Bugün, Şili’de sosyalist hükümetin CIA destekli darbeyle
devrilmesinin 45. yıldönümü. Allende’nin öldürülmesi sonrası 17 yıl süren
tarihin en karanlık dönemlerinden biri başlamıştı.
1972 yılına gelindiğinde ABD artık gayri resmi olarak Şili’nin iç işlerine müdahalelerini arttırmış, Allende’yi ikna edemeyeceğini anlayarak muhalefeti sıkıştırma yoluna gitmişti. 1970 yılında ülke içindeki yabancı şirketlerin devletleştirilmesini oy birliğiyle kabul eden muhafazakar muhalefet, 72 yılına gelindiğinde bu kararın sağlıklı olmadığını düşünerek bundan sonraki devletleştirme politikaları için parlamentonun onayının alınması gerektiğini savunmuştu. Bu konuda düzenlemeler yapılması sağlanarak Allende’nin devletleştirme politikası sekteye uğratılmıştı. Bütün olanlara rağmen Allende’nin hala aklındakileri yapmaya çalışmış ve 1970’ten beri en ufak bir sapma yapmadan yoluna devam etmek istemiş olması, ABD Şili ilişkilerinin iyice gerilmesine sebep olmuştu.
1973 yılına gelindiğinde ise ülke terör saldırıları karşısında huzurunu kaybetmeye başlamış, bu da yetmezmiş gibi, zırhlı bir birlik darbe girişiminde bulunmuştu. Allende ise hala politikasından taviz vermemekte dirense de, 1973 Haziran’ında parlamentonun ABD baskısıyla, Allende ve yönetimini yasadışı ilan etmiş devletleştirme politikaları esnasında bir kaç kez anayasayı çiğnediğini iddia ederek suçlanmıştı. 1973’ün Ağustos ayında Allende silahlı kuvvetlerin başına General Augusto Pinochet’i getirdi; ancak Pinochet 11 Eylül 1973 tarihinde Allende’ye ihanet ederek darbe girişiminde bulundu. Darbe girişimi sırasında CIA tarafından yoğun destek alan Pinochet, Başkanlık Sarayı’nı ele geçirerek anayasayı geçersiz kıldı ve kendi diktatörlüğünü ilan etti.
Güney Amerika ülkesi Şili’de seçimle başa gelen sosyalist
hükümet, 45 yıl önce bugün CIA destekli bir darbeyle devrildi. 1970
seçimlerinde Unidad Popular (Halk Birliği) adlı koalisyonla seçimi kazanan
Devlet Başkanı Salvador Allende, bombardıman altındaki başkanlık sarayı La
Moneda’da 11 Eylül 1973’te hayatını kaybetti. Dönemin ABD Başkanı Richard Nixon
ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissenger’ın çabalarıyla tezgâhlanan darbe
sonrası Şili, 17 yıl, ABD destekli diktatörlüğe mahkûm edildi.
Şili’li devlet adamı Allende, 1908 yılında Valparaiso’da
dünyaya geldi. Amerika’daki devletlerarasında serbest seçimle iktidara gelen
ilk Marksist devlet başkanı olmasıyla, tarihte kendine ilginç bir yer bulmayı
başarabilmişti.
Zengin bir aileye mensup olan Allende’nin babası Salvador Allende Castro ve annesi Dona Laura Gossens Uribe’dir. Marksist düşüncelerle tanışması lise yıllarına denk geldi. Eduardo de la Barra Lisesi’nde öğrenim görürken, Marksist görüşlere karşı ilgi duymaya başladı ve bu konuda kendini geliştirmeye çalıştı.
Zengin bir aileye mensup olan Allende’nin babası Salvador Allende Castro ve annesi Dona Laura Gossens Uribe’dir. Marksist düşüncelerle tanışması lise yıllarına denk geldi. Eduardo de la Barra Lisesi’nde öğrenim görürken, Marksist görüşlere karşı ilgi duymaya başladı ve bu konuda kendini geliştirmeye çalıştı.
Marksist düşüncelere olduğu kadar derslere de düşkün olan
Allende, başarılı bir öğrenciydi. 1926 yılında Şili Üniversitesi’nde tıp
eğitimi almaya başladı. Marksist düşüncelere o denli kendini kaptırmıştı ki,
üniversitede arkadaşlarını Marksizm üzerinde tartışmalara davet ederek kendi
küçük grubunu oluşturdu. Artık düzenli olarak toplanıp ülke meseleleri ve
Marksizm gibi konular üzerine kafa yoran bu öğrenci grubu, artık dikkat çekmeye
başladı.
1930 yılına gelindiğinde Allende, popülaritesi iyice
artmış bir öğrenciydi ve 1930’da Şili Öğrenci Federasyonu başkan yardımcısı
oldu. Düşüncelerini burada da söylemekte bir mahsur görmeyen Allende, artık
Carlos Ibanez’in aleyhinde yaptığı siyaset yüzünden göze batar biri halindeydi.
Bu durum çok sürmeden sonuçlarını getirdi ve Allende tutuklandı. Okuldan
uzaklaştırma da aldı; ancak bunların hiç birisi uzun sürmedi. Çünkü Carlos
Ibanez ülkesi maddi bunalımından ötürü devrildi. Daha doğrusu Arjantin’e kaçmak
zorunda kaldı. Tarih Temmuz 1931’li yıllardı.
Diktatörün yıkılması üzerine artık daha da rahatlamıştı
Allende. 1933 yılında bazı sosyalist arkadaşlarını bir araya getirerek, Şili
Sosyalist Partisi'ni kurdu. Bu esnada doktorluk diplomasını almış
anotomist-patolog olarak çalışmaktaydı. 1937 yılına kadar parti içinde pek çok
değişik görevlerde (bölge yöneticiliği, genel sekreter yardımcılığı) bulundu.
1939 yılına gelindiğinde sağlık konusunda pek çok yazı yayınlayan Allende’yi
dönemin devlet başkanı Pedro Cerda, Allende’yi sağlık bakanlığına atadı. Allende’nin
yoksullara karşı iyimser davranışları, halk içinde “Yoksulların Başkanı” olarak
anılmasına neden oldu. Sağlık bakanlığı süresince ülkesinin sağlıkla ilgili
sıkıntılarına yönelik etkili çalışmalar yapan Allende, sosyal yasalar
çıkarılmasında büyük çaba sarf etti.
Allende, toplumun alt katlarında yakaladığı popülariteyi
kullanıp seçimleri kazanmayı hedefledi. Bir kaç solcu partiyi bir araya
getirerek, Halk Cephesi’ni kurdu. Bu partiyle girdiği seçimde sadece 60 bin oy
alabilen Allende, istediği sonucu alamasa da kendine dersler çıkararak daha
fazla partiyi bünyesine katmaya çalıştı.
Sosyalist, komünist Hristiyan demokrat ve liberallerinde
arasında bulunduğu grupları bünyesine dahil ettikten sonra, Halk Birliği’ni
meydana getirdi. 1970 seçimlerinde artık hedefine ulaşmış ve oyların yüzde
36.3’ünü alarak ülkenin başına geçmişti. Bu kadar aykırı insanları bir araya
getirebilmesinin sırrı, demokratik bir hukuk devleti kurma hayali ve basın
özgürlüğüne verdiği önemdir; Allende 4. kez girdiği seçimi kazanmış ve artık
istediklerini yapmaya hazırdı.
Öncelikli hedefi, Şili’yi işçi sınıfının cumhuriyetine
dönüştürmekti. Ülkedeki mallara el koyarak eşit paylaşım için kolları sıvadı.
Tabi bunu herkes hoş karşılamadı. Yaptığıyla büyük tepkiler çekmiş hatta
tehditler bile almaya başlamıştı. Yoksullar ve muhtaçlara karşı olan ilgisi gün
geçtikçe daha da kendini belli ediyordu. Ülke çapında 15 yaşından küçüklere ve
emziren annelere günlük ücretsiz yarım litre süt dağıtılması projesini
başlattı. En düşük ücretleri tespit ettirip bütün bu ücretlere, ücretin iki
katı ve daha fazlası olmak kaydıyla zam yaptı. Buna karşılık devlet
memurlarının maaşını bir üst sınırda sabitledi. Ülkesinde ki yabancı
işletmeleri satın alarak yerli sermayeye dönüştürdü. Yabancı şirketlerin çoğu
genellikle Amerikalılara aitti ve bu durum özellikle bakır madenlerine el
konulmasından sonra, ABD tarafından hoş karşılanmadı. 1970’in Kasım ayında Küba
ile politik ilişkilerin geliştirilmesi ABD ile Şili’nin iyice arasını açmış ve
artık iki ülke arasında soğuk savaş yaşanır olmuştu.
1972 yılına gelindiğinde ABD artık gayri resmi olarak Şili’nin iç işlerine müdahalelerini arttırmış, Allende’yi ikna edemeyeceğini anlayarak muhalefeti sıkıştırma yoluna gitmişti. 1970 yılında ülke içindeki yabancı şirketlerin devletleştirilmesini oy birliğiyle kabul eden muhafazakar muhalefet, 72 yılına gelindiğinde bu kararın sağlıklı olmadığını düşünerek bundan sonraki devletleştirme politikaları için parlamentonun onayının alınması gerektiğini savunmuştu. Bu konuda düzenlemeler yapılması sağlanarak Allende’nin devletleştirme politikası sekteye uğratılmıştı. Bütün olanlara rağmen Allende’nin hala aklındakileri yapmaya çalışmış ve 1970’ten beri en ufak bir sapma yapmadan yoluna devam etmek istemiş olması, ABD Şili ilişkilerinin iyice gerilmesine sebep olmuştu.
1973 yılına gelindiğinde ise ülke terör saldırıları karşısında huzurunu kaybetmeye başlamış, bu da yetmezmiş gibi, zırhlı bir birlik darbe girişiminde bulunmuştu. Allende ise hala politikasından taviz vermemekte dirense de, 1973 Haziran’ında parlamentonun ABD baskısıyla, Allende ve yönetimini yasadışı ilan etmiş devletleştirme politikaları esnasında bir kaç kez anayasayı çiğnediğini iddia ederek suçlanmıştı. 1973’ün Ağustos ayında Allende silahlı kuvvetlerin başına General Augusto Pinochet’i getirdi; ancak Pinochet 11 Eylül 1973 tarihinde Allende’ye ihanet ederek darbe girişiminde bulundu. Darbe girişimi sırasında CIA tarafından yoğun destek alan Pinochet, Başkanlık Sarayı’nı ele geçirerek anayasayı geçersiz kıldı ve kendi diktatörlüğünü ilan etti.
Bu darbeden geriye, Allende’nin saldırılar sırasında
intihar mı ettiği, yoksa öldürüldüğü mü hiç açıklanamayan bir sır olarak kaldı.
Oysa Allende teslim olmayı reddetmiş ve Pinochet güçleri tarafından
katledilmişti. Yapılan resmi açıklamada Fidel Castro'nun kendisine hediye
ettiği AK-47 marka silah ile ''intihar'' ettiği duyuruldu. Allende’nin
ölümünden sonra Şili’de devletleştirme kapsamında alınan bakır madenlerinin
tamamı, ABD’li şirketlere teslim edildi ve Şili ABD bağımlısı bir devlet haline
geldi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder