Moskova’da, dünyanın geleceğini değiştirecek olan bu
görkemli III. Enternasyonal’de proletaryanın, ezilen Türk köylülüğünün ve işçi
sınıfının adına, özgürlüğün, eşitliğin, kardeşliğin adına, zalim ve yırtıcı
emperyalizmden çok çekmiş, kapitalizmin pençesi ve Batı uygarlığın şiddeti
altında mahvolan silahlı bir halkın adına konuşmak ne büyük bir mutluluk.
Gerçek şudur ki, Türkiye’de diğer devletlerde olduğu gibi, halkın canına
kastedip kanını emen birçok barbar ve alçaktan başka, bir de sadece Ermenilerin
değil, fakir işçi ve köylü kitlesinin de kanını akıtan Osmanlı padişahları
vardır. Barbarlığı temsil edenler ezilen halk kitleleri değil Osmanlı
padişahlarıdır.
Böylece, devrimin kızıl bayrağını korkusuzca çektikten sonra, Osmanlı emperyalizmine katılan gruplara karşı çıkmayı, onlara tepki göstermeyi kararlaştırdık. Bir süre için düşüncelerimizin gerçekleşmesini sağlayacak olan bu yolu izleyenler sadece bizdik. Ama şimdi bütün Doğu bizimle beraber yürüyor. Yoldaşlar, açgözlü Fransız ve İngilizler Osmanlı emperyalistleriyle beraber İstanbul’u ele geçirince, hakkımızda söylenen yalanlar etkisini yitirdi ve herkes ezilen mutsuz halk için büyük Rus devriminden daha iyi bir müttefik olmadığını açıkça anladı.
Yoldaşlar! Rusya’da bulunan işçi ve köylü temsilcileri
Ekim devriminden sonra sermayeye karşı savaşı başlatmayı ve özellikle naip
denen açgözlüleri yok etmeyi başarmışlardır.
Bir yıl önce, Osmanlı paşaları orduyu Hazar denizi
kıyılarını, İran’ı, Türkistan’ı işgale göndermeyi tasarladıkları sırada
Moskova’da, tüm dünyaya mutluluk vadeden bu başkentte, Türk devrimcileri bu
paşaların maceracı tutkularına başkaldırmışlardı. Sesimizi boğmak isteyen
Moskova’daki Osmanlı elçisi Rus topraklarından derhal atılmamızı istemek için
Rusya Cumhuriyeti hükümetini notalara boğmuş ve, Müslüman Taşkent, Örenşehir,
Kazan halkları arasında şiddetli bir propagandayı yöneterek çalışmamızı yok
etmeye dört elle sarılmıştı.
Burjuva gazetelerinde bizlere karşı yöneltilen makalelerde: “Asya’nın en ucuna dek uzanan Müslüman dünya, Osmanlı ordusunun zaferini kutlarken, Türk Tatar milletine duyulan bu en kutsal inançla alay eden bu insanlar kimlerdir? Hangi dinden ve hangi millettendirler?” gibi sorular yer alıyordu. Ama elçilik Müslüman doğu dünyasını ikiyüzlü sorularıyla aldatmak isteyince biz, Türk komünistleri dünyanın vatanımız, insanlığın da milletimiz olduğunu büyük bir ciddiyetle bildirdik.
Burjuva gazetelerinde bizlere karşı yöneltilen makalelerde: “Asya’nın en ucuna dek uzanan Müslüman dünya, Osmanlı ordusunun zaferini kutlarken, Türk Tatar milletine duyulan bu en kutsal inançla alay eden bu insanlar kimlerdir? Hangi dinden ve hangi millettendirler?” gibi sorular yer alıyordu. Ama elçilik Müslüman doğu dünyasını ikiyüzlü sorularıyla aldatmak isteyince biz, Türk komünistleri dünyanın vatanımız, insanlığın da milletimiz olduğunu büyük bir ciddiyetle bildirdik.
Böylece, devrimin kızıl bayrağını korkusuzca çektikten sonra, Osmanlı emperyalizmine katılan gruplara karşı çıkmayı, onlara tepki göstermeyi kararlaştırdık. Bir süre için düşüncelerimizin gerçekleşmesini sağlayacak olan bu yolu izleyenler sadece bizdik. Ama şimdi bütün Doğu bizimle beraber yürüyor. Yoldaşlar, açgözlü Fransız ve İngilizler Osmanlı emperyalistleriyle beraber İstanbul’u ele geçirince, hakkımızda söylenen yalanlar etkisini yitirdi ve herkes ezilen mutsuz halk için büyük Rus devriminden daha iyi bir müttefik olmadığını açıkça anladı.
1908’den itibaren Türk gençliğinin bir kısmı halkın
selametini sosyal bir devrimden başka bir şeyde bulamayacağını anlamıştı. Ama o
sıralar sosyalist çalışma kısıtlanmıştı. Ezilen halkın korunması için yükselen
elem içindeki Jaures’in güçlü sesi boşuna nefes tüketiyordu. Arkadaşlarından
sadece birkaçı giriştikleri işe sırt çevirmediler ve burada, Rusya’da devrimci
Türk ocağını örgütlediler. Doğu’daki gerekli ekonomik ve sosyal değişimin
sosyal devrimle gerçekleşebileceği yolundaki inançları Ekim olaylarından sonra
iyice pekişti.
Sizlere bu inancın halen Türk proletaryası ve aydınları
arasında var olduğunu ispatlayan bir örnek vereceğim. Devrim ertesinde,
İstanbul Üniversitesi, Nobel ödülünün kime verileceği sorusunu sorduğu zaman
Türk gençliği profesörlerin yaptığı baskıya rağmen yoldaş Lenin’i seçti ve bu,
sosyal devrim fikirlerinin Doğu’da ne kadar etkili olduğunu bir kez daha
ispatlıyordu. Büyük saygın ustamız ve onun eylemleri, tüm devrimci dünyayı
temsil etmektedir ve Türk gençliği de yaptıkları seçimle devrimci dünyaya bağlı
olduklarını göstermişlerdir.
Türk halkının Rus devrimine olan sempatisinden
bahsetmeyeceğim bile. Rusya’daki sosyal devrimin kahramanları halkımızca
biliniyor: dünya sosyalist devrimi uğruna birçok kurban feda ettiler, artık
savaş alanlarında tek başlarına değiller ve Türk proleter kitlesi gerçekten
varlık kazanmıştır, tüm aydınlarıyla birlikte onların hayatını yaşamaktadır ve
kalbi onlarınkiyle birlikte aynı uyum içinde atmaktadır.
Bu kahramanlar, bu kötülük dünyasında, Türk
proletaryasında başlayan derin bir isyanın olgunlaştığından, bu proletaryanın
savaşa atılmak için kardeşlerinin, Rus yoldaşlarının savaş çığlığını
beklediğinden emin olabilirler.
Yoldaşlar! Bunu sizlere Ortadoğu’da, Türk halkı içinde,
bütün kalpleriyle Rus devriminden yana olan gerçek devrimciler olduğunu
göstermek için söyledim. Şimdi hemen bu hareketin dünya devrimiyle olan
ilişkileri sorununa geçeceğim. Derinden inanıyorum ki Doğu’daki devrimin
Batı’daki devrimle dolaysız bağları bulunmaktadır. Biz, Türk devrimcileri
derinden inanıyoruz ki, Doğu’daki devrim sadece Doğu’yu Avrupa emperyalizminden
kurtarmak için değil, aynı zamanda Rus devrimine destek olmak için de
zorunludur.
Yoldaşlar, çok açıktır ki Fransız-İngiliz kapitalizminin
başı Avrupa’da olsa da, gövdesi Asya’nın verimli topraklarındadır. Biz Türk
sosyalistleri için önemli ve birinci görev Doğu’daki kapitalizmin kökünü
kazımaktır. Ancak bu yolla Fransız-İngiliz üretimini hammaddeden yoksun
bırakabiliriz. Türkiye, İran, Hindistan ve Çin, Fransız-İngiliz endüstrisine
kapılarını kapayarak, onu Avrupa borsalarına akma imkanından yoksun bırakacak,
böylece iktidarın proletaryanın eline geçmesi ve sosyalist düzenin
yerleşmesiyle sonuçlanacak, eli kulağında bir bunalıma yol açacaklardır.
Buna
ulaşmak için bölgesel devrimci hareketin ajitasyon yürütmesi ve Doğu
halklarının Fransız-İngiliz emperyalizmine karşı ayaklanmaları lazımdır. Ama
Doğu’yu nasıl devrimci kılacağız? Sık sık Doğu sorununun tartışıldığı, Doğu
halklarının manevi hayatlarından söz edildiği, bunların daha iyi incelenmesi
isteğinin ifade edildiği toplantılara katıldım. Çarlık rejimi Doğu’yu işte
böyle inceliyordu. Söz konusu olan doğu halkalarını sömürmek için en yolların
bulunmasıydı. Bu sorunu bugün inceliyorsak, bu, ezilen Doğu’yu kurtarmak
içindir.
Doğu’yu bilimsel incelenmesine vakit ayırarak, silahlarımızı sıkıca
ellerimizde tutmamız, Doğu’da devrimci bir ocağın örgütlenmesi amacımızı gözden
kaçırmamamız lazımdır. Doğu haklarının Avrupa sermayesine başkaldırışı, Rus
devrimi için olduğu kadar bugün tüm ülkelerin proleterlerini harekete geçiren
-ki bu da onu İngiltere ve Amerika’nın sürekli tehdidi altına sokmakta ve
bizim, yani Doğu’nun yardımının beklenmesini zorunlu kılmaktadır- genç Alman
devrimi için de yararlıdır.
Bu nedenle Doğu halkalarının arasında devrimci ocakların
kurulması III. Enternasyonal’in acil görevi olmalıdır. Güçlü ve genç Rus Kızıl
Ordusu’nun bağrında, gelişen Türk askeri örgüt hücreleri kurulmaktadır. Bugün
çeşitli Rus cephelerinde, Sovyetlerin gücünü korumak amacıyla Kızıl Ordu’nun
yanında dövüşen bin kadar Türk için büyük bir yarar belirtmektedir.
Coğrafi konusundan dolayı, Türkiye daima Asya ve Avrupa
arasında bir bağ oluşturmuş ve kapitalizmin dolaysız baskısı altında
ezilmiştir.
Bütün bunlar bizlere dünya devriminin gelecek safhasında
Türk proletaryasının önemli bir yer işgal edeceğini gösteriyor.
Eminiz ki Türk proletaryası dünya sosyal devrimine
dayanak olmak ve onu ilerletmek için bütün gücünü kullanacaktır.
* III. Enternasyonal’in
Kuruluş Kongresi’ne katılan 51 kişiden biri olan Mustafa Suphi’nin burada
yaptığı konuşmadır.
Kaynak: III.
Enternasyonal 1919-1943, Belgeler, s.16-19.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder