Hemen her yıl 18 Mayıs’ta İbrahim Kaypakkaya yoldaşın
işkence katledilmesi, TKP-ML Hareketi geleneğinden gelen ya da kendilerini öyle
addeden akımlar, konuya ilişkin değerlendirmelerini yenileyip durdular
duruyorlar. Aslında geçmişin değerlendirilmesi sorunu ML’lerle oportünist -
revizyonistler arasında temel ayrım çizgisi olmuştur. Buradan hareket
ettiğimizde işkencede katledilmesinin 47. yılında temelde Kaypakkaya yoldaşın
ideolojik-politik ve örgütsel hattıyla nostalji dışında hiç bir şeyleri
kalmamış olan bu akımlardan 1980’e dek Partizan dogmatiklerine akıl hocalığı
yapan 1981 yılında Bolşevik Partizan olarak ayrı bir örgüt olarak ortaya çıkan
gelinen ve durumda Bolşevik Parti (BP) adıyla faaliyet içinde olan
bu akım, İbrahim Kaypakkaya yoldaşı en iyi kendilerinin anladığını ve diğer
akımların Kaypakkaya’nın hatalarını sistemli hale getirerek savunmadıklarını
iddia etmektedir.
Aslında Bolşevik Partizan ve diğer Partizan geleneğini sürüden akımlar, gerçekleri çarpıtmakta ve hareketin 1973 yenilgisinin ardında yeniden inşa dönemini açık ve netçe ortaya koymada kaçak dövüşmektedirler.
Gerek Partizanın cenahının kanatları ve gerekse de Bolşevik Partizan yöneticileri 1976 ayrılığı döneminde Koordinasyon Komitesi’ne karşı 1981 yılına kadar savundukları dogmatik ve sübjektif bakış açısını unutarak kendi kafalarına göre tarih yazımına girişiyorlar. Partizan cenahı laf kalabalığı içinde, 1976 tartışmanın özünü atlayarak, -ki tartışmanın özü Türkiye’nin sosyoekonomik yapısının niteliği, şehir, kır çalışmasında hangi alana ağırlık verileceği, halk savaşı ve mücadele biçimleri- vb. dahil 1973 yenilgisinin nedenlerinin tartışılarak, sarsılmış olan ideolojik -politik görüşlerin pekiştirilmesi ve yükselen halk mücadelesine karşı örgütün her bakımdan hazırlanmasını hedefliyordu.-
Haliyle Partizan geleneğinde gelen akımlar, 1976 tartışmasında sorunun birkaç yanını öne çıkararak, sanki tartışmanın TKP-ML’nin parti olup olmadığı, yada dışımızdaki akımların proleter devrimci olup olmadıkları değerlendirmesiymiş gibi bir hava yaratmaya çalışıyor. Bunun gerçekçi olmadığını ve tarihi olguların çarpıtılarak kendi görmek ya da anlamak istedikleri biçimde olguları aktarmaya çalıştıkları görülüyor. Söz uçar ama yazı uçmaz. Partizan geleneğinden olan akımların geçmişte ne savunduklarını bir kez daha hatırlamak yerinde olacaktır.
Nitekim KK’nın iç tartışma yayını olarak devreye sokmuş olduğu Proleter Birlik’in birinci sayısında değişik bölgelerde gelen KK’nın tam karşıtı düşünceleri dile getiren görüşler yayınlanmıştır. KK’nin tartışmaya sunmuş olduğu görüşleri eleştirenlerden birileri de belki de şimdilerde Bolşevik Partizanın öncü kadroları arasından bulunanlardandır. Peki, bu arkadaşlar dün ne demişlerdi bir hatırlayalım.
1976 Eylül ya da Ekim ayında KK’ne yurtdışında iki kişinin tartışılan konulara ilişkin eleştirilerine tanık oluyoruz. Yurtdışına iki kişinin eleştirisi başlığını taşıyan yazı aslında Partizanın sonraki süreçte temel savunucusu olduğu görüşler olmuştur. Okuyucularımız sorunu daha iyi anlamaları bakımından bu görüşlerin kısa bir özetini aktaralım Kısacası aktaralım:
Aslında Bolşevik Partizan ve diğer Partizan geleneğini sürüden akımlar, gerçekleri çarpıtmakta ve hareketin 1973 yenilgisinin ardında yeniden inşa dönemini açık ve netçe ortaya koymada kaçak dövüşmektedirler.
Gerek Partizanın cenahının kanatları ve gerekse de Bolşevik Partizan yöneticileri 1976 ayrılığı döneminde Koordinasyon Komitesi’ne karşı 1981 yılına kadar savundukları dogmatik ve sübjektif bakış açısını unutarak kendi kafalarına göre tarih yazımına girişiyorlar. Partizan cenahı laf kalabalığı içinde, 1976 tartışmanın özünü atlayarak, -ki tartışmanın özü Türkiye’nin sosyoekonomik yapısının niteliği, şehir, kır çalışmasında hangi alana ağırlık verileceği, halk savaşı ve mücadele biçimleri- vb. dahil 1973 yenilgisinin nedenlerinin tartışılarak, sarsılmış olan ideolojik -politik görüşlerin pekiştirilmesi ve yükselen halk mücadelesine karşı örgütün her bakımdan hazırlanmasını hedefliyordu.-
Haliyle Partizan geleneğinde gelen akımlar, 1976 tartışmasında sorunun birkaç yanını öne çıkararak, sanki tartışmanın TKP-ML’nin parti olup olmadığı, yada dışımızdaki akımların proleter devrimci olup olmadıkları değerlendirmesiymiş gibi bir hava yaratmaya çalışıyor. Bunun gerçekçi olmadığını ve tarihi olguların çarpıtılarak kendi görmek ya da anlamak istedikleri biçimde olguları aktarmaya çalıştıkları görülüyor. Söz uçar ama yazı uçmaz. Partizan geleneğinden olan akımların geçmişte ne savunduklarını bir kez daha hatırlamak yerinde olacaktır.
Nitekim KK’nın iç tartışma yayını olarak devreye sokmuş olduğu Proleter Birlik’in birinci sayısında değişik bölgelerde gelen KK’nın tam karşıtı düşünceleri dile getiren görüşler yayınlanmıştır. KK’nin tartışmaya sunmuş olduğu görüşleri eleştirenlerden birileri de belki de şimdilerde Bolşevik Partizanın öncü kadroları arasından bulunanlardandır. Peki, bu arkadaşlar dün ne demişlerdi bir hatırlayalım.
1976 Eylül ya da Ekim ayında KK’ne yurtdışında iki kişinin tartışılan konulara ilişkin eleştirilerine tanık oluyoruz. Yurtdışına iki kişinin eleştirisi başlığını taşıyan yazı aslında Partizanın sonraki süreçte temel savunucusu olduğu görüşler olmuştur. Okuyucularımız sorunu daha iyi anlamaları bakımından bu görüşlerin kısa bir özetini aktaralım Kısacası aktaralım:
Türkiye’nin sosyoekonomik yapısının yarı sömürge yarı
feodal olduğu, emperyalizme bağımlı ülkelerde devrim olmadan sosyoekonomik
yapının nitelik değişime uğramayacağı -örneğin Prusya tipi iç
başkalaşım yoluyla feodal üretim tarzının yerini kapitalist üretim tarzının
reddi gibi- Türkiye emperyalizme bağımlı yarı sömürge kaldıkça yarı
feodal kalacaktır ve devrimin yolu köylülerin esas güç oluşturdu kırdan şehre
doğru halk savaşı stratejisi biçiminde, özü köylü toprak devrimi biçiminde
olacak ve temel çalışma alanları kırlar ve esas mücadele biçimi silahlı
mücadele olacaktır. Dahası yazıda yurtdışı kadroları KK’nın Türkiye’nin geri
kapitalist bir ülke tespitine karşı çıkarak, teşkilatımızın görüşleri temelde
doğrudur, sosyoekonomik yapıda ayrı bir tespit, ayrı bir devrim stratejisi
ve bir devrimin yolunu beraberinde getirecektir diyerek, KK’nin
Türkiye’nin sosyoekonomik yapısına kapitalist üretim tarzının egemen olduğu
tahlilini yaparak, şehirlerde çalışma esas kırda çalışma tali, işçi sınıfı
içinde çalışma esas diğer alanlarda çalışma talidir dediğinden, sosyalist
devrim savunduğu iddiasıyla Troçkist suçlamasıyla yüz yüze kalmıştır.
İbrahim yoldaşın önderliğinde bir yıllık bir faaliyetin ardından ağır bir yenilgi alarak 1974 yılında zindanlarda yeniden toparlanıp sınıf savaşımına müdahale eden TKP-ML Hareketi’nin, 1973 yenilgisi yalnızca taktik yenilgi değil, aynı zamanda stratejik hatalarla birleşen hatalı çağ değerlendirmesi ve kitle çizgisinde izlenen hatalı sol sekter ve sübjektif düşünme tarzının derin etkisiyle bağlıdır.
Yine 1976 yılında KK tarafından hatalı metotla başlatılan tartışma kampanyası, örgüt içinde dogmatik ve sübjektif düşünce tarzı içinde olan kadroların erkence ayrılıklarını güncelleştirirken, bazı kariyeristlerin durumda yaralanmasına zemin yaratmıştır.
1973 yenilgisinin ardında zindanlarda KK’nın yeniden oluşumu ve 1976 tartışma gerçekliği
Daha da önemlisi dogmatik ve sübjektif düşünce tarzına sahip olanların örgütün Maocu sol hata ve yetmezliklerin çizgi haline getirerek, örgütte kopuşlarını beraberinde getirdi. Yani içinde Bolşevik Partizanı’nda yer aldığı TKP-ML Partizan örgütü 1976 yılında yöntem olarak hatalı başlatılan tartışma kampanyasında, kendi görüşlerine güvenleri olmadığından dolayı sonrasında Partizan adını alan TKP-ML kolay yolu tercih ederek kendilerini örgüt dışına attılar.
Nitekim KK yıkıcı hizipçilere toleranslı davrandığı ve tartışma sürecine katılmasını isteyen tavizler verdiği halde maalesef hizipçiler kolay yolu seçtiler ve tartışmadan kaçarak ayrılık yolunu tuttular. Bu ayrılık aslında Hareketin Maocu hatalarının kefaretiydi. Kaypakkaya yoldaşın sol hatalarına sahip çıkıp bunları çizgi haline getiren kesimler 78 yılında bir araya gelen gruplarla TK-ML-Partizan örgütü kuruldu.
Demek ki Bolşevik Partizancılar'ın iddia etmiş oldukları gibi KK tartışmayı bir oldubittiye getirmemiş ve devrimci çizgiden tasfiyeciliğe yol almamıştır. Aynı zamanda KK 1974 yılında cezaevinde kurulan sorgulama-araştırma komitenin raporuna bağlı olarak KK yeniden oluşturmuştur. 1975 yılında KK’nın çoğunluğu afla dışarıya çıkmış ve içeride iki KK üyesi, Muzaffer Oruçoğlu ve Aslan Kılıç kalmıştır.
Dışarıya çıkan KK üyeleri sıcak savaşımın içinde örgütün önünde çözüm bekleyen yığınla sorunla yüz yüze kaldı. Uzun bir süreden beri dünyadaki ve ülkemizdeki politik gelişmeler karşısında sessiz kalan kadroların, ideolojik-politik ve örgütsel düzeydeki isteklerine cevap vermeyen-veremeyen önderlik, yakın zamana kadar önünde yığılı duran bu çelişmelerin çözümünü hareketin çizgisinin taktik düzeydeki hatalardan arındırılıp, saflaşmasından görüyordu. Ancak gelişen sosyal pratik önderliği daha köklü çözüm yolları aramaya, geçmişteki hataların sağlıklı tespiti için mevcut çizgimizi bir bütün olarak gözden geçirmeye zorlamıştır.
Bu amaçla örgütün önünde çözüm bekleyen sorunları ele almak amacıyla dışarıdaki KK üyelerinin bir araya geldi ve hareketimizin mevcut çizgisini bir bütün olarak gözden geçirdi. Önderlik hareketimizin ağır yanılgısına yol açan hataların taktik düzeyi açabileceği,- devrimin yolu konusunda, -devrimin karakteri konusunda değil- stratejik düzeydeki hatalara kadar uzanabileceği kanaatine vardı. Bundan dolayı bir bütün olarak siyasi çizgimizi ve dolayısıyla devrimizin bir dizi temel meselelerini bütün kadroların tartışmasına sunmak üzere gündeme getirdi.
Ancak önderliğin siyasi geriliği ve tecrübesizliği onu bu alanda da hataya düşmekten alıkoyamadı. Tartışmaya sunduğu konularla ilgili görüşlerini kadrolara karar şeklinde getirdi ve metot yanlışına düştü. Yeni hatalar işte tam da bu ortamda ve bu şartlar altında yapıldı. Hareketimiz yapılan bazı genel tespitler konusundaki tereddütleri, yeniden inşa dönemine girildiğinden bir süre sonra önder yoldaşların ve bazı kadroların kafasında belirmiştir. Bu yüzden çizgimizdeki hatalı tespitlerin ortaya çıkarılabilmesi için 14 maddelik araştırma konuları her bölgelere gönderilmişti.
Ancak bu konuların tartışılmasında da yeterince önderlik edilemedi. Haliyle de yararlı sonuçlar çıkarılamadı.
Önderlik, içinde bulunduğumuz sorunların çözümü için geniş bir tartışma kampanyasının açılmasını, bu tartışmalarda çıkan sonuçları esas olarak, özelleştirinin hazırlanması ve yayın organının çıkarılmasını doğru bir metot olarak tespit etmiştir.
Önderlik, bu doğru metodun uygulanmasında da hatalı davrandı. Çalışmalarının çoğunluğunda bazı meselelerin tartışılmış oluşunu ve kendi içinde bazı konularda ikna olmasını esas alarak, bu konularla ilgili görüşlerini karar biçiminde bildirdi örgüte. Elbette bu kararların, ikna ve ispat edici verilerle ortaya konup, hareketin kadrolarınca da tartışılıp benimsendikten sonra resmi hale gelecekti.
Ama bu kararların tartışılmaya açılması gibi çelişkili durumu ortadan kaldıramaz. Bu bir yerde darbeci hatalı anlayışın sınıfsal kaynağı, küçük burjuva aceleciliğidir. Örgütsel bakımdan tecrübesizlik ise ikinci ve önemli etkenlerden bir diğeridir.
Önderliğin tartışmaya açtığı temel meseleler hakkındaki görüşlerine karşı ilk tepkinin -İstanbul Bölge Komitesi-, önderliğin ve hareketin disiplinini tanımama, önderliği kavga kaçakları, halka güvenmeme, devrime inanmama ile suçlama noktasına kadar getirilmesi ise vahim bir hatadır.
Özetlersek: hareketimizin önderliği Aydınlık - PDA döneminde muhalefetten bu yana, kolektif çalışmaya sahip, sağlıklı bir önderlik olamamıştır. İbrahim Kaypakkaya yoldaşın kaybı, öncelikle kısa sürede telafisi imkansız bir boşluk yaratmıştır.
Önderlik görevini yüklenen yoldaşlar geçmişten beri kolektif bir önderlik içinde yer almadıklarından dolayı, bu konuda oldukça tecrübesiz idiler. Önderlik yapması gereken görevleri kavrayıp, bunlar çözme yolunda doğru adımlar atamadılar, bu yüzden yeniden inşa çalışması dönemindeki hatalı görüş ve uygulamalar eleştiri, özelleştiri ikna metoduyla çözümlenemedi. Hataların birikimi acelecilik hatasına düşülmesini koşullandı.
Önderliğinde tartışmanın açılmasındaki hatalı davranış, geçmişten beri önderliğe karşı oluşan tepki ile birleştiğinde bir bölgeden kadroları -İstanbul Bölge Komitesi- hatalı davranışlara itmiştir. Kadroların hatalı hareketi önderliği ve hareketin disiplinini tanımama, örgütsel birliği zaafa uğratma noktasına kadar getirmiştir. Biz, alt kadroları bu hatalı davranışı iten asıl etkenin geçmişten beri öncelikle yapılan hatalar olduğu kanaatindeyiz.
Ancak yoldaşların hareketin birliğini bozmaya kadar varan davranışları önderliğin hatalarıyla izah edilemez. Bu noktada yoldaşların hatalarının önemini görmeleri, özelleştirilerini yapmaları ve hatalarını tespiti çalışmaları hareketimizin birliğinin pekişmesi ve sağlıklı gelişmesi açısından zorunludur. Yoldaşlar, önderlik yaptığı hataların bilincine varmıştır ve düzeltme yolunda çaba sarf etmektedir. Diğer yoldaşlar da da bu aynı şekilde, hatalarını tespit etmelerini ve kendilerini düzeltmeye çalışmalarını istemektedir.
Önderlik, yukarıda belirtildiği gibi geçmişin gözden geçirmesi, hatalardan dersler çıkarması, kısaca geçmişin değerlendirilmesi ve özelleştirinin yapılması için bir kampanya açmıştır. Tartışmanın geç olması ve getirilmiş biçimindeki hatalar taşıması, bu tartışmanın açılmasının olumlu bir adım olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bütün yoldaşlar hem hareketin hem de tek tek yoldaşların işledikleri hatalar üzerinde durmalı, acımasızca bütün ön yargılardan uzaklaşarak, bunları tespit edip bunların aşılması için savaşın içerisine girmeliydiler.
Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız ki, hatalara karşı tavır, bizim hem hareket olarak hem de tek tek yoldaşlar olarak devrimci olup olmadığımızın ölçüsüdür. Lenin yoldaş bu konuda şunları söylüyor:
“Bir siyasal partinin kendi yanılgıları karşısındaki tutumu, bu partinin ciddi olup olmadığını, kendi sınıfına karşı ve emekçi yığınlara karşı görevlerini yerine gerçekten getirip getirmediğini saptayabilmemiz için, en önemli ve en güvenilir ölçütlerden biridir. Yanılgısını içtenlikle kabul etmek, nedenlerini arayıp bulmak, bu yanılgıya yol açan koşulları tahlil etmek, yanılgıyı doğrultma yollarını dikkatle incelemek; işte ciddi bir partinin belirtileri bunlardır, bu, ciddi bir parti için görevlerini yerine getirmek, sınıfı ve ardından da yığınları eğitmek ve bilinçlendirmek demektir." (Lenin’den aktaran Stalin; Leninizm'in İlkeleri, sayfa 23)
Önderlik bunları yaparken görmediği hataları yanlış tespitleri olabilir. Bütün yoldaşlar önderleri birbirine karşılıklı yardımcı olarak bunların üstesinden gelebilirdi, buna inanmak gerekirdi. Açılan tartışma kampanyasının demokratik merkeziyetçilik ilkesinin ışığı altında yürümesi gerekir, bütün yoldaşlar bu konuya ilişkin Marksist Leninist eserlerden disiplin birlik, eleştiri öz-eleştiri, parti içindeki ideolojik mücadeleleri tekrar gözden geçirmeli ve tartışmalara katılım sağlanmalıydı.
Ama TKP-ML Partizan’ı oluşturanlar tartışmaya soğukkanlı yaklaşamayarak ilk adımda ayrılığı dayatarak hareketten koptular. Bolşevik Partizan ve aynı kulvarda yürüyen Maocu akımlar, 1976 ayrışmasını tamamıyla tek yanlı ve olgulardan kopuk olarak ele alıp, bölücülüklerini gizleme yolunu tuttular. Bölücü ve yıkıcı olan KK değil tersine KK’ya başkaldıran ve tartışmalardan kaçan, dogmatizm yolunda inatla ve ısrarla yürüyen TKP-ML Partizan örgütüydü.
1976 tartışması ve Partizancıların ayrılığı
1976 tartışma sürecinde Bolşevikler Partizancılar dahil, hemen tüm Partizancılar, İbrahim yoldaşın ve örgütün hatalarını eleştirmeyi, inkarcılık, tasfiyecilik hatta Troçkizm’e sapma olarak değerlendirip, KK’yı “devrimden vazgeçtiği, tasfiyeciliğe kapaklandığı” vb. yönünde mesnetsiz suçlama yapmaktan geri durmadılar.
Aslında TKP-ML Hareketi’nde kopup yeni bir örgüt olarak yoluna devam eden Partizanın kendisi olduğu halde -hatta TKP-ML Partizan’ın 1978 yılına kadar merkezi bir yapı ya da sahip değildi- KK’yı örgütte attıkları havası yaratarak, devrimci kamuoyuna örgütün merkezi yapısının kendilerinde kaldığı ve haliyle TKP-ML Hareketi’ni kendilerinin temsil ettiği yalanını pompaladılar. Gerçek bunun tam tersiydi. KK ve örgütün örgütlü olduğu bölgelerin büyük çoğunluğu -İstanbul ve Dersimin bir bölümü ve birazda Ankara, İzmir- KK'nin yanında yani TKP-ML Hareketi’nden yana tutum almıştı.
Yanlış ve çarpıtılmış tarih yazımı bir yana TKP-ML Partizan'ın örgütten kopuşu, Kaypakkaya yoldaşın ve TKP-ML Hareketi’nin hata ve zaaflarının toplamıydı. Partizan örgütü Kaypakkaya yoldaşın Maocu ve sol hatalarının üzerinde yürüyerek, bu hataları çizgi haline getirerek, küçük burjuva devrimciliğine yol almıştı.
Peki, neydi TKP-ML Partizanı ile TKP-ML Hareketi’ni farklı kulvarlara iten düşünce ayrılığı. Aslında temel ayrım olguları ele alıp değerlendirme ve nesnel gerçeği olduğu resmetmek ile gerçeğe sırtını dönerek olgulara dogmatik ve sübjektif bakışla yaklaşmak. Komünist hareketin doğuşu ve gelişimi konusunda doğru düzgün bir düşünce sistematiği kuramayan TKP-ML Partizan cenahı, komünist hareketi önemli hata ve yetmezliklerle bir arada görmeyi uygun bulmuyordu. Durum böyle olunca Partizan komünist hareketin daha doğuşundan itibaren dört başı mamur, önemli hata ve eksikliklerde azade doğacağını savunuyordu.
Geçmişin değerlendirmesinde mükemmeliyetçi oportünizmin bir başka versiyonu dogmatizm ve sübjektivizm
Bilindiği üzere oportünizmle, Marksizm-Leninizm arasındaki her ayrımın başlangıç noktası, bakış açısındaki ayrılıktır. Geçmiş sorununda da bakış açısındaki ayrılıklar ister ortaya çıksın, ister çıkmasın böyledir. Haliyle ayrım olgulara ve olaylara bakış açısından itibaren başlıyor.
Bakış açısı, olgulara dünya görüşü temelinde yaklaşımın ifadesidir ve haliyle her bakış açısı mutlaka bir sınıfın damgasını taşır. Aynı olgulardan hareketle değişik sınıfların farklı sonuçlara varmalarında belirleyici olan, dünya görüşü ve üzerinde yükselen bakış açısındaki farklılıklardır. Marksizm-Leninizm bir bilim olduğuna göre, bilginin dolayısıyla işçi sınıfının biliminin hem gelişip zenginleşmesi hem de kavrayışı diyalektik gelişim yasasına uygun bir seyir izler. Ve Marksizm-Leninizm’in somut şartların somut tahlili olması gerçeği tamda burada yatar. Haliyle geçmişe bakış açımızda bu temele oturmalıdır.
Olgular şartlardan soyutlanamazlar. Olgular şartları içinde ele alındıklarında içinde barındırdıkları çelişkiler doğru tahlil edilebilir, şeyler sürekli gelişme ve değişme, pratikten doğan bilgi, sürekli derinleşme durumunda olduğundan belirli tarihi, sosyal ve iktisadi şartlar altında doğru olan (örneğin serbest rekabetçi kapitalizm döneminde zamandaş, kıtasal devrim ile dünya devrimi zafere taşınırken), emperyalizm çağında bu durum değişmiş, devrim artık emperyalizmin en zayıf halkalarından kırılarak, yani tek tek ülkelerde devrimler başarıya ulaşarak, dünya proletarya devrimi başarıya ulaşacak biçimde temel değişiklikler olmuştur.
Ya da bir dönem politik koşullardan dolayı geri çekilme taktiği devrimci bir rol oynarken politik koşulların değişimiyle birlikte geri çekilme taktiği artık devrimci bir rol oynamaktan çıkar, yerini saldırı taktiğine bırakır. Bu koşullarda devrimci taktik ilerlemeyi ifade eden saldırı taktiği olacaktır başka şartlar altın da yanlış olabilir. Buradan hareketle ML’in bazı şartlar da doğru olan bir kısım teorik, politik önermeleri farklı şartlarda geçerliliğini yitirmişti ya da yetersiz kalmıştır. O halde bakış açımızın odağında, olguları incelerken yer ve zaman kavramında, içinde bulunduğu tarihi, sosyal koşullardan soyutlamadan ele alma durmalıdır.
Haliyle bakış açısı sorunu doğru olarak kavranmadığın da doğru ve sağlıklı tespitlere ulaşmanın olanaksız olduğu da açık bir gerçekliktir. Dolayısıyla ML’in kavranışı ve bağını kuramamak, mükemmeliyetçiliğe ve onunla el ele giden inkarcılığa yol açar. İnkarcılık varılan her ileri noktada, her önemli atılımda geçmişin reddedilmesi olarak belirir. İdealizmden kaynaklanan bu bakış açısı, diyalektik değil, metafiziktir.
Bakış açısındaki sakatlığın bir diğer boyutu da, tutuculuk ve dogmatizmdir. Bu eğilim, Partizan örneğinde de görüldüğü gibi ciddi hataların varlığıyla ML olma ile bağdaştırılamaz. ML’istleri hatasız görmeye ve göstermeye çalışır. Ve dolayısıyla hatalara sıkı sıkıya sarılıp, onları korur ve çizgi haline dönüşmesini sağlar. Bu eğilimde mükemmeliyetçilikle aynı özden kaynaklanır ve onun ters yüz edilmiş şeklidir.
Örneğin Partizan oportünistleri, -her ne kadar gelinen durumda dört beş gruba bölünmüş olsa da Bolşevik Parti, TKP-ML’nin iki kanadı, MKP, Devrimci Demokrasi- Partizan cenahında geçmişe bakış ve partileşme sürecine dair bir birlerinden temelden farklı ML -bakış açısını kabul eden her hangi bir akımın olmadığını ne acıdır ki söylemek zorundayız- Türkiye de komünist hareketin ikinci kez 1972 yılında TKP-ML Hareketi’yle doğduğunu savunmaktadır. Bu doğru tespitten hareketle geçmişin hatalarına sıkı sıkıya sarılmaktadır. Partizan cenahı partileşmede sübjektif unsurun rolünü yadsıyor. Bir komünist partisinin belirli objektif koşullar temelinde sübjektif koşulların olgunlaşmasıyla kurulacağını, sübjektif koşulların mücadele ile oluşturulacağını reddediyor. Haliyle böylesi devrimci bir görevde kendisini azade gören bu oportünistler, parti adının kullanılmasıyla her şeyin hallolacağına, parti sorunun çözümleneceğine inanıyorlar. İşçi sınıfının öncü komünist partisini bilinç ve örgütlenme düzeyi geri sıradan düşüren bir anlayışın savunuculuğunu yapmak, partinin kurulması için en temel hazırlıkları reddetmek, partinin örgütlü öncü olduğunu, reddetmekle partiyi sıradan bir örgüt konumuna düşürmekle eştir.
Keza partizan cenahı geçmişi idealize ederek, sınıf savaşımının gelişim yasasını bir yana iterek, geçmişin hatalarına sıkıca sarılarak, mükemmeliyetçiliğin ağına kapaklanarak, geçmişte ciddi hata ve zaafların varlığını kabul etmenin, geçmişi ML olarak değerlendirmeyle çelişeceğini düşünerek, kendi hata ve zaaflarıyla yüzleşmekten kaçınıyor.
Nitekim bu oportünist yaklaşımın sonuçları Partizan cenahını (Bolşevik Partizan 1981 yılında sonrası TKP-ML Hareketi’nin geçmişe bakışta ML değerlendirmelerinden etkilenerek adım adım daha olumlu bir konuma geçmeye çalışmış olsa da, yine de tarihi gerçekleri çarpıtmakta ve oportünist hatlarının köklü özeleştirisini yapmaktan ırak durmaya devam ediyor) kendini aşmamaya ve yozlaşmaya götürür. Bireycilik temelindeki keyfi yaklaşımlar da inkarcılık ya da dogmatizm olarak biçimlenir.
Komünist hareketin doğuşu ve gelişimi bakış açısı üzerinde bu kısa değinme ve Partizan cenahının komünist hareket ciddi hata ve zaafların varlığıyla birlikte düşünmenin geçmişi ML olarak değerlendirme ile çelişeceği oportünist bakış açısının eleştirisinin ardından, konunun daha iyi anlaşılması için önemli bir görüş ayrılığını ifade eden komünist hareketin doğuşu ve gelişimi üzerinde durarak bu bölümü kapatmak istiyoruz.
TKP-ML Hareketi 1972 yılında PDA’dan koparak kuruldu
Biliyoruz ki önceller olmaksızın, oluşmaksızın herhangi yeni bir şey oluşamaz, doğamaz. Marksizm-Leninizm’in düşünceleri devrimci demokrasinin saflarında yayılır. Başlıca olarak bu olayın ilerlemesi komünist hareketin öncüllerini hazırlar.
Komünist hareketin öncülleri genel bir kural olarak devrimci demokrasinin safları arasında saklıdır. Mücadelenin koşulları, bu öncüllerin ML’ist bilgi birikimini ilerletir. İlerleyen ML’ist bilgi birikimi temelinde ve elverişli koşulların yardımıyla bu öncüllerin bir kısmı kendi kendini, devrimci demokrasiyi olumsuzlayarak -yadsıyarak- niteliksel bir sıçramayı gerçekleştirirler. Böylece devrimci demokrasi, ML temelinde yadsınarak aşılmış, eskinin bağrında, onun içinde “yeni” vücuda gelmiş, yaşam bulmuştur. Ve böylece proletarya ideolojisi temelinde komünist hareket doğar.
Devrimci demokrasinin barından çıkan komünist hareket, öncelikle onunla kendisi arasındaki ayrım çizgisini ortaya koyar ki, bu devrimci-demokratik güçler ile kendi arasına bir sınır çekmesi demektir. Başka bir anlatımla, yeni eğilimin doğası gereği özellikle bağrında oluştuğu koşullarla, kendi arasındaki ayrımı, kendi bağımsız varlık nedenini ortaya koyma ihtiyacı içindedir. Yeninin, içinde oluştuğu eskinin izlerini kuvvetli bir şekilde üzerinde taşıması, oluşum koşulları nedeniyle kaçınılmazdır. İbrahim Kaypakkaya yoldaşın önderliğindeki TKP-ML Hareketi de küçük burjuva devrimci demokrasiyi temsil eden PDA’da dan koparak doğmuştur.
Haliyle hiç bir yeninin dört başı mamur ve mükemmel doğmadığı gibi, TKP-ML Hareketi de hata ve zaaflarda azade doğmamıştır. Bu kesinlikle olanaklı değildir ve aksini iddia etmek idealizmdir. Bağımsız bir varlığa kavuşan yeni, bu noktadan itibaren bir evrim içine girer. Bu evrim sürecinin özellikle ilk dönemlerinde bağımsız varlık nedenini koruma, pekiştirme ihtiyacı, onu eskinin kendi üzerindeki etkilerinden arınmaya yöneltir ve bunda başarılı olduğu oranda, bu onun gelişiminin bir itici gücü, dinamiği olur.
Haliyle 1972 yılında komünist hareketin doğması nitel bir sıçramayı ifade eder. Komünist hareketin öncelleri, hem kendi kendisiyle ve hem de içinde oluştuğu koşullarla çelişki içindedir. Bu çelişkinin doğurduğu mücadele, yeninin oluşumunu hızlandırır; eskiden devrimci demokrasiden kopuşun koşullarını hazırlar, yeninin oluşumunun itici gücü; işte eskiye karşı yürütülen bu mücadeledir. Yeni -komünist hareket- diyalektiğin yasalarına uygun olarak, Marksizm-Leninizm’in temelleri üzerinde oluşur. Nicel birikimler, nitel değişimin koşullarını hazırlar. Gerekli nicel birikimin oluştuğu durumda ve elverişli genel koşulların da yardımıyla komünist hareketin öncelleri, devrimci demokrasiyi aşarlar, ondan koparlar, bağımsız bir politik örgütlenmeyi gerçekleştirmek üzere harekete geçerler ki, nitel sıçrama, yeninin ortaya çıkması burada somutlaşır.
Yani teori de kapitalist mülkiyetin tasfiyesinin ön görülmesinde ve politikada proletarya diktatörlüğünün savunulmasında ve buna götürecek bir çizginin izlenmesinde anlatımını bulur. Komünist hareket, Marksizm-Leninizm’in yeni girdiği ülkelerde devrimci demokratik hareketin parçalanma sürecinde doğacağına göre ki, -genel olan budur- bu parçalanma sürecinde oluşan komünist hareket, bağımsız politik güç olarak var olabilmesi için, devrimci demokrasiye karşı ideolojik bir alternatif olmakla yetinemez; aynı zamanda devrimci demokrasi, politik bir hareket olduğuna göre politik bir alternatif olmalıdır, olmak zorundadır. Komünist hareket çeşitli yollardan oluşabilir. Komünistler çeşitli örgütlerden, ayrı grup, çevre vb. olarak kopabilecekleri gibi bir birlerinden habersiz olarak da doğabilir. Yozlaşan bir komünist partisinden çeşitli komünist grup veya gruplar çıkabilir.
Komünist Partisi sıradan bir örgüt değildir
Ancak, komünistler, Marksizm’in bir ülkeye ilk girişi sırasında genel bir kural olarak devrimci demokrasinin içinde oluşurlar. Komünist hareketin evriminde çeşitli gelişme ve aşamalar söz konusudur. Komünist hareketin doğuşundan itibaren partileşme sürecini yaşar, partinin kuruluşuyla partileşme süreci aşılır. Ve partinin kendisi de çeşitli gelişme aşamalarından geçer. Komünist hareketin evrimindeki bu gelişme aşamaları, her ülkede içinde bulunulan koşullarla bağlıdır ve dolayısıyla bu koşullar somut olarak tahlil edilmeli, buradan hareketle de her dönemin ayırıcı çizgilerinin saptanması gerekir.
Gerek komünist hareketin bir ülkede geçirmekte olduğu ve geçireceği gelişme aşamaları ve gerekse de her aşamanın ayırıcı çizgileri, önceden saptanmış kategorik ayrımlar temelinde yapılamaz. Her ülkede komünist hareket doğduğunda partileşme sürecini yaşar.
1972 yılında TKP-ML Hareketi bağımsız bir politik örgüt olarak ortaya çıktığından itibaren, partileşme süreci başlamış demektir. Komünist hareketin gelişmesi, büyümesi, bir parti olarak ileri taşınması ve bir parti olarak örgütlenmesi süreci, programın ve tüzüğün oluşumu, pratik-örgütsel çalışmanın gelişimi, kadrolaşma, varsa dışımızda komünist örgütlerle birliğin sağlanması ve sınıfa bağlanma çalışmasının aynı süreçte iç içe yürütülmesi gerekiyor.
Elbette evriminin bu aşamasında da komünist hareket ne kadar geniş ya da dar olursa olsun, doğası gereği politik bir kimlik taşır. Eğer daha farklı bir durum olmazsa, o gelişerek, olgunlaşarak parti haline gelir ve bu evrim, derinliğine ve genişliğine, niteliğin ve niceliğin gelişmesi süreci olarak çok yönlüdür. Komünist hareketin evrimindeki aşamalar, aynı nitelikteki bir olgunun olgunluk farklarıyla ayrılan farklı gelişme süreçleridir. Komünist hareketin evrimindeki bir gelişme aşamasından bir diğerine geçmesi, komünist hareketin kendi kendini inkar ederek niteliğini değiştirmesi demek değildir.
Peki, partileşme sürecinin ayırt edici özelliği nedir? Marksizm-Leninizm’in yeni girdiği ülkelerde, komünist hareket, devrimci demokrasinin parçalanması sürecinde oluşacağına göre, bu oluşum genellikle proletaryanın hareketi dışında gerçekleşir. Komünist hareket, proletaryanın hareketi dışında doğduğu için, komünist hareketin proletarya hareketinde yalıtılmış olduğu bir dönem yaşar. Bu dönem, tersinden bakıldığında, komünist hareketin proletarya hareketine bağlanması, bilimsel sosyalizmin proletarya hareketine sokulmasıyla da proletarya hareketiyle bilimsel sosyalizmin birleşmesi sürecidir.
Bu süreç aynı zamanda programın oluşturulup, derinleştirilmesi ve varsa komünist güçlerin ML program etrafında toparlanma sürecidir. İşte TKP-ML Hareketi 1972 yılında kurulduğunda bu görevlerini tamamlayıp bir Kongre ya da konferans toplayarak partinin kuruluşu süreci yaşatılamadı. TKP-ML Hareketi’nin programı ve tüzüğü hazırlanmamış ve sınıf hareketiyle ciddiye alınacak bir bağı söz konusu değildi. Onun içindir ki KK doğru olarak TKP-ML Hareketi’nin parti öncesi komünist örgüt olduğunu ve partinin görevlerin tamamlanmasıyla kurulacağını belirledi ve buna göre hareket etmeye çalıştı.
Elbette bütün bu sürecin zafere taşınması yani komünist hareketin partiyi yakalaması sınıf hareketiyle birliğinden geçer. Komünistliğin denek taşı sorununda temel doğruları ortaya koyan örgütümüz, bu görüşlerini şu noktada toparladı: Teoride proletarya diktatörlüğünü ön gören, kabul eden yani proletarya diktatörlüğüne uygun bir siyaset izleyen pratikte propaganda, ajitasyon, örgütlenme buna uygun davranan kişi örgüt, parti vb. komünisttir. Söz ile eylem, teori ile pratik arasında uyum olmalıdır. Yani proletarya diktatörlüğünün kabulü sözde kalmamalıdır.
Kimin komünist olduğu sözle değil, eyleme göre değerlendirilmelidir. Ve bu tamamen somut bir sorundur. Dolayısıyla somut koşullar içinde alınmalıdır. Ama teori ile pratik arasındaki ilişkiyi kurarken diyalektiğin gelişim yasasını kavramak gerekiyor. Aksi halde, sözle eylem arasındaki ilişkide doğru kavranamaz ve mekanik benzetmeler yapılarak yanlışlara kapanmak kaçınılmaz olur. Bu bakımdan teorinin pratiğe sürülmesi ve pratiğe bire bir yansıması ve bütünüyle ona hakim olması önemli bir süreci alacağı baştan görülmeli ve gelişmelere bu pencereden bakılmalıdır. Komünist hareketin ortaya koyduğu bu ML’ist görüşler, devrimci ve komünist hareketin olayları ve olguları hangi yönde değerlendirmesi gerektiğinde yol gösterici olmuştur.
İşte gerek mükemmeliyetçilik altında inkarcılık ve gerekse de onun ikiz kardeşi dogmatizm ve sübjektivizm altında komünist hareketin ciddi hata ve zaaflarla birlikte düşünülmez gören mükemmeliyetçiliğin bir başka versiyonu bakış açısı hem parti ve partileşme süreci ve hem de komünist hareketin hata ve zaaflarına karşı savaşım içinde gelişip, güçleneceği ve olgunlaşacağı gerçeği reddedilmekte ve komünist hareketin tarihi ML bakış açısından kopuk, çarpıtılmış ve hatalı olarak yazılıp çizilmektedir. Bu oportünist bakışın birisinin başında Partizan cenahı yürürken diğerinin başını ise MLKP, TİKP, EMEP, TİKB klikleri çekmektedir. Her iki mükemmeliyetçilik altındaki inkarcılık ve dogmatik oportünizme karşı, ML bakışa sarılarak, geçmişin doğru devrimci bir hatta savunulması daha sıkı sarılarak, tarihi inkarcılığa geçit vermemek gerekiyor.
İbrahim yoldaşın önderliğinde bir yıllık bir faaliyetin ardından ağır bir yenilgi alarak 1974 yılında zindanlarda yeniden toparlanıp sınıf savaşımına müdahale eden TKP-ML Hareketi’nin, 1973 yenilgisi yalnızca taktik yenilgi değil, aynı zamanda stratejik hatalarla birleşen hatalı çağ değerlendirmesi ve kitle çizgisinde izlenen hatalı sol sekter ve sübjektif düşünme tarzının derin etkisiyle bağlıdır.
Yine 1976 yılında KK tarafından hatalı metotla başlatılan tartışma kampanyası, örgüt içinde dogmatik ve sübjektif düşünce tarzı içinde olan kadroların erkence ayrılıklarını güncelleştirirken, bazı kariyeristlerin durumda yaralanmasına zemin yaratmıştır.
1973 yenilgisinin ardında zindanlarda KK’nın yeniden oluşumu ve 1976 tartışma gerçekliği
Daha da önemlisi dogmatik ve sübjektif düşünce tarzına sahip olanların örgütün Maocu sol hata ve yetmezliklerin çizgi haline getirerek, örgütte kopuşlarını beraberinde getirdi. Yani içinde Bolşevik Partizanı’nda yer aldığı TKP-ML Partizan örgütü 1976 yılında yöntem olarak hatalı başlatılan tartışma kampanyasında, kendi görüşlerine güvenleri olmadığından dolayı sonrasında Partizan adını alan TKP-ML kolay yolu tercih ederek kendilerini örgüt dışına attılar.
Nitekim KK yıkıcı hizipçilere toleranslı davrandığı ve tartışma sürecine katılmasını isteyen tavizler verdiği halde maalesef hizipçiler kolay yolu seçtiler ve tartışmadan kaçarak ayrılık yolunu tuttular. Bu ayrılık aslında Hareketin Maocu hatalarının kefaretiydi. Kaypakkaya yoldaşın sol hatalarına sahip çıkıp bunları çizgi haline getiren kesimler 78 yılında bir araya gelen gruplarla TK-ML-Partizan örgütü kuruldu.
Demek ki Bolşevik Partizancılar'ın iddia etmiş oldukları gibi KK tartışmayı bir oldubittiye getirmemiş ve devrimci çizgiden tasfiyeciliğe yol almamıştır. Aynı zamanda KK 1974 yılında cezaevinde kurulan sorgulama-araştırma komitenin raporuna bağlı olarak KK yeniden oluşturmuştur. 1975 yılında KK’nın çoğunluğu afla dışarıya çıkmış ve içeride iki KK üyesi, Muzaffer Oruçoğlu ve Aslan Kılıç kalmıştır.
Dışarıya çıkan KK üyeleri sıcak savaşımın içinde örgütün önünde çözüm bekleyen yığınla sorunla yüz yüze kaldı. Uzun bir süreden beri dünyadaki ve ülkemizdeki politik gelişmeler karşısında sessiz kalan kadroların, ideolojik-politik ve örgütsel düzeydeki isteklerine cevap vermeyen-veremeyen önderlik, yakın zamana kadar önünde yığılı duran bu çelişmelerin çözümünü hareketin çizgisinin taktik düzeydeki hatalardan arındırılıp, saflaşmasından görüyordu. Ancak gelişen sosyal pratik önderliği daha köklü çözüm yolları aramaya, geçmişteki hataların sağlıklı tespiti için mevcut çizgimizi bir bütün olarak gözden geçirmeye zorlamıştır.
Bu amaçla örgütün önünde çözüm bekleyen sorunları ele almak amacıyla dışarıdaki KK üyelerinin bir araya geldi ve hareketimizin mevcut çizgisini bir bütün olarak gözden geçirdi. Önderlik hareketimizin ağır yanılgısına yol açan hataların taktik düzeyi açabileceği,- devrimin yolu konusunda, -devrimin karakteri konusunda değil- stratejik düzeydeki hatalara kadar uzanabileceği kanaatine vardı. Bundan dolayı bir bütün olarak siyasi çizgimizi ve dolayısıyla devrimizin bir dizi temel meselelerini bütün kadroların tartışmasına sunmak üzere gündeme getirdi.
Ancak önderliğin siyasi geriliği ve tecrübesizliği onu bu alanda da hataya düşmekten alıkoyamadı. Tartışmaya sunduğu konularla ilgili görüşlerini kadrolara karar şeklinde getirdi ve metot yanlışına düştü. Yeni hatalar işte tam da bu ortamda ve bu şartlar altında yapıldı. Hareketimiz yapılan bazı genel tespitler konusundaki tereddütleri, yeniden inşa dönemine girildiğinden bir süre sonra önder yoldaşların ve bazı kadroların kafasında belirmiştir. Bu yüzden çizgimizdeki hatalı tespitlerin ortaya çıkarılabilmesi için 14 maddelik araştırma konuları her bölgelere gönderilmişti.
Ancak bu konuların tartışılmasında da yeterince önderlik edilemedi. Haliyle de yararlı sonuçlar çıkarılamadı.
Önderlik, içinde bulunduğumuz sorunların çözümü için geniş bir tartışma kampanyasının açılmasını, bu tartışmalarda çıkan sonuçları esas olarak, özelleştirinin hazırlanması ve yayın organının çıkarılmasını doğru bir metot olarak tespit etmiştir.
Önderlik, bu doğru metodun uygulanmasında da hatalı davrandı. Çalışmalarının çoğunluğunda bazı meselelerin tartışılmış oluşunu ve kendi içinde bazı konularda ikna olmasını esas alarak, bu konularla ilgili görüşlerini karar biçiminde bildirdi örgüte. Elbette bu kararların, ikna ve ispat edici verilerle ortaya konup, hareketin kadrolarınca da tartışılıp benimsendikten sonra resmi hale gelecekti.
Ama bu kararların tartışılmaya açılması gibi çelişkili durumu ortadan kaldıramaz. Bu bir yerde darbeci hatalı anlayışın sınıfsal kaynağı, küçük burjuva aceleciliğidir. Örgütsel bakımdan tecrübesizlik ise ikinci ve önemli etkenlerden bir diğeridir.
Önderliğin tartışmaya açtığı temel meseleler hakkındaki görüşlerine karşı ilk tepkinin -İstanbul Bölge Komitesi-, önderliğin ve hareketin disiplinini tanımama, önderliği kavga kaçakları, halka güvenmeme, devrime inanmama ile suçlama noktasına kadar getirilmesi ise vahim bir hatadır.
Özetlersek: hareketimizin önderliği Aydınlık - PDA döneminde muhalefetten bu yana, kolektif çalışmaya sahip, sağlıklı bir önderlik olamamıştır. İbrahim Kaypakkaya yoldaşın kaybı, öncelikle kısa sürede telafisi imkansız bir boşluk yaratmıştır.
Önderlik görevini yüklenen yoldaşlar geçmişten beri kolektif bir önderlik içinde yer almadıklarından dolayı, bu konuda oldukça tecrübesiz idiler. Önderlik yapması gereken görevleri kavrayıp, bunlar çözme yolunda doğru adımlar atamadılar, bu yüzden yeniden inşa çalışması dönemindeki hatalı görüş ve uygulamalar eleştiri, özelleştiri ikna metoduyla çözümlenemedi. Hataların birikimi acelecilik hatasına düşülmesini koşullandı.
Önderliğinde tartışmanın açılmasındaki hatalı davranış, geçmişten beri önderliğe karşı oluşan tepki ile birleştiğinde bir bölgeden kadroları -İstanbul Bölge Komitesi- hatalı davranışlara itmiştir. Kadroların hatalı hareketi önderliği ve hareketin disiplinini tanımama, örgütsel birliği zaafa uğratma noktasına kadar getirmiştir. Biz, alt kadroları bu hatalı davranışı iten asıl etkenin geçmişten beri öncelikle yapılan hatalar olduğu kanaatindeyiz.
Ancak yoldaşların hareketin birliğini bozmaya kadar varan davranışları önderliğin hatalarıyla izah edilemez. Bu noktada yoldaşların hatalarının önemini görmeleri, özelleştirilerini yapmaları ve hatalarını tespiti çalışmaları hareketimizin birliğinin pekişmesi ve sağlıklı gelişmesi açısından zorunludur. Yoldaşlar, önderlik yaptığı hataların bilincine varmıştır ve düzeltme yolunda çaba sarf etmektedir. Diğer yoldaşlar da da bu aynı şekilde, hatalarını tespit etmelerini ve kendilerini düzeltmeye çalışmalarını istemektedir.
Önderlik, yukarıda belirtildiği gibi geçmişin gözden geçirmesi, hatalardan dersler çıkarması, kısaca geçmişin değerlendirilmesi ve özelleştirinin yapılması için bir kampanya açmıştır. Tartışmanın geç olması ve getirilmiş biçimindeki hatalar taşıması, bu tartışmanın açılmasının olumlu bir adım olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bütün yoldaşlar hem hareketin hem de tek tek yoldaşların işledikleri hatalar üzerinde durmalı, acımasızca bütün ön yargılardan uzaklaşarak, bunları tespit edip bunların aşılması için savaşın içerisine girmeliydiler.
Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız ki, hatalara karşı tavır, bizim hem hareket olarak hem de tek tek yoldaşlar olarak devrimci olup olmadığımızın ölçüsüdür. Lenin yoldaş bu konuda şunları söylüyor:
“Bir siyasal partinin kendi yanılgıları karşısındaki tutumu, bu partinin ciddi olup olmadığını, kendi sınıfına karşı ve emekçi yığınlara karşı görevlerini yerine gerçekten getirip getirmediğini saptayabilmemiz için, en önemli ve en güvenilir ölçütlerden biridir. Yanılgısını içtenlikle kabul etmek, nedenlerini arayıp bulmak, bu yanılgıya yol açan koşulları tahlil etmek, yanılgıyı doğrultma yollarını dikkatle incelemek; işte ciddi bir partinin belirtileri bunlardır, bu, ciddi bir parti için görevlerini yerine getirmek, sınıfı ve ardından da yığınları eğitmek ve bilinçlendirmek demektir." (Lenin’den aktaran Stalin; Leninizm'in İlkeleri, sayfa 23)
Önderlik bunları yaparken görmediği hataları yanlış tespitleri olabilir. Bütün yoldaşlar önderleri birbirine karşılıklı yardımcı olarak bunların üstesinden gelebilirdi, buna inanmak gerekirdi. Açılan tartışma kampanyasının demokratik merkeziyetçilik ilkesinin ışığı altında yürümesi gerekir, bütün yoldaşlar bu konuya ilişkin Marksist Leninist eserlerden disiplin birlik, eleştiri öz-eleştiri, parti içindeki ideolojik mücadeleleri tekrar gözden geçirmeli ve tartışmalara katılım sağlanmalıydı.
Ama TKP-ML Partizan’ı oluşturanlar tartışmaya soğukkanlı yaklaşamayarak ilk adımda ayrılığı dayatarak hareketten koptular. Bolşevik Partizan ve aynı kulvarda yürüyen Maocu akımlar, 1976 ayrışmasını tamamıyla tek yanlı ve olgulardan kopuk olarak ele alıp, bölücülüklerini gizleme yolunu tuttular. Bölücü ve yıkıcı olan KK değil tersine KK’ya başkaldıran ve tartışmalardan kaçan, dogmatizm yolunda inatla ve ısrarla yürüyen TKP-ML Partizan örgütüydü.
1976 tartışması ve Partizancıların ayrılığı
1976 tartışma sürecinde Bolşevikler Partizancılar dahil, hemen tüm Partizancılar, İbrahim yoldaşın ve örgütün hatalarını eleştirmeyi, inkarcılık, tasfiyecilik hatta Troçkizm’e sapma olarak değerlendirip, KK’yı “devrimden vazgeçtiği, tasfiyeciliğe kapaklandığı” vb. yönünde mesnetsiz suçlama yapmaktan geri durmadılar.
Aslında TKP-ML Hareketi’nde kopup yeni bir örgüt olarak yoluna devam eden Partizanın kendisi olduğu halde -hatta TKP-ML Partizan’ın 1978 yılına kadar merkezi bir yapı ya da sahip değildi- KK’yı örgütte attıkları havası yaratarak, devrimci kamuoyuna örgütün merkezi yapısının kendilerinde kaldığı ve haliyle TKP-ML Hareketi’ni kendilerinin temsil ettiği yalanını pompaladılar. Gerçek bunun tam tersiydi. KK ve örgütün örgütlü olduğu bölgelerin büyük çoğunluğu -İstanbul ve Dersimin bir bölümü ve birazda Ankara, İzmir- KK'nin yanında yani TKP-ML Hareketi’nden yana tutum almıştı.
Yanlış ve çarpıtılmış tarih yazımı bir yana TKP-ML Partizan'ın örgütten kopuşu, Kaypakkaya yoldaşın ve TKP-ML Hareketi’nin hata ve zaaflarının toplamıydı. Partizan örgütü Kaypakkaya yoldaşın Maocu ve sol hatalarının üzerinde yürüyerek, bu hataları çizgi haline getirerek, küçük burjuva devrimciliğine yol almıştı.
Peki, neydi TKP-ML Partizanı ile TKP-ML Hareketi’ni farklı kulvarlara iten düşünce ayrılığı. Aslında temel ayrım olguları ele alıp değerlendirme ve nesnel gerçeği olduğu resmetmek ile gerçeğe sırtını dönerek olgulara dogmatik ve sübjektif bakışla yaklaşmak. Komünist hareketin doğuşu ve gelişimi konusunda doğru düzgün bir düşünce sistematiği kuramayan TKP-ML Partizan cenahı, komünist hareketi önemli hata ve yetmezliklerle bir arada görmeyi uygun bulmuyordu. Durum böyle olunca Partizan komünist hareketin daha doğuşundan itibaren dört başı mamur, önemli hata ve eksikliklerde azade doğacağını savunuyordu.
Geçmişin değerlendirmesinde mükemmeliyetçi oportünizmin bir başka versiyonu dogmatizm ve sübjektivizm
Bilindiği üzere oportünizmle, Marksizm-Leninizm arasındaki her ayrımın başlangıç noktası, bakış açısındaki ayrılıktır. Geçmiş sorununda da bakış açısındaki ayrılıklar ister ortaya çıksın, ister çıkmasın böyledir. Haliyle ayrım olgulara ve olaylara bakış açısından itibaren başlıyor.
Bakış açısı, olgulara dünya görüşü temelinde yaklaşımın ifadesidir ve haliyle her bakış açısı mutlaka bir sınıfın damgasını taşır. Aynı olgulardan hareketle değişik sınıfların farklı sonuçlara varmalarında belirleyici olan, dünya görüşü ve üzerinde yükselen bakış açısındaki farklılıklardır. Marksizm-Leninizm bir bilim olduğuna göre, bilginin dolayısıyla işçi sınıfının biliminin hem gelişip zenginleşmesi hem de kavrayışı diyalektik gelişim yasasına uygun bir seyir izler. Ve Marksizm-Leninizm’in somut şartların somut tahlili olması gerçeği tamda burada yatar. Haliyle geçmişe bakış açımızda bu temele oturmalıdır.
Olgular şartlardan soyutlanamazlar. Olgular şartları içinde ele alındıklarında içinde barındırdıkları çelişkiler doğru tahlil edilebilir, şeyler sürekli gelişme ve değişme, pratikten doğan bilgi, sürekli derinleşme durumunda olduğundan belirli tarihi, sosyal ve iktisadi şartlar altında doğru olan (örneğin serbest rekabetçi kapitalizm döneminde zamandaş, kıtasal devrim ile dünya devrimi zafere taşınırken), emperyalizm çağında bu durum değişmiş, devrim artık emperyalizmin en zayıf halkalarından kırılarak, yani tek tek ülkelerde devrimler başarıya ulaşarak, dünya proletarya devrimi başarıya ulaşacak biçimde temel değişiklikler olmuştur.
Ya da bir dönem politik koşullardan dolayı geri çekilme taktiği devrimci bir rol oynarken politik koşulların değişimiyle birlikte geri çekilme taktiği artık devrimci bir rol oynamaktan çıkar, yerini saldırı taktiğine bırakır. Bu koşullarda devrimci taktik ilerlemeyi ifade eden saldırı taktiği olacaktır başka şartlar altın da yanlış olabilir. Buradan hareketle ML’in bazı şartlar da doğru olan bir kısım teorik, politik önermeleri farklı şartlarda geçerliliğini yitirmişti ya da yetersiz kalmıştır. O halde bakış açımızın odağında, olguları incelerken yer ve zaman kavramında, içinde bulunduğu tarihi, sosyal koşullardan soyutlamadan ele alma durmalıdır.
Haliyle bakış açısı sorunu doğru olarak kavranmadığın da doğru ve sağlıklı tespitlere ulaşmanın olanaksız olduğu da açık bir gerçekliktir. Dolayısıyla ML’in kavranışı ve bağını kuramamak, mükemmeliyetçiliğe ve onunla el ele giden inkarcılığa yol açar. İnkarcılık varılan her ileri noktada, her önemli atılımda geçmişin reddedilmesi olarak belirir. İdealizmden kaynaklanan bu bakış açısı, diyalektik değil, metafiziktir.
Bakış açısındaki sakatlığın bir diğer boyutu da, tutuculuk ve dogmatizmdir. Bu eğilim, Partizan örneğinde de görüldüğü gibi ciddi hataların varlığıyla ML olma ile bağdaştırılamaz. ML’istleri hatasız görmeye ve göstermeye çalışır. Ve dolayısıyla hatalara sıkı sıkıya sarılıp, onları korur ve çizgi haline dönüşmesini sağlar. Bu eğilimde mükemmeliyetçilikle aynı özden kaynaklanır ve onun ters yüz edilmiş şeklidir.
Örneğin Partizan oportünistleri, -her ne kadar gelinen durumda dört beş gruba bölünmüş olsa da Bolşevik Parti, TKP-ML’nin iki kanadı, MKP, Devrimci Demokrasi- Partizan cenahında geçmişe bakış ve partileşme sürecine dair bir birlerinden temelden farklı ML -bakış açısını kabul eden her hangi bir akımın olmadığını ne acıdır ki söylemek zorundayız- Türkiye de komünist hareketin ikinci kez 1972 yılında TKP-ML Hareketi’yle doğduğunu savunmaktadır. Bu doğru tespitten hareketle geçmişin hatalarına sıkı sıkıya sarılmaktadır. Partizan cenahı partileşmede sübjektif unsurun rolünü yadsıyor. Bir komünist partisinin belirli objektif koşullar temelinde sübjektif koşulların olgunlaşmasıyla kurulacağını, sübjektif koşulların mücadele ile oluşturulacağını reddediyor. Haliyle böylesi devrimci bir görevde kendisini azade gören bu oportünistler, parti adının kullanılmasıyla her şeyin hallolacağına, parti sorunun çözümleneceğine inanıyorlar. İşçi sınıfının öncü komünist partisini bilinç ve örgütlenme düzeyi geri sıradan düşüren bir anlayışın savunuculuğunu yapmak, partinin kurulması için en temel hazırlıkları reddetmek, partinin örgütlü öncü olduğunu, reddetmekle partiyi sıradan bir örgüt konumuna düşürmekle eştir.
Keza partizan cenahı geçmişi idealize ederek, sınıf savaşımının gelişim yasasını bir yana iterek, geçmişin hatalarına sıkıca sarılarak, mükemmeliyetçiliğin ağına kapaklanarak, geçmişte ciddi hata ve zaafların varlığını kabul etmenin, geçmişi ML olarak değerlendirmeyle çelişeceğini düşünerek, kendi hata ve zaaflarıyla yüzleşmekten kaçınıyor.
Nitekim bu oportünist yaklaşımın sonuçları Partizan cenahını (Bolşevik Partizan 1981 yılında sonrası TKP-ML Hareketi’nin geçmişe bakışta ML değerlendirmelerinden etkilenerek adım adım daha olumlu bir konuma geçmeye çalışmış olsa da, yine de tarihi gerçekleri çarpıtmakta ve oportünist hatlarının köklü özeleştirisini yapmaktan ırak durmaya devam ediyor) kendini aşmamaya ve yozlaşmaya götürür. Bireycilik temelindeki keyfi yaklaşımlar da inkarcılık ya da dogmatizm olarak biçimlenir.
Komünist hareketin doğuşu ve gelişimi bakış açısı üzerinde bu kısa değinme ve Partizan cenahının komünist hareket ciddi hata ve zaafların varlığıyla birlikte düşünmenin geçmişi ML olarak değerlendirme ile çelişeceği oportünist bakış açısının eleştirisinin ardından, konunun daha iyi anlaşılması için önemli bir görüş ayrılığını ifade eden komünist hareketin doğuşu ve gelişimi üzerinde durarak bu bölümü kapatmak istiyoruz.
TKP-ML Hareketi 1972 yılında PDA’dan koparak kuruldu
Biliyoruz ki önceller olmaksızın, oluşmaksızın herhangi yeni bir şey oluşamaz, doğamaz. Marksizm-Leninizm’in düşünceleri devrimci demokrasinin saflarında yayılır. Başlıca olarak bu olayın ilerlemesi komünist hareketin öncüllerini hazırlar.
Komünist hareketin öncülleri genel bir kural olarak devrimci demokrasinin safları arasında saklıdır. Mücadelenin koşulları, bu öncüllerin ML’ist bilgi birikimini ilerletir. İlerleyen ML’ist bilgi birikimi temelinde ve elverişli koşulların yardımıyla bu öncüllerin bir kısmı kendi kendini, devrimci demokrasiyi olumsuzlayarak -yadsıyarak- niteliksel bir sıçramayı gerçekleştirirler. Böylece devrimci demokrasi, ML temelinde yadsınarak aşılmış, eskinin bağrında, onun içinde “yeni” vücuda gelmiş, yaşam bulmuştur. Ve böylece proletarya ideolojisi temelinde komünist hareket doğar.
Devrimci demokrasinin barından çıkan komünist hareket, öncelikle onunla kendisi arasındaki ayrım çizgisini ortaya koyar ki, bu devrimci-demokratik güçler ile kendi arasına bir sınır çekmesi demektir. Başka bir anlatımla, yeni eğilimin doğası gereği özellikle bağrında oluştuğu koşullarla, kendi arasındaki ayrımı, kendi bağımsız varlık nedenini ortaya koyma ihtiyacı içindedir. Yeninin, içinde oluştuğu eskinin izlerini kuvvetli bir şekilde üzerinde taşıması, oluşum koşulları nedeniyle kaçınılmazdır. İbrahim Kaypakkaya yoldaşın önderliğindeki TKP-ML Hareketi de küçük burjuva devrimci demokrasiyi temsil eden PDA’da dan koparak doğmuştur.
Haliyle hiç bir yeninin dört başı mamur ve mükemmel doğmadığı gibi, TKP-ML Hareketi de hata ve zaaflarda azade doğmamıştır. Bu kesinlikle olanaklı değildir ve aksini iddia etmek idealizmdir. Bağımsız bir varlığa kavuşan yeni, bu noktadan itibaren bir evrim içine girer. Bu evrim sürecinin özellikle ilk dönemlerinde bağımsız varlık nedenini koruma, pekiştirme ihtiyacı, onu eskinin kendi üzerindeki etkilerinden arınmaya yöneltir ve bunda başarılı olduğu oranda, bu onun gelişiminin bir itici gücü, dinamiği olur.
Haliyle 1972 yılında komünist hareketin doğması nitel bir sıçramayı ifade eder. Komünist hareketin öncelleri, hem kendi kendisiyle ve hem de içinde oluştuğu koşullarla çelişki içindedir. Bu çelişkinin doğurduğu mücadele, yeninin oluşumunu hızlandırır; eskiden devrimci demokrasiden kopuşun koşullarını hazırlar, yeninin oluşumunun itici gücü; işte eskiye karşı yürütülen bu mücadeledir. Yeni -komünist hareket- diyalektiğin yasalarına uygun olarak, Marksizm-Leninizm’in temelleri üzerinde oluşur. Nicel birikimler, nitel değişimin koşullarını hazırlar. Gerekli nicel birikimin oluştuğu durumda ve elverişli genel koşulların da yardımıyla komünist hareketin öncelleri, devrimci demokrasiyi aşarlar, ondan koparlar, bağımsız bir politik örgütlenmeyi gerçekleştirmek üzere harekete geçerler ki, nitel sıçrama, yeninin ortaya çıkması burada somutlaşır.
Yani teori de kapitalist mülkiyetin tasfiyesinin ön görülmesinde ve politikada proletarya diktatörlüğünün savunulmasında ve buna götürecek bir çizginin izlenmesinde anlatımını bulur. Komünist hareket, Marksizm-Leninizm’in yeni girdiği ülkelerde devrimci demokratik hareketin parçalanma sürecinde doğacağına göre ki, -genel olan budur- bu parçalanma sürecinde oluşan komünist hareket, bağımsız politik güç olarak var olabilmesi için, devrimci demokrasiye karşı ideolojik bir alternatif olmakla yetinemez; aynı zamanda devrimci demokrasi, politik bir hareket olduğuna göre politik bir alternatif olmalıdır, olmak zorundadır. Komünist hareket çeşitli yollardan oluşabilir. Komünistler çeşitli örgütlerden, ayrı grup, çevre vb. olarak kopabilecekleri gibi bir birlerinden habersiz olarak da doğabilir. Yozlaşan bir komünist partisinden çeşitli komünist grup veya gruplar çıkabilir.
Komünist Partisi sıradan bir örgüt değildir
Ancak, komünistler, Marksizm’in bir ülkeye ilk girişi sırasında genel bir kural olarak devrimci demokrasinin içinde oluşurlar. Komünist hareketin evriminde çeşitli gelişme ve aşamalar söz konusudur. Komünist hareketin doğuşundan itibaren partileşme sürecini yaşar, partinin kuruluşuyla partileşme süreci aşılır. Ve partinin kendisi de çeşitli gelişme aşamalarından geçer. Komünist hareketin evrimindeki bu gelişme aşamaları, her ülkede içinde bulunulan koşullarla bağlıdır ve dolayısıyla bu koşullar somut olarak tahlil edilmeli, buradan hareketle de her dönemin ayırıcı çizgilerinin saptanması gerekir.
Gerek komünist hareketin bir ülkede geçirmekte olduğu ve geçireceği gelişme aşamaları ve gerekse de her aşamanın ayırıcı çizgileri, önceden saptanmış kategorik ayrımlar temelinde yapılamaz. Her ülkede komünist hareket doğduğunda partileşme sürecini yaşar.
1972 yılında TKP-ML Hareketi bağımsız bir politik örgüt olarak ortaya çıktığından itibaren, partileşme süreci başlamış demektir. Komünist hareketin gelişmesi, büyümesi, bir parti olarak ileri taşınması ve bir parti olarak örgütlenmesi süreci, programın ve tüzüğün oluşumu, pratik-örgütsel çalışmanın gelişimi, kadrolaşma, varsa dışımızda komünist örgütlerle birliğin sağlanması ve sınıfa bağlanma çalışmasının aynı süreçte iç içe yürütülmesi gerekiyor.
Elbette evriminin bu aşamasında da komünist hareket ne kadar geniş ya da dar olursa olsun, doğası gereği politik bir kimlik taşır. Eğer daha farklı bir durum olmazsa, o gelişerek, olgunlaşarak parti haline gelir ve bu evrim, derinliğine ve genişliğine, niteliğin ve niceliğin gelişmesi süreci olarak çok yönlüdür. Komünist hareketin evrimindeki aşamalar, aynı nitelikteki bir olgunun olgunluk farklarıyla ayrılan farklı gelişme süreçleridir. Komünist hareketin evrimindeki bir gelişme aşamasından bir diğerine geçmesi, komünist hareketin kendi kendini inkar ederek niteliğini değiştirmesi demek değildir.
Peki, partileşme sürecinin ayırt edici özelliği nedir? Marksizm-Leninizm’in yeni girdiği ülkelerde, komünist hareket, devrimci demokrasinin parçalanması sürecinde oluşacağına göre, bu oluşum genellikle proletaryanın hareketi dışında gerçekleşir. Komünist hareket, proletaryanın hareketi dışında doğduğu için, komünist hareketin proletarya hareketinde yalıtılmış olduğu bir dönem yaşar. Bu dönem, tersinden bakıldığında, komünist hareketin proletarya hareketine bağlanması, bilimsel sosyalizmin proletarya hareketine sokulmasıyla da proletarya hareketiyle bilimsel sosyalizmin birleşmesi sürecidir.
Bu süreç aynı zamanda programın oluşturulup, derinleştirilmesi ve varsa komünist güçlerin ML program etrafında toparlanma sürecidir. İşte TKP-ML Hareketi 1972 yılında kurulduğunda bu görevlerini tamamlayıp bir Kongre ya da konferans toplayarak partinin kuruluşu süreci yaşatılamadı. TKP-ML Hareketi’nin programı ve tüzüğü hazırlanmamış ve sınıf hareketiyle ciddiye alınacak bir bağı söz konusu değildi. Onun içindir ki KK doğru olarak TKP-ML Hareketi’nin parti öncesi komünist örgüt olduğunu ve partinin görevlerin tamamlanmasıyla kurulacağını belirledi ve buna göre hareket etmeye çalıştı.
Elbette bütün bu sürecin zafere taşınması yani komünist hareketin partiyi yakalaması sınıf hareketiyle birliğinden geçer. Komünistliğin denek taşı sorununda temel doğruları ortaya koyan örgütümüz, bu görüşlerini şu noktada toparladı: Teoride proletarya diktatörlüğünü ön gören, kabul eden yani proletarya diktatörlüğüne uygun bir siyaset izleyen pratikte propaganda, ajitasyon, örgütlenme buna uygun davranan kişi örgüt, parti vb. komünisttir. Söz ile eylem, teori ile pratik arasında uyum olmalıdır. Yani proletarya diktatörlüğünün kabulü sözde kalmamalıdır.
Kimin komünist olduğu sözle değil, eyleme göre değerlendirilmelidir. Ve bu tamamen somut bir sorundur. Dolayısıyla somut koşullar içinde alınmalıdır. Ama teori ile pratik arasındaki ilişkiyi kurarken diyalektiğin gelişim yasasını kavramak gerekiyor. Aksi halde, sözle eylem arasındaki ilişkide doğru kavranamaz ve mekanik benzetmeler yapılarak yanlışlara kapanmak kaçınılmaz olur. Bu bakımdan teorinin pratiğe sürülmesi ve pratiğe bire bir yansıması ve bütünüyle ona hakim olması önemli bir süreci alacağı baştan görülmeli ve gelişmelere bu pencereden bakılmalıdır. Komünist hareketin ortaya koyduğu bu ML’ist görüşler, devrimci ve komünist hareketin olayları ve olguları hangi yönde değerlendirmesi gerektiğinde yol gösterici olmuştur.
İşte gerek mükemmeliyetçilik altında inkarcılık ve gerekse de onun ikiz kardeşi dogmatizm ve sübjektivizm altında komünist hareketin ciddi hata ve zaaflarla birlikte düşünülmez gören mükemmeliyetçiliğin bir başka versiyonu bakış açısı hem parti ve partileşme süreci ve hem de komünist hareketin hata ve zaaflarına karşı savaşım içinde gelişip, güçleneceği ve olgunlaşacağı gerçeği reddedilmekte ve komünist hareketin tarihi ML bakış açısından kopuk, çarpıtılmış ve hatalı olarak yazılıp çizilmektedir. Bu oportünist bakışın birisinin başında Partizan cenahı yürürken diğerinin başını ise MLKP, TİKP, EMEP, TİKB klikleri çekmektedir. Her iki mükemmeliyetçilik altındaki inkarcılık ve dogmatik oportünizme karşı, ML bakışa sarılarak, geçmişin doğru devrimci bir hatta savunulması daha sıkı sarılarak, tarihi inkarcılığa geçit vermemek gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder