Açık legalist parti kurulmasına karşı çıkan ve bunun
açıktan devrimden vazgeçerek düzene dönen reformist sol'culuğa taze kan taşımak
ve devrimde ısrardan vazgeçmek olduğunu söyleyen birçok kadro ve sempatizanın,
duygularına hitap edilmesi için zaman zaman MLKP pankartları açılması ya da
bazı şiddet eylemlerine baş vurulması aldatıcı olmamalıdır. Geçmiş süreçte
TDKP'de bu aynı hatta yürümüş, dönem dönem illegal yayın ve bildiri çıkartarak,
Konferans yaparak, yasadışı gösteri ve toplantılar yaparak, “muhalif kadrolara”
bakın TDKP illegal yapısını koruyor ve düşmana karşı kendisini
sağlamlaştırıyor" havası vererek, devrimci militan kadroların gözüne bir
avuç kül serpilmiştir.
Reformist-legalist tasfiyeci eğilim içselleştirildikten
sonrası TDKP'nin adı ve eylemleri duyulmaz olmuş ve sistem içinde politika
yapma ve buna göre kadroların şekillenmesini sağlayınca, illegal örgütlenme ve
mücadeleden bahsetmek adeta yasaklanır hale gelmiştir.
Zaten politik merkezin legal-açık parti çalışması olduğu
bir yerde, yasadışı-illegal örgüt ve mücadele biçimleriyle uğraşıldığı bir
yerde düzenle her bakımdan bağlarını kesmiş ve kendisini devrime adamış militan
kadrolar yetiştirmekte mümkün olamaz. Yaşadığı gibi düşünen, içinde bulunduğu
duruma göre hareket eden örgütlerde davaya sıkıca bağlanmış, tutkuyla, çalışan
ve feda içinde hareket eden kadroların ve sempatizanların yetişmesi mümkün
olamaz.
Açık ve legal alanda düşmanın saldırılarına karşı her
bakımdan cesaretle ve sonuna kadar karşı durup, mücadele eden kadro ve
sempatizan çevresinin oluşması zor ve bir yerde de imkansızdır.
O halde yakın döneme kadar illegal örgüt ve mücadele
biçimlerini esas almayıp, kendilerini buna göre konumlandırmayanları haklı
olarak devrimci perspektiften ve iktidarı alma kararlı yaklaşımdan sapan,
legalist-reformist-tasfiyeci oportünizme kapaklanmak olarak görüp eleştiren ve
devrimcileri uyaran MLKP önderliği gelinen durumda dün eleştirdiklerini bugün
savunur duruma gelerek, tasfiyeciliğe kapaklanmıştır.
MLKP'nin tarihsel gelişimini anlayabilmek bakımından 1995
yılında kaleme alınan ve TDKP'nin tasfiyeciliğe kapaklanmasının neden ve
niçinlerini değerlendiren TDKP “Nereden nereye” broşürü, aslında TDKP adını
çıkarıp MLKP yazılırsa bu kadar biri diğerinin taklitçisi olduğu bu kadar üst
üste düşebilir denebilir. MLKP'nin legalizm tasfiyeciliğine kapaklanmasını
anlayabilmek bakımında 95'te TDKP tasfiyeciliği için söylenenlerin buraya
aktarılmasının büyük önem taşıdığına inanıyoruz:
“Görünen o ki, TDKP'deki iç çürüme Leninist örgütsel
normların çiğnenmesinin sürekliliği, örgüt içinde kendilerinin lobi dediği
hizip çekirdeklerinin oluşmuş ve yerleşiklik kazanmış olduğu, siyasal polisin
gerçekleştirdiği sınırlı saldırıların bile KP saflarında ciddi kayıpların ötesinde
önemli bir moral bozukluğuna yol açtığı, illegalitenin kendi anlatımlarıyla,
biçimsel ve göstermelik hale" geldiği anlaşılıyor ve bütün bunlara bağlı
olarak proletaryanın ve diğer emekçilerin demokrasi ve sosyalizm savaşımlarının
gelişmesi olanakları konusunda karamsarlığa kapılmış bulunan TDKP'nin artık
illegaliteden kurtulunması gereken bir yük, bir kambur olarak görmeye başladığı
ve şimdiden fiilen önemli ölçüde legal bir örgüt haline geldiği anlaşılıyor.
Gelinen noktada bu arkadaşların utangaç legalizmlerini de bir yana atarak
gerçek niyetlerini neredeyse tüm çıplaklığıyla sergilemeye başlamış olmaları,
konumlarının daha berrak bir biçimde kavramasını olanaklı kılıyor. Tabanlarını
ve devrimci kamuoyunu, Lenin’in anladığı tarzda bir illegal partiden yani yasal
ve yarı-yasal işçi kuruluşları ağıyla çevrelenmiş parti çekirdeklerinin bir
toplamı olan yasadışı bir parti örgütünden yana oldukları konusunda ikna etmek
için bugüne değin hayli ter döken bu arkadaşlar, şimdi maskelerini indirmiş ve
hemen hemen herkesin' yer alacağı sözüm ona” kitle partisinden yana olduklarını
açıklamışlardır. (TDKP Nereye, sf:
49-50, İstanbul 1995, Varyos Yayınları.)
Aslında bu satırlar TDKP'nin oda çekildiğinde olduğu gibi
gelinen durumdaki MLKP gerçeğini resmetmekte 90'ların başında TDKP
legalizm-açık parti tartışmaları başlamış ve adım adım ilerlenerek, sürece daha
aktif müdahale etme adına legal partide karar kılınmış o zamana kadar söylenen her
şey geminin bordosundan denize atılarak, iktidarı illegal temelde örgütlenmiş
ve devrimci şiddeti hazırlamakla yükümlendirilmiş ve tüm çalışmaları bu
perspektife göre düzenlenmiş olan TDKP'nin çalışmaları, gelişemiyoruz, düşmanın
bitmez bilmeyen operasyonları ve tutuklamalarına göğüs gerilememesi sonucu çare
legalizme sarılmaktan bulunmuştur. TDKP, devrimci şiddeti örgütlemeyi bir yana
bıraktığı gibi, aynı zamanda neden legale çıktığıyla ilgili olarak ciddi bir
değerlendirme de de yapmamıştır.
Örneğin Türkiye de 90'lı yıllarda politik yönetim
biçiminde niteliksel bir değişim mi olmuştu, ya da faşist diktatörlük çözülmüş,
emekçi kitle hareketi faili olarak politik özgürlükler alanını açmıştı da TDKP,
açık parti kurmayı savunuyor ve parlamenter avanaklığın yolunda koşar adım
ilerliyordu. Yani utangaç legalizm ve reformizmini TDKP önderliği açık hale
getirerek, legalizm dehlizinden kulaç atıyor ve devrimcilikten uzaklaşmış
yorulmuş orta sınıfın politik mastürbasyon yapan ama iktidarı devrimci bir
ayaklanma ile alma kararlılığı içinde olmayan, sisteme muhalif olmakla
kendilerini sınırlandırmış alanların buluştuğu bir legal parti yaratarak
vicdanlarını rahatlatmak istiyorlardı.
Çünkü illegal mücadele her bakımdan, riskli bir
devrimciliği, fedakârlığı ve bir çok zorluğu göğüslemeyi dayatıyordu. 12 Mart
ve 12 Eylül faşist darbelerini azgın biçimde yaşamış ve dünya devrimci
hareketinin ve Türkiye devrimci hareketinin ağır bir yenilgi yaşadığı, buradan
çıkışın uzadığı koşullarda, devrimcilikten ısrar etmek kolay değildi.
12 Eylül sonrası ağır yenilginin tasfiyeci etkisine
Sovyet revizyonizmi ve diğer Avrupa revizyonist diktatörlüklerinin yıkılması ve
bunun sosyalizme fatura edilmesi, devrimci-sosyalist hareketi daha bir zan
altında bırakan etkide bulunmuştu-Bu durum devrimci hareketin saflarında bir
dizi tartışmalarını beraberinde getirdi. Yığınların devrimci ve sosyalist
hareketten uzaklaşmacı, devrimci hareketin tabanının daralması sanki suçlu
yasadışı örgütlenme ve mücadele biçimiymiş gibi oportünist eğilimlerin
gelişmesini sağladı, hatta kışkırttı.
Bu durum devrimci hareketin saflarında çıkışı başka yerde
aramaya itti, uzun vadeli ve sabırlı illegal örgüt temelinde çalışmaları dizayn
etme ve kadroları, tabanı buna göre konumlandırmak yerine, kitlelere açılma
adına sağlam yer altı çekirdekleri yaratılmadan legalizm anaforuna kapaklandı.
Buda hem 12 Eylül darbesi ve ardından yaşanan ağır yenilgi ve daha sonrasından
düşmanın her 3-4 yılda bir devrimci hareketi operasyonlarla toparlayarak geriye
itmesi olgularından yeterince ders çıkarılarak bunların örgüt çalışmalarına
yeterince ders çıkarılarak bunların örgüt çalışmalarına yeterince tanımadığını
ve gelinen hata ve zaaflardan inatla ısrar etmeye devam edildiğini, yanlışı da,
düşmanı küçümseyen ve illegalitenin kurallarına uymada zorlanılan durumun devam
edip gittiğini gösteriyordu.
Devrimci hareketin kitlelerle buluşmasının uzaması
ve kendi kabuğunu kırıp dışarıya çıkmada sorunları bir türlü aşamamış olması,
uzun sürede istenilen devrimci gelişme ve atılımın yaşanamaması, eski gösteriş
devrimciliğin sübjektif düşün ve tarzının aşılabilmesi, hem öncü ve hem de
sıradan kadro ve taraftar kitlesinde umutsuz eğilimleri körükleyici bir durum
yarattı.30 yıllık bir çabaya rağmen bir arpa boyu yol alınamaması devrimci
örgütlerin saflarında yeni arayışları gündeme getirdi. Devrimci hareketin
yığınları kucaklama ve onlar içinde dal budak salmada beklenen gelişmelerin
olmaması, suçu illegal mücadeleyi temel alma ve kadroları buna göre
konumlanmada geçtiği yönlü tartışmaları gündemleştirdi.
Bir dönemler faşist diktatörlük koşullarında illegal
örgütlenme ve çalışmanın öncelikli olması gerektiğini söyleyenler, düşmanın
baskı ve saldırıları karşısında duramayınca, kısa sürede ağır darbeler yenmesi
sonucu, risksiz devrimcilik yani yasallık geçer akçe oldu. İşte tamda bu durum
ve gelişmeler bir dönem illegal örgütlenme ve mücadele temel ve esastır, legal
mücadele ve örgütlenme yöntemleri talidir diyen MLKP adım adım yasal örgüt ve
mücadele biçimlerini öne çıkararak, MLKP'nin altını oyarak, göstermelik bir
illegal tabela örgütüne dönüştürmüş oldu.Yani MLKP hiç bir dönem kendi öz
kimliğini ve özgünlüğünü bulamadığından; kah PKK ve DHKP-C kopyacılığı, kah
TDKP-EMEP kopyacılığı yaptığından dolayı, her daim iki sandalye üzerinden
vazgeçmedi.
Her ne kadar MLKP ilk kurulduğu '94 Ekim ayından
sonrasında “yeni tarz” ya da “parti tarzı” adı altında DHKP-C ve PKK'nin küçük
burjuva öncü savaşçı yaklaşımlarının ayak izleri üzerinde yürümeye çalışsa da,
uzun vadede bu öncü savaşçı ve yığın savaşımından kopuk düşmanın istediği
olanakla mücadele eden bir çizgi ile başarı elde etmek mümkün olamazdı.
Aslında MLKP'nin yasalcılığa demir atması ta kuruluş
sürecine kadar uzanmaktadır. MLKP'nin gelişmesini dünden bugüne doğru olarak
anlamak ve dersler çıkarmak gerekiyor. Aksi halde MLKP'nin öncü savaşçılıktan
yasalcılığa hızla evrilmesi anlaşılmaz.
Hatırlanacağı üzere MLKP
1994 Ekim ayında kurulduğunda kendi içinde ideolojik-politik olarak farklı
eğilimleri barındıran bir örgüttü ve MLKP-K olarak kurularak hala bir öncü işçi
partisi konumunda olmadığı ortaya konmuştu. Kürdistan sorunundan kitle
çizgisine, örgüt içi demokrasiden legal, illegal çalışmaya, geçmişin
değerlendirilmesinden kadro politikasına kadar birçok temel alanda ortaklaşmak
mümkün olmamış, uzlaşmacı bir zeminde buluşulmuş, çözülmeyen sorunlar pratiğe
bırakılmıştı. En başta nasıl bir parti sorunu, kitle çizgisi, Kürdistan
sorunu, geçmişin değerlendirilmesi, örgüt içi demokrasi kadro politikası vb. konularda
ideolojik-politik birliktelik sağlanmış değildir. Dahası tüm abartmalara ve
palavralara rağmen MLKP kurulduğundan yamalı bir bohça görüntüsü arz ediyordu.
Aslında MLKP-K’nin kuruluşunda üç farklı eğilim geçici
olarak uzlaşmış ve politikalarını pratikte kanıtlamak istiyordu. Yine hatırlanacağı
üzere MLKP kurulurken kendisini bir
parti örgütü olarak ilan etmemişti. Onun içindir ki MLKP'nin partiye doğru
yürüyüşünü sağlayacak, hem işçi sınıfı öncü birlikleriyle birleşmek ve hem de
dışında var olan komünist örgütlerle örgütsel birliği sağlamak bakımında MLKP-K
(Kuruluş) eki eklenmiş ve böylece partiye yürümenin somut görev ve hedefleri
ortaya konmuştu MLKP-K'nin kuruluş
kongresinde MLKP'nin direk parti olarak ilan edilmesi gerektiğini söyleyen bir
kaç delege vardı.
Ama 1. Kuruluş kongresinin delegelerinin ezici çoğunluğu
sınıf hareketinden kopukluktan dolayı MLKP’ye (K) ekinin eklenmesinin gerekli
ve zorunlu olduğu ortaya konmuştu. Böylece MLKP-K ilk kurulduğunda partinin
sınıfla birlikle bağlı olduğu Leninist parti görüşünü kabul etmiş ve MK'nın
önüne partiye el uzatmak için fabrikaları fethetme görevinin başat görev olduğu,
örgütün tüm gücüyle sınıf çalışmasına yönelmesi gerektiği görevini koymuştu.
İkincil görev olarak MLKP'nin dışındaki komünist örgütlerle birliği sağlamayı
da somut görevler arasına koymuştu.
Ne ki MLKP'nin kuruluş kongre raporlarında da belirtildiği
gibi MK'si tüm gücüyle örgütü sınıf hareketine yönlendirici bir durumda
olmadığı gibi, önceki fabrika ve sendika ilişkileri de hızla dağılmış, sınıf
hareketinden uzaklaştırılmış, çalışmalar daha ağırlıklı olarak semtlere ve
okullara yönelmişti.
Devrimci şiddetin örgütlenmesi, kitle çalışması ve
mücadelenin yükseltilmesi-destekçisi olarak algılanmaması, adeta küçük grup
eylemlerinin silahlı propaganda ve ajitasyon olarak görülmesi, yığın savaşımı
ve örgütlenme hedeflerinden kopuk, öncü savaşçı iradeciliği her şeyin merkezine
çıkartan ve nesnel gerçekliğe dönüp bakma gereğini duymayan MLKP önderliği PKK ve DHKP-C kopyacılığına
yöneldi. Bu iki örgütü özgünlüklerini ve hatalı kitle çizgisi ve devrim
anlayışlarını doğru olarak algılayamayan MLKP önderliği, öncü savaşçı
eğilimlere denk düşen, yığınların somut özlem ve istemlerine yanıt vermekten
uzak, sınıf örgütü propagandasını yapmaya hizmetten öte, mücadeleye katkısı
olmayan küçük grup eylemleri öne çıkarılarak yaygınlaştırıldı.
Devrimci iradenin nesnel zeminin uygunluğu üzerinde
devrimci rolünü oynayacağı, eskisinin tamamen moral bozucu yıkım
olduğu-olacağının görülüp bilince çıkarılmaması, PKK'nin yılların bırakmış, yok sayılmış bir Kürt ulusal sorunu zemini
üzerine oturduğu ve değişik ülkelerle uzlaşmacı tutum içinde olduğu olgusunun
kavranılması aynı zamanda Türkiye de batıda sınıf savaşımının doğru ve M-L bir
bakışla algılanmamasını da beraberinde getirdi MLKP'de kuruluş sürecindeki
ortacı çizgisi MK'nin çoğunluğunun eğilimi doğrultusunda sınıf dışı kesimler
içinde çalışmayı esas almayı ve bunların eğilimine uygun düşen öncü savaşçı
kitle çizgisini pratiğe sürmeye yöneltti.
Nitekim MLKP'nin kuruluşunun ardında, Gazi olaylarının yaşanması, burada MLKP'nin
güvence alması MLKP önderliği içinde farklı çizgi tartışmalarının kendi
eğilimleri doğrultusunda ilerlemesini sağladı. İşin daha da ilginç olanı MLKP,
hem devrimci bir yükselişin olmadığını öne sürerek taktiğini aktif savunma
üzerine oturturken, öte yandan öncü eylemlerle bu süreci iradi olarak parçalayıp
ileriye taşımacı, tipik DHKP-C çizgisinin karikatürlüğünü yapmaya
kalkışılıyordu.
Zaten MLKP'nin kuruluşunun ardından MLKP önderliği
kongrenin önüne koymuş olduğu devrimci görevleri yerine getirmeye yüklenme
yerine semtlerde askeri eylemleri, korsan gösterileri öne çıkaran ve
semtlerde-okullarda gençleri bu eylemlere katmaya çalışan, örgütün “bir bütün
olarak parti devrim için dövüşen askeri örgüt haline gelmelidir” (TDKP Nereden
nereye, sf: 161) askeri bakış açısıyla konumlandırılmasını hedefleyen bir
gösteriş devrimciliği üzerinde bina etmeye yönelmiş-fabrika-işçi çalışmaları,
askeri faaliyetleri tahkikatlı ve desteği olamayacağı nedeniyle üçüncü-beşinci
sıraya itilmiş, semt ve gençlik çalışmaları örgüt çalışmasının omurgası haline
gelmişti.
Kadrolarını ve kitle gücünü semt ve gençlik arasında
devşiren MLKP, devrimci hareketin kitleselleşmesini ve güven sorununu daha
fazla askeri eylemlere başvurmaktan görüyordu. Askeri eylemleri kitle
mücadelesinde kopuk olarak ele alan MLKP ilk dönemlerin bazı askeri eylemlerini
yaratmış olduğu geçici etkiyi abartarak, sağlam ve sağlıklı yeraltı örgütü
yaratmadan ve çizgiye uygun kadrolar yetiştirmeden düşmanla zamansız mücadeleye
girişmesi, onu kısa zamanda ağır örgütsel yenilgiyle buluşturdu. Dev-Sol
pratiği bu konuda yeterli veri sunmasına rağmen, sanki yeni tespit ediliyormuş
gibi örgüt askeri eylemlere göre şekillendirilir hale gelmişti. Dev-Sol birçok
başarılı askeri eylem gerçekleştirmişti.
Ama bu askeri eylemler Dev-solun kitle çalışmasına
bağlanmış, onunla el ele ilerleyen bir hatta yürümemesi, düşmanla erken bir
savaşı gündeme getirmiş, orantısız güç ve kitleleri mücadeleye katmaktan uzak
eylem çizgisi Dev-Sol'u süreç içinde ağır bir yenilgiyle tanıştırmış ve
devrimci hareket ve yığınlar arasında devrimci harekete karşı güvenin zaafa
uğraşmasını, devletin yenilmesi eğilimini güçlendirici bir durum yaratılmıştır.
Dev-Sol'un yenilgisi, iyi savaşmamak ya da gözü pek
eylemlerle düzenlememesiyle bağlı değildi. Aksi Dev-sol bu dönemde militan bir
mücadele içinde oldu ve kadroları kendilerini feda etmekten tereddütsüz
davrandılar. Ama sorun kadroların militan feda ruhu içinde son vermesine kadar
çatışmayla bağlı değildi. Sorun bu askeri eylemlerin işçi ve emekçi yığınları
ne ölçüde uyandırıp, mücadeleye çektiğiydi. Dev-Sol'un yürütmüş olduğu öncü
savaşçı eylemleri yığınlar arasında özellikle hareket halinde olan
demokrat-ilerici-devrimci kesim üzerinde belli bir etki yarattı. Ama bu etki
bilinçli, örgütlü bir mücadeleye dönüşmedi. Düşmanın katliam ve infazlarına
karşı yığınların tepkisi oldukça sınırlı ve seyirci kalmaktan öteye geçmedi.
Kitleler adına savaşa giren ve suni dengeyi kırarak, kitlelere devletin ne
kadar kof olduğunu gösterme hedefini, taşıyan bu gözü pek öncü savaşçı eylemler
uzun süre devam edemedi.
Kayıpların yeri hemen doldurulamadığı gibi, yığınların
devrimci harekete kitlesel olarak kendiliğinden akışın yaşanmaması gerçekliği,
Dev-Sol’un devletle savaşta erkence yenilmesinin, önünü açtı. En iyi kadroların
kitle çalışmasından askeri çalışmaya aktarılması Dev-Sol'un kitlesel gelişimini
de olumsuz yönde etkilemiş ve hatta bir dönem geriye gidişi koşullamıştı.
Ortada Dev-Sol gibi geleneksel olarak silahlı öncü savaşı önde tutan,
kadro-önderlik ve tabanın buna göre şekillendirmiş örgütün kısa zaman dilimi
içinde ağır bir örgütsel yenilgisi dururken, MLKP'nin Dev-Sol'u tekrarlamaya
kalkışması, eylem tarzı ve araçlarında ortaklaşmaya özen gösterilmesi aslında
gerçeği varken, suretini örgütlemeye hiçte gerek olmadığını gösteriyordu. Devrimci şiddete göre örgütlenen ve küçük
grup eylemlerini kendisine temel alan DHKP-C varken, aynı çizgide ve anlayışta
yeni bir MLKP'ye pekte gerek duyulmayacaktı.
Yani MLKP'nin kızıl müfrezeler askeri örgütü ve semtlerde
milis vb. örgütlenmeleri tamamıyla. Parti Cephe’ye ve PKK'ye öykünmecilikti ve
kendine özgü bir yeni tarzda ortada yoktu. İşçi ve emekçi kitle çalışmasını
kendisine merkez olmuş önderliği, kadroları ve tabanı buna göre yetiştirilmiş
eğitilmiş bir örgütün uzun erimde öncü savaşçı askeri bakış açısıyla mücadeleyi
geliştirmesi, örgütü büyütmesi beklenemezdi. Yani MLKP'de ikircikli eğilim söz
konusuydu. Bir yandan devrimci iradeciliğin abartılması ve sol maceracı öncü
savaşçı anlayış, öte yandan kitle çalışması ve kitleleri kuşanma perspektifi-Bu
iki eğilim her daimi MLKP'de çatışma içinde oldu.
Keza MLKP’nin kuruluş sürecinde birçok temel noktada açık
ve net ortaklaşa, ideolojik-politik birlik yakalanmayınca, bazı sorunların
tartışılmadan pratikte aşılacağının belirlenmesi başta örgüt içi sosyalist
demokrasinin dumura uğratılması ardında kadro politikasında sapmacılık,
klikçilik, kongre kararlarının yok sayılması ve örgüt içindeki farklı
eğilimlerin kendi doğrultusunda gelişimini hızlandırdı. MLKP-K kurulmuştur, ama bir örgüt olmayı başaramamıştı. Bir biriyle
tezatlık içinde olan bir kaç köklü çizgi ayrımı kısa zamanda kendisini ortaya
koymuştu.
MLKP-K'nın kuruluşun Leninist parti öğretisinden,
Kürdistan sorununa, örgüt içi demokrasiden kadro politikasına, geçmişin
değerlendirilmesinden aşılması mümkün olmayan temel ayrım çizgileri devam
ediyordu. Örgütlü çalışma, legal-illegal çalışma ilişkisinin anlaşılmasına
kadar birçok alanda ayrım çizgileri aşılmadan, uzlaşmacılık temelinde MLKP'nin
kuruluşuna katılmıştı.
Haliyle yeni MLKP-K'de ideolojik-politik ve örgütsel
ilkelerde birliktelik sağlanmış değildi. Bu durum kısa zamanda kopuşları da
beraberinden getirdi. MLKP-K'nın kuruluşundan çok şey bekleyenler 10-11 ay gibi
bir zaman içinde hayal kırıklığına uğradılar. Birlik'in ardından, birlik sürecine katılan ve hızlı birlikçi
olanlar MLKP-K'nın ne düğü belirsiz olan çizgisinin örgütü nereye
doğru-getireceğini belemediklerini söyleyerek gemiyi hızla ve ilk terk edenler
oldular.
İşçi sınıfı içinde çalışmayı merkezine alan ve buna göre
örgütün konumlanması gerektiğini emreden kuruluş kongre kararlarını hiçe sayan
MK'si, örgütü semt ve gençlik çalışmaları içinde boğmaya, fabrika ve
sendikal çalışmayı tamamıyla tasfiye etmeye yöneldi. Kitle çalışmasını
geliştirip güçlendirmesine bağlanmış olan devrimci şiddetin örgütlenmesi
perspektifi yerine, PKK ve DHKP-C'ye öykünen biçimde semtlerde acemi milis
örgütlenmelerini ve merkez de “kızıl müfrezeler” adı altında askeri
örgütlenmeleri, öncü savaşa denk düşen gösteriş devrimciliğini öne çıkaran
askeri bakış açısı öne çıkarılarak, küçük grup eylemleri ile yığınların
silkelenip, uyandırılıp, mücadeleye seferber edilecekleri yaklaşım öne
çıkarıldı.
Sınıf perspektifinden saparak semtlerde ve gençler içinde
öncü savaşçı yaklaşıma göre konumlanma, bunun adına yeni tarz ya da parti
tarzının alınması, geçici olarak özellikle yüzer-gezer kesimle ve deklase
kesimler arasında MLKP'ye belli bir akışın olması, MK’sını önderliğini daha
maceracı ve düşmanla zamansız, kendi gerçeğine uygun düşmeyen, defalarca
tekrarlanmış ama hep büyük bir hüsran ve devrimci kırılmayla sonuçlanmış olan
öncü savaşçı çıkışa sarılmaya itmiştir. Bir kere MLKP'nin geldiği gelenek öncü
savaşçılığı eleştiri temelinde, hiç bir mücadele biçimini reddetmeyen ama
devrimci şiddeti bir hazırlık süreci olarak algılayan, kitlelerin şiddetini
temel alan, ayaklanma sürecine kadar dönemde devrimci şiddeti tali bir eylem
biçimi olarak gören bir gelenekten geliyordu.
Haliyle ne önder kadrolar, ne ortalama militanları ve
nede tabanı öncü savaşçı küçük burjuva maceracı bir çizgiyle uyum içindeydiler.
Örgütün niteliğini belirleyen şey onun programı ve izlemiş olduğu kitle
çizgisidir.
Yığınlar devrim için nasıl örgütlenip, hazırlanacak demek
olan devrimci kitle çizgisi, örgütün yukarıdan aşağıya doğru hangi örgütsel
ilke ve kurallara politik yaklaşıma göre hazırlanacağını ortaya koyar. Haliyle
yığın mücadelesi ve kitlenin devrimci şiddetini örgütleyip hazırlamayı temel
aldığını söyleyen bir akımın, pratikte öncü savaşın bir çizgiye göre hareket
etmesi ve bu yoldan ileriye doğru, yürümesi beklenemezdi. İşte MLKP'nin teorisi
ayrı pratiği ayrı bir süreç yaşıyordu. Bu süreç onu sol maceracı bir çizgide
buluşmaya ve çalışmalarını da buna göre düzenlemeye itti. Öncü savaşta savaşmak
için kadrolara gereksinim vardı.
İşçi sınıfı böylesi bir mücadeleye kısa bir dönemde
kazanılmak katılması mümkün olmadığına göre, semt ve üniversite-orta öğrenim
gençliği, işsizler arasında devrimci çalışmaları organize edilerek, buradan
kadro ve taban kazanılıp, devşirilmeye çalışıldı. Bu maceracı ve sınıf
perspektifinden kopan küçük burjuva devrimciliği, MLKP'de lafızda savunulan
Leninist parti öğretisinde de uzaklaşmayı beraberinden getirdi. Halkçı ve
ezilen vurgusu öne çıkarılarak, proleter sınıf perspektifi terk edildi. Her şey
askeri küçük grup eylemlerine, korsan gösterilere bağlanmak buradan yürünmeye
çalışıldı. Örgütlerin sağlamlaştırılması ve illegal çalışmaların
güçlendirilmesi, sözde illegal ama legal çalışmaların gittikçe daha fazla öne
çıkması, MLKP-K'da sapmanın derinleşmesini ve eskide savunulan devrimci
düşüncelerinde terk edilmesini beraberinde getirdi. 95 yılında gerçekleştirilen Birlik konferansıyla MLKP'de darbe
gerçekleştirildi ve sol maceracı sınıf perspektifinden uzaklaşan PKK-DHKP-C
kopyacıları MLKP'de egemenliklerini ilan ettiler.
Açıktan komünist partinin sınıf hareketiyle sosyalist
hareketin birliği olduğu Leninist duruşu terk edilerek, sınıftan kopuk öncü
partisinin kurulacağı görüşü kabul edildi. Üstelik bu temel görüş örgütte hiç
bir tartışma yapılmadan, sırf MLKP-K'nın kaldırılarak MLKP'nin parti ilanı için
bu yapıldı. 94 Eylül’ünden kurulan
MLKP-K'nın MK'nın faaliyet raporunda işçi sınıfı ve sendikal çalışmalar
alanından geriye gidişin olduğunu söylediği bir zamanda MLKP' parti olarak ilan
ediliyordu. Bu MLKP-K’nın kuruluş ilkelerine ve M-L anlayışlara ters, Maocu
küçük burjuva parti anlayışından konaklamanın ifadesiydi.
Nitekim MLKP'nin kuruluşunun ilan edildiği ‘95 Birlik Konferansı’nın arasından, komünist partinin sosyalist hareketle
işçi sınıfının birliğidir Leninist
yaklaşımının yanlış ve hatalı anlaşıldığını söyleyerek, öncellerin sorunu doğru
anlayamadıklarını belirterek, sınıfta kopukta partinin kurulacağı ve
sonrasından sınıfla bütünleşeceği yaklaşımını kabul ettiklerini açıkladılar.
Böylece MLKP kuruluşunun 1 yıllık gibi bir sürenin
ardından, sınıf çalışmalarından daha da uzaklaşarak geriye düşmesine rağmen,
partinin kuruluşunu gençlerin katılımıyla ilan ettiğini belirterek, aslında o
güne kadar söylemiş olduklarının hepsinin yanlış olduğunu ilan etmiş oluyordu.
Bu durum MLKP'de her bakımdan yeni ama sol-maceracı sınıf dışı küçük burjuva
çizgiye kapaklanmayı tamamlamış oluyordu.
MLKP geçiş sürecinden devrimci proleter bir hatta değil,
küçük burjuva bir hatta konaklama yolunu seçmiş oluyordu. TKP/ML Hareketi’nin maddi örgütsel ve askeri birikim olanakları
üzerine oturan MLKP önderliği, kendi içindeki köklü farklı eğilimler içinde
sürekli olarak gelgitler yaşadı. Bir yandan işçi ve emekçi kitle çalışmasına
yüklenerek gerçekliğini saklayanlar, öte yandan küçük grup eylemlerini önde
tutarak öncü savaşçı bir çizgide ilerleyerek emekçilerin örgütlenip, mücadeleye
seferber edileceğini söyleyenler arasında bitmek bilmeyen bir mücadele vardı.
İlk çalışma alanında kendisini gösterdi.
Önderlik kendi düşüncesine güvenmediği için, iç
tartışmaları yasakladı, kadro toplantılarını yapmaz oldu. Birlik kongresi
sürecinde tartışmaları örgütlemedi. Böylece her şeyi oldu bittiye
getirdi. İkinci olarak ‘95 Mart’ında kont-gerillanın provokasyonu sonucu
gündeme gelen gazi direnişi oldu. MLKP'nin önderliğindeki bazı öncü savaşçı
eğilim içinde olanlar, “Gazi direnişinin MLKP'nin kitle çizgisini boşa
çıkardı" eleştirisini yaparak MLKP'den koptular. Yine bu aynı süreçte MLKP'nin
öncü savaşçı maceracı çizgiye doğru koşar adımlar gittiğini söyleyerek MLKP
önderliğinden çekildiler ve mücadelenin dışına düştüler.
Keza , “Kızıl Müfrezeler” adı altında özel olarak
örgütlenen profesyonel askeri örgütün sorumlusu MK'sı üyesi de bir kaç askeri
eylemin ardından, düşmanın saldırı ve baskılarını artırmasıyla birlikte hem
MK'dan ve hem de MLKP'den koparak mücadelenin dışına düştü. İşin ilginç olanı
birlik MLKP saflarında güçlenmeye ve ideolojik-politik-örgütsel güçlenmeyi
değil, beklentilerin tersi olması nedeniyle her eğilimin kendi doğrultusunda
ilerlediğini birlik sürecine katılan delegelerin önemli bölümünün dökülüp.
Safları terk ettiğine tanıklık ettik.
Yine bu süreç MLKP
saflarında M-L çizgisi yeniden bayraklaştıran ve onları küçük burjuva bir hatta
konaklayan MLKP ile baş başa bırakılarak KP-İÖ’nün kuruluşunu sağlamıştır.
Bu gelişmeler MLKP önderliğini daha fazla sınıf dışı
kesimlerle buluşmaya, aynı zamanda Parti Cephe kopyacılığı yolunda daha hızlı
koşmaya itmiştir. Cin olmadan adam çarpmaya kalkışması MLKP'ye kısa zaman
içinde düşman darbeler altında ezilmeye ve iki yıllık bir sürecin ardından ağır
bir örgütsel, pratik yenilginin kapıyı çalmasına neden olmuştur.
Sağlam illegal omurgası ve yerel örgütlerini yaratmadan
düşmanla düelloya girişmesi MLKP'nin kısa zaman içinde en üst düzeyde ağır
darbeler yiyerek yeraltı örgütünü felce uğratır hale gelmiştir. Bir ayağı dış
alanda, bir ayağı kapalı alanda olan ve öncü savaşa göre
konumlanıp-düzenlenemeyen MLKP önderliği
1996 Sultanbeyli baskınından sonrası düşmanın ağır saldırı karşısında uzun süre
direnemediğini yukarıdan aşağıya kadar kısa dönem için ağır yenilgi aldığını,
merkezin giderek işlemez hale geldiğine tanıklık ediyoruz.
Düşmanı küçümseyen ve kendi gerçekliğini abartan, silahlı
öncü savaşçı geleneği olmayan MLKP'nin bu süreçte düşmanın ağır baskı ve
saldırılarını geri püskürttüğü, boşalan örgüt ve kadroların yerlerinin
doldurulduğu söylenemez.
Düşman MLKP'yi bir yandan operasyonlarla öte yandan ajan
sızması ile kısa zamanda etkisiz hale getirmişti. Buda her koşul altında
kendisini yenileyerek yoluna devam eder düzeyde örgütleyemediğini gösteriyordu.
‘96 sultan beyli baskınının ardından polisin vurduğu ağır darbeyi yeterince
bilince çıkararak, gereken tedbiri olmayan ve deve kuşu örneği illegal
çalışmaya devam eden MLKP ‘97 Mart’ından merkezin ezici çoğunluğunu düşmanca
ele geçirilen, belki de o güne kadar hiç bir örgütün yaşamadığı bir olayı MLKP
yaşıyordu. MLKP'nin beyin takımının
önemli bölümü düşmanın tek bir hamlesiyle ele geçiriliyor ve bir yerde örgüt
suda çıkmış balığa dönme misali panik yaşıyordu. İşin daha da ilginç olanı
silahlı şiddet eylemlerini yani öncü savaşı pratiğe süren MLKP'nin ne ‘96
operasyonlarında, yakalananlar ve nede ‘97 Şubat’ında, MK'si iddiasıyla
yakalanan öncü kadrolarında düşmana karşı silah kullanma, silahlı direnişi
gelenek haline getirme gibi bir tutum takınmıyorlardı. MLKP önderliği
“benim söylediğimi yapın” diye kadro ve tabanına çağrı yaparken, en başta
kendisi yapılmasını salık verdiği kararlara uygun bir pratik geliştirmeyerek,
teori ile pratiğin ne kadar uyumlu bir konumda durduğunu ortaya koyuyordu.
‘96 - 1 Mayıs’ında Kadıköy özgürleştirildi vb. büyük lafları
eden ve abartıcı sübjektif değerlendirmeler yapan MLKP önderliği kısa bir
dönemin ardından, kitle hareketinin kırıldığında ve geriye düşmeye
başladığından, parti kuvvetlerinin geri çekilmesi gerektiğini belirtiyordu. Ama
MLKP bu söylemlerine uygun davranmadan düşmanın saldırılarıyla yüz yüze kaldı. ‘96 ve 97'de MLKP önderliğinin ezici
çoğunluğu, ileri ve orta kadroların birçoğu polis operasyonlarından zindanlara
dolduruldu. O dönemde MLKP'nin cezaevlerindeki kalabalık sayıları da,
düşmanın MLKP'ye nasıl bir darbe vurduğunu ortaya koyuyordu.
Şubat 97 merkezi operasyonun ardından, kadrolara ve tabana
söz vermek için apar topar 2. Kongre toplandı. Bu kongrede MLKP'nin gelişim
süreci ve alınan ağır darbeler derinlemesine değerlendirilmedi ve yenilen
darbeler örgütsel alandaki hata ve illegalitedeki zaaflarla açıklanmaya
çalışılarak, bu ağır örgütsel yenilginin izlenen sol maceracı, kitle
çalışmasından kopuk çizgiyle bağı kurulamadı. Bazı örgütsel tedbirler, MK'nin
daha kontrollü bir çalışma içine yöneldi. Ama artık eski havası kalmayan MLKP
askeri eylemlerde de daha kontrollü davranmaya yöneldi.
Aslında MLKP'nin bu dönemi içe kapanma ve güçlerini
koruyarak ilerlemeye çalışma dönemi olarak görülmesi daha açık bir
değerlendirme olacaktır. MLKP'nin en ileri ve öncü kadrolarının ezici çoğunluğunun
içeride olması, örgütsel, pratik alanda da önemli bir daralma ve geriye düşüşü
koşulladı. Kısa zamanda kapatılması mümkün olmayan darbeler yenilmesi MLKP'de
ciddi bir moral-motivasyon bozukluğuna yol açtı. Hareketsizlik MLKP kadro ve
tabanında sıkıntı yarattı ve örgütte acabalı tartışmaları gündeme getirdi ve
MLKP'ye ilgiyi geriye itti. MLKP’de erken örgütsel yenilgi birçok tartışmanın
ve farklı eğilimlerinde kendine zemin bularak su üzerine çıkmasını koşulladı.
1999 yılında MLKP'nin askeri kanada kızıl müfrezelerin ağır darbe yiyerek
dağılması ve silah deposunun tek kurşun atmadan düşmana teslim edilmesi, hatta
askeri sorumlulardan birisinin ihanetçi olması, MLKP'nin öncü savaşçı çıkışın
sürdürülmeyeceğinin somutlaşması oluyordu.
Nitekim 19 Aralık
2000 F Tipleri operasyonda MLKP süreci ve kendi kadrolarını yönetme, önderlik
etmede pek de başarılı olamadı. Ölüm Orucu sürecinde birçok taktiksel
hatalar işledi. Altına imza attığı, düşmanın ölüm orucunu bitirme amaçlı 399
yasasına karşı olduğunu ve ÖÖ eylemlerinin iradeleriyle, 399 yasasında tedavi
amaçlı tahliye için yararlanılmayacağı kararına uymadı ya da kadroları MLKP'yi
pek dinlemediler. O süreçte, F Tipinin fiziki koşullarına ilişkin önerilerde de
sorunu çözmekten çok DHKP-C ile keskinlikte yarış içinde olmaktan kurtulamadı.
Yine ölüm orucu eyleminin bırakılmasında da tam bir panik halinde hareket
edildi ve MLKP ve kadro ve taraftarları,
oyalama ya devam eden örgütlerle sorunu tartışmadan apar topar sonlandırmada,
Ölüm Orucunu dışarıda devam ettirme kararını sonuna kadar taşıyamaması vb. görmek
mümkündür. Bu dönemde de MLKP önderliği, örgütte egemenliğini test etme ve
önderlik yapmada da başarısız kalmıştır. 2000’ler de içeride tahliye olan
kadroların müdahaleleriyle örgüt toparlanmaya çalışılmış ve geride kalan
sorunları ve süreci anlamak, tartışmak bakımından 2002 baharında 3. Kongre
toplanmıştır. Uzun bir aranın ardından örgütün durumu tartışılırken, MK'ne bir
dizi sağcı ve tasfiyeci yönden eleştiriler getirilmiş ve bir yerde örgütün
yeniden kendisini var etmesi için bir dizi kararlar edinmiştir. MLKP'nin ilk
kurulduğu bir kaç yıla göre örgütlenmesi gerektiğine, sağ kendiliğindenciliğe
karşı her alanda mücadele etmekle yükümlü oldukları belirtilmiştir.
MLKP aslında örgütsel yenilgisinin nedenlerini yanlış
yerde aramıştır. Yenilginin esas nedeni sağlam ve her koşulda işleyen yeraltı
örgütlerinin yaratılmamış olunması ve aynı izlenen yığınlardan kopuk, kolektif
çalışma yerine bireylere dayanan çalışmaların örgüte egemen olmasını kışkırtan,
küçük gurup eylemlerini esas alan “sol” oportünist kitle çizgisinde ısrar
edilmesiydi ve kitle çalışması bir yana itilerek örgüt askeri çalışmaya göre
şekillendirilmesiydi bu kadar kısa dönem içinde çok ağır kopuşlar yaşanmaz ve
örgüt felce uğramazdı.
MLKP bir yandan illegal mücadele ve örgüt yöntemleri
geliştirme kadro ve tabanı buna göre hazırlamaya çalışırken, öte yandan hemen
her alanda legal-yasal çalışmayı geliştiriyordu. Bu durum haliyle, biri
diğerinin aleyhine yeni yasallık yasa dışılığın önüne geçti ve kartopu gibi
inanılmaz bir halde yuvarlanarak büyüdü ilk dönemler açık alanın çekiciliği ve
risksizliği uzun yıllardır yeraltında ve zindanlardan kalmış olan kadro ve
tabanda çekici-rahatlatıcı etki bıraktı. 2002 Baharından sonra MLKP'de çabuk
kitleleri kazanma ve buradan ilerlemeye döndü.
Önceki süreçte sıklıkla vurgulanan cüretle öne atılma,
savaş örgütü vb. sözleri değerlendirmeleri bu sefer kitleleri kazanma ve onun
içinde erime, önderliği kazanma kulağa hoş gelen haliyle “öncü partiden, önder
partiye” geçiş öne çıkarılmış, askeri örgüt özel bir örgütlenmeye
dönüştürülmüş, daha çokta sağa-sola bomba koyan bir hedefsiz ve amaçsız, kitle
mücadelesinin ileriye taşınmasına hizmet etmeyen daha çokta durumu kurtarmaya
ve tabana, kadrolara gaz vermeye amaçlı, propaganda değeri taşıyan askeri
eylemlerle bir dönem daha “savaşçı örgütüz” havası devam ettirilmeye
çalışılmıştır.
Örneğin boş boşuna MK'sına bağlı ve askeri eylemler
örgütlemekle yükümlendirilmiş, yerellerde de milis örgütleriyle desteklenen,
gittikçe şehirlerde olan hâkimiyetini kırmayı hedefleyecek olan kızıl
müfrezeler düşmanın darbeleriyle çökertilip dağıtılmasına rağmen, MLKP
önderliği neden kızıl müfrezelerin işlevsizleştirilerek de sürdürülmediğine
ilişkin herhangi somut bir açıklama yapmadı.
2002 - 3. Kongreden sonrası, geçmiş sürece partinin
varlık yokluk durumuna gelmesi ve uçurumun kenarına getirilmesi,
tasfiyeciliğine karşı ilk kuruluş döneminin cüreti ve engel tanımayan
militanlığıyla örgütün yeniden ayağa kaldırılıp, hak ettiği yere getirileceği
belirtilerek, eski bir biçimde tekrarlanmaya çalışılmasına, yeni tarz,
engelleri hiçe sayan bir cüretle ileriye atılmaktan, illegal örgütü
güçlendirmek ve savaşçı bir konuma getirilmekten bahsedilmiş aslında, MLKP
saflarında eskiden beri savunulan ama ortamı bekleyen legalizm, tasfiyecilik ve
yenilginin etkisiyle daha fazla ilgi gösterilen bir görüş haline gelmiştir.
Zaten önemli ölçüde legal olan örgüt, düşmanın saldırılarıyla darmadağın
olunca, yeraltı örgütünün toparlanması oldukça zor ve güç olmuştur.
Zaten yer altı çalışma ve devrimci şiddeti örgütleyerek
inat ve ısrarla ileriye doğru yürüme MLKP'nin önderliğinde legal çalışmaya
yüklenme ve dağınıklığı buradan güç biriktirerek aşma yöntemi bir çıkış olarak
algılanmıştır. Yani zar zor ve uzun vadeli örgütü güçlendirecek, bir devrim
örgütü olarak hazırlayıp-geliştirecek yol yerine, tasfiyeciliğin ve
devrimciliğin bir yerde bitişinin başlangıcı olacak olan legalizme yaslanma ve
buradan çıkış yolu tercih edilmiştir.
Elbette bu yolda yürünürken yıllardan bu yana söylenenler
ve açık parti kuranlara karşı yapılan eleştirinin sıcaklığını koruduğu ve
kadro-tabanın yasadışı örgüt ve mücadele yöntemlerine göre
düzenlediği-yetiştirildiği koşullarda, politik koşullarda büyük alt üst
oluşların olmadığı, devrimci kitle hareketinin egemen sınıfların yönetiminde
çatlaklar yaratırdı. Fiiliyatta demokrasi ve özgürlüklerin daha fazla
kullanılır bir halde olmadığı koşullarda, tümüyle legalizm de buluşulacak bir
legalizm anaforuna yelken açmak hiçte hoş görülecek bir durum olamazdı.
Nitekim zaten yasadışı çalışma ve mücadele biçimleri
oldukça sınırlanmış dağılmış, örgütlerin yenilenerek ya da tamir edilerek de
yoluna devam edilmediği, legal çalışmaya daha fazla kadro ve teknik olanağın
ayrıldığı, hemen her şeyin buna göre düzenlendiği bir durumda, daha uzun bir
dönem illegal faaliyetleri ve mücadele araçlarını geriye iten MLKP, özel olarak örgütlemiş olduğu
ağırlıklı olarak pankart asan, yer yer korsan gösterilerde ses bombası, molotof
vb. kullanan MLKP'nin hedefin nerden, nereye doğru yürüyeceği belli olmayan iki
yıl içinde gerçekleştirmiş olduğu birçok bomba patlatan vb. eylemleri sonucu
kurumlaşmadan çökertildi.
2002-2006 yılları arasında MLKP'de illegal örgüt ve
mücadele alanında önemli bir iç mücadele yaşandı. Açık parti tartışması ve
örgütün legalist olmasına karşı çıkan bir gurup önce MK'dan istifa edip,
ardından gerçek MLKP-YKH adı altında kopuş yaşadılar- MLKP'nin, TDKP'nin izinde
yürümesine karşı çıkan birçok kadro ya atıldı ya da yollarını ayırdı. Böylece MLKP
iç mücadele sonucu örgütte legalizmi egemen kılacak olan sağ tasfiyecilik
egemen kılındı. Tamda bu legalizm tasfiyeciliğinin kongrede ilan etme
hazırlıklarının yapıldığı bir dönemde ki bu dönemde zaten legal bir platformda
örgütün omurgası açığa çıkarılmıştı. 2006 operasyon dalgası geldi. Bu
operasyonla, yer altıda kalmak zorunda olanlarında önemli bir bölümü
legalistti. Geriye çok az sayıda hala aranan ya da düşman tarafından pek
bilinmeyen bazı kadroların, durumu idare etmek için illegalde kalmaları dışında
örgütün tamamen legalize edilmiş ve tüm çalışmaları buna göre düzenlenmiştir.
Bir yandan devrim güncel bir sorun denmiş, öte yandan bunun gereklerine göre
bir örgüt ve mücadele tarzı da oluşturulmamıştır.
Hem faşist diktatörlük koşullarında yasadışı mücadelenin
temel alınmasından ve bundan milim sapılmamasından dem vurulmuş, hem de politik
koşullarda değişen pek bir şey olmadığı halde legalizm anaforuna yelken
açılarak, büyüme ve gelişme legalizme yaklaşmakta görülmüştür. Tam tezat-bir
durum MLKP'nin ki, 2002-2006 yılı içinde MLKP'nin faaliyetleri eskiden farklı
olmamış-militanlık ve cüretlik adına protestocu küçük grupların öncü çıkışına
dönüşmüştür. Bir eylemden diğerine sürüklenen ve yığınları dikkate almadan
örgüt kadro ve sempatizanlarının protestosu eylemlerine yoğunlaşan örgüt
güçleri düşmanın saldırıları, tutuklamaları, arkadan taze güçlerin eylemlere
çekilmemesi, eylemci kitlenin bir süre sonra yorulmasına ve ardından irade
kırılmasına neden olmuştur. Elbette düşmana karşı iktidar savaşımı içinde olan
ve illegal zeminde örgütlenip, militan bir kitle çizgisi izleyen, devrimci
şiddeti bir mücadele biçimi olarak reddetmeden yer yer uygulayan bir örgütün
düşmanın baskı ve saldırılarından ağır kayıplar vermesi, beklenmedik bir durum
olarak görülemez.
Dahası MLKP örgütsel kayıplar ve yenilgiler, örgütün
izlemiş olduğu kitlelerden kopuk öncü savaşçı ve dağılan-yıkılan örgüttün
yerini alacak, boşluğu hemen dolduracak kadroların olmamasıdır. Keza MLKP'de
ağır yenilgi ve düşmanın sıklıkla el uzatmasının yalnızca sol çizgi ve yetişkin
kadro üretimindeki zaaflarla geçiştirilecek bir durum değildir. MLKP'nin
üzerinde yaşananlara bakıldığında, polis tahribatının derinliği ve kelepir
başarısında örgütsel alandaki liberalizm, illegal çalışmanın genellemesine
uymayan, ilkesiz ve kuralsız düşmanı küçümseyen davranışlardır.
Aslında bu konuda TDKP'yi eleştirirken MLKP şunları
söylüyordu; “Önder kadrolarının tamamına yakını birbirlerinin evlerini ve tüm
ilişkilerini biliyordu. Sık sık dağıtılan organlar, yer değiştirmeler nedeniyle
pek çok önder ve ileri kadro gereğinden çok fazla örgüt, gizli bilgisine
sahipti. Gizlilik ve teknik tedbirlerin hayata geçirilmesinde en büyük
zaaflar-pervasızlıktan da öte liberalizm-önder kadrolarda ortaya çıkıyordu.
Partiyle ilgili en önemli evraklar, akıl almaz bir liberalizmle hazırlanan
sigorta randevuları, partinin en önde gelen-partinin her şeyiyle teslim
edildiği, emanet edildiği-kadroların evlerinin de, polise hiç bir direnme
göstermeden-bu konuda hiç bir önlem alınmadığı gibi, evlerde en kıymetli
evrakların bulundurulması liberalizmi bir yana, direnmek, vermemek için
gerekirse ölümü göze almak gibi, basit şeyler düşünülmemişti bile-Parti teslim
ediliyordu.” (TDKP Merkezi yayın organı, Devrimin Sesi’nden aktaran TDKP
nereye?, sayfa: 42-43-95, Varyos Yayınları.)
TDKP önderliği geçmişiyle ilgili bu değerlendirmeyi
yaptığında yıl 80’lerin sonuydu. Sonra TDKP önderliği tüm bu söylenenleri bir
yana iterek, 90’lı yılların başında legalizm bayrağına sarılarak, devrimin öncü
örgütünden, parlamentoyu kutsayan legalizm de konaklayan legal partiye yelken
açarak, tüm söylediklerini bir kez daha yalayıp, yutuyor ve tasfiyecilik
yolunda inatla ve ısrarla yürüyerek, TDKP'yi pratikte intihara sürüklüyordu. O
dönemde MLKP: TDKP'nin tutumuna ilişkin şunları söylüyordu; “Türkiye komünist
ve devrimci hareketine, Türkiye ve Kürdistan proletaryası ve halklarına karşı
ağır suçlar işlemiş ve üstelik bunun hesabını vermemiş olan bu arkadaşlar,
TDKP'ye bir siyasal intihara ölüme sürükleye biliyorlar...” (Age. sf: 43)
MLKP doğru olarak
TDKP'yi 1995 yılında bu şekilde eleştirip, taban ve kadrolarına uyarılardan
bulunurken, 1995-2006 yılları arasında MLKP pratiğinin TDKP'den çokta farklı
olduğu söylenemez. MLKP kadroları bu düşüncelerle eğitilmişlerdi. Örgüt
önder ve militan kadroların evleri polislerce sıklıkla basılmış, hiç bir evde
direnme örneği bile gösterilmemiş örgütün, arşivi, belgeleri, teknik malzemeleri
vb. ele geçirilmiş ve buna karşı tek bir kurşun atılıp direnilmemiş- iki kez
yüklü silah ve bomba, askeri araç, gereç depoları çözülme ve ihanet sonucu ele
geçirilmiş buralarda düşmana karşı her hangi bir karşı koyuş olmamıştır. Buradan
hareket edildiğinde haklı olarak TDKP eleştirilirken ki TDKP bu hataların
hiç değilse özeleştirisini yapmış sıra kendisine gelince MLKP önderliği dut
yemiş bülbüle dönüyor ve hataları, olumsuzluklarıyla yüzleşmekten
kaçınıyor.2006 operasyonun değerlendirmesi yapılırken, bile örgütsel liberalizm
ve ilkesizlikten arınmamış, fatura neredeyse illegaliteye kesilmiştir. 2006
Gaye operasyonuyla MLKP tarihinin en büyük operasyonuyla yüz yüze kalırken,
legalizm kararı alacak olan 4. Kongre’de geriye itilmiş oluyordu. Gaye
operasyonunda kongre delegelerinin hepsi ve yönetici ileri ve orta düzey
kadroların ezici çoğunluğu polisçe alınmıştı.
Çünkü örgüt görünüşte illegal ama aslında platform adı
altında ona göre de legale çıkmıştı. Duruşmanın iki yıllık taktiğiyle, çoktan
ağlarla örtülmüş ve düşmanın baskı ve saldırılarına karşı her dönem ayakta
kalmayı başardığı, büyük övünmelerle ifade MLKP önderliği, aslında hiçte doğru
söylemediği ve düşmanın iki kez kısa zaman aralıklarıyla MLKP'nin beynine el
uzattığını ve felç haline getirdiğini gösteriyordu. 2006 Gaye adılı operasyonu.
Her ne kadar Gaye operasyonunda meydan okuyan ve aynı çizgide cüretle
yürüyeceği açıklamaları yapılarak, örgütün kendisini yenileyerek yoluna devam
edeceği belirtildi. Yani 2006 Gaye operasyonu aslında MLKP'nin legalizme
kapaklanmasının yolunu daha rahatça açtı. Her ne kadar illegal çalışmanın
tasfiye edilmesi bu operasyonla 2009 yılında ilan edilen 4.kongreyi ertelemiş aslında,
legalleşme kararı bir amaçtı ve bu 2006 yılında tamamlanmıştı.
Büyük ideallerle kurulan ve birlik devrimci olarak ilan
edilen süreç tam bir tasfiyeci hüsranla, yasalcılık sonlanmıştır. Dev-Yol, Kurtuluş, TDKP gibi MLKP'de kendi
program, strateji ve tüzüğüne uygun bir pratik geliştirmemiş sol maceracı çizgi
ve kitlelerden kopuk öncü savaşçı örgütsel alandaki liberalizm ve illegal
yaşamın gereklerine uygun hareket edilmemesi, polis sızmaları vb. polisin
saldırılarına karşı MLKP'yi zaaflı bir duruma getirmiştir. Tekrarlanan
hatalarından kurtulunmasını sağlayamadığı gibi, sıklıkla hamle en üst düzeyde
darbeler yiyerek sil baştan yapılmasına zemin yaratılmıştır.
İllegal çalışmada kökleşmemiş ve buna göre kadrolar
yatıştıramamış, zorlu mücadelelerden geçmiş, deneyim ve bilgi birikimine sahip
olan kadroların MLKP saflarından koptuğu koparıldıkları, başarısızlığı ve
çapsızlığı her dönem tespit edilmiş olan önderliğin aynı hataları adeta
karanlık haline getirmesi ve aynı zamanda MLKP önderliğinin düşmana karşı
savaşımında silahlı şiddeti esas almış ve bunun gerekleri doğrultusunda her
türlü fedakârlığı ve zorlukları omuzlayacak bir atılımcı, başlandığı işçi
sorununa kadar götürücü, yıkılanların yerine yenilerini koyarak iktidarı alma
savaşımında iddialı bir militanlığa sahip olmaması, MLKP'yi kısa dönem içinde
polise her alanda açık bir hak getirmiş ve yaratılan olanaklar ve değerler,
ciddi bir karşı direniş içine girilmeden, yelkenler suya indirilmiştir.
Bir örgüt ağır ‘96 Mart ve ‘97 operasyonlarında örgütün
en üst organlarına polis el uzatıyorsa, önemli kadroları etkisiz hak getirilerek
zindanlara kapatılıyorsa, bunun MLKP’nin söylendiği gibi sağlam bir yeraltı
örgütü yaratamadığını ve illüzyonlarla uğraştığını gösteriyordu. 2. Kongre’de bir
yerde MLKP'nin gösterişçi günlerin geride kaldığını, tasfiyeci
sürece doğru yol aldığını ifade ediyordu.
1997'de 2002 yılı 3. Kongre'ye kadar MLKP düşük profilde
kendini korumaya çalıştı. Zindanda çıkan kadrolarla MLKP yeniden
gerçekliğiyle yüzleşmeye yönelerek 2. Kongre kararlarını ve MLKP'nin pratiğini
tasfiyeci, devrimci kendiliğindencilik, geriye gidiş, vb. olarak değerlendirip mahkûm
eden 3. Kongre, çalışmaların yeniden ilk kuruluş dönemi gibi olacağı yönlü
kararlarla, yeni döneme girildiği yönlü kararlar yayınlandı. Her ne kadar 3. Kongre’nin
yarıda kaldığı ve değişik düşüncelerden dolayı kongrenin bitmeden dağıldığı,
sonrasında uzlaşılarak 3. Kongre’nin bitirildiği gibi sorular ileri sürülse de,
gizlilik vb. bahane edilerek 3. Kongre’nin örgütsel pratik çalışmalarını
değerlendirici raporun yayınlanmamış oluşu, 3. Kongre’nin ardından önce MK'dan
istifa edip sonra MLKP önderliğinin legalist tasfiyeciliğe kapaklandığını öne
süren bir gurup MLKP - YKH adına yollarını ayırdığını ilan etmiş, içe
tartışmalarda öne çıkan temel unsurun illegal çalışma ve açık parti kurma
tartışmaları olduğu açığa çıkmıştı.
MLKP’nin, TDKP gibi legalleşme yolunu izlemesi, legalizm
tasfiyeciliğine tutum alan kadroların ya geriye itilmesi ya da tasfiye
edilmesiyle sorun çıkaran etkisiz hale getirilerek legalizm ve açık parti
kurarak illegal çalışmayı göstermelik hale getirmede, riskli devrimci
devrimciliğin önündeki engelleri kaldırmak MLKP'yi içi boşaltılmış bir tabela
örgütü haline getirmeyi hedefliyordu. 3. Kongre’nin ardından MLKP'de bir
bölünmenin ardından, 2004 yılında FESK yöneticileri iddiasıyla gözaltına alınıp
tutuklanan operasyon, iki yıllık polis takibinin ardından 2006 yılında en üst
kadro listesinin düşmanın eline geçmesi sonucu operasyonun genişletilmesi ve
beynin hareket edemez bir duruma getirildi, yine İzmir de ağır bir darbenin
yenmesi, MLKP önderliğini keskin solculuktan tasfiyeci legalizme savurdu.
Biliyoruz ki devrimci savaşımda solculuk sağcılığın ters
yüz edilmiş halidir. Gaye operasyonun ardından illegal çalışma güçlendirmede ve
dağılan örgütler yeniden inşa edilecek beklentisi varken, maalesef MLKP
önderliği yarım kalan tasfiyecilik yolunda ilerleyerek, illegal çalışmalar
geriye düşerken, en iyi kadrolar legal çalışmaya sevk ediyordu. Böylece 2009
yılında tasfiyecilik 4. Kongre’de kolektif karar haline getirilerek, açık
alandaki platform ve çalışmayı esas almak, adeta bugünden devrimci şiddetin
örgütlenmesi perspektifi terk ederek, açık parti çalışmaları her şeyin
merkezine oturtuldu.
Zaten legalize
olmuş olan örgüt omurgası açık parti kurma kararıyla resmileşmiş oldu ve tüzük
hükümleri ve MLKP kongresinden kararlaştırılmış olan illegaliteyi temel alarak
ve illegal bir çekirdek etrafında örgütlenmeleri ve mücadele biçimlerinin buna
uygun olması1 iddiaları tümüyle güme gidiyor ve maalesef düzen içine çekilmiş
ve düşmanın kolayca ulaşmasına zemin yaratılmış bir açık parti çalışmasıyla,
kurulu sistemi devrimci şiddetle yıkmak için işçi ve emekçi yığınları
hazırlamada olanaklı ve mümkün olmayacaktır. Böylece çok sık söylenen burjuvazinin faşist diktatörlüğünü komünist
partisinin öncülüğünde halkın örgütlü şiddetiyle yıkıp, devrimci ve sosyalist
bir devrimin başarılacağı ve devrimci ve sosyalist bir iktidarına kurulacağını
düşlemek hayalden öte bir durumdu.
Nitekim MLKP göstermelik illegalite dışında, örgütün
omurgası tümüyle açık alana çıkarıldı. Zaten çok güçlü olmayan ve ciddi bir
kadro sıkıntısı yaşayan MLKP bir yandan illegal çalışmayı temel alıp, öte
yandan açık alanda çalışmaları geliştirmek olanaksız bir durumdu. İllegalitenin
biçimsel bir hale getirilmesi ve legal çalışmanın merkeze alınması,
illegalitenin ve mücadele tarzının küçümsenmesini ve önemsiz hale
getirilmesini, gelişememenin temel nedeni olarak illegalitenin temel alınması
geliştirilerek, ÖDP-SDP-EMEP'in yolunda gidilmeye çalışılmıştır.
Dahası bu alanda 17 yıl önce TDKP'nin EMEP'leşme yolunda
ilerlemesini şiddetle eleştiren MLKP, dünden bugüne politik koşullarda köklü
değişiklikler olmamasına, faşist diktatörlüğün çözülmesi, durumuna ilişkin yeni
tahliller yapmamasına rağmen, polis operasyonlar kadar söylemlerinin
tümüyle çöp sepetine atıldığını ve kitleselleşmenin yolunun legalizme
sarılmaktan geçtiğini söyleyerek soluğu legalizm limanında
alıyordu.
17 yıl önce MLKP'nin TDKP için söyledikleri, aslında
gelinen durumda kendi hikâyesinin tescil edilmesi anlamına geldiğini ifade
ediyor.
Peki, MLKP, 17 yıl önce TDKP'nin açık alana çıkma
yönelimiyle ilgili ne demişti, bir ona bakalım; “Görünen o ki, TDKP'deki
iç çürüme Leninist örgütsel normların çiğnenmesinin süreklileştiği, örgüt
içinde kendilerinin lobi dediği hizip çekirdeklerinin oluşmuş ve yerleşiklik
kazanılmış olduğu, siyasal polisin gerçekleştirdiği sınırlı saldırıların bile,
TDKP'nin saflarında ciddi kayıpların ötesinde önemli bir moral bozukluğu
göstermelik hale, geldiği anlaşılıyor. Ve bütün bunlara bağlı olarak
proletaryanın ve emekçilerin demokrasi ve sosyalizm savaşımlarının gelişmesi
olanakları, konusunda karamsarlığa kapılmış bulunan TDKP'nin artık illegaliteyi
kurtulunması gereken bir kambur olarak görmeye başladığı ve şimdiden fiilen
önemli ölçüde legal bir örgüt haline geldiği anlaşılıyor. Gelinen nokta da bu
arkadaşların utangaç legalizmlerini de bir yana atarak, gerçek niyetleri
neredeyse tüm çıplaklığıyla sergilemeye başlamış olmaları, konumlarını daha
berrak bir biçimde kamuoyunu, Lenin’in anladığı tarzda bir illegal partiden,
yeni yasal ve yarı-yasal işçi kuruluşları ağıyla çevrelenmiş partiden yana
oldukları konusunda ikna etmek için bugüne değin hayli ter döken bu arkadaşlar,
şimdi maskelerini indirmiş ve içinde, hemen herkesin “yer alacağı sözünü ona
bir kitle partisinden yana olduklarını açıklamışlardır.” (TDKP nereye?, sf: 49-50)
Aslında buradaki eleştirilerin hepsi dün TDKP için haklı
olduğu gibi 17 yılın ardından bugün MLKP
nerden nereye? sorusunu yanıtlamak bakımında da önem taşıyordu. Bu
satırlarda dile getirilen, dün TDKP, bugün ise MLKP için fazlasıyla geçerlidir.
Dün gerektiğinden silahlı eylemlerin devreye sokulmasından, bugün
gerektiğinden illegale çekilmeye dönmüştür. Silahlı direniş perspektifiyle
yetişen insanlar bir dönem sonra, sınıfsal perspektiften arındırılmış "
hümanist-demokrat" bir konuma çekilirken, gerektiğinde illegale çekilecek
olanlar ise, devrimci yaşam tarzından arındırılmış, küçük burjuva düzen
yaşamına, hareket tarzına ve liberal reflekslerin içine çekilmiş, iddia ve
devrimci tutkudan uzak insanlar ortalarda cirit atar olacaklar.
Tüm iyi niyetlerden bağımsız açıktan söylenmesi gereken
bir gerçek var ki, oda bugün açık partide çalışan kadroların büyük çoğunluğunun
süreç içinde düzenli uyumlu yaşamı risksiz devrimcilik alışkanlığı vb-gerektiğinde
yer altına geçebilecek ne enerji, ne istek ve nede kararlılık kalmış olacaktır.
Burada en önemli şeyin, kadroların yeraltının artık
kaçınılmaz zorunluluklar yeri olduğunu bilmeleriyle bağ kesilir. Açığa çıkmada
sorunlu olan kadroların yalnızca zorunlu olarak ya da zorunda kaldıkları
illegal çalışmada tutulan göstermelik bir yer altı çalışmasıyla devrimin
öncülüğünü yakalayan bir hatta yürümek mümkün olamaz. 2006 Gaye operasyonu
neticesiyse illegal yapı ve askeri örgütlemenin tamamıyla çökmüş olduğu yeraltı
örgütünün bir daha yeniden inşasına girilmesi için ciddi bir adımın atılmadığı,
bilinen ve tanınan en ileri kadroların açık parti çalışmasında
konumlandırıldığı durumda, illegaliteyi temel alan ve bunun gereklerine göre
hareket eden bir partide bahsetmek mümkün olmayacaktır.97 operasyonunda
sonrası, MLKP önderliğinin saflarında adım adım açık parti kurma ve
burada kitleselleşme eğilimi gelişmiş, 2006
Gaye operasyonuyla bu durum aslında tümüyle doruğa çıkmıştır. Operasyon
tasfiyeci legalizmin daha fazla görünmesini sağlamış, illegal çalışmayı temel
alma ve buna göre örgütü konumlandırma yaklaşımından uzaklaşmıştır. Öncü
savaşçı sol maceracılıktan, “kitleleri fethetme kitlelere hücum” vb. görüntüsü
altında sağ oportünist legalizmden soluklanılmıştır.
Örgütün dağılan illegal yapısı yeniden yaratılmamış,
zindanlarda çıkan kadrolar açık alan çalışmalarına aktarılmıştır. Böylece
yeraltı çalışmasının güvenilir olmadığı, kitleleri kazanmada istenilen sonucu
elde edemediği vb. gerekçelerle, yeraltı çalışması tasfiye ediliyor ve artık
illegal örgütlere pekte ihtiyaç kalmamış oluyordu. Açık parti çalışmasının
yarattığı tipik özelliklerden birisi devrimci erozyon ve çürümedir. Legalizm
yolu, ise illegaliteyi yok ettiği gibi aynı, orta sınıf ya da küçük burjuvazinin
yaşam alışkanlıkları olağan bir hal almış gibi, ortalama bir kadronun
alışkanlıkları, düşünüş ve davranışının, ortalama küçük burjuva yaşam tarzından
farkı kalmamıştır. Yaşamını komünistçe düzenleyen, disiplinle, düzenle her
türlü bağını koparmada kadrolar tutucu, geri kalmış, yeni dönemin özelliklerine
ayak uyduramayan kadrolar ekarte-tasfiye edilmeye başlanmıştır.
Açık alanı esas alan ve buna göre çalışmalarını
düzenleyen MLKP polis darbelerinden uzak kalmak için daha dikkatli ve riskleri
almamaya özen gösteren bir hatta ilerlemeye çalışıyor. Zaman zaman askeri
eylemliklere başvurması, MLKP'nin tasfiyeci legalizme kapağı attığı gerçeğini
gizleyemez. Çünkü bütün politik hamleler, örgüt ve mücadele yöntemleri
yasalcılık üzerinde yükselmekte ve tabanı-ikna olmamış kadroların gözünü
boyama, devrimci, kamuoyunda gelecek eleştirilerin önünü kesme amacını
taşımaktadır. 2006-2009 4. kongre toparlanma süreci örgütün tasfiyeci legalizm
yönünde kadro ve tabanın kalıba dökülerek ikna edilme süreci yaşandığını ve
legalizme geçiş için her şeyin hazırlandığını gösteriyor. MLKP önderliği her
durumu olduğundan farklı görmeye, göstermeye çalıştı.
Yozlaşma, çürüme ve erezyon süreci, “her şeyin partinin
norm ve kuralları içinde normal olarak ve iyi gittiği” şeklinde “mutluluk ve
umut” sloganları altında gelişti. Bu örgüt norm ve kuralları ise gerçekçi;
“sınıf mücadelesi devam ediyor”, “demokratik merkeziyetçilikte gelişiyor”, “eleştiri-özeleştiri,
devam ediyor”, “partide çok sıkı bir disiplin vardır”, “artık-oportünist
unsurlar” geride kalmıştır vs. vb. değerlendirmelerle durum güllük gülistanlık
olarak gösterildi.
Trajik ve ölümcül hataların özünü oluşturan sürecin doğru
olarak kavranmamış olması, işin özünden çok biçimle uğraşılması, işçi sınıfı
yerine, sınıf dışında kesimler arasında çalışmayı temel almaktan kurtulmamış
olunması, MLKP'de kongrelerinde göstermelik bir hale getirilmesini sağladı.
Kongreler örgütün çalışmalarının değerlendirilip, sorunlarının çözülerek bir
yerde yenilenme ve elenme sürecidir. Ama MLKP'de
kongreler bir öncekinin tekrarı olmaktan öte geçmemiş ve hataları, zafer ve
yapılan özeleştiriler zira çekmecelerinin dışına çıkmamış, defalarca
başarısızlıkları tescil edilmiş olanlar önderlikten kalmaya devam etmişlerdir.
Sosyalist iç demokrasi rafa kaldırılmış, tartışma ve eleştiri adeta yasak
sürmenin ötesine geçmemiş. “Her şeyi önderlik bilir” yaklaşımı egemen
kılınarak, kadroların önderliği ve örgüt politikalarının denetlenmesi zaafa
uğratıcı durum yaratmıştı.
2002-2009 7 yıl içinde MLKP örgütü legalizme hazırlık
yapmak ve kadroları ikna etme seanslarıyla geçiştirmiş ve her şey önderliğin
gereksinimine göre düzenlenmiştir. 2009 - 4. Kongre’nin örgüt içinde verimli
tartışmaların yapılarak toplandığı söylenemez. İyi ve verimli bir iç tartışmanın
yaşandığı söylenemez. 4. Kongrenin ana gündem maddesi açık parti kurmak ve
legal çalışmayı öne almakla bağlı olduğu görülüyor. MLKP önderliğinde bazı
kişiler 90'lardan itibaren açık parti kurulması fikrini savunuyorlardı. Ama
örgüt karşı çıkması nedeniyle uzun yıllar bu sağ tasfiyeci görüş pek itibar
görmemişti. Kongrede öne çıkan tartışma legal, illegal mücadelede ve örgüt
biçimleri, devrimci şiddetin nasıl bir perspektifle hazırlandığı ve pratiğe
sürüleceği ve tüm bunları pratiğe geçirecek olan kadroların komünistçe yaşamlar
militanlarının sınanması ve sorumluluk duygusu içinde hareket etmeleriydi.
Kuşku yok ki 4. Kongre’nin almış olduğu kararların başına nasıl bir parti
sorusu geliyordu?
Sorusuna yanıtı da içinde taşıması bağlamında ve MLKP'nin
nerden gelip nereye gittiğini somut laması bakımından büyük önem taşıyan yasal
parti kurma kararıydı. Hiç bir devrimci legal olanaklardan yararlanmak ve
sesimizi daha geniş yığınlara duyurmak açısından ilkesel olarak legal parti
kurulmasına karşı çıkmaz. Ama faşist diktatörlük koşullarında mücadele yürüten
bir örgütün örgütlenme modeli düşmanın eline uzatamayacağı ve çalışmalarını
etkisiz hale getiremeyeceği, her durumda devrimci çalışmayı sürdürecek,
devrimciliğin esaslarına, göre partinin örgütlenme modeli belirlenir.
Dolaysıyla bu durum devrimci şiddetle gerçekleşebileceği
olgusuna göre, daha bugünden şiddetin pratikte nasıl örgütleneceği de örgütün
legal-illegal çalışma ilişkisinde hangisinin önde geleceğini de
belirleyecektir. Legal-illegal bağının şekilciliğe indirgenmesini, gerçek
ihtiyaçlardan ve politik koşullardan kopuk, M-L ilke ve kurallardan koparılmış
tarzda ele alınması, MLKP'nin TDKP'nin 17 yıl önce yürüdüğü yolda bugün
yürüdüğünü gösterir başka bir şey, değil. 1970'den buyana devrimci hareketin en
çok tartıştığı sorunların başında nasıl bir örgüt ve nasıl bir mücadele ve
örgüt biçimi gelmiştir. Hemen her örgüt illegaliteyi temel aldığını ve devrimci
şiddet hazırlığına göre konumlandığını kabul edip sorunlarına rağmen, mevzuat
kısa bir dönem bu söylemlere uyulmuş ve uzun yıllar bu ilke ve normlar biçimsel
bir görüntü dışında başka bir anlam ifade etmemiştir.
Örgütler daha çok ve ağırlıklı olarak yarı-legal
örgütlenmişler ve düşmanın saldırılarına her zaman açık olunması nedeniyle de,
her üç dört yılda bir devrimci hareketler düşmanca tırpanlanmış, sil baştan
yapılmış ve kırık plak gibi aynı noktadan dönüp durulmuştur.1980 sonrası
süreçte aynı alışkanlıkların devam etmesi ve bugün bunun daha kötü bir şekilde
illegalitenin tasfiye edilerek legalizmden konaklanılması, devrimci hareketin
devrimciliğini tartışmalı hale getirmiştir. Aynı zamanda devrimci
hareketin gelişememe ve kitlelerden yalıtılmışlık haline daha fazla legal
çalışmaya yönelecekti bulabileceğini düşlüyor-üstelik bu alanda.
Dev-Yol, Kurtuluş,
TDKP örnekleri yakıcı olarak ortada durduğu halde MLKP tasfiyecilik, dışından
başka bir şey üretmemiş ya da çare olarak öne sürüyordu. Aslında burada
yeni olan hiçbir şey yoktur. MLKP tarihine şöyle bir göz attığımızda her
düşmanın saldırısının ardından”, kitlelere hücum ve kitleleri fethetme"
sloganı kurtarıcı olarak öne sürülmüş ama söylenenler kısa bir süre sonra
unutulup gidilmiştir.
18 yıldır MLKP kitlelerin öncüsü olma ve onları
fethetmeyi önüne başat görev aldığını açıklamış ama bu alanda kendi deyimlerine
bakılırsa bir arpa boyu yol alınmamıştır. PKK örneğini kendisine destur almaya
kalkışan MLKP aslında büyük bir yanılgıya düşmüştür. PKK uzun yılları bulan illegal çalışma ve silahlı mücadelenin yaratmış
olduğu geniş yığınları harekete geçirmeye ve mücadeleye katma durumu ve
mücadeleyi örgütleyip ileriye taşıyarak ve düşmanın el uzatmasının oldukça güç
olduğu gerilla mücadelesi ve dağlarda konumlanma, PKK'yi illegal tutmuş ve
geniş kitlelerin mücadeleye daha kolayca katılmaları ve açık alanın Kürt
direnişi için önemli bir alan olarak kullanılması illegal çalışmanın
öncülüğünde legal çalışmanın devrimcileşmesini sağlamıştır.
Yani Kürt hareketine damgasını vuran illegal örgütlü PKK
gücü ve dağlarda gerilladır. Haliyle PKK yalnızca eylemleriyle değil,
varlığıyla da devlet bakımında bir kriz unsurudur ve bu varlığın sonucu
devrimcilik üretmektedir. Dahası PKK'de hegemonya ve yönlendiricilik, illegal
örgütün elindedir. Legal alan çalışmasını da burası yönetip, yönlendirmektedir.
Aslında MLKP'nin ne örgütsel gücü nede politik etkisi her iki alanda
çalışmaları da at başı ileriye taşıyabilecek durumda değil, MLKP güçlü ve her
koşulda iyi bir şekilde işleyen illegal örgüt yaratabilmiş değil. Sınırlı
illegal gözle legal alanı yönetmek ve "güçlendirmek mümkün olamaz.
Sıklıkla karşılaşılan polis operasyonları olumsuz yönde etkileyici olmuş ve
dağılan yeraltı örgütleri yeniden inşa edilmemiştir. Böylesi bir durumda, yasal
partinin -politikanın ve günlük mücadelenin merkezi olacağı bir durumda,
biçimsel olarak ayakta tutulan bir MLKP'nin devrimci mücadele için pekte
gerekli olacağı bir durumda kalmayacaktır. MLKP politika üreten merkezinin yanında
kadro eğitme ve yetiştirme alanında açık alan olması, devrimci üreten değil
tasfiyecilik üreten bir merkez haline gelecektir.
Yine tabanın tepkisini etkisiz kılmak ve kadroları
tasfiyeci sürece adım adım katma için biçimsel anlamda askeri bir örgütün kayıt
altında tutulmasından öteye, pek bir devrimci geliştirici halde olmayacaktır.
Her bakımdan politika merkezin açık alan olduğu bir çalışmada, iktidar için
değişen ve devrime hazırlanan militan bir komünist örgüt yaratılması da mümkün
olamaz.
Peki, MLKP'nin dün tasfiyeci olarak eleştirdiği şiddetle
karşı çıktığı açık pati hangi politik koşullar değişti yada hangi yığınları
kucaklayıp-fetheder bir hale geldi de açık parti kurma çizgisine girdi. Pratik
koşullarda temelden bir değişim olmadığına, devrimci yığın mücadelesini grev ve
direnişlerle faşist diktatörlüğün çeperinden derin yarıklar açarak, onların
üzerinde ciddi bir kitlesel devrimci baskı, yaratılmadığına göre açık parti
kurma ihtiyacı nereden çıkmıştır? Açık partinin neden kurulması gerektiğini bir
kaç noktada toparlamaya çalışıyor MLKP önderliği: Sol çevrelere yakın duran ama
örgütlenmemiş, diğer reformist legalist partilerin örgütleyemediği kesimleri
parti çatısı altında toplamak, partiye nispeten yakın duran ama riskli
devrimciliğe gelemeyenlerin parti çatısı altına girmeyen ve giremeyenleri
örgütleme ve politik süreçlere daha güçlü şekilde müdahale edebilme olanağı
sağlayacak bir kurum olarak düşünülebilir.
Aslında sırf bunlar için açık alanda bir parti kurmak ne
kadar devrim ve sosyalizm mücadelesine hizmet edebilir ki. Ayrıca ilk adım
riskli devrimcilikten uzak duranlar için bir parti ya da örgüt değil, aksine
hareket halinde olan işçi ve emekçi yığınları örgütleyip, mücadeleye seferber
edecek olan bir komünist partisinin yaratılmasıdır. Aynı zamanda ortada bu
kesimlere daha kolayca ulaşıp örgütleyecek olan ÖDP, SP, EMEP vb. parti ve
örgütlerin olduğu bir yerde, MLKP'nin kurduğu yasal partiye gelip çalışmaları
hiçte gerçekçi bir yaklaşım ve beklentide olmayacaktır. MLKP, 18 yıl önce
illegal çalışmayı esas alan kararlılığını göstermeyerek, kendi yeraltı
korkularına teslim olarak burjuvazinin ve faşist diktatörlüğün legalitesine
duydukları güveni eleştirerek, girilen bu yolun tasfiyeci olduğunu çoktan
dillendirerek kendilerine bu yolun yıkım getireceğini devrimcilere anlatmaya
devam edeceklerini söylüyordu. Ama gelinen süreçte MLKP önderliği, kendi
dışındaki legalist akımlara eleştirdiği aynı duruma bugün kendisi düşmüştür.
Burjuvazi ve faşist diktatörlüğün legalitesine güven duyarak illegal
çalışmanın her zaman esas olacağı görüşleri geminin bordasında denize
atılmıştır. Yani MLKP başkası kurarsa
yanlış, kendisi kurarsa doğrudur bakış açısıyla yasal parti sorununa bakarak:
ÖDP, SDP-SP- EMEP'in izlemiş olduğumuz legalizm filmini yeniymiş gibi
bize yeniden izletmek istiyor.
Ama bu filmin sonucu daha baştan bellidir:
legalizmden yararlanalım diyerek, illegal örgütlenme ve çalışmadan
vazgeçerek, iktidarı devrimci bir temelde devrimci şiddeti örgütleyerek yıkmaya
göre ihtilalci bir komünist örgüt yaratılmaktan vazgeçilerek, tasfiyeci
legalizme bulaşmak, sol oportünizmden, sağ oportünizme yol almak kaçınılmaz
olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder