9 Nisan 2011 Cumartesi

Yalancılık ve komploculuk burjuvazinin imdat frenidir, Kurtuluş’un kültürü burada ya senin kültürün ne MLKP?

Bütünüyle yaşamını ve varlığını yalan üzerine oturtan ve her geçen gün kuyruklu yalanları daha fazla açığa çıkan, devrimci akımlar arasında bile abartıcı ve yalancı olarak teşhir edilen MLKP çetelerinin yeni yalanlarıyla ilgilenmeyi uzun bir dönemdir bir yana itmiştik. Ne ki P. Doğrultu adlı derginin dokuzuncu sayısında çırılçıplak yalanları ve ahlaksızlığın sınır tanımaz bir durumda olduğunu görünce bu açıklamayı yapmayı devrimci sorumluluğumuzun bir gereği olarak gördük. "Boynuz kulağı geçer" misali, abartıcılık ve palavracılık da ders almış olduğu Aydınlık ve TDKP'yi geride bırakan MLKP çetelerinin bu yalanlarına çok yakın dostları bile "yeter diyerek" isyan etmek zorunda kaldılar.

Kurtuluş Dergisi'nin Gazi yıl dönümü sürecinde MLKP çetelerinin verdiği bilgiler ve yaptığı değerlendirmelere ilişkin veriler sunarak "neden yalan söylüyorsunuz, Gazi yürüyüşünde 2000 bin kişi yürüttük yazıyorsunuz, ama elimizde somut bilgiler var, bırak sen 2000 bin kişi yürütmeyi, bunun yarısı kadar bile kitle yürütmediniz anacak 500 kişi yürüttünüz" diyor. Palavracılar ordusunda tıs yok. Aynı değerlendirmeleri aşağı yukarı Özgür Gelecek, Partinin Sesi ve diğer dergilerde de görmek mümkündür.

Hatta Özgür Gelecek MLKP'nin kortejinin kimlerden oluştuğunu şu sözlerle dile getiriyor: "Mahallenin delisinin yüzüne maske takıp, eline şehitlerin resmini verip hallaç pamuğuna çevirten bir mantık, kendi taraftarları olmayan insanların eline maske verip MLKP milisi diye gösteren mantık." (Özgür Gelecek, Sayı: 93) Palavracılar ordusunda yine tıs yok. Propaganda da yalanı sanat ve kültür haline getirdin mi, akan sular bile durur. Buradan olarak Kurtuluş'un kültürü öylede ya senin kültürün nedir diye sormak zorunluluğu ortaya çıkıyor bu palavracılara.


MLKP o kadar palavracı bir akım ki, attıkça coşuyor coştukça dana çok atıyor. Gözümüzün içine baka baka yalanlar birbiri ardına sıralanıyor. İskenderun cezaevinde firar olayı da bunun en açık örneğidir. Gelişmelerin ne durumda olduğundan bir haber olan ama üzerine bir can simidi gibi sarılan çeteci zihniyet, 9 Mart imzalı bir basın açıklaması yapıyor. "Yoldaşlarımız önceden hazırlanan plan gereği kayıp vermeksizin karargahlarına ulaşmış ve can güvenlikleri sağlanmıştır" (Atılım, Sayı: 50) Ve bu açıklamanın üzerinden fazla bir zaman geçmeden firar eden iki MLKP tutsağı yakalandı. Bu durumda insan elbette soruyor; hani yoldaşlarınızı sağ salim üstlerine ulaştırmıştınız? Peki nasıl oldu da düşman üstlerinizi basarak, hem de dışarı da, hem de dağınık bir halde kaçan kişileri yakaladı.

Bütün bu vb. durumlar, bir kaç kez karşılaşılan olaylar olsaydı belki de önemli değil diyerek, üzerinde atlayıp geçilebilir. Ama bu abartıcılık ve palavracılık MLKP önderliğinin ruhuna işlemiştir. Şu gerçeği teslim etmek gerekir. MLKP önderleri hep geriye gittiler ama yalnızca bir alanda atılım yaptılar, yalancılık, komploculuk ve gerçekleri çarpıtma. Bu alanda da palavra kültürü edinmede bayağı yol kat ettikleri gerçeğini teslim etmek gerekir ki, MLKP önderliği birlik-palavra devrimini başarıyla yerine getirmiştir.

Elbette amacımız MLKP önderliğinin tek ayak üzerinde döktüğü bir ton yalanları buraya aktarmak değildir. Ama bu alanda en yakın dostlarının bile tepkisini çekecek düzeyde yalancılığının tescil edilmesi için bir kaç anekdot düşmek istedik. Çünkü MLKP çetelerinin olabildiğince büyük yalanlara ihtiyacı vardır. Gerçekler açığa çıktıkça, söylenen ve ileri sürülen bütün iddiaların fosluğu ortaya döküldükçe, ayakta kalabilmek için olabildiği ölçüde yalan söyleyecektir. Bu yalanlar gerçeklerin üzerini "ne kadar kapatırsam o kadar kardır" mantığıyla yapılmaktadır. Nitekim şimdiye kadar yaptıkları bütünüyle budur. Karşımıza mert ve yürekli rakip olmayınca, her türlü kirli yöntemi kendisine temel alan bir güruhla devrimci bir zemin üzerinde kalarak mücadele yürütmek oldukça güçleşiyor. Haliyle bu iblislere ve eli kanlı cinayet şebekelerine karşı mücadelede daha soluklu olmak ve bıkmadan gerçekleri ortaya dökmek zorundayız.

Lenin parti içi ve dışındaki güçlere karşı savaşımda kişilerle ya da falanla, filanla, uğraşma yerine o dost doğru olarak, ideolojik-politik ve örgütsel sorunlarla uğraşmış, tartışmalarda mücadelesinde hep bunu öne çıkarmıştır. Bizde 23 Ağustos 1995'ten bu yana geçen süreçte, hep sorunun ideolojik / örgütsel ve politik boyutunu öne çıkardık. Ve kişilerle uğraşma tutumu içinde olmadık. MLKP çetelerinin en kadar yürekli ve inançlı devrimciler olduklarını biliyoruz. Aynı zamanda bunların en zor dönemlerde ne kadar yüreklice hareket ettiklerini de biliyoruz. Bütün bunlar bizler için sır değil. Ama kişiler bazında yürütülecek tartışmalar –ki bunu isim isim deşifre ederek, sokaklara kadar indirip yapan KP-İÖ karşısında ideolojik olarak söyleyecek tek bir sözü olmayan, MLKP önderleri olmuştur– olayın özünü açığa çıkarmaktan uzak kalacaktır. Nitekim MLKP çete önderliği bizim bu devrimci yaklaşımımızda medet ummuştur. Ama biz zorunlu kalmadığımız sürece bu yönteme başvurmamak için özel itina gösterdik.

“Çamur at izi kalır” burjuva mantığını kendine temel alan MLKP önderliği, ayrılık sürecinde olmadık yalan söylemekten geri kalmadı. Her gittiği bölgede bir yalan söyledi. Ayrıklıktan sonra bir süre MLKP ile çalışıp daha sonra gerçekleri göstererek, KP-İÖ'ye katılan yoldaşların verdikleri özeleştiriler de bu yalancılar takımının palavrada sınır tanımadıklarını gösteriyor. Her yöneticinin bir yalan söylediği ve sonra kendilerinin bile bu yalana sahip çıkmadıkları tam bir çürüme ve yozlaşma süreci yaşandı ve yaşanıyor.

MLKP önderliği ayrılığın hemen ardında, “ayrılık yurt dışında oldu ve onlarda bir karı koca mücadeleyi terk edip gittiler” yollu açıklamalarda, durumunu gizlemeye çalıştı. Ardında yalanlar birbirini kovaladı. Hatta o kadar yalan söylediler ki, ayrılanların "ülkeye çağrıldıkları ve gelmek istemediklerinden dolayı kaçtılar" yalanını söyleyecek kadar düşkünleştiler. Çürümüşlerden elbette devrimci ahlaksal bir tutum beklenmezdi. Ama ülkeye döneli bir yıl olmuş yoldaşın ardında kalkıp “ülkeye çağırdık gelmediler” palavrası sıkmak MLKP önderliğine has bir yalancılık olabilirdi ancak.

Tam iki yıldır yalancılar ordusunun ileri sürdükleri iddialarının tek birisinin belgelenmesini ve doğrulanmasını istedik. "Parti araştırıp inceliyor yakında kamuoyuna açıklama yapacak" sözleriyle hem devrimci örgütler aldatıldı ve hem de MLKP'nin sürü tabanı. Koskocaman önder bir parti, her yerde gücü olan ve halkımızı isyana çağıran ama düşmanın iki operasyonuyla yere yıkılan büyük parti nasıl oldu da bu iki yıllık süreç içinde, araştırma – soruşturmayı sonuçlandırarak açıklama yapamadı. Birinci olarak MLKP çetelerinin halka ve devrimcilere karşı zerre kadar bir sorumlulukları yoktur. Bu bakımdan onlar için halk ve taban güdülecek sürüdür. Onların beyni yoktur. Düşünemezler. Onların yerine düşünüp karar verecek şefler vardır. Onların görevi alınmış bu kararları uygulamakla sınırlıdır. İkinci olarak, eğer halka karşı bir nebzecik sorumluluk kalmış olsaydı ve araştırmalarının sonuçları iddia ettikleri gibi çıksaydı, MLKP çeteleri bu sonuçları bire bin katarak kamuoyuna taşımak için TV kanalı bile kiralamaya kalkışırlardı. Demek ki, MLKP'nin ileri sürdüğü iddiaların tek bir satırı bile doğru değildir ve böyle olmadığını da yaşanan iki yıllık süreç ve bütün çıplaklığıyla açığa sermiştir.

P. Doğrultu bilinen yalanlarını yumuşatarak ve bunlara yeni yalanlar katarak yalancılığına kılıf giydirmeye çalışıyor. Hiç şüphe yok ki bu yazıda ülkede “kaçkın ve göç”künde olsa demek ki "tek bir kişi yoktur, tem bir sempatizan bile bunlarla hareket etmemiştir" yönlü iddialarını da kendileri tuz buz ediyordu. Öyleyse MLKP ile ilgili olarak bugüne kadar söylediğimiz her iddiamız gibi buda doğrulanmıştır. Ve aynı zamanda bizler MLKP gibi kontra yöntemleriyle insanları kaçırıp, çocukları kullanarak kendilerini suçlayan en küçük bir aşağılık iddiada bulunmadık. Karşı çıkıp, eleştirdiğimizi söylediğimiz kontrgerilla yöntemleriyle devrimcileri kaçırıp, yalan itiraflara da zorlamadık. Kafalarına silah dayayarak “itiraf et kurtul” demedik.

Buradan hareket ettiğimizde MLKP önderliği rakiplerini alt etmek için faşist yöntemlerde medet ummuş ve mücadele azmi tükenmiş çeteleri devrimcilerin üzerine saldırtarak, pusuda onlarca devrimciyi hastanelik etme, bıçaklama, arabaları parçalama, derneklerin camları ve posta kutularını kırma, büro malzemeleri, kitaplar dergiler yırtma demir ve ucu çivili sopalarla devrimcileri öldürülesiye dövme, silahlar çekme, gecelerde, yürüyüşlerde, gazete satışlarında MLKP önderliğinin talimatıyla çetelerin bitmeyen saldırıları yaşanmış, birçok yoldaşın devrimci mücadeleyi terk etmesi için her yol denenmiş -akrabaları, en yakınları tehdit edilerek, evlerine mektuplar postalanıp, iş yerlerinde çalışmaları engellenerek, tam bir faşist terör estirilmiş ve 27 Ağustos'ta hain bir pusuda Kemal Yazar yoldaş katledilmişti.- İki yıl içinde faşistlere yönelik 60 eylem örgütlemeyen MLKP, KP-İÖ’lüleri yok etmek için 60'ı aşkın karşı devrimci eylem örgütleyerek faşizmin teşekkürünü kazanmıştır.

AYRILIK ÜZERİNE BİR KEZ DAHA
KP-İÖ'nün nasıl ortaya çıktığına ilişkin olarak hem kamuoyuna ve hem de diğer devrimci örgütlere gerekli açıklamalar yapıldı. Ama kırık plak gibi olayları ve gelişmeleri çarpıtmak için aynı yalanları dönüp dolaşıp tekrarlayan MLKP çeteleri gerçekleri kapatmak için olmadık yalanlara sarılmaktan geri kalmadı kalmıyorlar. Ama MLKP'nin tutunduğu bu yalan ipi çoktan koptu ve birçok akım bu güruhun palavracı önderliğinin gerçek yüzünü daha iyi gördü. Aynı zamanda onlarca kadro ve yüzlerce taraftar bu çetenin karşı devrimci icraatlarını göstererek, ilişkilerini kesti. İlişkilerini kesen bu devrimcilere MLKP çeteleri "yerinizde rahat oturun, KP-İÖ ile çalışırsanız kötü olur" diyerek tehditler savurarak susturmaya çalıştı ve buna rağmen her şeyi göze alarak KP-İÖ ile çalışanların olduğunu ayrıca vurgulamalıyız.

KP-İÖ iddia edildiği gibi yurt dışında kurulmadı. Aynı zamanda KP-İÖ'yü kuranlar yurt dışında değildi ve gelişmeler çarpıtılarak aktarıldığı gibi de olmamıştır. Bir kez bizler MLKP-K ile yollarımızı 23 Ağustos'ta ülkeden ayırdık ve o zaman MLKP-K'nin önderlik organında yer alan kişiyle görüştük ve kısa bir tartışmadan sonra, MLKP-K'nın iç tartışma yaşatılmadan, darbeci bir tarzda parti ilan etmesi, örgüt içi mücadelede anti-demokratik tutum ve tasfiyeci yaklaşımlarla birleştiğini, böyle bir örgütte birlikte olmamızın artık ortamı ortadan kalmıştır ve yollarımız ayrılmıştır diyerek, MLKP-K ile ilişkilerimizin bittiğini ve herkesin kendi doğru bildiği yolda yürüyeceğini belirterek, ayrıldık. İstanbul'da MLKP-K çalışmalarına katılan ve bizim gibi düşünen başka yoldaşları bulduk ve gelişmeleri bu yoldaşlara aktardık ve geçmişten bu yana ideolojik-politik ve örgütsel ilkeler bakımından aynı noktada durduğumuz ve kişisel olarak ta birbirine güven duyan yoldaşlar olarak bir evde KP-İÖ'nün kuruluş kararını aldık.

Bu kuruluş kararından sonra gelişmeleri yurt dışında tanıdığımız bazı kişilere aktardık. Orada bazı arkadaşların tavır almadaki problemleri ve arkadaşların ısrarla yüz yüze görüşme istemleri sonucu, kısa bir dönem için bu yoldaşlarla görüşme yapıp ve işlerimizin başına dönme kararına bağlı olarak bir yoldaş yurt dışına çıktı ve görüşmeler yapıldı. Fakat ardında birçok kişi görüşme talebinde bulundu. Zamanın uzayacağını dikkatleri alarak, birçok kişiyle görüşme yapmadan işlerimizin başına döndük.

KP-İÖ'nün kuruluşu ilan edilirken, kuruluş çalışmalarına katılan hiç bir yoldaşta yurt dışını “çantada keklik” olarak görmedi ve işin ilginci mümkündür ki, bir kimse ülke içi ve dışında bizimle birlikte davranmayabilir diyerek düşündük ve bütün planlarımızı biz kendi gücümüze dayandırarak işi buradan alıp ileri taşımalıyız dedik. Sıfırdan başlayarak, hiç bir olanağımız yokken, devrimci irade ve bilincimiz, elimizdeki sağlam ML programımıza dayanarak yürüyecektik. Bize yönelik yoğun saldırıların, tutum almaların ve hatta tecrit uygulamalarının olacağını hesap ederek davrandık. İlk işimiz gelişmeleri kamuoyuna taşıyacak kuruluş bildirisi yayınladık. Ardında iki hedefimiz vardı; birincisi merkezi bir organ çıkarmak, ikincisi araç-gereç sağlayarak askeri alanda ihtiyaçlarımızı gidermek işler gerçekleştirmekti. Her ikisinde, MLKP çetelerinin yarattığımız değerlerin üzerinde rahatça hareket ederlerken ve bu değerlerle bize saldırırken, biz yeniden yoktan var etmeye yönelerek hedeflerimizi yakaladık.

Devrim için yola çıkan her iddialı devrimci örgütün yapması gerekeni yaptık ve bu alanda İbrahim yoldaşın Proleter Devrimci Aydınlık (PDA)’da ayrıldığı dönemdeki her şeyi düşmandan elde etme yöntemini devreye soktuk. Elbette bu alanda atılan hızlı adımlar çetecilerin uykusunu kaçırdı. Mücadeleyi terk etmek için ayrıldığımız aşağılık yalanını söyleyen MLKP çetelerinden, bize karşı bu iddiada bulunanların bir bölümü yorularak, soluğu kavganın dışında alırken, uzun bir dönemdir yurtdışına kaçmış ve 13 yıldır Türkiye'ye dönmemiş, daha önce hareket döneminde, örgüt mü, evlilik mi evliliği tercih eden, ayrılık döneminde MLKP çete önderliğinin en aktif piyonlarında bütün saldırıların ve Kemal Yazar yoldaşın öldürülmesi eyleminde baş çekip görev alan mücadele kaçkın ve ahlak düşkünü zat, daha öncede tarafımızdan bu ve bunun gibi ülkeye gidip kaçıp gelenlerin çürümüş ve yozlaşmış olduklarını ve bu iblislerin tümünün de zor koşullar dayattığında mücadeleyi teki diyar eylemlerini yazmış ve söylemiştik. KP-İÖ'ye düşmanlık temelinde ayakta durmaya çalışan palavracılar ordusunun piyon yönetici Türkiye çalışması dayatınca tabanları yağlayarak arkasına bakmadan kaçmıştır. İşte MLKP önderlerinin KP-İÖ karşı mücadelede dayandıkları kişilerin yürekli devrimcilikleri ve inançları buraya kadardır.


Tarih yapılamaz. Çürümüş ordusunun simleri her gün yere dökülüyor, altındaki sahte bakırlar yere saçılıyor. Ama devrim için yola çıkmış olan KP-İÖ’lüler doğru ve haklı çizgilerinden aldıkları güçle ML çizgilerinde, sebatsızlığı her gün yakıcı ortaya sürüyor. MLKP tabanı gözlerindeki perdeyi aşağıya çekerek, korkuyu bir yana iterek, gerçekleri görerek, bu çirkefler ordusunu yalanlarıyla baş başa bırakmalıdırlar. Dün aleyhimizde anti-propaganda yapanlar, sizleri bizlere saldırtanlar bugün yaşamlarını kurmak için rahat köşelerine, düzene dönmüşlerdir. 

İşte bakın görün, kimler inançla savaşıyor ve kimler rahat yaşamlarından vazgeçmemek için, Türkiye'ye gitmekten korkarak kaçıyor? İşte yalancıların arkasına bakmadan kaçan piyonları ve işte mücadeleyi bırakmak için KP-İÖ'yü kurduklarını iddia ettikleri komünistler. Komünistler yüreklice partizanca düşmanın ve MLKP çetelerinin saldırıları altında devrimci savaşımlarını kesintisizce sürdürürlerken, elleri devrimci kanına bulanmış iblisler zor mücadelelerden kaçarak, hainliğin en büyüğünü yapıyorlar. KP-İÖ'ye bir kaç ay ömür biçen aklıselim kariyerist takımı, KP-İÖ'nün kendilerinin üç yılda o kadar olanak ve güçle yapamadıklarını çok az sayıda olanak ve güçle gerçekleştirerek başarması karşısında, bu seferde en aşağılık yöntemleri devreye sokmaktan geri kalmadılar, kalmıyorlar.

Eskiden Doğu Perinçek devrimcileri her adımda polis ajanı olarak damgalardı ve halada aynı yolda ilerliyor. Bu yolun sürdürücüsü daha sonraki yıllarda Türkiye Devrimci Komünist Partisi (TDKP) oldu. TDKP 77’de kendisinden ayrılan ve daha sonra Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği (TİKB)’de birleşen devrimcileri “sosyalist faşist” olarak değerlendirdiği gibi ajan olarak niteleyerek, Fatih ve Osman gibi düşmanı dize getiren yürekli devrimcilerin resimlerini ve adlarını HK gazetesinde yayınlayarak polise hedef gösterdi. Bu zihniyet ta 1917 devrimine kadar uzanıyordu. Mühürlü bir vagonla Rusya'ya gelen Lenin'i o dönemde Menşevikler Alman ajanı olarak suçlamışlardı. O günden bu yana bu zihniyet rakiplerine karşı ideolojik ve politik olarak güçsüz ve kişilerce kolay bir yol olarak kullanıla geldi. Aydınlığın devrimci harekete soktuğu bu kirli yöntem daha sonra DHKP, PKK, TKP/ML (DABK) -yani Doğu Anadolu Bölge Komitesi-, MLKP ve diğer birçok akımca kullanıldı ve halada kullanılıyor.

MLKP ÖNDERLİĞİ YALANDA SINIR TANIMIYOR
YALAN 1: MLKP çeteleri eli kanlı ellerini gizlemek ve yalanlarını kapatmak için polis ihbarcılığı iddiasında bulundular. Bir yoldaşımızla ilgili olarak “büyük olasılıkla polis işbirlikçisi”dir iddiasını ileri sürdüler. Durumu diğer örgütlere taşıdık. Bu alanda somut veri ve kanıt istedik ortaya hiç bir şey sunmadıkları gibi, olayı yakından bilenlerin açıklamalarını yayınladık ve iddiaların uydurma ve yalan olduğu ortaya çıktı. Ardından, belgeleri ve dokümanları almaya geldiklerini iddia eden çetelerin, polise ihbar edildikleri olayı gündeme geldi. Bu da tamamen yalandı. Eve baskın olayından sonra -etrafta komşular cam kırma ve kavga sesleri üzerine polis çağırmışlar ve saldıranların kimler olduğu ve nerede oturdukları bilinmesine karşın, polise saldırıyı gerçekleştirenlerin Türk olmadıkları ve kimler tarafından yapıldığının bilinmediği söylenmiştir.- Eğer iddia edildiği gibi polise bu çeteler söylenmiş olsaydı bunlar gözaltına alınmaz mıydı? Ama böyle bir olay yaşanmış bu çetelerin iddialarının palavra olduğu bir kez daha su yüzüne çıkmıştır. Aynı zamanda çeteleri polise bildirdiğini söyledikleri kişiyi daha sonra kontra yöntemleriyle kaçırarak, KP-İÖ yöneticileri hakkında itiraf almaya çalışan bu aşağılık çeteler, madem bir olayın olduğuna inanıyorlardı -ki olayın gelişimini bütün devrimciler biliyor- neden kaçırdıkları kişinin polise çeteleri söylediğine dair en küçük bir iddia da bulunmadılar. Buda gösteriyor ki MLKP çete önderliği, çamur at izi kalır mantığını sonuna kadar zorluyor. Zorladıkça da daha çok yalana batıyor.

YALAN 2: Gelelim belgeler, dökümanlar ve malzemeler sorununa. Çete önderliğin saldırı nedenlerinden birisi de belge ve dokümanların bizde olduğu iddiasıdır. Bir kere bizim elimizde hiç bir belge kalmamıştır. Belgeler daha önce sıralanıp, paketlenerek kendilerinin denetimi altındaki bir eve yerleştirilmiştir ve bütün belgeler ayrılıkta MLKP'lilerin denetiminde kalmıştır. Bu bakımdan bizde belgeler, dökümanlar olduğu tamamen saldırı zemini yaratmak için ileri sürülmüş uydurma bir yalandır. İkincisi döküman olarak ileri sürdükleri şeyler ise yıllardan bu yana toparladığımız kişisel arşivlerimiz ve kendi araştırma-inceleme yazılarımızdır. Bu bakımdan çeteler tarafından ayrılık planları önceden yapıldığı için bütün malzemeler kendileriyle davranabilecek çürümüşlerin denetimi altına alınmıştır. Haliyle ayrılıktan sonra yurt dışında bizimle birlikte davranan yoldaşların elinde ne döküman kalmış ve nede malzeme.

Elde kalan bir araba, iki çakaralmaz malzeme imza karşılığın da ve başka akımlarında bilgisi dahilinde şimdiye kadar hiç kimsenin yapmadığı bir biçimde, sırf “bundan dolayı savaşamadık” yalanını sıkmasınlar diye, çetecilere verilmiştir. Bu bakımdan “belge ve dökümanlar verilmedi” iddiaları külliyetin yalanıdır. Ayrıca belgeler bizde olmadığı gibi, TKP/ML Hareketi’ni küçük burjuva olarak mahkum eden bir zihniyetin bu belgeleri almaya ve kullanmaya da hakkı yoktur. Yine yıllarca devrimci mücadele içinde olduk ve birçok sahtekar devrimci mücadeleden arkasına bakmadan kaçarak, devrimcilik yapacağını söylerken, örgütü tasfiyeciliğe kapaklandırarak suç işlerken, KP-İÖ'yü oluşturan yoldaşlar kelle koltukta örgütü taşı taş üzerine koyarak yeniden ayağa dikmek için yaşamlarını ortaya koydular. Buradan hareket ettiğimizde, her örgütün ayrışmasında olduğu gibi elde kalanlar o örgüt tarafından kullanılmış ve kimselerde kalkıp, kendi kişisel döküman ve çalışma malzemelerini götürüp başkalarına teslim etmemişlerdir. Onun için elimizde ki kitapları ve kişisel dökümanlarımızı bile “belgedir” diyerek isteyecek kadar düşkün olanların devrimciliğini varın sizler değerlendirin. Ayrılık sürecinde bizim denetimimizde olan bazı çete başlarının kişisel notlarını bile kendilerine iade ettik. Eğer soruna farklı bir boyutta bakmış olsaydık bu dökümanları da vermezdik. Ama MLKP çetelerinin amacı, olmayan şeyleri isteyerek, saldırı ve katliamına zemin hazırlamaktı.

YALAN 3: KP-İÖ hemşeri ve akraba çevresi: MLKP çetesinin yalanlarına yakinen tanık olup bazı gerçekleri ortaya dökmesi sonucu çeteler köze basmış aptal gibi yerinden fırlayarak, 25 yıldır ailesi ve çevresiyle, hemşerileriyle devrimci mücadeleye katılmış olan, Hareketin yeniden ayağa kalkmasında, 12 Eylül faşizmin zindanlara kapatarak devrimcileri teslim almaya çalıştığı dönemlerde her zaman örgütün arkasında olmuş olan devrimci ailelere kin kusup ve utanmazca yalanları döktüren kişiliği bozulmuş atıcılar kulübü üyesi yalancı zatlar, Avrupa'nın sıcak köşelerinde günlerini gün edip, tasfiyecilikle zaman öldürülürken ve zindanlardaki yoldaşlara kuruş yardım sunmazlarken, yurt dışı örgütünü ülkeye gönderme yerine dağıtarak çürütme kararı alırlarken, aşağılık bir dille saldırıları hemşeriler ve devrimci aileler bütün gücüyle zindanlara destek oluyorlardı. Daha sonrasında da kimse kendilerine kuruş para vermezken yine bu emekçilerin sırtına binerek, örgütün olanaklarını karşılıyorduk. Dün bu aileler ve hemşeriler olanaklarını çetelere sunarken, hemşeri ve akraba çevresi değildi de, ama bugün bu hemşeriler ve aileler çetelerin düşkünlüğünü ikiyüzlü sahtekarlılığını görüp tutum alarak KP-İÖ'yü destekleyince birden “akraba, hemşeri ve mürit çevresi” oldular.

Lenin'inde ifade ettiği gibi, bir devrimcinin en başta devrimciliğe aile ve çevresini kazanıp, dönüştürerek başlamalıdır. KP-İÖ'lerde yıllarca bunu yaptılar. Aile ve çevresini bütünüyle devrimci mücadeleye katmaktan daha devrimci, daha onurlu ve daha değerli ne olabilir ki. Bir kişi eğer devrimci değerlerden nasibini aldıklarını gösterir, başka bir şeyi değil. Peki, bizleri, hemşeri ve akraba çevresi olarak eleştirenler, bir tek akrabasını devrimci mücadeleye katmayı başlayanların devrimcileri eleştirmeye hakları olabilir mi? Bırak sen hemşeri ve aile çevrelerini devrimci mücadeleye katmak, örgütle tanıştırmaktan bile çekinen ruhsuzların, başaramadıklarını başaranları kötüleyerek işin içinden sıyrılmaya çalışmaları da bunların ne kadar yozlaşmış olduklarını gösteriyor. Ayrıca KP-İÖ operasyonlarında da yakalanan, gözaltına alınan ve tutuklananların kimliklerine bakmak bile bu çetenin hemşeri ve akraba iddialarının sahtekarlığını açığa koymak yeter, artar bile.

YALAN 4: KP-İÖ'lüler zaten yurt dışındalar ve ancak cürümleri kadar yer yakarlar ve mali soruna ilişkin iddialar: Yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmiş palavracılar ordusu sırtlarında bir küfe yalanla dolaşıp duruyorlar. Ve taşıdıkları her türlü yalanla karşısındakileri boğarak sersemletmeye çalışıyorlar. Fakat bastıkları tahta çürük olduğundan daldan dala atlamaktan geri kalmıyorlar. KP-İÖ’lülerin zaten yurt dışında olduklarını bu bakımdan ancak cürümleri kadar yer yakacaklarını söyleyerek, önümüzde diz çöküp, elimize ayağımıza düşüp ağladıklarını unutarak, devrimci kamuoyunu yanıtlamaya çalışıyorlar.

Peki, madem “bir buçuk kişiydik, tek bir kişi bile ülkede yoktur”, o zaman bu bir buçuk kişi nasıl oluyor da MLKP çetelerini her alanda sallıyor, koskocaman iktidar partisi kalkıp bir buçuk kişiyle uğraşmak için çeteler örgütlüyor, işini gücünü bırakarak, faşist diktatörlüğe göstermediği kahramanlığı KP-İÖ’lülere gösteriyor. Demek ki çeteler söylediklerine kendileri dahi inanmıyorlar. Evet, biz kocaman bir binayı her şeyiyle kurarak çetelere teslim ederek çetemizi alarak çıktık. Tek bir kuruş, tek bir malzeme ve tek bir olanağa sahip olmadan, sıfırdan başlayarak İnşa'mızı yükseltmeye çalıştık. İnşa yükseldikçe MLKP çetelerinin yüzlerindeki yalan maskesi düştü ve bu durumda kontra yöntemlerini devreye sokarak faşizme yardımcı olma yolunda mesafe katlettiler.

Elbette bütün bunlara yanıt vermek zorunda kaldığımız için oldukça üzülüyoruz. Ama karşımızda mı çete her türlü yalan üzerine politika yaptığı için bütün bunların açığa serilmesi gerekiyor. Bir kere biz kariyerizm için mücadele eden, delegelerin büyük bir çoğunluğu istemediği halde örgüt iradesine rağmen utanmadan yönetime girmek için dalkavukluk yapan tiplerden değildik. İkincisi, bir yoldaş ülkeye gelmiş ve kendisine önerilen ileri görevleri MK'nın tasfiyeci tutumunun özeleştirisini yapmadığı sürece kabullenmeyeceğini belirtmiş ve buna uygun davranmıştır.

Yoldaş kendisine verilen ve verilmeyen birçok işi bu tartışma süreci içinde yerine getirmiştir. Aynı zamanda, bazı yoldaşların yurt dışı çalışmalarıyla ilişkileri 94 son aylarında kesilmiş ve bu yoldaşlar bütün ilişkilerini ellerindeki belgelerindeki belgeleri ve bilgileri sorumlulara devretmiştirler. Peki, bu nasıl örgüt ki, bir yıl önce ilişkileri kesilip bir başka alana gitmesine karşın, hala bu kişiden belge, döküman ve mali hesap sorulabiliyor. İşin daha da önemli yanı mali hesapları yoldaş ilk yıl önce fazlasıyla ilgili ilişkilere devretmiş ve bu görev devredildikten iki yıl sonra ayrılıktan bir müddet sonrasında. Çeteler saldırılarına kılıf hazırlamak için, mali sorunu gündeme getirmişlerdir. Bu konuda kendilerinin burjuva yaşam tarzına ve bireyciliklerine karşı kararlılıkla mücadele ederek harekete büyük olanaklar yaratan bugün üzerine oturup semirdiğiniz tüm olanakları ve değerleri tek tek toplayarak bir araya getiren KP-İÖ kurucuları olmuştur. Türkiye'de kamulaştırma eylemlerini yapanlar ve yurt dışında kuruş kuruş para toplayanlar KP-İÖ yöneticileridir. Tüm bunlar ortada durduğu halde iki yıl önce devredilen hesaptan sonra, sırf çetelerin çürümüşlüklerine ortak olmayarak hareketin değerlerini sürdürmek için ayrıldığımızdan dolayı, mali sorunda var yalanını ortaya atmaları, Yahudi tüccarlar gibi parası kalmadığında eski borç defterlerini sık sık karıştırmaya benziyor.

İki yıl önce mali hesabı kapatan ve o zaman "yoldaş sen bu paraları nasıl topluyorsun, sen olmasan halimiz duman" diyenler, ayrılığın ardında olmadık rezilliği söylemekten geri kalmadılar. Elbette bütün bunlar hareket düşmanlıklarının dışa vurumuydu. Hareket bu kıçını kıpırdatmaya üşenen, üç keçiyi otlatmayı beceremeyen ve ne savundukları belli olmayan garip yaratıkların elinde tutarak adam etti ama sonra bunlar hareketin değerlerine azgınca saldırarak ne kadar ona düşman olduklarını ortaya soydular.

Hani sırdaş hesaplar açığa çıkarmıştınız? Hani kısa zamanda mali soruşturmanın sonuçları açıklanacaktı? Tam ayrılığın üzerinde iki yıl geçti ve çetelerin araştırma incelemelerinde sıfır sıfır eşittir sıfırdan başka bir şey ortaya çıkmadı. Çünkü ortada iddia edildiği gibi ne gizli hesaplar nede ayrılık için ayrılmış bir para vardı. Aynı zamanda, eğer bizde para kalmış olsaydı da bu para kişisel amaçlar için kullanılmadığı gibi bu olanakların yaratılmasında birincil derecede rolü olan bizlerdik. Haliyle bu paraları devrimci çalışmalarımız için kullanmaya daha fazla bizim hakkımız vardır. Yine bu paralar birilerince ailesinden alınmış özel paralarda değildi. Bu alandaki MLKP'nin bütün balonlar söndü. Daha sonra duyduk ki en güvendikleri ve komploculukta, karşı, devrimci eylemlerinde piyon olarak öne sürdükleri bir iblisin hesaplarını veremediği ve bunun üzerine şaibeli iddialar ileri sürülerek bu kişi döneminde alınan borçların ödenmeyeceği kararı alınmış. Yalan üzerine yükselen birlikteliğin, bir süre sonra dönüp birbirlerini vurması kaçınılmazdı. Nitekim MLKP’de yaşananlar tamda bunların ifadesidir.
.
YALAN 5: Provakatif tavırlar ve deşifirasyon iddiası: Bir kez şunu cümle alem biliyor ki, KP-İÖ'lülere devrimci çalışma yaptırılmayacak, sempatizanlara ve kadrolara yönelik sürekli olarak saldırılar düzenlenecek, hemen her alanda aileler dahil tehdit edilerek mücadeleyi bırakmaları sağlanacak ve dahası KP-İÖ'lü olanlara yaşam hakkı tanınmayacak. Bütün bu kararlar çetenin yurtdışı bildirisinde, toplantılarında ve diğer örgütlerle yapılan ikili toplantılarda açıktan ifade edildiği gibi aynı zamanda 95 Eylül'ünde başlayan ve tırmanarak bugüne kadar süre gelen karşı devrimci saldırılarda ortaya dökülmüştür. Evleri basan, arabaları kıran, gazete ve dergileri yırtan, afişleri ve bildirileri toplayan, pusularda yoldaşlarımızı hastanelik eden, derneklerin camlarını kırıp, boruları basıp, malzemeleri yağmalayan hamile yoldaşlara bıçak vuran, yoldaşları mücadeleden koparmak ve yönetici yoldaşlar üzerine iftira atmak için kontracı yöntemlerle yoldaşları kaçıran, Kemal Yazar yoldaşı hain bir pusuda katledenler kimdir? Yürüyüşlerde ve kitle eylemlerinde faşistlerden korkup kaçarken devrimcilere azgınca saldıranlar kimdir? Tek bir faşisti göçertmeyen ama devrimcilere bu bölgeyi terk edeceksin yoksa evinizi yakarız diyen kimdir? Bu zihniyetin MLKP'den ne farkı vardır? Söylesinler bize. Tek bir yerde KP-İÖ'lüler bize provakatif tutumlar gösterdi ya da bize saldırdılar desinler.

MLKP çeteleri karşılarında sanki çocuk varmış gibi, "parti kendini savunmak için" karşı-devrimci eylemleri yaptı diyerek halkımızı aldatmaya çalışıyor. Kürt emekçilerini katleden kontralarda aynı şeyleri söylemiyorlar mı? Her iki savunu arasında ne fark var? Gelelim deşifrasyon yalanına. Bu konuda daha ayrılığın ikinci günü, KP-İÖ'lülerin kimler olduğunu sıradan sempatizanlara kadar adlarıyla ve nereli oldukları, görevleri ve statüleriyle deşifre eden, poliste üzerine ifade verenler, Gülsuyu, Yenibosna, Alibeyköy'de somut isim ve adres vererek yoldaşlarımızı polise gammazlayanlar MLKP çetelerinin kendileri olmuştur. Tam "yavuz hırsız ev sahibini bastırır" örneği hem KP-İÖ'lüler hakkında her şeyi yere dökeceksin, polise açıktan hedef göstereceksin ve hem de kalkıp, deşifrasyondan bahsedeceksin. Bunlar ancak MLKP gibi ar damarı çatlamış yalancılara has bir durum olabilir. Demek ki bütün bu alana ilişkin olarak ta ileri sürülen iddialar tamamen mesnetsiz ve temelsizdir. MLKP çetelerinin ellerindeki polis ifadeleri incelenirse kimlerin kimleri polise deşifre ettiği, gammazladığı daha netçe görülecektir.
.
YALAN 6: MLKP’ye ait mirasa sahip çıkmak: Bu iddiada külliyen yalandır. MLKP öncellerini bütünüyle reddetmiştir. KP-İÖ'nün ortaya çıkmasının temel nedeni de budur zaten. Hareketimizin bütün değerlerini? Kuruluş kongresinde söz verdikleri halde bütünüyle reddetmişler ve öncellerinin ne kadar kötü olduğunu bir yıllık süreçte ortaya koymuşlardır. Buradan olarak bugün, MLKP'nin Hareketimizin değerleri ve görüşleriyle örgütsel ilke ve yaşam tarzıyla bir bağı kalmamıştır. MLKP önderliği kuruluş kongresinin hemen ardında komünist çizgi ve değerleri savunmadığını ortaya koyarak, bu süreci MLKP'nin parti ilanıyla, yani MLKP'nin darbesiyle tamamlamıştır. Örgütü sürü gören ve sosyalist demokrasi uygulamayan yalancıların darbecilik yöntemleriyle örgüte egemen olduğu bir yerde çoğunluk adına, Brejnev'e karşı Stalincilerin boyun değerek partinin yozlaşmasına çanak tutarak sonuçta kendilerinin de yozlaştığı gibi bir sürece ortak olamaz ve böyle bir örgütte kalamazdık.

Yine, MLKP Hareket'imizin doğuşundan ‘79 sürecini küçük burjuva devrimciliği olarak mahkum ettiği ve komünist geçmişine saldırdığı durumda komünist geçmişi küçük burjuva halkçılık olarak mahkum edilen dönemin değerlerini, gerçekten sahtekar ve sirk cambazlarının sahiplenmeleri utanılacak bir durumdur. Buradan olarak ta bizim hareketimizin değerlerini, sembollerini ve M-L hattını yaşatmamızdan bu kadar korkmalarının, çekinmelerinin hiçte gereği yoktur. Küçük burjuva bir dönem olarak mahkum edilen bir sürecin mirası MLKP çetelerini ne kadar ilgilendirebilir ki? Ayrıca Hareket’in değerlerine bağlı kalacakları sözü vermelerine karşın kısa bir süre içinde bundan kopan ve uzaklaşan, darbecilik gibi geleneklerimize aykırı tasfiyecilik gibi bizlere yabancı tabanı ve kadroları sürü gören kabullenemeyeceğimiz örgüt anlayışı, M-L görüşlerin ortadan kaldırılması ve yalancılık üzerinde politika yapılması gibi yozlaşmış yöntemlere saparak verdikleri sözlere bağlı kalmayan bizler değil, kendileri oldu. Biz Kuruluş Kongresi’nde ne söylediysek bunlara bağlı kaldık. MLKP, Kuruluş Kongresi kararlarından saparak, yozlaştığı koşullarda bizler devrimci sözlerimize sahip çıkarak.
.
YALAN 7 :Soruşturma kapsamında tutuklanan iki kişi hizip taslağı oluşturma çabalarını ve pek çok alçakça tutumu anlatmışlar, fakat kendilerinin kullanıldıklarını vurgulayarak pişmanlıklarını ifade etmişler. Suçları ölümle cezalandırmayı gerektirmediği için -hani bu kişilerden birisi çetecileri polise bildirmişti- Aynı suçları işlememek kaydıyla alındıkları gibi bırakılmışlar ve bu süre içinde şikayet edebilecekleri en küçük bir davranışla yüz yüze gelmemişlerdir.” (Proleter Doğrultu, Sayı: 9 sy. 75) İşte bu satırları devrimcilik adına yazan kişinin bırak sen devrimciliğini, aklı başında insan olmasından bile şüphelenilir. Bu satırlarda anlatılanlar tamamen hayal ürünü senaryodur. İlk olarak soruşturma olarak ileri sürülen şeyler ayrılıktan sonra ortaya çıkmış ve devrimci çıkışı engelleme ve bastırmaya yönelik uydurulmuş düşkünce bir yalandır.

Ayrılıktan sonra görüşme yaptığımız önder müsvettelerinin ağızlarında bizlerle ilgili soruşturma açıldığına ilişkin tek bir söz duymadık. İkincisi iki yoldaşın kaçırılması tamamen KP-İÖ'yü yok etmeye yönelik saldırıdır. Ortada iddia edildiği gibi ne bir itiraf ve nede bir pişmanlık olayı var. Her iki arkadaşta kaçırıldıklarında MLKP çetelerini muhatap alarak tartıştıkları ve bu yönüyle çetecilerin komplolarına zemin hazırladıklarından dolayı örgütümüzce durumları ele alınmış ve örgütsel ilişkileri gözden geçirilerek cezalandırılmışlardır.

Çete başlarının; “Hizip çalışmalarını açığa çıkarılması için sorguladık” sözleri de tamamen yalandır. Her iki yoldaşta yönetici yoldaşlar üzerine itirafta bulunmaya zorlanmışlardır. Ayrılık sürecinde bilinmeyen ya da gizli kapaklı olan hiç bir şey olmadığından, gizemli bir hava vererek, kaçırdık, kişilerle tartışma anında çektikleri video kasetleri, çarpıtarak ve bilinmez hava vererek, KP-İÖ'ye karşı polisin yaptığı gibi kullanmaya kalkışmışlardır. Kaçırılan yoldaşlardan birisine -sırf bir yoldaşın eşi olduğu için- TC polisinin Belgrat Ormanlarında birçok devrimciye yaptıkları, “konuş son sözlerini söyle ve kurtul yoksa öleceksin” senaryosunun aynısını yaparak, itirafa zorlamışlardır. Bu amaçlarına ulaşamayınca, yoldaşların çetelerle tartışmaları da kendi işlerine gelmeyen bölürnleri kesip atarak, kontracılıklarıyla, KP-İÖ'yü vurmaya çalışmışlardır. Fakat bu silahlar geri tepmiş ve çetelerin karşı-devrimci, kontracı yüzleri açığa çıkmıştır.

Yine bu iki arkadaşın pişmanlık getirdiklerini iddia ediyorlar. Peki, bu arkadaşlar neyden pişmanlık getirmişler? Yaptıkları devrimciliklerinden mi pişmanlık duymuşlar? Örgütlerle Köln'de yapılan toplantıda, DHKP'den arkadaşlara çetecilerin, ellerindeki bütün çektikleri bantları getirsinler ve birlikte toplantıda seyredelim önerisi götürülmüştür. Ama MLKP yalancılar ordusu bantları toplantıya getirmedikleri gibi, pişmanlık getirdiğini söyledikleri ve hain olarak ilan ettikleri ''malum kişinin'' partiye dönmesi için bırakıldıktan iki gün sonra, el yazısıyla yazılmış ve altında MLKP MK temsilcisi'nin imzası bulunan başlığı; “yoldaş” diye başlayan ve “parti sana güveniyor ve gel partiye katıl” diye süren, bir dizi yağ çeken iğrenç ve aşağılık mektubu bir piyon tarafından 2 kişinin daha bulunduğu bir ortamda yoldaşa iletmediniz mi?

Yoldaşlar da bu önerinizin başkalarının olduğu bir ortamda “tam bir çirkeflik” olarak değerlendirmedi mi? Hem mücadeleden koparmak için kaçırıp, itirafa zorlayacaksınız, hem de hain dediğiniz bu kişileri bir gün sonra MK adına devrimci partiye çağıracaksınız? Peki, nasıl oluyor da bir gün önce hain olan ikinci gün komünist olarak değerlendirilip, partiye davet edilebiliyor. Bu çetelerde ilke, istikrar, ahlaki davranış ve kural diye hiç bir şey olmadığından, aklına ne gelirse onu yazıp söylüyorlar ve ondan sonrada kalkıp, başka türlü davranabiliyor. Küçük burjuvazinin ikili karakteri tamda burada çetelerin tutumunda sırıtıyor. Pek çok alçakça tutumun ne olduğunu çeteler açıklamış olsalardı daha iyi olurdu. Eğer ortada pek çok alçak ve çürümüş tutum varsa buda çetecilerin iki yıldır sürdürdükleri karşı devrimci pratikleridir.

YALAN 8: Polise gerçekten bilgi veren ve saflarında itirafçılar çıkanlar kimdir? Yalancılar takımı şunu çok iyi biliyorlar ki, MLKP'nin tüm yönetici kadrolarını tanıyor, adlarını ve statülerini de biliyoruz. Peki, neden Avrupa polisine böyle bir liste verilsin ki? Böyle bir şey yapılmaya kalkışılmış olunsaydı bunu ne çeteler ve nede başkaları bilebilirdi. Üstelik böyle bir şey için neden bir başkası kullanılsın ki? Olayların açığa çıkmaması için hiç kimsenin ruhu bile duymadan böyle bir şey yapılır ve sonuçları vahim olurdu. MLKP çetelerinin tüm bu aşağılık ve düşkün saldırılarına karşı, taraftarlarımızın duygusallığa kapılarak böyle şeyler yapmamaları için talimatlar yayınladık. Bu bakımdan MLKP çeteleri en kolay yoldan yaptıkları karşı devrimci eylemlere nasıl kılıf hazırlarım diye düşünerek, bazı kişileri de bu işe alet ederek, polise ihbar olayını ortaya sürdüler. Kontracılar 9 yaşındaki çocuğu bile bu iş için kullanmaya kalkıştılar. Üstelik tüm bunları devrimcilik adına yaptılar. Utanılacak bir durumdur peki madem polise MLKP çetelerinin listesi verilmiş, neden bunlardan hiçbirisi gözaltına alınıp olaylarla ilgili sorgulanmamıştır? Neden bu çeteler daha sonra Kemal Yazar yoldaşı rahatça katletmişler ama yinede ellerini kollarını sallayarak dolaşmışlar? Yoksa bunlar, Avrupa polisiyle birlikte mi çalışıyorlardı?

Demek ki, tüm bunlar dipsiz aşağılık yalanlardır. Tüm bu aşağılık iddiaların yalan olduğu, çetelerin polis yakalanmalarında da açığa çıkmıştır. Kimlerin ne kadar devrimci olduklarını yaşamın kendisi her gün ve her saat daha fazla açığa sermektedir. ''Çamur at izi kalır'' mantığı burada bir kez daha gündeme sokulmuş, ama çıkmaz sokak ve dipsiz bir kuyu olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır. Evet, dün olduğu gibi bugünde karşı devrimci yöntemleri uygulamaya sokanlar, kontracı yöntemlerden medet umanlar, pusularda devrimcileri katledenler ve yoldaşımızı polise gammazlayarak, poliste itirafçı olarak, yoldaşlarını bir tas çorbaya satanlar çıkmıştır. Ama bunlar KP-İÖ’lü değil, MLKP’lidirler. En son MLKP operasyonunda açığa çıkan ve kamuoyuna yazmak zorunda kaldıkları itirafçı Ahmet Haşim Baran kimdir? Bu kişinin örgütsel statüsü ve nasıl itirafçı olduğu ne zamandan beri polisle çalıştığı, polise MLKP hakkında ne düzeyde bilgi verdiği neden açıklanmıyor ve MLKP'nin pisliklerinin üzeri kapatılmaya çalışılıyor. Şimdiye kadar MLKP'nin sık sık yediği darbeler ve iki operasyonla en tepeye kadar polisin el uzatması nasıl gerçekleşmiştir?

MLKP çeteleri gerçekleri devrimci kamuoyu ve tabanından gizleyerek, bütün pislikleri bugüne kadar KP-İÖ’lülerin üzerine atarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyordu. Madem MLKP kaya gibi sağlam bir örgütü de polis bu güruhun yöneticilerini kısa bir süre içinde nasıl oldu da tespit etti? Ve bu bilinmeyen kişilerin düzeylerini açığa çıkardı? Bütün bu karanlıkta kalan ilişkiler ortaya dökülmelidir. Geçen yıl Ankara operasyonunda itirafçı olan iki kişi neden kamuoyuna isimleriyle birlikte açıklanmadı ve gizlenerek sadece iki itirafçı denerek geçiştirildi. En son olarak Şubat 97 MLKP operasyonunda yakalanarak başka bir cezaevine gönderildiği söylenen ve böylece gizlenmeye çalışılan A. Güzel Zeybek isimli bayan neden tutuklananlardan ayrı bir yere götürüldü? Pisliklerinizi ve çürümüşlüklerinizi daha ne kadar gizleyeceksiniz? KP-İÖ’lülere karşı kahraman olan çeteler neden bu itirafçılara aynı kahramanlığı gösterme cesaretinde bulunamadılar? Dahası önümüzdeki süreçte MLKP çetelerinin arasında gizlenen KP-İÖ'ye saldıran derin çürümüş, düşkünlere daha sık tanık olacağız ve polise hizmette kusur etmeyenlerin adları gizlenmeye çalışsa da gerçeklerin açığa çıkması engellenemeyecektir.

YALAN 9: Alibeyköy Olayı ve MLKP Önderliğinin dipsiz yalanları; Bunların en önemli icraatları MLKP hakkında yalana dayalı karalayıcı propaganda yürütmek, deşifrasyon ve Alibeyköy' de devrimcilere pusu kurup otuz mermi sıkmaktır. Tesadüfen ölüm olmamış fakat yaralamalar meydana gelmiştir. Benzer bir saldırıda Gülsuyu'nda yaşanmış ve iki kişi de orada yaralanmıştır.” Yalandan başka bir şeyler yazmamaya kararlı olan çete başının burada yazdıkları tamamen hayal mahsulüdür.

Deşifrasyon ve tamamen yalana dayalı propaganda yaptığımız iddialarına yanıt verdiğimiz için aynı şeyleri burada tekrarlamayacağız. Fakat MLKP çetelerine bir kez daha çağrı yapıyoruz; biz hep belgeli konuştuk ve yazdık. Yazdıklarımızın bir tek satın yanlış ve gerçeğe dayanmadığını verileriyle ortaya koyun. Ama bunu yapamadıkları için bilinen şeyleri temcit pilavı gibi tekrarlayıp duruyorlar.

Gelelim Alibeyköy ve Gülsuyu olaylarına Alibeyköy olayını on kez yazdık ve bir kez daha aynı şeyleri yazmak zorunda kalıyoruz. Bir kere üç gün üst üste yoldaşı kaçırmak için mahalleye gelen ve olayın bir gün öncesinde yoldaşı kaçırmaya çalışan MLKP çeteleridir. İlk saldırıda olduğu gibi ikinci saldırıda da kaçırma eylemine karşı yoldaşın babası karşı durmuş ve çeteler yoldaşın babasına ateş açarak kaçıp gitmişler. Bu olaya Alibeyköy'de birçok kişi tanıktır. Bu çeteler çoluk çocuğu üçüncü gün yeniden yoldaşı kaçırmak için göndermişler. 8 kişilik çeteci "ki bunların hemen hepsi lise öğrencisi ya da lümpen mahalle gençleri" bira şişeleri ellerinde yoldaşın bulunduğu eve doğru yol alırlar. O anda bir başka bölgede malzemeyle birlikte mahalleye gelip, yoldaşların evinin yakın yerinde dinlenen iki yoldaş çeteleri tanımadıkları için bunlar kimdir diyerek kendi kendilerine konuşurlar. Bir yoldaş çeteciler der, öbürü ise yok bunlar lümpen gençler baksana ellerinde biralar var diyerek sohbet ederler. Bu arada etrafı kolaçan etmesi için bir yoldaşı görevlendiren ve kaçırılmaya çalışan yoldaşın evinde bekleyen yoldaşlara haber vermek için giden yoldaşla karşılaşan iki yoldaş durumu öğrenir ve diğer yoldaş gidip içerideki yoldaşlara haber verir. İçlerinde Kemal yoldaşın da bulunduğu grup çıkarak, çetecilerin tutumunu eleştirerek onları yaptıklarının yanlışlığı konusunda ikna etmeye çalışır. Gençlerden bir kısmı bu tartışmanın ardında geri çekilmeye başlar. . Fakat bunların içinde bazıları ''parti kararıdır mecburuz uygulamaya'' diyerek, tartışmayı sürdürürler. Bu arada adım adım elleri tetikte titreyerek geri çekilen gençler yoldaşların üzerine ateş ederek kaçarlar. Bunun üzerine başka bölgeden gelen yoldaşlar, yoldaşları korumak amacıyla çetelerin kaçtığı tarafa ateş açarlar. Burada da görüleceği gibi, yalan söylendiği gibi, çetecilere pusu kurulmamıştır. Bu birinci yalan. Çünkü çetecilerin orada hiç birisinin işi olmadığı gibi buraya özel olarak yoldaşı kaçırmak için üçüncü kez gelmişler. Demek ki, yoldaşları pusuya düşürmek ve kaçırmak amacıyla bölgeye bira içerek gelenler MLKP'lilerdir. İkincisi eğer hedeflenerek ateş edilmiş olsaydı bu çetecilerin piyonlarından hiç biriside oradan sağ kurtulamazdı. Özel olarak hedef alındı ve tesadüfen ölmediler sözleri de tamamen uydurma bir senaryodur aynı zamanda bu eylemlerde yaralanan bir kişinin tedavisiyle ilgilenmeyen çeteciler bu kişinin ölmesini beklemişler. Böylece ölüm üzerinde politika yapmaya çalışmışlar. Fakat bu kişi MLKP'nin çirkeflerini görerek safları terk ederek, kendilerinin hatalı olduğunu akrabalarına söylemiştir. Üçüncüsü bu eylemde Kemal yoldaş silah kullanmamış ve olayı yatıştırmaya çalışan kişidir. Eğer Kemal yoldaş duruma müdahale etmemiş olsaydı ve silah kullansaydı çetecilerden hiç biri oradan sağ kurtulamazdı. .
.
Demek ki, MLKP çetelerinin Kemal Yazar yoldaşı korkularından pusu kurarak öldürdüklerini gizlemek için, Alibeyköy olayın, tam tersi biçiminde yansıtarak, kanlı ellerini gizlemeye çalışıyorlar. Gülsuyu olayında da tamamen provakatif davranarak, yoldaşlara pusu kuran, devrimci çalışma yapmalarını engelleyen çetelerin zavallı piyonlarıdır. Bir daha saldırılara kalkışmayın diye çetecileri uyarmaya giden yoldaşlara çeteciler saldırmışlar ve öldüresiye dövdüklerinde yoldaşın birisi kendisini korumak için ateş etmek zorunda kalmıştır. Daha sonra yakalanan bu iki kişi işkencede bülbül olup, KP-İÖ'lülerin adını ve adresini vermişlerdir. Dikkat edilirse saldıran, onlarca kez yoldaşları hastanelik eden, devrimci çalışmaları engelleyen çetecilerin kendileridir. Burada da ileri sürülen iddialar, MLKP'nin saldırgan yüzünü kapatmaya yöneliktir. Demek ki devrimcilere pusu kuranlar, öldürenler, bıçakla, çivili sopalarla, demir çubuklarla saldıranlar, devrimcileri polise gammazlayanlar, çetecilere göre cezalandırılması gerekiyorsa başta Proleter Doğrultu'daki bu aşağılık yazının “yazarı olmak üzere MLKP çete”lerinin yöneticilerinin önemli bir bölümü çoktan cezalandırılmayı hak etmişler demektir.

YALAN 10: ''Kemal Yazar MLKP' den ayrılmış değil", MLKP diyor ki; "Kemal Yazar henüz MLKP- K kurulduğu aşamada hakkındaki (önceden gelen) 'devrimci kişiliğinde ciddi erozyon meydana geldiği' iddiası soruşturulurken, 'devrimcilik yapmayacağını' açıklayarak, sıradan insanların yaşamına karışmıştır. Pazarlamacılık işiyle uğraştığını söylediği bir yılın ardından, kimisi dört-beş yıl, kimisi bir yıl önce ‘devrimcilik yapmayacaklarını’ belirterek, düzene karışan, ticarete atılan vb. dört-beş döküntüyle birlikte karşımıza çıkmış, tümüyle MLKP' ye düşmanlık merkezli işlere kalkışmış ve Alibeyköy'de tetiğe basan kişi olmuştur.”

Bu satırlar yüreğinde birazcık dürüstlük kalmış bir kişinin yazabileceği satırlar olamaz. Faşizmin yapamadığını yaparak Kemal Yazar yoldaşı aşağılık bir yöntemle katlettiniz ama arkasında yalan yanlış aşağılık sözler sarf etmeyin. Alibeyköy olayıyla ilgili olarak gereken açıklamayı yaptığımız için, çetecilerin sık sık korkularını gizlemek için bu olaya sarılmalarının altında yatan nedenleri biliyoruz. Bunu şimdilik geçiyoruz. Bir kez düşmanımız da olsa mert olmalıdır diyoruz. Ama MLKP çetelerinde mertliğin zerresi yoktur; Gözümüzün içine baka baka yalanları sıralamaktan kendisini alamıyorlar. Kemal Yazar yoldaşın nasıl bir devrimci olduğunu, dostta, düşmanda ve MLKP'nin yalancı önderler takımı da biliyor. Kemal yoldaş KP-İÖ'ye katılırken ve yeniden çalışmalarımız içinde yer alırken verdiği özeleştiri de neden MLKP-K sürecine katılmadığını şu sözlerle ortaya koyuyor:

“Bu birlik ilkeler zemini üzerinde yükselen devrimci bir birlik değildir. Buradan olarak ta inanmadığım, güvenmediğim ve dağılmaya yüz tutacak bir birliğin figüranı olmak istemiyordum. Onun içinde birlikten sonra yollarımı ayırdım. İdeolojik olarak birlikte çalışacağım, güven duyduğum başka bir örgüt olmadığı için, bir devrimci olarak, mücadelenin her cephesinde üzerime düşeni yaparak, süreci izleyecektim. Birlikte ayrılık olmamasını bir türlü kabullenemedim. Hareket’in sürdürücüsü bir grubun çıkacağını ve onlarla birlikte mücadeleyi yeniden yükselteceğimi düşündüm. Ben Hareket’in önderlerinin büyük bölümünün çürümüş ve yozlaşmış, silahlı mücadeleyi geliştirme diye bir dertlerinin olmadığını M18 çalışmalarında ve zindanda birlikte yattığımız dönemde daha yakından gördüm.

Bunların çoğunluğu iddialı devrimciler değillerdi. Birçoğu başka iş yapamayacağı için devrimciliği zorunlu olarak bir geçim aracı olarak görüyordu. Zindanda olduğu gibi, tahliye olduktan sonrada aynı şeyleri gördüm ve bunlarla yola devam edemeyeceğimiz sonucuna ulaştım. Bir yoldaşa ulaşmaya çalıştım. Görüşlerimiz aynı ve birbirimize güven duyuyorduk. Bu yoldaşa ulaşamadım. Birlik sürecinde burjuva ayak oyunlarına tanık oldum. İzmir çalışmaları içinde bulunan yönetici kadroların bile birlik çalışmalarında ve gelişmelerden haberi yoktu. Önderlikteki kişi ne derse yalan yanlış ona göre davranıyorlardı. OGK çağrısı tartışmalarında önderliğin hareketi sattığına iyice ikna oldum. OGK çağrısı kadrolardan kaçırıldı ve tartıştırılmadı. Çünkü yaşamlarını birliğe bağlayan bu kişiler için ne yapılıp edilerek birliğin yapılması gerekiyordu.

Tersi durumda artık Hareket’le birlikte yürümeleri olanaksızdı. İzmir il komitesinde görevlendirilmiştim. Fakat ne soran ve nede denetleyen vardı. Birlik kongresi delege seçimleri ve OGK çağrısının ikisinin birden görüşüldüğü garip bir durumdu. MK temsilcisi bana “N. Selim'in ayrılığını mı destekliyorsun, birlikten mi yanasın” sözleriyle tartışmayı engellemeye çalışarak, olayı oldubittiye getirmeye uğraşıyordu. Ben buna karşı mücadele ettim ve OGK’nın desteklenmesi gerektiğini savundum. Ama iki işi birden yaparak malı götürmeye çalışan sağ oportünistler, delege seçimine geçerek, bir an önce toplantıyı bitirmeye çalıştılar. Yoldaşların bir çoğu kongre delegeliği için beni önerdiler. Fakat birliğe inanmadığım için onun bir figüranı olmak istemedim. Kafamda yoldaşlarımızın ayrılacağı daha bir netleşti. Ama birliğin sonuçlarını bekleyerek tutum almayı kararlaştırdım. MLKP-K'nın kurulduğunu ve aldığı kararların sonuçlarını öğrendikten sonra böyle bir oluşumda yer almayacağımı ve yaşamımı bir devrimci olarak sürdüreceğimi vurgulayarak, MLKP-K sürecine katılmadan bütün örgütsel ilişkilerimi kestim. Hiç bir zaman için inkarcılığı ve anti demokratizmi kendine temel alan, önderliği iddialı devrimcilerden oluşmayan bir akımın unsuru olarak görmedim.”
(Kemal Yazar'ın özeleştirisinden.)


Peki, Kemal yoldaş zindanlardan çıktıktan sonra hareket tarafından hangi düzeyde görevlendiriliyor? İzmir İl Komitesi. Peki “devrimci kişiliğinde ciddi erozyon meydana gelen” bir kişinin il komitesine atanması olanaklı mı? Hayır. Aynı zamanda delege seçimlerinde Kemal yoldaşla ilgili Hareket’in böyle bir değerlendirmesi var mı? Yok. Peki, bu durumda nasıl oluyor da birlikte çalışmayı bile düşünmediğini söylediği MLKP-K önderliği durumunu görüşürken, Kemal yoldaş ''devrimcilik yapmayacağını'' söyleyerek mücadeleyi terk ettiğini açıklıyor. Bu yalancılar takımı yalan söylerken bile kendilerini ele veriyorlar. Çetelerin karalama amaçlı savları bile, kendi iddialarını boşa çıkartan gülünç bir yalandır. İkincisi Kemal yoldaş profesyonel devrimciliği bıraktıktan sonra hemen her devrimci kitle eylemleri, cenaze törenleri ve yürüyüşlerde, gecelerde bulunmuş DKÖ'lerinden ayağını kesmemiştir. Başkaları gibi kimseye boyun bükmeden, kirli işlere bulaşmadan günlerce aç, açıkta kaldığı halde bütün bunların mücadeleyle aşılacağını düşünerek onuruyla çalışmaya yönelmiştir. Bunda ne utanç duyulacak bir durum var ve nede Kemal yoldaşın devrimciliğine dil uzatılacak.

Aynı zamanda Kemal yoldaşın sıradan bir yaşama yöneldiğini söyleyen bu yalancılar takımı, Kemal yoldaşa, “yoldaş sen iyi ve yürekli bir yoldaşsın gel Antep bürosunun başına geç” diyenler kimdi? Bu MLKP çeteleri Malatya'da avukat Ali Kahraman'ın mezarı başında konuşma yapacak kimse bulunmadığında, “yoldaş bu işi sen iyi yaparsın” diyenler bugün Kemal'in devrimciliğine aşağılık bir şekilde dil uzatanlardır. Demek ki Kemal MLKP çetelerinin iddia ettikleri gibi, düzene dönmediği gibi, MLKP'ye düşmanlık merkezli işlere de yönelmemiştir. Çünkü 0 MLKP önder müsvettelerinin çaplarını ve ne kadar yürekli olduklarını bildiğinden MLKP'yi hiçte ciddiye almazdı. Bu nedenle yurt dışında Kemal’i gördüklerinde girecek delik arayan poliste nedamet getirmiş kaçkınlar, korkularından, kaçtıklarından yoldaşın bunları ciddiye almaması tedbirsiz davranmasına neden olmuştur. Kemal yoldaş KP-İÖ'nün kurulduğunu öğrendiğinde sevinç duymuş, ama geç kalındığını ve MLKP-K sürecine hareketin geleneğini savunanların katılmasını eleştirerek, yinede, örgütü geliştirip güçlendireceğiz diyerek sıradan bir sempatizan olarak, hem çalışmış ve hem de devrimci görevlerine sıkıca sarılarak 96 Şubat ayında önderliğe atanmıştır. O yaşamı boyunca bir parti işçisi olarak dur durak bilmeden çalışmış yürekli bir önder komünisttir. Onu öldürtme kararının altında imzası olan MLKP çete önder müsvetteleri, Kemal’e sıktıkları kurşunun yüzde birini bile polise sıkmayarak kuzu kuzu teslim olmuşlardır. Kemal silahının son mermisine kadar dövüşürken, İbrahimci geleneği sürdürürken, bunlar yanlarında fazla ağırlık yapar diyerek tek bir silah bile taşımamışlardır. Tek bir MLKP MK'sı iddiasıyla gözaltına alınan kişi polisle silahlı çatışmaya girmemiştir. Bütün bunlarda Kemal yoldaşın MLKP önderleriyle ilgili olarak yıllarca önce oluşturduğu görüşleri yakıcı olarak doğrulamıştır.

YALAN 11: “Daha önceki yıllarda devrimciliği terk etmiş 3-4 kişi ‘meçhul nedenlerle’ Türkiye’de faaliyete soyunmuşlar. . . Kimisi dört beş yıl, kimisi bir yıl önce ‘devrimcilik yapamayacaklarını belirterek düzene karışan ticarete atılan, dört beş döküntüyle’ birlikte. . .” Yalan torbasını ağzına kadar doldurmuş olan güruh plastik mermileri attıkça kendinden geçiyor. Atıcılar kulübünde madalya almakta iddialı olan yazar bilse de, bilmese de konuşuyor. Hani Türkiye'de faaliyet yürüten tek bir KP-İÖ'lü yoktu? Öyle ya da böylede olsa demek ki dört-beş kişide olsa varmış. Bunu teslim etmeleri yalancıların hanesine düşülmüş olumlu bir nottur. Şaka bir yana palavracıların bu alanda da ileri sürdükleri iddiaları da tamamen gerçek dışıdır. Bir kere bazı yoldaşlarla ilgi olarak ''mücadelenin dışına düştükleri ve devrimciliği terk ettikleri'' yönlü iddialar gerçek dışıdır. KP-İÖ ile başından itibaren hareket eden yoldaşlar değişik alanlarda devrimci faaliyet yürütüyorlardı. ‘95–1 Mayıs’ın bütün pratik çalışmalarını üstlenerek, Avcılar, İkitelli, Esenyurt ve diğer bölgelerde bildiri ve illegal afişleri yapan, yaptıran, 1 Mayıs'a kitleyi hazırlayan, bu alandaki pratik devrimci çalışmaların yükünü omuzlayan, bir kez jandarmalarla çatışan, palavra kesen yazar değil mücadeleyi bıraktığını iddia ettiği yoldaşlardı. Gazi direnişinde başından sonuna kadar yer alan ve birçok kişiyi örgütleyerek bu direnişe katan, ardından Yenibosna da kitleyi toparlayarak Nurtepe'de direnişe götüren, boya bulamadığından ağaç kömürüyle evlerde topladığı bezlerle pankart yapan, direnişe aktif bir şekilde katılan, düzene yamandıklarını iddia ettikleri komünistlerdi. Bizler ne döküntü ve nede pili bitmiş kişilerdik. Bizler yıllardan bu yana yalandan başka bir şeyler yapmayan, Türkiye devrimci hareketinin önderlerinin bu işi yapacaklarına güven duymayan ve bunun arayışı içinde olan yürekli komünistlerdik. Başkaları gibi havadan bulup tavadan yiyen asalaklar değildik. Bizler hem üretime katılıyor ve hem de devrimci görevlerini yerine getiren proletaryanın komünist öncü ve militanlarıydık.

Bizler MLKP-K önderlerinin çapsızlığı ve yeteneksizliğini, Gazi direnişinde olduğu gibi yalancılıklarını eleştirdiğimiz için, bu zatlar rahatsızlık duyarak kendilerine çömez aradılar. Bizim devrimci anlayış ve geleneklerimiz çömezliğe karşıydı. Evet, daha önceki yıllarda mücadeleyi terk edenler vardı. Bunlar ayrılığın hemen ardında bizimle görüşmek istediler. Fakat kolay dönemin devrimciliğine pirim vermemek ve ilkeli davranmak bakımından. Bu kişilerle görüşme ihtiyacı bile duymadık. Ama devrimci özelliklerini ayakta tutmuş, yaşamını çalışarak sürdürmüş, çürümüş ve yozlaşmış önderler takımına güvensizlikten dolayı bağını kesmiş olan kişilerle yakın ilişki içinde olarak, bunların devrimci enerjisini devrimci kavgamıza kattık. Buradan da görüleceği gibi, “meçhul nedenlerle devrimciliğe” (çeteler bu meçhul nedenlerin ne olduğunu açıklasalardı meraktan kurtulmuş olurduk, işin daha da garip bir yanı hem ticaret yapıp hem de elde silah yaşamını koltuğunun altında dolaştıran döküntü devrimcilere rastlayan beri gelsin) soyundukları ve döküntü olduklarını iddia ettikleri önder devrimciler, polisin bütün saldırılarına ve vur emrine meydan okuyarak, kelle koltukta devrimci kavgayı örmeye çalışırlarken, bu yoldaşlarla ilgili mahalle kadınları gibi dedikodudan medet uman ve lümpen ağzıyla konuşmaktan kendilerini alamayan önder müsveddelerini polis ciddiye bile almıyordu.

Çünkü polisin bunların düşmana karşı bol palavradan başka savaşma diye bir dertlerinin olmadığını bildiğinden fazla dikkate almamıştı. İşin ilginci bu palavracılar ordusu sık sık isyan çağrısı yaparlar ve halkı silahlanmaya çağırırlar, ama kendileri yalanlarında bir çakaralmaz bile bulundurmazlar. Mücadele kaçkını dediği yoldaşları polis gördüğü üzere kaçacak delik ararken, bu zatların böyle bir derdi olmasa gerekir ki, üzerlerinde fazla ceza alırlar diye çakı bile taşıma ihtiyacı duymazlar. İşte burada da iki farklı devrimcilik ortaya çıkmaktadır, birisi düşmana karşı her cephede karşı duruş ve diğeri her cephede kendini koruma ve kollama. Peki, bu iki farklı devrimcilikte nasıl oluyor da birisi mücadeleyi bırakanların yürekli devrimci tutumu, diğeri ise ML komünistlerin sıradan tutumu oluyor. Burada da anormal bir durum var demektir. Bir şeyler anlayan beri gelsin.

SONUÇ OLARAK
MLKP'nin söylediği yalanların tümüne yanıt vermek dergimizin sayfalarını aştığı gibi, aynı zamanda boş bir zaman israfı da olacaktır. Bu yazdıklarımız kamuoyunca bilinmeyen görüşler değildi. Fakat unutulmuş ya da hafızalardan silinmiş bazı yalanları yeniden derli toplu olarak aktarıp, çetelerin gerçek yüzünü bir kez daha göstermeye çalıştık. P. Doğrultu'da, Kurtuluş’a yönelik eleştiriler bağlamında bize yönelik isnat edilen yalanları belli bir sınır içinde kısa kısa aktarmaya çalıştık.

Esasında MLKP'nin yalancı ve abartıcı, ikiyüzlü bir akım olduğunu Kurtuluş, Özgür Gelecek, P. Sesi ve diğer dergilerin eleştirilerinde de çarpıcı olarak görmek olasıdır. Fakat yalancılık sınır tanımadığı gibi, MLKP'nin palavracılar takımı da yalan söylemekte sınır tanımıyor. Durum böyle olunca, bu yalanlara karşı en iyi yanıtı devrimci mücadele pratiğimiz vermektedir ve verecektir. Ama ileri sürülen bu yalan ve abartmalara devrimci akımların bütünü tutum almalıdır. Çünkü yalancılık ve abartıcılık politikada güçsüzlüğün ifadesidir. Bunu yenmek için olabildiğince doğru devrimci politikadan sapmadan, şaşmadan ilerlemeliyiz.

Kafamızda tasavvur ettiklerimizle değil, var olan gerçekler üzerinde devrimci politikalarımızı yükseltmeliyiz. Kurtuluş ve diğer dergiler MLKP'nin ne kadar üçkâğıtçı, katakullici ve fırsatçı burjuva ayak oyunlarını pratiğe süren, özüyle sözü bir olmayan, komplocu kültüre sahip bir akım olduğunu birlikte yaşayarak daha sık gördü ve görecektirler. Devrimci akımlara çağrımız, devrimcilik adına var olan gerçekler yerine hayali senaryolar kurarak sübjektivizme prim vermeyin.

Devrimci ahlak ve kültürü devrimci harekete egemen kılmak için, bütün çürümüş ve yozlaşmış yöntem ve pratiğe tavır alarak, devrimci politikayı kitleler nezdinde bayraklaştıralım.
Not: Bu yazı Perspektifin Ağustos 1997, 3. sayı “Yalancılık ve komploculuk burjuvazinin imdat frenidir başlıklı” yazısından alınmıştır.

Hiç yorum yok: