Kuşku yok ki Nabi Kırman MLKP-K’nın birlik deneyimini hem çarpıtıyor ve olguları atlayarak yaşanmış tarihi kendi kafasına göre kurgulamaya çalışıyor ve hem de MLKP’nin ideolojik-politik ve örgütsel zeminde yamalı bir bohça olarak kurulduğunu gerçeğine görmezden geliyor.
Daha başta Nabi Kırman’a sormak gerekiyor; madem MLKP birliği bu kadar olumlu ve iyi bir örnekse idiyse neden MLKP'den koptunuz ve neden MLKP kısa bir dönem için birçok ayrılık yaşadı. KP-İÖ’nün ardından MLKP’nin MK üyesi Garbis Altınoğlu ayrıldı, ardından TKİH kökenlilerin başını çektiği MLKP YKH ortaya çıktı, İstanbul’da Spartaküstler ismiyle bir kesim koptu. Yine MK üyesi OH bir çok konuda MLKP’yi sapma içinde olduğu eleştirileri yaparak ayrıldı ve yüzlerce kadro ve sempatizan MLKP saflarını terk etti; -ve neden delegelerin yarısı ve MK üyelerinin önemli bölümü- TKİH kökenli MK üyelerinden bunlardan birisi Ahmet Metin Koyuncu olmak üzere 2 MK üyesi MLKP’yi sağcılıkla suçlayarak koparken, Hareket kökenli MK üyelerinden beşi (KM, OH, MC, PM, SU) MLKP’yi sınıf perspektifinden saptığı sol oportünist bir çizgiye kapaklandığı vb. yönlü değişik eleştirilerde bulunarak, hatta MLKP’yi çürümüş-geriye savrulmuş bir örgüt ilan ederek gemiyi terk ettiler.
MLKP’nin içindeki gelişmeleri bu kadar içten aktardığına göre sanırız Nabi Kırman MLKP'nin eski yönetici kadrolarından birisi ve TKİH kökenli olması nedeniyle de birçok olguyu bilmesi gerekir. Eğer iddia edildiği gibi MLKP sağlam zemin üzerinde inşa edilmiş olsaydı örgütün en başta kurucuları kısa zaman içinde örgütü ağrı eleştir bombardımanı yaparak terk etmezlerdi.
Demek ki MLKP-K’nın
kuruluşunda ideolojik-programatik ve örgütsel ilkeler bakımından ortaklık
yakalanamamış ve birlik olsunda nasıl olursa olsun yaklaşımı birlik çalışmasına
damgasını vurmuş. Haliyle sınıf savaşımının pratiği yamalı bohçalı MLKP’nin
hızla iç sorunlarını açığa sermiş ve farklı eğilimde olanların, bu
eğilimlerinin kendi doğrultusunda gelişimine itilim sağlamış. MLKP önderliği
teorisi ayrı pratiği ayrı bir sürecin önderliğini elinde tuttuğu iktidar
sopasıyla yapmaya çalışmış. Sorunları örgüte taşıyıp iç tartışma yolunu açarak,
Kongre ya da konferanslarla çözme yerine, ya sorunları görmezden gelme, sumen
altı yapma ya da farklı düşünen kadrolara yönelik tasfiyeci ve komplocu
tutumlarla yolu tutulmuş. Bu yol MLKP’deki iç sorunları çözme bir yana, daha da
derinleştirmiş ve farklı eğilimde olanların süreç içinde kendi eğilimleri doğrultusunda
kopuşlarını hızlandırmış. Devrimciler komünistlerin yalana değil gerçeğe ihtiyaçları var.
Nabi Kırman’ın MLKP'deki birlik güzellemesini eski örgütüne vefa borcu olarak yerine getirmeye çalıştığını bir yere kadar normal görmek mümkündür. Ne ki olay tarihi gerçeklerin olduğu gibi aktarım söz konusu olduğunda durum farklılaşmaktadır. Biliyoruz ki, tarih yazımında yalana ya da hayli senaryolara değil gerçeğe bağlı kalmak oldukça önem taşır. Tarihi kendi görmek istediğimize göre değil nesnel gerçeklere ve yaşanmışlıklara bağlı kalarak yazılmalı ve gerçekler devrimci kadrolara ve yığınlara olduğu gibi objektif bir zeminde taşınmalıdır. Nabi Kırman bunu yapmadığı bir dönem kendisinin de sorumlusu olduğu sürecin hesabını vermek adına bilinçli olarak yalana başvuruyor.
Biliyoruz ki yalan ve gerçekleri abartarak ya da tersyüz ederek aktarmada devrimci hareketin sicili hiçte olumu değil. Bazı akımlar için yalan ve abartıcılık adeta yol arkadaşıdır. Geçmiş dönemde TDKP bu konuda oldukça ünlü pratiğe sahip akımlardan birisiydi. THKP-C, ML, Devrimci Halkın Yolu’nda abartıcılık ve yalancılıkta TDKP’nin eline su dökmese de yine de küçümsenmez abartılı ve yalancılık pratiğine sahipti. TKİH’in kuruluş sürecinde geçmişe yönelik yapılan özeleştirilerden biriside abartıcılık ve sübjektifçilik. Kuşku yok ki MLKP’de abartıcılık ve gerçeklerin tersyüz edilmesi alışkanlığı TKİH geleneğinin bir devamı olsa gerek.
Her şeyden önce insanlar
genlerini soydan, eğitimlerini ise yöneticilerinden alır. Eğiticiler yalanı ve
doğruyu nasıl verirse ‘genel kabul’ o olur. Düzeltmeye kalkışanlara “marjinal”
muamelesi yapılır. Muhaliflik bu şekilde kuşatılıp izole edilmiş olur. Emekçi
yığınların kendilerinin yerine düşünmeleri, kendilerinin özgürlüğü fikriyatının
engellenmesi buradan başlar. Bu yalan deryasını aşmak, şakaya gelmez. Her şeyde
önce gerçeğe, halka ve devrime bağlı olmak ve yine dürüst, etik, yürekli,
bilgili ve donanımlı olmak yalana ve abartmaya karşı sağlam duruş bakımından
oldukça önem taşır. Bilime, bilgiye ikircimsizce bağlı olmak gerekiyor.
Marksist-Leninist bilim
yöntemini iyi kavramak gerekiyor. Gerçek tarihi adeta iğne ile kuyu kazır gibi
araştırmak, incelemek ve çok yönlü verileri ile kavramlaştırmak, analiz etmek
ve sunmak gerçeğe ulaşmak için olmazsa olmazlar arasındadır. Zira sosyal
bilimlerde yanılmak, yanıltmak, üzerinde oynamak ve olduğundan farklı sunmak
daha yaygın ve olasıdır.
Eğitimin, çocukluk yıllarındaki yetiştirmenin önemi büyüktür. Çocuğu kandırmalardan uzak tutmak, doğal ve doğru bilgilerle yetiştirme titizliği önemlidir. Sorgulama becerisinin edinilmesi ve verilmesi, kendi dilinde eğitimin hassasiyeti önemlidir. Dili dışında öğreneceği diller mühimdir, ancak öğrendikleri dillerin yabancı dil olduğu ve kendisi için daha fazla öğrenmek, araştırmak, ilişki sağlamak, iletişim geliştirmek için bir araç olduğu algısında olmak mühimdir. Yabancı dili, yabancı bilgiyi, kendi dilinin yerine koyarsa, başkasının bakışını, sunumunu kendi sunumu haline getirmişse artık algısı başkası gibi, başkasının yerine algılar ve kendini unutur, kendinden uzaklaşır. Kendi doğrusunu değil, başkasının yalanını da kendi doğrusu olarak algılar. Hegel bu duruma; “Köle ve köle sahibinin görüş alışverişinde, kölenin kendi görüşünü oluşturamaması ve egemenin düşüncesinde kalması, kendisi yerine egemenini savunur hale düşmesi” halini izah eder. Bu tüm yöneten yönetilen ilişkisinde yaygın görülen bir durumdur…
Köle kölecilik, ezen - ezilen ilişkisinin nesillere yayıldığı oranda bu durum daha çok kökleşmiş olur. İçine düştüğümüz düşün zafiyetimiz bundandır. Sistemin yalanlarına takıntımız bundandır. Kendimize değil, egemene uygun davranışımız bundandır. Parça parça olmamız bundandır. Mutlu olmayı beceremememiz bu yabancılaşma eforu içinde debelenmemizdendir. Yenilgiyi zafer göstermek, doğal ve kendilerini abartıdan uzak tutamayanların, suçluların, halklara karşı suç işlemişlerin savunmak için yaptıkları siyasi tarih psikolojisidir. Yalanın büyüklüğü, suçun büyüklüğü kadardır.
Bilimsel sosyalizme inanmayanların, kendi gerçeklerini anlatmaya güçleri yetmezken, haliyle kendi yalanlarını düzeltmeye de güçleri yetmez. Zira insanın bu halde düşünme gücü elinde alınmış ve gerçeklerden kopmuş, hayal âleminde yalanla yaşama alışmış olur.
Uydurdukları kadar güçlüler (!) bu yalancılık, devrimci harekete ciddi ölçüde bulaşmış. Ama nasıl? Aydınlanmayan toplumlar, yalanı engelleyemediği gibi, yöneticilerine benzerler. Ve her şeyi iyi görme ve gösterme, gerçekleri tersyüz ederek durumu tozpembe çizme hali devrimci hareket saflarında yalandan kurtulamamayı koşuluyor.
Her şeyin en doğru ve iyisini örgüt MK’sı bilir kültürü kaçınılmaz olarak sorgulayıcılığı zaafa uğratır, çünkü yönetim kademesi kadroları kendisine benzettiği kadar, rahat yönetti İşte bu gerçeklik tarih boyunca yalanın karşı rakibi etkisiz kılmak ve egemenliğini sürdürmek adına burjuva yöntemi olarak geçer akçe kılınır.
Nitekim MLKP, KP-İÖ ayrışması süresinde o kadar yalan söyledi ki bu yalanlar daha sonrasında kendilerini vurdu. Çünkü biliyoruz ki, gerçekler inatçıdır, zorlayıcıdır. Doğru, komünistliktir, vicdandır ve bir gün devrimci ve komünistlerin usuna vurur, yalanı yerle yeksan eder. Yeter ki devrimci ve komünistler doğru karar kılmayı öğrensin. Doğrunun yalanı ve yalan iktidarları, yalancıları kuşatması düşüncenin gücünden başlar.
Yalanın egemenliği ebedi olmazdı.
Dahası yalanın egemenliği ve gerçeğin “gölgeden kalma hali geçicidir. Gerçek olan, insanlık tarihi ile hareketin, sürekli, sürükleyici ve canlıdır. Buradan hareket ettiğimizde Nabi Kırman MLKP’nin pratik gerçeğiyle hesaplaşmak ve yapılan hataları ve kan dökmeleri ortaya koyarak hesaplaşması ve devrimci kadro ve sempatizanlarına yaşanmış olan olumsuz MLKP örneğinde ders aktarması gerekiyordu. Bunu yapmayarak Nabi Kırman arkadaş gerçekleri tersyüz ederek, yalanda medet ummaya devam ederek, inandırıcılığı ve güvenilirliğini de yok ediyor. Devrimci hareketin gelişip güçlenmesi ve yığınlar arasında dal budak salıp köklü sevgi, sempati ve güven yaratabilmesi için abartmaya-yalana değil gerçeğe ihtiyacımızın olduğunu unutmamalıyız.
TKİH ÖNDERLİĞİNİN HESAPLI BİRLİK ANLAYIŞI VE TKP-ML YİÖ BİRLİK KURULUŞ KONGRESİ DIŞINDA TUTULMASININ NEDENLERİ
Bir kere Nabi Kırman’ın
iddia ettiği gibi MLKP-K’nın kuruluş öncesinde örgütler ve kadrolar arasında
kıran kırana bir iç tartışma yaşanmadı. Kadrolar ortak iç tartışma yayın organı
Birlik İradesinde düşüncelerini yazarak tartışmaya katıldılar. Ama işler görüş
ayrılıklarının aşılarak daha üst düzeyde bir irade birliğini yakalamaya göre
örgütlenmedi. Örneğin, TKİH önderliği kongrede kendi eğilimlerinin egemen
olmasını garantiye almadan ve TKP-ML Hareketinin önderliğindeki oportünist
kanatla anlaşmadan, 'Birlik Kongresi'ne yanaşmadı. Haliyle Birlik İradesinde
yazılıp-çizilenler göstermelik bir tartışmadan öte fazla bir anlam ifade
etmedi. Tartışmalar yayın organı ve aradan yapılan göstermelik toplantılarla
sürdü. Ne ki işler perde arkasın da TKİH MK’sının istemlerine göre kotarıldı.
Örneğin TKİH’liler geçmişin komünist olarak çoğunluk görüşü olarak çıkması durumunda, birliğin gerçekleşmeyeceğini açıktan ilan ediyorlardı. Bunun için 'Birlik Kongresi'nde kendi düşüncelerine uygun bir çoğunluk garanti etmeden, 'Birlik Kongresi'nin toplanmasına karşıydılar.
Çünkü geçmiş sorunu onlara göre çok önemli bir ilkeydi ve bu ilkede asla taviz verilemez denerek, birliğe karşı hesaplı bir tutum içinde yaklaşıyorlardı. Bunun için TKİH önderliğinin dayatması sonucu, TKP-ML YİÖ birlik kongresinin dışında tutulmuştu. TKP-ML Hareketi'nin tüm ısrarlarına rağmen TKP-ML YİÖ’nün birlik süreci dışında tutulması, TKİH’in dayatması sonucu olmuştur. Dahası, “Neden TKP-ML YİÖ’nün birlik sürecine katılmasına karşı çıkıyorsunuz” sorusuna TKİH önderliği hiçbir zaman doğru düzgün bir yanıt vermemiş ve esas olarak güven sorununu öne çıkartmıştır.
Keza TKİH önderliğinin TKP-ML YİÖ’nin birlik kongre sürecine katılmasına karşı çıkmasının esas nedenini, Kongrede geçmişin komünist olarak çıkması olasılığının yüksek olması gerçekliği olduğu netçe MLKP-K I. Kongre platformundan açığa çıkmıştı.
Kongre Platformu'nda birlik sürecinin gelişimi ve tutumlar üzerine yapılan gündem tartışmasında TKİH’in, TKP-ML YİÖ’nin birlik kongre sürecinden, neden karşı çıktığı sorusu tarafımızdan sorulmuş ve TKİH sözcüsünün yanıtı oldukça ilginç ve tamamıyla geçekleri çarpıtan bir çizgi de olmuştur. TKİH sözcüsü, TKP-ML YİÖ önderliğine güven duymadıklarından dolayı birlik kongre sürecine katılmalarını uygun bulmadıklarını ilk defa kongre platformundan dile getirmiştir. TKP-ML Hareketi delegeleri de ilk olarak Kongre platformunda, TKP-ML YİÖ’nin birlik kongre sürecine neden karşı çıktıklarının gerekçesini öğrenmiş oluyorlardı. Aslında TKİH sözcünün bu açıklaması külliyen yalandı ve gerçeği gizleme amaçlıydı.
Eğer TKİH önderliği TKP-ML YİÖ’nün önderliğine güvenmiyorduysa bunu verileriyle birlikte TKP-ML Hareketinin önderliğiyle paylaşması gerekiyordu. TKİH önderliği bunu yapmamış, aksine yalan üzerine kurulu senaryo ile esas gerekçesini gizleme yolunu tutmuştu. Üstelik TKP-ML YİÖ önderliğinin kendilerine ilişkin TKİH önderliğinin bu güvensizliğinden haberi yoktu. Bu nasıl yoldaşlık ki, birliğin karşısında sorun olarak görülen olay örgütlerden gizleniyor ve Kongre Platformu'nda soruların ardından zorlamayla açıklanıyordu. Peki, TKİH önderliği, TKP-ML YİÖ önderliğini birlik önünde engel olarak görüp-gösterdiği güvensizlik olayını nasıl açıklıyordu?
TKİH sözcüsünün Birlik Kongre platformunda TKP-ML YİÖ önderliğine güvensizlik besledikleri ve bundan dolayı da birlik kongre sürecine katılmalarına karşı çıktıkları olay; 1981 yılında TKP-ML YİÖ önderliğinde yer alan MK üyelerinden birisinin İstanbul’da gözaltına alındıktan ve ağrı işkenceli sorgularından ardından Selimiye kışlasında kaldığı dönem içinde askeri yaptırılmaları boyun eğdiği iddiasıydı. İşin İlginç olanı bu suçlamaya muhatap olan kişi birlik kongre platformunda TKP-ML YİÖ adına gözlemci olarak bulunuyordu. Suçlamaya muhatap olan TKP-ML YİÖ temsilcisi kongre platformundan söz alarak olayı detaylı olarak açıkladı; anlık bir zaaf içine düştüğünü, bunu gittiği Sultanahmet zindanında tüm devrimci örgütlerin temsilcilerine aktardığını ve aynı zamanda örgütün sekreterliği görevini başka bir yoldaşına bıraktığını, zaafını asla gizlemediğini dillendirerek, TKİH sözcüsüne neden bu olayı kendileriyle önceden konuşmadıklarını ve aynı zamanda bu olayı kimlerin kendilerine nasıl taşıdığını sordu.
TKİH sözcüsüne sorulan sorulardan birisi, bu olayın neden önceden görüşmelerde örgütlerin önderliklerine taşımadıkları ve bugün Kongre platformunda bu dile getirdiklerine sorusuydu. TİKİH sözcüsü bu soruya yanıt vermedi. Ama Selimiye yaşanan askeri kurallara uyma olayını yakın döneme kadar TKİH'in sekreteri olan Mehmet Yıldız tarafından kendilerine aktarıldığı ve bu kişiye çok güvendikleri için durumu başkalarına taşıyarak sorgulama gereği duymadıklarını açıkladı.
Bu açıklamanın ardından TKP-ML YİÖ temsilcisi yeniden söz hakkı alarak, Selimiye’de havalandırmada o dönemde THKP-C-M-L Devrimci Halkın Yolu davasında tutuklanmış olan Mehmet Yıldızında içinde bulunduğu önderlikte yer alan kişilerinde kendisiyle birlikte askeri dayatmalara boyun eğdiğini ve gerçekleri ters yüz ederek olayı aktardığını, açıktan yalan söylediğini belirterek, bu kadar önemli bir olayı TKİH kadrolarının araştırmamasını eleştirerek, TKİH önderliğinin, TKP-ML YİÖ’nün birlik kongre sürecine katılmasına karşı çıkma güvensizlik gerekçesinin yalan olduğu Kongre platformunda açığa çıktı.
İşin daha da ilginç olanı 1995 yılında TKP-ML YİÖ ile yapılan Birlik Konferansı'nda güven duyulmayan bu kişi MLKP önderliğine atanırken, örgütün sekreteri konumunda olan Hüseyin Demircioğlu yedek üyeliğe atanıyordu. Bu bile MLKP-K birliğinin ilkeler ve önyargılardan uzak yoldaşlık temelinde program zemininde değil, kendi düşüncelerini egemen kılma hesap-kitap içinde hareket edildiğini gösteriyor ve burjuva yöntemlerde medet umulduğunu gösterir.
TKİH ÖNDERLİĞİNİN DELEGE ÇOĞUNLUĞUNU GARANTİLEMEDEN BİRLİĞE YANAŞMA DAYATMASI
Yine MLKP-K birliğinin dayatma ve uzlaşma zemini üzerinde gerçekleştiğine diğer bir önemli veri ise delege pazarlığı konusuydu. TKİH önderliği birliği her halükarda çoğunlu garanti altına almaya göre hareket ediyordu. Bunu sağlamanın bir yolu TKP-ML YİÖ’yü gerçekçi olmayan savlarla Birlik Kongresi dışına itme diğeri ise TKP-ML Hareketi ile eşit delege dayatması içinde olmaktı.
Nitekim birlikte hesapsız yoldaşlık güveni zeminde de grupçu yaklaşımları da yenecek tek doğru yol örgütleri gerçek anlamda güçlerini temsil edecek olan nispi temsil yöntemiydi. Ama TKİH çok küçük bir örgütü ve ciddiye alınacak ne kadro ve nede kitle gücü ve nede kurumları ve yaratılmış olanakları vardı. TKP-ML hareketinin önderlik ve kadro gücü, örgütlülüğü, kurumlaşması ve yarattığı olanları TKİH’le karşılaştırılmaz durumdaydı. Önderliğin sayısı TKİH’e göre oldukça fazlaydı. Yine il komiteleri, işçi, sendikal, kadın, gençlik, askeri ve semt örgütleri, illegal matbaası, dağıtım örgütleri, yeraltı çalışmasındaki deneyimi, Kürdistan da gerilla faaliyetinin açılmış olması, dal budak salan açık alan çalışması vb. bakımından oldukça ileri bir düzeydeydi. TKİH yayın organını bile çıkarmada zorlanan bir konumdaydı. Tüm bunlar orta yerde durduğu halde TKİH öderliği birliği eşit delegeye bağladı ve aksi halde birlikte yer almayacaklarını dillendirdiler. Hareket içinde farklı eğilim içinde olan bir kesimin olmasına dayanarak, olmazsa birliği kendileri gibi düşünenlerle ayrışarak aynıların aynı yerde ayrıların ayrı yerde toplanması biçiminde gerçekleşebileceğini düşlüyorlardı.
Demek ki MLKP-K birliği önderliği aşmış ve tabanda gerçekleşmiş bir birlik değil, aksine üstten anlaşılarak gerçekleşmiş, delege pazarlığı yapılmış ve bir yerde oldubittiye getirilmiş bir birlikti. TKP-ML Hareketinin gücü Kongre'ye yansıtılmamış ve neredeyse örgüt ve kadroların yarıya yakını kongre dışında kalmıştır. Peki nende böyle olmuştur, aman birlik olsun da nasıl olursa olsun oportünist ilkesiz uzlaşmacı birlik anlayışından dolayı olmuştur.
MLKP-K birlik kongresinin her bakımdan yamalı bohça ve ilkeler zemini üzerinde gerçekleşen bir birlik olmadığı KP-İÖ’yü oluşturan delegeler tarafından görülüp eleştirilmiş, hatta örgütlerin kendi iç kongrelerinde yollarını ayrıma ve birliğe bu haliyle katılmama tutumunu ortaya koymalarına rağmen, delegelerin ezici çoğunluğunun “yoldaş bizi oportünistlerimi bırakıyorsun, tamam bir çok ilkesizlik ve olumsuzluklar var ama birliği bir deneyelim, eğer olmazsa kendi yolumuza devam ederiz” vb. türünden yaklaşımların baskılanmasına iyi niyetli oportünist tutumla katılmamız affedilmez bir hataydı.
Çünkü her şey ayan beyan orta yerde duruyordu. TKP-ML hareketinde oportünist kanat her şeyini birliğin nasıl olursa olsun gerçekleşmesine bağlamıştı. Delege pazarlığıyla iş kotarılmıştı. Önderliği ele geçirmek için her yol mubah görülüyor ve örneğin geçmiş sorununun gündemde çıkarılıp, bir sonraki kongrede tartışmaya bırakılması önerisi Kongre'de dikkate bile alınmadı.
Keza delege eğilim yoklamasında TKP-ML hareketinde oportünist kanadıyla TKİH delegelerinin sayısı zaten Kongre'de kararların çoğunluk tarafından kabulü için yeterli sayı oluşturuyordu. Durum böyle olunca oportünist uzlaşıcılara daha pervasız hareket etme olanağı doğdu. Üstelik TKİH örgütünden Kongreye katılan delegelerin hiç birinsin farklı fikri yoktu. TKİH sözcüsü ne derse delegeler ona bakarak parmak kaldırıyorlardı.
Çünkü birlik kongre sürecinde farklı düşünen kadrolar TKİH önderliğince tasfiye edilmişler tasfiye edilmeyenlerde kendilerinin anlattıklarına göre korkutulduklarından dolayı köşelerine çekilmişlerdi.
Yine Kongre boyunca TKİH delegeleri arasında sözcü dışında söz hakkı alıp gündemle ilgili konuşma ya da önerge sunan bir iki kişi dışında kimse olmamıştır. TKİH delegeleri bir yerde sözcünün parmağına bakarak oy kullanmak için Kongre'ye getirilmişlerdi. TKP-M-L Hareketi delegeleri kongrede daha aktif, tartışmacı ve sorgulayıcı oldukları gibi aynı zamanda biat kültüründen uzak farklılıklarını çekinmeden açıktan dile getiren bir konumdaydılar. Bu bakımdan Kongre'nin düzeyi he iki örgüt açısından baktığımızdan gerçekten de düşüktü. Bu TKİH delegeleri için barizce orta yerde duruyordu.
KONGRE’DE GÖRÜŞ AYRILIKLARININ AŞILARAK DAHA ÜST DÜZEYDE PROGRAMDA BİRLİĞİN YAKALANMASI YÖNLÜ CİDDİ TARTIŞMALAR YAŞANMADI
MLKP-K kuruluş kongre platformunda temel konulara ilişkin görüş ayrılıklarının
giderilmesi için ciddi bir tartışmada yaşanmadı. Hiçbir delege kongrede kendi
düşüncelerinin yanlış olduğunu doğruları bu platform da bulduğuna ilişkin her
hangi bir özeleştiri yapmadı. Temel konulardaki görüş ayrılıkları varlığını
sürdürdü, ama üzeri kapatılarak, geleceğe bırakılarak birlik uzlaşma zemininde
kotarılmaya çalışıldı. Yani bir dizi programatik ve örgütsel ilkeler
konusundaki derin görüş ayrılıkları giderilemedi.
TKİH örgüt içinde farklı fikirlere izin veren bir akım değildi. Önderlik ne derse herkes öyle düşünecekti, aksini düşünmek örgütte kabul edilecek bir olay olamazdı. Yine TKİH delegelerinin çoğu örgüte dayanarak, kadrolar tarafından seçilmiş delegelerde değillerdi. Delegeleri esas olarak MK belirlemişti. Kongrede birçok delegeyle sohbet etme olanağımız olmuştu, TKİH delegelerince verilen bilgilere göre birlik kongresine gelen delegeler ağırlıklı olarak tek kişilik sorumluluk üstelenmiş kadrolardı ve bunlar MK tarafından delege olarak atanmıştı. Bu bakımdan TKİH delegeleri, TKP-ML Hareketi delegeleri gibi belli sayıda örgütlerin ve kadroların seçmiş olduğu, önemli sayıdaki örgüt ve kadroları temsil eden delegeler değildi.
Yine delege pazarlığı ve TKİH önderliğinin birlik kongresine örgütlerin eşit delege sayısıyla katılmasını dayatması ve bunu birlik o için olmazsa olmaz olarak görmesi MLKP-K birliğinin iddia edildiği gibi M-L program ve Leninist örgütsel ilkeler zemini üzerinde yükselen ve tüm ön yargılardan uzak güven zemini üzerinde gerçekleşmiş bir birlik olmadığını gösterir.
Peki Nabi Kırmana göre MKLP birliği katakulli çevrilerek dayatmalarla ve kendi eğiliminin egemen olması için her türlü fırıldağın çevrildiği bir birlik nasıl olurda çok ilkeli ve örnek bir birlik olabilir.
Nabi Kırman MLKP-K ve ardından MLKP’ye evrilen birlik sürecini laf kalabalığına getirerek güzellemeye çalışıyor ve birlik sürecinde önderliğin birçok gelişmeyi örgütlerin kadrolarından gizlemesini ya da durumunu sağlamlaştırana kadar pek ses çıkarmamasını önderliklerin başarısı olarak göstermeye çalışıyor.
MLKP-K YAMALI BOHÇA OLARAK KURULDU VE İLLÜZYON ERKEN DAĞILDI
Bir kere MLKP-K birçok temel konuda kongrede birliktelik sağlayamadı. Nitekim Kürdistan’ın statüsü ve Kürdistan'da mücadele biçimleri ve gerilla mücadelesinin örgütlenmesinden, legal-illegal çalışma ilişkisine, kitle çizgisinden geçmişin değerlendirilmesine, örgüt içi sosyalist demokrasiden kadro politikasına, parti ve partileşme sürecinden kadın sorununa kadar birçok alanda temel ayrılıklar ve farklılıkla aşılmamıştı. Buradan hareket ettiğimizde aslında MLKP-K uzlaşma ve program ve örgütsel ilkelerde taviz verilen yamalı bir bohça olarak kurulmuştu.
Haliyle, MLKP-K’nın kuruluşunun ilk 11.ayında yamalı bohça hızla çözülmeye başladı ve herkes kendi eğilimi doğrultusunda ilerledi. MLKP-K önderliği ideolojik-politik olarak sağlam bir zemin üzerinden durmadığı için, örgütte aşılmamış ve üzeri kapatılmış olan ideolojik-teorik ve örgütsel alandaki farklılıklar aslında bu farklıklar özünde çizgiye tekabül eden ayrılıklardı -farklıların üzeri disiplin kılıcıyla kapatılmaya, yok sayılmaya çalışıldı. Örgüt içinde farklı fikirlerin tartışılmasına yasak kondu, örgüt içindeki gelişmeler örgütten gizlendi ve örgüt içi demokrasi liberalleşme olarak görülerek ortadan kaldırıldı. İlk sorun kadroların görevlendirilmesinde tasfiyecilik biçiminde kendisini gösterdi. Kadroların görevlendirilmesinde yetenek, deneyim tecrübe yerine, MK ile aynı düşüncede olup olmamak temel alındı.
KADRO POLİTİKASINDA TASFİYECİLİK VE KOPUŞLAR
MLKP-K önderliği, kendi gibi düşünenleri öne çıkarmaya ve farklı düşünenleri geriye iterek olası bir gelişmede kolayca tasfiye etme içinde oldu. Bu dönemde MLKP-K önderliği kendine güven duymaması nedeniyle, her gelişmenin altında kendine yönelik bir başkaldırı olacağı korkusunu yaşadı. Çünkü MLKP-K önderliği çok parçalıydı ve ideolojik-politik olarak uyum içinde değildi.
Önderlikte ortacı idareci
maslahatçıların yanında en soldan en sağa kadar değişik düşüncede kadrolar
vardı. Bunların uzun erimde ortak hareket etmelerini beklemek hiçte gerçekçi
olamazdı.
Nitekim MLKP-K önderliği içinde ideolojik-politik ve örgütsel ilkeler bazında farklı eğilim içinde olanlar ilk altı ay içinde hayal kırıklığına uğradılar. Hızlı birliği ve MLKP-K çizgine bağlı olduklarını yemin billah tekrarlayanlar MLKP-K’yı sol sapma yada sağ sapma içinde olduğuna dair eleştiriler yapmaya yöneldiler. Çok sağlam bir zemininde kurulduğu iddia edilen MLKP-K önderliğinde Gazi olaylarının ardından çatlaklık baş gösterdi. TKİH kökenli iki MK üyesi, Gazi olayları MLKP-K’nin çizgisinin sağcı olduğunu açığa serdi diyerek MK’dan istifa ettiler. MK’da istifa edenlerden birisi daha sonrasında bireysel bir eyleme yönelmesi nedeniyle, Ümraniye’de polis tarafından katledilen Ahmet Metin Koyuncuydu. A. Metin Koyuncu’nun birlik iradesinde yayınlanmış, açıktan öncü savaşı savunan DHKP-C hayranı Sol maceracı düşünceler sahip birisiydi. A. Metin Koyuncu bu sol oportünist öncü savaşçı çizginsin Kongrede özeleştirisini yapmamıştı.
Nitekim Kongre’de Metin Koyuncu’nun bu öncü savaşçı kitle çizgisiyle hesaplaşılmadığından dolayı, Gazi olaylarının ardından A.Metin Koyuncu öncü savaşçı çizgisini kuşanarak, MLKP-K önderliğini sağcılıkla eleştirerek örgütten kopmuş ve yanında bir MK üyesini daha götürmüştür.
2 MK üyesi MLKP-K’yı sağcılıkla suçlayıp MK’dan istifa edip örgütlü savaşımının dışına düşerlerken aynı süreçte TKP-ML Hareketi kökenli bir MK üyesi de, MLKP-K’i sol oportünist sınıf dışı bir hatta kaydığı gerekçesiyle, MLKP-K önderliğinin istifa ederek mücadelenin dışına çıkıyordu. TKP-ML hareketi kökenli MK üyesi ise MLKP-K önderliğinin sınıf çalışmalarından uzaklaştığı ve sol oportünist bir çizgiye kayarak, MLKP-K Kongre kararlarının dışına çıktığını öne sürerek istifa etmesi de yine bizim MLKP-K birlik kongresinin sağlıklı bir birlik olmadığı, acele oldubittiye getirildiği ve ideolojik bir birliktelik sağlanmadığı savımızı doğrulamaktadır.
Biliyoruz ki, sağlam ve sağlıklı bir zeminde inşa edilen komünist birliğin en başta kurucuları örgütü erkence terk etmezlerdi. Yine ideolojik-teorik ve örgütsel ilkler zemini üzerinde gerçekleşmiş olan sağlıklı bir birlikte kısa zaman içinde birkaç ayrılık peş peşe yaşanmazdı.
İlk yıl içinde MLKP-K MK’sın da asil üyelerin neredeyse yarısı mücadeleyi bırakmış. Hem de MLKP-K’yı sağdan ya da soldan eleştirerek, düzletileceğe olan inançlarını kaybederek.
MLKP-K kuruluş deklarasyonunda temel çalışma alanı olarak işçi sınıfını alıyor ve işçi sınıfı içinde çalışmaları yoğunlaştırıp, dışındaki komünist olarak gördüğü örgütlerle birlik yolunu döşeyerek gerçek bir komünist partisi kurmayı başat görev olarak önüne koyuyordu.
Neki MLKP-K önderliği bir yıllık faaliyetleri için sınıfla ve sendikalarla var olan ilişkileri
dağıtıyor, örgütü semtlere ve gençlik içine hapsederek, yüze gezer sınıf dışı
deklare kesimlere dayanarak MLKP-K’nın I. Kongre'de almış olduğu kararlara
uymuyor tamamıyla sınıf dışına düşüyordu. İlk ay içinde MLKP-K sol oportünist
sınıf dışı bir çizgiye oturarak kuruluş kongresinin perspektifinden tümüyle
uzaklaşıyordu.
MLKP-K’da bu süreç içinde PKK ve DHKP-C hayranlığı öne çıktı. Bu sınıftan kopuk parti kurma perspektifi nitekim 1995 yılında TKP-ML YİÖ ile yapılan birlik konferansında sınıftan kopuk parti kurulur Maocu küçük burjuva parti fikrinde buluşularak, sınıftan ve sendikalardan uzaklaşıldığı halde kuruluş eki kaldırılarak MLKP’nin parti olduğu ilan edildi.
Yani Nabi Kırmanın iddia etmiş olduğu gibi MLKP, sosyalist iç demokrasinin enine konuna yaşatılarak ilan edilmemişti. MLKP-K önderliği, düşüncelerini örgütte tartıştırmadan-ki Leninist parti öğretisi yani nasıl bir komünist partisi sorunu temel bir ideolojik duruşu ifade ediyordu. Sınıftan kopuk parti kurulur fikrine 1-Kuruluş Kongresi karşıydı. Keza MLKP-K eki tamda burada bir anlam buluyordu. MLKP hala sınıfla bağlanmış ve kendisini sınıf içinde üreten bir örgüt olmaması nedeniyle, kendisini partileşme sürecinde olan bir komünist örgüt olarak belirliyor ve MLKP (yanına) Kuruluş ekini koyuyordu.
MLKP-K’nın kuruluş
kongresinde MLKP’nin parti olarak ilan edilmesini savunan tekbir delege vardı.
Bu kişi kongreye önerisini sundu ama
delegelerden ilgi görmeyerek reddedildi. Peki, bir yıl içinde hangi çok önemli
gelişmeler oldu MLKP-K sürecini başarıyla yerine getirilerek 1995 yılında hem
de hiçbir yetkisi olmayan “Birlik Kongresi”yle MLKP parti olarak ilan edildi.
Parti sorunu programatik bir sorun olması nedeniyle, MK, kongreye bağlanmış bir
iç tartışma platformu yaratarak temel politikalarda değişiklik yapılacak kongre
toplanarak parti konusunda görüşler değiştirile bilinirdi.
Neki MLKP-K önderliği temel konularda değişiklik yapma yetkisi olmayan, MK’nın onayıyla aldığı kararlar geçerli olan konferansla, seçilmiş delegeler yerine MLKP-K önderliğinin eğilimlerine göre atanmış genç-tecrübesiz kadrolardan oluşan birlik konferansıyla Leninist parti öğretisinde 1. Kongresi’nin aldığı karar darbeci bir tarzda değiştirildi. Örgüt içinde tartışma adeta yasaklanarak ve tüzük ilkleri hiçe sayılarak, MLKP MK’sı, kendi düşüncelerini örgüte dayatarak, sınıftan kopuk parti düşüncesinde konakladı. Bu açıktan örgüt içi sosyalist tartışma kültürü, örgütsel ilke ve tüzük hükümlerini rafa kaldırılarak örgüt darbeyle ele geçirildi.
Sonuç olarak: MLKP-K’nın
kuruluş öncesi ve sonrası süreci olabildiğince gerçekçi olarak özetlemek ve
gelecek kuşaklara deney ve tecrübeleri çarpıtmadan taşımak önem taşıyor.
Nabi Kırman arkadaş bu
konuda olumlu bir sınav vermemiş ve gerçekleri kendi sübjektif niyetine göre
yazmıştır. MLKP-K birlik süreci ardından yaşananların sorumlularından birisi
olan Nabi Kırman, yaşanan bu hata ve olumsuzluklardan, ayrışma sürecinde
yaşanan KP-İÖ’lülere yönelik silahlı, bıçaklı, çivili sopalı puslu saldırılara,
Kemal Yazar yoldaşın katledilip ve bazı yoldaşların kontracı yöntemlerle
kaçırılıp ölüm senaryoları örgütlenmesinde sorumluluğuna ilişkin tek kelime
yazmazken, sorunlu ve problemli olan bir dönemler TKİH’in sekreteri olan Mehmet
Yıldız’a ve sol oportünist bir çizgide ilerleyerek bireysel eyleme kalkışan
Ahmet Metin Koyuncuya methiyeler diziyor. Biliyoruz ki TKİH sekreteri olan
Mehmet Yıldız 1983 yılında cezaevinde THKP-C-ML örgütünün tasfiye edilmesinin
altına imza koyanlardan birisiydi. Birlik sürecinde maskesi düşeceğinden dolayı
tartışma platformuna bile gelmeyerek, arkasına bakmadan kaçtı. Aslında Mehmet
Yıldız çoktan devrimci barutunu tüketmişti ve biz bunu bir broşür de dile
getirmiştik. Zindanda bile el yazım yakalanmasın mahkemede delil olarak
kullanılır” düşüncesiyle yoldaşlarına notları başka örgütteki kişilere yazdıran
ve H. Gün’ün adeta iz sürücü olan Mehmet Yıldız hareketin pasaport ayarlaması
sonucu TKİH kongresi için ülkeye gitmiş, ama politik olarak sıfırı tüketmiş
olması ve bu gerçeği açıktan dillendirememesi nedeniyle, TKİH 1. Kongresi'ne
katılmadan bir broşür bırakarak arkasına bakmadan yeniden yurtdışına dönmüştür.
Haliyle Nabi Kırman’ın, M. Yıldız’la ilgili methiyeleri hiçte uygun olmamış / çünkü bu kişi sıradan bir kadro değil, bir örgütün sekreteri- ve yoldaşlarını yüz üstü bırakıp kaçan ve devrimci iddiası kalmamış birisinin itibarının iadesine hiçte gerek yoktu.
Hatırlanacağı üzere MLKP 1994 Ekim ayında kurulduğunda, kendi içinde ideolojik-politik olarak farklı eğilimleri barındıran bir örgüttü ve MLKP-K olarak kurularak hala bir öncü işçi partisi konumunda olmadığı ortaya konmuştu. En başta nasıl bir parti sorunu, kitle çizgisi, Kürdistan sorunu, geçmişin değerlendirilmesi, örgüt içi demokrasi kadro politikası vb. konularda ideolojik-politik birliktelik sağlanmış değildir.
MLKP-K’NIN BİRLİK DENEYİM SÜRECİ ÜZERİNE BİR KEZ DAHA
Aslında MLKP-K’nin kuruluşunda üç farklı eğilim geçici olarak uzlaşmış ve politikalarını pratikte kanıtlamak istiyordu. Yine hatırlanacağı üzere MLKP kurulurken kendisini bir parti örgütü olarak ilan etmemişti. I. Kuruluş Kongresi'nin delegelerinin ezici çoğunluğu sınıf hareketinden kopukluktan dolayı MLKP’ye (K) ekinin eklenmesinin gerekli ve zorunlu olduğu ortaya konmuştu. Böylece MLKP-K ilk kurulduğunda partinin sınıfla bağlı olduğu Leninist parti görüşünü kabul etmiş ve MK'nın önüne partiye el uzatmak için fabrikaları fethetme görevinin başat görev olarak koymuş, örgütün tüm gücüyle sınıf çalışmasına yönelmesi gerektiğini belirlemişti.
Ne ki MLKP'nin kuruluş kongre raporlarında da belirtildiği gibi MK'si tüm gücüyle örgütü sınıf hareketine yönlendirici bir durumda olmadığı gibi, önceki fabrika ve sendika ilişkileri de hızla dağılmış, sınıf hareketinden uzaklaştırılmış, çalışmalar daha ağırlıklı olarak semtlere ve okullara yönelmişti.
Devrimci şiddetin örgütlenmesi, kitle çalışması ve mücadelenin yükseltilmesi-destekçisi olarak algılanmaması, adeta küçük grup eylemlerinin silahlı propaganda ve ajitasyon olarak görülmesi, yığın savaşımı ve örgütlenme hedeflerinden kopuk, öncü savaşçı iradeciliği her şeyin merkezine çıkartan ve nesnel gerçekliğe dönüp bakma gereğini duymayan MLKP önderliği PKK ve DHKP-C kopyacılığına yöneldi. Bu iki örgütü özgünlüklerini ve hatalı kitle çizgisi ve devrim anlayışlarını doğru olarak algılayamayan MLKP önderliği, öncü savaşçı eğilimlere denk düşen, yığınların somut özlem ve istemlerine yanıt vermekten uzak, sınıf örgütü propagandasını yapmaya hizmetten öte, mücadeleye katkısı olmayan küçük grup eylemleri öne çıkarılarak yaygınlaştırıldı.
Nitekim MLKP'nin kuruluşunun ardında, Gazi Olayları’nın yaşanması, burada MLKP'nin güvence alması MLKP önderliği içinde farklı çizgi tartışmalarının kendi eğilimleri doğrultusunda ilerlemesini sağladı. İşin daha da ilginç olanı MLKP, hem devrimci bir yükselişin olmadığını öne sürerek taktiğini aktif savunma üzerine oturturken, öte yandan öncü eylemlerle bu süreci iradi olarak parçalayıp ileriye taşımacı, tipik DHKP-C çizgisinin karikatürlüğünü yapmaya kalkışılıyordu.
Zaten MLKP'nin kuruluşunun ardından MLKP önderliği kongrenin önüne koymuş olduğu devrimci görevleri yerine getirmeye yüklenme yerine semtlerde askeri eylemleri, korsan gösterileri öne çıkaran ve semtlerde / okullarda gençleri bu eylemlere katmaya çalışan, örgütün “bir bütün olarak parti devrim için dövüşen askeri örgüt haline gelmelidir.” (TDKP Nereden nereye, sf: 161) askeri bakış açısıyla konumlandırılmasını hedefleyen bir gösteriş devrimciliği üzerinde bina etmeye yönelmiş, fabrika - işçi çalışmaları, askeri faaliyetleri tahkikatla ve desteği olamayacağı nedeniyle üçüncü, beşinci sıraya itilmiş, semt ve gençlik çalışmaları örgüt çalışmasının omurgası haline gelmişti.
Kadrolarını ve kitle gücünü semt ve gençlik arasında devşiren MLKP, devrimci hareketin kitleselleşmesini ve güven sorununu aşmayı daha fazla askeri eylemlere başvurmaktan görüyordu. Askeri eylemleri kitle mücadelesinde kopuk olarak ele alan MLKP ilk dönemlerin bazı askeri eylemlerini yaratmış olduğu geçici etkiyi abartarak, sağlam ve sağlıklı yeraltı örgütü yaratmadan ve çizgiye uygun kadrolar yetiştirmeden düşmanla zamansız mücadeleye girişmesi, onu kısa zamanda ağır örgütsel yenilgiyle buluşturdu.
Dev-Sol pratiği bu konuda
yeterli veri sunmasına rağmen, sanki yeni tespit ediliyormuş gibi örgüt askeri
eylemlere göre şekillendirilir hale gelmişti.
Dev-Sol'un yenilgisi, iyi savaşmamak ya da gözü pek eylemlerle düzenlememesiyle bağlı değildi. Aksine Dev-Sol bu dönemde militan bir mücadele içinde oldu ve kadroları kendilerini feda etmekten tereddütsüz davrandılar. Ama sorun kadroların militan feda ruhu içinde son vermesine bağlı değildi. Sorun bu askeri eylemlerin işçi ve emekçi yığınları ne ölçüde uyandırıp, mücadeleye çektiğiydi. Dev-Sol'un yürütmüş olduğu öncü savaşçı eylemleri yığınlar arasında özellikle hareket halinde olan demokrat, ilerici, devrimci kesim üzerinde belli bir etki yarattı. Ama bu etki bilinçli, örgütlü bir mücadeleye dönüşemedi. Düşmanın katliam ve infazlarına karşı yığınların tepkisi oldukça sınırlı ve seyirci kalmaktan öteye geçmedi. Kitleler adına savaşa giren ve suni dengeyi kırarak, kitlelere devletin ne kadar kof olduğunu gösterme hedefini, taşıyan bu gözü pek öncü savaşçı eylemler uzun süre devam edemedi.
Dahası, devrimci şiddete göre örgütlenen ve küçük grup eylemlerini kendisine temel alan DHKP-C varken, aynı çizgide ve anlayışta yeni bir MLKP'ye pekte gerek duyulmayacaktı.
Yani MLKP'nin "Kızıl Müfrezeler" askeri örgütü ve semtlerde milis vb. örgütlenmeleri tamamıyla. Parti Cephe’ye ve PKK'ye öykünmecilikti ve kendine özgü bir yeni tarzda ortada yoktu. İşçi ve emekçi kitle çalışmasını kendisine merkez olmuş önderliği, kadroları ve tabanı buna göre yetiştirilmiş eğitilmiş bir örgütün uzun erimde öncü savaşçı askeri bakış açısıyla mücadeleyi geliştirmesi, örgütü büyütmesi beklenemezdi. Yani MLKP'de ikircikli eğilim söz konusuydu. Bir yandan devrimci iradeciliğin abartılması ve sol maceracı öncü savaşçı anlayış, öte yandan kitle çalışması ve kitleleri kuşanma perspektifi, bu iki eğilim her daimi MLKP'de çatışma içinde oldu.
Keza MLKP’nin kuruluş sürecinde birçok temel noktada açık ve net ortaklaşa, ideolojik - politik birlik yakalanmayınca, bazı sorunların tartışılmadan pratikte aşılacağının belirlenmesi başta örgüt içi sosyalist demokrasinin dumura uğratılması ardında kadro politikasında sapmacılık, klikçilik, kongre kararlarının yok sayılması ve örgüt içindeki farklı eğilimlerin kendi doğrultusunda gelişimini hızlandırdı. MLKP-K kurulmuştur, ama bir örgüt olmayı başaramamıştı. Bir biriyle tezatlık içinde olan bir kaç köklü çizgi ayrımı kısa zamanda kendisini ortaya koymuştu.
MLKP-K'nın kuruluşun Leninist parti öğretisinden, Kürdistan sorununa, örgüt içi demokrasiden kadro politikasına, geçmişin değerlendirilmesinden aşılması mümkün olmayan temel ayrım çizgileri devam ediyordu. Örgütlü çalışma, legal - illegal çalışma ilişkisinin anlaşılmasına kadar birçok alanda ayrım çizgileri aşılmadan, uzlaşmacılık temelinde MLKP'nin kuruluşuna katılmıştı.
Haliyle yeni MLKP-K'de ideolojik-politik ve örgütsel ilkelerde birliktelik sağlanmış değildi. Bu durum kısa zamanda kopuşları da beraberinden getirdi. MLKP-K'nın kuruluşundan çok şey bekleyenler 10 - 11 ay gibi bir zaman içinde hayal kırıklığına uğradılar. Birlik'in ardından, birlik sürecine katılan ve hızlı birlikçi olanlar MLKP-K'nın ne düğü belirsiz olan çizgisinin örgütü nereye doğru-getireceğini belemediklerini söyleyerek gemiyi hızla ve ilk terk edenler arasında oldular.
İşçi sınıfı içinde çalışmayı merkezine alan ve buna göre örgütün konumlanması gerektiğini emreden kuruluş kongre kararlarını hiçe sayan MK'si, örgütü semt ve gençlik çalışmaları içinde boğmaya, fabrika ve sendikal çalışmayı tamamıyla tasfiye etmeye yöneldi. Kitle çalışmasını geliştirip güçlendirmesine bağlanmış olan devrimci şiddetin örgütlenmesi perspektifi yerine, PKK ve DHKP-C'ye öykünen biçimde semtlerde acemi milis örgütlenmelerini ve merkez de “Kızıl Müfrezeler” adı altında askeri örgütlenmeleri, öncü savaşa denk düşen gösteriş devrimciliğini öne çıkaran askeri bakış açısı öne çıkarılarak, küçük grup eylemleri ile yığınların silkelenip, uyandırılıp, mücadeleye seferber edilecekleri yaklaşım öne çıkarıldı.
Sınıf perspektifinden saparak semtlerde ve gençler içinde öncü savaşçı yaklaşıma göre konumlanma, bunun adına yeni tarz ya da parti tarzının alınması, geçici olarak özellikle yüzer - gezer kesimle ve deklase kesimler arasında MLKP'ye belli bir akışın olması, MK’sını önderliğini daha maceracı ve düşmanla zamansız, kendi gerçeğine uygun düşmeyen, defalarca tekrarlanmış ama hep büyük bir hüsran ve devrimci kırılmayla sonuçlanmış olan öncü savaşçı çıkışa sarılmaya itmiştir. Bir kere MLKP'nin geldiği gelenek öncü savaşçılığı eleştiri temelinde, hiç bir mücadele biçimini reddetmeyen ama devrimci şiddeti bir hazırlık süreci olarak algılayan, kitlelerin şiddetini temel alan, ayaklanma sürecine kadar dönemde devrimci şiddeti tali bir eylem biçimi olarak gören bir gelenekten geliyordu.
Haliyle ne önder kadrolar, ne ortalama militanları ve nede tabanı öncü savaşçı küçük burjuva maceracı bir çizgiyle uyum içindeydiler. Örgütün niteliğini belirleyen şey onun programı ve izlemiş olduğu kitle çizgisidir.
Yığınlar devrim için nasıl örgütlenip, hazırlanacak demek olan devrimci kitle çizgisi, örgütün yukarıdan aşağıya doğru hangi örgütsel ilke ve kurallara politik yaklaşıma göre hazırlanacağını ortaya koyar. Haliyle yığın mücadelesi ve kitlenin devrimci şiddetini örgütleyip hazırlamayı temel aldığını söyleyen bir akımın, pratikte öncü savaşın bir çizgiye göre hareket etmesi ve bu yoldan ileriye doğru, yürümesi beklenemezdi. İşte MLKP'nin teorisi ayrı pratiği ayrı bir süreç yaşıyordu. Bu süreç onu sol maceracı bir çizgide buluşmaya ve çalışmalarını da buna göre düzenlemeye itti. Öncü savaşta savaşmak için kadrolara gereksinim vardı.
İşçi sınıfı böylesi bir mücadeleye kısa bir dönemde kazanılmak katılması mümkün olmadığına göre, semt ve üniversite - orta öğrenim gençliği, işsizler arasında devrimci çalışmaları organize edilerek, buradan kadro ve taban kazanılıp, devşirilmeye çalışıldı. Bu maceracı ve sınıf perspektifinden kopan küçük burjuva devrimciliği, MLKP'de lafızda savunulan Leninist parti öğretisinde de uzaklaşmayı beraberinden getirdi. Halkçı ve ezilen vurgusu öne çıkarılarak, proleter sınıf perspektifi terk edildi. Her şey askeri küçük grup eylemlerine, korsan gösterilere bağlanmak buradan yürünmeye çalışıldı. Örgütlerin sağlamlaştırılması ve illegal çalışmaların güçlendirilmesi, sözde illegal ama legal çalışmaların gittikçe daha fazla öne çıkması, MLKP-K'da sapmanın derinleşmesini ve eskide savunulan devrimci düşüncelerinde terk edilmesini beraberinde getirdi. 95 yılında gerçekleştirilen Birlik konferansıyla MLKP'de darbe gerçekleştirildi ve sol maceracı sınıf perspektifinden uzaklaşan PKK, DHKP-C kopyacıları MLKP'de egemenliklerini ilan ettiler.
Açıktan komünist partinin sınıf hareketiyle sosyalist hareketin birliği olduğu Leninist duruşu terk edilerek, sınıftan kopuk öncü partisinin kurulacağı görüşü kabul edildi. Üstelik bu temel görüş örgütte hiç bir tartışma yapılmadan, sırf MLKP-K'nın kaldırılarak MLKP'nin parti ilanı için bu yapıldı. 94 Eylül’ünden kurulan MLKP-K'nın MK'nın faaliyet raporunda işçi sınıfı ve sendikal çalışmalar alanından geriye gidişin olduğunu söylediği bir zamanda MLKP' parti olarak ilan ediliyordu. Bu MLKP-K’nın kuruluş ilkelerine ve M-L anlayışlara ters, Maocu küçük burjuva parti anlayışından konaklamanın ifadesiydi.
Nitekim MLKP'nin kuruluşunun ilan edildiği ‘95 Birlik Konferansı’nın arasından, komünist partinin sosyalist hareketle işçi sınıfının birliğidir Leninist yaklaşımının yanlış ve hatalı anlaşıldığını söyleyerek, öncellerin sorunu doğru anlayamadıklarını belirterek, sınıfta kopukta partinin kurulacağı ve sonrasından sınıfla bütünleşeceği yaklaşımını kabul ettiklerini açıkladılar.
Böylece MLKP kuruluşunun 1 yıllık gibi bir sürenin ardından, sınıf çalışmalarından daha da uzaklaşarak geriye düşmesine rağmen, partinin kuruluşunu gençlerin katılımıyla ilan ettiğini belirterek, aslında o güne kadar söylemiş olduklarının hepsinin yanlış olduğunu ilan etmiş oluyordu. Bu durum MLKP'de her bakımdan yeni ama sol - maceracı sınıf dışı küçük burjuva çizgiye kapaklanmayı tamamlamış oluyordu.
MLKP geçiş sürecinden devrimci proleter bir hatta değil, küçük burjuva bir hatta konaklama yolunu seçmiş oluyordu. TKP/ML Hareketi’nin maddi örgütsel ve askeri birikim olanakları üzerine oturan MLKP önderliği, kendi içindeki köklü farklı eğilimler içinde sürekli olarak gelgitler yaşadı. Bir yandan işçi ve emekçi kitle çalışmasına yüklenerek gerçekliğini saklayanlar, öte yandan küçük grup eylemlerini önde tutarak öncü savaşçı bir çizgide ilerleyerek emekçilerin örgütlenip, mücadeleye seferber edileceğini söyleyenler arasında bitmek bilmeyen bir mücadele vardı. İlk çalışma alanında kendisini gösterdi.
Önderlik kendi düşüncesine güvenmediği için, iç tartışmaları yasakladı, kadro toplantılarını yapmaz oldu. Birlik kongresi sürecinde tartışmaları örgütlemedi. Böylece her şeyi oldubittiye getirdi. İkinci olarak ‘95 Mart’ında kont-gerillanın provokasyonu sonucu gündeme gelen gazi direnişi oldu. MLKP'nin önderliğindeki bazı öncü savaşçı eğilim içinde olanlar, “Gazi direnişinin MLKP'nin kitle çizgisini boşa çıkardı” eleştirisini yaparak MLKP'den koptular. Yine bu aynı süreçte önderlikteki bu kişiler “MLKP'nin öncü savaşçı maceracı çizgiye doğru koşar adımlar gittiğini söyleyerek” MLKP önderliğinden çekildiler ve mücadelenin dışına düştüler.
Keza, “Kızıl Müfrezeler” adı altında özel olarak örgütlenen profesyonel askeri örgütün sorumlusu MK'sı üyesi de bir kaç askeri eylemin ardından, düşmanın saldırı ve baskılarını artırmasıyla birlikte hem MK'dan ve hem de MLKP'den koparak mücadelenin dışına düştü. İşin ilginç olanı birlik MLKP saflarında ideolojik, politik, örgütsel alanda güçlenmeyi değil, beklentilerin tersi olması nedeniyle, her eğilimin kendi doğrultusunda ilerlediğini ve birlik sürecine katılan delegelerin önemli bölümünün dökülüp, safları terk ettiğine tanıklık ettik.
Tüm bu veriler Nabi Kırman’ın iddia ettiği gibi, MLKP-K birlik deneyiminin hiçte
örnek alınacak bir birlik olmadığını ve daha büyük parçalanma ve bölünmelerinin
yolunu döşediğini gösteriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder