-6 M18
Gerillaların anısına-
Altı can
Altı yiğit dağların
şahanı
Kavgaya sevdalı
altı bükülmez bilektiler
İlk yaz güneşi gibi
sarı
Ve sıcak
Ve bilmem kaç
yüzyılın baharında
Yeniden açacak
Islak toprak
Gök buluttu
Ateş dağ
yüreklerinde
Şafak söktü sökecek
Ey dağların sesi
mavzerler
Ey sevdaların
türküsü denizle
Ey yarınların sesi
direnişler
Söyleyin hangi
tarihtir bu izi bekler
Ay
dolandı
Gün
aştı
dağlarda özgürlük
türkülerle
gelecektiler
pusuda düşürülünce
dağlarda
ölümü kucakladılar’
Altı savaşkan altı
militandı aynı bedende
Aynı uçurumlarda
çatılmış tüfekler
Aynı kavgalarda
söylenmiş türküler
Aynı sevdalara
ertelenmiş aşklar
Aynı menzile
yetişme zamanında
Güldüler
Sevdiler
Beklediler
Gittiler ay geceyi
aşmadan
Düşman tuzağa
durmadan
Düşman baskına
kalkmadan
Menziller mavzer
tetiğinde
Mavzerler mevzi
yatağına sığmazken
Yazılanlara yar can
Kilis’te toprak tarihini kanıyla
yazmış
Geleceğine kanını katmış Ve
geleceklere satılmış
Uğruna can verdikleri
Ateş düşmüştü
yüreğe
Yürek dağlanırda
durmak olurmuydu
Kilisti toprak
Kavrulmuştu toprak
Altı candılar kanlarını akıttılar
Kilis toprağına kanlarını kattılar
Onlar ki susuz
topraklara umut ektiler
ölümün üzerine
gülerek yürüdüler
biz gerillayız
karakol baskınlarında vuruluruz!
Düşman hain
Düşman pusuda olsa
Elde silah
Dilde türkü
Yürekte sevda
Aynı gecelerin şafağı
Aynı aşkların bedeni
Aynı kavgaların yoldaşı
Ve aynı toprağın hamuruydular
Altı kavga adamı
Altı tan atışıydılar
Ay dolandı yine
Günaştı”
Yıl
1992, aylarda Ekim'in 27'si. Yıldızsız gecenin alacakaranlık vakti.
Beka'dan Kilis'e uzanan sınır yolunun uğursuz noktası. Belki de zaman denilen
çizginin bu noktasında tarihin durdurulamaz sonsuz akışına yeni bir sayfa
yazılacak. Ve tarihin onurlu sayfasının adı 'Altılar Ölümsüzdür" olacak.
Çünkü
bilmiyordu iğrenç oyunları düşmanın. Ve sürüyordu sınıf savaşımı. Faşist
diktatörlüğün yok edici beyaz müfrezeleri yine kan içmeyi bekliyordu pusuda. Yalnızca
kanlı pusu değildi bu. Aynı zamanda bir yol kavşağıydı Devrim ile
karşı-devrimin hesaplaşmak için buluştuğu bir yol kavşağı. Bir savaş ve
zafer yaşanacak burada. Düşman, çirkin, haşin, zalim ve kalleşti. Bir de,
devrimin ve geleceğimizin temsilcileri var bu kavşakta. Yüreğinde devrim
ateşinin korlandığı altı komünist gerilla, devrime gebe ülke topraklarında
savaşma arzusuyla sınırı geçmeye çalışıyorlar. Ama ölüm kalleşti, ölüm
sınırdaydı. Düşman ve ölüm pusu ya yatmıştı.
Altı
komünist savaşçı, ölümden korkmaksızın, ölümün üstüne üstüne gidiyorlar. Grubun
en önünde, eğitim kampı ve " İbrahim Kaypakkaya 1. Devresi"nin ilk
genç komutanlarından Saim yoldaş. Belki de, ilk ve son savaş muharebesini
yönettiğini bilmeden giriyor zulüm tufanına. Arkasından diğer yoldaşlar, Ertan
Uzunyayla, Müslüm Akyol, Hasan Çiçek, Erdoğan Tatar ve Mehmet Beşgen
geliyor. Kahrolası bir karanlık ve sessizlik. Çok sürmüyor kararlılığın hükmü
ve birden anlamsız sessizliği bozan kurşun sesleri yankılanıyor dağlarda. Karşı-devrimin
silahları kan kusuyor gencecik bedenlerin üzerine. Ve devriliyor birer birer,
genç fidanlarımız. Her biri yarım kalan şiarlarını haykırarak düşüyor toprağa.
Kan ile sulanıyor toprak. Ve aynı anda proletaryanın kızıl bayrağı, daha da
kızıllaşıyor. Tarihin, bu nirengi noktasında altı komünist gerilla daha şehit
düşüyor, Kürdistan dağlarında.
Bir
kan gölü içinde yatıyor yiğit yoldaşlar. Gözlerinde sınıf kininin şimşekleri
çakıyor. Ufka ve zafere doğru yükseliyor bakışları. Karanlık geceyi
yırtarcasına yüzlerinde geleceğe olan inancın sonsuzluğuyla ölümsüzleşiyorlar.
Apoletleri yoktu belki bu devrim askerlerinin. Ve belki de yakalarında
taşıdıkları ölümdü apoletleri. Ama künyeleri vardı bu proleter kahramanların.
Onurla taşıyorlardı boyunlarında. Ve yazıyordu künyelerinde "TKP/ML Hareketi
M-18 Gerillaları İbrahim Kaypakkaya 1. Devresi" diye. Evet, altı On
sekiz gerillası yoldaş, hain pusularda devrime canlarını armağan ederek,
katıldılar ölümsüzler kervanına. Sonsuz fedakarlığın ve inanan sembolü oldular.
Can bedeli ve tutkulu savaşkanlığın en yüce ve sade örneklerinden birini
sergilediler, ölümü güzel ve mutlu kıldılar. Ölümü sınıf sanatı gibi nakış
nakış işler.
Altılar,
var olandan her bakımdan yüksek ve ileri bir toplum kurma ile kurulu düzenle
bütün bağlarını kopardılar. Kapitalist toplumun egemen sınıflarına ve onların
zulüm direkleri üzerine kurulmuş diktatörlüğe her cepheden düşmanlıklarını ve
kesin biçimde ilan ederek bulunduklarına karşı yüksek bir hücum gücüyle
saldırıya geçtiler. Süssüz gösterişsiz ve anlamlı yaşadılar. Proletaryanın,
insanlığın ortak idealleri ve çıkarlarının dışında hiçbir çıkar gözetmeksizin
yaşamlarını ortaya koydular.
Devrimin
en ağır görevlerine atılmada asla kuşku göstermediler. Devrim ve partiyi
örgütlemenin sıra neferi, savaşçısı oldular. Yüce devrim ve komünizm davasının,
yeni bir toplum' yaratmanın işçileri ve devrimin hamalları oldular.
Komünizmin
bu altı savaşçısının, içinde savaşarak ölümsüzleştikleri koşulları bütün gerçek
yanlarıyla anlamakla ancak altı savaşçımızın anılarının büyüklüğü
anlaşılabilecektir. Ve ancak O zaman gerçek anlamıyla onları anmış ve yaşatmış
olacağız. Onlar, devrim için savaşımın sorunlarının büyüdüğü ve buna koşut
olarak, devrimci görevlerimizin kat kat arttığı bu dönemde, yeni ve büyük konumlar
yakalama somut 'görevini bir iş olarak önümüze koydular. Ve onlar bu uğurda
savaşarak ölümsüzleştiler. Onuru, kavgayı, bayrağı ve devrimin görevlerini bize
teslim ettiler.
Şimdi
onları anmak, onları tıpkı yaşadıkları zamandaki gibi sıcak ve yeni tutmak,
bugünün; yani içerisinde bulunduğumuz tarihsel 'an'ın bütün devrimci
görevlerini anlamak ve başarmakla gerçek anlamını bulacaktır.
Onları
anmak ve yaşatmak, ağırlığına bakmaksızın, bu görevleri eksiksiz yerine
getirmek için onlarca, yüzlerce kat fazla enerjiyle, özveri ve coşkuyla
çalışmak gerektiğinin kavranmasından geçer. Görev, şehitlerimizi anmak için her
günkü devrimci görevlerimize sımsıkı sarılmak ve ileriye atılmaktır.
Geleceğin
fethi davasında düşen, altı kızıl M18 gerillasını, kavgamızda, bilincimizde ve
yüreğimizde yaşatıyoruz. Kahpe bir pusuda katledilişlerinin 25. yıldönümün de,
altı komünist gerilla ve dağ kartalı yoldaşımız kavgamızda yaşıyor. Sonsuza dek
yaşayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder