Devrimci hareketin
1960'lı yıllar boyunca işleyen tarihine bakıldığında görülecektir ki: atılan
her yeni adım belki bir şeyleri alıp götürmüştür, ama kesin olan odur ki, bir
öncekinin ilerisindedir. İlerleme doğrusal değil sıçramalıdır ve TKP-ML
Hareketinin kuruluşu, Türkiye devrimci hareketinde temel bir çizginin, önceki
çizgilerden kopmuş ve artık kendi özgüllüğünü kurmuş bu çizginin de "ilk
vuruşu" anlamına geliyor.
Elbette, devrimci örgütler, genel bir kural olarak genç insanlar tarafından kurulur. TKP-ML Hareketi’ni kuran kadrolarda esas olarak öğrenci gençlik kökenli genç kadrolardı. Yaşları 20 ile 24 arasıydı ve deneyimsiz ve teorik olarak çok gelişkinde değillerdi. Aynı zamanda önlerinde çokta yararlanacakları devrimci-komünist bir gelenekte yoktu. Haliyle komünistler verili koşulları kendilerine temel alarak buzları kıra kıra yol açarak ilerleyeceklerdi.
TKP-ML Hareketi'ni,
24 Nisan 1972 yılında Malatya’ya bağlı Kürecik’ nahiyesine bağlı bir köyde,
İbrahim Kaypakkaya önderliğinde bir grup genç devrimci tarafından PDA/Aydınlık
hareketiyle yollarını ayırarak kuruldu.
İlk kurucu üç kişi
-İbrahim Kaypakkaya, Ali Taşyapan ve Ali Mercan- olmasına rağmen süreç için
örgütün önderliği Koordinasyon Komitesine (KK) yeni üyelere katılarak (PDA
içinde yer alan kadrolarla yapılan tartışmaların ardından Muzaffer Oruçoğlu ve
Aslan Kılıç ardından Almanyalı Kadir ve Cem Somel’inde katılımıyla) bu
sayı 7 kadar çıkmıştır. İşin ilginç olanı 1972 yılında TKP-ML Hareketi’nin
önderliğini oluşturan KK üyesi kadrolar Kaypakkaya yoldaşın katledilmesinin
ardından geriye düşmüşler ve süreç içinde ya mücadeleden kopmuşlar ya da Ali
Mercan ve Arslan Kılıç örneğinde olduğu gibi Aydınlık/PDA’ya geri
dönmüşlerdir.
Elbette, devrimci örgütler, genel bir kural olarak genç insanlar tarafından kurulur. TKP-ML Hareketi’ni kuran kadrolarda esas olarak öğrenci gençlik kökenli genç kadrolardı. Yaşları 20 ile 24 arasıydı ve deneyimsiz ve teorik olarak çok gelişkinde değillerdi. Aynı zamanda önlerinde çokta yararlanacakları devrimci-komünist bir gelenekte yoktu. Haliyle komünistler verili koşulları kendilerine temel alarak buzları kıra kıra yol açarak ilerleyeceklerdi.
Türkiye devrimci
hareketi ve haliyle onun bir parçası olan TKP-ML Hareketi’ne getiren yol neydi?
Nitekim 1960'lı yıllarda devrimci hareket içinde, bugün de devamlarına tanık
olduğumuz iki ayrı çizgi belirginleşmişti: Milli Demokratik Devrimciler (MDD)
ve Sosyalist Devrimciler (SD), Türkiye'de devrimci geleneklerin döl yatağı
esasta MDD çizgisidir. Ulusal ve uluslararası devrimci dinamiklere açık olan
MDD çizgisi çevresinde gelişen gençlik hareketinden, zamanla kurumlaşarak
örgütsel biçimlere bürünen üç ayrı çizgi doğdu. TİİKP bir yanı temsil ederken,
belli bir gelişmenin sonuçlarını verebilecek THKP-C ve THKO kuruldu.
TİİKP; baştan
itibaren Sovyetler Birliği'ne karşı oldu ve dünya ölçeğindeki ayrışmada.
ÇKP'nin başını çektiği tarafta yer aldı. TİİKP, MDD çizgisi içinde bir kopuş
temsil etmekteydi. MDD çizgisinden kopuş (bu devrimci bir kopuş
olacaktı) bu gruba nasip olmamıştır.
THKO ve THKP-C
bizzat Perinçek grubunun da sağcı çizgisine ve bir bütün olarak sol hareketin
reformizmine bir tepki olarak kuruldular. THKO ve THKP-C, Türkiye'de sınıfsal
zeminlerde mayalanan devrimci dinamiklerin dolaysız siyasal yansımalarıdır. Bu
gerçekleşmiş devrimcilik, rahatlıkla bir sabit nokta olarak alınabilir. TİİKP,
görece teorik ve sistemli bir bakış açısına sahip ve Marksizm-Leninizm’in temel
terim ve tezleriyle konuşurken, THKO ve THKP-C'nin içinde olduğu devrimci
pratik hattına gelemedi. Bu iki devrimci hareket ise çeşitli düzeylerde
etkilenmelerine rağmen Marksizm-Leninizm’in sistematik düşünme evrimine
girememişlerdir.
İşte, İbrahim
Kaypakkaya ve onun TKP-ML Hareketi'nin, özgül yollarında ilerleyen bu iki ayrı
çizgiye bir üçüncü olarak, gelişmeyi aşamasına götüren kuvvet olarak, bir
moment olarak müdahale ederek ortaya çıktı.
TİİKP, Doğu Anadolu
Bölge Komitesi sorumlularından İbrahim Kaypakkaya'nın önderlik ettiği bir grup
komünist, Nisan 1971'de öne sürdüğü bazı tezlerle muhalefetini açık hale
getirdi.
Nihayet, İbrahim
Kaypakkaya tarafından kaleme alınan ve “DABK Kararı” adını taşıyan Şubat 1972
tarihli metin, muhalefetin ayrılmasının yolunun döşenmesi anlamına geliyordu.
Pratikte somutlanan temel gerekçe, TİİKP çizgisinin devrimci değil,
reformist-revizyonist olduğuydu.
İbrahim Kaypakkaya,
sonraki aylarda geliştirdiği tezlerle sadece TİİKP'ten kopmakla kalmıyor, bir
bütün olarak Türkiye devrimci hareketinden kopuyordu. İbrahim Kaypakkaya,
“eleştiri silahı”nı büyük bir beceriyle kullanıyordu ve sonuçta bütün
enerjisini yönelttiği bir hedef vardı: Kemalizm ve Türkiye’nin politik tarihine
ayna tutmaktı. “Şafak revizyonistleri (TİİKP) kendi boş hayallerini gerçeklerin
yerine koymaya çalışıyorlar, ülkemizde bir yığın revizyonist ve oportünist klik
bilhassa Kemalizm konusunda aynı şeyi yapıyor; özellikle Kemalizm konusunda,
orta burjuvazinin gerçeklere aykırı idealist yargıları öylesine beyinlere
yerleşmiş, beyinlere öylesine tekel kurmuştur ki, Kemalizm’in komünistçe
değerlendirilmesi artık imkansız hale gelmiştir.” (İbrahim Kaypakkaya,
Bütün Yazılar)
Kemalizm’in,
komünistçe değerlendirilmesi gerekmektedir, çünkü Marksist olmanın ilk ve temel
adımı burjuva ideolojisiyle bütün bağları koparıp atmak ve Türkiye'de burjuva
ideolojisinin tek belli- başlı biçimi Kemalizm hesaplaşmak gerekiyordu.
Kemalizm politik varoluşlarının çeşitli iç düzeylerinde, sol hareketin (devrimci
hareket dahil) bütün kesimlerini etkisi altına almıştı. Burjuva
ideolojisinin özgül biçimi olan Kemalizm, sol hareket üzerinde etkiler
bırakıyordu. THKP- C ve THKO Kemalizm’in ideolojik reddini gerçekleştirememekle
birlikte, politik pratiklerinde onun dışına çıktıkları için ve ancak o oranda
devrimciydiler. Yani ideoloji bire bir olarak politikaya yansımamıştır. ''Şimdi
iyi biliyoruz ki, bizim Kemalizm konusundaki yargılarımız, Çetin Altan, Doğan
Avcıoğlu, İlhan Selçuk'tan tutun da, TİP, M. Belli, H. Kıvılcımlı, TKP, THKP-C,
THKO ve Şafak revizyonistlerine kadar, bütün burjuva ve küçük burjuva örgüt ve
akımlarını ayağa fırlatacaktır.'' (Syf: 146)
İbrahim Kaypakkaya
tespiti koyuyordu: Komünist olmanın ilk ve temel adımı M-L bakış açısıyla
Türkiye’nin politik tarihini anlamak ve yakın tarihe damgasını
vuran Kemalizm’e hesaplaşmaktı. Lenin'in yöntemiyle “çubuğu tersine
büküyor” ve bunu başarıyordu Kaypakkaya yoldaş. Bu bağlamda, Kemalizm’in
tarihsel karakterinin ne olduğu değil, bugüne tarihsel etkisinin ne olduğu
önemliydi. O, solda etkili olan bir çok eğilimin nedeninin Kemalizm olduğunu
belirtiyordu.
Yine Kaypakkaya
önderliğindeki TKP-ML Hareketi, Kürt sorununda da ilk defa hakim ulus
şovenizmini kırmış ve Marksist-Leninist konum almış bir enternayonalist
harekettir. O, TİİKP'in şahsında bütün Türkiye solunu, kendi kaderini tayin
hakkını Kürt ulusunun ayrı devlet kurma hakkı olarak anlamadıkları için
eleştiriyordu. Ayrılığın propagandasını öncelikle ezen ulus komünistleri
yapmalıydı.
O, Türkiye'de
kapitalizmin niteliği ve gelişme doğrultusunu doğru tespit etmiş ve
kapitalizmin Prusya tarzda da gelişebileceğini ve feodalizmin adım adım tasfiye
edileceğini belirterek (ki Çorum ve Kürecikte sınıfların tahlili
yazıları bu gerçeği dile getirir) gelecekteki bilimsel çalışmalar ve
politik öngörüler açısından zemin hazırlamıştır. O, bu tespitte de ilk olma
özelliğini taşımaktadır. Bu nokta ileride güçlü tarihsel sonuçlara yol
açacaktır. Fakat Kaypakkaya'nın kapitalizmi kavrayışının Maocu değil Leninist
olduğu kuşkusuzdur. Parti, devlet, ulusal sorun, sosyalizm, proletarya
diktatörlüğü ve devrim konularını da eklersek, TKP- ML Hareketi'nin
'72'deki politik çizgisinin, diğer sol hareketlerin hayli ilerisinde ve kendi
içinde bir iç tutarlılık bütün oluşturduğunu söylemek, gerçeğin kendisini
çıplak olarak ifade etmekten başka bir şey olamaz.
Bu ayrımı koyduktan
sonra, “somut olarak görme”nin ilk elde mümkün olamayacağı bir problematikine
gelebiliriz: Kaypakkaya'nın Marksizm’i ile Maoculuğun ilişkisinin anlamı.
Marksizm, bir defada yapılıp bitmiş bir doğma değildir. Kendisini, teorik
olarak tarihsel unsura bağlamış bir öğretidir. Ortaya çıkışından itibaren
bütünlüğünün bir ucunu pratikle organik ilişkisi teşkil eder. Marksistler ancak
çatışmalı ve eksikli bir Marksizm gerçekleştirebilirler.
Tertemiz bir teori
ve bu teorinin "safın" bir uygulanışını arayanlar, sonuçta
"doğru teori"yi yanlış pratik ederler. Bu, aydınca bir arayıştır.
Başka bir dünya, başka bir ülke ve insanlar bulunamayacağına göre, Marksizm
özgül tanımında somut özelliklere yer vermek durumundadır ve zaten tarihsel
materyalizm bu konuyla uğraşır.
1960'lı yıllarda
uluslararası komünist harekette büyük bir çatışma yaşanmış ve ÇKP önderliğinde
ve AEP'nin de başlıca tarafını oluşturduğu bir kesim, modern revizyonizmin
karşı devrimci kampanyasına karşı durmuştur.
Bu bir devrimci
mücadele hattıydı ve gerçek Marksist-Leninistler, küçük burjuva devrimcileri ya
da devrimci ya da devrimci rüzgara kapılmış çeşitli burjuva demokrat akımlarla
yan yanaydılar. UKH içinde Mao Zedung düşüncesinin ideolojik hegemonyası söz
konusuydu. İdeolojik düzeyde anti-Marksist olan MZD, politik düzeyde önemli bir
devrimci rol yüklenmişti ve politik mücadelenin çok öne çıktığı o dönemin
uluslararası konjonktüründe, ÇKP ile yan yana olmak ağır pratik sorunları yol
açmıyordu. Yani ideolojik hegemonya politik hegemonya anlamına gelmiyordu.
Dönemin belli başlı komünist partileri ve hareketleri, UKH şemsiyesi altında
mücadele ediyorlardı. Bu durumun en pratik ifadesi, komünistlerdeki Maocu
söylemdi. Uluslararası politik şartlar komünistleri UKH şemsiyesi dışına
çıkmamak durumunda bırakıyordu. İşte bu durum İbrahim Kaypakkaya yoldaşın
Maoculuktan etkilenmesini koşuluyordu.
Kaypakkaya yoldaşın
bu tarz bir “soyutlama gücü” yapmak için nesnel ve öznel şartları var mıydı?
Hayır! O, Marksizm’i kavrayışını bu aşamasına geçmek için gerekli hazır
zeminlerden yoksundu. Türkiye toplumu teorik gelenek ve ciddi bir aydın
birikimine hiç bir zaman sahip olmamış ve Marksizm sadece bir takım
eğitilmişlerin kültürel “kazanımı” olmuştur.
Kaypakkaya yoldaş,
Marksizm-Leninizm, güçlü, bir politik geleneğe sahip toplum zemininden kalkarak
pratik-politik düzeyden ulaştı. O, temel tarihsel ayrım çizgilerini çekmeyi
başardı. TİİKP'te bir retorik olan temel Marksist ilkeler İbrahim Kaypakkaya'da,
bir ayağını da devrimci gençlik hareketine uzatmasıyla can ve kan kazandılar.
Bu, teoriyle pratiğin bir tür birliğiydi ve İbrahim Kaypakkaya bu organik
bağdan hareketle diğer iki devrimci örgütün yapamadığını yaptı. Politik düzeyde
inşa ettiği Marksist-Leninist kavrayışının yardımıyla, devrimci niteliği pratik
mücadeleden ideolojik mücadele alanına taşıdı. Buradaki en büyük hedefi, güçlü
politik etkileri olan Kemalist ideolojiyle hesaplaşmak ve Türkiye’nin politik
gerçekliğini açığa çıkartarak programını bu zemin üzerinde yükseltmekti.
Öte yandan devrimci
bir politik hatta sahip olmayan TİİKP-PDA Maocu zeminde kalırken Kaypakkaya’nın
önderliğindeki TKP- ML Hareketi’nde parti, işçi sınıfının önderliği, faşizm,
faşizme karşı mücadele, devrimde doğacak iktidar ve iktidarın
niteliği, demokratik devrim ve buradan sosyalizm geçiş ve komünizme yürüme,
Kürt sorunu, TKP’nin değerlendirilmesi, Kemalizm vb. konularında tabuları
kırıcı ve M-L yolunda ilerleyici oldu.
Elbette TKP-ML
Hareketi doğduğu koşulların etkisinde azade değildi. O gençliğinde getirdiği
önemli ölçüde sübjektif ve ÇKP kopyeciliği yönünde hatalı tespitler ve
değerlendirmeler yaptı. Bunların olması bir noktada doğaldı. Çünkü komünist
hareket hatalara ve yetmezliklere karşı mücadele içinde gelişip olgunlaşacak,
hatalarından ve eksikliklerinden M-L kavrayışı
derinleştirerek kurtulup partileşme yolunda
ilerleyecekti.
Keza gelişmelerde
bu gerçeği doğrulamıştır. TKP-ML Hareket'in hatalı ve yanlış yanlarına sahip
çıkarak Maocu’luğa kapaklanıp buradan ilerleyen, Kaypakkaya yoldaşın M-L
hattında kopan TKP-ML, MKP vb. gibi akımların nasıl bir dogmatizm ve
kendi kendilerini inkar eden bir konumda durdukları ve İbrahim Kaypakkaya
yoldaşın M-L bakış açısıyla laftan öteye bir bağlarının olmadığını, yaşamın
kendisi netçe açığa çıkarmıştır.
Yakın döneme kadar
komünistleri inkarcı ve İbrahim'i reddetmekle eleştiren MKP, gelinen durumda
sağa savrulup, yarı-Troçkist bir çizgide sosyalist devrim hattında
konaklayarak, ikiz kardeşleri inkarcılığa rücu ederken, kendisine TKP-ML diyen
dogmatikler utangaç inkarcılıklarını gerçeklerden kopuk köylü toprak devrimi ve
halk savaşı nakaratlarıyla kapatmaya-gizlemeye çalışarak Mao'cu oportünizmini
derinleştirdiler.
İnkarcılığın ve
dogmatizmin çıkmaz sokak olduğunu gelişmeler bir kez daha ortaya koydu ve
İbrahim yoldaşa küçük burjuva köylü devrimcisi olarak cepheden saldıran; MLKP,
TKİP, TİKB’nin değişik versiyonları 45. yıl geçmiş olmasına rağmen, hala
sınıftan kopuk, kendi çalıp kendi oynar konumda oldukları ortada ve yine
Kaypakkaya yoldaşı savunduklarını söyleyen dogmatik MKP ve TKP-ML’nin iki
kanadı, Bolşevik Parti vb. gibi akımlarda tarih çarpıtıcılığına devam ettikleri
bir sır değil.
24 Nisan 1972
yılında İbrahim Kaypakkaya yoldaşın önderliğinde kurulan TKP/ML Hareketi'nin
devamcısı olan Komünist Parti-İnşa Örgütü (KP-İÖ)'nün görevi,
Marksizm-Leninizm’in kavrayışında derinleştirmek ve M-L ışığında tarihsel
gerçekliği yerli yerine oturtarak inkarcılığa ve dogmatizme karşı inatla ve
ısrarla savaşım içinde olmak ve uluslararası komünist hareketin geriye düşmesi
ve durgunluğunu sonlandırmak, Lenin ve Stalin döneminin
etkin teorik- politik önderliğini yaratmak için ve devrim ve sosyalizm için,
bayraklarını daha da yükseklere çekmek olmalıdır.
Ancak bu hatta
yürüyerek 45. yıl önce İbrahim Kaypakkaya yoldaşın yukarı kaldırdığı komünizm
sancağını kirlerden ve paslardan arındırarak, eğip bükmeden burjuvazinin kale
burçlarına çekme görevini layıkıyla yerine getirebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder