Hemen her sayımızda devrimcilik, sosyalist ilkeler ve demokrasi nedir soruları üzerinde duruyoruz. Ortaya koyup eleştirdiğimiz şeylerin bir çoğunu Lenin ve Stalin yazmış ve Türkiyeli komünistler uygulamışlardır. Yaklaşık 30 yıllık mücadele deney ve pratiğimizde damıtılarak ortaya çıkan, geleneksel hale gelmiş olan bu gerçeklere bağlı kalmak ve halka, örgüt kitlesine açık olma dürüst tutumu 95 Ağustos’undan bugüne, MLKP tarafından tam bir körler-sağırlar diyaloğuyla altüst edilerek, bırak sen komünist ilke ve nomları, dürüst sıradan feodal insanların mertliği ve yiğitliği bile aranır duruma gelmiştir. Yaklaşık 5 aydır süren yalan ve demogoji üzerine kurulu politika yaparak, devrimci tabanı yozlaştırarak düşünemez bir duruma getirme yönlü çabalar korkunç bir yozlaşma, ahlaksızlık ve bozulmayı ortaya çıkarmış durumda.
Torbasında ideolojik-siyasal hiç bir şey kalmayanların genellikle başvurduğu yalan, dolan ve yıpratma yönlü saldırılar görülmemiş boyutta sürdüğü gibi, yüreklice bu saldırılara da sahip çıkılmıyor. Bugüne kadar 30’u aşkın devrimci MLKP’lilerin saldırıları sonucu yaralanmıştır. onlarca pusu kurulmuştur.
Komploculuk geliştirilmiş ve bıçak-sopa, silah, demir çubuk gibi delici, kesici, öldürücü aletler devrimcilere karşı kullanılmıştır. İşin daha da önemlisi HADEP mitingi, ATİF gecesi, bir tiyatro dönüşünde ve en son olarak Bahçelievler Zafer Sinemasında yapılan Aras Kargo işçilerinin greviyle dayanışma gecesinde provakasyon amaçlı saldırılar, Metin Göktepe’nin cenaze töreninde tahriklerde bulunmak, polisin saldırısına ortam hazırlayacak yönlü kitle eylemlerinde saldırıya geçerek, devrimci ilke, kural ve sorumluluktan uzaklaşarak, halka ve devrimci kamuoyuna karşı saygısızlık içinde olmuşlardır. bugüne kadarki yazılarımızda sorunları ne kişiselleştirdik ve nede yalan demogoji üzerinde yükselterek kolay yoldan parsa toplama yoluna girdik. Böyle davrandıysak bunun nedeni, halka ve devrime karşı olan sorumluluğumuz ve komünist özümüzdür. Sorunu ta baştan itibaren ideolojik-siyasal ve örgütsel ilkeler zemini üzerinde ele aldık ve bundan asla sapmadık.
PDA’nın İK’ya yönelik kullandığı karalama ve komplocu yöntemleri bizlere karşı pervasızca kullanan MLKP’nin bu karşı-devrime hizmet eden, acizliğin ifadesi olan saldırılarına devrimci ilkelere bağlı kalarak yanıt verdik. Saldırılarda PKK ve DHKP’yi kendisine örnek alan MLKP’nin bir bölümü dün savundukları devrimci ilkeleri bugün bir yana iterek, devrimci kanı dökerek politika yaptıklarını pratikleriyle ortaya koydular. Herkese bir yalan söyleyen MLKP önderliğinin bu yalanları bir bir açığa çıktıkça daha fazla yalana sarılıp, karşı-devrimci zora baş vurarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Ama yalanlar bir bir açığa çıktıkça ne yapacağını bilmeyen ve gittikçe devrimci kamuoyundan daha fazla teşhir olan MLKP, saldırılarında yeni yöntemlerle bir süre daha yaptıklarının olumsuz sonuçları açığa çıkmadan yoluna devam edebileceklerini düşünüyorlar. Ama bütün yaptıkları MLKP saflarında ideolojik-siyasal ve pratik ayrılıkların gittikçe daha fazla derinleştiğini ve yeni kopmaların kapıda olduğunu haber veriyor.
PDA’nın İK’ya yönelik kullandığı karalama ve komplocu yöntemleri bizlere karşı pervasızca kullanan MLKP’nin bu karşı-devrime hizmet eden, acizliğin ifadesi olan saldırılarına devrimci ilkelere bağlı kalarak yanıt verdik. Saldırılarda PKK ve DHKP’yi kendisine örnek alan MLKP’nin bir bölümü dün savundukları devrimci ilkeleri bugün bir yana iterek, devrimci kanı dökerek politika yaptıklarını pratikleriyle ortaya koydular. Herkese bir yalan söyleyen MLKP önderliğinin bu yalanları bir bir açığa çıktıkça daha fazla yalana sarılıp, karşı-devrimci zora baş vurarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Ama yalanlar bir bir açığa çıktıkça ne yapacağını bilmeyen ve gittikçe devrimci kamuoyundan daha fazla teşhir olan MLKP, saldırılarında yeni yöntemlerle bir süre daha yaptıklarının olumsuz sonuçları açığa çıkmadan yoluna devam edebileceklerini düşünüyorlar. Ama bütün yaptıkları MLKP saflarında ideolojik-siyasal ve pratik ayrılıkların gittikçe daha fazla derinleştiğini ve yeni kopmaların kapıda olduğunu haber veriyor.
Gerçekleri öğrenen dürüst ve devrim azmiyle dolu, midesini değil, beynini çalıştıran yürekli devrimciler ölüm tehditlerini bir yana iterek M-L’istleri destekliyor, onun sosyalist görüş ve değerlerinin ileri taşınması için canla-başla çalışmaya yöneliyorlar. Saflara akan her devrimci işlere daha sıkı sarılarak, devrimci mücadeleyi daha sağlam zeminler üzerinde örmeye çalışıyorlar. MLKP’lileri daha saldırgan kılan da kısa zamanda yaratılan bu değerler ve alınan yol ve mesafedir. Onların propagandalarına göre tek bir kişiydiler, bir aile çevresiydiler. Ama bugün gelinen durumda gerçeğin böyle olmadığını gören ve her eylemde varolan ve gücünün üzerinde devrimci çalışma yaparak, yeni güçlerle devrimci faaliyeti ileri taşımaya çalışanlar ortada iken, MLKP’lilerin tabanı kandırmak için tek ayak üzerine onlarca yalan söyledikleri açığa çıktıkça daha fazla insan gerçeklerin yanında yer alıyorlar MLKP önderleri tabanı aldatmak için yeni yalanlar üreterek ilerlemeye çalışa dursun, devrim için kendilerini ortaya koyan devrimciler doğru bildikleri devrimci yoldan ilerlemektedirler.
Ayrılık meşru değilmiş
Geçenlerde okuyucularımızın evlerini dolaşarak onları tehdit eden MLKP’lilerden bazıları, okuyucularımızla tartışırken ayrılığın meşru olmadığını söyleyerek tartışmada sorunun ana özünde kaçma tutumu içinde olmuşlardır. MLKP ile ayrılıklarımızın hangi temelde yükseldiğine ilişkin olarak hemen her fırsatta görüşlerimizi açtık. Bu ayrılığı meşrudan öte geç kalmış bir ayrılık olduğu üzerine değişik arkadaşlarımızın farklı yaklaşımları olduğunu da vurgulamıştık. Bir ayrılığın meşru olup, olmaması birilerinin paşa keyfine göre yargılanamaz. Ortada var olan gerçekler ve izlenen pratik çizgi belirler. Birlik öncesi sürece ilişkin birçok şeyin örgütten gizlendiğini ve bunların bazılarının Kongre platform toplantılarında ortaya çıktığına da tanık olduk.
Ayrılığımız ideolojik-siyasal ve örgütsel ilkeler zemini üzerinde yükselmekte ve bu bakımdan meşru olduğu gibi iki farklı çizginin ortaya çıkmasının da dışa vurumudur. 1903’te Menşeviklerle-Bolşevikler arasında ortaya çıkan ayrışma programa tekabül eden bir ayrılık mıydı?
Hayır! Yine 1905’de Menşeviklerle-Bolşevikler arasındaki temel ayrım çizgisi pratik devrimci mücadeleye müdahalede odaklaşmıştı. Otzovistlerle, Ültimatomcular ile Bolşevikler arasındaki ayrılıkta program üzerinde yükselen bir ayrılık değildir. Örgütsel sorunlar ve mücadele biçim ve araçları konusundaki ayrılıklar 1908’de Bolşevikleri ikiye bölmüştür. Yine Lenin 1917 Ekim Devriminde ayaklanma çağrısı yaparken önderlerin bir kısmının buna onay vermemesini gördüğünde, tek başına hareket edeceğini dayatarak partide bölünmeyi gündeme getirmiştir. Burada da programa ilişkin bir ayrılık yoktur. Ama ‘a’nın dayattığı koşullarda ayaklanmak ya da ayaklanmamak gibi tek bir sorun bile ayrılığı gündeme getirmiştir.
Demek ki bir komünist partisinde ayrılık mutlaka proletarya diktatörlüğünün tanımından olması gerekmiyor. Örgüt içi demokrasi, mücadele ve örgüt biçimleri ve nasıl bir parti ve nasıl bir devlet sorununda da ayrılık gündeme gelebilir ve bunda meşru olmayan hiç bir şey de yoktur.
Ama MLKP ile ideolojik-politik ayrılıklarımızın boyutu derin, derin olduğu kadar açısı gittikçe açılan niteliktedir. MLKP 1. Kongre kararlarında alınan kararlara MLKP önderliği uygun davranmamış ve sınıfa bağlanan bir parti yaratma başarısı gösterememiştir. MLKP-K’nın ilan edildiği Kongrede, MLKP-K’yı parti olarak ilan etmeyi öneren Leninist Parti öğretisinin içeriğini bozanlar olmuştur ama Kongre iradesi bunu reddederek MLKP-K’nın sınıf hareketiyle birleşerek partiye yürümesini karar altına almış ve bütün güçlerle yüklenilerek bu görevin yerine getirilmesi görevi MLKP-K MK’nın önüne konmuştur.
MLKP-K 1. Kongresi Komünist Partisi'ni, sınıftan kopuk ne idüğü belirsiz bir parti olarak ilan etmedi. Tersine bu konu üzerinde durarak, sınıfla birleşerek gerçek parti kurulacağı üzerinde durdu. 1. Kongre belgelerinin 116, 117, 118, 119 sayfaları yeniden incelenirse MLKP-K’nın nasıl bir parti kurmayı önüne görev olarak koyduğu daha iyi görülecektir.
MLKP-K MK’sı bir yıl önce önüne konan sınıf hareketine bağlanma sorununda bir milim ilerleme sağlayamadığı gibi, Hareketin işçi ilişkilerini dağıtarak tam bir orta öğrenim gençliği örgütüne dönüştürmüştür. MLKP-K MK’sı hem kendisini temize çıkarabilmek ve hem de Birlik Kongresinde ideolojik yenilgiye uğradığı ve sınıftan kopukta parti kurulur görüşünü kolay yoldan örgüte egemen kılmak için MLKP-K’dan MLKP’ye diye P-İ-6 sayısında bir yazı yayınladı. Bu yazı MLKP-K’nın 1. Kongresi perspektif ve kararlarıyla 180 derece ters ve ideolojik olarak Leninist parti tanımından uzaklaşarak DHKP’nin sınıf dışı parti tanımına yaklaşmıştır. Nasıl bir parti? Leninist partinin özellikleri ve tanımı ilkesel ve temel bir ayrım çizgisi olduğundan bu temel görüşü kongre dışında başka bir organının değiştirmeside sözkonusu olamazdı. MLKP-K MK’sı ideolojik olarak anti-Marksist bir konuma kaymış olabilir.
Ama bunu ancak örgütte kongreye bağlamış bir tartışma düzenleyerek, kongre toplayarak bu konudaki görüş değişikliğine gidebilir. Bu, tek meşru yoldur. Ama MLKP-K MK’sı anti-Marksist parti görüşünü bu yolla kabul ettirmesi olanaksız olduğundan, örgüt ilke ve kurallarını ayaklar altına alarak, klikçi davranarak örgütü ve kadroları sürü görerek, hem parti işçi hareketiyle sosyalist hareketin birliğidir görüşünü geminin bordosundan aşağıya atmış ve hem de gerçeklerin örgüte taşınmasından kaçmıştır. MLKP-K önderliği MLKP-K’yı parti olarak ilan edebilmek için partinin sınıf hareketinden kopuk kurulacağı görüşünü kabul etmesi gerekiyordu. Buradan soruyoruz MLKP-K’nın 1. Kongresinde parti sınıftan kopuk kurulur görüşü kabul edildimi? Yada bu temel görüşü MLKP-K MK’sı istediği biçimde değiştirebilir yetkisini -ki, bu yetki tüzüğün üzerinde bir yetki anlamına gelir- verildiğini ve buna göre MLKP-K MK’sının bu temel görüşleri bu yetkiye dayanarak değiştirdiğini varsa ellerinde belgeler açıklamalıdırlar.
Böyle bir yetkinin MLKP-K MK’sına verildiğini iddia etmek için insanın aymaz bir oportünist olması gerekir. Çünkü ortada olan belgeler var ve aynı zamanda MLKP-K’nın yani MLKP’nin neden parti olmadığını ortaya koyan “kuruluş” eki var. Aynı zamanda öncellerinin (TKP/ML Hareketi ve TKiH) bu konuya ilişkin ortak iradeleri var. Yani Leninist partinin işçi sınıfı hareketiyle sosyalist hareketin birliği olduğu görüşü var. Nasıl oluyor da bütün bunlar bir günde unutuluyor ve bir parti ilan olsun da nasıl olursa olsun kararı MLKP-K MK’sına veriliyor. Peki durum öyle idiyse, neden TKP/ML Y‹O delegeleri toplu olarak parti ilanına karşı çıktılar. Ve sonra çoğunluk onayladığına göre sizde onaylayında karar oy birliğiyle çıksın denerek, bu arkadaşların da bu yönde oy kullanmaları sağlandı. Bütün bunlar doğru mu yanlış mı? Leninist parti sınıftan kopukta kurulur görüşü 1. Kongre de nerededir. Yine “parti konusunda temel görüşlerde görüş değişikliğini MLKP-K MK’sı yapabilir yetki kararı” nerededir. MLKP kadro ve taraftarları ellerinde belge olduğunu iddia eden MLKP-K MK’sını bu belgeleri kamuoyuna açıklamaya zorlamalıdırlar. Kimin meşru yada gayrı meşru olduğunu, kimlerin ilkelere bağlı hareket ederek örgüt disiplinine bağlı olduğunu daha iyi göreceklerdir. İlkelere çok bağlı olduklarını iddia eden MLKP-K MK’sının ne kadar ilkelere bağlı bir önderlik olduğuna yüzlerce kez tanığız. Bunlar için ilke ve kural kendi ihtiyaçlarına göre davranmaktır ve ondan ötesi bunları fazla ilgilendirmez. MLKP-K MK’sı, MLKP-K’yı parti ilan ederken neden kadroları tartışmaya çekmemiştir.
Neden işi oldu-bittiye getirmiştir. Neden bir çok kadronun ve bölgenin doğru düzgün bilgisi olmadan MK’nın görüşleri yayınlanarak tartışma bitirilmiş ve atama usulüyle kendilerinin de konferans belgelerinde gururla söyledikleri gibi, teoriye hakim olmayan, MLKP’nin parti konusundaki görüşlerini dahi doğru düzgün bilmeyen genç delegelerle anti-Marksist görüşler örgüte egemen kılındı. Leninist parti görüşünden saparak ve bunu bir kongreye bağlı olarak örgütte tartışmadan kaçarak MLKP-K’nın parti olarak ilan edilmesinin meşru ve ilkelere dayanan bir yanı olmadığı gibi, anti-demokratik ve ben merkezci bir zihniyetle örgüt iradesi de hiçe sayılmıştır. MK’nın yazıp tartıştığı ve kendi hedefine göre bir gençlik konferansı toplayarak, tartışmaları örgütten uzak tutarak kendi görüşlerini egemen kılmaya çalıştığı bir yerde, kadroları bağlayan hiç bir tüzük hükmü kalmamış demektir.
Burada gayri meşru olan MK’nın darbeciliği ve anti-demokratik yollarla örgüte anti-Marksist görüşleri egemen kılmasıdır.
Görüşlerimizin tartışmaya sunulmadığı ve tartışma ortamının ortadan kaldırıldığı ilke ve kuralların sadece muhalefete işlediği MK’ya istediğini yapma pervasızlığını yapma hakkı olarak uygulandığı bir ortamdan ayrılmamak bu çirkef ortama ortak olmak, ilkeli ve kurallı yaşamı birilerine göre düzenlemek anlamına gelir ki, bunun da oportünizme ve revizyonizme yolu aralamak olduğu açıktır. Parti sorunu hiç bir biçimde bir şeylere feda edilecek bir şey olamaz. Nasıl bir parti sorunu ilkesel ve o ölçü de asla uzlaşılmayacak düzeyde derin ideolojik öz taşıyan bir sorun değil midir?
Örneğin sınıfla birleşmeden Leninist parti kurulamaz diyenlerle sınıftan kopuk parti kurulur ve bugüne kadar bu konu da yanlış yaptık diyenler arasındaki farklılık nasıl olur da çok önemli olmaz ve hatta çok basit bir görüş ayrılığı olabilir. Biz diyoruz ki, Leninizmin özünü oluşturan sorunlardan birisi de nasıl bir parti için dövüştüğümüzdür. İşte biz Leninist parti tanımına bağlı kalarak sınıfla birleşmemiş bir akımın parti olamayacağını söylüyoruz. Ve bu konu da 15 yıldır TDKP’ye yönettiğimiz eleştirilerimizi bugünde MLKP’ye yönelik olarak sürdürüyoruz. Temel bir ayrım çizgisi ve ilkesel bir ayrılık olan, derin ideolojik bir muhteva taşıyan parti sorunundaki ayrılığımız haklı, meşru ve tamamen doğrudur. Bu ayrılığı meşru görmeyenlerin kendileri meşru bir zemin üzerinde hareket etmemektedirler.
Örgüt içi demokrasi işletilmedi
Örgüt içi demokrasi komünist bir örgütün olmazsa olmaz ilkesidir. Yani komünist bir örgüt yarınki demokrasi bilinci ve anlayışını bugünden hem içte ve hemde dıştaki uygulamalarıyla ele verir. Yani komünist bir örgüt, örgüt içi uygulamalarıyla, kadro ve tabanına demokratik bilinci taşıma ve bunun gereklerine uygun davranışıyla, karar alma sürecine tabanını katması ve dahası tabanın iradesini her şeyin üzerinde tutmasıyla, bürokratizme ve benmerkezciliğe karşı panzehiri hazırlayacaktır.
Birlik kongresinde MLKP-K’ya katılmamızda bize yol gösteren tekşey TKP/ML Hareketinin örgüt içi sosyalist demokrasi geleneğinin burada da sürdürüleceğine dair verilen sözler ve alınan kararlardı. Ne ki birlikten sonra bu kararlar ayaklar altına alındı. Hareketin sosyalist geleneğiyle yetişen bizler için ayak kaydırmacı, ayrımcı, tasfiyeci kadro politikası izlendi. Kişiliksiz kadrolar öne çıkarıldı. Düşünüp yargılayıcı, araştırıp sorgulayıcı olmayan evet efendimci kadro tipiyle, örgüt içi demokrasi dumura uğratılarak, sosyalist demokrasinin özü geminin bodrosundan denize atıldı.
MLKP önderliği farklı fikirlerden, öcü gibi korktuğundan, bu fikirlerin savaşımına olanak tanımadı ve tartışmaları yasakladı. Tartışma yazısı olarak yayınladığı yazılar birçok bölgede insanlar okumadan ve hatta bazı yerlere bu yazılar ulaşmadan, konferans gongu çaldı. Konferansın toplanacağı örgüt kadrolarından gizlendi. Bir çok arkadaşın bu gelişmelerden haberi olmadı. Neden örgüt kadrolarından tartışmalar gizlendi. TKP/ML YİÖ ile farklı görüşlerin tartışılması kararı, MLKP önderliğince engellendi ve TKP/ML YİÖ’ kadrolarınca basılıp hazırlanan tartışma yazıları alınıp dağıtılmadı ve farklı fikirleri olan hiç bir yoldaş tek bir yazıyla da olsa tartışmaya katılamadı. MK adeta tartışmayı engelledi. MK oportünist görüşlerini yayınlayarak TKP/ML YİÖ ile güya tartışma yaptı! Bunun adıda TKP/ML YİÖ ile birlik tartışması oldu. Bütün bunlara TKP/ML YİÖ’lü arkadaşların kendileride tanıktır. MLKP MK temsilcileri ve kuyrukçuları farklı fikirleri olan yoldaşlara aynen şöyle demişlerdir; TKP/ML Hareketinin liberal demokrasisi artık MLKP’de olmayacaktır. Yani bu arkadaşlara göre farklı görüşler taşımak, tartışılan sorunlarda M-L görüşleri ortaya koymak ve önderliğin dün ak dediğine bugün kara diyen oportünist ve istikrarsız görüşlerine karşı mücadele etmek, MLKP-K’lılaşamamak ve önderli1ği küçümsemek ve kadroların nezdinde önderliğin prestijini sarsmak anlamına gelir.
Onun için eleştiri yasaklanacak, fikir farklılıklarına tahammül etmek olanaksızlaşacak. Çünkü MLKP’nin bir kesimini oluşturan TKİH kökenlilerin farklı fikirlere tahammülleri hiç bir dönem olmamıştır. Farklı fikirleri olanlar ya baskı altına alınarak dışarı itilmişler ya da atılmışlardır. Küçük örgütlerde bu türden anti demokratizme göre yetişen kadroların, TKP/ML Hareketinin Leninist sosyalist demokrasisine liberal demeleri çok anormal değildir.
İşin garibi daha düne kadar birçok yerel yönetici örgütlerin seçim yoluyla göreve gelmesini savunanların bugün farklı fikirlerin tartışılmasını yasaklayanlar olarak ortaya çıkmaları bunların sosyalist demokrasiyi ne kadar içselleştirdiklerini göstermektedir. Dün kişisel görüşlerini hemen her yazıda satır aralarına sokuşturarak anarşistçe yaklaşım ve pratik içinde olanların bugün kendi görüşleri egemen oldu diye kılıç kuşanmalarının tutarlı bir yanı olabilir mi?
Oportünizmin temel özelliklerinden biriside çifte standartçı yaklaşımlara sahip olmasıdır. MLKP önderliği de çifte standartçı yaklaşım ve pratiğiyle ne kadar oportünizmin içinde debelendiğini gösteriyor. MLKP-K’nın 1. Kongresi TKP/ML YİÖ ile geçmiş ve proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü (PKDDD) konusunda tartışma yapılacağını kararlaştırmıştı. Bu tartışmayı MK’nın kendi arasında yapması biçiminde bir karar alınmıştı. Yine Leninist partinin özünü değiştiren ve MLKP MK’nın yeni ulaştığı sınıftan kopuk parti kurulur görüşünün tartışılması da örgütten mal kaçırır gibi kaçırıldı. MLKP YDK; örgütte hiç bir tartışmanın yapılmadığı yalanını söyleyerek ortada olan belgeleri de inkar ediyor. PKDDD ve geçmiş sorununda Parti Yolu’nda yayınlanan MLKP-K MK imzalı yazılar nedir? Parti İradesi’nin 5-6-7.sayılarında yayınlanan MLKP-K’dan MLKP’ye başlıklı yazı ve diğer yazılar peki ne amaçlı yayınlanmış yazılardır? Yoksa sırf iş olsun diyemi bu yazılar yayınlandı. MLKP-MK’sı palavra attıkça coşuyor ve martini bir omuzundan diğerine taşıyarak atıcılığa devam ediyor. Ama arkadaşlar kurusıkı attıklarından dolayı, yaptıkları atışların tümü boşa gidiyor. Ortada olan belgeler bir yere sokulamayacağı için, yalan söylerim ve tabanı da “parti doğru söyler” saçmalığıyla aldatarak yasaklar koyarım ve bir süre daha işi idare ederim diyor. Bütün bunların MLKP MK’sı için çıkmaz sokak olduğu her geçen gün açığa çıkan gerçeklerle daha iyi anlaşılmaktadır.
Neden yollarımızı ayırdık
Bu soruna ilişkin olarak hemen her zaman yazdık ve gerçekleri ortaya koymaya çalıştık. 1. Kongre (Birlik Kongresi) içinde, hareketin alt kongresinde önce ayrıldık ve güvenmediğimizi ve hareketin değerlerine sahip çıkmayacaklarını, samimi bulmadığımızı ve bir çok kapalı yanların olduğunu belirterek, birlikte olanların birleşebileceğini fakat bizlerin bu birlikte yeralmayacağımızı ve hareketin feshine oy vermeyeceğimizi açıkladık. Bunun üzerine hareket delegeleri toplantıya ara verilmesini istediler. Bir çok delege bizimle aynı eleştiriyi paylaştıklarını, hareketin değerlerine sahip çıkmayan ve uzlaşmacı davranan bir önderlikle karşılaşmalarından dolayı büyük bir hayal kırıklığına uğradıklarını, bütün bu olumsuzluklara rağmen birliği denemenin bir kayıp olmayacağını ve bizlere, kendilerini oportünist eğilimlere sahip olanlara terk edip gitmememizin gerektiğini belirterek, bizlerin bir kez daha düşünmesini istediler. Bizlerde, MK üyelerinin birçoğuna güvenmediğimizi, bunlardan bazılarının yeniden böyle bir organda görev almaması gerektiğini belirttik ve görüş ayrılıklarından dolayı herhangi bir tasfiyeci yaklaşım ve pratikle karşılaştığımızda yollarımızı ayıracağımızı vurgulayarak, delegelerin oportünizmin gerçek yüzünü görmesi için birliği denemenin bir sakınca taşımayacağını söyleyerek, ayrılık görüşlerimizi yeniden gözden geçirerek, birlik sürecine bütün devrimci istemimizle katıldık.
Ama birlikten sonraki süreç tersine işledi. Birliğin hemen ardından farklı görüşlerin başını çeken ve MK için tehlikeli görülen yoldaşlara karşı ayak kaydırma ve tasfiye hareketleri başladı. Ardından eleştiriler yasaklandı ve her eleştiri önderliği yıpratmak ve örgüt ortamını kirlendirmek olarak değerlendirildi. Yıllarca azınlık olarak muhalefette kalmış olanlar, MLKP’de iktidara gelince işler değişti. Çok demokrat geçinenler tam bir despot olarak, her şeyi yasakladılar ve baskı altına alarak geçmişin intikamını almaya çalıştılar. İşe kadro politikasında oportünizmi egemen kılarak başladılar ve eleştirenleri susturmak, bastırmak için yeni bir gerekçe buldular, eskinin sürdürülmesi yeni sürece ayak uyduramamak ve MLKP-K’lılaşmamak. Boyun eğip sesini çıkarmadan bu sürece ayak uyduranlar olduğu gibi, M-L’ler MLKP-MK’nın örgütte gemleri elde tutmanın yolu olarak benimsendiği eleştirici ve bağımsız kişiliğe sahip, farklı fikirlere savunan yoldaşlar ehlileştirme saldırılarını kabüllenmediler.
MK bunda başarılı olamayınca yalan üzerine yalan söyledi. Bazı yoldaşları değişik alanlara çekmek için önce kaynaşma, sürece ayak uydurma sonra ihtiyaç ve daha sonra daha özel görevler vermek olarak, tek ayak üzerine beştane gerekçe ileri sürdü ve bunların hiç biri gerçekçi değildi. MLKP-MK’sı bu yoldaşları tasfiye etmek amacıyla böyle bir gerekçenin arkasına gizlenmişti.
Nitekim yoldaşların mücadelesi sonucu yalanlar bir bir ortaya çıktı. Aynı işi üç yönetici ve üçüde üç farklı fikirle ne kadar tutarlılık içinde olduklarını ortaya koydular. Ardından bir yoldaşın Pekin kadın konferansına katılmak için önderliğin kararı ve onayı olduğu halde bir başka önderlik üyesi açıktan yalan söyleyerek böyle bir karar yok diyebildi.
İkisi bir araya geldiğinde bu külliyen yalancının yalanı açığa çıktı. Ama pişkinin yüzü bile kızarmadı. Neden böyle davranıyor? Çünkü bunun için en büyük engel bu yoldaşlardır. Onun için bu yoldaşların bir biçimde etkisiz kılınması ve kendi yakınının öne çıkarılması gerekiyordu. Hareketin sosyalist geleneğinin MLKP MK’sınca liberal demokrasi olarak ilan edildiği her şeye önderliğin karar verdiği, örgüt kadrolarının sürü görüldüğü, kadrolara ayrımcılığın teori düzeyine çıkarıldığı, farklı fikirlerin tartışılmasının yasaklandığı, parti ilanının temel görüşlerden sapılarak gerçekleştirildiği bir örgütten ayrılmamanın oportunizm ve çürümeye çanak tutmak anlamına geleceğini aklı başında olan her insanın bileceği gerçeklerdir. Bu bakımdan devrimci sorumluluğumuzun bir gereği olarak birlik sürecine katıldık.
Ama MLKP başta söylediklerine uygun bir pratik sergilemeyerek, kararlardan saparak klikçi ve grupçu bir zihniyetten hareket ederek hareketin değerlerinin sürdürücüsü değil öldürücüsü olduğu için yollarımızı ayırdık ve hareketin bütün gelenekleriyle sürdürülmesinin ne kadar büyük devrimci bir görev olduğunu görerek, kavrayarak hareket ettik. İddeallerimizden uzaklaşmayı görüp, bunu düzeltmek için mücadele ettik.
Nitekim 5 aydır bize yönelik MLKP’nin sürdürdüğü iğrenç kampanya ve saldırılar bunların nasıl bir konuma kaydıklarını ve sosyalist demokrasiden nasıl uzaklaştıklarını gösteriyor.
Yalancıların mumu yatsıya kadar bile yanmadı
Yollarımızı ayırdığımızdan bu yana MLKP önderliği sorunu daha çok bireyselleştirerek ele aldı ve olayı kapalı kapılar ardında dikte ettirdiği, kişiliği bozuk olanlardan aldığı yalan üzerinde yükselen ifadelerle, komünistleri karalamaya, yıpratmaya ve geri duygulara hitap etmeye çalıştı. Hiç bir devrimci normalde veriye dayanmayan fısıltı gazetesi yoluyla üzerine yemin içtikleri yoldaşlara aşağılık saldırılarda bulundu. Yoldaşların devrimci iradeleri, mücadeleleri, kararlılıkları ve yaratıcılıkları altında ezilenler elbette yalan üzerine politikalarını kuracaklardı. “Çamur at izi kalır” bunların izlediği çizgi oldu. Önce yoldaşların mücadeleden kaçtıkları yalanını yaydılar. Ama daha sonra yalanları ortaya çıkınca bu iddialarını savunamaz duruma düştüler. Bu yalan fazla tutmadığından bu sefer de ideolojik-siyasal bir ayrılık yok dediler. Ama bu konuda da tek bir kelime söyleme cesareti içinde olmadıkları gibi, ayrılanların tek bir kişi olduğu kuyruklu yalanını yaydılar. Bu nasıl bir kişiydi ki her şeyi yaptı ve sıfırdan başlayarak birçok şeyler yarattı. 5 aylık bir sürecin ardından birçok şeyler yapıldı. Bir kişi dedikleri arkadaşlar, kısa bir dönemde nasıl oldu da her şeyi yapar duruma geldiler. MLKP’de sarsıntı başladı. Gerçekleri bilmeyenleri, yalanla kandırmaya çalışan ve hatta yasak koyan bir zihniyetten devrimcilik çıkar mı?
Ya da nereye kadar yalanlarla gerçekler gizlenebilir? Soruyoruz MLKP tabanına, önderleriniz neden gelişmeleri sizlerden gizledi ve doğru olmayan bilgilerle, yasaklarla sizleri aldatmaya çalıştı? Yüreğin de birazcık devrimcilik kalan her bir insan bu yalanların nedenlerini sorgulamakla yükümlüdür. Yoldaşlarından ve tabanından gerçekleri gizleyen bir önderlikten açıklık beklene bilirmi? Kadro ve tabanına güvenmeyen bir önderlikte ideolojik ve siyasal savaşıma girme cesareti göstere bilirmi? Hayır.
LKP’nin tabanı gerçek dışı iddialarla aldatılarak saldırgan bir konuma getirildiği gibi, MLKP bu iddialarını merkezi olarak yayınlama yürekliliğini de göstermedi. Yurt dışında aşağılık ve devrimci içerikten yoksun bir bildiri yayınlayan MLKP YKD’sı yalanlarını bir bir sıralarken, bunların belgelerini ne hikmetse yayınlama cesaretini gösteremedi. Bizlerin polis işbirlikçisi olduğunu iddia ettiler. Ama kitle önünde belgeleriyle birlikte tartışmaya çağırdık kaçtılar. Bir yoldaşımızın polisle işbirliği yaptığı, ajan olduğu suçlamasında bulundular. Durumu diğer devrimci gruplara aktardık ve ajan olduğu iddiasında bulundukları arkadaşı, bu akımlara teslim ettik. Sorgulansın ve sonuçları kamuoyuna yayınlansın dedik. Bundan da kaçtılar. Ardından bu yoldaşla ilgili iddia edilen yerden, somut belge geldi ve kamuoyuna bunu yayınladık. MLKP’den yine tıs yok. Çünkü bütünüyle yalan üzerinde politika yaptığından ve kariyeristlerin yalanları ve demogojileri tek tek açığa çıktıkça daha çok batıyor ve kitleler nezdinde tecrit oluyorlar. Bunun vermiş olduğu hırçınlıkla yeni yalanlarla yola devam etmeye çalışıyorlar. Bizlerin MLKP’nin mallarına el koyduğumuz ve bunların verilmediği ve bundan dolayı şiddet kullandıkları yalanı ortalığı kaplamış durumda. Hiç bir akımın yapmadığı bir şeyi, devrimci harekete yeni bir gelenek olarak yerleştirmek için yaptık ve elimizde kalan bir kaç parça malzemeyi diğer akımların bilgisi dahilinde oportünistlere teslim ettik. Bunlar önceden hizipçi çalışma içinde olduklarından dolayı, bütün eşyaları zaten denetimleri altında toplamışlardı. Bu bakımdan elimizde kalan bir araba, iki çakaralmazı teslim ettik. Bu konuda tabanımız, birçok kez düşüp kalkan hareketi nasıl ileri taşıdıysak aynı biçimde örgütümüzü ileri taşıma kararlılığı içinde olacaklarını söyleyerek, elde kalmış birkaç parça malların iadesini istediler ve bizlerde buna uygun davrandık. Burada şunu söylemek gerekir; bu eşyalar MLKP’lilerin babalarının mülkiyeti olmadığı gibi, esas olarak bizlerin yarattığı ve hareketin değerleriydi. Hem hareketin bütün değerlerinden koptuğunu açıklayıp ve hem de onun eşyalarını kullanmaya kalkışmak, ikiyüzlülükten öte bir durumdur. Birçok başka akımda da ayrışma yaşanmıştır. Kimin elinde ne kalmışsa o onda kalmıştır. Bunun dışında her hangi bir durum söz konusu olmamıştır. MLKP’liler kişisel notlarımızı, kitaplarımızı, dergi ciltlerimizi bile eşyalarımızdır diyerek istemişler ve verilmediğinden saldırının gerekçesi yapmışlardır. Bir devrimcinin kitaplarını, kişisel notlarını zorla almaya kalkışmak kadar düşük bir tutum olabilir mi? Burada devrimci olan bir şey bulunabilir mi?- Hayır. Burada esas olan şey zorbalığa ve saldırıya kılıf hazırlamaktır.
MLKP YDK’sı dağıttığı bildiride, devrimci olarak faşizme karşı örgütlenip savaştığımız sürece, şiddet eylemlerinin ve saldırılarının süreceğini açıklıyorlar. Hani MLKP’nin sürekli ve sistemlilik arz eden bir saldırı politikası yoktu. Demekki, yalanla işleri götürmeye çalışan MLKP önderliği battıkça daha çok yalana başvuruyor. MLKP’den bazıları şiddete karşı olduklarını açıklıyor, bazıları kafa koparmadan dem vuruyor. Bu nasıl örgüt iradesidir ki her telden çalanlar aynı ipte cambazlık yapıyor. MLKP adeta çorba gibi karışık bir durumuda işine geldiği yerde işine geleni kullanarak işi bir süre daha idare etmeye çalışıyor. MLKP’nin parasına el koyduğumuz yalanı da pompalandı. Ama diğer yalanlar gibi bununda palavra olduğunu kendi toplantılarında açıkladılar ve diğer akımlara da böyle bir iddialarının olmadığını açıkladılar. Ardından tekrar aynı yalana sarılmaya yöneldiler. Ne var ki bu yalan da pek tutmadı. Bazı yoldaşlarımızla ilgili olarak mücadeleyi bıraktılar, saflarımızdan attık, ahlaksızlık yaptı vb. gibi ipe sapa gelmez yalanları yayarlarken adeta kendi gerçekliklerini resmediyorlardı. Bu türden insanlar bizimle olmadı ama MLKP ile kimlerin olduğunu ve saldırıların başını çekenlerin ne kadar sağlam, inançlı ve yürekli devrimciler olduklarını, sosyalist ahlaki değerleri ayakta tuttuklarını biliyoruz. Devrimciliği ayağa düşüren ve ideolojik-siyasi mücadeleden öcü gibi korkan MLKP MK’sı demogoji ve yalanla politika yapmaya çalışıyor. Her şey de olduğu gibi, bu da MLKP’nin yeni tarzı olsa gerek. Bu tarzın çürüme ve devrimci değerlerden uzaklaşma tarzı olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.
Bireycilik, grupçuluk ve kariyerizm iddiası
Yavuz hırsızın ev sahibini bastırması misali MLKP önderleri ve bazı kadroları bizlerin hakkında kişiliğimiz ve pratiğimizle hiç bir ilişkisi olmayan iddialarda bulunarak, çamur atarak kendilerini kurtarmaya ya da temize çıkarmaya çalışıyorlar. Bizler ne bireyci, grupçu ve ne de kariyerist olarak davrandık. Eğer durum öyle olsaydı 1. Birlik Kongresinde ayrılırdık ve bugünkünden daha fazla insanla birlikte davranır, hareket ederdik. Eğer kariyerist olsaydık bizlere önerilen ileri görevleri kabul ederek rahatça davranırdık.Eğer kariyerist olsaydık, her şeyiyle yapılmış evi terk edip, bu evde fazla bir katkısı olmayanlara, tek bir çivi bile almadan bırakmazdık. Eğer grupçu olsaydık, hareketin değerlerinin birilerinin kariyerizmi için feda edilmeye çalışıldığı bir ortamda, yollarımızı ayırır ve bildiğimiz doğru yoldan çok önceden yürürdük. Eğer kariyerist olsaydık birçok zamanda daha ileri görevlere önerilen yoldaşlar olarak bu görevlere talip olmayarak, sıradan bir parti işçisi gibi çalışmazdık. Ama gerçekten kariyerist olanlar ve klikçi olanlar vardı. Delegelerin önemli bir bölümü bunların bazılarının önderlik organında yer almasına karşı çıkmalarına rağmen adeta yüzsüzlük gösterip tabana saygısızlık yaparak koltuğa sarılıp onu bırakmayanlardır. Kilikçi olanlar sosyalist değerlerden ödü kopan ve ona cepheden saldıranlar ve herşeyi kendileriyle başlatma aymazlığı içinde olanlardır.
MLKP tabanına sesleniyoruz; Önderliğiniz sizleri aldatıyor ve gerçekleri öğrenmemeniz için yalan söylüyor. Parti disiplinini gerici amaçları için kullanıyor. Bu yalanlara kanmayarak, gerçekleri öğrenmek için önderliğinizi zorlayın ve çıkan yayınları alarak inceleyin. Yalan perdelerini yırtın ve devrimciliğin mayası olan dürüst politikaya sıkıca sarılın.
Elini devrimci kanına bulamış lekeli insanlarla yaşamı seçmeyin.
Bu yazı Proleter Halkın Birliği, 1 Şubat 1996 yılında yayınlanmıştır. Geçmiş süreci anlamak adına belge niteliği taşıdığı için yeniden yayınlıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder