28 Nisan 2013 Pazar

Maoist Komünist Parti eleştirisi: Herkes kendi bayrağı altında toplanmalıdır

Devrimci hareket bir yandan bölünme parçalanma yaşarken, öte yandan her akım teorik-pratik duruşuyla gerçek niteliğini ortaya koymaktan ve kendi niteliğine rücu etmekten geri kalmıyor. Bunun bir çok bakımdan olumlu olduğunu söylemek hiçte yanlış olmayacaktır. At izinin it izine karıştığı bir dönemde devrimci hareketin düzlüğe çıkması ve herkesin kendi bayrağı altında toplanma çabasının olumlu bir gelişme olduğunu söylemek hiçte yanlış olmayacaktır. Kendilerine bugüne kadar ML diyen ama M-L ile hiç bir ilişkisi kalmamış olan akımların kendi gerçek kimlikleriyle ortaya çıkmaları, bir yerde devrimci kadrolar ve emekçi yığınlar nezdinde dünden bugüne bu akımların nasıl bir çizgi içinde hareket ettiklerini ve ML’yi kendilerine nasıl bir maske olarak kullandıklarını açıkça ortaya sermesi ve ideolojik, politik gerçekliğin ortaya konması bakımından önemlidir.

Yakın döneme kadar ML’nin prestijini kullanarak kendi gerçek niteliklerini gizlemeye çalışan akımların, gelinen durumda, biçimsellikten kurtularak özlerine dönmeleri ve bunu sakınmadan ortaya koymaları, bu akımların gerçekliğini daha bir netlikle açığa serdiği gibi, aynı zamanda komünistlerin bu akımların ML ile hiç bir ilişkileri olmayan oportünist-revizyonist akımlar oldukları yönlü eleştiri ve iddialarını da doğrulayıcı olmuştur. Demek ki, bir akımın kendisine ML demesi, ya da ML bazı doğruları savunuyor görüntüsü içinde olması, o akımın ML olduğu anlamına gelmez.

Bir akımın ML olması, strateji, program ve temel taktiklerde ML bir hatta durmasının yanında, aynı zamanda pratik mücadelede de bunun gereklerine uygun davranmasını gerektirir. Yani teoride proletarya diktatörlüğünü savunan ve pratikte buna uygun davranan bir akım ancak komünist olabilir. Onun içindir ki, bir akımın komünist olmasının temel kıstası, teorisi ile pratiği arasındaki uyumun yakalanması ve bunun için gereken devrimci çabanın gösterilmesidir. Aksi durumda, yani strateji, program ve temel taktiklere dayalı ML bir hatta durmayan bir akımın, örgütsel, pratik çalışmalarında proletaryayı kurtuluşa götürecek bir devrimci hat oluşturması ve buradan dünyayı ve toplumu devrimci anlamda değiştirme, dönüştürme mücadelesine öncülük etmesi beklenemez.

Dahası devrimci teori olmadan devrimci pratiğin yaratılması ve emekçi yığınların devrim ve sosyalizm savaşımlarının ileri taşınması beklenemez. ML programsız komünist olunamadığı gibi, bu programın gereklerine uygun düşen bir devrimci pratik çalışma yaratılmadan da komünist olmak olanaksızdır. Haliyle bir komünist hareketin öncelikle nasıl bir dünya için mücadele yürüttüğü ve neyi amaçladığını ortaya koyarak ideolojik-politik duruşunu netleştirmeli ve buradan hangi sınıfa dayandığı ve hangi sınıfın temsilcisi olduğu gerçekliğini ortaya koyması gerekiyor. Bir akımın niteliğini belirlemede göndere çekilmiş bayrak olan strateji, program ve temel taktikler ayıraç çizgisidir.

Haliyle bir akımı değerlendirirken öncelikle program ve politik duruşunu yargılamalı ve buradan pratik çalışmalarına uzanılmalıdır. Yani akımları değerlendirmede teorik, politik çözümlemeleri ve değiştirip-dönüştürmeyi amaçladığı ülkenin ve dünyanın gerçeklerine nasıl baktığının öncelik açığa çıkarılması ve ideolojik olarak hangi mevzide durduğunun ortaya konması gerekiyor. Çifte sandalyede oturma ya da ML ile hiç bir bağı kalmadığı halde sırf onun prestijinden yararlanmak için gölgesinde geçinmeye çalışmak, kendi gerçek kimliğini saklayarak devrimci kadroları ve emekçi yığınları aldatmaya yönelmek oportünist akımların genel karakteri olmuştur.

Oportünist akımların hemen çoğu ML’ye açıktan tutum alma yerine onu savunuyor görünerek, oportünist ve revizyonist çizgilerini gizlemeye çalışmışlardır. Bu aynı duruma ülkemiz devrimci ve komünist hareketinin yakın tarihinde onlarca kez tanık olduğumuz gibi, bugünde yaşıyoruz. En son TKP-ML'nin kendisini MKP olarak ilan eden 1. Kuruluş Kongresi’nde de görmek mümkündür. 15 Eylül 2002 tarihli MKP’nin 1. Kuruluş Kongresi'nde bir çok konu ele alınmış olduğundan dolayı, biz bunların en önemli olanlarına kısa değinmeler yapacak ve daha çokta M-L’in 3. nitel aşaması olarak ifade edilen ve MKP’nin ideolojik, politik olarak daha da geriye savrulmasının göstergesi olan Mao Zedung eleştirisi üzerinde yoğunlaşmaya çalışacağız.

Çünkü, MKP’nin üzerinde yükselmiş olduğu ideolojik zemin Maoizm olduğu için, bizde asıl olarak okun sivri ucunu Maoizme yönelterek, MKP’nin bugüne kadar savuna gelmiş olduğu oportünist görüşleri bir kez daha eleştireceğiz. Elbette MKP’nin 1. Kuruluş Kongresi değerlendirme ve kararları uzun süre tartışma yaratacak ve kendi durumlarının ve TKP-ML'nin tarihini yeniden masaya yatırılmasını koşullayacaktır. MKP kongresi 30 yıllık bir sürecin geniş ve kapsamlı değerlendirmesini yapıyor. Bunu bir yerde kendi gerçekliğini ortaya koyması ve hatalarına eleştirel bir yaklaşım içinde olması bakımından olumlu bir çaba olarak söylemek hiçte yanlış olmayacaktır. Neki, eleştiriler zamanında ve yerinde yapıldığında bir yeri, ağırlığı ve değeri olur. Aksi halde eleştirinin bayağılaşması ve çürütücü hale gelmesi kaçınılmazdır.

MKP’nin 30 yıllık mücadele tarihinin eleştirisinde, bir noktada, kendilerinin nasıl çürüyerek geriye savrulduklarını ve bir türlü oportünist önderlikten kurtulamadıklarını gösteriyor. MKP’nin 1. Kuruluş Kongre açıklamasında şunları okuyoruz: “Enternasyonal proletaryanın Türkiye-Kuzey Kürdistan kolu; Kürt, Türk ve çeşitli milliyetlerden Türkiye-Kuzey Kürdistan proletaryasının öncü müfrezesi olan partimiz Maoist Komünist Partisi, TKP-ML’den Maoist Komünist Partisi’ne otuz yıllık parti tarihimizin muhasebesini yaparak bugüne kadar halkımızın kurtuluş mücadelesindeki öncü rolünü tüm yönleriyle sorgulamış ve deneyimlerini Maoizm’in süzgecinden geçirmiştir...” “Bu Tarih Bizim!.. Tarih bize doğru bir siyasi çizginin kendiliğinden ve sakin bir şekilde değil, ancak mücadele içinde ortaya çıkıp, geliştiğini göstermiştir. Bütün komünist partileri bu süreci yaşamıştır. Bu durum, partimiz için daha da geçerlidir. Çünkü, partimiz kurulduktan kısa bir süre sonra hem kurucu önderini yitirmiş, hem de yenilgi almış; dahası arkasından oluşan önderliklerin izledikleri politik-taktik çizgilerin esasta MLM değil, oportünist olma gerçekliği vardır. Bu çizgilerin sol veya sağ çizgi olması fark etmez. Sağ ve sol çizgilerin hepsi de MLM çizginin gelişmesi önünde engel ve aynı derecede tehlikelidir.

1. yenilgi sonrasından günümüze kadar devam ede gelen önderlikler doğru bir politik-taktik siyasal çizgi izlemedikleri içindir ki partimizin genel ideolojik-siyasi çizgisi kitlelere yeterince nüfuz edememiş, parti çizgisi maddi güç haline gelememiş ve yeni yenilgiler almaktan kurtulamamıştır. Yoldaş Kaypakkaya sonrası önderliklerimiz Mao savunmasını merkezci bir güzergâhta Hocacılıkla birleştirerek Maoizm’in eklektik kavrayışını uygulaya gelmişlerdir. Mao Zedung düşüncesi formülasyonu bu eklektizmden dolayı terk edilmiştir.”

Sanırız MKP’nin Kaypakkaya’dan sonra partinin önderliğinin oportünistlerin elinden kurtulamadığı, ama yinede partinin ML kaldığı yönlü savları, dünya devrimci ve komünist hareketinin tarihinde pekte karşılaşılmayan, TKP-ML'ye özgün bir durum olsa gerek. Bir örgütü 30 yıl oportünistler yönetecek ama, o örgüt ya da parti hala M-L olarak ayakta kalacaktır. Böylesi değerlendirmenin bilimsellikle ve gerçeklikle hiç bir ilişkisinin olmadığını söylemek hiçte yanlış olmayacaktır. Yine MKP’nin 30 yıllık mücadele tarihine dogmatizm, sağ ve sol sapmalar damgasını vuracak ve anti-Marksist düşünceler partinin yönetimine egemen olacak, yine de o parti çizgisi ve politikaları ML olarak kalacak. Bunların hiç biriside süreci açıklamada ve yapılan değerlendirmelerin altını doldurmada yeterli ve ikna edici olmamaktadır. MKP’li arkadaşlar 30 yıllık sürece ayna tutmaya yönelmişler ama, bunu sonuca götürerek adını koymada cüretkar davranmayarak iki arada, bir derede gidip gelerek zorlanmışlar. Bir partinin yönetimine 30 yıl oportünistler egemen olmuş ve parti politikalarını bu oportünistler çizmiş ve yönetmişlerse, sağ ve sol oportünizmin etkinliğinin bu süreçte sürdüğü ve dogmatizmin ve sübjektif düşünce tarzının bir örgüte egemen olduğu durumda, o örgüt ya da partinin uzun yıllar kendisini bırakalım komünist olarak ayakta kalmasını, az çok tutarlı devrimci bir örgüt olarak varlığını sürdürmesi de zor bir olaydır. MKP’li arkadaşlar bu değerlendirmelerini örgütlerinin üzerinde yükselmiş olduğu Maoizm’e yönelterek oradan kopuşu sağlamış olsalardı, 30 yıllık muhasebe gerçek yerine oturacak ve belki de daha olumlu gelişmelerin önü açılmış olacaktı.

Neki MKP Kongresi hem geçmişe yönelik bir dizi eleştiri yapıyor ve hem de bu hataların temellerinden birisi durumunda olan Maoizm’e tutum alarak ondan kopma yerine, kurtuluşu ona daha fazla sarılmakta buluyor. Bu yaklaşım aslında MKP’nin geçmiş süreçte yapmış olduğu hataların devam etmesinin daha başta ilanı anlamına geliyor. Çünkü hata ve zaaflarının ideolojik kaynağı olan Maoizm’den kopulmadan, biçimsel bazı değişiklikler yapmakla, işlerin düzelmesi ve istenilen devrimin öncü örgütünün yaratılması başarılamaz.


Üstelik ideolojik-politik olarak 30 yılın ardından Türkiye gerçekliğine tümüyle gözünü kapatarak, dogmatizm ve sübjektivizm mevzisinde durarak ve bunu bir çizgi halini getirerek, Türkiye devriminin temel sorunlarına doğru yanıtlar bulmak ve bu doğrultuda devrimci taktiklerle sürece müdahale ederek ilerlemekte olanaksızdır. Yıllardan bu yana TKP(M-L)nin temel çıkmazlarından birisi olan Çin ve ÇKP kopyacılığı ve Maoizm savunusu ve düşünme tarzı nedeniyle, kendi ifadeleriyle, ciddi bir gelişme kat edememeleri gerçekliği bir yana itilerek, çıkış Maoizm de aranıyor. MKP açıklamasında şunları okuyoruz; “Partimiz, ülkemiz proletaryasının ve halkımızın demokrasi ve bağımsızlık kavgasında gerçek bir öncü güç olarak şehitlerimize ve halkımıza verdiğimiz bağımsızlık, halk demokrasisi, sosyalizm ve komünizm sözünü daha sağlam, daha bilinçli ve daha sınanmış, yanılgı ve yenilgilerinden öğrenmiş bir kavrayışla yerine getirme kararlılığındadır. Partimizin adını Maoist Komünist Partisi olarak değiştirmemiz de bu daha ileri kavrayışımızın sonuçlarından biridir...

Partimiz Maoist Komünist Partisi, TKP(ML)nin ideolojik, siyasi ve örgütsel devamı ve onu yaratan Maoizm’in Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki en üst düzeydeki temsilcisi, Kaypakkaya Güzergahı’nın kararlı savunucusu ve takipçisidir.

Maoizm, Marksizm-Leninizm’den ayrı değil, onun yeni, nitel, üçüncü aşamasıdır. Maoizm savunulmadan Marksizm-Leninizm savunulamaz. Bundandır ki Komünist Partisi isminde Maoizm vurgusunun da bulunması tayin edicidir. Yoldaş Kaypakkaya açıkça ilan etti: Hareketimiz Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ürünüdür. Bu, kesin bir ayrım çizgisidir. Kongremiz, TKP(ML) isimlendirmesini bu ideolojik bilinçten hareketle Maoist Komünist Partisi olarak değiştirdiğini coşkuyla duyurur.

Kongremiz, Partimizin bütünlüklü tarihi muhasebesi içerisinde, Maoizm kavrayışımızın yanısıra Devrimci Enternasyonalist Hareket’i ve Partimiz'in onunla ilişkilerinde izlediği tutumu da değerlendirmiş ve 1997 yılına kadar Partimiz'in bu alanda izlediği sol sekter, eklektik - merkezci oportünist siyaseti alt ederek aşağıdaki sonuçlara varmıştır:

Geçmişte Partimizde hakim hale gelen merkezci sol sekter çizgi ve bölünmeler nedeniyle Devrimci Enternasyonalist Hareket ile ilişkilerimiz aksamıştır. İlişkilerin aksaması esasen Partimizin yanlış değerlendirme ve tutumundan ileri gelmekteydi. Bunun asıl nedeni Maoizm’den sapmaydı. Gelinen aşamada, Partimiz, Devrimci Enternasyonalist Hareket ve onun yayınladığı ‘Deklarasyon’ ve ‘Yaşasın Marksizm - Leninizm - Maoizm’ belgesini MLM olarak değerlendirmekte ve sahiplenmektedir.”

Devrimci Enternasyonalist Hareketin Deklarasyonu'nun ne kadar M-L olduğunu bir yana bırakarak yukarıdaki paragrafta aslında MKP’li arkadaşların kendi hata ve zaaflarını yanlış yerde aradıkları ve haliyle de yanlış sonuçlara gittikleri görülüyor. TKP-ML'nin 30 yıllık tarihinde başarısızlıklarının ve hatalarının kaynağı Maoizmden sapma ve ya da “Hocacılıkta karar kılma” eklektizmi olarak ifade edilmesi değil, tersini Türkiye gerçekliğine M-L bir pencereden bakma başarısı gösterememesidir. Yıllardan bu yana TKP(M-L)nin temel çizgisinde her hangi bir değişiklik olmadığı gibi, önderlik değişikliklerinde daha çok Maoculuğa sarılma adına geriye gidişler yaşanmış ve çizgiye bağlılık adına sübjektivizm ve dogmatizm yarışına girişilmiştir.

Durum böyle olunca MKP’nin hatalarının kaynağını Maoizm’i özümlememek ve buna uygun bir politik çizgi izleyememekte araması ne bilimsel ve nede doğru bir yaklaşımdır. Tersine Türkiye gerçekliği Maoizm'in çözümlemelerinin boşa çıkarmasının ve Çin - ÇKP kopyacılığıyla mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt olunamayacağının çarpıcı olarak açığa çıkması görülmelidir. Öteki bütün değerlendirmeler bu gerçekliğin anlaşılmasını perdelemeye yönelik, zaman kaybından başka bir işe yaramayan boş çabalar olarak kalacaktır.

Eğer, MKP kendi hata ve zaaflarının asıl kaynağı olan dogmatizm, dar deneycilik ve sübjektif düşünme tarzından kurtulamaz ve Maoculuktan ciddi bir kopuş yaşamayı göze alamazsa, söylemleri doğrultusunda ciddi bir gelişme ve atılım yakalamasının hayal olacağını belirtmeliyiz.

Çünkü, MKP değerlendirmeleriyle hem devrimci kamuoyuna ve hem de kendi tabanına büyük sözler vermiştir. Verilen bu sözlere bağlı kalmak devrimciliğin olmazsa olmazlarındandır. Teori ile pratik arasındaki bağın doğru olarak kurulması ve bunun gereklerinin yerine getirilmesi oldukça önemlidir. Tüm bunları pratik gelişmeleri yakinen izleyerek göreceğiz, ama daha bugünden bazı şeyleri söylemek hiçte MKP’ye zarar verici bir durum olmayacaktır.

MKP bir yandan tarihten yeterince ders aldıklarını ve bu hataları tekrarlamayacaklarını söylüyor, öte yandan TKP-ML'nin örgütsel, pratik çalışmalarını dumura uğratan Maocu iki çizgi mücadelesini, örgütsel dağınıklık ve parçalanmadan çıkış olarak sunuyor. Bugüne kadar TKP-ML cenahı parti içinde iki çizgi mücadelesini Maoist parti öğretisinin temellerinden birisi olarak M-L’ye karşı savundular. Ama MKP Maoist partilerin savunduklarını bir türlü pratiğe uygulayamadıkları iki çizgi mücadelesinin kendi pratiklerinde nasıl bir bölünme, parçalanma ve dağılmaya neden olduğunu değerlendirmelerinde görmek hiçte güç olmasa gerek. MKP’nin açıklaması, iki çizgi mücadelesinin TKP-ML pratiğinde nasıl bir sonuca yol açtığını şöyle aktarıyor;

“Parti tarihimizde İki Çizgi Mücadelesinin eklektik bir şekilde savunulması ve uygulanması bir yandan ayrılıkçılık, bağımsızlıkçılık, isyan ve hizipçilik kültürünü; dolayısıyla bir yandan da Maoistler'in birliği hedefini merkezine oturtmayan yıkıcı, sekter ve sol tasfiyeci çizgileri diğer yandan da mücadelesiz birlikler ve ilkesiz uzlaşmalarla liberal ve sağ tasfiyeci oportünist çizgileri beraberinde getirmiştir.


Parti içi iki çizgi mücadelesinin doğru ile yanlış arasındaki mücadele olduğu kavranmadığından, bu konuda ideolojik ve teorik kaos içerisindeki önderlik çizgileri doğal olarak bir çok hizipsel bölünmelerin gelişmesine de zemin hazırladılar. Hizipleri savunmak, bu hiziplerin çıkış gerekçelerini doğru bulmak ve savunmak Maoist parti içi iki çizgi mücadelesi ile bağdaşmaz. Açıktır ki bütün hizipler anti-Maoist bir çizgiden hareketle partiye bayrak açmış ve zarar vermişlerdir. Ancak bu durumların yaratılmasında önderliklerin hatalı çizgilerinin payı da ciddi bir değerlendirme konusu yapılmamıştır.”

MKP’nin Mao’dan alarak savunmaya çalıştığı parti içinde iki çizginin ebedi ve sürekli yaklaşımının eleştirisini Maoizmin parti öğretisini eleştirdiğimiz bölümde daha genişçe ele almaya ve konuyu aydınlatmaya çalışacağız. Bizim yakınen bildiğimiz gelişmeler, Maocu parti ve örgütler içinde iki çizgi mücadelesini özümlemek bir yana farklı görüşlere bile tahammül etmede ciddi problemler yaşadıkları ve sekter tutumlar içine girdikleri ve bu nedenle darbeci ve komplocu yöntemlere kadar işi uzattıkları bilinen olgulardır. Bu bakımdan MKP’nin parti içi demokraside sicilinin pekte temiz olduğu söylenemez. İki çizgi mücadelesinin anti Marksist bir yaklaşım olduğu görülüp mahkum edilmeden, partinin irade ve eylem birliğini sağlamak ve hiziplerle bağdaşmayan demir disiplinli devrimin öncüsü partiyi yaratmak söz konusu olamaz. Bu yönüyle MKP’nin tarihinden iyi ders alarak aynı hatalarını tekrarlanmaması için gereken örgütsel, pratik düzenlemeleri yaptığı söylenemez.

Nitekim MKP’nin gerçekliği ve Maocu kültürle bezenmiş olması bu akımın saflarında ciddi olumsuzlukların doğmasını ve yayılmasını koşullamıştır. M-L bir hatta yürümeyen ve kendisini sürekli olarak yenileme başarısı içinde olmayan, eleştiri ve özeleştiri silahını devrimci anlamda kullanmada başarılı olamayan bir akımın sonuçta çürüme ve yozlaşmaya kadar gidecek hastalıklara yakalanması kaçınılmazdır. Somutta bunu TKP(M-L)in tarihinde yakıcı olarak görüyoruz. Kaypakkaya çizgisinin savunucusu olduğunu söyleyen ve yıllardan bu yana bunun propagandasını yapan TKP(M-L), işkencede direniş söz konusu olduğunda Kaypakkaya’nın “ser verip sır vermeme” geleneğini pratiğe sürmede başarılı olamadıklarını ve bugüne kadar parti önder ve kadrolarının yüzde 90’lara varacak düzeyde poliste direngen bir tutum gösteremedikleri ve haliyle de örgütün bu alanda olumsuz bir pratik sergilediğini açıklıyor. 30 yılda bir örgüt bu kadar deney ve tecrübeden sonra eğer işkencede direniş konusunda hala gerilerde seyrediyor ve Kaypakkaya’ca direniş geleneğini yakalayamıyorsa, o örgütün ideolojik, politik hattı ve kadro politikası tümüyle masaya yatırılarak, buradan sorunlara yanıt aranmalıdır. MKP’nin örgüt içi demokrasi kültürü ve pratiği konusunda da ilginç değerlendirmelere tanık oluyoruz:

“Bizim ki gibi ülkelerde, küçük burjuvazi yaygın bir şekilde örgütsel olarak partiye katılırken bu sınıftan insanların ideolojik dönüşümünü sağlamak, ideolojik olarak partiye katmak, parti önderliğinin görevidir.

Büyük Proleter Kültür Devrimi’ne, Çin işi olarak bakan ve Maoist Halk Savaşı Stratejisi’ni salt bir askeri savaş stratejisi olarak algılayan, Maoist kitle çizgisinden ve kitleleri savaş içerisinde dönüştürmenin Halk Savaşı’nın zaferinin yegane garantisi olacağından bihaber, dahası demokrasi kültüründen yoksun bir önderlik elbetteki kendi içindeki küçük burjuvaziyi gerçek anlamda proleterleştiremez. Bu başarılmadığı için küçük burjuvazinin örgüt içi ilişkilerdeki yıkıcı tarzı bir çizgi halinde partiye hakim olmuştu. Bu çizgi, özellikle 1986-87 yıllarında daha da boyutlu bir hal almıştı. Öznelcilik ve şekilciliğin düşüncede hakim olduğu bir partide, onun da ötesinde son yıllarda devrimci teorinin küçümsendiği, deneyci ideolojinin daha çok hakimiyetini sağladığı bir parti çizgisi tabi ki Marksizm, Leninizm, Maoizm’den sapacaktı ve sapmıştır.

Maoist parti ve Maoist iki çizgi mücadelesi anlayışından kopuş ve monolotik parti yaklaşımı, ayrılıkların temel nedenlerinden birisidir. Merkezi önderliklerin çizgilerini gerekçe göstererek ayrılanlar konferansa katılmamışlarsa, bu somut bir örnektir. Aynı şekilde önderliklerin de muhalefet üzerinde sopa kültürü bir başka yanlıştır. Maoist iki çizgi mücadelesinin olmadığı yerde ideolojik ve kültürel yozlaşmanın, burjuva kültürle uzlaşmanın ve amaca yabancılaşmanın kaçınılmaz olacağı açıktır. Bu yabancılaşmanın ürünü olarak ilkesiz, kişisel, grupsal ve bölgesel çıkarlar temelinde birlikler, her türlü proleter dışı düşünce ve yaşam tarzı ile uzlaşmalar söz konusu olmuştur. Bunun da ötesinde yabancılaşma, parti adına, parti ve devrimin çıkarları adına ilkelerin ayaklar altına alındığı en dejenere pratiklere girilebilmesine kadar götürmüştür. Partimiz tarihinde bunun iki üç örneği yaşanmıştır.” (MKP 1. Kuruluş Kongre açıklaması)

Demokrasi kültürünün olmadığı yerde her türlü kirliliğin ve sağlıksız eğilimlerin yeşermesini TKP(M-L) pratiğinde netçe görmek mümkündür. Oportünizme karşı mücadelede devrimci bir çizgide ısrar edilmemesi ve örgütün bir araç olmaktan çıkarılarak amaç haline dönüştürülmesi TKP(M-L) saflarında kabul edilemez yanlışların ve olumsuzlukların yaşanmasını sağlamıştır. Bu durum yığınlar nezdinde hem TKP(ML)ye ve hem de genel olarak devrimcilere güvensizliği körükleyici olmuş ve bir çok dürüst devrimci kadronun ve insanın devrimden soğuması ve uzaklaşmasına neden olmuştur. TKP(M-L) nezdinde ise daha da ağır bir fatura çıkarmıştır ortaya. Yapılan bu hata ve yanlışların öz-eleştirisi yapılarak aşılması oldukça zordur. Yıllar akıp gitse de bu yanlışlar bu akımların yakalarından bir türlü düşmeyecek ve her hangi bir gelişmede hep karşılarına çıkacaktır.

MKP hemen her alanda yönünü Maoizm'e kırdığı gibi, Maozm'i M-L'in nitel bir düzeye sıçratılması olarak kabul ederek felsefeden ekonomi politiğe oradan sınıflar mücadelesine kadar uzanan bir dizi konuda M- L'in sorunlara yanıt veremez duruma geldiğini söyleyerek, Maoizme olmadık roller yüklemekte ve ortada duran gerçekleri kaba bir şekilde ya yok saymakta yada çarpıtmaktadır .Örneğin Mao’nun felsefe alanında M-L'i geliştirdiği ve diyalektik materyalizme katkılar yaptığı iddiası üzerinde öncelikle durarak iddaları tek tek tek ele alarak M-L'in bakış açısıyla eleştirmeye ve Maoizm'in M-L'i nitel bir düzeye sıçratamadığı, aksine onu her bakımdan özünden saptırarak nasıl anlaşılmaz bir hale soktuğunu tanıtlamaya çalışacağız. Böylece MKP'nin ideolojik ve teorik zeminini ve politik duruşunu da eleştirmiş olacağız. Çünkü MKP hemen tüm görüşlerini Mao'dan almış ve referans olarak da Mao'yu göstermektedir.Bu bakımdan Mao’nun eleştirisi aynı zamanda MKP ve tüm Maoist'lerin eleştirisi anlamına geleceği unutulmamalıdır. Bizde MKP'yi eleştirdiğimiz bu yazımızda esas olarak Mao'yu eleştirerek bu doğru yolu izlemeye çalıştık. Eleştirimize öncelikle felsefeden başlayalım.
Bu yazı ideolojik mücadeleyi canlandırmak adına Devrimci Halkın Birliği dergisinden alınıp yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: