7 Eylül 2011 Çarşamba

91. yılında Mustafa Suphi TKP’sinin mirasına sahip çıkalım!

10 Eylül 1920 tarihi, Türkiye proletaryasının komünist partisinin kurulduğu gündür. TKP’nin kuruluşunun 91. yılını kutluyoruz. TKP’nin tarihinde öğrenmek ve dünü bugüne bağlamak büyük önem taşıyor.

Bilindiği gibi tüm dünyayı sarsan şanlı Ekim Devrimi’nin etkileri ülkemiz de derinden sarsmıştı. Ekim devrimi Türkiye de Marksizm-Leninizm’in yayılmasında büyük bir atılım kazandırdı. Türkiyeli komünistler proletaryanın bağımsız siyasetini sürdürecek öncü komünist partisinin kuruluşu için harekete geçmelerini koşulladı. Kararlı, yoğun çalışmalar sonucu 10 Eylül 1920’de TKP kuruldu. Kemalistlerin izin vermediği için TKP Kongresi, Sovyetler Birliği'nin Bakü kentin de toplandı. Kuruluş Kongresi 'ne 51’i İstanbul ve Anadolu’dan gelmek üzere toplam 72 delege katıldı. Bu delegeler 15 komünist örgütü temsil ediyorlardı. Mustafa Suphi başkanlığında büyük bir coşku ile başlayan Kongre, bütün komünist grupları birleştirdi; partinin Tüzük ve programını onaylayarak TKP’ni kurdu. Parti Başkanlığına Mustafa Suphi, Genel Sekreterliğe Ethem Nejat yoldaşlar getirildiler.

Böylece proletarya kendi bağımsız öz örgütüne kavuşmuş oldu. TKP'nin kurulması ile komünist grup, çevre ve hücreler tek bir örgüt içinde birleştirildi. Komünist parti programı oluşturuldu. Böylece geniş yığınları kucaklama safhasına geçildi. Mustafa Suphi önderliğinde Marksizm-Leninizm'i yol gösteren düşünce olarak benimsedi. Lenin'in önderliğindeki III. Enternasyonal'e bağlı olarak çalıştı. İşçi ve köylülerin, emperyalizmin, feodalizmin ve gericiliğin boyunduruğundan kurtuluşunun ancak devrimle mümkün olabileceğini kararlılıkla savundu. Proletaryanın kurtuluşunun kendi sınıf egemenliği ve sosyalizmde olduğunu ortaya koydu ve 3. Enternasyonal'deki diğer komünist partileriyle birlikte, emperyalizme ve her türden gericiliğe karşı kararlılıkla mücadele etti, TKP, ülkemiz proletaryası ve emekçi halklarının emperyalizme ve gericiliğe karşı aktif mücadelesini, örgütlemeye çalıştı.



Emperyalist işgale karşı ulusal kurtuluş mücadelesinde, proletaryanın önderliğini ve emekçilerin iktidarını gerçekleştirmeyi başlıca güncel hedef aldı. Türkiye halklarının ulusal kurtuluş mücadelesine aktif olarak katıldı. Ancak bu mücadelenin önderliğini elinde bulunduran burjuvazinin temsilcisi Kemalistler TKP'nin gelişmesini önlemek ve dağıtılmasını sağlamak için önce sahte bir komünist partisi kurdular, sonra da Türkiye'ye gelmek için yola çıkan TKP'nin önder kadrolarını 28-29 Ocak 192l'de Karadeniz'de haince pusuya düşürerek kahpece katlettiler.

Mustafa Suphi ve yoldaşları Kemalist gericiliğe uzlaşıcı bir iyimserlik göstermelerinin bedelini yaşamlarıyla ödediler. Elbette bedel yalnızca bununla sınırlı kalmadı. Türkiye Komünist hareketi için uzun süre yeri doldurulamaz denli büyük bir kayıp ve ödünün ağır bedeli diğer yanı oldu. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının erkence katledilmesi TKP’nin daha vücuda gelmeden örgütlenmesine onulmaz bir yara açtı ve TKP önderliksiz kaldı. TKP’nin organlarını oluşturup, örgütlerin kaynaşmasını sağlayamadan almış olduğu bu ağır darbe komünist hareketin 50. yıl daha kendisini toparlayamayacak düzeyde dağılmasını ve geriye savrulmasını koşulladı.

Bunda kuşku yok ki, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Kemalist burjuvazi hakkındaki aşırı iyimserliklerinin önemli bir etkisi oldu. Bilindiği üzere liberal burjuvazi gelişen proletarya ve komünist partisinden emperyalistlerden ve büyük burjuvaziden korktuğundan daha çok korkar ve de emperyalistlerle kol kola girmekten geri durmaz. Kemalist burjuvazide bu niteliğine uygun davrandı ve Mustafa Suphi önderliğindeki komünistlere özgürlük tanımadı. Devrimin Rusya'sından para ve silah desteği almak için komünistlere özgürlük tanıyor görünümü vermeye çalışırken, M. Suphi ve yoldaşlarını hunharca Karadeniz de katlederek, Anadolu'da komünist ve devrimci örgütlenmeleri dağıtarak gerçek uzlaşmacı politikasını uygulama yoluyla emperyalistlerin teveccühünü kazanmaya çalıştı ve kazandı da.

Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının Kemalist diktatörlükçe tarafından katledilmesi, TKP’nin gelişmesinde bir dönüm noktası oldu. Kuşku yok ki bunda, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının burjuvazinin yalanlarına inanan yaklaşımlarının önemli bir etkisi oldu.

Bir süre dağınık ve önderliksiz kaldıktan sonra Ş. Hüsnü önderliğinde adım adım sistemli sağ oportünist bir çizgiye çekilen TKP, Kemalist iktidarla uzlaşarak, Kürt ulusal hareketine sosyal-şoven bir çizgide tavır aldı; feodalizme karşı çıkma adına Kemalist rejimin Kürt katliamlarını destekledi, Kemalist gericilerden demokratik devrimi bekledi. Ne ki Kemalist rejimin saldırıları ve tutuklamaları sonucu 1951’de alınan ağır darbeler nedeniyle TKP tasfiye edildi. Yurtdışına kaçan mülteciler grubunu kuran Yakup Demir kliği Kruşçev modern revizyonistlerinin yardımıyla TKP tabelasını asarak TKP’ni kurdu.

TKP, M. Suphi’den sonra 1950’lerin ikinci yarısına kadar anti-emperyalist demokratik bir hareket olarak varlığını sürdürdü. Sovyetler Birliği ve bir dizi Doğu Avrupa ülkesinde kapitalizmin yeniden dirildiği 1956’lardan sonra Modern revizyonist bir çizgi izledi ve o yıllardan itibaren Rus sosyal emperyalizmin işbirlikçisi bir parti haline geldi. 1951-1973 yılları arasında ağırlıklı olarak yurtdışında faaliyet yürüten TKP 1973’den sonra ülke içinde faaliyete yöneldi. Aydınlar, sendikacılar arasında önemli bir etkinlik kazanana TKP işçi hareketini sosyal-demokrasinin solunda Sosyal emperyalist bir çizgide yedeklemeye çalıştı ve reformist ve sistemi parlamentarist yoldan değiştirme yaklaşımlarıyla sınıf hareketinin devrimci bir çizgide gelişmesinin önünde takoz rolünü oynamaya çalıştı.

Yakup Demir, İsmail Bilen ve sonrasında da H. Kutlu önderliğindeki TKP, revizyonist-reformist çizgide yürüyerek “Ulusal demokrasi programı” adı altında MHP vb. gibi faşist partiler dışındaki tüm sınıf ve liberal burjuva parti ve grupların koalisyonuyla, sisteme karşı gelişen demokrasi muhalefetini düzen içinde eritmeyi hedefledi. 1980’li yıların ortalarında Gorbaçov’un batı emperyalizmine tümüyle teslim olmasını amaçlayan açıklık ve yeniden yapılanma değişim programının pratiğe uygulanmasıyla, TKP’nin işbirlikçi politikaları da işlemez hale geldi. TKP bu durumda TİP’le birleşerek TKBP adı altında bir çıkış bulmaya çalıştı. Ama buda sökmedi ve TBKP çareyi sisteme yamanarak açık alanda politika yapmakta buldu. TBKP’nin yöneticileri Türkiye’ye dönerek açık alanda politika yapmaya yöneldiler. Ama burjuvazi sisteme her bakımdan teslim olan TBKP’ye bile tahammül etmedi. TBKP’nin umutsuz ve sıfırı tüketmiş önderleri kısa zaman içinde aktif politikanın dışına düşerek TBKP dağıldı ve 1950’lerde işbirlikçi bir çizgiye kapaklanan revizyonist-reformist TKP’de böyle tarihe karışmış oldu.

Her ne kadar bugün reformist- revizyonist TKP adı altında örgütlemeye çalışan değişik grup ve çevreler olsa da bunların M. Suphi’nin komünist TKP’siyle uzaktan yakında hiç bir ilişkilerinin olmadığı ve sistem içinde reformist hatta hareket ettikleri ve hatta bugün kendilerini TKP olarak lanse eden legal partinin ordu şakşakçılığı yaparak ve Kürt sorununda sosyal şovenist bir çizgide durarak ve parlamentarizmi kutsayarak Yakup Demir’lerin, İ. Bilen’lerin, reformist-revizyonist TKP’sinin ardılları olduklarını gösteriyor.

50 yıllık oportünist-revizyonist-reformist çemberi 1972'de Kaypakkaya önderliğinde, M. Suphi TKP’nin mirası üzerine kurulan TKP/ML Hareketi yardı. Ne ki o günden bu yana hala ülkemiz proletaryası henüz kendi öz öncü komünist partisini yaratamadı. Bu görev bugün bütün ivedilikle İnşacı komünistlerin önünde durmaktadır. Komünistlerin bugünkü ana görevi proletaryanın komünist partisini yeniden kurmaktır. Bunun için komünistler olarak proletarya hareketi ile bilimsel sosyalizmin birleşmesi, komünist programın, strateji ve taktiklerin pratiğe sürülmesi ve çizgiye uygun öncü ve militan kadroların yaratılması, işçi sınıfını en mücadeleci ve militan öğelerinin komünist hareketin etrafında birleştirilmesi gerekiyor. Bu devrimci görevleri yerine getirilerek ancak Mustafa Suphi’nin önderliğindeki TKP’nin komünist çizgisinde yürümüş ve onun partili mücadele ruhunu bayraklaştırmış ve mirasına sahip çıkmış oluruz.

Hiç yorum yok: