ÖNSÖZ YERİNE
1972’de İbrahim Kaypakkaya yoldaşın önderliğinde kurulan komünist hareket 1975’de gençlik politikasının temellerini attı. Komünist hareket, daha politik bir hareket olarak doğuşuyla birlikte, bağımsız bir komünist gençlik hareketi yaratma perspektifine sahipti. 1978’de gelindiğinde, gençlik politikası; gençliğin öncü, cephesel ve mesleki örgütlerine ilişkin çizgi derinleştirildi, olgunlaştırıldı. 1988’de kuruluşu ilan edilen Genç Komünistler Hareketi (GKH), 1978’de olgunlaştırılan politikayı kendine rehber aldı ve günün politik koşullarına uygun geliştirmeye çalıştı. Ne ki oportünist birlik sonucu GKH dağıtıldı. Hareket’in M-L çizgisini sürdüren ve mirasına sahip çıkan Komünist Parti-İnşa Örgütü (KP-İÖ), Genç Komünistler Hareketi (GKH)’yı yeniden oluşturmak ve gençlik mücadelesine konsomolla müdahale etmek için uğraşıyor.
Gençlik, gelecekti. Geleceğin temsilcisi olan proletaryanın gençliği kazanmak istemesi doğaldır. Çünkü kapitalizmde gençliğin geleceği yoktur. Gençliğin geleceği sosyalizmdedir. Sosyalizmi ise kurmaya yetenekli tek sınıf proletaryadır. Bundan dolayıdır ki halk gençliği proletaryanın saflarında, Türkiye proletaryasının öncü politik kurmaylarından komünistlerin saflarında birleşmelidir.
Broşürde ortaya konulan politika, Genç Komünistler Hareketi’nin temel politikasını yansıtma tadır. Bu politika yalnızca Genç Komünistler Hareketi’nin değil, aynı zamanda, tüm devrimci ve sosyalist gençlerin eline verilmiş güçlü bir silahtır. Oportünizme, revizyonizme, reformizme karşı mücadelede bu Leninist silah kuvvetli bir biçimde kullanılmalı, gençlik, komünist hareketin saflarına kazanılmalıdır.
I. Bölüm
*Giriş
Bugün yüksek öğrenim gençliğinin mücadelesi istenen düzeyde olmasa, çeşitli gel gitler yaşasa dağınık ve bölüp pörçükte olsa gelişmeye devam ediyor. Yüksek öğrenim gençliğinin, halk gençliğimizin mücadeleci geleneği yaşatmaya çalışması şüphesiz olumludur. Ancak bu olumlu gelişme, daha başında beraberinde ciddi zaafları da taşıımaktadır. Bu zaafların mücadeleye verdiği ve vereceği zararlar, pratik içinde önümüzdeki süreçte daha iyi görülecek AÜT’tir. Görev; bunları aşmak, ya da en aza indirmektir.
Halk gençliğinin, özel olarak da yüksek öğrenim gençliğinin durumu, şüphesiz bir parçasını oluşturduğu geniş anlamda devrimci hareketin durumundan ve karşı karşıya bulunduğu sorunlardan elbette ki ayrı değildir. Zira Dimitrov’un da belirttiği gibi, “bu sorun sadece gençliği ilgilendiren bir sorun değil, genel sosyalist hareketin bir sorunudur”. Demek oluyor ki, gençlik sorunu, genel devrimci ve sosyalist hareketten bağımsız ele alınamaz, onun karşı karşıya bulunduğu sorunlardan soyutlanamaz. Çünkü gençlik sorunu, yalnızca gençliği ilgilendiren ve onun çözmesi gereken bir sorun değildir.
12 Mart yenilgisinden sonra gençliğin mücadelesinin yeniden canlanmaya başlaması, gençlik sorununu yeniden gündeme getirmişti. Devrimciler ve Marksist-Leninistler bu soruna eğilmişti. 12 Eylül darbesiyle, gençlik hareketi açısından da yeni bir döneme girildi. Gençlik sorunu yine gençliğin ve devrimcilerin ve Marksist-Leninistlerin gündeminde komünistlerin konuyla ilgili düşüncelerini ortaya koymak gerekiyor.
*Tanım
Gençliğin tanımlanmasına ilişkin olarak genellikle biribirine benzer şeyler söylenmektedir. Bu tanımlarda gençliğin sosyal bir sınıf olmadığı kabul edilmekte, gençliğin insan yaşamının belirli yaş sınırları içinde yer alan toplum kesimini ifade ettiği noktalarında genellikle birleşilmektedir. “Sosyal bir sınıf deyince, üretimde birbirine benzer bir rol oynayan, ötek insanlara karşı birbirleriyle aynı ilişkiler içinde bulunan kişiler topluluğu anlaşılır.” Lenin’in bu özlü tanımı dikkate alındığında gençliğin bir sınıf olmadığı açık bir şekilde görülür. Bu sınıf tanımlamasıyla beraber yukarıda değindiğimiz gençlik tanımlaması ele alındığında gençliğin homojen bir grup değil, tersine toplumdaki tüm sınıf ve tabakalara tekabül eden, ancak belirli bir yaş dönemine özgü benzeş, bağımsız özellikleri olan heterojen bir toplum kesimi olduğu kolayca kavranabilir.
Buradan çıkarılması gereken diğer bir sonuç; gençliğin toplumdan göreceli bir bağımsızlığının olduğudur. Fakat bunun da kavranması gerekmektedir. Bu olmadığında, sınıflarüstü gençlik tahlillerine varmak kaçınılmaz olur, olmaktadır...
İşçi, köylü gençliğin sınıfsal konumu açık ve belirgin olduğu için, sınıflarüstü gençlik tahlilleri, öğrenci gençliği ele alışta kendisini göstermektedir. Gençliğin toplumdan göreceli bağımsızlığı, öğrenci gençlik söz konusu edildiğinde daha açık bir biçimde kendini ortaya koymaktadır. Bu durumda, doğru bir biçimde meseleye bakmayanlar şüphesiz işin başında sapacaklardır. Bu sapma, 12 Eylül öncesi dönemde olduğu gibi, bugünde vardır, sürdürülüyor, doğal olarak öğrenci gençlik tanımlaması üzerinde daha fazla durmamız gerekmektedir. Öğrenci gençlik; farklı sınıfsal kökenlere sahip, doğrudan üretim faaliyetinde yer almayan, öğrenim işiyle uğraşan gençlik kesimini ifade etmektedir. Öğrenim işiyle uğraşması, onun, toplumsal yapıyı daha kolay kavramasına,daha çabuk politize olmasına yardımcı olmaktadır. Öğrenci gençlik, bir sosyal sınıf değildir. Bu doğru. Ne ki, sınıflarüstü bir varlık olmadığıda bir diğer doğrudur.
Tam da burada soruna yanaşımda
şu iki sapmayı anmak gerekiyor
Birincisi; gençliğin kendine özgü, benzer, bağımsız özellikleri (kolay kavrama, yeniliğe açıklık, atılganlık, aktiflik, vb.) abartılarak gençliği sınıfsal konumunun gözardı edilmesi, sınıfsal konumun belirleyiciliğinin reddedilmesidir. Bu da sonuçta sınıflar üsttü gençlik tahlillerinde ifadesini bulmaktadır.
İkincisi; sınıfsal konumu abartılarak, gençliğin toplumdan göreceli bağımsızlığının reddedilmesidir. Bu anlayış sonuçta, gençliğin bağımsız örgütlenmesinin insiyatifınin reddedilmesinde somutlaşmaktadır.
Öğrenci gençliğin sınıfsal konumu, düzene tepkisinde belirleyici bir öneme sahiptir. Benzeş-bağımsız özellikleri ise, gençliğin toplumun diğer sınıf ve tabakalardan bağımsız örgütlendirilmesinde tayin edici bir rol oynar. Önemli olan, gençliği ve onun düzene karşı mücadelesini, sınıfsal bir temele dayandırmak, bu temeli esas almak, gençliğin benzeş-bağımsız özelliklerinin mücadeledeki önemini yerli yerine oturtmaktır.
Öğrenci gençlik her ne kadar sosyal bir sınıf değilse de toplumu oluşturan sınıflardan bağımsız, onlardan tecrit durumunda da değildir. Toplumun çıkarlarının zıt sınıflara bölünmüş olması ve bu sınıflar arasında cereyan eden mücadele toplumun her kesitine yansır, onu etkiler. Bunun bir sonucu olarak toplumda farklı siyasal kümelenmeler oluşur. Örneğin ilericiler, reformcular, devrimciler, Marksist-Leninistler... vb. Bu siyasal kümelenmelerin her biri bir sınıfı oluşturmamakla beraber, bir sınıfa tekabül ederler. Eşsel bir anlatımla da, öğrenci gençlik toplumun siyasal kümelenmesine karşılıklanan bir siyasal kümelenme oluşturur. Farklı sınıf çıkarları, zorunlu olarak toplumun siyasal kümelenmesinde yansımaktadır. Bu durum, siyasal kümelenmenin nihai temelinin sınıfsal bölünme olduğunu ortaya koymaktadır.
Öğrenci gençliği ele alışta bu noktanın kavranmayışı, yanılgılara neden olur, olmaktadır. Lenin öğrencileri söz konusu yaparak şöyle diyordu: “Çünkü onlar, aydınların en duyarlı kesimidir ve aydınlara bu ad, tam da bir bütün olarak toplumdaki sınıf çıkarlarının ve siyasal kümelenmelerin gelişmesini en bilinçli, en kararlı ve en kusursuz biçimde yansıttıkları ve belirtikleri için verilir.” (Marksizm ve Gençlik, s. 98) Lenin aynı yerde Rus toplumunu ve öğrenci gençliği altı kümeye ayırıyor ve bu kümelenişi şöyle ifade ediyordu:
“...Günümüz öğrencileri arasında altı siyasal küme buluruz: Gericiler, ilgisizler, okulcular, liberaller, sosyalist devrimciler ve sosyal-demokratlar. Sınıf zıtlıklarının (göreceli) başlangıçsal gelişimi, siyasal eldeğmemişliği, nüfusun büyük ezici çoğunluğunun polis zorbalığı yönetimi altında ezilmiş ve çiğnenmiş durumuyla, bir bütün olarak Rus Toplumu, tam bu altı kümeyle nitelendirilir, yani; gericiler, ilgisizler, yükselişçiler, liberalier, sosyalist devrimciler ve sosyal demokratlar.” (age, s. 98)
Görüldüğü gibi, Lenin, Rusya toplumunda oluşan siyasal kümelenmeleri nedenleriyle birlikte, açıklıkla ifade etmekte ve öğrenci gençliğin de tamamen buna uygun kümeleniş gösterdiğini ortaya koymaktadır.
Vurgulamak gerek; bu siyasal kümeleniş, geçici ve rastlantısal değildir. Açık ki, bu durum, sınıflar arasında süren mücadelenin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu mücadele, toplumun tüm kesimlerine yayılır ve onları etkiler. Öğrenci gençlikde, bu durumdan azade olmadığı gibi, tersine kendine özgü bağımsız-benzeş özelliklerinin de etkisiyle, bu mücadelede yerini alır. Bu bakımdan, gençliğin siyasal kümelenmesinin dışında aranamaz. Demek oluyor ki, eğer toplumda siyasal kümelenme olsaydı öğrenci gençlik içinde de siyasal kümelenmeler olmazdı. “Öğrencilerin” -diyordu Lenin- “siyasal kümelenmeleri, bir bütün olarak toplumun siyasal kümelenmesine karşılıklanmasaydı, öğrenciler şimdi ne iseler o ola- mazlardı.” (age, s.98) Yani, eğer toplumda gerici, reformist, devrimci, vb. oluşan siyasal kümelenmelete öğrenci gençlik içinde oluşan siyasal kümelenmeler karşılıklanmasaydı, şimdi devrimci, gerici, okulcu, vb. olan öğrenciler bu nitelikleriyle anılmazlardı, bôyle bir niteliğe bürünemezlerdi.
*Kısa tarihçe
Türkiye gençlik hareketinin geçmişini özet bir tablo olarak vermek gerekiyor. Üç döneme ayıracağız. 1960. ‘75 Arası: ‘60'lı yıllarda öğrenci gençliğin hareketi, başlangıçta akademik istemlerle geliştiyse de, bu kısa sürdü. Hızla anti-emperyalist ve anti-faşist politik bir harekete dünüştü. Anti-emperyalist devrimci özellikleri kuvvetli olan yüksek öğrenim gençliğinin hareketi,hız1a işçi sınıfı eylemleri ve demokratik köylü eylemleriyle dayanışma içine girdi. Hatta işçi ve köylü hareketinin en önünde yürümeye çalışarak, gerici egemenliğe karşı savaşımı yükseltti. Daha başından başlayarak, gençliğin devrimci hareketine karşı, Demirel'in aşın gerici iktidarı önce ağırlıklı olarak Komünizmle Mücadele Derneği'nde örgütlü dinci gerici gençlik hareketini, devamla ağırlıklı olarak Nazi taslağı Türkeş'in faşist gençlik hareketini örgütleyip, resmi gericilikle koordineli olarak saldırıya geçirtti.
Faşist MHP ve Ülkü Ocakları’nın kadroları bu dönem boyunca, ülkenin dört bir yanında gizli kamplarda askeri komando eğitimine tabi tutuldular, silahlandırılarak devrimci gençlik hareketinin militanlarını katletmeye seferber edildiler. Kötü ünlü Kanlı Pazar ve diğer sivil faşist saldırılarla, resmi destekle, onlarca devrimci gençlik önderleri katledildi.
Demirel'in "bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz" sözleri ve o dönemin ünlü Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın ''ülkücüler vatanseverdir" diyerek faşist gençlik örgütlerinin kongrelerine kutlama mesajları göndermesinde de somut ifadesini bulan iktidar ve MHP'1i gençlik örgütlenmesi ortaklığınca, gençliğin devrimci hareketi, amansızca ve katlianicı saldırılarla engellenmeye ve yok edilmeye çalışılıyordu. Devrimci gençlik hareketi, bu faşist katliam ve saldırılarla her adımda dişe diş ve zorlu savaşımlardan geçerek ilerleyecekti. Devrimci gençlik hareketini, faşist saldırdarla uzlaşma önererek, "Ortanın Solu'' sloganıyla çıkan CHP'nin kuyruğuna gençliği takarak, engellemeye çalışan, diğer bir akım ise, reformcu Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu'ydu. Bu hareket de reformcu karşı devrimci çabalarında başarıya ulaşamayıp, devrimci gençliğin savaşımım engelleyemedi.
Gençlik mücadelesi bu dönemin başlarında reformcu bir parti olarak kurulan TİP ve ilerici gençlik örgütü FKF etrafında toplanmıştı. TİP’in parlamenter reformculuğunu ve giderek etkisini artırarak, TİP’i ele geçiren Aren-Boran revizyonizmi, gençliğin ant-emperyalist ve anti-faşist mücadelesini, önüne barikatlar kurarak söndürmeye çalışıyordu. Gençliğin yiğit mücadelesi TİP'in gerici barikatlarını yıkarak gelişti. FKF, DEV-GENÇ, örgütlenmesine dönüştü. Gençlik mücadelesine önderlik eden DEV-GENÇ, ülkedeki devrimci siyasal savaşıma da pratikte önderlik ediyordu. Anti-emperyalist temelde yürütülen mücadele, halk kitleleri içinde sempati yaratıyor giderek kitlelerin daha geniş kesimlerinin sempatisini topluyordu. Gençliğin gelişen savaşımı, bütün aktifliğine rağmen marksist-leninist bir önderlikten yoksundu. Bu durum, gençlik hareketinin reformcu askeri darbe için çalışan Mihri Belli'nin oportünist düşüncelerinin etkisine girmesine elverişli ortam yaratıyordu. O dönemde devrimci gençlik kitlesinin üzerinde en çok Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı revizyonizminin etkisi oldu. Bu değişimci düşüncelerin etkileri gençlik hareketi üzerinde, kemalist ideolojinin ve temel kurumlar hakkında ham hayallerin etkisinin varolmasını koşullandırıyordu.
'60'lı yılların sonlarına doğru başını Mihri Belli'nin çektiği ASD çevresinin bölünmesiyle PDA çıktı. PDA, öz olarak, Mihrici oportünist ve darbeci düşünceler temelinde yükseliyordu. Mihri Belli'nin darbeci emellerle sırt sıvazlama politikası, aktif mücadele yürüten gençlik önderlerini etrafında tutabilmesine yetmedi. Bir müddet sonra bunlar da Mihri'yi kendi başlarına bırakarak ayrıldılar.
DEV-GENÇ'in yönetimini elinde tutanlar ise, giderek devrimci maceracı bir eylem çizgisini sistemleştirdi ve ideolojik-siyasal alanda Belli'nin etkisiyle, uluslararası küçük burjuva devrimci maceracı akımların etkilerini birleştiren bir çizgi meydana getirerek, cephe hareketini örgütlediler. Marksist-Leninist hareketin öncülüğünde işçi sınıfı hareketiyle birleşmeyen bu militan ve büyüyen devrimci gençlik hareketi, 12 Mart'ın sert saldırılarına karşı, yiğitçe savaşım vermesine karşın, eziliyordu. Deniz’lerin fokocu küçük burjuva devrimci hareketi de, DEV-GENÇ’in ve Devrimci Öğrenci Birliği (DÖP)’nin savaşımı içinden doğdu. Kaypakkaya’nın önderlik ettiği komunist hareket de, önderlerini bu dönemin militan devrimci gençlik içinden aldı.
Aynı dönemde ülkemizde emperyalizme bağımlı kapitalist gelişmenin daha ileri varmasının bir sonucu olarak, sınıflar arasındaki çelişkiler derinleşiyor, siyasal mücadele genişleyerek ve derinleşerek sürüyordu. Bunun sonucu olarak toplumdaki siyasal kümelenmeler, açık ve belirgin bir biçimde kendini ortaya koyuyordu. Önceleri devrimci diye ortaya çıkan bir takım siyasal kümeler, reformculukta konaklıyor, bir kısmı karşı devrimci kampı da yerini belirliyor, karşı-devrim kampı da kendi aralarında kesimlere bölünüyordu. Yeni yeni devrimci kümelenmeler ortaya çıkıyor ve bu arada, proletaryanın siyasal önderleri komunistler ortaya çıkıyorlardı.
1970'li yıllar; yüksek öğrenim gençliğindeki saflaşmanın hızlandığı yıllardır. Ve bu saflaşma toplumdaki saflaşmanın vardığı açık ve belirgin konumun da bir ifadesiydi. Gençlik 50 küsür yıllık reformizmin ve sağ oportünizmin egemenliğine tepki duyuyor, reformcu, sağcı odaklar hareketin ana gövdesini oluşturan gençliğin militan kesimlerinden hızla tecrit oluyorlardı. Yüksek öğrenim gençliği hareketi ağırlıklı olarak DEV -GENÇ, gençliğin devrimci politik merkeziydi, bir tür cephe örgütüydü. Bu yıllarda, hareketin en büyük avantajlarından biri, bölünmemiş olmasıydı. Aslında DEV–GENÇ gibi bir örgütlenmenin yaratılması, gençliğin anti-emperyalist, anti-faşist mücadelesinin ulaştığı boyutu da gösteriyordu. Hareket büyük kazanımlar elde etmiş, kitlesel bir boyut kazanmış ve kararlı bir çizgide gelişimini sürdürmüştü. Öğrenci gençlik hareketinde bu yıllarda giderek egemen hale gelen devrimci maceracılık, Guaveracılık, vs. idi. Modern revizyonizmin de azımsanmayacak bir etkisi, komunist hareketin önderleri, aynı zamanda o yıllarda oluşturulan devrimci ve marksist-leninist yoğunlukların da kurucularıydı. Bunların, 12 Mart darbesi karşısında kısa sürede dağıtılmasıyla, devrimci gençlik hareketi de kısa sürede ezilmiş ve hareket oldukça güç kaybetmişti. Gençlik yenilmişti. Fakat direnişsiz bir yenilgi olmamıştı bu. Ôzellikle gençlik önderleri ciddi bir direniş sergilemişlerdi.
*75–80 arası
12 Mart yenilgisi toplum açısından olduğu gibi, gençlik açısından da uzun sürmedi. 73’ün sonlarından başlamak üzere yenilgi dönemi girerek aşılmaya başladı. Bir önceki dönemin devrimci etkilerin henüz silinemediği '75'e gelindiğinde yüksek öğrenim gençliğinin mücadelesi yeniden yükselişe geçti. Hareket kısa sürede kitlesel bir karakter kazandı. 1976'dan başlayarak hareket kitlesel olarak açık bir kutuplaşma yaşandı. Daha başlangıç, noktasında hareket bölünmüştü. Bütünsel bir gençlik hareketi yaratılamamış, hareket gruplararası parçalanmışlık çizgisinde gelişmesi göstermişti. Toplumdaki genel sınıf mücadelesinin gelişmesinin ulaştığı boyutlara bağlı olarak, gençlik hareketinin kapsamı da genişlemişti. Önceleri çoğunluk1a üniversite duvarlarının dışına taşmayan gençliğinin mücadelesi, yüksek öğrenim gençliğininki gerek militanlık ve aktifliği, gerekse kitleselliği açısından geçmişti.
Devrimci hareketin kapsamı, işçi, köylü, öğrenci gençlik yönünde alabildiğine genişlemişti. Gençliğin faşist diktatörlüğe karşı siyasal mücadelesi aynı zamanda gençliğin ekonomik ve kültürel talepleriyle birleşerek, bu temel üzerinde bir devrimci gençlik cephesinin oluşturulması görevi açık olarak kendini dayatmıştı. İşçi, köylü, öğrenci gençliğin birleştirilmesi, bu birliğın siyasal bir örgenlikte cisimleştirilmesi doğru bir tarzda kavranamıyor, bu örgenlik anti-emperyalist, anti-faşist cephe örgütü, olarak ele alınamıyordu. Ülke çapında bolca dernek, federasyon vb. vardı. Fakat bunlar grup dernekleri yâda grup fedarasyonlarıydı. Gruplararası çatışmaların gençliğe de yansımasıyla daha da kötü bir hal aldı. Bu zaten bölünmüş hareketi daha da zayıflatıyor farklı gençlik grupları arasındaki rekareti ve düşmanlıkları daha da körüklüyordu. Türkiye devrimci gençlik hareketi, hem tarihinde ilk defa bu denli kitleselleşmiş ve hem de bu denli bölünmüş, parçalanmıştı. 1980 Eylülüne yaklaştıkça gençliği adeta yorgun düşmüştü. Özellikle gruplararası çalışmalar, grupçuluk, yanlış mücadele anlayışları onu güçten düşürmüştü. Hareket daha fazla ileriye götürülemiyordu. Hareket, bölünmüşlük ortamında ve bir dizi olumsuzluk içerisinde kısırlaşmaya doğru gidiyordu vb. Bu yeni dönemde akademik kazanır ve örgütlenmelere yeterince sahiplenilmediğini de bütün bunlara eklemek gerekiyor.
Bu dönemde, Nazi taslağı Türkeş ve MHP'nin faşist gençlik örgütlenmesi Ülkü Ocakları, ÜGD’nin katliamcı saldırıları Latin Amerika'daki ölüm Mangaları'nın saldırıları boyutuna ulaştı. Binlerce işçi, köylü ve özellikle öğrenci genç, ayrıca aydın, bu faşist katil sürülerince katledildi. Gerek faşist Milliyetçi Cephe (MC) Hükümetleri döneminde doğrudan Hükümet tarafından, gerekse Hükümette yeralmadıklan dönemlerde yine faşist diktatörlükle koordine içindeki tek tek ve toplu katliamlarla binlerce devrimci genci katlettiler. Devrimci gençlik hareketi bu dönemde. Faşist katil sürüleri ve destekçileriyle can bedeli bir savaşım vererek, yolunda yürmek zorunda kaldı.
*12 Eylül ve Gençliğin kayıpları
12 Eylülcü1er, işçi sınıfı, emekçiler ve diğer gençlik kesimlerini olduğu gibi, yüksek öğrenim gençliğini de zorbalıkla karşıladılar. Geniş anlamda devrimci hareketin ana direklerinden birini teşkil eden yüksek Oğrenim gençliği, doğal olarak baskıları da önemli bir bedeli olacak, oldu da. Öyle ki,12 Eylül adeta gençlik düşmanlığiyla özdeşleşti. Genel demokratik halk hareketinin aldığı yenilginin bir parçası olarak yüksek Oğrenim gençliği de yenildi. Yüksek ve orta öğrenim gençliği açısından da, bu direnilerek alınan bir yenilgi olmadı ve doğal olarak sonuçları da daha ağır, acılı ve moral bozucu oldu.
Eylülcülerin saldınları karşısında kayda değer bir direniş sergilemeyen yüksek ve orta öğrenim gençliği de var olan ve uzun yıllar süren mücadele sonucu kazanılan sınırlı demokratik haklarını da koruyamadı, kazanımları gaspedildi. Yüksek ve orta öğrenim gençliğine karşıda saldırılar son derece planlı geliştirildi. Önce, mücadelenin önderleri safdışı edildi. Sonra, öğrencilerin mücadelesini tümüyle bastırmanın yoluna gidildi. Öğrenci gençliği mücadeleden soyutlamak, “klasik” yöntemlerle yapılabilecek bir şey değildi. Eylülcüler, kendisine çok yanlı ve geniş kapsamlı bir baskı politikasını temel aldılar. Uzayan süreçte, öğrencilerin yetersizliklerini, zaaflarını, sorunlarını, geniş bir kitlenin siyasal geriliğini, tecrübesizliğini, burjuva ideolojisinden etkilenmelerini, vb. oldukça iyi kullandılar. Amaç, yüksek öğrenim gençliğinin de mücadeleci geleneğini ve ruhunu çalmak ve bin bir yolla bunda geçici olarak başarılı da oldular.
Bütün okullar kışlalara çevrildi. Öğrenci gençliğin demokratik, akademik ve kültürel faaliyetlerini sürdürmek için en ufak bir legal olanak dahi yok edildi. Olanaklar yok edildiği gibi, karşı propaganda da son derece geliştirildi. lrkçı, şoven ve asimilasyoncu faaliyet alabildiğine yoğunlaştırıldı. Eylülcüler, eğitim sistemine baştan beri damgasını vuragelen bağnaz milliyetçiliği, gericiliği ve militarizmi daha da sistemli hale getirdiler, faşist karekterini derinleştirdiler.
Eylülcüle rotoriter-ataerkil niteliklerinin ve her alanda sergiledikleri faşist kışla yöntemlerinin doğal bir sonucu olarak hazırlattırdıkları Yüksek Öğrenim Yasası, öğrenciler politikayı yasaklayan diğer yasalar, tepeden tırmağa kadar faşsit-gerici bir karekterde olduğu gibi, hazırlanışı bakımından da tamamen tepeden inmeci, anti- demokratikti. Hala yürürlükte olan bu yasalarla öğrenciler politika dışı tutulurken üniversitelerin kısmi özerkliği de yok edilerek, onların bütünüyle siyasi iktidara bağımlı kılıması amaçlandı. Buna uygun olarak da, “tüm yüksek öğtimi düzenleyen ve yüksek öğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren.” Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) oluşturuldu. Gerçekte, YÖK, gerek oluşturulması ve gerekse de işlevi bakımından devlet aygıtının bir parçası olmaktadır. Böylece bu kurum aracılığıyla, üniversite ve diğer yüksek öğretim kurumlarının işleyişi bütünüyle denetim altına alındı. Bununla birlikte, '61Anayasa'sıyla üniversitelere tanınmış olan yönetsel özerklik kaldırılarak, onlar, devlet aygıtının pençesine konuldu.
'80 Eylül'ü ve Sonrası: 12 Eylül karşısında öğrenci gençlik de yenildi. Ve öğrenci gençlik açısından da bu direnişsiz bir yenilgi oldu. Kuşkusuz bunun derin etkileri oldu ve bunlar hala bütünüyle de aşılabilmiş değil.
Gençlik hareketi de hızla yükselişe geçemedi. Kuşkusuz bunun birçok nedeni var. İlkin; yenilgi oldukça ağır ve kapsamlıydı. Ve dahası direnişsiz alınması, sonuçlarını daha da acılı kıldı. lkincisi, genel sınıf mücadelesi yükselişe geçmemişti. Oysa gençliğin mücadelesi de, toplumdaki genel sınıf mücadelesinin gelişmesine bağlı olarak gelişebilirdi. Üçüncüsü; devrimci demokrat yoğunluklar ve komünist hareket, saldırılar karşısında büyük bir oranda tasfiye edilmesine bağlı olarak, uzun süre gençliğe müdahale etme durumunda olmadılar. Gençlik ağır baskılar altında bunaldı. Gerici- faşist propagandanın etkiside ve apolitikleşme ortamında yeni bir kuşak yetişti. Ağır faşist baskılar altında, gençliğin anti-faşist bilinci büyük bir oranda bozuldu, vb.
1980-85’ten itibaren yüksek öğrenim gençliğinde gözle görülür kıpırdanmalar oldu. Yasal boşluklardan yararlanılmaya çalışıldı. Sınırlı ölçüde dernekleşmeye gidildi. Revizyonistler burada da dönemin akbabaları ol- duklarını göstermek istercesine davrandılar. Devrimci ve komünist hareketin dolduramadığı boşluğu onlar doldurmaya çalışular Bu bağlamda belli etkileri de olmadı değil. Hareket geliştikçe, kitlesellik yanı arttıkça, Yarın, Gökyüzü gibi odaklar ayak bağı olmaya başladılar. Onlar, rollerini ancak bir yere kadar oynayabilirlerdi. Bu rollerine uygun olarak mücadeleyi belli sınırlar içerisinde tutmaya çalıştılar. Hareket kendilerini aştığında da onu sabote etmeye çabalıyorlar. Ayrıca değerlendirileceği üzere, hareket, bir süreden beridir henüz kitlesellik yanı, vb. zayıf olsa da radikal bir çizgide gelişimini sürdürüyor. Tek tip dernek dayatmasının boşa çıkarılması, yüksek öğrenim gençliğinin bu yıllardaki mücadelesinde bir dönemeci oluşturuyor.
Yapılan ve sürdürülen yasal ve fiili saldırı ve düzenlemelerle, üniversiteler bol miktarda kalitesiz öğrenci mezun edecek birer yüksek meslek okulu, öğretim üyeleri de birer ders verme makinesi haline getirildi. Bunun sonucu olarak, üniversitelerin ve yüksek öğrenim kurumlarının zaten pek yüksek olmayan akademik düzeyleri daha da düştü. Eylülcüler, zaten son derece sınırlı ölçüde varolan bilim ve eğitim ortamındaki kısmi özgürlüğü de tamamen yok ettiler. Onların amacı, zaten “geri kalmış” olan kapitalistlerin fabrikalarında, işyerlerinde çalışacak mesleki ve teknik eleman yetiştirmek ve üniversiteleri de toplumsal eleştiri duyusundan yoksun ve “zararlı” düşüncelerden arındırılmış olan bu gibi robot insanların kitle halinde üretildiği birer atölyeye dönüştürmekti.
Emekçi halk gençliğinin üniversitede eğitim görmesi daha da zorlaştırıldı. “Yüksek öğretimde imkân ve fırsat eşitliğini sağlayacak önlemler” adına yapılan düzenlemelerle, dar gelirli halk gençliğinin zaten çok kısıtlı olan yüksek öğrenim görme olanakları daha da kısıtlı haIe getirildi. Öğencilere “harç” ödeme zorunluluğu getirilerek, yüksek ôğrenimin paralı hale getiririlmesi hedeflendi.
Okullarda öğrenci derneklerinin kurulması ve öğrencilerin bu derneklere üye olabilmeleri siyasal iktidarın uydusu durumundaki rektörlerin iznine bağIanarak, ôğrencilerin örgütlenme ôzgürlüğünü “kısıt1ayan” öğrencılere, boykot, işgal gibi eylemlere ya da "ideolojik ve anarşik'' olaylara katılan öğencilere daha ağır cezalar verilmesi mümkün hale getirildi. Öğrenci derneklerinin politikayla ilgilenmesi ve öğencilerin partilere üye olmaları yasaklandı vs. vb. Öğretim üyelerinin bütünüyle egemen sınıflara bağımlı hale getirilmesi planlandı. Bu açıdan ayak bağı görülen yüzlerce üyesi tasviye edildi. YÖK’e ve üniversitelerin yönetimine faşistler ve şeriatçı gericiler dolduruldu. Öğretim üyelerinin siyasal partilere üye olmaları yasaklandılandığı gibi, kamu yararına çalışan dernekler dışındaki dernekere üye olmalarıda rektörün iznine bağlandı. Öğretim üyelerinin meslekte yükselmeleri. YÖK ve rektörlerin eline bırakıldı. Aynca öğretim üyelerinin bilimsel çalışmaları üzerinde de sıkı bir denetim kuruldu. Rektörlere, bilimsel çalışmalarını, ya da genel tutumlarını beğenmedikleri öğretim üyelerine karşı "gerekli tedbirleri" alma yetkisi verilerek, onların aşırı gerici bir disiplin altına alınması amaçlandı vs. vb.
12 Eylül döneminde ilerici ve devrimci gençlik hareketine karşı bu denli ağır ve yokedici saldırılar yöneltilirken, özellikle yüksek öğrenim gençliği içinde dinci gerici ve faşist gerici örgütlenmeler, YÖK ve 12 Eylül yönetimi tarafından serbest bırakıldılar, gelişmeleri teşvik edildi.
*Bugünkü durum
Geniş öğrenci gençlik kitlesi ekonomik, siyasal ve kültürel bakımdan yoğun bir baskı altındadır. 12 Eylülcülerin okullara ilişkin düzenlemeleri, yer yer yeni öğeler de katılarak devam ettirilmektedir. Özellikle yüksek öğrenim gençliği öğrenimini güç koşullar altında sürdürmektedir. Barınma, beslenme, eğitim malzemelerini sağlamak bakımdan imkânları ya yoktur, ya da son derece sınırlıdır. Mevcut eğitim sistemi, faşsit gerici ve şoven nitelikte olup, öğrencinin istediği bir dalda yeteneklerini geliştirmesine imkân vermemektedir. Zihinsel ve bedensel yeteneklerini köreltmektedir. Bu eğitim sistemi, düzenin devamlı sağlamayı hedeflemektedir. Bu yüzden de, öğrencileri gerçek hayattan kopararak, beyinlerini ezbere bilgilerle doldurup, onları düzenin uysal köleleri haline getirmeyi amaç lamaktadır. 12 Eylülcüler ve ardılları, yoz ve politik bakımdan duyarsız, apolitik bir gençlik tipi geliştirmeye çalıştılar, çalışıyorlar.
Her ne kadar yüksek öğrenci gençliğin siyasal partilere üye olmaları yasal hale getirilmiş olsada artık gençlikte politika yapacak dinamzm bırakılmadı korku duvarlarının günbe gün yükseltildiği üniversitelerde politikayla uğraşan ve haklarını örgütlenerek arayanlar ise sürekli faşist baskı ve kıyıma uğratılmaktadır. Dahası kendilerine yeterli kredi, vb. de verilmemekte, pek çokları sağlıklı koşullarda barınmamaktadırlar vb. Okulunu bitirenlerin ise iş garantisi ve iyi bir yaşam güvencesi yoktur. Üniversiteler her bakımdan sistemin borazanı ve ticrethanesi haline getirelerek asıl görevlerinde uzaklaştırılmışlardır.
Kültürel bakımdan da durum farklı değildir. Öğrenci gençlik, halka yabancılaşmayı sağlayıcı, yozlaştırıcı, bireyciliği geliştirici, emperyalistlerin ve egemen sınıfların faşist ırkçı-şoven ve yoz nitelikteki kültürel baskısı altındadır. Toplumun diğer kesimlerinin yaşamlarıyla öğrenci gençliğin, yaşamı arasında kopmaz bağlar yardır. Genel hatlarıyla değindiğimiz bu olgular, bu gerçeği doğrulamaktadır. Öğrenci gençliğin düzenle ilişki ve çelişkilerini belirlemede tayin edici olan (nesnel durum bakımından) yaşam koşullarıdır. Dolayısıyla öğrenci gençliğin büyük çoğunluğunun düzene karşı tepki duymasının, devrimci saflarda yerini belirlemesinin nesnel koşulları vardır. Bunun için eksik olan öznel koşullardır.
12 Eylül'le birlikte açılan yeni dönem, diğerlerinin yanı sıra, depolitizasyon, demoralizasyon, vb. tarafından belirlenmektedir. Bu ortamda ve uzayan süreçte yeni bir gençlik kuşağı yetişti. Bu kuşak doğal olarak ortamın özelliklerini taşıyacaktı ve taşıdı da. Siyasal bilinci ve duyarlılığı alabildiğine zayıfladı. 12 Eylül'ü takip eden yıllarda gençlik atıl bir durumdaydı. İlerleyen süreçte politik durgunluğun yerini, politik canlanmaya bırakmasıyla, bu aynı dönemde yüksek öğrenim gençliğinde de hareketlenmeler görüldu. Ôğrenci gençlik harekete boy verdi, saldırılar onun gelişmesini kıramadı. Aksine bugüne dek hareket radikal çizgide gelişimini sürdürdü. Öğrenci gençlik hareketi üzerinde durmak gerekiyor.
Herşeyden önce hareket, mevcut durumda yüksek öğrenim gençliğiyle sınırlıdır.
Bu hareket ise, yüksek öğrenim gençliğinin geniş kesimlerini henüz kucaklayamamaktadır. Hareketin kitlesel yönü 90’ların ortalarından itibaren dahada düşmüş ve reformist kesimlerin gençlik saflarında etkileri giderek artmıştır. Buda gnçliğin devrimci kavgaya daha güçlü katılımını zaafa uğratmıştır. Öte yandan, yüksek öğrenim gençliği hareketi henüz bir tüm olarak, keskin çizgileriyle bölünmüş değil. Bu, hareketin birlikteliği bakımından olumlu bir yandır. Bununla birlikte yüksek öğrenim gençliği içerisinde politik kümelenmeler henüz bütün boyutlarıyla belirginleşmiş değil ki bu da kötü bir şeydir. Bu toplumdaki genel sınıf mücadelesinin geriliğiyle bağlıdır. Ve kaçınılmaz olarak da aşılacaktır. Nitekim ülke çapında ve üniversitelerde politik hareketliliğin yoğunlaşmasına, sınıflar mücadelesinin keskinleşmesine bağlı olarak bu eğilim de gelişiyor.
Lenin, “sınıfsal bölünme, tabiki, siyasal kümelenmenin nihai temelidir; son tahlilde, tabii ki bu kümelen- meyi her zaman belirler” diyordu. Siyasal kümelenmeler hemen birden bire ortaya çıkmaz. Açıktır ki, siyasal mücadele birbirinden kopmaz bir bütünün iki parçasıdır. Öğrencilerin siyasal mücadelesi olmaksızın birbirinden kesin hatlarıyla ayrılmış siyasal kümelenmeler mümkün olamaz. Lenin'in de belirttiği gibi, “nihai temel” işte tarihsel gelişme süreci içinde öğrencilerin siyasal bilincinin yükselmesi ve toplumda cereyan eden siyasal mücadelenin onları da sarmasıyla gerçekleşir. “Bu son tahlile ancak bazen yıllar ve on yıllar süren uzun, inatçı bir mücadeleyle, bazen siyasal bunalımiar biçiminde fırtına gibi patlak veren, diğer zamanlarda sönen mücadeleyle varılır” diyen Lenin, bu gelişim sürecinin nasıl bir seyir izleyeceğini açıklıkla ortaya koymaktadır. Bugün gençlik içerisinde siyasal kümelenmeler belirginleşmemiş olsa da, gelişmenin yönü bu doğrultudadır.
Gençlik hareketi başlarda, Yarın, Gökyüzü gibi değişimci odakların etkileri nedeniyle reformcu doğrultudaydı. Daha sonrasında reformizmi ÖDP, TKP, EMEP vb. akımlar üstlendiler.bu akımların rollerini oynamalarına bağlı olarak gençlik hareketini etkilediler. Keza bu akımların reformizmine DHKP-C, MLKP, vb. gibi akımların "sol" oportunist yaklaşımları, grupçulukları ve az olsun benim olsun tutumları çanak tutmuştur. Gençik hareketi tüm olumsuzluklarına rağmen istenen gelişme ve örgütlülük çizgisinde olmasada devrimci bir doğrultuda gelişmesini sürdürüyor.
Belirtildiği gibi, hareketin kitlesel tabandadır, gençlik kitlesinin geniş kesimlerini kucaklamış değil. Bu hareketin en önemli zaaflarından biridir. Hareket kitleselleşmediğinden bir kısır döngünün oluşması kaçınılmazdır. Kısır döngü ise hareketin kendi kendisini yiyip bitirmesini, yozlaşmayı getirir. Zayıf umutları erken söndürür, güven kırıcı bir rol oynar. Bugün öğrenci gençliğin kitle örgütleri, derneklerdir. Ama dernekler de, gerek sayı bakımından ve gerekse de kitlesel bakımdan oldukça yetersizdir. Gençlik hareketinin kitleselleşmesi, kitle tabanının genişlemesi bir yönüyle, derneklerin geliştirilip, güçlendirilmesinden, kitlesel bir karaktere kavuşturulmasından geçmektedir. Geniş gençlik kesimlerinin sahiplenmemesi öğrenci derneklerinin özgül zaaflarından biridir.
Gençlik hareketi içerisinde boy veren olumsuzluklardan biri de grupçuluk hastalığıdır. Revizyonistler, reformistler gençlik hareketi içerisinde de bölücü bir rol oynarlar. Grupçuluk olarak söz konusu yapılan elbette ki bu değil; devrimci yoğunlukların grupçuluğudur. Buda sonuçta bölücü bir rol oynar, bölünmeyi koşullandırır, yani revizyonistlerin, reformistlerinkiyle sonuçta aynı kavşakta buluşur. Gençlik hareketi içerisinde yeterli bir dayanışma da yoktur. Bu da, zaten zayıf olan hareketi, daha da zayıf düşünnekte, dinamizm kazandırmamaktadır. Öte yandan, hareketin önünde geniş çaplı yasal ve fiili engeller var. Gençliğin her ileri atılışı onlarla yüzyüze geliyor. Bugüne kadarki, gelişmelerinde doğruladığı engellerin ancak mücadeleyle kaldırılacığıdır. Demek ki, hareketin ilerletilmesi devrimci bir çizgide sürdürülmesi bu engellerin aşılmasıyla ve bunun içinde kararlı bir mücadeleye bağlıdır. Öğrenci gençlik hareketinin geliştirilmesi için, doğru devrimci anlayışların, pratiklerin geliştirilmesi, egemen kılınması şarttır. Doğru bir kitle çizgisi ve politik taktiklerle geniş öğrenci kitlesi derneklere ve eyleme çekilmelidir. Dernekler kitleselleştirilmeli, kitleselleşmeyi engelleyen ''sol' sekter ve grupçu teori ve pratiklere karşı aktif bir ideolojik ve politik mücadele yürütülmelidir. Faşist diktatörlüğün yasal ve fiili saldırıları geniş öğrenci kitleleri seferber edilerek göğüslenebilir. Öğrenci hareketinin dışında kalan geniş kitle mutlaka mücadeleye çekilmeli ve örgütlendirilmelidir.
Tüm marksist-leninist, devrimci demokrat ve ilerici güçler arası eylem birlikleri yaratılmalı, yaygınlaştırılmalı, yetkinleştirilmeli, kalıcı birliklere dönüştürülmelidir. İkeli eylem birliklerinin dlişmanı olan liberal opotunizme de eylem birliklerini engelleyen dar grupçuluğa karşı da amansızca dövüşmeli, eylemlerde, derneklerde, platformlarda, vb. güçlü anti-faşist eylem birlikleri kurulmalıdır.
Devrimci sosyalist gençlik hareketinden gençler, bu konuda örnek, militan, fedakar bir pratik sergilemeli, farklı politik yoğunlukların taraftarları olan Marksist-Leninist gençlerle sıkı bir koordine ve dayanışma içinde olmalıdırlar.
1972’de İbrahim Kaypakkaya yoldaşın önderliğinde kurulan komünist hareket 1975’de gençlik politikasının temellerini attı. Komünist hareket, daha politik bir hareket olarak doğuşuyla birlikte, bağımsız bir komünist gençlik hareketi yaratma perspektifine sahipti. 1978’de gelindiğinde, gençlik politikası; gençliğin öncü, cephesel ve mesleki örgütlerine ilişkin çizgi derinleştirildi, olgunlaştırıldı. 1988’de kuruluşu ilan edilen Genç Komünistler Hareketi (GKH), 1978’de olgunlaştırılan politikayı kendine rehber aldı ve günün politik koşullarına uygun geliştirmeye çalıştı. Ne ki oportünist birlik sonucu GKH dağıtıldı. Hareket’in M-L çizgisini sürdüren ve mirasına sahip çıkan Komünist Parti-İnşa Örgütü (KP-İÖ), Genç Komünistler Hareketi (GKH)’yı yeniden oluşturmak ve gençlik mücadelesine konsomolla müdahale etmek için uğraşıyor.
Gençlik, gelecekti. Geleceğin temsilcisi olan proletaryanın gençliği kazanmak istemesi doğaldır. Çünkü kapitalizmde gençliğin geleceği yoktur. Gençliğin geleceği sosyalizmdedir. Sosyalizmi ise kurmaya yetenekli tek sınıf proletaryadır. Bundan dolayıdır ki halk gençliği proletaryanın saflarında, Türkiye proletaryasının öncü politik kurmaylarından komünistlerin saflarında birleşmelidir.
Broşürde ortaya konulan politika, Genç Komünistler Hareketi’nin temel politikasını yansıtma tadır. Bu politika yalnızca Genç Komünistler Hareketi’nin değil, aynı zamanda, tüm devrimci ve sosyalist gençlerin eline verilmiş güçlü bir silahtır. Oportünizme, revizyonizme, reformizme karşı mücadelede bu Leninist silah kuvvetli bir biçimde kullanılmalı, gençlik, komünist hareketin saflarına kazanılmalıdır.
I. Bölüm
*Giriş
Bugün yüksek öğrenim gençliğinin mücadelesi istenen düzeyde olmasa, çeşitli gel gitler yaşasa dağınık ve bölüp pörçükte olsa gelişmeye devam ediyor. Yüksek öğrenim gençliğinin, halk gençliğimizin mücadeleci geleneği yaşatmaya çalışması şüphesiz olumludur. Ancak bu olumlu gelişme, daha başında beraberinde ciddi zaafları da taşıımaktadır. Bu zaafların mücadeleye verdiği ve vereceği zararlar, pratik içinde önümüzdeki süreçte daha iyi görülecek AÜT’tir. Görev; bunları aşmak, ya da en aza indirmektir.
Halk gençliğinin, özel olarak da yüksek öğrenim gençliğinin durumu, şüphesiz bir parçasını oluşturduğu geniş anlamda devrimci hareketin durumundan ve karşı karşıya bulunduğu sorunlardan elbette ki ayrı değildir. Zira Dimitrov’un da belirttiği gibi, “bu sorun sadece gençliği ilgilendiren bir sorun değil, genel sosyalist hareketin bir sorunudur”. Demek oluyor ki, gençlik sorunu, genel devrimci ve sosyalist hareketten bağımsız ele alınamaz, onun karşı karşıya bulunduğu sorunlardan soyutlanamaz. Çünkü gençlik sorunu, yalnızca gençliği ilgilendiren ve onun çözmesi gereken bir sorun değildir.
12 Mart yenilgisinden sonra gençliğin mücadelesinin yeniden canlanmaya başlaması, gençlik sorununu yeniden gündeme getirmişti. Devrimciler ve Marksist-Leninistler bu soruna eğilmişti. 12 Eylül darbesiyle, gençlik hareketi açısından da yeni bir döneme girildi. Gençlik sorunu yine gençliğin ve devrimcilerin ve Marksist-Leninistlerin gündeminde komünistlerin konuyla ilgili düşüncelerini ortaya koymak gerekiyor.
*Tanım
Gençliğin tanımlanmasına ilişkin olarak genellikle biribirine benzer şeyler söylenmektedir. Bu tanımlarda gençliğin sosyal bir sınıf olmadığı kabul edilmekte, gençliğin insan yaşamının belirli yaş sınırları içinde yer alan toplum kesimini ifade ettiği noktalarında genellikle birleşilmektedir. “Sosyal bir sınıf deyince, üretimde birbirine benzer bir rol oynayan, ötek insanlara karşı birbirleriyle aynı ilişkiler içinde bulunan kişiler topluluğu anlaşılır.” Lenin’in bu özlü tanımı dikkate alındığında gençliğin bir sınıf olmadığı açık bir şekilde görülür. Bu sınıf tanımlamasıyla beraber yukarıda değindiğimiz gençlik tanımlaması ele alındığında gençliğin homojen bir grup değil, tersine toplumdaki tüm sınıf ve tabakalara tekabül eden, ancak belirli bir yaş dönemine özgü benzeş, bağımsız özellikleri olan heterojen bir toplum kesimi olduğu kolayca kavranabilir.
Buradan çıkarılması gereken diğer bir sonuç; gençliğin toplumdan göreceli bir bağımsızlığının olduğudur. Fakat bunun da kavranması gerekmektedir. Bu olmadığında, sınıflarüstü gençlik tahlillerine varmak kaçınılmaz olur, olmaktadır...
İşçi, köylü gençliğin sınıfsal konumu açık ve belirgin olduğu için, sınıflarüstü gençlik tahlilleri, öğrenci gençliği ele alışta kendisini göstermektedir. Gençliğin toplumdan göreceli bağımsızlığı, öğrenci gençlik söz konusu edildiğinde daha açık bir biçimde kendini ortaya koymaktadır. Bu durumda, doğru bir biçimde meseleye bakmayanlar şüphesiz işin başında sapacaklardır. Bu sapma, 12 Eylül öncesi dönemde olduğu gibi, bugünde vardır, sürdürülüyor, doğal olarak öğrenci gençlik tanımlaması üzerinde daha fazla durmamız gerekmektedir. Öğrenci gençlik; farklı sınıfsal kökenlere sahip, doğrudan üretim faaliyetinde yer almayan, öğrenim işiyle uğraşan gençlik kesimini ifade etmektedir. Öğrenim işiyle uğraşması, onun, toplumsal yapıyı daha kolay kavramasına,daha çabuk politize olmasına yardımcı olmaktadır. Öğrenci gençlik, bir sosyal sınıf değildir. Bu doğru. Ne ki, sınıflarüstü bir varlık olmadığıda bir diğer doğrudur.
Tam da burada soruna yanaşımda
şu iki sapmayı anmak gerekiyor
Birincisi; gençliğin kendine özgü, benzer, bağımsız özellikleri (kolay kavrama, yeniliğe açıklık, atılganlık, aktiflik, vb.) abartılarak gençliği sınıfsal konumunun gözardı edilmesi, sınıfsal konumun belirleyiciliğinin reddedilmesidir. Bu da sonuçta sınıflar üsttü gençlik tahlillerinde ifadesini bulmaktadır.
İkincisi; sınıfsal konumu abartılarak, gençliğin toplumdan göreceli bağımsızlığının reddedilmesidir. Bu anlayış sonuçta, gençliğin bağımsız örgütlenmesinin insiyatifınin reddedilmesinde somutlaşmaktadır.
Öğrenci gençliğin sınıfsal konumu, düzene tepkisinde belirleyici bir öneme sahiptir. Benzeş-bağımsız özellikleri ise, gençliğin toplumun diğer sınıf ve tabakalardan bağımsız örgütlendirilmesinde tayin edici bir rol oynar. Önemli olan, gençliği ve onun düzene karşı mücadelesini, sınıfsal bir temele dayandırmak, bu temeli esas almak, gençliğin benzeş-bağımsız özelliklerinin mücadeledeki önemini yerli yerine oturtmaktır.
Öğrenci gençlik her ne kadar sosyal bir sınıf değilse de toplumu oluşturan sınıflardan bağımsız, onlardan tecrit durumunda da değildir. Toplumun çıkarlarının zıt sınıflara bölünmüş olması ve bu sınıflar arasında cereyan eden mücadele toplumun her kesitine yansır, onu etkiler. Bunun bir sonucu olarak toplumda farklı siyasal kümelenmeler oluşur. Örneğin ilericiler, reformcular, devrimciler, Marksist-Leninistler... vb. Bu siyasal kümelenmelerin her biri bir sınıfı oluşturmamakla beraber, bir sınıfa tekabül ederler. Eşsel bir anlatımla da, öğrenci gençlik toplumun siyasal kümelenmesine karşılıklanan bir siyasal kümelenme oluşturur. Farklı sınıf çıkarları, zorunlu olarak toplumun siyasal kümelenmesinde yansımaktadır. Bu durum, siyasal kümelenmenin nihai temelinin sınıfsal bölünme olduğunu ortaya koymaktadır.
Öğrenci gençliği ele alışta bu noktanın kavranmayışı, yanılgılara neden olur, olmaktadır. Lenin öğrencileri söz konusu yaparak şöyle diyordu: “Çünkü onlar, aydınların en duyarlı kesimidir ve aydınlara bu ad, tam da bir bütün olarak toplumdaki sınıf çıkarlarının ve siyasal kümelenmelerin gelişmesini en bilinçli, en kararlı ve en kusursuz biçimde yansıttıkları ve belirtikleri için verilir.” (Marksizm ve Gençlik, s. 98) Lenin aynı yerde Rus toplumunu ve öğrenci gençliği altı kümeye ayırıyor ve bu kümelenişi şöyle ifade ediyordu:
“...Günümüz öğrencileri arasında altı siyasal küme buluruz: Gericiler, ilgisizler, okulcular, liberaller, sosyalist devrimciler ve sosyal-demokratlar. Sınıf zıtlıklarının (göreceli) başlangıçsal gelişimi, siyasal eldeğmemişliği, nüfusun büyük ezici çoğunluğunun polis zorbalığı yönetimi altında ezilmiş ve çiğnenmiş durumuyla, bir bütün olarak Rus Toplumu, tam bu altı kümeyle nitelendirilir, yani; gericiler, ilgisizler, yükselişçiler, liberalier, sosyalist devrimciler ve sosyal demokratlar.” (age, s. 98)
Görüldüğü gibi, Lenin, Rusya toplumunda oluşan siyasal kümelenmeleri nedenleriyle birlikte, açıklıkla ifade etmekte ve öğrenci gençliğin de tamamen buna uygun kümeleniş gösterdiğini ortaya koymaktadır.
Vurgulamak gerek; bu siyasal kümeleniş, geçici ve rastlantısal değildir. Açık ki, bu durum, sınıflar arasında süren mücadelenin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu mücadele, toplumun tüm kesimlerine yayılır ve onları etkiler. Öğrenci gençlikde, bu durumdan azade olmadığı gibi, tersine kendine özgü bağımsız-benzeş özelliklerinin de etkisiyle, bu mücadelede yerini alır. Bu bakımdan, gençliğin siyasal kümelenmesinin dışında aranamaz. Demek oluyor ki, eğer toplumda siyasal kümelenme olsaydı öğrenci gençlik içinde de siyasal kümelenmeler olmazdı. “Öğrencilerin” -diyordu Lenin- “siyasal kümelenmeleri, bir bütün olarak toplumun siyasal kümelenmesine karşılıklanmasaydı, öğrenciler şimdi ne iseler o ola- mazlardı.” (age, s.98) Yani, eğer toplumda gerici, reformist, devrimci, vb. oluşan siyasal kümelenmelete öğrenci gençlik içinde oluşan siyasal kümelenmeler karşılıklanmasaydı, şimdi devrimci, gerici, okulcu, vb. olan öğrenciler bu nitelikleriyle anılmazlardı, bôyle bir niteliğe bürünemezlerdi.
*Kısa tarihçe
Türkiye gençlik hareketinin geçmişini özet bir tablo olarak vermek gerekiyor. Üç döneme ayıracağız. 1960. ‘75 Arası: ‘60'lı yıllarda öğrenci gençliğin hareketi, başlangıçta akademik istemlerle geliştiyse de, bu kısa sürdü. Hızla anti-emperyalist ve anti-faşist politik bir harekete dünüştü. Anti-emperyalist devrimci özellikleri kuvvetli olan yüksek öğrenim gençliğinin hareketi,hız1a işçi sınıfı eylemleri ve demokratik köylü eylemleriyle dayanışma içine girdi. Hatta işçi ve köylü hareketinin en önünde yürümeye çalışarak, gerici egemenliğe karşı savaşımı yükseltti. Daha başından başlayarak, gençliğin devrimci hareketine karşı, Demirel'in aşın gerici iktidarı önce ağırlıklı olarak Komünizmle Mücadele Derneği'nde örgütlü dinci gerici gençlik hareketini, devamla ağırlıklı olarak Nazi taslağı Türkeş'in faşist gençlik hareketini örgütleyip, resmi gericilikle koordineli olarak saldırıya geçirtti.
Faşist MHP ve Ülkü Ocakları’nın kadroları bu dönem boyunca, ülkenin dört bir yanında gizli kamplarda askeri komando eğitimine tabi tutuldular, silahlandırılarak devrimci gençlik hareketinin militanlarını katletmeye seferber edildiler. Kötü ünlü Kanlı Pazar ve diğer sivil faşist saldırılarla, resmi destekle, onlarca devrimci gençlik önderleri katledildi.
Demirel'in "bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz" sözleri ve o dönemin ünlü Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın ''ülkücüler vatanseverdir" diyerek faşist gençlik örgütlerinin kongrelerine kutlama mesajları göndermesinde de somut ifadesini bulan iktidar ve MHP'1i gençlik örgütlenmesi ortaklığınca, gençliğin devrimci hareketi, amansızca ve katlianicı saldırılarla engellenmeye ve yok edilmeye çalışılıyordu. Devrimci gençlik hareketi, bu faşist katliam ve saldırılarla her adımda dişe diş ve zorlu savaşımlardan geçerek ilerleyecekti. Devrimci gençlik hareketini, faşist saldırdarla uzlaşma önererek, "Ortanın Solu'' sloganıyla çıkan CHP'nin kuyruğuna gençliği takarak, engellemeye çalışan, diğer bir akım ise, reformcu Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu'ydu. Bu hareket de reformcu karşı devrimci çabalarında başarıya ulaşamayıp, devrimci gençliğin savaşımım engelleyemedi.
Gençlik mücadelesi bu dönemin başlarında reformcu bir parti olarak kurulan TİP ve ilerici gençlik örgütü FKF etrafında toplanmıştı. TİP’in parlamenter reformculuğunu ve giderek etkisini artırarak, TİP’i ele geçiren Aren-Boran revizyonizmi, gençliğin ant-emperyalist ve anti-faşist mücadelesini, önüne barikatlar kurarak söndürmeye çalışıyordu. Gençliğin yiğit mücadelesi TİP'in gerici barikatlarını yıkarak gelişti. FKF, DEV-GENÇ, örgütlenmesine dönüştü. Gençlik mücadelesine önderlik eden DEV-GENÇ, ülkedeki devrimci siyasal savaşıma da pratikte önderlik ediyordu. Anti-emperyalist temelde yürütülen mücadele, halk kitleleri içinde sempati yaratıyor giderek kitlelerin daha geniş kesimlerinin sempatisini topluyordu. Gençliğin gelişen savaşımı, bütün aktifliğine rağmen marksist-leninist bir önderlikten yoksundu. Bu durum, gençlik hareketinin reformcu askeri darbe için çalışan Mihri Belli'nin oportünist düşüncelerinin etkisine girmesine elverişli ortam yaratıyordu. O dönemde devrimci gençlik kitlesinin üzerinde en çok Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı revizyonizminin etkisi oldu. Bu değişimci düşüncelerin etkileri gençlik hareketi üzerinde, kemalist ideolojinin ve temel kurumlar hakkında ham hayallerin etkisinin varolmasını koşullandırıyordu.
'60'lı yılların sonlarına doğru başını Mihri Belli'nin çektiği ASD çevresinin bölünmesiyle PDA çıktı. PDA, öz olarak, Mihrici oportünist ve darbeci düşünceler temelinde yükseliyordu. Mihri Belli'nin darbeci emellerle sırt sıvazlama politikası, aktif mücadele yürüten gençlik önderlerini etrafında tutabilmesine yetmedi. Bir müddet sonra bunlar da Mihri'yi kendi başlarına bırakarak ayrıldılar.
DEV-GENÇ'in yönetimini elinde tutanlar ise, giderek devrimci maceracı bir eylem çizgisini sistemleştirdi ve ideolojik-siyasal alanda Belli'nin etkisiyle, uluslararası küçük burjuva devrimci maceracı akımların etkilerini birleştiren bir çizgi meydana getirerek, cephe hareketini örgütlediler. Marksist-Leninist hareketin öncülüğünde işçi sınıfı hareketiyle birleşmeyen bu militan ve büyüyen devrimci gençlik hareketi, 12 Mart'ın sert saldırılarına karşı, yiğitçe savaşım vermesine karşın, eziliyordu. Deniz’lerin fokocu küçük burjuva devrimci hareketi de, DEV-GENÇ’in ve Devrimci Öğrenci Birliği (DÖP)’nin savaşımı içinden doğdu. Kaypakkaya’nın önderlik ettiği komunist hareket de, önderlerini bu dönemin militan devrimci gençlik içinden aldı.
Aynı dönemde ülkemizde emperyalizme bağımlı kapitalist gelişmenin daha ileri varmasının bir sonucu olarak, sınıflar arasındaki çelişkiler derinleşiyor, siyasal mücadele genişleyerek ve derinleşerek sürüyordu. Bunun sonucu olarak toplumdaki siyasal kümelenmeler, açık ve belirgin bir biçimde kendini ortaya koyuyordu. Önceleri devrimci diye ortaya çıkan bir takım siyasal kümeler, reformculukta konaklıyor, bir kısmı karşı devrimci kampı da yerini belirliyor, karşı-devrim kampı da kendi aralarında kesimlere bölünüyordu. Yeni yeni devrimci kümelenmeler ortaya çıkıyor ve bu arada, proletaryanın siyasal önderleri komunistler ortaya çıkıyorlardı.
1970'li yıllar; yüksek öğrenim gençliğindeki saflaşmanın hızlandığı yıllardır. Ve bu saflaşma toplumdaki saflaşmanın vardığı açık ve belirgin konumun da bir ifadesiydi. Gençlik 50 küsür yıllık reformizmin ve sağ oportünizmin egemenliğine tepki duyuyor, reformcu, sağcı odaklar hareketin ana gövdesini oluşturan gençliğin militan kesimlerinden hızla tecrit oluyorlardı. Yüksek öğrenim gençliği hareketi ağırlıklı olarak DEV -GENÇ, gençliğin devrimci politik merkeziydi, bir tür cephe örgütüydü. Bu yıllarda, hareketin en büyük avantajlarından biri, bölünmemiş olmasıydı. Aslında DEV–GENÇ gibi bir örgütlenmenin yaratılması, gençliğin anti-emperyalist, anti-faşist mücadelesinin ulaştığı boyutu da gösteriyordu. Hareket büyük kazanımlar elde etmiş, kitlesel bir boyut kazanmış ve kararlı bir çizgide gelişimini sürdürmüştü. Öğrenci gençlik hareketinde bu yıllarda giderek egemen hale gelen devrimci maceracılık, Guaveracılık, vs. idi. Modern revizyonizmin de azımsanmayacak bir etkisi, komunist hareketin önderleri, aynı zamanda o yıllarda oluşturulan devrimci ve marksist-leninist yoğunlukların da kurucularıydı. Bunların, 12 Mart darbesi karşısında kısa sürede dağıtılmasıyla, devrimci gençlik hareketi de kısa sürede ezilmiş ve hareket oldukça güç kaybetmişti. Gençlik yenilmişti. Fakat direnişsiz bir yenilgi olmamıştı bu. Ôzellikle gençlik önderleri ciddi bir direniş sergilemişlerdi.
*75–80 arası
12 Mart yenilgisi toplum açısından olduğu gibi, gençlik açısından da uzun sürmedi. 73’ün sonlarından başlamak üzere yenilgi dönemi girerek aşılmaya başladı. Bir önceki dönemin devrimci etkilerin henüz silinemediği '75'e gelindiğinde yüksek öğrenim gençliğinin mücadelesi yeniden yükselişe geçti. Hareket kısa sürede kitlesel bir karakter kazandı. 1976'dan başlayarak hareket kitlesel olarak açık bir kutuplaşma yaşandı. Daha başlangıç, noktasında hareket bölünmüştü. Bütünsel bir gençlik hareketi yaratılamamış, hareket gruplararası parçalanmışlık çizgisinde gelişmesi göstermişti. Toplumdaki genel sınıf mücadelesinin gelişmesinin ulaştığı boyutlara bağlı olarak, gençlik hareketinin kapsamı da genişlemişti. Önceleri çoğunluk1a üniversite duvarlarının dışına taşmayan gençliğinin mücadelesi, yüksek öğrenim gençliğininki gerek militanlık ve aktifliği, gerekse kitleselliği açısından geçmişti.
Devrimci hareketin kapsamı, işçi, köylü, öğrenci gençlik yönünde alabildiğine genişlemişti. Gençliğin faşist diktatörlüğe karşı siyasal mücadelesi aynı zamanda gençliğin ekonomik ve kültürel talepleriyle birleşerek, bu temel üzerinde bir devrimci gençlik cephesinin oluşturulması görevi açık olarak kendini dayatmıştı. İşçi, köylü, öğrenci gençliğin birleştirilmesi, bu birliğın siyasal bir örgenlikte cisimleştirilmesi doğru bir tarzda kavranamıyor, bu örgenlik anti-emperyalist, anti-faşist cephe örgütü, olarak ele alınamıyordu. Ülke çapında bolca dernek, federasyon vb. vardı. Fakat bunlar grup dernekleri yâda grup fedarasyonlarıydı. Gruplararası çatışmaların gençliğe de yansımasıyla daha da kötü bir hal aldı. Bu zaten bölünmüş hareketi daha da zayıflatıyor farklı gençlik grupları arasındaki rekareti ve düşmanlıkları daha da körüklüyordu. Türkiye devrimci gençlik hareketi, hem tarihinde ilk defa bu denli kitleselleşmiş ve hem de bu denli bölünmüş, parçalanmıştı. 1980 Eylülüne yaklaştıkça gençliği adeta yorgun düşmüştü. Özellikle gruplararası çalışmalar, grupçuluk, yanlış mücadele anlayışları onu güçten düşürmüştü. Hareket daha fazla ileriye götürülemiyordu. Hareket, bölünmüşlük ortamında ve bir dizi olumsuzluk içerisinde kısırlaşmaya doğru gidiyordu vb. Bu yeni dönemde akademik kazanır ve örgütlenmelere yeterince sahiplenilmediğini de bütün bunlara eklemek gerekiyor.
Bu dönemde, Nazi taslağı Türkeş ve MHP'nin faşist gençlik örgütlenmesi Ülkü Ocakları, ÜGD’nin katliamcı saldırıları Latin Amerika'daki ölüm Mangaları'nın saldırıları boyutuna ulaştı. Binlerce işçi, köylü ve özellikle öğrenci genç, ayrıca aydın, bu faşist katil sürülerince katledildi. Gerek faşist Milliyetçi Cephe (MC) Hükümetleri döneminde doğrudan Hükümet tarafından, gerekse Hükümette yeralmadıklan dönemlerde yine faşist diktatörlükle koordine içindeki tek tek ve toplu katliamlarla binlerce devrimci genci katlettiler. Devrimci gençlik hareketi bu dönemde. Faşist katil sürüleri ve destekçileriyle can bedeli bir savaşım vererek, yolunda yürmek zorunda kaldı.
*12 Eylül ve Gençliğin kayıpları
12 Eylülcü1er, işçi sınıfı, emekçiler ve diğer gençlik kesimlerini olduğu gibi, yüksek öğrenim gençliğini de zorbalıkla karşıladılar. Geniş anlamda devrimci hareketin ana direklerinden birini teşkil eden yüksek Oğrenim gençliği, doğal olarak baskıları da önemli bir bedeli olacak, oldu da. Öyle ki,12 Eylül adeta gençlik düşmanlığiyla özdeşleşti. Genel demokratik halk hareketinin aldığı yenilginin bir parçası olarak yüksek Oğrenim gençliği de yenildi. Yüksek ve orta öğrenim gençliği açısından da, bu direnilerek alınan bir yenilgi olmadı ve doğal olarak sonuçları da daha ağır, acılı ve moral bozucu oldu.
Eylülcülerin saldınları karşısında kayda değer bir direniş sergilemeyen yüksek ve orta öğrenim gençliği de var olan ve uzun yıllar süren mücadele sonucu kazanılan sınırlı demokratik haklarını da koruyamadı, kazanımları gaspedildi. Yüksek ve orta öğrenim gençliğine karşıda saldırılar son derece planlı geliştirildi. Önce, mücadelenin önderleri safdışı edildi. Sonra, öğrencilerin mücadelesini tümüyle bastırmanın yoluna gidildi. Öğrenci gençliği mücadeleden soyutlamak, “klasik” yöntemlerle yapılabilecek bir şey değildi. Eylülcüler, kendisine çok yanlı ve geniş kapsamlı bir baskı politikasını temel aldılar. Uzayan süreçte, öğrencilerin yetersizliklerini, zaaflarını, sorunlarını, geniş bir kitlenin siyasal geriliğini, tecrübesizliğini, burjuva ideolojisinden etkilenmelerini, vb. oldukça iyi kullandılar. Amaç, yüksek öğrenim gençliğinin de mücadeleci geleneğini ve ruhunu çalmak ve bin bir yolla bunda geçici olarak başarılı da oldular.
Bütün okullar kışlalara çevrildi. Öğrenci gençliğin demokratik, akademik ve kültürel faaliyetlerini sürdürmek için en ufak bir legal olanak dahi yok edildi. Olanaklar yok edildiği gibi, karşı propaganda da son derece geliştirildi. lrkçı, şoven ve asimilasyoncu faaliyet alabildiğine yoğunlaştırıldı. Eylülcüler, eğitim sistemine baştan beri damgasını vuragelen bağnaz milliyetçiliği, gericiliği ve militarizmi daha da sistemli hale getirdiler, faşist karekterini derinleştirdiler.
Eylülcüle rotoriter-ataerkil niteliklerinin ve her alanda sergiledikleri faşist kışla yöntemlerinin doğal bir sonucu olarak hazırlattırdıkları Yüksek Öğrenim Yasası, öğrenciler politikayı yasaklayan diğer yasalar, tepeden tırmağa kadar faşsit-gerici bir karekterde olduğu gibi, hazırlanışı bakımından da tamamen tepeden inmeci, anti- demokratikti. Hala yürürlükte olan bu yasalarla öğrenciler politika dışı tutulurken üniversitelerin kısmi özerkliği de yok edilerek, onların bütünüyle siyasi iktidara bağımlı kılıması amaçlandı. Buna uygun olarak da, “tüm yüksek öğtimi düzenleyen ve yüksek öğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren.” Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) oluşturuldu. Gerçekte, YÖK, gerek oluşturulması ve gerekse de işlevi bakımından devlet aygıtının bir parçası olmaktadır. Böylece bu kurum aracılığıyla, üniversite ve diğer yüksek öğretim kurumlarının işleyişi bütünüyle denetim altına alındı. Bununla birlikte, '61Anayasa'sıyla üniversitelere tanınmış olan yönetsel özerklik kaldırılarak, onlar, devlet aygıtının pençesine konuldu.
'80 Eylül'ü ve Sonrası: 12 Eylül karşısında öğrenci gençlik de yenildi. Ve öğrenci gençlik açısından da bu direnişsiz bir yenilgi oldu. Kuşkusuz bunun derin etkileri oldu ve bunlar hala bütünüyle de aşılabilmiş değil.
Gençlik hareketi de hızla yükselişe geçemedi. Kuşkusuz bunun birçok nedeni var. İlkin; yenilgi oldukça ağır ve kapsamlıydı. Ve dahası direnişsiz alınması, sonuçlarını daha da acılı kıldı. lkincisi, genel sınıf mücadelesi yükselişe geçmemişti. Oysa gençliğin mücadelesi de, toplumdaki genel sınıf mücadelesinin gelişmesine bağlı olarak gelişebilirdi. Üçüncüsü; devrimci demokrat yoğunluklar ve komünist hareket, saldırılar karşısında büyük bir oranda tasfiye edilmesine bağlı olarak, uzun süre gençliğe müdahale etme durumunda olmadılar. Gençlik ağır baskılar altında bunaldı. Gerici- faşist propagandanın etkiside ve apolitikleşme ortamında yeni bir kuşak yetişti. Ağır faşist baskılar altında, gençliğin anti-faşist bilinci büyük bir oranda bozuldu, vb.
1980-85’ten itibaren yüksek öğrenim gençliğinde gözle görülür kıpırdanmalar oldu. Yasal boşluklardan yararlanılmaya çalışıldı. Sınırlı ölçüde dernekleşmeye gidildi. Revizyonistler burada da dönemin akbabaları ol- duklarını göstermek istercesine davrandılar. Devrimci ve komünist hareketin dolduramadığı boşluğu onlar doldurmaya çalışular Bu bağlamda belli etkileri de olmadı değil. Hareket geliştikçe, kitlesellik yanı arttıkça, Yarın, Gökyüzü gibi odaklar ayak bağı olmaya başladılar. Onlar, rollerini ancak bir yere kadar oynayabilirlerdi. Bu rollerine uygun olarak mücadeleyi belli sınırlar içerisinde tutmaya çalıştılar. Hareket kendilerini aştığında da onu sabote etmeye çabalıyorlar. Ayrıca değerlendirileceği üzere, hareket, bir süreden beridir henüz kitlesellik yanı, vb. zayıf olsa da radikal bir çizgide gelişimini sürdürüyor. Tek tip dernek dayatmasının boşa çıkarılması, yüksek öğrenim gençliğinin bu yıllardaki mücadelesinde bir dönemeci oluşturuyor.
Yapılan ve sürdürülen yasal ve fiili saldırı ve düzenlemelerle, üniversiteler bol miktarda kalitesiz öğrenci mezun edecek birer yüksek meslek okulu, öğretim üyeleri de birer ders verme makinesi haline getirildi. Bunun sonucu olarak, üniversitelerin ve yüksek öğrenim kurumlarının zaten pek yüksek olmayan akademik düzeyleri daha da düştü. Eylülcüler, zaten son derece sınırlı ölçüde varolan bilim ve eğitim ortamındaki kısmi özgürlüğü de tamamen yok ettiler. Onların amacı, zaten “geri kalmış” olan kapitalistlerin fabrikalarında, işyerlerinde çalışacak mesleki ve teknik eleman yetiştirmek ve üniversiteleri de toplumsal eleştiri duyusundan yoksun ve “zararlı” düşüncelerden arındırılmış olan bu gibi robot insanların kitle halinde üretildiği birer atölyeye dönüştürmekti.
Emekçi halk gençliğinin üniversitede eğitim görmesi daha da zorlaştırıldı. “Yüksek öğretimde imkân ve fırsat eşitliğini sağlayacak önlemler” adına yapılan düzenlemelerle, dar gelirli halk gençliğinin zaten çok kısıtlı olan yüksek öğrenim görme olanakları daha da kısıtlı haIe getirildi. Öğencilere “harç” ödeme zorunluluğu getirilerek, yüksek ôğrenimin paralı hale getiririlmesi hedeflendi.
Okullarda öğrenci derneklerinin kurulması ve öğrencilerin bu derneklere üye olabilmeleri siyasal iktidarın uydusu durumundaki rektörlerin iznine bağIanarak, ôğrencilerin örgütlenme ôzgürlüğünü “kısıt1ayan” öğrencılere, boykot, işgal gibi eylemlere ya da "ideolojik ve anarşik'' olaylara katılan öğencilere daha ağır cezalar verilmesi mümkün hale getirildi. Öğrenci derneklerinin politikayla ilgilenmesi ve öğencilerin partilere üye olmaları yasaklandı vs. vb. Öğretim üyelerinin bütünüyle egemen sınıflara bağımlı hale getirilmesi planlandı. Bu açıdan ayak bağı görülen yüzlerce üyesi tasviye edildi. YÖK’e ve üniversitelerin yönetimine faşistler ve şeriatçı gericiler dolduruldu. Öğretim üyelerinin siyasal partilere üye olmaları yasaklandılandığı gibi, kamu yararına çalışan dernekler dışındaki dernekere üye olmalarıda rektörün iznine bağlandı. Öğretim üyelerinin meslekte yükselmeleri. YÖK ve rektörlerin eline bırakıldı. Aynca öğretim üyelerinin bilimsel çalışmaları üzerinde de sıkı bir denetim kuruldu. Rektörlere, bilimsel çalışmalarını, ya da genel tutumlarını beğenmedikleri öğretim üyelerine karşı "gerekli tedbirleri" alma yetkisi verilerek, onların aşırı gerici bir disiplin altına alınması amaçlandı vs. vb.
12 Eylül döneminde ilerici ve devrimci gençlik hareketine karşı bu denli ağır ve yokedici saldırılar yöneltilirken, özellikle yüksek öğrenim gençliği içinde dinci gerici ve faşist gerici örgütlenmeler, YÖK ve 12 Eylül yönetimi tarafından serbest bırakıldılar, gelişmeleri teşvik edildi.
*Bugünkü durum
Geniş öğrenci gençlik kitlesi ekonomik, siyasal ve kültürel bakımdan yoğun bir baskı altındadır. 12 Eylülcülerin okullara ilişkin düzenlemeleri, yer yer yeni öğeler de katılarak devam ettirilmektedir. Özellikle yüksek öğrenim gençliği öğrenimini güç koşullar altında sürdürmektedir. Barınma, beslenme, eğitim malzemelerini sağlamak bakımdan imkânları ya yoktur, ya da son derece sınırlıdır. Mevcut eğitim sistemi, faşsit gerici ve şoven nitelikte olup, öğrencinin istediği bir dalda yeteneklerini geliştirmesine imkân vermemektedir. Zihinsel ve bedensel yeteneklerini köreltmektedir. Bu eğitim sistemi, düzenin devamlı sağlamayı hedeflemektedir. Bu yüzden de, öğrencileri gerçek hayattan kopararak, beyinlerini ezbere bilgilerle doldurup, onları düzenin uysal köleleri haline getirmeyi amaç lamaktadır. 12 Eylülcüler ve ardılları, yoz ve politik bakımdan duyarsız, apolitik bir gençlik tipi geliştirmeye çalıştılar, çalışıyorlar.
Her ne kadar yüksek öğrenci gençliğin siyasal partilere üye olmaları yasal hale getirilmiş olsada artık gençlikte politika yapacak dinamzm bırakılmadı korku duvarlarının günbe gün yükseltildiği üniversitelerde politikayla uğraşan ve haklarını örgütlenerek arayanlar ise sürekli faşist baskı ve kıyıma uğratılmaktadır. Dahası kendilerine yeterli kredi, vb. de verilmemekte, pek çokları sağlıklı koşullarda barınmamaktadırlar vb. Okulunu bitirenlerin ise iş garantisi ve iyi bir yaşam güvencesi yoktur. Üniversiteler her bakımdan sistemin borazanı ve ticrethanesi haline getirelerek asıl görevlerinde uzaklaştırılmışlardır.
Kültürel bakımdan da durum farklı değildir. Öğrenci gençlik, halka yabancılaşmayı sağlayıcı, yozlaştırıcı, bireyciliği geliştirici, emperyalistlerin ve egemen sınıfların faşist ırkçı-şoven ve yoz nitelikteki kültürel baskısı altındadır. Toplumun diğer kesimlerinin yaşamlarıyla öğrenci gençliğin, yaşamı arasında kopmaz bağlar yardır. Genel hatlarıyla değindiğimiz bu olgular, bu gerçeği doğrulamaktadır. Öğrenci gençliğin düzenle ilişki ve çelişkilerini belirlemede tayin edici olan (nesnel durum bakımından) yaşam koşullarıdır. Dolayısıyla öğrenci gençliğin büyük çoğunluğunun düzene karşı tepki duymasının, devrimci saflarda yerini belirlemesinin nesnel koşulları vardır. Bunun için eksik olan öznel koşullardır.
12 Eylül'le birlikte açılan yeni dönem, diğerlerinin yanı sıra, depolitizasyon, demoralizasyon, vb. tarafından belirlenmektedir. Bu ortamda ve uzayan süreçte yeni bir gençlik kuşağı yetişti. Bu kuşak doğal olarak ortamın özelliklerini taşıyacaktı ve taşıdı da. Siyasal bilinci ve duyarlılığı alabildiğine zayıfladı. 12 Eylül'ü takip eden yıllarda gençlik atıl bir durumdaydı. İlerleyen süreçte politik durgunluğun yerini, politik canlanmaya bırakmasıyla, bu aynı dönemde yüksek öğrenim gençliğinde de hareketlenmeler görüldu. Ôğrenci gençlik harekete boy verdi, saldırılar onun gelişmesini kıramadı. Aksine bugüne dek hareket radikal çizgide gelişimini sürdürdü. Öğrenci gençlik hareketi üzerinde durmak gerekiyor.
Herşeyden önce hareket, mevcut durumda yüksek öğrenim gençliğiyle sınırlıdır.
Bu hareket ise, yüksek öğrenim gençliğinin geniş kesimlerini henüz kucaklayamamaktadır. Hareketin kitlesel yönü 90’ların ortalarından itibaren dahada düşmüş ve reformist kesimlerin gençlik saflarında etkileri giderek artmıştır. Buda gnçliğin devrimci kavgaya daha güçlü katılımını zaafa uğratmıştır. Öte yandan, yüksek öğrenim gençliği hareketi henüz bir tüm olarak, keskin çizgileriyle bölünmüş değil. Bu, hareketin birlikteliği bakımından olumlu bir yandır. Bununla birlikte yüksek öğrenim gençliği içerisinde politik kümelenmeler henüz bütün boyutlarıyla belirginleşmiş değil ki bu da kötü bir şeydir. Bu toplumdaki genel sınıf mücadelesinin geriliğiyle bağlıdır. Ve kaçınılmaz olarak da aşılacaktır. Nitekim ülke çapında ve üniversitelerde politik hareketliliğin yoğunlaşmasına, sınıflar mücadelesinin keskinleşmesine bağlı olarak bu eğilim de gelişiyor.
Lenin, “sınıfsal bölünme, tabiki, siyasal kümelenmenin nihai temelidir; son tahlilde, tabii ki bu kümelen- meyi her zaman belirler” diyordu. Siyasal kümelenmeler hemen birden bire ortaya çıkmaz. Açıktır ki, siyasal mücadele birbirinden kopmaz bir bütünün iki parçasıdır. Öğrencilerin siyasal mücadelesi olmaksızın birbirinden kesin hatlarıyla ayrılmış siyasal kümelenmeler mümkün olamaz. Lenin'in de belirttiği gibi, “nihai temel” işte tarihsel gelişme süreci içinde öğrencilerin siyasal bilincinin yükselmesi ve toplumda cereyan eden siyasal mücadelenin onları da sarmasıyla gerçekleşir. “Bu son tahlile ancak bazen yıllar ve on yıllar süren uzun, inatçı bir mücadeleyle, bazen siyasal bunalımiar biçiminde fırtına gibi patlak veren, diğer zamanlarda sönen mücadeleyle varılır” diyen Lenin, bu gelişim sürecinin nasıl bir seyir izleyeceğini açıklıkla ortaya koymaktadır. Bugün gençlik içerisinde siyasal kümelenmeler belirginleşmemiş olsa da, gelişmenin yönü bu doğrultudadır.
Gençlik hareketi başlarda, Yarın, Gökyüzü gibi değişimci odakların etkileri nedeniyle reformcu doğrultudaydı. Daha sonrasında reformizmi ÖDP, TKP, EMEP vb. akımlar üstlendiler.bu akımların rollerini oynamalarına bağlı olarak gençlik hareketini etkilediler. Keza bu akımların reformizmine DHKP-C, MLKP, vb. gibi akımların "sol" oportunist yaklaşımları, grupçulukları ve az olsun benim olsun tutumları çanak tutmuştur. Gençik hareketi tüm olumsuzluklarına rağmen istenen gelişme ve örgütlülük çizgisinde olmasada devrimci bir doğrultuda gelişmesini sürdürüyor.
Belirtildiği gibi, hareketin kitlesel tabandadır, gençlik kitlesinin geniş kesimlerini kucaklamış değil. Bu hareketin en önemli zaaflarından biridir. Hareket kitleselleşmediğinden bir kısır döngünün oluşması kaçınılmazdır. Kısır döngü ise hareketin kendi kendisini yiyip bitirmesini, yozlaşmayı getirir. Zayıf umutları erken söndürür, güven kırıcı bir rol oynar. Bugün öğrenci gençliğin kitle örgütleri, derneklerdir. Ama dernekler de, gerek sayı bakımından ve gerekse de kitlesel bakımdan oldukça yetersizdir. Gençlik hareketinin kitleselleşmesi, kitle tabanının genişlemesi bir yönüyle, derneklerin geliştirilip, güçlendirilmesinden, kitlesel bir karaktere kavuşturulmasından geçmektedir. Geniş gençlik kesimlerinin sahiplenmemesi öğrenci derneklerinin özgül zaaflarından biridir.
Gençlik hareketi içerisinde boy veren olumsuzluklardan biri de grupçuluk hastalığıdır. Revizyonistler, reformistler gençlik hareketi içerisinde de bölücü bir rol oynarlar. Grupçuluk olarak söz konusu yapılan elbette ki bu değil; devrimci yoğunlukların grupçuluğudur. Buda sonuçta bölücü bir rol oynar, bölünmeyi koşullandırır, yani revizyonistlerin, reformistlerinkiyle sonuçta aynı kavşakta buluşur. Gençlik hareketi içerisinde yeterli bir dayanışma da yoktur. Bu da, zaten zayıf olan hareketi, daha da zayıf düşünnekte, dinamizm kazandırmamaktadır. Öte yandan, hareketin önünde geniş çaplı yasal ve fiili engeller var. Gençliğin her ileri atılışı onlarla yüzyüze geliyor. Bugüne kadarki, gelişmelerinde doğruladığı engellerin ancak mücadeleyle kaldırılacığıdır. Demek ki, hareketin ilerletilmesi devrimci bir çizgide sürdürülmesi bu engellerin aşılmasıyla ve bunun içinde kararlı bir mücadeleye bağlıdır. Öğrenci gençlik hareketinin geliştirilmesi için, doğru devrimci anlayışların, pratiklerin geliştirilmesi, egemen kılınması şarttır. Doğru bir kitle çizgisi ve politik taktiklerle geniş öğrenci kitlesi derneklere ve eyleme çekilmelidir. Dernekler kitleselleştirilmeli, kitleselleşmeyi engelleyen ''sol' sekter ve grupçu teori ve pratiklere karşı aktif bir ideolojik ve politik mücadele yürütülmelidir. Faşist diktatörlüğün yasal ve fiili saldırıları geniş öğrenci kitleleri seferber edilerek göğüslenebilir. Öğrenci hareketinin dışında kalan geniş kitle mutlaka mücadeleye çekilmeli ve örgütlendirilmelidir.
Tüm marksist-leninist, devrimci demokrat ve ilerici güçler arası eylem birlikleri yaratılmalı, yaygınlaştırılmalı, yetkinleştirilmeli, kalıcı birliklere dönüştürülmelidir. İkeli eylem birliklerinin dlişmanı olan liberal opotunizme de eylem birliklerini engelleyen dar grupçuluğa karşı da amansızca dövüşmeli, eylemlerde, derneklerde, platformlarda, vb. güçlü anti-faşist eylem birlikleri kurulmalıdır.
Devrimci sosyalist gençlik hareketinden gençler, bu konuda örnek, militan, fedakar bir pratik sergilemeli, farklı politik yoğunlukların taraftarları olan Marksist-Leninist gençlerle sıkı bir koordine ve dayanışma içinde olmalıdırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder