Elbette
devrimci irade soyut değildir, son derece somuttur. Salt teorinin griliği içine
sıkıştırılamaz. Ve teori, zaten, toplumun dönüştürülmesini ve devrimi
öngörmüyor ve bu zorunluluğun yolunu aydınlatmıyorsa, toplumsal pratiğe
gösteren bir eylem kılavuzu değilse, ne nesnelliğin bilgisidir, ne bilimsel ve
ne de devrimcidir. O halde, devrimci irade, nesnelliğin bilgisine, devrimci
teoriye dayanmalı; ama teori alanına sıkışıp kalmamalıdır. Ortalık, devrimci
iradeye, herhangi bir konuda ne yaptığını bilerek karar verme yetisine sahip
olmayan akademisyenlerle doludur.
Haliyle
teorik bilgi temel önemdedir; toplumsal gelişmenin yasalarını bilmeden irade
devrimci tarzda kullanılamaz. Stalin yoldaş teorinin önemine dair şunları belirtiyordu;
“Teori,
bütün ülkelerin işçi hareketinin genel biçimi ile ele alınmış deneyimidir.
Elbette ki teori, devrimci pratikle birleştirilmedikçe anlamsız olur; tıpkı,
devrimci teori ile yolu aydınlatılmadıkça, pratiğin karanlıkta el yordamıyla
yürümesi gibi. Ama teori, devrimci pratikle kopmaz bir bağla birleştiğinde,
işçi hareketinin muazzam bir gücü haline gelebilir, çünkü harekete güveni,
yönünü tayin etme yeteneğini ve çevresinde olup biten olayların iç bağlantısını
anlamayı teori ve yalnızca teori verebilir; çünkü pratiğe, yalnızca sınıfların
bugün nasıl ve hangi yönde hareket ettiklerini değil, aynı zamanda yakın
gelecekte de nasıl ve hangi yönde hareket edeceklerini de anlamasında teori ve
yalnızca teori yardım edebilir. Şu ünlü şiara damgasını vuran ve onu
düzinelerce kez yineleyen, Lenin’den başkası değildir.”
Ne
ki toplumsal dönüşüm, politik bir eylemi gereksinir. Sınıf mücadelesi, başlıca
politik eylem olarak gelişir; mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesini, bunun
zorunlu yolu olarak kapitalistlerin iktidarının devrilmesini dayatır. Bu, salt
teorik çalışma ve bilme ile başarılamaz. Bilineni uygulamayı, yapmayı yani
örgüt ve politik savaşımı gerektirir. Haliyle burada politika devreye
girer. Politika, devrimci iradenin bir yönüdür, doğruluğu ve sağlamlığı,
iradenin sağlamlığının bir ölçütü olur; ama aynı zamanda da, teorinin ışığında
doğru genel ve özel politikalar beklenmesi ve uygulanması, gerekli
alternatiflerin ortaya konması, devrimci iradenin sağlamlığını pekiştirir.
Devrimci irade, devrimci politikalar ve onlarda ısrar edilmesi,
uygulanmalarında kararlılık ve ama değişen koşullarda birinden diğerine en
çabuk geçiş esnekliği demektir.
Öte
yandan devrimci irade, bir başka yönüyle daha soyut değil ama somuttur. O
devrimci örgütte somutlanır. Politik mücadele politik örgütle yürütülür; sınıf
mücadelesi, son çözümlemede partiler arası savaştır, karşı devrimci ve
devrimci - komünist örgüt ve partilerin çatışması, burjuvazi ve proletaryanın
iradelerinin çarpışması olarak belirir. Ama burada kalmaz; proletaryanın ve
partisinin saflarına sızan zehirli burjuva atmosferi ve etkisine, boyun
eğmecilik ve liberal eğilimlere, küçük burjuva kararsızlık ve yalpalamalarına
karşı dikilecek olan, devrimci iradedir.
Devrimci
iradenin, örgütte (en başta, partide) somutlanması
iki anlama gelir. Birincisi, devrimci irade, canlı, hareketli, toplumsal
siyasal çatışma ve pratik değişmeler içinde etkin bir unsurdur ve herkesin
kendisine göre, uluorta ve dağınıklık içinde, gevşek bir biçimde, rolünü
oynamaz. Proletaryanın örgüt ruhunun ve disiplininin durmak bilmez, kesintisiz,
uzun ve inatçı bir mücadeleciliği ile ifade olur.
İkincisi,
devrimci irade, kişisel değil kolektif iradedir, örgüt iradesidir, örgüt ruhunu
ve çelik disiplini varsayar. Merkezileştirilmiş bir irade olmadan, ne
proletaryaya yol gösterilebilir ne devrim olanaklı olabilir ne de devrimin
hazırlanması. Her kafadan ayrı ses çıkması, devrimci iradenin görünümü olamaz.
Disiplin, devrimci iradenin ayrılmaz parçası ve gereğidir. Kuşkusuz, devrimci
iradenin, başlıca az sayıda devrimcinin elinde oluşması, hatta özel durumlarda
birkaç ve nihayet bir kişinin iradesinin tayin edici rol oynaması, devrimci
iradenin kişiselliğini göstermez. (Marx
ve Engels’in hemen her kritik anda sivrilmeleri, teorinin geliştirilmesi
açısından ayırt edici rolleri, yine Lenin’in bu açıdan rolü ve Ekim
ayaklanmasının hemen öncesindeki ve Stalin’in Anti-Faşist Savaşın özellikle
belirli dönemlerindeki rolleri, kuşkusuz, kişisellik ve kişi putlaştırması
suçlamalarının doğruluğu anlamına gelmemektedir.)
Devrimci
iradenin kolektif ve örgütlü irade olarak şekillenişi, proletaryanın toplumsal
üretici güç olarak disiplinli ve örgütlü bir sınıf oluşunun, kişisel değil
“kolektif davranışlar üreten sınıf özelliklerine sahip oluşunun ifadesidir.
Ama
tam da bundan dolayı, ezilen ve sömürülen kitleler ve en başta sınıf içinde
erime yeteneği, kitlelerden ve onların her günkü sorunlarından ve coşkusundan
uzak olmama, devrimci iradenin temel bir unsuru olarak belirir. Sınıftan ve
kitlelerden kopuk bir devrimci irade var edilemez; ama kitlelerden ve
coşkusundan güç alan devrimci irade, onların seferber edilmesi ve coşkuların ve
militan özelliklerin yükseltilmesinin hareket ettiricisi olur.
Devrimci
irade, nesnelliğin bilgisini, politik ve örgütlü çalışmayı gereksindiği gibi,
çalışmanın planlanmasını ve ayrıntıda ne yapıldığının bilinerek karar
verilmesinin olanaklı kılınmasını gereksinir. Kara düzen, akla geldiği gibi
kararlar alıp uygulamak, kısa ve uzun vadeli amaçlar, bunların gerçekleşmesinde
etkili olacak güçler, yedekler ve diğer çeşitli değişkenleri, olası gelişme
yönlerini vb. dikkate alan bir plana sahip olmamak, irade özgürlüğünü, bu kez
ayrıntıda, özel uygulamalarda, bilgisizliğe dayalı kararsızlık olarak kullanma
durumuna sürüklenmek anlamına gelir. Devrimci irade, her özel durumda, her
belirli uygulamada, kendisini, genel teori ve politikalara bağlanmış (onun hizmetine koşulmuş) planlarda
ifade eder, kendini planlar (kuşkusuz
doğru planlar) hazırlanmasında gösterir ve karşılık olarak, her somut süreçte,
bu planlar tarafından, kuru iddiacılıktan ayrıştırılır. Plan, devrimci
iradenin, hem kendisini ifade edişi ve hem de gerçekleşme önkoşullarının
genişleticisidir.
Nitekim
Stalin yoldaşın Amerikancı devrimci pratiği ile Rus devrimci atılımına özel vurgu
yapması, Stalin yoldaşın var olanla yetinen ve önüne çıkan engellere takılıp
kalan çalışma tarzındaki kendiliğindenciliğe cepheden karşı çıkar ve
çalışma tarzında Bolşevik çalışma tarzını kendisine düstur alır.
Bundan
dolayı Stalin yoldaş, devrimci irade ve somut süreçler diyalektik toplamı olan
sınıf mücadelesi ilişkisi, devrimci iradenin sınıf mücadelesinin gelişmesine
katkısı (müdahalesi) olarak, yalnızca
genel politik düzeyle sınırlı değildir ve her özel ve somut sürece müdahaleyi
kapsar olarak bakar. Her somut sürecin planlanması ve planlar aracılığıyla
sınıf mücadelesine ve genel politik amaçların gerçekleştirilmesine bağlanması,
hem özel süreçlerin hem de genel olarak sınıf mücadelesinin başarıyla
gelişmesini olduğu gibi, devrimci enerjinin heba edilmeksizin
değerlendirilmesini, devrimci iradenin kendisini gerçekleştirmesini (ve kuşkusuz merkezileşmiş devrimci iradenin
sinir merkezi devrimci önderliğin başarısını) garanti eder.
Her
somut sürecin bilinebilir bütün verilerin dökümüyle bir plana bağlanması, somut
olarak planlanması zorunludur. Stalin yoldaş Bolşevik çalışma tarzında planlı
çalışmaya özel dikkat çeker. Çünkü planın yokluğu, yalnızca amatör çalışmaya,
genel amaç ve hedeflerin, gündelik ve zehirli burjuva atmosferi içinde
sürdürülen, çeşitli burjuva etkilere açık çalışma içinde gözden kaçırılmasına
yol açma tehlikesini içinde taşımakla kalmaz; planın boşluğunu zorunlu olarak
dolduran, daldan dala atlayan iradi zorlamalar ya da basbayağı kararsız
yalpalamalar olarak, çeşitli ve çelişik kararlar “olasılığı” içinde görünüşte
canının istediğini seçen bilgisizliğe dayanan kararsızlık, devrimin gelişmesine
koşulmak istenen özel süreçlerin bütünüyle elden kaçırılmasına, işlevinin,
öngörülenin zıddına dönüşmesine, ama mutlaka, devrimci iradenin zedelenmesine
götürür. Liberalizm ve küçük burjuva kaba müdahalecilik ve aslında kararsızlığı
ifade eden aşırı iradi zorlamacılık plansızlığın kaçınılmaz yol arkadaşıdır.
Her
somut süreç, hayatın her alanı, planlı ve örgütlü olmalıdır. Bu, devrimci
iradenin nesnel gereğidir. Ve bu, devrimci iradeyi kendi şahsında somutlayan
tek tek her komünist açısından geçerli olduğu gibi, kolektif örgüt
iradesi açısından da geçerlidir. Hiçbir komünist, hiçbir koşulda plansız
ve örgütsüz davranamaz. Komünistliğin önkoşulu, bulunulan her yerde, çalışmanın
her alanında örgütlü olmak, planlı çalışmaktır. Planlı çalışma, örgüt ruhu ve
disiplini ile sağlanır; örgütsüzlük, başıbozukluk ve disiplinsizlik, tarihin,
nesnel olarak yükümlendirilmiş bugünkü kaldıracı proletaryanın, sınıf
niteliklerine yabancıdır. Sınıf mücadelesinin gidişatı üzerinde etki yapma
durumundaki kolektif devrimci irade, kendisini gerçekleştirebilmek için, hem
dar anlamda kendisi olarak, hem de hayatın her alanında, her somut süreçte
somut politikalar ve planlar üreten örgütlülük halinde olmalıdır. Devrimci
irade hayatın farklı alanlarında özel planlar ve örgüt tipleri olarak yansımak
durumundadır.
Ancak
iş, plan yapıldığında, bir plana ve örgütlülüğe sahip olunduğunda bitmez.
Yaşamın kendisi, sınıf mücadelesi, sonsuz bir akış içindedir. Bu akış, üstelik
pek çok değişkene sahiptir. Plan verileri olarak koşullar, güçler ve pek çok
başka faktör durmaksızın değişmektedir. Bu, uygulamaya konulan planın, uygulama
sürecinde, yalnızca sonuçlarının denetlenmesini değil, ama bu denetimin de
yardımıyla, plan verilerindeki değişmeler gözlenerek, kendisinde de
değişiklikler yapılmasını gerektirir. Üstelik değişkenlerin tümünü, tüm gelişme
yön ve olasılıklarıyla birlikte hesaba katıp tüm yanılma paylarını dışlayacak
planların düşü bile kurulamaz. Bu, çünkü planlı hayalciliğin/hayalci
plancılığın, plansız hayalcilikle çakışma noktasını oluşturur. Aynı temelde
gerçekleşen iki farklı biçimde de devrimci irade kendisini gerçekleştiremez.
Plan kuşkusuz gereklidir; ama ona, olmayacak, başaramayacağı yükler yüklememek
koşuluyla; onu, uygulanması sürecinde, verileri ve sonuçları bakımından
durmaksızın denetlemek ve değişikliklerle geliştirmek üzere. Ve üstelik
koşullar ve verilerde önemli değişmeler, planın kendi içinde değişikliklerle
yenilenmesi ve geliştirilmesini zorlamayı aşabilir ve eski planın yerine
geçirilmek üzere yeni bir planı da gerekli kılabilir.
Planın,
pratik içinde, uygulama içinde geliştirilme ve değiştirilme gerekliliği,
dolaysızca, yeni örgüt biçimlerini gündeme getirir. Devrimci irade, kendisini,
planda ve örgütte ifade ederken, en büyük esnekliği içinde barındırır ve bu
ifade ediş, örgüt biçimlerinde değişiklikleri varsayar.
Planların
çok sayıda değişkeni ve gelişme yönlerini hesaba katma zorunluluğu, güçlükler
ve karmaşık durumların üstesinden gelmek içindir; ama planlamayla, güçlüklerin
bütünüyle aşılabileceğini sanmak hayalcilik olur. Bazı güçlükler, plan
yapıldıktan sonra, uygulama sürecinde ortaya çıkacak, bazılarının ortaya
çıkması ise, plan yapılırken belirtilerinin olmasına karşın, bunlar serpilip
gelişmediklerinden, tam ya da doğru hesaba katılmamış olmalarının sonucu
olabilecektir. Üstelik bu ya da bir dizi başka nedenle plan ve uygulama
hataları yapılması da kaçınılmazdır. Kendisini planda ifade eden ve gerçekleşme
önkoşullarının genişlemesini planda bulan devrimci irade, hatanın yakalanıp
kabul edilmesi ve giderilerek (ve
kuşkusuz giderilmesi için gerekenler yapılarak) planın geliştirilmesinde
yansımasını bulur. Devrimci iradenin, nesnelliğin bilgisine dayalı, örgütlü ve
planlı varoluş koşullarında paniğe yer yoktur. Panik, ne yaptığını bilmeden
“seçen” bilgisizliğe dayalı kararsızlığın, devrimci nitelik taşımayan sözde
irade özgürlüğünün kaderidir.
Sınıf
mücadelesi güçlüklerle doludur, kolay iş değildir. Hata yapmadan sınıf
mücadelesinin sürdürülmesi ise, hiç mümkün değildir. Mücadele eden hata yapar.
Stalin yoldaş yalnızca ölüler hata yapmaz derken de, bu gerçeği vurguluyordu.
Önemli olan ve devrimci iradeyi devrimci irade yapan, “yanılgısını içtenlikle
kabul etmek, nedenlerini arayıp bulmak, bu yanılgıya yol açan koşulları tahlil
etmek, yanılgıyı doğrulatma yollarını dikkatle incelemek” (Lenin, “Sol” Komünizm, sf. 52)
ve düzelterek yolu açmak, yola devam etmektir.
Sosyalizm
için olgunlaşmış toplumsal koşullarda devrimci iradenin göreli önemi artmıştır.
Yalnızca nesnel koşulların bir devrim için elverişli hale geldiği devrim
dönemlerinde değil ama onu hazırlamak için de, nesnelliğin bilgisine sahip ve
nesnellikle çelişen aşırı zorlamalar ya da kararsızlıklardan arınık devrimci
irade, bu anlamıyla tayin edicidir. Bütün gerçekleşme unsur ve yönleriyle onun
hakkını vermek, kapitalizm koşullarında, özellikle onun sonsuz güçlük ve
zorlukları karşısında sağlam duruşun ve kesintisiz bir ilerlemenin, başlıca
ihtiyacıdır. Sarsılmazlık, kararlılık, militan tutum; ama bilgiye dayanan,
örgütlü, planlı sarsılmazlık. En geniş çeşitlilik ve en esnek biçimler içinde
sarsılmaz bir devrimci irade. En büyük titizlikle üzerinde titrenmesi gereken,
budur.
Kapitalizmin
zorunlu olarak devrim ve sosyalizme yol açışı, sorun somut ele alındığında,
çağın kapitalist çürüme ve proleter devrimleri çağı oluşu ve sosyalizm için
nesnel koşulların olgunlaşmış bulunması genel doğrusunun ötesine -somuta-
geçilerek, bir devrim durumunun bulunup bulunmadığının irdelenmesine dönüşür.
Devrimin nesnel koşulları somut tarihsel durum açısından olgunlaşmış ve bir
devrim durumu oluşmuşsa (Bkz. Lenin, Sosyalizm ve Savaş, Sol Yay. 6. Baskı, Kaim 1992, sf. 102), iş, sübjektif koşullara kalmış demektir.
Her devrim durumu, bir devrime yol açmaz; devrim, ancak, “nesnel değişmelerin
yanı sıra öznel bir değişme de olursa, yani bunalımlı dönemlerde bile
zorlanmadığı takdirde ‘devrilmeyen’ eski hükümeti yıkacak (ya da uzattıracak) güçte bir devrimci sınıfın yığın eylemi yapmaya
gücü yetmesi halinde meydana gelir.” (agy)
Devrimci sınıfın, bilinç, örgüt ve mücadelesinin düzeyi, ezilen sınıfları
peşinden sürükleme ve ara tabakaları tarafsızlaştırma yeteneği, ruh hali,
kararlılığı vb., kapitalizmin nesnel olarak zorunlu kıldığı ve somut pratik
olabilirlik açısından nesnel koşulları olgunlaşmış devrimin, gerçekleşmesinin
ihtiyaç duyduğu öznel değişmeler ya da devrimin sübjektif koşullarıdır. Başta
sayılan üçünün, diğerlerini koşullandırdığı ve önünü açtığı etkenler.
Demek
ki, bir devrimin olabilmesi, insan iradesinden bağımsız nesnel toplumsal
siyasal değişme ve gelişmelerin yanı sıra, insan iradesinin konusunu oluşturan,
insana bağlı, kuşkusuz dönüştürücü insana bağlı değişmeleri de gereksiniyor,
iradeye bağlı olmayanları çözmek, başlıca tarihin tekerleğinin işidir,
kapitalizm, değiştirici nesnel birikimi üst üste yığmaktadır. Tıkanan
kapitalizmin, şu ya da bu zaman dilimi içinde, yöneteni yönetemez, yönetileni
de eskisi gibi yönetilmeye katlanamaz kılması ve bağımsız tarihsel eyleme
sürüklemesi kaçınılmazdır. Ama gerisi, insana kalıyor. Devrimci insana. İnsana
bağlı devrimci iradeye, insanın dönüştürücü gücü ve yeteneğine.
Burada,
insan, şüphesiz, tekil insan değildir. Sınıf mücadelesi, tek tek insanlar
arasındaki bir mücadele olarak gelişmiyor. Kendi başına öncü (bilinçli azınlık)
de değildir.
Çünkü
sınıf mücadelesi öncüler arasındaki ya da devrimci öncüyle sermaye (ve devleti)
arasındaki bir mücadele olarak da gelişmiyor. Devrimci öncü, devrimci iradenin
başlıca unsurudur ya da bu iradenin çıkış noktası ve başlıca uygulayıcısıdır;
ama (müttefiklerini de yöneten) proletaryanın parçası, onun içinde kök salmış
bir öncü olarak, bu rolü oynayabilir.
Devrimci irade, sınıfın iradesi olmaktan salt öncünün iradesi olmaya indirgendiğinde ya da sınıftan kopuk bir “öncü” iradesi olarak varsayıldığında, sınıflar-üstüleşir, anlamsızlaşır ve küçük burjuva bir kavrayışın unsuruna dönüşerek tek tek insanlara ve “öncü” gruplara abartılı ve gerçekleşmesi olanaksız bir rol yükleyen ve tarihi kahramanlara yaptırmaya kadar varan, nesnellikle (nesnelliğin proletaryaya tarihsel dönüştürücü rol verişiyle) çelişen bir hal alır. Devrimin öznel koşulunu oluşturmaktan uzaklaşır; çünkü kendi başına öncü kendisini ve iradesini ne denli zorlarsa zorlasın, devrimin başarısını sağlamaya güç yetiremez. Devrimci iradenin asli unsuru, esas sahibi, bilinçlilik, örgütlülük ve eylemlilik durumuyla müttefiklerini de peşi sıra sürükleme halindeki proletaryadır. Öncüsü, proletaryanın bu devrimci durum ve iradesini ortaya koyusunu yönetip yönlendirici çelik çekirdeği olarak, bu iradenin taşıyıcısı ve her şeyden önce oluşum merkezidir. Devrimci irade, öncüsünün aracılığına ihtiyaç gösteren, proletaryanın iradesi olarak kavranmak durumundadır. Proletaryanın devrimci iradesi, kendisinin en ileri parçasını oluşturan öncüsünün iradesinde merkezileşmiş ve yoğunlaşmış ifadesini bulur.
Devrimci irade, sınıfın iradesi olmaktan salt öncünün iradesi olmaya indirgendiğinde ya da sınıftan kopuk bir “öncü” iradesi olarak varsayıldığında, sınıflar-üstüleşir, anlamsızlaşır ve küçük burjuva bir kavrayışın unsuruna dönüşerek tek tek insanlara ve “öncü” gruplara abartılı ve gerçekleşmesi olanaksız bir rol yükleyen ve tarihi kahramanlara yaptırmaya kadar varan, nesnellikle (nesnelliğin proletaryaya tarihsel dönüştürücü rol verişiyle) çelişen bir hal alır. Devrimin öznel koşulunu oluşturmaktan uzaklaşır; çünkü kendi başına öncü kendisini ve iradesini ne denli zorlarsa zorlasın, devrimin başarısını sağlamaya güç yetiremez. Devrimci iradenin asli unsuru, esas sahibi, bilinçlilik, örgütlülük ve eylemlilik durumuyla müttefiklerini de peşi sıra sürükleme halindeki proletaryadır. Öncüsü, proletaryanın bu devrimci durum ve iradesini ortaya koyusunu yönetip yönlendirici çelik çekirdeği olarak, bu iradenin taşıyıcısı ve her şeyden önce oluşum merkezidir. Devrimci irade, öncüsünün aracılığına ihtiyaç gösteren, proletaryanın iradesi olarak kavranmak durumundadır. Proletaryanın devrimci iradesi, kendisinin en ileri parçasını oluşturan öncüsünün iradesinde merkezileşmiş ve yoğunlaşmış ifadesini bulur.
Devrimin
iradeye bağlı olmayan (nesnel) ve
iradi (öznel) etkenleri, hiç kuşku
yok, birbirlerinden kopuk süreçler oluşturmazlar, aralarında bir iç bağlantı
vardır ve somut durum ve düzeyleri bakımından, birbirlerinin gelişmesi üzerinde
olumlu ya da olumsuz etki yaparlar. Nesnel etkenlerin gelişmesi ve
olgunlaşması, öznel etkenleri geliştirici bir rol oynar ve tersi de doğrudur.
Bilinç, örgüt ve mücadele düzeyinde yansıyan devrimci iradi unsurun
gelişkinliği, nesnel devrim etkenlerinin olgunlaşması üzerinde olumlu bir etki
yapar.
Bu
son söylenen, devrimci iradenin rolünü büyütür. Yalnızca büyütmekle de kalmaz;
devrimci iradenin sadece devrimin nesnel etkenlerinin olgun olduğu koşulların
bir ihtiyacı olduğu fikrini dıştalar. Devrimci irade, devrimin nesnel
etkenlerinin olgunlaştırılmasının da bir faktörüdür. Üstelik proletarya (ve müttefiklerinin) bilinç, örgütlülük
ve eylem düzeyinde somutlanan devrimci irade, devrim durumu koşullarında
başarılı bir devrime yol açabilmek üzere, bu irade bir anda var olamayacağı
için, öncesinden kendi gelişme sürecini yaşamış olmalıdır. Bütün bir devrimci
hazırlık dönemi, gerek devrimin nesnel koşullarının olgunlaşmasını olumlu yönde
etkilemek, gerekse de kendi birikimini, yaygınlaşmasını ve kitlelere mal olma
sürecini yeterli bir düzeye ulaşmak için tamamlamak üzere, devrimci iradenin
uygulanma alanını (sürecini)
oluşturur.
Proletarya
ve müttefiklerinin bilinç, örgütlülük ve eylem düzeyi, devrimin hazırlık
döneminde yükseltilecektir. Devrimci irade, yalnızca devrimin (ve devrim döneminin) değil devrimin
hazırlığının (ve hazırlık döneminin)
zorunlu bir unsurudur. Devrimin kendisi ve hazırlığı, kuşkusuz toplumsal
siyasal gelişmelerin nesnelliğini göz önünde bulundurmayı ve bu nesnelliğe
dayanmayı, ama en az bunun kadar önemli olmak üzere, biçiminde ve
uygulanmasında en büyük esnekliği varsayan, sarsılmaz, yolundan sapmaz,
güçlüklerden yılmaz, ciddi bir devrimci iradeyi gerektirir.
Ayaklanmayla
oynanmaz örneğin. Ayaklanma, bir komploya ya da yalnızca öncüye değil ama öncü
sınıfa dayanarak, ikinci olarak, halkın devrimci atılımına dayanarak ve üçüncü
olarak, yükselen devrimin ve öncünün etkinliğinin en güçlü ama karşı devrimin
ve devrimin güçsüz, kararsız, çelişkili dostlarının saflarında duraksamaların
en güçlü olduğu bir dönüm noktasında patlak vermelidir. (Bkz. Lenin, Nisan Tezleri, Sol
Yay. 4. Baskı, Ağustos 1989, sf.158) Ama bir kere olgunlaştıktan sonra
beklemek, oyalanmak, atılım göstermede kararsız davranmak, başladıktan
sonraysa, durmak, savunmada kalmak, sürekli saldın halinde bulunmamak ölüm
demektir.
Ama
sadece ayaklanmayla değil, genel olarak sınıf mücadelesiyle de oynanamaz.
Ayaklanmaya geçiş dönemlerinde, uygun yeni araçların sistemleştirilmesi ve
halkın silahlandırılmasına girişmekten, yeni mücadele biçimlerinin önünü
açmaktan geri durulamayacağı gibi; devrimin görece olağan hazırlık
koşullarında, bu hazırlığın, olanca çeşitliliği içinde her özel durum ve her
alanda, dayatılan bütün görevleri üstlenerek, en uygun araç ve yöntemlerle,
olağanüstü esneklik ama sarsılmaz bir devrimci iradeyle yürütülmesinden de
kaçınılamaz. Esneklik, evet ve gerektiğinde -ki mutlaka gerekir- uzlaşmalar,
burjuva ve küçük burjuva çeşitli katmanlara ve onların çeşitli temsilcilerine
verilen tavizler (ve onları kullanmak),
hazırlığın kapitalizm koşullarında gerçekleştirilmesinin zorunlu sonucu olarak
çeşitli “işler”in burjuva mülkiyet ortamı, atmosferi olmadan, bu atmosferin
unsuru ve yayıcısı küçük burjuva aydınları vb. olmadan yapılamayacağını bilerek
bu koşulları ve unsurlarını kullanmak, hedefe varmak için dümdüz değil
genellikle etrafından dolaşarak yürümek, yalnız saldırmak değil savunma yapmak,
hatta geri çekilmek, evet, tümü zorunludur, gereğinden kaçılamaz; ama tümü,
çelikten bir devrimci iradenin gerçekleşme koşul ve biçimleri olarak ortaya
konabilir ve devrimin hazırlığının ihtiyaçlarına bağlanır. Tümünü tek bir
he-tefe kilitleyen devrimci irade olmadan ya da eksikliği koşullarında, her şey
anlamsızlaşır, zıddına dönüşür.
Devrimci
hazırlık, devrim ve hatta devrimin zaferi sonrasında uzunca bir dönem burjuvazi
proletaryadan daha güçlüdür. Proletarya diktatörlüğü koşullarında, elinden
iktidar olanakları alınmasına rağmen, uluslararası ilişkilerinin yanı sıra,
kapitalizmin bir çırpıda bütünüyle tasfiye edilememesi ve üstelik meta
üretiminin kapitalizmi durmaksızın yeniden üretmesi nesnel zemininde ve buradan
yansıyan özel mülkiyet özlemleri, ona ilişkin fikir, önyargı ve alışkanlıklar,
burjuvazinin örgütlenme ve nüfuz yeteneği gibi öznellikleriyle daha güçlü
olarak kalabilen burjuvazinin (Bkz. Lenin, “Sol” Komünizm, Sol Yay. 5. Baskı,
Haziran 1991, sf. 66) bu güçlülüğünde, “yenilgisinin direnişini
artırması”nın rolü kuşkusuz vardır; ama nihayetinde, en başta iktidar
olanakları gelmek üzere, olanaklarının daraldığı da bir gerçektir. Elinde
iktidar olanakları olduğundaysa gücünün, tıkanmalar ve krizlerle ne denli
sarsıntıya uğratılsa da, daha büyük olduğu bir gerçektir. Siyasal egemenlikle
pekiştirilen bütün bir etki altına alıp boyun eğdirip özel mülkiyet ilişkileri,
buradan gelen ağır kokulu yaygın bir küçük burjuva atmosferi, proletarya
saflarında bile etkisini gösterir (işçi
bürokrasisi vb.). Ve devrimin hazırlığı bu ağır ortamda yapılacaktır; başka
yol yoktur.
Ama
bu durumun dayattıkları, yalnızca örgütlenme girişimlerine saldırılar,
tutuklamalar ve cinayetler değil, yalnızca ideolojik egemenlikten gelen
beyinleri iğdiş edicilik değil, yalnızca kararsızlıklar ve yalpalamalar değil,
proletaryanın kapitalizm koşullarında burjuvazi karşısındaki kaçınılmaz
güçsüzlüğünden gelen her türlü zorluklardır da. Proletaryanın bankası ya da
başka finans kuruluşları yoktur örneğin - maddi (parasal) zorluklar. Partiler sistemi, parlamento vb. ekonomik gücü
varsayan engellerle doludur; toplantı salonları vb. sermayenin denetimindedir,
kâğıt stokları da öyle. Örgütlenme, toplanma, basın vb. özgürlüklerinin,
ekonomik olarak gerçekleşebilirlik olanakları olağan koşullarda yoktur ya da
olağanüstü sınırlıdır. Bunlar, bir de siyasal zorbalıkla daraltılıp
olanaksızlaştırılır. Bütün bunlar, bir yandan, proletaryanın önüne dev
zorluklar olarak dikilir, öte yandan devrimci iradenin önemi ve rolünü artırır.
Daha,
sayılamayacak kadar çok zorlukların sözü edilebilir. Üstelik yalnızca zorluklar
nedeniyle değil ama bir dizi başka nedenle de hatalar yapmak kaçınılmazdır.
Teori, hep pratiğin ardından gelir; pratiğin yolunu aydınlatan teori, hata
olasılığının önünü ne denli kesse de, yine de, kaçınılamayacak hatalar için
belirli bir yer kalır. Bu da zorlukları büyütür.
Kendisinden
güçlü bir düşmana karşı, onun maddi ekonomik temeliyle birlikte egemenliğini
hedef alarak, büyük zorluklar içinde yürütülecek bir devrim hazırlığının en
başta ve en çok ihtiyaç duyduğu şey, sarsılmaz bir devrimci iradedir. Bu
anlamıyla sınıf mücadelesi, devrimci iradenin etkinlik alanıdır.
Devrimci
irade, kuşkusuz, devrimciliği kendinden menkul, toplumsal siyasal gelişmenin
nesnelliğini dikkate almayan bir kör irade değildir. Kuru devrimci iddialar ya
da devrimci gevezelikle ilişkisi yoktur. “Ben bilirim”ci dayanaksız zorlama
anlamına hiç gelmez.
İrade,
doğal ki, yalnızca proletarya için değildir. Burjuvazi de irade kullanımları
gerçekleştirir. Bütün bir üst yapı, devleti, ordusu, ideolojisi, hukukuyla,
tamamen burjuva iradesinin gerçekleşme alanlarını oluşturur. Burjuva devlet
örneğin, iradeye bağlı olarak ortaya çıkmamıştır ya da varlığı iradeye bağlı
değildir; ama örgütlenmesi ve tüm uygulamaları, burjuva iradesini yansıtır.
Proletaryanın geçmişten gelen, bilinçlilik, örgüt ve mücadelesinin kazananları,
birikmiş proleter irade, burada, salt burjuva iradesini sınırlar; burjuvazi,
bunu dikkate alarak davranma durumundadır (tekelci
dönemde burjuva demokrasisi).
Proletaryanın kazanımlarının giderilmesi, onları garanti eden, proleter bilincin kazınması ya da etki alanının daraltılması, örgütlerinin dağıtılması ve mücadelesinin ezilmesini gerektirir. Bu durumda, burjuva irade, daha sınırlanmamış haliyle bir başka devlet biçiminde yansır (faşist diktatörlük.) Bu, faşist diktatörlüğü mümkün kılan ekonomik temelin var olması zorunluluğuyla çelişmez.
Proletaryanın kazanımlarının giderilmesi, onları garanti eden, proleter bilincin kazınması ya da etki alanının daraltılması, örgütlerinin dağıtılması ve mücadelesinin ezilmesini gerektirir. Bu durumda, burjuva irade, daha sınırlanmamış haliyle bir başka devlet biçiminde yansır (faşist diktatörlük.) Bu, faşist diktatörlüğü mümkün kılan ekonomik temelin var olması zorunluluğuyla çelişmez.
Burjuva
ordu, örneğin, hele faşist diktatörlüğün bir kurumu olarak ordu, kendisinden
başkasına hemen hiç tahammül göstermeyen burjuva iradenin bir cisimlenmesini
oluşturur. Bu, yine, askeri sanayi kompleksiyle iç içe girmiş haliyle
militarizminin ekonomik temellerinin küçümsenmesi ya da reddini gerektirmez;
ama burjuva iradesinin, somut bir örgütlenme tür ve tarzına işaret eder.
Ayrıntıya
girmemek için öncesini bir yana bırakarak tekelci kapitalizm koşullarını ve
tekelci burjuvaziyi düşünürsek, asalak, çürümüş, can çekişen, üretici güçlerin
gelişmesiyle kökten çatışan kapitalizmin burjuvazisinin iradesinin, tarih
tekerleğini tersine döndürmeye çalışan, nesnel olmayan (ya da nesnelliğe dayanmayan), çünkü zorunluluğa karşı duran
tamamen gerici bir nitelik taşıması anlaşılır bir şeydir.
Devrimcilik
adına, sınıfa dayanmayan “öncü”nün iradesi olarak aşırı abartılan, temelsiz bir
zorlama unsuru olan, sınıf mücadelesinin akışına değil “öncü”nün ihtiyaçlarını
karşılamaya ve iddialarına bağlanan bir irade türü olarak devrimci gevezelik ya
da küçük burjuva iddiacılık da, nesnelliğe, toplumsal gelişme yasalarıyla
devrim yasalarının bilgisine dayanmaz. “Öncü”yü, onun salt iradesini ve seçme
özgürlüğünü, yaşama ve sınıf mücadelesine ilişkin olanı isteğe göre belirleme
özgürlüğünü esas alır. Ama tam da bu nedenle, kördür. Bu tür bir iradenin,
devimin samimi olarak istenmesine (ya da
istenmemesine) bağlı olması, hiçbir önem taşımaz. Belirli yasalar uyarınca
gelişen, bu yanıyla insan iradesine bağlı olmayan devrimin yasalarının
bilincinde olmayan bir iradenin, devrime hizmet etmesi olanaksızdır. Ancak, çok
özgün koşullarda, kendiliğinden, devrimin ihtiyaçlarıyla çakışabilir;
kendiliğinden, devrimin yasalarına uygun düşebilir. Ama devrim yapmak ve onu
hazırlamak, “ya tutarsa” diye “göle maya çalmak” değildir. Böyle bir irade,
kuru iddiacı, devrimci niyet ya da lafız üzerine kurulu ya da bürokratik bir
irade olabilir; ama devrimci bir irade olamaz. Olanca iddialılığına karşın,
burada, aslında bir irade de yoktur; “irade sahibi”, bilincinde olmadığı,
dolayısıyla ona müdahale ve yön verme şansına da sahip olmadığı (böyle bir çaba ve yönelim içinde de
değildir) toplumsal gelişme ve devrim yasalarının ağırlığı altında ezilir,
gelişmenin kendiliğindenliğine kapılır gider. İrade adına, iradenin yerine,
kendiliğindenliğe tapınma geçer.
Devrimci
irade, sosyalist içeriğiyle, kapitalizmin ürünü ve mezar kazıcısı proletaryaya
özgüdür. Kapitalizmde ortaya çıkan ve geleceği, sosyalizmi temsil eden emeğin
ve üretimin toplumsallaşmasının zorunlu kıldığı bütün bir nesnelliğin ürünü
olarak şekillenir. Öznesi, proletaryadır. Bu nesnellikten kaynaklanan bütün
süreçlerin (ideolojik, siyasal vb.)
dayanaklık ettiği bir bilinçlilik, örgütlülük ve eylemlilik durumu olarak var
olur.
Devrimci
irade, kaynağını toplumsal nesnellikte ve nesnelliğin bilgisinde bulmayan kör
bir irade olamaz. Devrimci irade, nesnellik ve onun bilgisiyle bağlıdır;
nesnelliği ve onun bilgisini gereksinir. Devrimci irade ve onun kullanılmasını;
kaba müdahalelerde, bürokratik tutumlar ya da abartılı “devrimci” iddialarda
ifadesini bulan kör iradeden, insan iradesini toplumsal nesnelliğin önüne,
hatta yerine geçiren, ama iradenin devrimci kullanımıyla ilişkisiz
iradecilikten ayıran, tam da bu noktadır. Ya niçin yaptığını, ne yaptığını
bilmeden körü körüne bir karar verme ya da nedenini, niçinini bilerek, ne
yaptığının bilincinde olarak verilen sağlam, sarsılmaz, toplumsal dönüşüm ve
devrimin gelişmesinde yol gösterici kararlar…
Hegel’e
de atıfta bulunarak, zorunluluk ve özgürlük ve irade özgürlüğü üzerine
Engels’in söyledikleri şunlar:
“Özgürlük
ve zorunluluk ilişkisini doğru olarak ilk düşünen Hegel oldu. Ona göre,
özgürlük, zorunluluğun kavranmasıdır. ‘Zorunluluk ancak kavranılmadığı ölçüde
kördür.’ Özgürlük, doğa yasaları karşısında düşlenmiş bir bağımsızlıkta değil,
ama bu yasaların bilinmesinde ve bu bilme aracıyla bu yasaların belirli erekler
için yöntemli bir biçimde kullanılma olanağındadır. Bu dış doğa yasaları için
olduğu denli, insanın maddi ve manevi varlığını yöneten yasalar, -gerçeklikte değil, olsa olsa kafamızın
içinde ayırabildiğimiz iki yasa sınıfı- için de böyledir. Öyleyse istenç (irade) özgürlüğü, ne yaptığını bile
bile karar verme yetisinden başka bir anlama gelmez. Buna göre, belirli bir
sorun üzerinde bir adamın yargısı ne denli özgürse, bu yargının metnini
belirleyen zorunluluk o denli büyüktür; oysa çok sayıda çeşitli ve çelişik
karar arasında görünüşte canının istediği gibi seçen, bilgisizliğe dayanan
kararsızlık, bununla özgür olmayışını, egemenliği altına alacağı şeyin
egemenliği altında bulunduğunu göstermekten başka bir şey yapmaz.” (Engels,
Anti-Dühring, Sol Yay. 2. Baskı, Mart 1977, sf. 202-203.)
Engels,
yukarıda daha çok tekil insanı ve onun iradesini konu ediniyor. Ama aynı
yaklaşımını, toplumsal güç ve yasalarla devrimci irade arasında ilişki kurduğu
şu pasajda da görüyoruz:
“Toplumsal
olarak etkide bulunan güçler, tıpkı doğa güçleri gibi etkide bulunurlar: onları
bilmediğimiz ve hesaba katmadığımız sürece, kör, zorlu, yıkıcı güçler olarak.
Ama bir kez onları öğrendikten, etkinlik, yön ve etkilerini bir kez kavradıktan
sonra, onları gitgide kendi istencimize bağlamak ve onlar sayesinde
ereklerimize erişmek, yalnızca bize bağlıdır.” (Age, sf.442)
Görülüyor
ki, devrimci irade ile nesnellik ve onun zorunlu kıldıkları, toplumsal
gelişmenin nesnel yasaları ya da toplumsal gelişmenin yasaya bağlanmış
zorunlulukları arasındaki tek doğru ilişki, insanı (ve kuşkusuz proletaryayı) özgür kılacak, kapitalizmden kurtuluşa
götürecek yasaların bilgisine sahip olmaktır. Bu bilgiye sahip olmadan,
devrimci iradeye sahip olabilmek olanaksızdır. Zorunlu olanı, toplumsal
gelişmenin yasalarını öğrenip bilerek kavramadan, onun gereklerine uygun
davranmadan devrimci iradeyi oluşturmak olanaklı olmadığı gibi, devrimci irade
aracılığıyla toplumsal gelişmeyi etkilemek ve devrimci amaçlara ulaşmak da
olanaksız olacaktır.
Toplumsal
nesnelliği bilip tanımadan, zorunlu olanı kavramadan, sözde devrimci iradeye
vurgu yapmak ve iradeyi zorlamak, kör zorunluluğun egemenliği altına girmek ve
zorunluluklar tarafından oradan oraya sürüklenmek, kader olmaktadır. Burada,
olanca tantanasına karşın, kör ve sözde bir iradeden, “çok sayıda çeşitli ve
çelişik karar arasında görünüşte canının istediği gibi seçen, bilgisizliğe
dayanan kararsızlık”tan söz edilebilir. Ve kural olarak, canının istediği gibi
seçme, en güçlü etkide bulunan bağımlılaştırıcı gücün dayattıklarının seçilmesi
(ya da o güce boyun eğilmesi)
biçiminde tecelli eder. (Daha güçsüz
nesnel etkenlerin dayattıklarının seçilmesi, kuralı bozmayan istisnaları
oluşturur.)
Devrimci
irade ve (doğru) kullanımı, “…
Devrimci teori ile hareketin yasalarının bilgisiyle, devrimin yasalarının
bilgisiyle silahlanmış…” olmayı gereksinir. Başka türlü körlükten kaçınılamaz.
Sözü edilen yasaların bilgisiyle silahlanmak, bilimsel sosyalizmin teorisi ile
donanmak demektir. Devrimci irade merkezi proletarya partisini söz konusu
ederek, Stalin, bu sorun üzerinde durur: “Ama gerçekten bir öncü müfreze olması
için, partinin devrimci teori ile hareketin yasalarının bilgisiyle, devrimin
yasalarının bilgisiyle silahlanmış olması gerekir. Yoksa parti, proletaryanın
mücadelesini yönetemez, proletaryaya önderlik edemez. Eğer parti, işçi
sınıfının kitlesinin duygularını ve düşündüklerini kaydetmekle yetinirse,
kendiliğinden hareketin kuyruğunda sürüklenirse, kendiliğinden hareketin
ataletinin ve politikaya karşı ilgisizliğinin üstesinden gelemezse; eğer parti,
proletaryanın geçici çıkarlarının üstüne çıkamazsa, kitleleri proletaryanın
sınıf çıkarlarını anlama bilinç düzeyine yükseltemezse, gerçek bir parti olamaz.”
(Stalin,
Eserler, C. 6, İnter Yay., sf. 162)
Biz
sarsılmaz devrimci iradeyi Stalin yoldaşın parti militanı ve önderi olarak
gerek devrimci kavganın örgütlenmesi ve gerekse de sosyalizmin inşası sürecinde
yakinen anlayabiliyoruz. Lenin de sonra hiçbir deneyim ve tecrübe
olmamasına rağmen sosyalizmin inşasına önderlik ederek, dünyanın gelmiş geçmiş
en vahşi insan kasabı Hitler faşizminin tarihe gömülmesine önderlik etmesi ve
zor süreçlerde devrimi irade ile yol açmasını başaran Stalin yoldaş ölümünün
65. yılında proletarya ve komünistlerle yol göstermeye devam ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder