5 Mart 2018 Pazartesi

Sosyal-demokrasi Hitler'e iktidar yolunu nasıl açtı?

Tarihsel ABD Komünist Partisi'nin önde gelen önderlerinden William Z. Foster’in 1955 yılında yayımlanan “III. Enternasyonal'in Tarihi” kitabından aşağıda aktardığımız parça, Alman Sosyal-Demokrasisi’nin Hitler'in iktidara giden yolunu nasıl açtığını kısa ve özlü biçimde özetlemektedir. 

Alman faşizminin ilerleyişi
Hitler faşizminin 1933 yılındaki zaferi, reformist sosyal demokrasinin, işçi sınıfı muhalefetini kırarak faşizmin yolunu hazırladığı göz önünde bulundurulmadan anlaşılamaz. Sosyal demokratlar “düşman solda” sloganıyla, Almanya’nın ne pahasına olursa olsun “Bolşevizmden korunması” gerektiğini savundular. Kapitalist sistemin en sadık bekçileri olarak gitgide daha da sağa kaydıkça, onları ve onlarla birlikte Almanya’yı faşizm felaketine sürükleyen burjuvaziyle sınıf işbirliği yolunu tuttular.

Faşizmin tohumları sosyal demokrasinin dünya savaşı ve 1918 Alman devrimi sırasındaki ihanetiyle ekildi. Bu olaylar sosyal demokrasinin, kapitalizmin işçiler tarafından yıkılmasına karşı bedeli ne olursa olsun sonuna kadar mücadele edeceğini açıkça gösterdi. Gericiler 1920’de Kapp darbesiyle büyük bir karşı-devrim hamlesine giriştiyse de, bu zamansız hamle sonuçsuz kaldı. Gericiliğin zafere giden yolu sarp ve dolambaçlıydı; devrimin ardından faşizme ulaşmaları, sosyal demokrasinin eşsiz yardımlarına rağmen, tam on beş yıl aldı.

Adolf Hitler (1889 - 1945) Nazi Partisi’ne 1919’da katılmıştı, ancak kapitalistlerin yoğun mali desteğine rağmen, 1928 yılındaki seçimlerde partisi sadece 800 bin oy toplayabildi; buna karşılık sosyal demokratlar 9 milyon 100 bin, komünistler 3 milyon 200 bin oy aldı. Gelgeldim, ağır ekonomik krizin dehşeti tabloyu hızla değiştirdi. 8 milyon işçi işsiz kalıp, ücretler her yerde dibe vururken, sosyal demokratların güçlü bir faktör olduğu Weimar hükümeti durumu düzeltmek için hiçbir şey yapmadı. Ölçüsüz bir demagojiye başvuran Nazi Partisi, Nisan 1932’ye gelindiğinde oylarını 13 milyon 418 bin 547’ye yükseltmişti; sosyalist ve komünist oylann toplamıysa 13 milyondu.

Neredeyse son ana kadar sosyalistler ve komünistler, Hitler güçleri karşısında büyük bir çoğunluk potansiyeline sahip olmuştu; işçi sınıfının gelişen eğilimiyle birlikte düşünüldüğünde, iki parti arasında bir cephe birliği, işçi sınıfının ana gövdesini yenilmez bir mücadele gücüyle harekete geçirebilirdi. İşçilerin giderek büyüyen devrimci kararlılığı, 1930 - 32 yılları arasında sosyalistler 1 milyon 338 bin oy kaybederken, komünistlerin oylarını 1 milyon 384 bin artırmasıyla da açıkça görülüyordu.

Komünistler dört kritik olay vesilesiyle, Nisan 1932’de beklenen ücret düşüşlerine karşı, Von Papen diktatörlüğünün sosyal demokratları Prusya hükümetinden kovması üzerine 29 Temmuz 1932’de, Hitler başbakan olduğunda 30 Ocak 1933’te ve Reichstag yangınının ardından 1 Mart 1933’te birleşik cephe önerisinde bulundu. Bu momentler Hitler’in ilerleyişinin dönüm noktalarıydı ve bu momentlerin birinde işçi sınıfının indireceği birleşik bir darbe, Nazi hareketi için yıkıcı olacaktı. Fakat faşizme yönelen büyük burjuvaziyle sıkı ittifak halindeki sosyal demokrasi, komünistlerden gelen birleşik cephe önerilerini her seferinde reddetti. Yükselen faşizm, sosyal demokrasiye sosyalizm mücadelesi kadar tehlikeli görünmüyordu.

Komünist Parti'yi, monarşi ve Nazilerle birlikte işçi sınıfının ve demokrasinin temel düşmanlarından biri olarak sunan dönemin Sosyal-Demokrat Parti afişlerinden. Soldaki afişte Papen, Hitler ve KP'nin lideri Thälmann'a karşı sosyal-demokratların listesine oy verin deniliyor. Sağdaki afişte ise Bolşevizm yine Nazizm ve monarşizmle birlikte "demokrasinin düşmanları"ndan biri olarak gösteriliyor.

Naziler sokaklarda işçi boğazlamaya devam ettikleri halde, Hitler iktidara yürürken sosyal demokratlar Weimar hükümeti üzerinden Kızıl Cephe Savaşçılarını* yasaklayıp işçileri silahsızlandırdı, gericiliğin güçlü silahlı kuvvetleri olarak Schwarze Reichswehr, Stahlhelm ve Sturmabteilunf*un oluşturulmasına yardım etti. Dahası, demokratik denetimi rafa kaldırıp ülkeyi kararnamelerle yöneten Brüning (Hristiyan Merkez Partisi) diktatörlüğünü destekledi. Sosyal demokrasinin son ihanetiyse, Hitler’e nazaran “ehveni şer” olduğu ve Nazi faşizminin önünde bir set olacağı gibi aptalca bir varsayımla Von Hindenburg’un devlet başkanlığına yeniden seçilmesiydi. Nisan 1932’deki tayin edici seçimin sonucunda Hindenburg, 18 milyon 657 bin 497 oyla, 11 milyon 339 bin 446 oy alan Hitler’i geride bırakarak seçimi kazandı; Komünist aday Thaelmann ise 4 milyon 983 bin 341 oy kazandı.

Hitler iktidarı ele geçiriyor
Hindenburg, elbette Hitler’e göre “ehveni şer” değildi; aksine tam da Hitler’i iktidara taşımak için en uygun araçtı. Bu gerçeği eksiksiz bir şekilde ortaya koyan komünistler, “Hindenburg’a verilen oy Hitler’e verilmiştir” diyerek, Hindenburg ile Hitler arasında yapılacak tercihin faşizme giden iki yoldan birini seçmek olacağı konusunda işçileri uyardı. Ne var ki sosyal demokrasi, burjuvaziyle trajik ittifakını sonuna kadar götürmekten vazgeçmedi.

[Komintern yöneticilierinden] Manuilsky bu konuda şöyle diyor: “Sosyal demokratlar şöyle diyor: ‘Burjuva demokrasisini faşizme tercih etmekle komünistler de ‘ehveni şer’ politikası izliyor’. Evet, biz komünistler, büyük kötülüğün karşısında küçük kötülüğü tercih ederiz. Bizi sosyal demokratlardan ayıran bu değil. Sosyal demokrasinin ‘ehveni şer’ politikasını teşhir ediyoruz, çünkü bu politika, burjuva demokrasisine ihanet ve faşizme doğrudan yardım etmek demektir.” Tek yapıcı seçenek, komünistler, sosyal demokratlar ve diğer demokratik güçler arasında bir birleşik cephe oluşturmaktı. 

1. Afiş: Komünist Parti'yi, monarşi ve Nazilerle birlikte işçi sınıfının ve demokrasinin temel düşmanlarından biri olarak sunan dönemin Sosyal-Demokrat Parti afişlerinden. 2. Afiş: Afişte Papen, Hitler ve KP'nin lideri Thälmann'a karşı sosyal-demokratların listesine oy verin deniliyor. Sağdaki afişte ise Bolşevizm yine Nazizm ve monarşizmle birlikte "demokrasinin düşmanları"ndan biri olarak gösteriliyor. 3. Afiş: 10 Nisan 1932 Reich Başkanlık Seçiminde Alman Sosyal-Demokrat Partisi'nin afişi “Hitler'e vurmak için, Hinderburg'u seç!” çağrısında bulunuyordu.
30 Ocak 1933’te Hindenburg, nazilere tamamen teslim olarak Hitler’i şansölye yaptı. Nazilerin terör saldırıları birden katlanarak arttı. Komünist Parti tamamen yasadışı ilan edildi, yüzlerce komünist öldürüldü ya da tutuklandı. Önde gelen tutuklular arasında Komünist Parti genel sekreteri Ernst Thälmann da bulunuyordu. 1886’da Hamburg’da doğan Thälmann, dok işçisiydi. 1902’de Sosyal Demokrat Parti’ye katıldı. Bağımsız Sosyal Demokrat Parti’nin kurucuları arasında yer aldı, 1920’de Komünist Parti’ye katıldı. Militan bir savaşçı olan Thälmann, Alman işçi sındının bütün iyi özelliklerini kişiliğinde toplamıştı. “Solcu” ve yozlaşmış Fischer-Maslov önderliğinin tasfiyesi üzerine 1923’te Komünist Parti’nin başına geçti.1944’te bir Nazi hapishanesinde öldürüldü.

10 Nisan 1932 Reich Başkanlık Seçiminde Alman Sosyal-Demokrat Partisi'nin afişi “Hitler'e vurmak için, Hinderburg'u seç!” çağrısında bulunuyordu.

Hitler iktidara geldikten sonra sosyal demokratlar, 1918’den beri tüm diğer Alman kapitalist hükümetlerinde olduğu gibi, Hitler’in kendilerini ortaklığa kabul etmesini beklediler. Yaltaklanan bir tutumla, Hitler’in yasal ve demokratik şekilde iktidara geldiğini açıkladılar. Diğer ülkelerde de sosyal demokrat liderler (Belçika’da Vandervelde ve Fransa’da Blum) de aynı çizgiyi izledi. Partinin Berlin’deki resmi yayın organı Vorwärts, 2 Şubat sayısında “sosyal demokratlar dışında” o güne kadar onun gibi bir başbakan daha gelmediğini söyleyerek Hitler’i övecek kadar ileri gidiyordu. Parti lideri Wels, Nazi vahşetine yönelik diğer ülkelerden gelen eleştirileri protesto ederek İkinci Enternasyonal yürütmesinden istifa etti. Sosyal Demokrat Parti, Hitler’le işbirliğine hazırdı; Hitler’in zaferini “1918 devriminin devamı” olarak selamlayan Leipart - Grossman sendikal önderliği, işçileri Hitler’in 1 Mayıs gösterisine katılmaya çağırdı.

Ne var ki, sosyal demokrasi faşist postallarını boşuna yalıyordu. Almanya’da buıjuva reformizminin güzel günleri geride kalmıştı; işçilere karşı artık terörizm yolunu tutan küstah kapitalistlere, politikalarını hayata geçirecek yeni bir siyasetçi ve “işçi lideri” takımı lazımdı. Bu yüzden Hitler, 2 Mayıs’ta sendikalarda şiddet yoluyla kontrolü ele geçirdi ve daha sonra sendikaları patronların hakimiyetindeki Emek Cephesi altında topladı. 22 Haziran’da Sosyal Demokrat Parti’nin kapatıldığı açıklandı; geniş kooperatif hareketi de kısa süre sonra aynı akıbete uğradı. Birçok sosyal demokrat tutuklanırken, birçoğu da yurtdışına kaçtı. Çok sayıda sosyalist bürokrat ise faşizmle uzlaşarak Hitler’in baskı aygıtının çarkları arasına katıldı.

Hitler, Mussolini’ye göre çok daha hızlı hareket etmeyi başarmıştı. Mussolini devlet iktidarını Ekim 1922’de ele geçirmiş olduğu halde, kendisine yönelik bir suikast girişiminin gerçekleştirildiği Kasım 1926’ya kadar Komünist Parti’yi ve rejime düşman diğer tüm örgütleri kapatacak, yayınlarını yasaklayacak yöneticilerini toplu olarak tutuklayacak gücü kendinde bulamamıştı. Hitler’in elini çabuk tutabilmesi, Alman sağ sosyal demokrasisinin benzersiz siyasi korkaklığı ve teslimiyeti sayesinde mümkün oldu. Reformistlerin tamamen hakim olmadığı İtalyan işçi sınıfı, Komünist Parti’nin etkisiyle çok daha iyi mücadele edebilmişti.

İşçilerin 70 yılda yarattığı büyük Alman sosyal demokrasisi, savaşmadan teslim oldu. Burjuvaziyle ittifaktan vazgeçmeyen sosyal demokrasi, burjuvazi hedefine, yani faşizme ulaşıncaya kadar da “ehveni şer” politikasından şaşmamıştı.
Kaynak: William Z. Foster, Üç Enternasyonalin Tarihi, Yazılama Yay., s. 351-353.

Hiç yorum yok: