya mahkum eder. Oysa öncü olmak iddiasındaysak, bugün elimizde, mücadelemizde örgüt olmadan, proletaryanın kurtuluş mücadelesinde zafere asla ulaşamayız. Öncelikle kurmay örgütü, kitleler içerisinde maddi bir güç haline getirmek gerekiyor. Ve bunu yapmada mutlaka iddialı olmalıyız, Yıllardır, faşist teröre rağmen ve iki yenilgi döneminden geçerek kavganın ateşini hala yakıyorsak, bu inançlı olduğumuzun bir sonucudur. Ama inanç tek başına yeterli mi?

Hayır, asla. İddialı olmak da gerekiyor. Doğru bir mücadele hattında yürümek, devrimin zorluklarını omuzlayarak ileriye taşımak, yani devrimi komünist partinin önderliğinde örgütlemek, temel bir görev olarak önümüzde durmaktadır.

Örgütü kadrolara yaratır ve savunur
Bir komünist kadro her şeyden önce ideolojik siyasal çizgisini biçimlendiren bu çizgiyi maddileştiren, maddi bir olgu haline getiren örgütüne sahip çıkmalı ve gözbebeği gibi korumalıdır. Bir örgüt kadro şahsında içselleştirilmeli, ete kemiğe bürünmelidir. Kadro ve örgüt bir bütündür. Bir kadro neredeyse, örgüt de orada olmalıdır. Yanı, bu kadro gittiği yere, örgütü de götürmeli, götürdüğünü hissettirerek örgütü, beyninde, bilincinde ve pratik çalışmasında taşımalıdır. Bir kadro, mitinglerde, yürüyüşlerde, forum ve kutlamalarda, gece ve panellerde militan bir ruhla örgütün çağrısına politika ve taktiklerini yansıtarak, örgütü propaganda ederek, örgütün sesini mesajlarını kitlelere taşımalıdır. Bunlar bir kadronun temel görevleri arasındadır.

Bir komünist hareket yaptıklarıyla, eylemlilikleriyle yığınları etkileyebilir. Bu nedenle yaptıklarını tanıtmak zorundadır. Bu, aynı zamanda, değişik alanlardaki deneyleri aktarmak açısından da gereklidir. Eğer bir komünist hareket eylemlerini, kazanımlarını, olumlu yanlarını kendi basınında, kadroları arasında, kitleler içerisinde propaganda edemiyorsa, burada bir eksiklik var demektir Veya yaptıklarını küçümsüyorsa ve hafife alıyorsa, başkalarının arasında belirsizleştiriyorsa burada örgütünü, kendisini küçümseme vardır, kendine güven eksikliği vardır. Buna kimsenin hakkı yoktur, olamaz Bu kazanımlar bedel ödenerek kazanılıyor. Ve elbette elde edilen her kazanım değerlidir. Yoldaşlarımızın özverili, devrimci çabasının bir ürünüdür. Ve bizi amacımıza yakınlaştırır. Hareket saflarında yansıyan başarı ve kazanımlarımızı küçümseyen, görmeyen, hafife alan tavır ve davranışlar, küçük burjuva ruh halinin yansımalarıdır Harekete ve kendine öz güven duygusunu aşındıran, kötümserlik ve moral bozukluğu yayan, çürütücü etkiler yapan bu duruma karşı sistemli bir biçimde mücadele edilmeli, asla hoşgörü ve geçiştirici davranmamak, kazanımlara değer verme, harekete bağlılık ve öz güven duygusu geliştirilip teşvik edilmelidir.

Kazanımlar savunularak ileriye gidilir
Propagandanın önemi ve değeri, her zaman tartışılmaz önemdedir. Kitleler, daha çok bu propagandaya ve bu propagandanın etkisine bakarak karar verirler, olumlu yönde etkilenirler. Ancak bu durum, bir kadro için de geçerlidir. Bir kadro, kendi örgütünün yaptıklarını, kazanımlarını, kitle üzerindeki etkisini gördükçe şevki artar, canlanır. Ve her zaman kazanım bayrak yapılarak yol kat edilir. Oysa bilinir ki, yapılan birçok şey, yaratılan bir çok değer, kendi sınırları içinde kalıyor ve her günkü mücadelede bir kazanım olarak işlenmiyor. Kazanımlar sürekli propaganda edildiğinde ve ileriye taşındıkları oranda bir anlam kazanırlar. Kitleler üzerinde olumlu etki bırakan eylemliliklerin deney ve tecrübe olarak aktarılması gerekiyor.

Bugün önemli olan bu eylemliliklere sımsıkı sarılıp, ileri ki mücadelelere sürekli taşımak ve bu bilince sahip olmak ve bu eylemlilikleri çeşitli araçlarla kitlelere ulaştırmaktır. Örneğin, kaset, videobant, kart, resim vs. gibi araçlarla, ama bunlar daha etkili hale getirilerek propaganda edilmeli ve elden ele dolaştırılarak, kadrolarımızın elinde kitlelere yönelik bir propaganda malzemesi olarak değerlendirmelidir. Bu çalışma da, örgütü ve mücadelesini kitlelerin elinde güçlü bir silah haline getirmenin önemli araçlarından biridir.

Komünist hareket, her günkü çalışmasında kendisini bir adım ileriye taşıyarak, kitlelerin elinde bir bayrak olmayı, bunu, yığınları devrime seferber etmek için değerlendirmeyi amaçlar. Bu ise, sahiplenme gerektiriyor. Örgüt ruhunun sahiplenilmesi de bu anlama gelir.

Bir örgüt sınıf mücadelesinin sıcak pratiği içinde oluşur. Ve nice değerler üzerinde yükselir. Burada şehitlerin kanı ve canı vardır, Burada komünist bilincin ve binlerin yaratığı gücü vardır. Bunlara sahip çıkmalıdır. Şu nokta açık olarak bilince çıkarılmalıdır. Örgütü oluşturan, onu var eden kadrolardır. Örgüt, onu oluşturan kadroların sahiplenmesiyle gelişip güçlenir. Örgütüne sahip çıkmayan bir kadro, mücadelede kararsızlıklar taşıyor demektir. Şurası açık olarak kavranmalıdır. Komünist bir örgüt, kendi tarihini kendisi yapar, ancak verili koşullar içerisinde tarihin, yanı, sınıf mücadelesinin kendisine yüklediği ve omuzlamakla yükümlü olduğu görevleri, büyük bir sorumluluk bilinciyle yerine getirdiği oranda bu tarih, gerçek bir tarih olur. Bir kadronun tarihteki rolü, mensubu olduğu örgütün mücadelesiyle gerçekleşir.

Çünkü kapitalizmin kör gücü karşısında bir hiç olan birey, ancak örgütlü mücadele yoluyla ücretli kölelik düzenine karşı, onu tasfiye etme ve tarihini ilerletme de rol oynayabilir. Bir kadronun varlığı, örgütüyle özdeş ise, bir kadro her günkü mücadelesinde, bulunduğu her alanda örgütünü bir adım ileriye taşıyarak onu bayrak yapmalıdır. Propaganda, ajitasyon ve örgütlenme ve eylem alanında, örgüt propagandası özel bir yer tutmalıdır, öncü kurmayın sloganları, dalga dalga kitleleri sararak, beyinlere ulaşmalıdır. Edilgenlik üreten, mütevazılıkla grupçu olmama adına, örgütü ve örgütün faaliyetlerini propaganda etmeme tutumu, örgüt bilincindeki geriliktir. Örneğin, bir gecede, mitingde, yürüyüşte veya yasa dışı kitlesel bir eylem anında kitleler, diğer pratik faaliyetlerin yansıra atılan sloganlarla, mesajlarla seni bilecek ve etkilenecektir. “Yarışmacı,” grupçu” olmayalım kaygısıyla, geri bir tutum takınmak, aslında kitlelere ulaşmanın yollarını kendi elimizle tıkamak anlamına geleceğinden, ileri sürülen gerekçeler bu anlamda doğru gerekçeler değildir ve reddedilmelidir.

Öncülükte iddialı olmak
Komünist bir örgüt, siyasal bir iktidar mücadelesinde kendisini öncü olarak görür ve bu iddiasında her zaman kararlı olacaktır. Ancak bu, asla söylemde kalmamalıdır. Öncülük, kağıt üzerinde öncülük değil, hayatın her alanında, mücadelenin her cephesinde öncülük. Öncü örgüt, kitlelerin elinde bir silah olduğu ölçüde gerçek anlamda bir öncü olma misyonuna sahip olacaktır. Onun tarih yazımı, kitlelerin sahip çıkmasıyla, onun, kitlelerin öncüsü olma misyonuna sahip olacaktır. Onun tarihi yazımı, kitlelerin sahip çıkmasıyla, onun kitlelerin öncüsü olma sayesinde olacaksa, buna uygun bir çizgi mutlaka tutturulmalıdır. Eğer bir örgüt, kendi mücadelesini kendi eylemliliklerini, kendi kazanımlarım iddialı bir şekilde alanlarda, meydanlarda, fabrikalarda, yayın organlarında da sahiplenemiyor, ML, propaganda edemiyorsa, bu, o örgütün siyasal iktidar mücadelesinde, iktidar savaşkanlığın da zayıflıklar, eksiklikler var demektir. Burada sorun, bir örgütün kendisine olan güvenidir. Kendisini devrimin önderi, kitlelerin önderi olarak görme sorunudur.

Komünist bir örgüt her şeyden önce kendisini, kadrolarını ve kitleleri sahiplenmelidir. Ve bu sahiplenme kadro ve kitleler tarafından sahiplenilmesini de proletaryanın öncü örgütü olarak komünist hareket, proletaryanın iktidar savaşımında kendisine biçilen öncü role uygun olarak, devrimin kendi çizgisinde ifade etmelidir. Ve bu çizginin oluşumundan sonra tayin edici olan kadrolardır. Ve kadro her zaman örgüt ile övünmeli ve göğsünü gere gere, "benim örgütüm", "bizim örgütümüz" diyebilmelidir.

Ve bundan dolayı diyoruz ki, devrim örgütü olarak komünist hareket, kendi değerlerine, kendi kazanımlarına sahip çıkarak, her günkü mücadelede kendisini sürekli üretmeli ve en iyi, en etkin bir şekilde kitleler içerisindeki siyasal etkisini geliştirme güçlendirme perspektif ve pratiğine bağlı olarak, kendisi etkin bir şekilde ifade ederek, kendi kimliğine uygun bir siyasal pratiği ve bu görevle yükümlü olmalıdır.

Hiç yorum yok: