İşçiler, emekçiler, gençler, devrimciler, yoldaşlar…
Devrimci kamuoyunun da yakından bildiği gibi, bir dizi tartışmanın ve sancılı sürecin ardından, Türkiye Komünist İşçi Hareketi (TKİH) ve TKP/ML Hareketi Eylül 1994’te Birlik Kongresi'ni gerçekleştirerek, MLKP-K saflarında birleştiler. Birliğe birçok noktada eleştiri ve kaygısı olan bizler de, geçmiş sorunların geçmişte kalacağına olan inancımızla bu sürece katıldık.
Ne var ki, 11 aylık süreçte gördüğümüz o ki, geçmişte yaşanan olayların intikamı alınmaya, kadro politikasından sapılarak evet efendimcilik geliştirilmeye ve bazı kadrolara karşı tasfiyecilik politikası uygulamaya kondu. MLKP- K önderliği 'yeni tarz' adı altında bürokratizmi ve benmerkezciliği egemen kılarak, sosyalist demokrasi ve aleniyetçi geleneğimizi dumura uğrattı. Bütün bu olumsuzluklara karşı başlangıcından itibaren mücadele ederek, durumu düzeltmeye ve anti-demokratizme karşı durmaya çalıştık. Tüm iyi niyetli çaba ve uğraşılarımız MLKP-K önderliğince; ''önderliğe güvensizlik'', ''aşırı demokratizm'', ''eskiye takılıp kalmak'' ve "MLKP-K'lılaşamamak" olarak değerlendirildi, eleştiri ve uyarılarımıza kulak asılmadı ve kendini beğenmiş aydın bireyciliği içinde hareket ederek, kadrolar ve taban sürü olarak görüldü. Tartışma istemlerimiz: ''kişilerin kendi problemleri ve hazımsızlıkları'' olarak görüldü ve sorunları çözmeye yönelik çabalarımız ''örgüt ortamını kirletme'' olarak damgalanarak, pratik görevlerin büyüklüğü öne sürüldü ve tartışmalardan kaçıldı.
Talebimiz, devrimci sorumluluğumuzun bir gereği olarak birikmiş olan sorunların devrimci tarzda çözülmesinden başka bir şey değildi. Ama MK, bu iyi niyetli ve sorumlu yaklaşımımıza hep farklı anlamlar yükledi ve buradan yola çıkarak, daha rahat hareket etmeye ve oportünist eğilimlerini egemen kılmaya çalıştı.
MLKP-K önderliği, genel olarak birliğin olumlu etkisi üzerinde oynayarak, geri duygular üzerine politika yapmaları ve devrimci ilkeleri bu ortam içerisinde boğmaya çalıştı. Bütün bunlar, MLKP-K MK' sinin ayrılığı kışkırtıcı ve farklılıkları olan yoldaşlarla Leninist ilke ve kurallar içerisinde, yine sosyalist demokrasiyi uygulayarak birlikte hareket etmesini ortadan kaldırıp, birlikte yürümenin ortamını dinamitledi ve güven ilişkilerini giderek daha da zayıflatıcı oldu. Dahası, 11 aylık süreç, birçok olumsuzluğa göz yummayı ya da üzerinden atlamayı, süreç içerisinde bir düzelmeye yönelineceğine dair iyi niyetimizi korumakla geçti.
Fakat tüm bu iyi niyetimiz MK tarafından kötüye kullanıldı ve MK yanlışlarını sürdürmekten kaçınmadı. Elbette ki, MK' nin bazı kadrolara karşı özel bir tutum içerisinde olmasının altında ideolojik, politik ve örgütsel sorunlardaki farklılıklar yatıyordu. MLKP-K ile farklılıklarımız, ne kişisel ve ne de üzeri öyle basitçe atlanıp geçilecek şeylerdir. Bütün bunlar, nasıl bir örgüt ve onun işleyişinde yatıyor. Savaşım yürüttüğümüz coğrafyada, devrimin ve mücadelenin özgünlükleriyle ilgili farklılıklarda yatıyor.
MLKP-K’yla ayrılıklarımız:
Yanlışlara karşı mücadele yürüten yoldaşlar, MK' nin, istediği şeyleri istediği biçimde yapmasının önünde engel oluşturduğundan, bunların bir biçimde de olsa halledilmeleri ve susturulmaları gerekiyordu. Bu ise pratikte, "bu yoldaşlar sürece ayak uyduramayarak düne takılıp kaldılar'' moda sözlerinde ifadesini buldu. Dün söylenen ise, kadro politikasındaki doğru ve devrimci kıstaslara uygun davranmaktı. Bu konuda yazılı ve sözlü olarak bir çok kez MK ile tartışmalar yürütülmesine rağmen, MK bu hata ve zaaflarını kıskançlıkla sürdürdü ve kadro atamalarında yetenek ve işin gereklerinden çok, önderlikle ilişkiler baz alındı.
2- Yeni tarz adı altında abartıcılık ve sübjektivizm:
3- Örgüt içi sosyalist demokrasinin reddive benmerkezcilik:
Birlik Kongresi kararı olmasına rağmen, TKP/ML YİÖ ile ilgili iki konuda yapılması gereken tartışma (geçmiş sorunu, proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü) belirlendiği şekliyle gerçekleştirilmedi. Birçok bölge ve kadroya bu yazılar ulaştırılmadığı gibi, yurtdışına bu yazıların hiçbirisi iletilmedi. Ardından TKP/ML YİÖ ile Birlik Konferansı'nda MLKP-K MK' sinin 11 aylık çalışma raporu üzerinde ciddi bir tartışma bile yürütülmedi, yürütülmesine fırsat tanınmadı. Kaldı ki, birçok kadro çıkan yazıları inceleme olanağı dahi bulamadan Konferans'a gönderildi.
Gerek Konferans'a giden delegelerin seçim kıstası, gerekse de Konferans'ın gündemi üye ve aday üyelerden gizlendi. MK, ışi oldu - bittiye getirebilmek için kadroları ve tabanı adeta bir sürü yerine koydu ve ardından da ''yeni tarz" ve "önderliğin inisiyatifi" denerek, örgüt içi demokrasi dumura uğratıldı. Benmerkezcilik ve örgüt kitlesini hiçe sayan bir uygulamayla ve tamamen kendi kafasına uygun bir yöntemle delege ataması yaparak, görüşlerini Konferans'ta egemen kıldı ve işleri kolay yoldan halletme yolunu seçti.
Örgütteki gelişmeler, kadrolardan ve tabandan uzun süre gizlendi. MK'dan istifa eden iki kişinin durumunu, çok sonra örgüte açıklamak zorunda kaldı. Bütün bunlar, MK' nin benmerkezci ve bürokratça davrandığını ve bunu bir kural haline getirdiğini gösteriyor. Bu eğilime yabancı olmadığımız bilinmektedir. Çünkü revizyonistleşen partilerde gelişmeler hep böyle olmuştur, olmaktadır da. TKP/ML YİÖ ile birlik tartışmaları kadrolardan olduğu gibi, tabandan da gizli tutulmuş ve güvensizlik sergilenmiştir. Her şeyiyle çalışmalara katılan ve omuz veren yoldaşlar tartışmaların dışında tutulmuştur.
4- Parti konusunda Leninizm’den sapma:
Peki, 1972–1979 döneminin suçu nedir? Hem işçi - memur çalışmasında başarısız ol hem de sınıftan kopuk ve esas olarak da (ki, o da orta öğrenim gençliği) içerisinde yoğunlaşan bir çalışmayla partiyi ilan etti. Bu parti, olsa olsa Türkiye Devrimci Komünist Partisi (TDKP) gibi bir gençlik partisi olurdu. Yıllardır vurgulana gelen, sınıfla program arasındaki birlik nerede kaldı? MLKP-K önderliğine göre "dün dündür, bugün de bugün."(...) "Dün öyle düşünüyorduk, bugün böyle düşünüyoruz. Yarın nasıl düşüneceğimiz üzerine bir şey söyleyemeyiz." Bu yüzden MLKP-K, Leninist parti öğretisi düşüncesinden sapmış ve dün halkçı diye mahkûm ettiği bir noktaya, yani gençlik partisi noktasına gelmiştir. Büyük bir proletarya ordusunun yaşadığı Türkiye’de, az ya da çok sınıfla bağlantısı olmayan bir parti, gerçek anlamda bir sınıf partisi olamaz.
5- Kürdistan'ın statüsü ve pratik çalışmalara ilişkin:
6- Komünist hareketin doğuşu
Burada yeni olan bir şey yoktur. Mao'da bu aynı parti fikrini savunmuş ve pratiğe uygulamıştır. MLKP-K' nin yerel örgütlerinin yetersizliğini, sınıf eylemlerinden uzaklığını ve kopukluğunu dikkate aldığımızda, eskiye göre daha da geriye giden bir işçi çalışmasının ardından MLKP-K’yı parti ilan etmek, trajik komiklikten öte bir durumdur.
Bugün proletaryanın şehri İstanbul'da MLKP-K'nın örgütlülük durumu içler acısıdır. Semt örgütleri dağılmış, sendikal merkez yok, fabrikalardan uzaklaşılmış, semtlerde milis örgütleri oluşturulmamış, kadın çalışmaları durmuş ve her üç ayda bir il örgütü dağıtılmış. Böyle bir ortamda MLKP-K’yı parti ilan etmek, partiden hiç bir şey anlamamak demektir. Abartıldığı gibi, MLKP-K'nin işi alıp götürmesi de söz konusu değil. Gençlik üzerinde yükselen bir çalışmayla hareketin oturtulup ileri fırlatılması çok güçtür. Bu bakımdan sağlam yerel örgütler yaratılmadan, sınıfla ve onun öncüleriyle şu ya da bu düzeyde bağlar sağlanıp hücreleşme yaratılmadan, gerçek anlamda bir sınıf partisi de kurulamaz.
7- MK'nın ayırımcı davranışı:
8- Grupçuluğun devamı ve MK'ca onaylanması:
Yukarıda kısaca özetlediğimiz bütün bu görüş ayrılıklarına ve örgütsel - pratik alanda anti-demokratik ve tasfiyeci tutumlara yönelik eleştiri, uyarı ve önerilerimiz, MLKP-K önderliğince dikkate alınmadı. Adeta bireyler olarak örgütten çekip gitmemiz için zorlandık. 11 aylık sürecin ardından "örgütsel tedbirler dayatılacaktır'' yönlü yeni açıklamalar yapıldı.
Tasfiyeci yaklaşımları ve değerlerimizin ayaklar altına alınmasını, devrimci kişiliklerimizin ezilmesini ve güven ortamının dinamitlenmesini sağlayan, her tartışmayı; hazımsızlık, çift kişililik ve sürece ayak uyduramayanlar olarak karşılayan MLKP-K saflarında, bu aşamadan sonra kalıp mücadele yürütmenin, devrim ve sosyalizm davamızın ileri taşınmasına hizmet etmeyeceği sonucuna ulaşan geçmişte TKP/ML Hareketi saflarında savaşım yürütmüş bir grup yoldaş olarak, MLKP-K ile ilişkilerimizi kesip 21 Ağustos 1995 de Komünist Parti-İnşa Örgütünü oluşturmayı kararlaştırdık.
Yüreği ve beyni devrim ve sosyalizm için atan, İbrahim Kaypakkaya yoldaşın komünist geleneğinin sürdürücüsü ve devamcısı olan yoldaşları, Komünist Parti-İnşa Örgütü bayrağı altında birleşmeye çağırıyoruz. Gelin hep birlikte bu çürümüş dünyayı devrimle gençleştirip, devrimin özgür Türkiye’sini yaratalım. Tabanı söz ve karar sahibi yaparak, kendimiz üretip yine kendimiz yönetelim.
Oportünizm ve tasfiyecilik yenilgiye,
Komünist Parti-İnşa Örgütü
Geçici Merkez Komitesi
21 Ağustos 1995
Devrimci kamuoyunun da yakından bildiği gibi, bir dizi tartışmanın ve sancılı sürecin ardından, Türkiye Komünist İşçi Hareketi (TKİH) ve TKP/ML Hareketi Eylül 1994’te Birlik Kongresi'ni gerçekleştirerek, MLKP-K saflarında birleştiler. Birliğe birçok noktada eleştiri ve kaygısı olan bizler de, geçmiş sorunların geçmişte kalacağına olan inancımızla bu sürece katıldık.
Ne var ki, 11 aylık süreçte gördüğümüz o ki, geçmişte yaşanan olayların intikamı alınmaya, kadro politikasından sapılarak evet efendimcilik geliştirilmeye ve bazı kadrolara karşı tasfiyecilik politikası uygulamaya kondu. MLKP- K önderliği 'yeni tarz' adı altında bürokratizmi ve benmerkezciliği egemen kılarak, sosyalist demokrasi ve aleniyetçi geleneğimizi dumura uğrattı. Bütün bu olumsuzluklara karşı başlangıcından itibaren mücadele ederek, durumu düzeltmeye ve anti-demokratizme karşı durmaya çalıştık. Tüm iyi niyetli çaba ve uğraşılarımız MLKP-K önderliğince; ''önderliğe güvensizlik'', ''aşırı demokratizm'', ''eskiye takılıp kalmak'' ve "MLKP-K'lılaşamamak" olarak değerlendirildi, eleştiri ve uyarılarımıza kulak asılmadı ve kendini beğenmiş aydın bireyciliği içinde hareket ederek, kadrolar ve taban sürü olarak görüldü. Tartışma istemlerimiz: ''kişilerin kendi problemleri ve hazımsızlıkları'' olarak görüldü ve sorunları çözmeye yönelik çabalarımız ''örgüt ortamını kirletme'' olarak damgalanarak, pratik görevlerin büyüklüğü öne sürüldü ve tartışmalardan kaçıldı.
Talebimiz, devrimci sorumluluğumuzun bir gereği olarak birikmiş olan sorunların devrimci tarzda çözülmesinden başka bir şey değildi. Ama MK, bu iyi niyetli ve sorumlu yaklaşımımıza hep farklı anlamlar yükledi ve buradan yola çıkarak, daha rahat hareket etmeye ve oportünist eğilimlerini egemen kılmaya çalıştı.
MLKP-K önderliği, genel olarak birliğin olumlu etkisi üzerinde oynayarak, geri duygular üzerine politika yapmaları ve devrimci ilkeleri bu ortam içerisinde boğmaya çalıştı. Bütün bunlar, MLKP-K MK' sinin ayrılığı kışkırtıcı ve farklılıkları olan yoldaşlarla Leninist ilke ve kurallar içerisinde, yine sosyalist demokrasiyi uygulayarak birlikte hareket etmesini ortadan kaldırıp, birlikte yürümenin ortamını dinamitledi ve güven ilişkilerini giderek daha da zayıflatıcı oldu. Dahası, 11 aylık süreç, birçok olumsuzluğa göz yummayı ya da üzerinden atlamayı, süreç içerisinde bir düzelmeye yönelineceğine dair iyi niyetimizi korumakla geçti.
Fakat tüm bu iyi niyetimiz MK tarafından kötüye kullanıldı ve MK yanlışlarını sürdürmekten kaçınmadı. Elbette ki, MK' nin bazı kadrolara karşı özel bir tutum içerisinde olmasının altında ideolojik, politik ve örgütsel sorunlardaki farklılıklar yatıyordu. MLKP-K ile farklılıklarımız, ne kişisel ve ne de üzeri öyle basitçe atlanıp geçilecek şeylerdir. Bütün bunlar, nasıl bir örgüt ve onun işleyişinde yatıyor. Savaşım yürüttüğümüz coğrafyada, devrimin ve mücadelenin özgünlükleriyle ilgili farklılıklarda yatıyor.
MLKP-K’yla ayrılıklarımız:
1- Kadro politikasından sapma ve tasfiyecilik:
Birlik Kongresi'nin hemen ardından bazı yoldaşlara karşı tasfiyeci tutum geliştirilerek, kadrolara karşı MK ile olan ilişkileri baz alınıp, işin gerekleri ve kadroların yetenekleri gerçekliğinden sapıldı, bireysel davranışlar kural haline getirildi. Bağımsız düşünen ve hareket eden, önderliğin yanlışlarına karşı sessiz kalmayan kadrolar ya etkisiz kılınmaya ya da daha geri görevlerde tutulmaya çalışıldı. Leninist kadro anlayışından uzaklaşılarak, tasfiyecilik teori düzeyine çıkartıldı. Kadroların yükseltilmesinde MLKP-K'lı olup olmamak temel kriterlerden birisi haline getirilerek, farklı görüşleri ve sürece eleştirileri olan yoldaşlara karşı tasfiyeci tutumlar dayatıldı. Son dönemlerde ise, bunun da ötesinde örgütsel önlemler öne çıkarıldı.
Birlik Kongresi'nin hemen ardından bazı yoldaşlara karşı tasfiyeci tutum geliştirilerek, kadrolara karşı MK ile olan ilişkileri baz alınıp, işin gerekleri ve kadroların yetenekleri gerçekliğinden sapıldı, bireysel davranışlar kural haline getirildi. Bağımsız düşünen ve hareket eden, önderliğin yanlışlarına karşı sessiz kalmayan kadrolar ya etkisiz kılınmaya ya da daha geri görevlerde tutulmaya çalışıldı. Leninist kadro anlayışından uzaklaşılarak, tasfiyecilik teori düzeyine çıkartıldı. Kadroların yükseltilmesinde MLKP-K'lı olup olmamak temel kriterlerden birisi haline getirilerek, farklı görüşleri ve sürece eleştirileri olan yoldaşlara karşı tasfiyeci tutumlar dayatıldı. Son dönemlerde ise, bunun da ötesinde örgütsel önlemler öne çıkarıldı.
Yanlışlara karşı mücadele yürüten yoldaşlar, MK' nin, istediği şeyleri istediği biçimde yapmasının önünde engel oluşturduğundan, bunların bir biçimde de olsa halledilmeleri ve susturulmaları gerekiyordu. Bu ise pratikte, "bu yoldaşlar sürece ayak uyduramayarak düne takılıp kaldılar'' moda sözlerinde ifadesini buldu. Dün söylenen ise, kadro politikasındaki doğru ve devrimci kıstaslara uygun davranmaktı. Bu konuda yazılı ve sözlü olarak bir çok kez MK ile tartışmalar yürütülmesine rağmen, MK bu hata ve zaaflarını kıskançlıkla sürdürdü ve kadro atamalarında yetenek ve işin gereklerinden çok, önderlikle ilişkiler baz alındı.
2- Yeni tarz adı altında abartıcılık ve sübjektivizm:
MLKP-K'nın kuruluşunun ardından MK, "yeni tarz"dır diyerek, öncüllerin devrimci sosyalist değerlerini hiçe sayıp, her şeyi kendisiyle başlatan inkârcı bir konumda durdu. Yeni olarak ileri sürülen şeylerin hemen hepsi TKP/ML Hareketi'nin konferans kararlarında olduğu gibi, Türkiye Komünist İşçi Hareketi (TKİH) Konferans kararlarında da vardı. Ama ne hikmetse MK bir zorlama içerisine girerek, parti tarzının yeni ve ilk olduğu ve hatta UKH tarihinin tüm deneylerini bile aştığı iddiasında bulunarak, büyük bir sübjektivizm içerisine düştü ve bunu tabana kabullendirmek için zorlayıcı tutumlar içerisine girdi. MLKP-K'nin yeni tarzı; abartıcılık, kendini aşırı övme, hatalarını görmeme ve benmerkezci davranma olarak dışa vurdu.
3- Örgüt içi sosyalist demokrasinin reddive benmerkezcilik:
Örgüt içi sosyalist demokrasi, örgüt kitlesiyle birlikte hareket etme ve önderliğin örgüt sorunlarını üye ve aday üyelerine taşıma ve onları sürece katarak, kararların demokratikçe çıkmasını sağlamaktır. TKP/ML Hareketi'nin bürokratizme ve yozlaşmaya karşı bir panzehir olarak yaşattığı, sorunları örgüt platformlarında tartışarak fikir oluşturulmasını sağlama, etkileme ve etkilenme ortamını yakalama yönlü sosyalist demokrasi ve aleniyeti pratikleştirme geleneği, MLKP-K tarafından rafa kaldırıldı. Tartışmalı sorunlar, örgütlerden ve kadrolardan adeta kaçırıldı. Ciddi tartışmalar, araştırma - incelemeler ve yazılan yazıların ilgili yerlere ulaştırılması sağlanmadığı gibi, çoğu durumda tartışmalar göstermelik bir hale getirilerek, işler MK' nin istediği biçimde halledilmeye çalışıldı.
Birlik Kongresi kararı olmasına rağmen, TKP/ML YİÖ ile ilgili iki konuda yapılması gereken tartışma (geçmiş sorunu, proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü) belirlendiği şekliyle gerçekleştirilmedi. Birçok bölge ve kadroya bu yazılar ulaştırılmadığı gibi, yurtdışına bu yazıların hiçbirisi iletilmedi. Ardından TKP/ML YİÖ ile Birlik Konferansı'nda MLKP-K MK' sinin 11 aylık çalışma raporu üzerinde ciddi bir tartışma bile yürütülmedi, yürütülmesine fırsat tanınmadı. Kaldı ki, birçok kadro çıkan yazıları inceleme olanağı dahi bulamadan Konferans'a gönderildi.
Gerek Konferans'a giden delegelerin seçim kıstası, gerekse de Konferans'ın gündemi üye ve aday üyelerden gizlendi. MK, ışi oldu - bittiye getirebilmek için kadroları ve tabanı adeta bir sürü yerine koydu ve ardından da ''yeni tarz" ve "önderliğin inisiyatifi" denerek, örgüt içi demokrasi dumura uğratıldı. Benmerkezcilik ve örgüt kitlesini hiçe sayan bir uygulamayla ve tamamen kendi kafasına uygun bir yöntemle delege ataması yaparak, görüşlerini Konferans'ta egemen kıldı ve işleri kolay yoldan halletme yolunu seçti.
Örgütteki gelişmeler, kadrolardan ve tabandan uzun süre gizlendi. MK'dan istifa eden iki kişinin durumunu, çok sonra örgüte açıklamak zorunda kaldı. Bütün bunlar, MK' nin benmerkezci ve bürokratça davrandığını ve bunu bir kural haline getirdiğini gösteriyor. Bu eğilime yabancı olmadığımız bilinmektedir. Çünkü revizyonistleşen partilerde gelişmeler hep böyle olmuştur, olmaktadır da. TKP/ML YİÖ ile birlik tartışmaları kadrolardan olduğu gibi, tabandan da gizli tutulmuş ve güvensizlik sergilenmiştir. Her şeyiyle çalışmalara katılan ve omuz veren yoldaşlar tartışmaların dışında tutulmuştur.
4- Parti konusunda Leninizm’den sapma:
Parti, partileşme süreci ve görevlerimiz sorunlarına ilişkin olarak, 11 ay önce ortaya konan görüşler (ki, bunlar temel görüşler olduğu için, ancak Kongre değişiklik yapabilir) 11 ay sonra örgütte bir tartışma ortamı yaratmadan, farklı görüşlerin kavgası yürütülmeden, MK'nin yeni görüşü olarak "sınıftan kopuk olarak da parti kurulur'' düşüncesini Konferans'ta egemen kılınmış ve MLKP-K sınıf çalışmalarında başarısız olmasına, var olan eski işçi çalışmasını dağıtmasına ve sapmaya düşecek düzeyde olumsuz bir mevzide durmasına rağmen, yine de MLKP-K kendisini parti ilan etmiş ve 11 ay önce söylenen sözler ve iddialar bir gecede çöpe atılabilmiştir. Nerede kaldı "sınıfla sosyalist hareketin birliği partidir" belirlemesi.
Peki, 1972–1979 döneminin suçu nedir? Hem işçi - memur çalışmasında başarısız ol hem de sınıftan kopuk ve esas olarak da (ki, o da orta öğrenim gençliği) içerisinde yoğunlaşan bir çalışmayla partiyi ilan etti. Bu parti, olsa olsa Türkiye Devrimci Komünist Partisi (TDKP) gibi bir gençlik partisi olurdu. Yıllardır vurgulana gelen, sınıfla program arasındaki birlik nerede kaldı? MLKP-K önderliğine göre "dün dündür, bugün de bugün."(...) "Dün öyle düşünüyorduk, bugün böyle düşünüyoruz. Yarın nasıl düşüneceğimiz üzerine bir şey söyleyemeyiz." Bu yüzden MLKP-K, Leninist parti öğretisi düşüncesinden sapmış ve dün halkçı diye mahkûm ettiği bir noktaya, yani gençlik partisi noktasına gelmiştir. Büyük bir proletarya ordusunun yaşadığı Türkiye’de, az ya da çok sınıfla bağlantısı olmayan bir parti, gerçek anlamda bir sınıf partisi olamaz.
5- Kürdistan'ın statüsü ve pratik çalışmalara ilişkin:
Kürdistan'ın statüsü ve pratik çalışmalar konusunda, MLKP-K ile görüş ayrılıklarımız başından itibaren vardı ve bugüne dek süregeldi. Kürdistan'ın sömürge olduğu yönlü değerlendirme yanlıştır. Aynı zamanda Kürdistan da süren savaşıma silahlı savaşımla müdahale etme ve buradan büyümeyle, Kürt ulusal kurtuluş hareketinin devrimci doğrultuda geliştirilmesini sağlayan bir taktik izlenmesi gerekirdi. MLKP-K ise, bunun yerine Kürdistan çalışmalarına gereken ilgiyi göstermemiş ve Kürdistan'da gerilla birlikleri oluşturup, kırsal alanda ve şehirlerde mücadeleye silahlı biçimlerde müdahale etmeyi de başaramamıştır. Zaten MK, son bir yıllık Kürdistan çalışmalarına ilişkin ciddi bir değerlendirme de yapmamıştır.
6- Komünist hareketin doğuşu
ve gelişimi karşısında anti-Marksizm:
Komünist hareketin doğuşu ve gelişimine ilişkin MLKP-K'nın net görüşleri yoktur ve bu konuda ne savunduğu açık değil. Komünist hareketin, genci olarak devrimci demokrasiden koptuğu ve kopuşuyla bunun izlerini güçlü bir şekilde üzerinde taşıdığı, programıyla pratiği arasında bire bir uyumun sağlanamayacağı, teori ile pratik arasındaki farklılığın adım adım aşılacağı Leninist görüşü kabul etmeyen MLKP-K mükemmeliyetçi, inkârcı ve keyfiyetçi bir tutum takınarak, 1972–1979 dönemini küçük burjuva olarak değerlendirdi. Peki, MLKP-K'nın 11 aylık icraatında esas olarak yüklenmesi gereken işçi sınıfı içerisinde çalışmadan uzak bir şekilde adeta bir gençlik çalışması yürütür durumda olmasına, teorisi ile pratiği arasında tam bir uyumsuzluk görülmesine rağmen MLKP-K komünist oluyor da, aynı durumda olan 1972–1979 dönemi nasıl küçük burjuva oluyor. Hem de bu kadar deney ve tecrübe, birikim ve tartışmalar orta yerde dururken MLKP-K hala sınıftan kopuksa, burada durup düşünmek gerekmez mi? MK ise, durumu kurtarmak için dün halkçı olarak gördüğü sınıftan kopuk parti görüşünü bugün savunur duruma düşerek, işin içerisinden sıyrılmaya ve yeni parti fikrini geliştirmeye çalışıyor.
Burada yeni olan bir şey yoktur. Mao'da bu aynı parti fikrini savunmuş ve pratiğe uygulamıştır. MLKP-K' nin yerel örgütlerinin yetersizliğini, sınıf eylemlerinden uzaklığını ve kopukluğunu dikkate aldığımızda, eskiye göre daha da geriye giden bir işçi çalışmasının ardından MLKP-K’yı parti ilan etmek, trajik komiklikten öte bir durumdur.
Bugün proletaryanın şehri İstanbul'da MLKP-K'nın örgütlülük durumu içler acısıdır. Semt örgütleri dağılmış, sendikal merkez yok, fabrikalardan uzaklaşılmış, semtlerde milis örgütleri oluşturulmamış, kadın çalışmaları durmuş ve her üç ayda bir il örgütü dağıtılmış. Böyle bir ortamda MLKP-K’yı parti ilan etmek, partiden hiç bir şey anlamamak demektir. Abartıldığı gibi, MLKP-K'nin işi alıp götürmesi de söz konusu değil. Gençlik üzerinde yükselen bir çalışmayla hareketin oturtulup ileri fırlatılması çok güçtür. Bu bakımdan sağlam yerel örgütler yaratılmadan, sınıfla ve onun öncüleriyle şu ya da bu düzeyde bağlar sağlanıp hücreleşme yaratılmadan, gerçek anlamda bir sınıf partisi de kurulamaz.
7- MK'nın ayırımcı davranışı:
Birlik sürecinde, MK tarafından ayırımcılık yapıldı, kamuoyuna yanlış bilgiler verildi ve işler mükemmel gidiyor havası yaratılarak, tabana ve kadrolara abartıcı bilgiler sunuldu. Önderlik, hatalarından korkar bir duruma geldi ve açık başarısızlıklarını bile ortaya koymaktan kaçındı. İstifacıların durumu ve diğer sorunlar kadrolar ve tabandan gizlendi. Açıktan TKP/ML Hareketi kökenli kadrolara güvensiz davranıldı ve bazı bölgelerde TKİH kökenli kadrolar öne çıkarıldı. Tecrübesiz, deneysiz ve birikimden uzak kadroların öne çıkarılması, her ne kadar önderlikte bir uyum sağlamış olsa da, örgüt çalışmalarını geliştirme ve güçleri örgütlü bir hale getirmede başarılı olunamamıştır.
8- Grupçuluğun devamı ve MK'ca onaylanması:
Birlik Kongresi, TKİH ve TKP/ML Hareketi'nin kullandığı örgüt ve kurum isimlerini, MLKP-K' nin kullanmasını genel eğilim olarak belirlemişti. Ama pratikte durum hiçte öyle olmadı. Örneğin; TKİH' in daha önce kullandığı Sınıf Sendikaları Hareketi -SSH- MLKP-K döneminde de devam etti. Yine; Emekçi Halkın Birliği, KGÖ ve TKİH örgüt bayrağının kullanılması vb. tüm bunlarda, birlik sürecinin ardından TKİH lehine grupçu davranıldığını gösteren olgulardır. Her şeye karşı aşırı bir duyarlılık gösterdiğini söyleyen önderlik, neden bütün bunlara da göstermedi. Dahası, MLKP-K önderliği "Hareket" değerlerine karşı, gösterdiği hasmane, neden TKİH' e karşı göstermemiştir.
Yukarıda kısaca özetlediğimiz bütün bu görüş ayrılıklarına ve örgütsel - pratik alanda anti-demokratik ve tasfiyeci tutumlara yönelik eleştiri, uyarı ve önerilerimiz, MLKP-K önderliğince dikkate alınmadı. Adeta bireyler olarak örgütten çekip gitmemiz için zorlandık. 11 aylık sürecin ardından "örgütsel tedbirler dayatılacaktır'' yönlü yeni açıklamalar yapıldı.
Tasfiyeci yaklaşımları ve değerlerimizin ayaklar altına alınmasını, devrimci kişiliklerimizin ezilmesini ve güven ortamının dinamitlenmesini sağlayan, her tartışmayı; hazımsızlık, çift kişililik ve sürece ayak uyduramayanlar olarak karşılayan MLKP-K saflarında, bu aşamadan sonra kalıp mücadele yürütmenin, devrim ve sosyalizm davamızın ileri taşınmasına hizmet etmeyeceği sonucuna ulaşan geçmişte TKP/ML Hareketi saflarında savaşım yürütmüş bir grup yoldaş olarak, MLKP-K ile ilişkilerimizi kesip 21 Ağustos 1995 de Komünist Parti-İnşa Örgütünü oluşturmayı kararlaştırdık.
Yüreği ve beyni devrim ve sosyalizm için atan, İbrahim Kaypakkaya yoldaşın komünist geleneğinin sürdürücüsü ve devamcısı olan yoldaşları, Komünist Parti-İnşa Örgütü bayrağı altında birleşmeye çağırıyoruz. Gelin hep birlikte bu çürümüş dünyayı devrimle gençleştirip, devrimin özgür Türkiye’sini yaratalım. Tabanı söz ve karar sahibi yaparak, kendimiz üretip yine kendimiz yönetelim.
Oportünizm ve tasfiyecilik yenilgiye,
Marksizm-Leninizm zafere götürür!
Kahrolsun faşist diktatörlük!
Yaşasın devrim ve sosyalizm mücadelemiz!
Yaşasın Komünist Parti -İnşa Örgütümüz!
Kahrolsun faşist diktatörlük!
Yaşasın devrim ve sosyalizm mücadelemiz!
Yaşasın Komünist Parti -İnşa Örgütümüz!
Komünist Parti-İnşa Örgütü
Geçici Merkez Komitesi
21 Ağustos 1995
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder