Her bir yoldaş öncelikle Ali Ekber Barış yoldaşın
yaşamını ve devrimci kavgasını okumalı-ders çıkarmaları ve aynayı kendisine
tutmalıdır. Ama yalandan değil bunu gerçekten yapmalıdır.
Hiç yorulmadan dönen bir değirmen taşı olarak gördüm
güneşi. Aynı yerde dönüyordu taşları. Onu çeviren zaman, su olmuştu 24 saatlik
dilimlere bölünüp. Siyah ve beyaz renkli elleriyle hızlı vuruyordu ki taşlara,
hızına yetişmek mümkün değildi. Gecenin gündüzün düşleri arasında, un ufak olan
ömür, uçsa da, kaçsa da toprağa düşüyordu sonuçta.
Yer açmak için yenilerine, yeşillerine süzülerek uçtular. Bazen sulara, bazen, bazen taşlara, bazen çimenler üstüne. Uzaklaşıp gitti zaman dönmemek üzere, Onları da katarak önüne. Ve ben geç kalmıştım, bazı gerçeklerin olduğu gibi nitelenmesinde: kuşlara, arılara, çocuklara, otlara, deliğinden takırdayan farelere, yavru kediye, yılana.
Ah yıldızlar. Ne zaman başımı kaldırıp baksam gökyüzüne,
yerinizdesiniz. Attığınız demirlerimi gözlerimize değen ışıklarınız Öyle ise
sakın toplamayınız halatlarınız. Kendiniz gibi beni de yerime çivilediniz ve
ben geç kalmışım, özlemim durak bilmez yollarında, ihanetin ihanet olduğunu
anlamadan, safça yalanları gerçek olarak algılamaktan, hazırlıksız yakalanıp
yürüdüğümü anlamak için.
İkilerde mi düğümleniyordu yaşam. Ateş ile su, yer ile
gök, sevgi ile nefret, kadın ile erkek iyi ve kötü hep yan yana mıydı? Ben ile
ruhun iç içeliğin de yok muydu bir tersliklerimiz, garipliklerimiz.
Hem cenneti, hem cehennemi mi yaşıyorduk aynı anda.
Tutunan yanımıza kimler egemen olmuştu böyle? Ve tutulamayan yanımızla hangi
uzak ellerde çiçek topluyorduk? Hangi gözlerle sevgi buluyor, hangi yüreklerde
aşk arıyorduk! Uçan böceklere ne zaman boyun eğmişlik böyle?
Hep uzaklarda filizlenen duygular değimliydi bizi kendine
çeken? Ne olduğunu bilemediğimiz düşler, rengini, soluğunu, biçimini
öremediğimiz yüzler değimliydi?
Yüreğimizde ona dokunabilme umudu taşıdık hep. Pusulasız
yollarda, adresiz şehirlerde sokaklar ve evler tanıdık gibi geldi de,
parmağımızı uzatamadık bir kapının ziline.
Dimdik bekledik hep, bize bir ses ‘gel’ desin diye. Ama
hiç yitirmedik içimizdeki özlemi, devrime olan umudu. Şimdinin nasıl dünü
varsa, yarınında bugününü yönelttik özgürlüğe yaşamamız bunun içindir. Mavi bir
çiçeğin kokusunu koklar gibi, pınar başlarında yudumlanan bir avuç soğuk su
gibi, açlığı bastıran bir lokma ekmek gibi, türkü gibi, marş gibi, şiir gibi,
özgürlüğe kanat çarpan kuşlar gibi, hücrede direniş türküsü söyleyen ıslık
gibi, ölüm orucunda milim milim ölüme koşan Ali Ekber Barış yoldaş gibi.
Ey sevgili yoldaş sen gideli kocaman 16. yıl oldu.
KP-İÖ’nün savaşçısı olarak zindanlarda dayatılan ihaneti, bedenini ölüm orucuna
yatırarak geri püskürttün. Sen bir özgürlük rüzgarıydı estin emekçilerin
üzerinde hep. Biz yoldaşlara, yürekli militan devrimci duruşunla yoldaşlığı
bir kez daha hatırlattın. Onun içindir ki hasretsin dinmedi bir türlü.
Nice acılar ve ihanetler yaşadık sensiz.
İhanetler-kaçanlar düzene dönenler oldu utanmazcasına. Ama ben seni bir adım
gizemime sarıp doldurdum hep yüreğime. Ve faşist baskı ve zulmün kitleler
üzerinde yarattığı kasvetin etkisine rağmen, inanıyoruz ki devrime dönecek olan
devrimci rüzgarın esintisinde senin umudunu buluyorum yoldaşım. Daha sıkı sarıp
sarmalıyorum seni; vefa ve fedakarlık yüklü siluetin dolaşıyor kavgamızın her
anında. Seni anmak tüm güzellikler için dövüşmekti. Seni anlamak halkın
acılarını ve yoksunluklarını dindirmek için daha sıkıca sarılmaktı mücadeleye.
Seni sevmek daldan kalan sonbahara direnen son yapraktı, gönülden açan özgürlük
kuşuydu.
Adeta trenin köprüden son geçişi, nehrin denize son
ulaşmasıydı. Ellerini üstümden, sesini sesimden, duygunu gözlerinden ve
sözlerimden esirgeme. Seninle yıkılayım toprak üstüne, kar altına, yağmur
sularına karışayım. Kavga olup çıkar başını karın altında, inadına filiz veren
kardelenler gibi. Başını baharda papatyalarla, çiğdemlerle, nergislerle açtır.
Itır kokayım hep yanında yeniden yeniden. Ama sakın ola bana geç kalma deme.
Bak derinde kavga sesleri geliyor her yerde vasiyetine bağlı kalıp İnşa'mızı daha
da büyütmek için atıyoruz yüreğimizi kavganın kızgın ateşine.
Seni sevgi ve
özlemle anarken yarım bıraktığını tamamlayacağımıza söz veriyoruz.
Seni özleyen yoldaşın
Kemal Çelik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder