31 Mart 2018 Cumartesi

Marksizm-Leninizm’in aynasında 24 Nisan TKP/ML Hareketi’nin doğuşu ve gelişimi üzerine

Devrimci hareketin 1960'lı yıllar boyunca işleyen tarihine bakıldığında görülecektir ki: atılan her yeni adım belki bir şeyleri alıp götürmüştür, ama kesin olan odur ki, bir öncekinin ilerisindedir. İlerleme doğrusal değil sıçramalıdır ve TKP-ML Hareketinin kuruluşu, Türkiye devrimci hareketinde temel bir çizginin, önceki çizgilerden kopmuş ve artık kendi özgüllüğünü kurmuş bu çizginin de "ilk vuruşu" anlamına geliyor.

TKP-ML Hareketi'ni, 24 Nisan 1972 yılında Malatya’ya bağlı Kürecik’ nahiyesine bağlı bir köyde, İbrahim Kaypakkaya önderliğinde bir grup genç devrimci tarafından PDA/Aydınlık hareketiyle yollarını ayırarak kuruldu.

İlk kurucu üç kişi -İbrahim Kaypakkaya, Ali Taşyapan ve Ali Mercan- olmasına rağmen süreç için örgütün önderliği Koordinasyon Komitesine (KK) yeni üyelere katılarak (PDA içinde yer alan kadrolarla yapılan tartışmaların ardından Muzaffer Oruçoğlu ve Aslan Kılıç ardından Almanyalı Kadir ve Cem Somel’inde katılımıyla) bu sayı 7 kadar çıkmıştır. İşin ilginç olanı 1972 yılında TKP-ML Hareketi’nin önderliğini oluşturan KK üyesi kadrolar Kaypakkaya yoldaşın katledilmesinin ardından geriye düşmüşler ve süreç içinde ya mücadeleden kopmuşlar ya da Ali Mercan ve  Arslan Kılıç örneğinde olduğu gibi Aydınlık/PDA’ya geri dönmüşlerdir.

30 Mart 2018 Cuma

Kızıldere’nin yaktığı devrim meşalesi yanmaya devam ediyor

Bundan tam 46. yıl önce 30 Mart 1972’de, Tokat’ın Kızıldere kasabasında, Amerikan uşağı faşist diktatörlüğün ölüm kusan namluları THKP-C ve THKO önder kadrolarından Mahir Çayan, Cihan Alptekin ve 8 yoldaşına doğru yöneldi. Faşist caniler dört duvar arasına kıstırılmış 10 devrimciye karşı bir orduyu seferber ederek, ne kadar güçlü olduklarını gösterdiler. Faşist namlular Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının idamlarını önlemek amacıyla İngiliz teknikerleri kaçıran Mahir Çayan ve yoldaşlarının kaldığı evde namlular üzerlerine çevrilerek, sorgusuz sual sizce verilen ölüm kararlarının infazları yerine getirildi. Ama faşist katiller Mahir Çayan ve yoldaşlarını hunharca katletmekle ne devrimci militanlığı yere gömebildiler nede halkın karşısında halkın nezdinden katiller olarak anılmaktan kurtulabildiler. Mahir Çayan ve yoldaşlarının katledilmesinden sonrası faşizme karşı devrimci direnişi ve militan duruş, faşist diktatörlüğe yıkmak ve halaların devrimci demokratik iktidarını kurma savaşımında yükselip yayılmasına engel olmadı.

Biliyoruz ki tarih asla yanılmaz ve hiç bir güç tarihin verdiği kararlardan kurtulamaz. Nitekim yaşana olgular bunu doğrulamıştır.

Hatırlanacağı üzere 12 Mart 1971 dönemi, faşistlerin gemi azıya aldığı ve gözleri dönmüşçesine halka saldırdıkları yıllardı. Cumhuriyet tarihinin ve karanlık yıllarından bir kaçı o dönemde yaşandı. Zihinlerde silinmez anılar ve tecrübeler edinildi. Kızıldere katliamı bu dönemin unutulmaz kesitidir. Elbette bu olay, bir bütün olarak 12 Mart döneminden ve Onu hazırlayan koşullardan bağımsız olarak ele alınırsa anlamsızlaşır. Tarihi gelişimi içinde yer alan olaylar, zincirleme bir birlerini etkileyerek gelişir ve yeni olayların doğuşunu hazırlarlar.

19 Mart 2018 Pazartesi

Faşist kuşatmayı yarmak kirli savaşa dur demek için Newroz’da isyanı körükleyelim

Newroz’un yaratıcısı Kürt emekçileri dört bir yandan emperyalistlerin ve uşaklarının kuşatması altında tutularak, Efrin'de, Rojava'da, Kobane'de, Sur'da, Cizre'de, İstanbul'da, İzmir'de ve dahası Kuzey Kürdistan da, Kürt ulusal kurtuluş hareketinin ehlileştirilerek denetim altına alınıp tasfiye edilmesi için her türlü yöntemin denendiği ve kirli ittifakların devrede olduğu ve Efrin de olduğu gibi fiili işgalin devreye sokulduğu koşullarda, her yerde Newroz bayramı kutlanıyor. Yıllardan bu yana, sömürü, baskı ve zulme karşı başkaldırı, silkinip ayağa kalma günü olarak kutlana gelen Newroz bayramı, 2018’de AKP-MHP ittifakına dayanan iktidar faşist inkar ve imha politikalarını yeniden devreye soktuğu kirli savaşın her yerde OHAL gölgesinde pratiğe sürüldüğü faşist kuşatmayı geri püskürtme perspektifiyle kutlanmalıdır Newroz bayramı. Bunun için Newroz, enternayonalist bir karakter kazanarak emekçilerce her yerde kutlanmalı ve Kürtlere onurlu barış ve emekçi halklara demokrasi istemiyle Newroz ateşi ülkenin her yerinde daha güçlü olarak yakılmalıdır.

İnkarcı ve imhacıları yere çalmak adına ''Çağdaş Dehak’ı'' Erdoğan-Bahçeli, AKP-MHP faşist diktatörlüğünü mezara gömmek ve yeni Ninowaları yakmak, eşitliğe, demokrasi ve özgürlüğe el uzatmak, teslimiyeti ve ihaneti yere çalmak için, şimdi Newroz ateşini daha güçlü yakma zamanıdır. Şimdi devrimci Kawa'nın meşalesinden ateşlenmek ve sokakları tutuşturmak zamanıdır.

Şimdi, Türk ve Kürt uluslarından ve ulusal azınlıklardan emekçilerin demokrasi ve özgürlüklerini koparıp almak, halkların eşitliği ve özgürlüğünü ete kemiğe büründürmek için kavgayı yeniden ve yeniden yükseltip yayma ve faşizmin tuzaklarını boşa çıkartarak, kirli savaşa her alanda karşı durma zamanıdır.

Newroz piroz be! Yaşasın yeni gün Newroz!
Yaşasın halkların kardeşliği!
Bimre koledar biji azadi!
Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkı!
Faşizmi devrimle ezeceğiz!
Yaşasın devrim ve sosyalizm mücadelemiz!
Yaşasın KP-İÖ!

KP-İÖ 

Her baharda yeşeren umut ağacı Ahmet Muharrem Çiçek

“Dalın üstünde kuş,
kavgada söylenen türkü,
beyaza boyanmış gökyüzü,
ve bir de sen kalmışın aklımda,
o soğuk ilkyaz gününde”

Elde silah dilde devrimci şiarlarıyla 19 Mart 1973 yılında polis baygın haldeyken kafasına sıkmış olduğu kurşunlarlar da kaybettiğimiz Ahmet Muharrem Çiçek yoldaşı, toprağın canlandığı ve yeşillendiği bir ayda kaybettik.

Komünist hareketin kurucu militanlarından ve İstanbul Bölge sorumlusu olan Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş, 1952 yılında Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde tutucu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Devrimci fikirlerle lise yıllarında tanışan Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş, 1969-70 öğrenim döneminde İstanbul Tıp Fakültesine girdi. 1968-70’li yıllarda kabaran ve geniş emekçi ve öğrenci kitlelerini kucaklayan anti-faşist, anti-emperyalist mücadelede aktif olarak yerini alan Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş, kısa zaman içinde örgütlü savaşıma katıldı. 1972 Nisan ayında İbrahim Kaypakkaya yoldaşın önderliğinde kurulan TKP/ML Hareketi saflarında yerini alan Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş, 22 Ocak 1973 yılında işkencede katledilen Meral yakar yoldaşla gençlik çalışmalarını omuzladı.

O gün her şey, bir bahar tazeliğinde başlamıştı. Nasıl ki bir baharın başlangıcında kavgaya katıldıysa. Martın toprağı ve yaşamın canlanışında da yaşama ve mücadeleye elde silah dilde devrim türküsüyle veda edecekti Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş. Oysa doğadaki her canlı, ömrünün baharındaydı ve doğa, yeni bir yaşamın müjdesini veriyordu. Her güzelliğin bir bedeli vardı veya her yaşam bir ölümden geçiyordu. Bu çelişkinin yakıcı gerçekliğini bir bahar günü ölümsüzlüğe el sallayarak bir kez daha yaşayacaktık.

Ahmet Muharrem yoldaşta bu inançla devrimci görevlere yaklaşıyor ve eldeki kadroları kavganın örülmesine seferber ediyordu. Ancak buna karşın, devrimin ve sosyalizmin düşmanlarının bu umutları karartma çabaları da daha ilk günden eksik olmamıştır.

İşte tarih yaprakları 19 Mart 1973 gösterdiğinde İstanbul Şehrimin de kaldıkları bir ev polislerce basılıyordu. Evde Ahmet Muharrem yoldaş ve bir kaç yoldaş daha bulunuyordu. Polis baskın yaptığında Ahmet Muharrem yoldaşın üzerinde iki silah vardı. Polisi baskında birisini buldu ama diğerini bulamamıştı. Yoldaşın elini hemen kelepçeleyen polis, operasyonun rahatça gerçekleştirmenin sevincini yaşarken, ikinci silahını çıkartarak polisi etkisiz hale getiren Ahmet Muharrem yoldaş kelepçesini kırarak silahını ateşledi. İki yoldaşını kaçırmayı başardı. Kaçamayan Kutsiye Bozoklar yoldaşını polise bırakmak istemedi. Evi kuşatmış olan polisle yoldaşlarının kaçabilmesi için son mermisine kadar çatıştı. Düşman çil yavrusu gibi korkusunda girecek delik aradı.” Kahrolsun Faşizm, Yaşasın TKP/ML ” şiarlarıyla düşmanı kendi kalesinde titretti. Polis kurşunlarıyla ağır yaralanan Ahmet Muharrem yoldaş kan kaybında bayıldığı bir dönemde polislerinin yakın mesafede kafasına sıkmış olduğu kurşunlarla hunharca katledildi.

Ahmet Muharrem yoldaşın mücadele yoldaşları olarak bizler, hunharca katledilişinin 43. yıldönümünde, O'nun son anına kadar sönmeyen umutlarını gerçekleştirmek üzere, devrim ve sosyalizm kararlılığımızı yeniliyoruz. Bu yüzden, Ahmet Muharrem yoldaşın devrim için öne atılan ve ölümü yere çalarak bizlere bayrağı devreden umut dolu gözlerini her zaman üzerimizde hissedeceğiz. Bunu bir an bile unutmak, davaya yan çizmek ve ihanet etmek demektir.

Hiç bir şey, son ana kadar yaşamdan vazgeçmeyen kavga yüklü ve cesaret dolu umut saçan gözleri unutturmayacaktır bizlere. Bizleri ancak şehitlerimizin bize devrettikleri devrim ve sosyalizm bayrağına sıkıca sarılarak, İnşa’nın etrafından yıkılmaz bir birlik oluşturarak her türlü başarı ve kazanımlarımız kurtaracaktır. Bu temelde Ahmet Muharrem yoldaşın şahsında, yaşamın gerçek sahibi olan tüm şehitlerimizin huzurunda bir kez daha devrimi zafere taşıyacağımız sözümüzü yeniliyor ve anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

5 Mart 2018 Pazartesi

Sosyal-demokrasi Hitler'e iktidar yolunu nasıl açtı?

Tarihsel ABD Komünist Partisi'nin önde gelen önderlerinden William Z. Foster’in 1955 yılında yayımlanan “III. Enternasyonal'in Tarihi” kitabından aşağıda aktardığımız parça, Alman Sosyal-Demokrasisi’nin Hitler'in iktidara giden yolunu nasıl açtığını kısa ve özlü biçimde özetlemektedir. 

Alman faşizminin ilerleyişi
Hitler faşizminin 1933 yılındaki zaferi, reformist sosyal demokrasinin, işçi sınıfı muhalefetini kırarak faşizmin yolunu hazırladığı göz önünde bulundurulmadan anlaşılamaz. Sosyal demokratlar “düşman solda” sloganıyla, Almanya’nın ne pahasına olursa olsun “Bolşevizmden korunması” gerektiğini savundular. Kapitalist sistemin en sadık bekçileri olarak gitgide daha da sağa kaydıkça, onları ve onlarla birlikte Almanya’yı faşizm felaketine sürükleyen burjuvaziyle sınıf işbirliği yolunu tuttular.

Faşizmin tohumları sosyal demokrasinin dünya savaşı ve 1918 Alman devrimi sırasındaki ihanetiyle ekildi. Bu olaylar sosyal demokrasinin, kapitalizmin işçiler tarafından yıkılmasına karşı bedeli ne olursa olsun sonuna kadar mücadele edeceğini açıkça gösterdi. Gericiler 1920’de Kapp darbesiyle büyük bir karşı-devrim hamlesine giriştiyse de, bu zamansız hamle sonuçsuz kaldı. Gericiliğin zafere giden yolu sarp ve dolambaçlıydı; devrimin ardından faşizme ulaşmaları, sosyal demokrasinin eşsiz yardımlarına rağmen, tam on beş yıl aldı.