Bundan tam 46. yıl önce 30 Mart 1972’de, Tokat’ın Kızıldere
kasabasında, Amerikan uşağı faşist diktatörlüğün ölüm kusan namluları THKP-C ve
THKO önder kadrolarından Mahir Çayan, Cihan Alptekin ve 8 yoldaşına doğru
yöneldi. Faşist caniler dört duvar arasına kıstırılmış 10 devrimciye karşı bir
orduyu seferber ederek, ne kadar güçlü olduklarını gösterdiler. Faşist namlular
Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının idamlarını önlemek amacıyla İngiliz teknikerleri kaçıran
Mahir Çayan ve yoldaşlarının kaldığı evde namlular üzerlerine çevrilerek,
sorgusuz sual sizce verilen ölüm kararlarının infazları yerine getirildi. Ama
faşist katiller Mahir Çayan ve yoldaşlarını hunharca katletmekle ne devrimci
militanlığı yere gömebildiler nede halkın karşısında halkın nezdinden katiller
olarak anılmaktan kurtulabildiler. Mahir Çayan ve yoldaşlarının
katledilmesinden sonrası faşizme karşı devrimci direnişi ve militan duruş,
faşist diktatörlüğe yıkmak ve halaların devrimci demokratik iktidarını kurma
savaşımında yükselip yayılmasına engel olmadı.
Bu sebeple Kızıldere olaylarına yola açan koşularla kısaca bir göz atmada yarar vardır. Kuşku yok ki devrim şehitlerini anmak, Onların kararlıklarını değerlendirmemize ve dersler çıkarmamıza engel olmamalıdır. Aksine doğru olanı yaşananlarda ders çıkarmak olmalıdır.
Biliyoruz ki tarih asla yanılmaz ve hiç bir güç tarihin
verdiği kararlardan kurtulamaz. Nitekim yaşana olgular bunu doğrulamıştır.
Hatırlanacağı üzere 12 Mart 1971 dönemi, faşistlerin gemi
azıya aldığı ve gözleri dönmüşçesine halka saldırdıkları yıllardı. Cumhuriyet
tarihinin ve karanlık yıllarından bir kaçı o dönemde yaşandı. Zihinlerde
silinmez anılar ve tecrübeler edinildi. Kızıldere katliamı bu dönemin unutulmaz
kesitidir. Elbette bu olay, bir bütün olarak 12 Mart döneminden ve Onu
hazırlayan koşullardan bağımsız olarak ele alınırsa anlamsızlaşır. Tarihi
gelişimi içinde yer alan olaylar, zincirleme bir birlerini etkileyerek gelişir
ve yeni olayların doğuşunu hazırlarlar.
Bu sebeple Kızıldere olaylarına yola açan koşularla kısaca bir göz atmada yarar vardır. Kuşku yok ki devrim şehitlerini anmak, Onların kararlıklarını değerlendirmemize ve dersler çıkarmamıza engel olmamalıdır. Aksine doğru olanı yaşananlarda ders çıkarmak olmalıdır.
1970 emperyalist kapitalist ve modern revizyonist
sisteminin kaçınılmaz buranı derinleşmeye devam etti. Türkiye egemen sınıfları
da bu derin krizin etkisine hızla girdiler. Krizleri, derinleşen Türkiye egemen
sınıflarının en gerici kesimleri, içine düştükleri zorluklardan kurtulmak için
işçi ve emekçilere yönelik faşist gerici saldırılarını artırıyorlardı.
Fakat o dönemde kitlelerin su yüzüne çıkan mücadeleleri
artıyor ve gelişiyordu. Özellikle işçi sınıfının ve öğrenci gençliğin, küçük
üreticilerin yığınsal eylemleri gelişip yaygınlaşıyordu.
Ne var ki proletaryanın öncü örgütü komünist partisinin
yokluğu yükselen demokratik kitle hareketinin kalıcı olmamasına neden oluyordu.
Devrimci hareket içinde etkin olan revizyonizm ve oportünizmin tahribatı
güçlerin dağılmasına ve proletarya partisini oluşturulması üzerinde olumsuz
etki yapıyordu. Gelişen mücadelede belirleyici etken kendiliğindenci
anlayışlardı. Özellikle genç aydınlar arasında moderne revizyonizme ve
reformizm’e karşı sübjektif sol tepkisel eğilimler devrimci hareketin bir
kısmında küçük burjuva ihtilalciliği olarak etkide bulundu.
Amerikan faşistler yükselene halk muhalefetini ezip
dağıtmak ve ekonomik krizin yükünü emekçilere sırtına yıkmak için,
saldırılarını artırdılar. Gelişip yayılan mücadelenin birikimlerini yok etmek
için, azgın bir faşist terör estirilmeye başlandı. Bu faşist saldırıya karşı
devrimciler örgütlenerek militanca bir kavgaya tutuştular.
Keza bu gelişmenin bir halkası olarak Kızıldere katliamı,
12 Mart döneminin bir tablosu niteliğini taşıyordu ve kudurganlaşan faşist
gericiliğin topyekun saldırısı, buna karşı teslim olmaktansa ölmeye geldik
olarak diyerek ölümü severek kucaklayan devrimci militanlığın örnek adımıydı.
Kızıldere direnişi, halkın mücadelesinin ileriye
taşınmasının bir ifadesiydi. Yine son mermisine kadar savaşarak teslimiyet
yerine direniş bayrağının yükseltilmesi ve devrimci dayanışmanın siper
yoldaşlığının ete kemiğe bürünmesinin adıdır Kızıldere direnişi. Dahası faşizme
karşı ölümü hiçe saymanın adıdır Kızıldere. birleşik mücadelenin en somut
ifadesiydi.
Dahası Kızıldere’nin devrimci direnişçi ruhu yalnızca
faşistlere karşı değil, aynı zamanda revizyonist ve reformistlere karşıda
tabuları yıkarak direnişi büyütmenin adıydı.
Kızıldere de aslında yılgınlığa, teslimiyete ve dönekliğe
karşı cepheden saldırının tepeden tırnağa devrim ve halk için verilen devrimci
sözlere bağlılığın adıdır. Bundan dolayıdır ki, Kızıldere direnişi kitleleri
sarıp sarmalamış yüzler binlere, yüz binlere ve milyonlara ulaşmıştır.
Bugün Onlar adlarıyla, anılarıyla ve yarattıkları
Kızıldere direnişiyle, siper yoldaşlığıyla kitlelerin yüreğinde ve mücadelesin
de yaşamaktadırlar. Bu direniş ki daha sonraki devrimci kuşaklar için
teslimiyet hayır ve yılgınlığa diyerek ölümü gülerek kucaklamanın adı olmuştur.
Kızıldere direnişinin devrimci mirası proleter devrimcilerin mücadelesinde
yaşamakta ve kitle kahramanlığı ile bütünleşme yolunda ilerlemektedir.
Kızıldere’nin devrimci militan kahramanlığı emperyalizme,
faşizme ve her türden gericiliğe karşı kavgamız da bize ilham vermektedir, halk
için, devrim ve sosyalizm zaferi için ölümü hor görmek fedakârca çalışmak
gerektiğini hatırlamaktır. Kızıldere şehitlerini anarken bir kez anıları önünde
saygılı eğiliyor ve yarım bıraktıklarını tamamlayacağımıza söz veriyoruz.
Kızıldere son değil, kavga sürüyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder