Kapitalizmin tarihsel krizine bağlı olarak dünya
ölçeğinde yayılan faşist baskı, zulüm ve emperyalist yıkım savaşları devrim
için yola çıkmış proleter devrimcilerinin önüne olağan dönemlere kıyasla çok
daha ağır ve yüklü görevler koyuyor. Tarihin bu tür kesitleri, devrimci inanç
ve iradenin, örgütsel bağlılığın sınandığı denendiği dönemlerdir. Böylesi
dönemlerde, işçi sınıfının ve emekçi yığınların mücadele tarihindeki örnek
olucu örnekleri hatırlamak, olumsuzlukları aşmak ve yenmek, sosyalist olanı
örnek almak ve en zor koşullara meydan okuyarak devrimci yükseliş için
hazırlanan komünist önderlerden ders almak büyük bir önem kazanır. Bu bağlamda,
işçi sınıfının komünist önderi Lenin’in, onun en yakın mücadele yoldaşı
Krupskaya’nın ve benzeri Bolşeviklerin devrime adanmış yaşamları unutulamaz ve
unutulmamalıdır.
Lenin ve Krupskaya’nın işçi sınıfının kurtuluş kavgasına
adanmış yaşamları, bu konudaki pek çok ciddi biyografik çalışmanın yanı sıra
Krupskaya’nın anıları sayesinde dünden bugüne ışık tutuyor. Lenin’le birlikte
ilmek ilmek örülen örnek bir devrimci mücadele ve yaşamdan doğrudan damıtılmış
bu anılar özel bir önem taşıyor. Nadejda Krupskaya (1869-1939), daha gençlik
yıllarında Çarlık Rusyası’nın zor koşullarında Petersburg’da devrimci hareket
içinde yer alan bir militan kadın savaşçıdır. 1894 yılında Sibirya’da
sürgündeyken Lenin’le karşılaşır ve Lenin’in yaşam ve mücadele yoldaşı olarak
yıllarını Bolşevik örgütlülüğü inşa etmeye adar.
Krupskaya’nın kaleme aldığı-Leninle Anılar- anılar, onun
Lenin’le karşılaştığı 1894 yılından Ekim devriminin gerçekleştiği 1917 yılına
uzanmakta ve 1919 yılına dair bazı anlatımlarla son bulmaktadır. Kuşkusuz ki,
tüm bu zaman dilimi Bolşevik mücadele açısından muazzam derecede tarihsel bir
önem taşır. Çünkü söz konusu yıllar, işçiler arasında kitle hareketinin
gelişimine, yeraltı faaliyetinin en zor koşullarında çelikleşmiş güçlü ve
sağlam bir komünist işçi partisinin yaratılışına, işçi sınıfının devrimci
bilincinin ve örgütünün güçlenişine sahne olmuştur. Bu tarihsel dönem, Lenin ve
Bolşevikler öncülüğünde proleter devrimin zaferiyle sonuçlanan mücadelelerin
dönemidir.
Lenin ve Krupskaya’nın Ekim Devrimini önceleyen ikinci
yurtdışı mültecilik yıllarının (1906-1917), bu mücadeleler tarihi içinde ayrı
bir yeri vardır. Zira bu yıllar, emperyalist savaş ortamında işçi sınıfının
komünist partilerindeki oportünizmin İkinci Enternasyonalin çöküşüne yol
açtığı, dünya proletaryasının tamamen yeni sorunlarla karşılaştığı ve yeni
yollar bulunmasının zorunlu olduğu, nihayet işçi ve emekçi yığınların katıldığı
devriminin ve yeni bir enternasyonalin doğumunun mayalandığı bir dönemdir.
Bütün bu dönem boyunca verilen mücadele derinlemesine kavranmadan, Lenin’in
Ekim Devriminin ve dünya devriminin önderliğine yükselişinin kavranamayacağını
ifade eder Krupskaya. Çünkü önderler mücadelelerin içinde biçimlenir,
mücadelelerin içinden çıkarlar ve güçlerini bu mücadelelerden alırlar. Özetle
vurgulamak gerekirse, Lenin’in yaşamıyla mücadelesinin nasıl iç içe dokunduğunu
anlamadan, işçi sınıfını zafere ulaştıran Bolşevik tarzı kavramak da asla
mümkün değildir.
Lenin ve Krupskaya’nın sıklıkla vurguladıkları üzere, bir
Bolşevik düşünce berraklığına, gerçeği görme yetisine ve kendini boş hayallere,
sol yada sağ oportünist lafazanlığa kaptırmama gibi sağlam özelliklere sahip
olmalıdır. Komünist devrimci kişiliği bu gibi özellikler temelinde gelişen Lenin’in
devrimci iradesi ve devrimci kararlılığı, dün olduğu üzere bugün de tüm
proleter devrimcilere örnektir. Genelde Asyatik-doğu toplumlarında geçmişin
derin etkileri nedeniyle kişilerin yaşamında plansızlığın, savrukluğun,
tembelliğin ağır bastığı yanlış değildi. Rusya da böyle bir ülkedir.
Ne ki Rusya’da, Lenin, Krupskaya, Sverdlov, Stalin vb.
gibi Bolşevik öncüler yalnızca dönemlerine değil geleceğe de örnek teşkil eden
yeni ve aydınlık bir yol açmışlardır. İşlerin örgütlenme ve yürütülme tarzında
Rusya’nın doğu geçmişiyle benzer izler taşıyan Türkiye’de de, proleter
devrimcileri açılan bu yoldan yürümeleri mücadelenin olmazsa olmazıdır. İşte bu
gelenek, İbrahim Kaypakkaya yoldaştan İrfan Çelik’e, Münür Dışkaya’da, Ali
Aktaş’a, Kemal Yazar’dan, Ali Ekber Barış’a, Fahri Kaya yoldaşlara uzanan
komünist hareketin çizgisinin de mayasını ve gelişiminin özünü oluşturuyor.
Hangi iş söz konusu olursa olsun, kalıcı ve sağlam bir
sonuç elde edebilmek için, yeterli çaba sarf edilmeli, ter akıtılmalı, sabırla,
inatla, ısrarla ve özenle amaca doğru yol alınmalı. Devrim ve sosyalizm
mücadelesinin geneli ve devrimci ve sosyalist kişiliğin oluşturulması açısından
da aynı kural geçerlidir. Sabırsız, plansız, özensiz ve azimsiz tarzda iş
yapanın anlamlı bir devrimci ürün vermesi ve kendi devrimci dönüşümünü
arzulanan şekilde başarması asla mümkün olmayacaktır. Tembel ve plansız, başladığı
işi sonuna kadar götürme iradesi göstermeyen, engelleri tanımaz bir hatta
yürümeyen insan her zaman başarısızlığına bahaneler uydurma peşinde olur,
performans düşüklüğünün suçunu hep koşulların ve başkalarının olumsuzluğuna,
dönemin zorluğuna, motivasyon eksikliğine vb. yükler. Sanki devrimci ve
sosyalizm mücadelesi yalnızca kolay koşullarda ve kolay dönemlerde yürütülürmüş
gibi!
Bu gibi konularda da Lenin’in yaşamı ve mücadelesi biz
komünistlere önde gelen bir örnektir. Mücadele aşkıyla ve yaşam coşkusuyla,
çalışma azmiyle dolu bu devrimci insan, aslında kendini ne zorlu koşullarda var
etmiş, nice sıkıntılara, yokluğa ve sinir bozucu durumlara göğüs germiştir.
Bilindiği ve birçok devrimcinin de yaşamış olduğu gibi, yurt dışındaki
mültecilik yılları son derece yorucu ve yıpratıcı yıllardır. Ne var ki Lenin,
her türlü zorluğa rağmen gerektiğinde sinirlerini çelik gibi germesini bilen ve
hiçbir şeyin mücadele azmini ve devrimci kararlılığını kemirmesine izin
vermeyen örnek bir Bolşevik önderdir. O nedenle o zorlu yıllar, Lenin’den
kararlı bir önder ve kitleleri zafere ulaştırmak için ihtiyaç duyulan öncü
savaşçıyı yaratmıştır.
Krupskaya, ikinci mültecilik döneminde yurt dışında geçen
yılların (1906-1917), tüm yıpratıcı yönlerine karşın, Lenin’i bir nebze bile
değiştirmediğini anlatır. Lenin tüm zorluklara meydan okuyarak, sırasında bir
göz odada az bir yemekle günü geçirmiş fakat yine eskiden olduğu gibi yoğun ve
yöntemli çalışmasını sürdürmüştür. Örgütsel sorunlarda en küçük ayrıntıya aynı
titiz ilgiyi göstermiştir. Yüz yüze gelinen gerçekler ne kadar acı olursa
olsun, onları olduğu gibi kabul ederek mücadeleyi ve yaşamı sürdürme
yeteneğinden hiçbir şey yitirmemiştir. Sorunlar ne denli kahredici de olsa,
hiçbir zaman kendisini aldatmamak Lenin’in bir özelliğiydi der Krupskaya. Yanı
sıra, Lenin elde edilen başarılarla asla sarhoşluğa kapılmamış ve her zaman bir
sonraki zor adımın planlanmasına odaklanmıştır.
Devrimci tutum alışı yalnızca gençlik dönemine özgü bir
keskinlik olarak algılayan ve yıllar ilerledikçe devrimci öfkesini yitiren
kişiler az değildir. Hatta böyleler, etrafımızda hiçte az değil. Zamanla
duyguları körelen ve içten içe çürüyen, içi geçmiş çam ağacı gibi etrafta
nostalji takılan, yarım yamalak sosyalistlerin aksine, iyi bir Bolşevik
militan, içindeki devrimci ateşi her daim körüklemesini bilir.
Nitekim Lenin de, zor yıllara rağmen oportünizmle ve her
türlü döneklikle, konforizmle, zamanı boşa harcamakla, günlük yaşamın içinde
boğulmakla hep arasına kalın sınır çekmiş, hep aynı heyecan ve tavizsizlikle
çürüme ve yozlaşmaya karşı savaşmıştır. Zaman ilerledikçe Lenin’in baskı ve
sömürüye karşı duyduğu derin nefret daha da büyümüş ve yaşamını tereddütsüz
biçimde proletaryanın davasına adamıştır. Aynı derin inançla bu yola baş koyan
Krupskaya, Lenin’in tüm yaşamının bu davaya bağlı olduğunu hatırlatır. Bu
varoluş şekli, Lenin için, başka türlüsü mümkün olamayacak derecede doğaldır ve
proleter devrimciliğin içselleştirilmesi işte bu şekilde tüm tereddütleri
dışlayan bir yaşam ve mücadele algısında somutlanır.
Lenin, devrimci mücadeleyi yaşam sevinci ve geniş bir
bilgilenme tutkusuyla birleştirmeyi başaran örnek komünist bir önderdir. Onun
ufkunu genişletme çabası, Hegel veya Kant gibi felsefecilerden dönemin ünlü
romancıları Tolstoy’a, Puşkin’e vb. uzanan zenginliktedir. Proleter
devrimciliği kavrayamayan ve yaşam-mücadele çizgisini kuru bir devrimcilik,
yapay bir ciddiyet olarak algılayan küçük-burjuvaları Lenin gibi komünistlerin
iç zenginliğini asla anlayamazlar. Keza, Krupskaya, henüz Lenin’i tanımadığı
dönemde, bu tipolojide birinin onu kendisine ömründe bir kez bile roman
okumamış ve yalnızca ciddi kitaplar okuyan biri olarak tanıttığını belirtir.
Daha sonra Lenin’i yakından tanıyan Krupskaya, bu söylentinin aslında ne denli
uydurma olduğunu anlayacak ve Lenin’in hoşlandığı klasikleri gece dinlenme
saatlerinde defalarca okuduğuna bizzat tanık olacaktır.
Komünist inanç ve kavrayışını bu zenginlikte üretmesini
başaran Lenin, devrimci kararlılık ve azim söz konusu olduğunda, çalışmasına
engel olabilecek unsurları gözünü kırpmadan bir yana itecek bir ustalığa da
sahiptir. Üstelik daha genç yaşlarından itibaren kendisini bu yönde eğitmiştir.
Örneğin, “okul çağındayken buzda kaymayı severdim, ama beni yorup uykumu
getirdiği için çalışmalarımı engelliyordu, bu nedenle bıraktım” diye anlatır
Krupskaya’ya. Lenin’in örneklediği ve öğütlediği üzere, bir Bolşevik asla çok
çalışmaktan korkmamalı ve çalışkanlığını planlılık ve süreklilik temelinde
sürdürüp geliştirmelidir.
Lenin’in devrim ve sosyalizm mücadelesi açısından seve
seve göze aldığı fedakarlıklar konusunda Krupskaya çok çarpıcı örnekler
aktarır. Lenin, davaya engel olduklarını gördüğü en yakın dostlarından bile
ayrılma kararlılığını göstermiştir. Buna karşın, eğer mücadele için gerekliyse,
dünkü siyasal rakiplerine tereddüt etmeden yeniden ve yoldaşça yaklaşmasını da
bilmiştir. Bu siyasal esneklik ilkesiz bir ödün değildir ve yoldaşça yakınlaşma
devrimci eleştiri bağlamında söylenmesi gerekenin açıkça ve lafı dolandırmadan
söylenmesini asla dışlamaz. Bir proleter devrimci, özelde çevresindeki insan
ilişkilerini çalışmalarını aksatmayacak bir sıkılıkla düzenlerken, örgütsel
açıdan insan ilişkilerinde son derece esnek, girişken ve insan dostu
olabilmelidir. Bu konuda olumlu ve olumsuzundan çeşitli örnekler hatırlanabilir.
Örneğin Rus devrimcilerinin çeşitli Avrupa ülkelerinde
geçirdiği mültecilik yılları çok sayıda insanı Rusya’daki mücadeleden kopartıp
köksüzlüğe, boşluğa çürüme ve yozlaşmaya sürüklemiştir. Oysa Lenin ve
Krupskaya, Rusya’da bağlantılı oldukları kişilerle her zaman sıkı ve sürekli
bir ilişkiyi sürdürmüşlerdir. Kilometrelerce uzakta olsalar da Bolşeviklerin
yurt dışı ziyaretlerini, yurt dışı çalışma ve toplantılarını bizzat
örgütlemişlerdir. Krupskaya, Lenin’in hemen her mektubunda, Rusya’daki yoldaşlardan
işçilerle daha çok ilişkiler kurmaları talebinde bulunduğunu ve devrimci bir
örgütün gücünün onun ilişkilerinin sayısına bağlı olduğunu vurguladığını
hatırlatır.
Küçük-burjuva devrimcisi, yaşamla mücadeleyi iç içe
dokumanın komünist insanı var etmek açısından ne denli elzem olduğunu kavrama
yetisine sahip değildir. Bu tipoloji, devrimciliği yaşamın ilerleyişine
sindirilmiş bir mücadele olarak kavrayamadığından keskinliği yapaydır ve
neticede bu yapaylık çeşitli düzeyde kırılmalara yol açar. Olağan dönemlerde
fark edilmeyen bu tür olumsuz özellikler zor günlerde hemen ortalığa serili
verir. Kişilerin bu temelde yaşadığı örgütsel kopuşların öncesinde, devrimci
mücadeleden ruhsal uzaklaşma halini sol lafazanlıkla ve çevresindekilerin
devrimciliğini yeterli bulmama tepkisiyle örten bir psikoloji gelişir. Somut
eylem yapma olanakları aşırı biçimde kısıtlanan siyasal sürgünler de, içine
düştükleri atalet durumuyla başa çıkamamaları halinde benzer psikolojiler
geliştirebilirler. Bu duruma sürüklenenlerin, kopuş öncesi oluşan
zayıflıklarını keskin devrimci söylemlerle örtmeye çalıştıkları sıkça rastlanan
bir durumdur. Bu gibi halleri yansıtan geçmişe ve günümüze dair çeşitli örnekler
mevcuttur.
Netice olarak sınıftan kopukluk devrimci lafazanlığı
besler. Gerçek devrimci faaliyetin olmadığı koşullarda lafazanlığa dayanan bir
aşırı solculuk gelişebilir. Sınıfın canlı yaşamının yapay olana geçit vermeyen
doğal kontrol mekanizmasından yoksun kalanlar, kendilerini tatmin için
keskinleşebilirler. Fakat gericilik döneminde boşlukta aşırı sol laf üretenler,
canlanma dönemi geldiğinde işçi sınıfının yükselen mücadelesine devrimci tarzda
ayak uyduramazlar. Böyleleri ya tamamen mücadelenin dışına düşmekte ya da
reformist dalgalara kapılıp alabildiğine sağa savrulmaktadırlar. Çeşitli
örnekler incelenecek olursa, bu tipolojinin genelde hep uçlarda oynadığı
görülecektir. Bunlar devrimcilik adına yaşamdan kopar, fakat yaşamdan koptukça
da devrimciliği inkâr noktasına sürüklenirler. Oysa bir sınıf devrimcisi,
kendisini gerçekte tarihi yapacak olan işçi sınıfının üstünde ve ondan kopuk
görmediğinden ayakları yere basar. Mücadeleyi ilerletmekten ne denli onur
duyuyorsa, insan yönünü geliştirmekten, doğadan zevk almaktan ve böylece
kendini yenilemekten aynı derecede zevk almasını bilir. İşte mücadele boyunca
asıl önemli olan, komünist kişinin bu yetilerini ilerleyen yıllara rağmen
yitirmemesi, sol memenin altındaki cevahiri karartmamasıdır.
Krupskaya, yaşanan onca acı olaya ve sürgünlüğün
yıpratıcı etkilerine karşın Lenin’in doğadan, baharda korulardan, dağ
yollarından ve göllerden, büyük kentlerin gürültüsünden ve işçi sınıfı
kalabalıklarından eskisi gibi zevk aldığını anlatır. Yalnızca Lenin değil,
gerçek bir komünist olmayı başarabilmiş tüm yoldaşları mücadeleyi ve çok
çeşitli yönleriyle yaşamı dolu dolu seven insanlardır. Krupskaya da böylesi
Bolşeviklerin önde gelenlerindendir. Onun Lenin’i ve devrimci mücadeleyi
anlatırken satırlarına eklediği şu yaşam sevinci buna örnektir: Sürgünde kışın
donundan sonra doğa gürültülü yaşamıyla bahara dönüşürdü. Egemenliği güçlenirdi
doğanın. Güneşin batışı, baharın tarlalarda oluşturduğu geniş su
birikintilerinde yüzen yaban kuğuları. Lenin’le birlikte koruluğun kıyısında
durur, derenin şırıltısını ve kekliklerin çiftleşme çağrılarını dinlerdik…
Sınıf içinde devrimci çalışmayı başarıyla yürütebilmek
için işçi sınıfının günlük yaşantısını, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını,
işçi kitlelerinin ruh halini yakından bilmek ve derinden hissetmek şarttır.
Bolşevik tarzda çalışma, küçük-burjuva devrimcisinin aniden parlayıp sönen
koşturmacasından veya sınıftan kopuk kahramanca işler yapma anlayışından
tamamen farklı bir niteliğe sahiptir. Her zaman vurguladığımız gibi, Bolşevik
çalışma tarzı uzun soluklu, planlı, sabırlı, ısrarlı ve azimli bir mücadele
anlayışına dayanır. Proleter devrimciler, ilişkiye geçtikleri işçilere ve
emekçilere, onların mücadeleci dostları olduklarını en sıcak ve en içten
biçimde hissettirerek işçilerin güvenini kazanırlar. İşçi ve emekçilerin
sıradan ve küçük görünen ekonomik talepleri için mücadelelerine sahip çıkarak,
sınıfın kitlesiyle bağlar kurmayı başarırlar. Bunu kavrayamayan ya da
başaramayanlar, işçileri devrimci-sosyalist hedeflere doğru ilerletmeye de
muktedir olamazlar. Bu konularda Lenin’in ortaya koyduğu pratik ve gelecek
kuşaklara aktardığı dersler son derece eğiticidir.
Krupskaya, işçi çalışmasında onları uyandırmak için
gereken ekonomik ajitasyona Lenin’in ne denli önem verdiğini hatırlatır.
Lenin’in 1895 yılında yazdığı “Fabrikalardaki İşçilerden Para Cezası
Kesilmesine İlişkin Kanun Üzerine Bir Açıklama” adlı broşür bu konuda çarpıcı
bir örnek oluşturur. Lenin bu broşürde, ortalama bir işçiye nasıl
yaklaşılacağının ve onları ekonomik taleplerinden hareketle adım adım devrimci
siyasal mücadelenin kaçınılmazlığı sorununa yönlendirmenin parlak bir örneğini
ortaya koymuştur. İşçiler son derece açık dille yazılmış bu broşürü büyük bir
ilgiyle okurlarken, aydın kesimden gelenler ise broşürü donuk ve sıkıcı
bulmuşlar ve bir kenara itmişlerdir. Krupskaya, kendi mücadele tarihlerinden
daha pek çok çarpıcı örnekler verir. İşçilere çay molası olanağı sağlama ve
onlara iş sırasında kısa süreli dinlenme hakkı elde etmeye yönelik bir kampanya
şeklinde başlayan Bolşevik çalışmalar zaman içinde gelişmiş ve neticede
devrimci koşulların da olgunlaşmasıyla işçi kitleleri Bolşevik Partinin
öncülüğünde Çarlığı yıkıp işçi iktidarını kurmuştur.
Mücadelede teori ile pratiği birleştirmeyi, propaganda ve
ajitasyon çalışmasını tek boyutluluğa düşmeden devrimci bir denge sağlayarak
yürütmeyi başarmak şarttır. Lenin her vesileyle tek taraflı olmanın temel bir
hata olacağını belirtmiştir. Sınıfın öncü unsurlarına devrimci bilinç taşımak
adına mücadeleden kopuk bir “devrimci eğitim” noktasına sürüklenenler, olsa
olsa, sekter ve kendi içine kapalı küçük çevreler yaratabilirler. Ters uçta
ise, sınıfı uyarmak üzere yürütülen ekonomik ajitasyon çalışmasını
mutlaklaştıran ve işçilerin siyasal eğitimini sendikal bir aydınlatma
faaliyetine indirgeyen ekonomizm eğilimi yer alır. Bütün bu eğilimler vaktiyle
RSDİP (Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi) temelinde yürüyen mücadelede
somutlanmıştır. Ekonomizm eğilimini eleştiren Lenin, diğer uçta yer alan
sınıftan kopuk aydın eğilimine karşı da ödünsüz biçimde mücadele yürütmüştür.
Lenin, 1900’lerin başlarında işçiler arasındaki sosyalist
faaliyette Rus sosyal demokratlarının kendilerini yalnızca propaganda çevreleri
oluşturmakla sınırladıklarını belirtir. Kitleler arasında ajitasyona
başlandığında ise bu defa diğer aşırı uca gidilmiş ve ekonomizme kayılmıştır.
Şurası kesindir ki, işçiler mücadeleye kitabi bilgilerin dayatılmasıyla değil,
onların yaşam ve çalışma koşullarını ve duygularını bilerek ve bu sayede onlara
doğallığı içinde önder olarak çekilebilirler. Ne var ki bunu başarmak adına
işçileri yalnızca ekonomik mücadele çerçevesinde bilinçlendirip örgütleyenler
ise, en iyi ihtimalle devrimci sendikacılık yapmaktan öteye geçemezler. Oysa
proleter devrimcilerinin görevi, işçilerin ekonomik ve yakıcı taleplerini
sınıfın kitlesini mücadeleye sevk edecek bir kaldıraç olarak kullanabilmektir.
Ekonomik mücadele sayesinde öne çıkan işçileri devrimci bilinçle donatarak
sınıfın devrimci partisini inşa etmektir.
İşçi sınıfının öncü komünist partisi, Marksizm-Leninizm
temelinde ve sınıf mücadelesinin yasaları gereğince örgütlenen bir partidir.
Böyle bir partinin inşası, sınıfın öncü unsurlarını devrimci bilinçle donatıp
örgütlemeyi ve bu faaliyete adanmış kadroları gerektirir. Böyle kadrolar da
ancak sınıf temelli bir mücadele içinde ve devrimci bir örgütlenmede mutlaka
olması gereken gönüllü bağlılık ve disiplin anlayışı sayesinde yetişebilirler.
Aslında nereden bakılırsa bakılsın, komünist parti kurallarının
inkârının altında küçük-burjuva okumuşların ideolojik sınıf tavrı yatmaktadır.
Bu tür unsurlar ne tam bir sınıf devrimcisi olabilmekte ne de sosyalistlik
iddiasından vazgeçmektedirler. Okumuşların üzerine sindirilen burjuva ideolojik
etkilerden arınamayan biri, zorlu sınıf mücadelesinin komünist parti yaşamına
dayattığı kararlılık ve adanmışlığı fuzuli disiplin olarak algılayacaktır. Ve
de bu marazi özelliklerine rağmen devrimci örgütlere musallat olduğunda, orada
yalnızca kendini mutlu edecek bir işleyiş arayacaktır. Böyleleri, ileri
sürdükleri bahaneler her ne olursa olsun, partiyi burjuva kapitalist sisteme
karşı mücadele yürüten bir örgütte olması gereken sıkılığı içinde değil de,
üyelerini hoşnut edecek gevşek bir sosyal kulüp olarak kurgulamaya yatkındır.
Oysa gönül ferahlığıyla vurgulamak gerekir ki, Leninist
parti anlayışının tüm işleyiş kuralları (disiplin ihtiyacı, demokratik
merkeziyetçi işleyiş, denetim, rapor, eleştiri-özleştiri vb.) işçi sınıfının
devrimci mücadelesini başarıya ulaştırma amacından kaynaklanır. Ve kesinlikle
bu amacın dışında kerameti kendinden menkul kurallar ve dayatmalar olamaz.
Komünist parti, sınıfın kendi devriminde başarıya ulaşabilmesi için zorunlu
olan bir araçtır ama yalnızca araçtır. Aracın amaçlaştırılması, her alanda
olduğu gibi parti söz konusu olduğunda da kesin bir yozlaşma belirtisidir.
Proleter devrim amacını benimseyen ve gerçek öznenin işçi sınıfı olduğunu
içtenlikle kavrayan kadrolar, ancak bunlar demokratik merkeziyetçiliğin ve
parti içi demokrasinin ne olduğunu ve sağlıklı biçimde nasıl işlemesi
gerektiğini bilebilirler.
Marksizm-Leninizm, tarihi kitlelerin yaptığına derinden
inanır ve burjuva kapitalist toplum söz konusu olduğunda da işçi sınıfının
devrimci tarihsel misyonunu ödünsüz biçimde savunur. Proletaryanın kapitalist
sömürü düzenine son verecek tarihsel eylemini başarıyla yerine getirebilmesi
için, öncü nitelikte bir komünist sınıf partisine sahip olması mutlak bir
gerekliliktir. Partinin görevi, mücadelede öncü bir rol oynamak, sınıfı devrimci
bilinçle donatıp örgütlemek ve onun mücadeleciliğini geliştirerek
pekiştirmektir.
Ne var ki mücadeleyi ilerletmek yalnızca kadroların iradi
çabasıyla olabilecek bir iş değildir. Kitleleri mücadeleye çekecek nesnel
koşulların olgunlaşması gerekir. Kitleler olağan burjuva yönetim dönemlerinde
burjuva partilerin oy tabanını oluşturur ve reformcu seçenekleri deneyip
tüketmeden de devrim yoluna destek vermezler. O nedenle sınıfın komünist
partisinin geniş işçi-emekçi kitlelere sesini duyurabilmesi, onları kucaklayabilmesi
için, nesnel koşulların olgunlaşması, devrimci bir durumun oluşması şarttır.
Bu husus ne denli kesin bir kuralsa, gelecek için
hazırlanmayan bir komünist partinin kendini devrimci fırtınanın orta yerinde
birdenbire yoktan var edemeyeceği de o denli kesin bir kural oluşturur. Sınıfın
öncü partisini inşa etmek için, sınıf mücadelesinin görece durgun seyrettiği
dönemlerden başlayarak planlı ve kararlı bir hazırlık çalışması yürütülmelidir.
Bu konuda işçi sınıfının mücadele tarihi boyunca yaşanmış olumlu - olumsuz
deneyimlerin dersleri günümüze de ışık tutuyor. En önemli birkaç hususu kısaca
vurgulamak gerekirse, birincisi böyle bir hazırlık faaliyeti olağan parlamenter
rejimden olağanüstü burjuva işleyişlere dek tüm siyasal koşullar altında devam
ettirilebilmeli.
İkincisi, bütün bu hazırlık dönemi son derece azimli,
devrimci mücadele konusunda alabildiğine inatçı ve hedefe kilitlenmiş kadroları
şart koşuyor. Son bir husus olarak, gericilik günlerinde kaçınılmaz olarak az
sayıda öncü işçiyi kapsayabilen devrimci örgütlenme çabasının, devrimci
fırtınanın patlak verdiği dönemde kitleleri harekete geçirebileceğini asla
unutmamak gerekiyor. Marksizm-Leninizm’in tarihsel iyimserliği bu konuda da
proleter devrimcilerinin yolunu aydınlatıyor.
Lenin ve onun dönemindeki Bolşeviklerin mücadelesi ve
sınıfın devrimci örgütünü yaratırken uyguladıkları tarz, bugün de Leninist
parti anlayışına bağlanan sınıf devrimcileri için son derece önemlidir,
eğiticidir ve örnektir. Leninist parti anlayışı kalıplaştırılarak uygulanacak
bir model değil, günün somut koşullarında sınıf içindeki devrimci mücadelede
yeniden yaratılarak yaşatılması gereken bir ruhtur, özdür. Komünist öncü
örgütün yaratılması bağlamında Lenin’in çabasına ve Bolşevik deneyime dair
unutulmaması ve takipçisi olunması gereken öylesine çok ve önemli husus var ki.
Fakat belki de en önemlileri, Lenin’in tüm mücadelesi boyunca bizzat örneklemiş
olduğu üzere, devrime adanmışlığı, zorluklar karşısında yılmamayı, gericilik
günlerinde bile mücadele azmini ve tarihsel iyimserliği yitirmemeyi başarmak
olsa gerek.
Lenin Çarlık Rusya’sının baskı ve zulmü, ağır sürgünlük
koşulları, emperyalist savaş döneminin alevleri karşısında işçi sınıfına güven,
devrimci mücadele azmi ve Marksizm-Leninizm’in aşıladığı iyimserlik sayesinde
her zaman ters akıntılara karşı yüzmeyi başardı ve bu konuda yoldaşlarına da
örnek oldu. Bizler de Lenin’in açtığı yoldan ilerlemeye çalışıp, ters
akıntılara karşı yüzmeyi başararak bugünlere geldik. Harcımız devrimci
Marksizm-Leninizm ışığıyla ve enternasyonalist komünistlere yaraşır bir
tarihsel iyimserlikle karılı. Verili an kasvetli bir tablo sunabilir. Ancak
biliyoruz ki, en olumsuz koşullarda bile mücadeleyi sürdürme azmine sahip
olanlar, anın karamsarlığına kapılmaksızın mücadeleyi ilerleteceklerdir.
Lenin ve onun dönemindeki Bolşeviklerin mücadelesi ve
sınıfın devrimci örgütünü yaratırken uyguladıkları tarz, bugün de Leninist
parti anlayışına bağlanan sınıf devrimcileri için son derece önemlidir,
eğiticidir ve örnektir. Leninist parti anlayışı kopya yapılarak uygulanacak bir
model değil, günün somut koşullarında sınıf içindeki devrimci mücadelede
yeniden yaratılarak yaşatılması gereken bir ruhtur, özdür. Komünist öncü
örgütün yaratılması bağlamında Lenin’in çabasına ve Bolşevik deneyime dair unutulmaması
ve takipçisi olunması gereken öylesine çok ve önemli husus var ki. Fakat belki
de en önemlileri, Lenin’in tüm mücadelesi boyunca bizzat örneklemiş olduğu
üzere, devrime adanmışlığı, zorluklar karşısında yılmamayı, gericilik
günlerinde bile mücadele azmini ve tarihsel iyimserliği yitirmemeyi başarmak
olsa gerek.
Lenin Çarlık Rusya’sının baskı ve zulmü, ağır sürgünlük
koşulları, emperyalist savaş döneminin alevleri karşısında işçi sınıfına güven,
devrimci mücadele azmi ve Marksizm-Leninizm’in aşıladığı iyimserlik sayesinde
her zaman ters akıntılara karşı yüzmeyi başardı ve bu konuda yoldaşlarına da
örnek oldu. Bizler de Lenin’in açtığı yoldan ilerlemeye çalışıp, ters
akıntılara karşı yüzmeyi başararak bugünlere geldik. Harcımız devrimci
Marksizm-Leninizm ışığıyla ve enternasyonalist komünistlere yaraşır bir
tarihsel iyimserlikle karılı. Verili an kasvetli bir tablo sunabilir. Ancak
biliyoruz ki, en olumsuz koşullarda bile mücadeleyi sürdürme azmine sahip
olanlar, anın karamsarlığına kapılmaksızın mücadeleyi ilerleteceklerdir.
Lenin ve onun dönemindeki Bolşeviklerin mücadelesi ve
sınıfın devrimci örgütünü yaratırken uyguladıkları tarz, bugün de Leninist
parti anlayışına bağlanan proleter devrimcileri için son derece önemlidir,
eğiticidir ve örnektir. Leninist parti anlayışı kalıplaştırılarak uygulanacak
bir model değil, günün somut koşullarında sınıf içindeki devrimci mücadelede
yeniden yaratılarak yaşatılması gereken bir ruhtur, özdür. Komünist öncü
örgütün yaratılması bağlamında Lenin’in çabasına ve Bolşevik deneyime dair
unutulmaması ve takipçisi olunması gereken öylesine çok ve önemli husus var ki.
Fakat belki de en önemlileri, Lenin’in tüm mücadelesi boyunca bizzat örneklemiş
olduğu üzere, devrime adanmışlığı, zorluklar karşısında yılmamayı, gericilik
günlerinde bile mücadele azmini ve tarihsel iyimserliği yitirmemeyi başarmak
olsa gerek.
Lenin Çarlık Rusya’sının baskı ve zulmü, ağır sürgünlük koşulları, emperyalist savaş döneminin alevleri karşısında işçi sınıfına güven, devrimci mücadele azmi ve Marksizm-Leninizm’in aşıladığı iyimserlik sayesinde her zaman ters akıntılara karşı yüzmeyi başardı ve bu konuda yoldaşlarına da örnek oldu. Bizler de Lenin’in açtığı yoldan ilerlemeye çalışıp, ters akıntılara karşı yüzmeyi başararak bugünlere geldik. Harcımız devrimci Marksizm-Leninizm ışığıyla ve enternasyonalist komünistlere yaraşır bir tarihsel iyimserlikle karılı. Verili an kasvetli bir tablo sunabilir. Ancak biliyoruz ki, en olumsuz koşullarda bile mücadeleyi sürdürme azmine sahip olanlar, anın karamsarlığına kapılmaksızın mücadeleyi ilerleteceklerdir. İyi doğdun Lenin yoldaş devrim ve sosyalizm için dövüşenlere yol göstermeye devam ediyor.
Lenin Çarlık Rusya’sının baskı ve zulmü, ağır sürgünlük koşulları, emperyalist savaş döneminin alevleri karşısında işçi sınıfına güven, devrimci mücadele azmi ve Marksizm-Leninizm’in aşıladığı iyimserlik sayesinde her zaman ters akıntılara karşı yüzmeyi başardı ve bu konuda yoldaşlarına da örnek oldu. Bizler de Lenin’in açtığı yoldan ilerlemeye çalışıp, ters akıntılara karşı yüzmeyi başararak bugünlere geldik. Harcımız devrimci Marksizm-Leninizm ışığıyla ve enternasyonalist komünistlere yaraşır bir tarihsel iyimserlikle karılı. Verili an kasvetli bir tablo sunabilir. Ancak biliyoruz ki, en olumsuz koşullarda bile mücadeleyi sürdürme azmine sahip olanlar, anın karamsarlığına kapılmaksızın mücadeleyi ilerleteceklerdir. İyi doğdun Lenin yoldaş devrim ve sosyalizm için dövüşenlere yol göstermeye devam ediyor.