12 Mart 2019 Salı

Sosyalist Meclisler Federasyonu sosyal şovenist TKP'den elini çekmelidir

Dersim’in Ovacık ilçesinde halkçı belediyeciliği pratikleşme de önemli adımlar atan Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) çizgisinde belediye başkanı seçilen Maçoğlu neden TKP'den aday olduğunu yeterli netlikle açıklamamıştı. Biliyoruz ki Kemal Okuyan’ın liderliğindeki TKP tas tamam Kemalist ve sosyal şovenist hatta duran Aydınlık/PDA'nın yeni versiyonu rolüne soyunmuş bir partidir. Her fırsatta devlete akıl hocalığına soyunan, Kürt sorunu söz konusu olduğunda değme Perinçek’ten geri kalmayan Türk milliyetçiliği üzerinde politika yapmaya çalışan, 1925'lerden sonraki Şefik Hüsnü TKP'sinin hattında yürüyerek Kemalizm’in sol versiyonu rolünü üstlenmiş olan Kemal Okuyan’ın TKP'si, cumhuriyet bağlamında, halkların eşitliği ve özgürlüğü söz konusu olduğunda, Kemalist cumhuriyeti ve zoraki birliği savunarak sevr horluyor, Trakya elden gidiyor ile devam eden gerici savunularına cumhuriyet kazanımları zinde güçler ekleyerek Kürtleri hedef tahtasına oturttu.

Kuşku yok ki bu TKP önderliğinin bilinçli uyguladığı bir tarzdı. Devrimci soldan kendisini soyutlayan TKP kendi kulvarında kemik bir kitle yaratmak için uğraşıyordu. Elbette sistemin bir yanının desteğini de almaya ve ya da konjonktürde Türk milliyetçiliğinden yararlanmaya çalışıyordu. Aslında TKP'nin menzili PDA/Aydınlığın karşı devrimci çukurudur. Kürt ulusal sorununda şovenist bir çizgide durmaktadır. 1918-25 Osmanlı/Anadolu sürecine bakış ile Kürt ulusal sorununa bakış ilkesel bir tutumdur. Ya gerçekten devrimci sürece sokar ya da giderek sosyal şövenizme ve oradan da sosyal-faşizme gidersiniz.

Türkiye devrim süreci bağlamında konuyu ele alırsak. Bu sapmaların ağırlık zeminleri tarihsel olarak aşamaları ile bellidir. ML çizgi genel anlamı ile geleceğin düşünsel ve yaşamsal anlayışıdır. Sorun bu çizginin maddi yaşamdaki duruş biçimlerinde maddi yaşama bakış ve müdahale biçimlerindendir. Dahası bu alanda erken teşhis, salgın hastalığın yayılma hızını keser. Bu kadim topraklarda, tarihsel olarak milliyetçilik ve dincilik tehlikeli bir zemindir. Bu ezilen ulus ve halklar açısından da böyledir. Ayarı kaçarsa tehlikeli bir kulvara doğru yol alıp gericileşir. Haliyle, haklılığı sürekli haksızlık üretir. Ulusal ezilmişliğin ve inkar edilmenin vurgulanması ile milliyetçi damarın yükselmesi aynı şey değildir. Ezilen ulus ve halklarda ulusla damar ile direnişe başlasa bile doğru önderlik ve politik bilinç ile devrim ve sosyalizm ile kucaklaşır ya da boylu boyunca milliyetçiliğin batağına saplanarak gericileşir.

Tıpkı Yugoslavya'nın dağılma sürecinde görüldüğü yaşandığı gibi güç kaybeder, bir yerlere yabanır; Kosova, Filistin, Çeçenistan vb. örneğinde görüldüğü gibi. Daha büyük ve önemli tehlike ise ezen ulus milliyetçiliği ya da "soldan" söylenişi ile yurtseverliğidir. Hiçte farkından olmadan bir bakarsın ki sistemin içine boylu boyunca dalınmış ve giderek sosyal şovenizm sosyal-faşizme sıçrarsın. Türkiye’de Aydınlık/PDA’dan Vatan Partisi’ne uzanış buna somuta örnektir.

Bu zemin ezilen ulus milliyetçiliğine asla benzemez ve aynılaştırılamaz. Nazi Almanya’sı konuşulurken sürekli sonuç üzerinden konuşulur, oysa bunun bir de başlangıcı vardır. Versay anlaşmasının Almanya’nın onuru ile oynadığı tüm değerlerini yıktığı ve bölüp parçaladığı söylenirdi. Yine suçlu bir halk bulundu, sol söylemler ağırlığında (Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi) giderek şovenizme ve oradan faşizme yürüdü. Alman Komünist Partisi’nin sosyal demokrasi karşısında bunlara ittifak önerdiğini anımsatayım, elbette belirli bir aşamadan sonra adı kondu.

Kemalist cumhuriyete, devrimci kimlik geçirerek AKP faşizmine karşı savunmak devrimci bakış açısında kabul edilecek bir olay olamaz. Halkların devrimci cumhuriyeti için mücadele etmek varken, AKP’ye karşı anti-demokratik ve emekçilerin adı dahi olmayan tekçi Kemalist cumhuriyeti emekçiler alternatif göstermek sapla samanı karıştırmak olacaktır. Buradan olarak Mustafa Kemal’in önderliğinde 1923'den sonra, dipten doruğa, çeşitli ulus ve ulusal azınlıklarda emekçilerin düşmanı olan, burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin egemenliğini pekiştirme ve halkların istemlerini faşist baskı ve zulümle sindirme, ezme yolunu izleyen, tekçi zihniyeti ve inkarcılığı resmi devlet politikası haline getiren Kemalist cumhuriyeti savunmak, başta Kürt sorununda enternasyonalist hattan uzaklaşmak anlamına gelir.

Peki, Kürt sorunu devrimciliği bırakalım demokrat olabilmenin turnusol kağıdı mıdır ki, öyleyse Kürt sorununda her şart altında ulusların kendi kaderlerini kayıtsız koşulsuz savunduğunu iddia eden SMF nasıl oluyor da, açıktan Kürt sorununda TC devletinin üniter yapısını savunan Türk şovenisti bir hatta duran TKP ile ortak bir seçim ittifakına girebiliyor? Keza SMF bu durumu emekçilere ve devrimci kamuoyuna açıklamak zorundadır. Dersim’de SMF'nin seçim büro açılışlarında TKP adına konuşmacılar davet edilmekte ve yine TKP özellikle İstanbul’daki etkinliklerinde SMF Dersim adaylarını davet ederek konuşmalarını sağlamaktadır. Devrimci hareket saflarında önemli ölçüde teşhir ve tecrit edilmiş, Kemalist cumhuriyet savunucusu TKP ile seçim ittifakı yapmak, Kürt sorununda entrenasyonalist duruştan uzaklaşmak ve samimiyetsiz küçük hesaplar içinde hareket etmek demektir.

Üstelik SMF Dersim (Merkez Belediye Başkan) adayı Maçoğlu’nun TKP'nin Kartal’da yapmış olduğu mitingde sosyalistlerin, yurtseverlerin, komünistlerin, bu ülkenin emekçilerini yok etmeye çalışanların tekerine çomak sokacağını ve sosyalizmin bir ütopya olmadığını herkese göstereceklerini belirterek “Şimdi sosyalistler geliyor, şimdi komünistler geliyor. 31 Mart’ta komünistleri destekleyin, TKP’ye oy verin yoldaşlar. Sizleri üyesi olduğum SMF adına selamlıyorum” biçiminde konuşma yaparak TKP'ye oy verin çağrısı yapması, TKP'nin kuyruğundan kurtulamadığı gibi şovenizmin üzerini gizleme anlamına geliyor. HDP ve ittifak güçlerinin Dersim’de SMF'yi hiçe sayarak dayatma içinde bulunmaları ve benmerkezci tutum içinde olmaları kabul edilecek bir olay değildi ve bu tutumun mutlaka düzletilmesi gerektiğine vurgu yaparak, Maçoğlu’nun desteklenerek güç birliğinin güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekmiştik.

Elbette Dersim belediye başkanlığının kim ya da kimlerden oluşacağına ilişkin ben dedim oldu, yerine demokratik bir yöntem izlenerek belediye başkanı adaylar belirlenmiş olsaydı, güçlerin dağınık halde seçimlere girmesine gerek kalmazdı. Gelinen durumda HDP adayları karşısında daha haklı bir konumda duran SMF, TKP ile ilişkilerinin koparmaması nedeniyle bu haklı konumunu her geçen gün zaafa uğratmaktadır. TKP devrimci bir parti değildir. Öyle olmadığı gibi aynı zamanda şovenist bir yerde duruyor. Bu durumda SMF Dersim ve ilçelerinde seçimlerde başarıyla çıkmak istiyorsa elini şovenist, Türkçü ve Kemalizm’in sol versiyonu TKP'den elini çekmelidir.

Hiç yorum yok: