“Burjuva kapitalist sistemin yıkılması ve devrimin zafere
ulaşması için mücadele eden komünistler olarak yaşamımızı örgütlü mücadelenin
gereklerine ve gereksinimlerine göre şekillendirmekle yükümlüyüz” sözüne bağlı
kalan Fahri yoldaşın yaşamı ve duruşu biz yoldaşlara her bakımdan örnek
olmalıdır. Erkence aramızdan ayrılan yoldaşların, devrimci komünist kimliği,
bir bütün halinde, proleter yaşam tarzları her bakımdan bizlere yol
göstermelidir. Eğer teori ile pratiğimiz arasında bir uyum yoksa sözlenen sözlerin
hiç bir değer taşımayacağını unutmamalıyız.
Fahri yoldaş hem devrimci faaliyet yürütüyor ve hem de
gece gündüz demeden çalışıyordu. O biliyordu ki, yaşamını bütünüyle devrimci
tarzda örgütlemeyen, devrimci düşünmeyen, devrimci kültür ve ahlakı kişiliğinde
içselleştirmeyen, düşündüğü gibi yaşamayan bir kişinin, burjuvazinin
bataklığında çürüme ve yozlaşmaya kılıç çalmasının mümkün olmadığını
düşünenlerdendi. Onun içindir ki yaşamı her alanda devrimci tarzda örgütlemek
büyük önem taşıyordu.
Yoldaş her günkü yaşamı içinde, burjuvazinin ideolojik saldırısının yansımalarını, günlük yaşamın akışı içerisinde yaşamın her alanında rahatlıkla gözlemleyebiliyor ve burjuvazi sunduğu yaşam tarzıyla, tüm toplumu zehirlemeye, ideolojisiyle beyinleri teslim almaya çalıştığını görüp yaşıyordu. Burjuva ideolojisine cepheden tutum alarak her gün kendisini M-L ideoloji ile yenilemeyenlerin sonuçta bencilliği, bireyciliğe kapılarak, insani değerler ve insanca güzellikler adım adım aşınarak her şeyin çirkinleştirilip, yozlaştırılıp, çürüyeceğini ve düzenin limanına demir atacağını görüyordu.
Yoldaş her günkü yaşamı içinde, burjuvazinin ideolojik saldırısının yansımalarını, günlük yaşamın akışı içerisinde yaşamın her alanında rahatlıkla gözlemleyebiliyor ve burjuvazi sunduğu yaşam tarzıyla, tüm toplumu zehirlemeye, ideolojisiyle beyinleri teslim almaya çalıştığını görüp yaşıyordu. Burjuva ideolojisine cepheden tutum alarak her gün kendisini M-L ideoloji ile yenilemeyenlerin sonuçta bencilliği, bireyciliğe kapılarak, insani değerler ve insanca güzellikler adım adım aşınarak her şeyin çirkinleştirilip, yozlaştırılıp, çürüyeceğini ve düzenin limanına demir atacağını görüyordu.
Çünkü burjuva kapitalist sistem daha çok kar etme hırsıyla her türlü araç ve yöntemi kullanarak, yaşamı tümüyle köleleştirir.
Komünist, burjuvaziye karşı savaşım içerisinde
proletaryanın biricik ideolojisi olan bilimsel sosyalist ideolojinin
savunucusu, Marksizm-Leninizm'in temsilcisi olarak çıkar çürüyen düzenin
karşısına. Kapitalizmde iki farklı sınıf ve iki farklı ideoloji, uzlaşmaz bir
savaşım halindedir. Ve biz komünistler bu savaşta proletaryanın kızıl bayrağını
ellerimizde dalgalandırıyorsak, devrimci bir proleter gibi savaşmasını da
bilmeliyiz.
Fahri yoldaş küçük burjuva alışkanlıklar devrimci iç
yaşamla bağdaşmayacağını özümleyen yoldaşlardandı.
Çünkü komünist kadroların yaşamında burjuvazinin yaşam
biçiminin, düşüncesinin, kültürünün, anlayışının, alışkanlıklarının, ahlakının
asla yeri olamaz. Burjuva düzenin tüm toplumu zehirleyen, kuşatan yaşam tarzı,
kimi zaman devrimcileri de etkisi altına alabilmektedir. Küçük-burjuva dürtü ve
özlemler, alışkanlıklar, hayaller kimi yerlerde mücadelemizi tehdit edebiliyor.
Yaşantımızı küçük-burjuva alışkanlıklar şekillendirebiliyor. Örgütlü yaşam
tarzına uygun bir devrimci iç yaşam örgütleyemediğimiz zaman, küçük-burjuva
yaşam tarzının bir düşman gibi içimize sızmasına kapı aralamış oluyoruz.
Bizim en büyük düşmanımız içimizdeki küçük-burjuvadır.
Ona karşı amansız mücadele etmeliyiz. “İnsanların en büyük savaşı, kendi
özlemleri ve tutkularına karşı olan savaşımıdır” der Marx. Küçük-burjuvazinin içimize
sızmasını, bizi kuşatmasını, devrimci iç yaşantıyı her yönüyle oturttuğumuzda,
ona karşı savaşmayı bildiğimizde engelleyebiliriz. Küçük-burjuva yaşam, sınıf
düşmanımızın, yani burjuvazinin proletaryayı kuşatan ideolojisinden,
kültüründen, düşüncesinden, ahlakından beslenir. Devrimci örgütün kültürü,
ahlakı, düşüncesi ve yaşam tarzıyla asla bağdaşmaz.
Devrimci bir iç yaşantı, ilkeli ve disiplinli bir şekilde
uyarlanırsa, burjuva ve küçük-burjuva dünyaya ait olan tüm özellikleri öldürür.
Örgütün beslendiği kaynak sadece proleter saflardan olmamaktadır. Küçük-burjuva
ve aydınlardan örgüt saflarına gelişte söz konusudur. Kadrolarımız henüz
çoğunlukla küçük-burjuva kökenlidir. Onlar geldikleri sınıfın alışkanlıklarını,
yaşam tarzını, kültürünü, tüm zaaflarını üzerlerin de şu veya bu ölçüde
taşıyarak gelirler saflarımıza. İşte tam da bu noktada, küçük-burjuva
özelliklerden arınmanın ve devrimci iç yaşantının oturtulması daha bir önem
kazanır.
Proleter yaşam tarzının içselleştirilerek günlük yaşamda
pratiğe somutlanması ilkeli, kurallı, disiplinli bir örgütsel yaşamın
özümsenmesiyle mümkündür. Günümüzün 24 saatini mücadelenin ihtiyaçlarına ve
çıkarlarına göre düzenlemek, zamanımızı verimli ve planlı kullanmak zorundayız.
Yüklendiğimiz sorumlulukların bilinciyle kullanılan
zaman, yaşamımızı disiplinli bir şekilde örgütlememize, günümüzün verimli
geçmesine yardımcı olacaktır. Genellikle zamanımızın büyük bir kısmını dışarıda
kitlelerle, emekçilerle iç içe geçiriyoruz. Kimimiz fabrikada bir işçi, kimimiz
okulda öğrenci, kimimiz emekçi, kimimiz de değişik yerlerde çalışıyoruz.
Sonuçta nerede olursak olalım, ne yaparsak yapalım, her alanda ve her yerde biz
bu sınıfın bir parçası ve öncüsüyüz. Yaşamımızı sınıfla bütünleştirerek, bir
disiplin ve düzen içerisinde sürdürmeliyiz. Düşman karşısında harcayacağımız
fazladan bir zamanımız yoktur. Bu yüzden iş yaşamı dışında kalan zamanımızı da,
özellikle de evde, en verimli şekilde kullanmalıyız. Yoldaşlarımızla
ilişkilerimizden evin günlük kullanımına, komşularımız ve çevremizle
ilişkilerimize kadar yaşamı devrimci tarzda örgütlemeliyiz.
Biz örgütlü komünist kadrolar, ancak işçi ve emekçi
kitleler içerisinde eriyerek, onlarla bütünleşerek, onlardan öğrenerek ve
onlara öğreterek; yani bir proleter gibi yaşayarak devrimci yaşam tarzını yerli
yerine oturtabiliriz. Keza böyle olduğu koşullarda burada küçük-burjuva yaşam
tarzı asla yaşama şansı bulamaz. Proleter devrimci iç yaşam; burjuva yaşam
tarzının dünyamıza girmesine, onun yeşerip boy vermesine izin vermez. Bu yaşam,
küçük-burjuva yaşam tarzını kökünden kazıyarak, onun duygularını,
düşüncelerini, dünyasını yok eder.
Biliyoruz ki, küçük-burjuva anlayışlar ve değerler
devrimci düşünceleri, devrimci ahlakı yozlaştırır, kirletir, çürütür ve örgüt
kimliğine yakışmayan davranışlarda bulunan ikiyüzlü, yalancı ve durumu idare
eden kadrolar yaratır. Burjuvazinin yozlaşmış ahlakına karşı devrimci ahlak,
komünistlerin mücadelesiyle örtüşen bir yaşam biçiminin oluşturulmasında yol
gösterici olur, mücadeleye yön verir.
Devrimci ahlak; örgüt içerisinde yoldaşlık ilişkilerine
de yön vererek kolektivizmi geliştirir, kolektif bilinci egemen kılar. Devrimci
ahlak; kolektifin yoldaşça sevgi, yoldaşça denetim, yoldaşça paylaşım, yoldaşça
eleştiri-özeleştiri, yoldaşça güven üzerine oturmasını sağlar. Yoldaşlar ve
örgüt arasında açıklığı getirir.
Örgüt haliyle yoldaşlarımız, işçi sınıfına ve emekçilere
karşı sorumlu olduğundan onlardan hiç bir şeyi gizlemez. Yaptıklarının ve
yapamadıklarının hesabını tüm kitlelere ve kadrolara sağa sola çekilmeyecek
netlikle verir. Bu devrimci komünist ahlakın bir gereğidir. Komünist devrimci
olmanın üzerimize yüklediği bir sorumluluktur.
Biz sınıfımıza, kitlelere ve yoldaşlarımıza açık olmayı,
ilkesel bir davranış ve işleyiş haline getirerek, bu kültürü saflarımızda
yaygınlaştırmalıyız. Bu konuda da Fahri yoldaş örnekti. O eksikliklerimizi,
hatalarımız, zayıflıklarımızı, zaaflarımızı ortaya çıkarıp tartışmaktan,
bunları açıklamaktan, yanlışların hesabını vermekten hiçbir zaman kaçmadı ve
bunda da çekinmedi. Bu halka ve devrime karşı olan sorumluluğumuzun bir gereği
olarak baktı.
"Örgüt içi aleniyet karşılıklı olduğunda, gerçekten
anlam kazanır ve amacına ulaşır" derdi Fahri yoldaş. Böyle aleniyetçe
davranıldığı durumda hem karşılıklı güven ve denetim, hem de her türlü paylaşım
ve kolektif bilincin oturması sağlanır. Örgüte ve yoldaşlarına açık olmak,
kolektifin başarılı ve güçlü çalışma yürütmesinin garantisi ve güvencesidir.
Yoldaşlarımıza olan sevgimiz, kavgamızın içerisinde anlam
kazanır ve derinleşir. Biz kocaman sosyalist bir aileyiz. Bu yoldaşlık
ailesinin harcı, paylaşılan sevgiler ve harcanan emeklerle karılmıştır.
İnsanlığın kurtuluşu için, eşitlikler ve özgürlükler dünyası için mücadele
ediyoruz. Sevginin yozlaştırıldığı, parayla alınıp satılarak çirkinleştirildiği,
sevgi adına sevgisizliklerin, sahtekarlık ve riyakarlığın üretildiği bir
düzende, biz gücümüzü inancımıza olan sevgimizden alıyoruz.
Örgütlü savaşım, yoldaşlarımız ve insanlığa duyduğumuz
sevgi, bizi kavgamızda daha da çelikleştirir. Bu sevgi, tersinden, düşmanımıza
duyduğumuz öfkeyi daha da keskinleştiriyor. İşte Fahri yoldaşın yüreği sevgi
yüklüydü ve her bir yoldaşın sorunu kendi sorunu olarak görüp bunların çözümü
için çaba sarf ederdi. Yaşamı burjuvazi ve faşizm tarafından köleleştirilmiş,
ezilen ve sömürülen milyonlarca insan açlıktan, sefaletten ölürken ya da
katliamlarla yok edilirken, bu yaşananların acısını hissetmezdik, devrimci
olarak kalamayız diyen Fahri yoldaşta büyük bir yoldaşlık ve devrim sevgisi
vardı.
o biliyordu ki, yüreğimiz sevgi yüklü olmayanların, bu
kavgada ağır bedeller ödemeyi göze almaları beklenemezdi. Yoldaşlarımıza gelen
kurşuna kendimizi siper etmezsek, ölürken son sözümüz, “Yoldaşlar, sizi çok
seviyoruz!” demezsek ve yoldaşlık sevgisi belki bir noktada zorlukları paylaşmak,
fedakarlık da sınır tanımamak ve öne fırlamaktır olarak bakmazsak yol açıcı
örnek olmak yakalamaz...
Yoldaşlık sevgisinin tükendiği yerde bencillik,
bireycilik, çürüme, küçük hesaplar, inançta zayıflama başlar. Yoldaşlık
sevgisi, örgüt-mücadeleyi büyütmenin ve çoğalmanın da güvencesidir. Çünkü Fahri
yoldaşa göre, Sevgilerin en büyüğüdür yoldaşlık.
Komünistlerin bireysel, özel yaşamları yoktur diyen fahri
yoldaş, dolayısıyla paylaşılmayacak hiçbir şeyleri yoktur. Biz kavgamızı
paylaşıyoruz. Acımızı, mutluluğumuzu, ekmeğimizi, inancımızı, sevgimizi,
umutlarımızı, umutsuzluklarımızı paylaşıyoruz. Emeğimizi ve yüreğimizi
paylaşıyoruz. Haliyle gözbebeğimiz gibi korumamız gereken örgütümüzde,
beynimizi ve bilincimizi paylaşıyoruz.
Yoldaşlarımızla paylaşımımız bu temeller üzerine
oturmalıdır. En üst noktada paylaşılmalıdır her şey. Fahri yoldaşa göre,
paylaşmak, çoğalmak, üretmek, sorunları çözmek ve güçlenmektir. Yoldaşlarımızla
paylaştıkça gelişiriz. Paylaştıkça kararsızlıklarımız yok olur, eksiklerimiz giderilir,
güçlükler ve zorluklar aşılır. Paylaştıkça arınırız ve güçleniriz.
Yoldaşça paylaşım, örgütün ilke ve kurallarına göre,
örgütlü devrimci yaşamın gereksinim ve gereklerine göre şekillenmelidir.
Karşılıklı paylaşım, güçlü bir kolektifin başarıyla hedefine ulaşmasını sağlar.
Fahri yoldaş yoldaşlara yapılan eleştirilerin "yıkıcı
değil yapıcı olma"sını isterdi. Onların yanlışlarını, zaaflarını
görüyorsak eleştirmekten çekinmemeliyiz der ve alınır mı, gücendirir miyim
diyerek kaygıya kapılmadan, yerinde ve zamanında eleştirmeyi bir kolektif
bilinç haline getirme yaklaşımını kendisine düstur alırdı.
Eleştiri, devrimci ve devrimcileştirici bir silahtır. Bu
silahı kime karşı, ne zaman ve nerede kullandığımız Fahri yoldaş için oldukça
önemliydi. Eğer örgütlü yoldaşlarımıza karşı kullanıyorsak, onu çok iyi, özenli
ve dikkatli, devrimcileştirici amaca uygun bir biçimde kullanmasını bilmeliyiz.
Eleştiri üslubumuza özellikle dikkat etmeli, yoldaşımızı incitmekten ve
yoldaşça ilişkilerimizi zedelemekten kaçınmalıyız.
Eleştirilerimiz yoldaşımızın hatasını düzeltmesinde,
eksiklerini tamamlamasında, kendini aşmasında bir kaldıraç işlevi
görebilmelidir. Eleştiri, devrimcileştirmeli ve bu temelde ilerletebilmelidir.
Özeleştiriyi ise bir savunma ya da günah çıkarma aracı olarak kullanmamalıyız.
Bu ondan hiçbir şey anlamak, özeleştirinin devrimci amacını ve işlevini gözden
kaçırmak olur. Özeleştiri; örgüt önünde yanlışlarımızı, eksiklerimizi ve
zaaflarımızı açıklıkla ve yüreklilikle ortaya koymak, tahlil etmek, bundan sonuçlar
çıkarmak ve bu temelde kendimizi yenileyip aşmak iradesi ve çabası olmalıdır,
bu işlevi görmeli, buna hizmet etmelidir.
Yoldaşça güven ve denetim olmadan başarı olmaz. Fahri
yoldaş güven ve denetimin çalışmaları ileriye taşımada ki yerini derinden
kavrayan yoldaşlardandı. O Biliyordu ki, Sağlıklı bir yoldaşlık ilişkisinin
temeli, aynı zamanda karşılıklı güven ve denetimden geçer. Kolektifin başarılı
bir şekilde yürümesi, yoldaşların birbirini denetlemesi ve sağlıklı bir denetim
mekanizmasının işleyişiyle sağlanır. Yoldaşça denetim hataların yapılmasının
önüne geçtiği gibi, gevşeklik ve ataletin de önünü alır, hataları ve zaafları
zamanında görmeyi ve devrimci müdahaleyle gidermeyi sağlar.
Denetim, örgüt ve organ içi disiplinin oturmasının,
ilişkilere ve kurallara sınıfın ve örgütün çıkarları doğrultusunda bağlı
kalınmasının ön koşuludur. Yoldaşlarımızı denetlememiz asla onlara güvenmememiz
anlamına gelmemelidir. Biz yoldaşımıza güveniriz, ancak aramızdaki karşılıklı
denetimle adımlarımızı daha sağlam ve daha emin atarız. Lenin’in ünlü sözüdür:
“Güven iyidir, denetim daha da iyidir.”
Yoldaşça güven, karşılıklı denetim ve disiplin üzerine
oturmalıdır. Güven adına hiçbir zaman örgütümüz asla ilkelerinden ödün
veremeyiz, zaaf ifade edecek türden bir esneklik gösteremeyiz. Yoldaşça güven,
karşılıklı denetim, sevgi, paylaşım ve eleştiri üzerine oturursa anlam kazanır,
bunu unutmamalıyız.
Fahri yoldaşın yaşamı, zorluklar karşısındaki dik duruşu
ve olanaksızlıklara karşı savaşkanlığı, cesareti ve umutsuzlukla umutla karşı
koyuşu bize hep örnek olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder