Türkiye devriminin tarihine baktığımızda çok zengin
deneyimlerle dolu olduğu görülür. Bu deneyimler yenilgilerle,
direngenliğenliklere ve aynı zamanda parlamenterist sağcı reformist çizgiye ve
bu sağcı çizgiden, reformizmden uzaklaşarak devrimci çizgide mücadeleyi,
kavgayı ve savaşımı savunarak Türkiye halklarının kurtuluşu için canlarını
ortaya koyan devrimciler ve devrimci önderler ülkemiz halklarının bağrından
doğarak, işçi ve emekçi yığınlara mal olmuş, abideleşmiş yılmaz savaşçılardan
bedenlerini darağaçlarında halkların kurtuluşu uğruna feda edenlerden THKO’nun
kurucuları ve önderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’dır.
Deniz, Hüseyin ve Yusuf Türkiye halklarının bağımsızlığı ve özgürlüğü için hiçbir bireysel çıkar gözetmeden yaşamlarını ortaya koyup, ölümü hiçe sayarak 12 Mart faşist diktatörlüğü tarafından 1972’de 6 Mayıs 1972’de darağacına götürülerek idam edildiler. Deniz’i, Yusuf’u ve Hüseyin’i ipe çekerek ancak emperyalizmin uşağı, işbirlikçi-tekelci kapitalizme ve büyük toprak sahiplerinin iktidarının savunucusu halk ve devrim düşmanı olduklarını bu saldırgan tutumlarıyla devrimcileri idam ederek, kurşunlayarak ve işkencede katlederek kanıtlamaya çalışıyorlardı. Elbette halkların özgürlüğü için döğüşenlere karşı, faşist diktatörlükten, başka tarzda bir tutum beklemek de olmazdı.
Çünkü, sömürücü egemen sınıflar, kendilerinin çürümüş, kokuşmuş düzenlerini sürdürmek için; ezilen sömürülen işçi ve emekçi yığınların kurtuluşu, bağımsızlığı ve özgürlüğü yolunda kavgaya atılan militanları ve önderleri her zaman yok etmek için; Deniz, Yusuf ve Hüseyin gibi yiğit önderleri ya idam edeceklerdir, ya da başka yöntemlerle katledeceklerdir. Bundan dolayıdır ki çürümüşlüğe, kokuşmuşluğa ve kan emicilere başkaldırmak ve halkların düşmanlarının egemenliğini sarsmak ve zorbalara korku salmak bedel ödemeyi gerektirir.
Bu onurlu kavganın bedelini, ölümü ve idam sehpasının ipini göğüsleme cesaretinin örneğini ülkemizde o direngen ruhlarıyla Deniz, Yusuf ve Hüseyin bu görevi yerine getirerek, faşist diktatörlüğün idam sehpasın da ipi gülerek göğüsleyerek ve faşist diktatörlüğe meydan okuyarak, idam sehpasını, faşist diktatörlüğün celladına fırsat vermeyerek devrimci sloganlarıyla, sandalyeleri kendileri tekmeleyerek, devrime ve halka feda ruhunu militan direngenliğin örneğini göstermiş ve Türkiyeli devrimcilerine ve halklarına sonuna kadar direnme geleneğini bırakmışlardır. Yürekten bağlı olan savaşçılar devrimin zaferi için yalnızca örnek olmak yetmez, aynı zamanda koşul ne olursa olsun bedeli göze alarak halkın onurlu geleceği için, halkın kavgasını içselleştirerek bunun gereklerine göre hareket edilmesi gerekiyor.
Denizlerin, Mahirlerin ve İbrahimlerin dönemini hep söylemlerinde kullanarak “68 kuşağı” olarak kendilerini anlatmakla bitiremeyen dönek, oportünistler, faşist diktatörlüğe karşı kavgaya tutuşmayı göze alamayanlar, ‘68’in direngen, kavgacı ve savaşkan olan devrimci özünü boşaltarak masa başında nostalji takılıp, devrimcilerin ve devrimci önderlerin adlarını dillendirip, ama burjuva yolculuğuna kapaklanarak, düzene teslim olup, bedel ödemeyi göze alamayarak halka umutsuzluğu aşılayanlar da vardır. Halka güvendiklerini, her söylemlerinde devrime inanıyorlarmış gibi devrimcileri andıklarını ve anacaklarını söyleyen bu sahte reformist maskeli döneklerin ne kendilerine güvenleri ve ne de devrimci inançları kalmıştır.
Deniz, Hüseyin ve Yusuf Türkiye halklarının bağımsızlığı ve özgürlüğü için hiçbir bireysel çıkar gözetmeden yaşamlarını ortaya koyup, ölümü hiçe sayarak 12 Mart faşist diktatörlüğü tarafından 1972’de 6 Mayıs 1972’de darağacına götürülerek idam edildiler. Deniz’i, Yusuf’u ve Hüseyin’i ipe çekerek ancak emperyalizmin uşağı, işbirlikçi-tekelci kapitalizme ve büyük toprak sahiplerinin iktidarının savunucusu halk ve devrim düşmanı olduklarını bu saldırgan tutumlarıyla devrimcileri idam ederek, kurşunlayarak ve işkencede katlederek kanıtlamaya çalışıyorlardı. Elbette halkların özgürlüğü için döğüşenlere karşı, faşist diktatörlükten, başka tarzda bir tutum beklemek de olmazdı.
Çünkü, sömürücü egemen sınıflar, kendilerinin çürümüş, kokuşmuş düzenlerini sürdürmek için; ezilen sömürülen işçi ve emekçi yığınların kurtuluşu, bağımsızlığı ve özgürlüğü yolunda kavgaya atılan militanları ve önderleri her zaman yok etmek için; Deniz, Yusuf ve Hüseyin gibi yiğit önderleri ya idam edeceklerdir, ya da başka yöntemlerle katledeceklerdir. Bundan dolayıdır ki çürümüşlüğe, kokuşmuşluğa ve kan emicilere başkaldırmak ve halkların düşmanlarının egemenliğini sarsmak ve zorbalara korku salmak bedel ödemeyi gerektirir.
Bu onurlu kavganın bedelini, ölümü ve idam sehpasının ipini göğüsleme cesaretinin örneğini ülkemizde o direngen ruhlarıyla Deniz, Yusuf ve Hüseyin bu görevi yerine getirerek, faşist diktatörlüğün idam sehpasın da ipi gülerek göğüsleyerek ve faşist diktatörlüğe meydan okuyarak, idam sehpasını, faşist diktatörlüğün celladına fırsat vermeyerek devrimci sloganlarıyla, sandalyeleri kendileri tekmeleyerek, devrime ve halka feda ruhunu militan direngenliğin örneğini göstermiş ve Türkiyeli devrimcilerine ve halklarına sonuna kadar direnme geleneğini bırakmışlardır. Yürekten bağlı olan savaşçılar devrimin zaferi için yalnızca örnek olmak yetmez, aynı zamanda koşul ne olursa olsun bedeli göze alarak halkın onurlu geleceği için, halkın kavgasını içselleştirerek bunun gereklerine göre hareket edilmesi gerekiyor.
Devrimci söylemler ve devrimci iç tutarlılık, söylenenler
pratiğe uygulandığı oranda gerçek değerini bulur. Yalnızca kuru sözlerle
devrime inanmak, işçilerin ve emekçilerin kurtuluşu için dövüştüğünü
dillendirmekle devrimci olunmaz, olunamaz. Bunun içindir ki, söz her zaman
eylemde anlatımını bulmakta. Eğer böyle olmaz ise, varılacak sonuç, ancak
işçileri ve emekçileri halka ve devrime inananları aldatmaktan öte bir şey
değildir ve olamaz da.
Denizlerin, Mahirlerin ve İbrahimlerin dönemini hep söylemlerinde kullanarak “68 kuşağı” olarak kendilerini anlatmakla bitiremeyen dönek, oportünistler, faşist diktatörlüğe karşı kavgaya tutuşmayı göze alamayanlar, ‘68’in direngen, kavgacı ve savaşkan olan devrimci özünü boşaltarak masa başında nostalji takılıp, devrimcilerin ve devrimci önderlerin adlarını dillendirip, ama burjuva yolculuğuna kapaklanarak, düzene teslim olup, bedel ödemeyi göze alamayarak halka umutsuzluğu aşılayanlar da vardır. Halka güvendiklerini, her söylemlerinde devrime inanıyorlarmış gibi devrimcileri andıklarını ve anacaklarını söyleyen bu sahte reformist maskeli döneklerin ne kendilerine güvenleri ve ne de devrimci inançları kalmıştır.
Bundan dolayıdır ki, samimi tarzda devrime inananlarla,
sahte maske arkasına gizlenerek devrimci söylemi ağızlarından düşürmeyenleri
iyi tanımak, bilmek; yani devrimin düşmanı salt faşist diktatörlük olmayıp,
devrimi kendilerine maske edinen döneklerle gerçek devrimcileri tanımak
gerekir. Bu dönek oportünist ve çürümüş kesim; Denizlerin, Yusufların ve
Hüseyinlerin zararlı gençler olmadığını ve faşist diktatörlüğü; Denizleri,
Yusufları, Hüseyinleri asmakla hataya düştüğünü ve bundan dolayı Denizleri, Yusufları,
Hüseyinleri asanlardan af dilenmesi için, faşist diktatörlüğün af dilemesini ve
bir daha böyle vahim olayların olmamasını, çünkü bu türden vahim olayların
faşist Türk devletinin yara alarak zarar gördüğünü vurgulayıp; Denizleri,
Yusufları, Hüseyinleri asanlara karşı, kendi tasalarını ve kaygılarını hep
dillendiriyorlar. İşte bu dönek takımı bu tutumlarıyla devrimci görünüp ama her
zaman için devrimci değerleri erezyona uğratan, devrime ihanet eden burjuva
yolculuğuna dümeni kırıp, devrimin akıntısını engellemek için kürek çekip takoz
koyan reformist düzen yalakalarıdır.
“68’in ruhu” devrimi savunmaktır. Denizler, Yusuflar ve
Hüseyinler gibi idam sehpasında ipi göğüslemektir. Faşist diktatörlüğe karşı
devrimci savaşımı, kavgayı, mücadeleyi yükseltmek ve ölümüne devrimin idealleri
için Denizler gibi devrimin bayrağını yüksekte tutmaktır. ½’u bilinmelidir ki,
devrime ve halka bağlılığın özünü boşaltarak, sisteme bağlanarak reformizm
pratiğini sergilemekle, faşist diktatörlüğe karşı savaşım verilemez ve başarı
da sağlanamaz.
Denizlerin, Yusufların, Hüseyinlerin gerçek takipçileri
onların yolunda, devrimci savaşımı yükselterek faşist diktatörlükle uzlaşmayıp
kavgayı ölümüne yürütenlerdir. Devrimci savaşımı yükseltmeyenler “68 kuşağı”na
sahip çıkmaları sahtekarlık ve aynı zamanda Denizlere, Mahirlere ve İbrahimlere
ihanettir. İhanetçilerin yaptıkları tüm icraatlar her zaman sömürücü ve egemen
sınıfların ayakta kalması için, devrimin ve sosyalizmin kavgasının önüne ve
akıntısına barikat örerek engel çıkarmak olmuştur. Biz devrimciler ve
komünistler olarak; Türkiye ve dünya devrimci hareketinin tarihinde dönekleri
tanıyor ve biliyoruz. Nasıl ki, karşı-devrime karşı mücadeleyi yükseltmek için
kavgaya tutuşmuşsak, aynı zamanda karşı-devrime karşı her cephede mücadele
yürütüldüğü gibi döneklerin çirkefliğine karşıda mücadele edilecektir. Çünkü
Denizler, Yusuflar, Hüseyinler kendi döneminde bu düzenle uzlaşmayı savunan
sağcı, reformist dönek çizgiye başkaldırarak, devrimci yolu seçen ihtilalci
devrimci önderlerdi. Onları düzenle uzlaştırma çabaları devrimcilerin kararlı
duruşuyla boşa çıkarılacak ve üç fidan, eşitlik ve özgürlük savaşımımızda
ebediyen yaşayacaklardı.
6 Mayıs faşizmin
idam sehpalarında yenildiği gündür!
Deniz, Yusuf,
Hüseyin! Devrim ve sosyalizm kavgamızda yaşıyorlar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder