Seçim zamanı sermayenin temsilcisi burjuva düzen
partileri açısından aynı zamanda bol vaat zamanıdır. 16 yıldır ülkeyi tek
başına yöneten başında Erdoğan'ın bulunduğu AKP baskın seçim de emekçilerle
adeta alay edercesine; “daha çok özgürlük, daha çok demokrasi, daha çok refah”
ve “tam bağımsız yargı ve adalet” vadediyor. Sanki 16. yıldır tek başına
yönetimde başkaları varmış gibi halkın gözünün içine baka baka yalan söylüyor.
Perşembenin gelişi Çarşambada belli olur diye bir halk deyimi var. AKP
iktidarının 16.yılda yaptıkları bakın, bundan sonrası neler yapacaklarının
teminatıdır.
Ne ki haber izlemeyen, gazete okumayan, ekmek parası için
gece gündüz çalışan geniş kitleler açısından sorun hiçte bu kadar basit değil.
Kısa bazı hatırlatmalara bile, AKP’nin işbaşına geldiğinden bugüne halka faşist
baskı, zulüm ve yasaklar kustuğunu gösterir. Erdoğan başkanlığındaki AKP
iktidarı 2002 yılında iş başına geldiği günden bu yana, emekçi halkların her
türlü demokrasi, eşitlik ve özgürlük istemlerini sonuna kadar istismar etme ve
ne dediyse tam tersini yapma konusunda önceki bütün hükümet ve iktidarları
geride bırakan bir pratik sergiledi. Hemen her şeyi iktidar basamağı yapmak
için kullandılar. Ülkenin tarihini, halkın demokrasi ve özgürlük taleplerini,
daha iyi bir yaşam özlemlerini, Kürt halkının eşitlik ve özgürlük istemlerini
Müslüman ve Arap halklarının Anti-Amerikan duygularını, halkın yurtseverlik
duygularını sonuna kadar istismar ettiler, sömürdüler.
Demokrasi ve özgürlük talep eden halka Hitler taslağı “tek adam tek parti
rejimini” dayattılar. Bağımsız yargı talebi yerini, Saray’dan gelecek işaretle
hareket eden bir Erdoğan bir yargısına bıraktı. Ekonomik refah talepleri,
emperyalist ve yerli tekellere peşkeş çekilen kamu kuruluşlarının yağmalanması
ile karşılığını daha az işe, daha az aşa bıraktı. Patronlar rahat etsin, iyi
sömürsün diye olağanüstü hal devreye sokuldu ve grevler-direnişler yasaklandı.
Onca “millilik” demagojilerine karşın milli para yerlerde yuvarlanır oldu. 1 Euro 5 TL'yi aştı. Kürt halkının özgürlük ve eşitlik talepleri kan ve ateşle
bastırıldı, şehirler, ilçeler yıkıldı-yıkıldı ve on binler göçertildi, seçilmiş
belediye başkanları görevden alındı, yerlerine “kayyım” atandı, eş başkanlar ve
milletvekilleri zindanlara tıkıldı. Ortadoğu’da ülkelerin yıkılmasına,
emperyalist işgal ve müdahalelere aracılık yapıldı, “Bu fırsattan istifade ne
kadar yayılırsak, o kadar kazanç sağlarız” yayılmacı ve işgalci politikası
izlendi.
Kısacası, reform talepleri karşı reformla, özgürlük talebi daha fazla faşist
baskıyla, demokrasi talepleri diktatörlükle, demokratik bir ülke talebi, tek
adam padişahlık rejimiyle yanıtlandı. Eğer şimdi “daha çok demokrasi, özgürlük,
refah, yargı bağımsızlığı” diyorlarsa bunların karşılığı daha fazla faşist
baskı, terör, emir komuta altına alınmış yargı, sanayisi ve tarımı yıkıma
uğratılmış bir ülke olacaktır. Dışarıda ise olacaklar bellidir: Daha fazla
Ortadoğu sorunlarına batmış, atacağı adımları kendisinin karar verme imkanı
kalmamış, şeriatçı destekleyerek Irakta, Suriye'de olduğu gibi komşu halkların
yıkımına daha fazla yardım eden saldırgan yeni Osmanlı hayalcisi politikalar
uygulayan bir ülke pozisyonunda olmak.
Kuşkusuz seçimleri Erdoğan cephesinin kaybetmesi ülkenin içinde bulunduğu
sorunlara, halkın çözün bekleyen demokrasi ve özgürlük talep ve özlemlerine
çözüm getirmeyecektir. Faşist Cumhur İttifakının alternatifi yine sağcı ve
sisteme dokunmayan "Millet ittifakı" olamaz. Ama HDP etrafında
örülecek devrimci-demokrat ve ilerici güçlerin demokrasi ittifakı, emekçilerin
iki seçim bloku dışında üçüncü bir seçim ittifakının halka alternatif olarak
yükseltileceğini ortaya koyacak.
Yine halklar nezdinden çözüm bekleyen demokrasi, eşitlik ve özgürlük
sorunlarının köklü çözümü için, işçi ve emekçi halkın örgütlenerek, uzun ve
zorlu bir devrimci mücadele yürütmesi ve kurlu düzenin temelde değişmesi için
dövüşmesi gerekiyor. Ama bu seçimler Erdoğan cephesi dışında kimin kazanacağı
ile öne çıkan değil, Erdoğan cephesinin 16.yıllık saltanatının sona ermesi ve
şeflik rejimine geçit verilmemesi için politik olarak mutlak kaybetmesi ile öne
çıkan bir seçim olma özelliği taşıyor. "Cumhur ittifakı"nın
yenilgisi, en başta emekçi halk hareketine nefes aldıracak, onun
toparlanmasına, moral üstünlük kazandıracak ve emekçilerin güçlerini
tanımalarına vesile olacaktır. Buda daha güçlü mücadelelere hazırlamanın yolunu
döşeyecektir.