"Ben yoksul bir ailenin çocuğu olarak, 6 yıllık Hasanoğlan
İlköğretmen Okulu’nda yatılı okudum. Hasanoğlan’daki başarılı öğrenciliğim
nedeniyle Yüksek Öğretmen Okulu’na gönderildim. Bir yıl hazırlık sınıfında
okuduktan sonra İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na ve aynı zamanda İstanbul
Üniversitesi Fen Fakültesi’ne girmiş oldum. Bundan sonra devrimci gençliğin
demokratik ve devrimci eylemlerine katıldım ve devrimci düşüncemi geliştirdim.
1967 yılında 9 arkadaşla birlikte Çapa Fikir Kulübünü kurduk. O dönemde FKF
(Fikir Kulüpleri Federasyonu)’nun ve TİP’in bir üyesi olarak, onların
düzenlediği bütün toplantı, forum, miting ve gösterilere katıldım. 1968 yılında
okulun gerici yönetimi tarafından önce muvakkat ve daha sonra da kati olarak
uzaklaştırıldım. Buna karşı Danıştay’dan yürütmenin durdurulması kararı almama
rağmen okulun faşist idarecileri bu karara uymadı. Benim düşünce yapım,
katılmış olduğum eylemler ve gençlik örgütündeki çalışmalarım, okuldan
uzaklaştırılmamın başlıca nedenleri olarak gösterildi. Hatırladığım kadarıyla o
zamanlar katıldığım, NATO’ya Hayır ve Amerikan 6. Filosu’nu protesto eylemleri,
Halk Aşıkları Gecesi düzenlemeye çalışma, bazı bildirilerin dağıtılması ve işçi
yürüyüşlerine katılmam öğrencilik sıfatıma zarar getiren hareketler olarak
telakki edilmişti. Oysa bunlar, yurdunu ve halkını seven herkesin, kendi inancı
ve bilinci doğrultusunda sürdürmesi gereken ve kişisel sorumluluğu olan
çalışmalardır.
Gelişen zaman içerisinde FKF gençlik örgütünde bazı görüş
ayrılıkları belirmişti. Bu, bir bakıma, ilerleyen bilincin ve edinilen
tecrübelerin doğal sonucuydu. FKF içinde beliren başlıca iki görüş: birincisi,
FKF yönetiminin öteden beri TİP’in parlamentocu ve reformcu görüşü, ikincisi,
milli demokratik devrimi savunan aşamalı devrim tezi. Bu düşünceyi ilk zamanlar
Türk Solu ve Aydınlık Sosyalist Dergi, daha sonraları PDA ve İşçi-Köylü’de
savunmaya çalıştı. Türk Solu ve Aydınlık Sosyalist Dergi bazı olumsuz yanlarına
rağmen, devrimci kadroların bilincinin ilerlemesine ve devrimci düşüncenin
kavranmasına yardımcı oldu. Çünkü TİP ve yönetici kadrosu, devrimci kadrolar,
işçiler ve köylüler arasındaki devrimci düşüncenin, Marksizm-Leninizmin
yayılmasını engelliyorlardı. Ben, TİP’in yöneticilerini, kendilerine sosyalist
adını veren reformcu orta burjuva aydınları olarak görüyorum. TİP’in çizgisi
de, orta burjuvazinin radikal kesiminin tutarlı reformist çizgisiydi.
Ben bu ayrılıkta MDD (Milli Demokratik Devrim)’i savunan
grup içerisinde yer aldım. Türk Solu ve Aydınlık Sosyalist Dergi çevresi, tam
ve -kelimenin gerçek anlamında- devrimci mahiyette olmamakla birlikte, TİP’e
göre, işçilerin, köylülerin, gençliğin ve diğer halk kitlelerinin demokratik ve
devrimci anlamdaki eylemlerine biraz daha fazla ilgi göstermeye çalıştı.
Daha sonra 1969 yılında FKF’nin DEV-GENÇ’e dönüştüğü
kurultayda, DEV-GENÇ ve Aydınlık Sosyalist Dergi içinde de ayrılık oldu: Ben bu
ayrılıkta Proleter Devrimci Aydınlık ve İşçi-Köylü dergi ve gazetesi
çerçevesindeki arkadaşların grubunda yer aldım. Bu dergi ve gazetenin çıkışına,
dağıtımına yardımcı olmaya, savunduğumuz görüşleri işçiler, köylüler ve gençlik
içerisinde yaymaya çalıştım. Yine bu arada Trakya’daki topraksız köylülerin,
ellerinden toprağı jandarma gücüyle gaspetmiş büyük çiftlik sahiplerinin
topraklarını işgal etmesi eylemlerine, İstanbul’da Demir Döküm, Sungurlar,
Horoz Çivi, Pertriks, Ege Sanayi, EAS Akü, Gıslaved, Gamak, Singer ve Derby
fabrikalarındaki işçilerin haklı grev ve direnişlerine yardımcı olmak için
elimden geleni yaptım. 15-16 Haziran büyük işçi yürüyüşüne katıldım ve fırsat
buldukça da faşistlerin üniversitelere yaptığı saldırılara karşı savunma
mücadelesi veren devrimci gençliğin bu mücadelesine ve diğer demokratik eylemlerine
katkıda bulunmaya çalıştım. Ben buraya kadar anlattığım şeyleri söylemekte bir
mahzur görmüyorum. Bütün bunlar, o dönemdeki legal ve kanunen de suç olmayan
faaliyetlerdi. Ben de, bir devrimci olarak bu faaliyetler içerisinde yukarıda
anlattığım çerçeve içerisinde yer aldım. Bu çalışmalarımı, Marksizm-Leninizme
inanan bir komünist devrimcinin halkın kurtuluşu için yapması gerekli
çalışmalar olduğu kadar, devrimci gençliğin örgütü DEV-GENÇ’in üyesi olan bir
devrimci gencin halka ve gençliğe karşı sorumluluğunun gereği olarak da
sürdürdüm. Ancak şahsımı ilgilendiren konular ve hakkımdaki isnatları taşan
hususlardan gayri, gençlik örgütü ve çalıştığım devrimci gruplar içinde
başkalarını etkileyebilecek bir beyanda bulunamam. Anlatmış olduğum şeyler,
gençlik ve içinde bulunduğum devrimci gruplar saflarında kendi çalışma ve
düşüncelerimle ilgili bulunmaktadır. Başkaları hakkında beyanda bulunmayı,
kişisel sorumluluk sahamı aşan bir hareket sayarım. Sıkıyönetim ilanına kadarki
faaliyetlerim bunlardı.
Sıkıyönetim ilanından hemen sonra ve özellikle İsrail
Başkonsolosu Efraim Elrom’un öldürülmesi olayının arkasından şiddetlenen faşist
baskılar ve bir yığın tutuklamalar sonunda birçok gençler ve aydınlar
tutuklandılar. Hatta DEV-GENÇ içerisinde kayda değer bir faaliyeti olmayanların
dahi yakalanıp tutuklanmaları karşısında, benim de aranıp yakalanacağımı tahmin
ederek uzun bir süre gizlendim. Gizlendiğim yer ve bu devredeki ilişkilerim
konusunda herhangi bir şey söylemeyi gereksiz buluyorum. Kaçak bulunduğum dönemde
ve tahminen 1972 Nisan ayı sonuna kadar elime Şafak adlı dergi ve Şafak
yayınları geçmekte idi. Bu yayınları bana kimin nasıl getirdiği konusunu önemli
görmüyorum. Şafak dergisinde ve yayınlarında demokratik halk devrimi açısından
katılmadığım bazı görüşler yer almakla birlikte, bir devrimci çalışmanın
varlığından ve sürdürülüyor olmasından memnuniyet duydum. Daha sonra bu yayın
organını çıkaran örgütle herhangi bir ilişki kurmaksızın, bulunduğum yerde
kendi olanaklarımla ve kendi düşüncem doğrultusunda propaganda ve
bilinçlendirme çalışmaları yaptım. Şafak yayın organının, Türkiye İhtilalci
İşçi Köylü Partisi (TİİKP) adlı bir örgüte ait olduğunu ve böyle bir örgütün
varlığını bilmiyordum. Bunları daha sonraları, bu örgütle ilgili yakalama
haberleri dolayısıyla radyo ve gazetelerden öğrendim. Ben, bu illegal örgütün
yöneticisi olduğunu söylediğiniz Doğu Perinçek ile sorgularınızda iddia
ettiğiniz gibi bir ilişkide bulunmadım. Ve bana Doğu Perinçek tarafından
örgütsel veya başka bir görev verilmedi.
Esasen Doğu Perinçek’i de tanımam, sadece sıkıyönetimden
önce adını duymuştum. Kendisini PDA’ya yazı yazan bir devrimci olarak
biliyordum. Sizin deyiminizle, Şafak örgütünün illegal organizasyonuna
katılmadım. Bu devredeki çalışmalarımla ilgili herhangi bir şey söylemeyeceğim.
Çalıştığımı söylememin şahsi sorumluluğum açısından yeterli olduğu
görüşündeyim. Ben sormuş olduğunuz şekilde Malatya ve Tunceli bölgelerinde
faaliyet göstermedim. Çalışma alanım buralar değildi ve neresi olduğunu
söylemeyi de gereksiz buluyorum; neresi olmadığını belirtmeyi yeterli
görüyorum. Benim, bahsettiğiniz TİİKP adlı örgütle hiçbir bağıntısı olmayan
kişisel nitelikteki faaliyetlerim, Türkiye Komünist Partisi (Marksist-Leninist)
ve Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu saflarına katılmama kadar sürmüştür.
Sonradan katıldığım bu örgütlere ne zaman katıldığımı hatırlamıyorum. Ve beni
bu örgütlere kimin aldığını söylemeyi de gereksiz buluyorum. TKP(M-L) ve ona
bağlı TİKKO örgütlerinin kimler tarafından kurulduğunu ve yönetildiğini
bilmiyorum. Yalnız bu örgütlerin saflarına katıldığımı ve onların illegal üyesi
ve taraflısı olduğumu saklamıyorum ve bu örgütlerin üyesi olmaktan büyük kıvanç
duyuyorum. Bu örgüt içerisindeki çalışma yöntemim ve örgütün kuruluşuna esas
olan düşünceler, bahsetmiş olduğunuz yazılarda geniş ölçüde yer almaktadır.
Mensup olduğum bu örgütlerin “Şafak Revizyonizmi
Tezlerinin Eleştirisi”, “Türkiye’de Milli Mesele”, “Türkiye’de Kemalist
Hareket, Kemalist İktidar Dönemi, İkinci Dünya Savaşı Yılları ve 27 Mayıs
Hareketi”, “Başkan Mao’nun Kızıl Siyasi İktidar Öğretisini Doğru Kavrayalım”
başlıklarını taşıyan ayrı ayrı, uzun ve örgütün görüşlerini yansıtan tezleri ve
düşünceleri kabul ediyorum. Bu başlıklar altındaki yazılara benim de görüşlerim
diye imzamı atmaya hazırım, fakat bu yazılanların esas olarak kimin veya kimler
tarafından kaleme alınmış olduğunu bilmiyorum. Ben bu görüşler doğrultusunda
devrimci mücadele vermek üzere 1973 Ocak ayı başlarında, faşist güçler
tarafından şehit edilen yiğit arkadaşım Ali Haydar Yıldız ile Tunceli’ye
gitmiştim. Köylüleri devrim için, halk ihtilâli için örgütlemek amacıyla
köylere gitmiştik. Buradaki çalışmalarımız 24 Ocak 1973 günü, kalmış olduğumuz
Vartinik Mezrası’ndaki kömün basılmasına kadar sürdü. Bunlar dışında başka bir
açıklamaya gerek görmüyorum.
Esasen biz komünist devrimciler, prensip olarak siyasi
kanaatlerimizi ve görüşlerimizi hiçbir yerde gizlemeyiz. Ancak örgütsel
faaliyetlerimizi, örgüt içinde bizimle birlikte çalışan arkadaşlarımızı ve
örgüt içerisinde olmayıp da bize yardımcı olan şahıs ve grupları açıklamayız.
Kişisel sorumluluğum açısından gerekeni zaten söylemiş bulunuyorum. Ben buraya
kadar anlattıklarımı samimiyetle inandığım Marksist-Leninist düşünce uğruna
yaptım. Ve sonuçtan asla pişman değilim. Ben bu uğurda her türlü neticeyi göze
alarak ve can bedeli bir mücadeleyi öngörerek çalıştım ve neticede yakalandım.
Asla pişman değilim. Bir gün sizin elinizden kurtulursam gene aynı şekilde
çalışacağım."
İbrahim Kaypakkaya
21 Nisan 1973
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder