Nitekim Hareketi'miz Kaypakkaya
yoldaş önderliğinde, resmi tarih yazımına ve teorik - politik yakın
döneme ilişkin olarak burjuva küçük burjuva tutum ve yaklaşımlara cepheden
tutum alarak köklü kopuş gerçekleştirerek başta Kemalizm olmak üzere Kürt
sorunundan Ermeni sorununa, yakın politik tarihe ayna tutmanın yanında
revizyonist-reformist hareketle bağları koparıp atmaya kadar, nasıl bir parti,
nasıl bir devrim, nasıl sosyalizm ve nasıl bir proletarya diktatörlüğü, nasıl
bir enternasyonalist devrimcilik vb. dünya ve Türkiye devriminin
sorunlarına karşı ilk olarak güçlü dogmatizm ve sübjektif düşünce tarzının
egemenliğine karşı her şeyi göze alan Kaypakkaya önderliğindeki TKP-ML Hareketi komünist
kopuşu ilan etmesiyle, Mustafa Suphi TKP’sinden sonra komünist hareketi yeniden
ayakları üzerine dikmiştir.
Kaypakkaya yoldaşın küçük burjuva devrimciliğiyle -TİP’ten Mihri Belli’ye- PDA’dan Kıvılcımcılığa, THKO’dan THKP-C’ye yani sağ ve sol revizyonist ve oportünist akımlarla arasında net çizgi çekmiş- arasına kesin ve kati olarak arasına net ayrım çizgisi çekmesi, bir yerde burjuva kapitalist sistemde her alanda ideolojik-teorik ve politik kopuşun ilanıydı. 1970’li yıllarda hemen herkesin Kemalist devrimcilikten dem vurduğu dönemde, Kaypakkaya yoldaş Kemalist iktidarının halka karşı sömürü ve zulüm uygulayan, Kürt ulusunu inkar eden ve tekçi bir üniter Türk devletinin kurucu önderi olduğunu tahlil ederek, komünistlerin bu faşist gerici halk düşmanı cumhuriyeti yıkıp yerine, işçi ve emekçilerin devrimci halk cumhuriyetini kurup buradan durmadan sosyalizme geçmeyi ve komünizme yürümeyi programının esas amacı olarak ilan ediyordu.
Kaypakkaya yoldaşın küçük burjuva devrimciliğiyle -TİP’ten Mihri Belli’ye- PDA’dan Kıvılcımcılığa, THKO’dan THKP-C’ye yani sağ ve sol revizyonist ve oportünist akımlarla arasında net çizgi çekmiş- arasına kesin ve kati olarak arasına net ayrım çizgisi çekmesi, bir yerde burjuva kapitalist sistemde her alanda ideolojik-teorik ve politik kopuşun ilanıydı. 1970’li yıllarda hemen herkesin Kemalist devrimcilikten dem vurduğu dönemde, Kaypakkaya yoldaş Kemalist iktidarının halka karşı sömürü ve zulüm uygulayan, Kürt ulusunu inkar eden ve tekçi bir üniter Türk devletinin kurucu önderi olduğunu tahlil ederek, komünistlerin bu faşist gerici halk düşmanı cumhuriyeti yıkıp yerine, işçi ve emekçilerin devrimci halk cumhuriyetini kurup buradan durmadan sosyalizme geçmeyi ve komünizme yürümeyi programının esas amacı olarak ilan ediyordu.
Türkiye devrimci hareketi yıllardan bu yana ülke
gerçekliğine inme ve kitlelerin objektif durumunu değerlendirmede çoğu durumda
gerçekler yerine kendi eğilim ve düşüncelerini esas alarak hareket etmeye
çalışmıştır. Bu yaklaşım devrimci hareketin saflarında sübjektif- dogmatik
düşünme ve sübjektif dogmatik politik durum tahlilleri üzerinde yükselen taktikler
Don Kişot vari yel değirmenlerine saldırma yönlü olumsuz değerlendirmeleri koşullanmış
ve abartılı değerlendirmeler yapmaktan, erken devrim hayalini körükleyerek,
kitleleri ve kadroları yanlış beklenti içine sokmaktan geri kalmamıştır.
Devrimci ve komünist hareketin ilk doğuş ve delikanlılık koşullarında teoriye
hakimiyet, politikada olgunlaşamama ve örgütsel, pratik alanda deney - tecrübe
eksikliği vb. nedenlerden dolayı sübjektif düşünme tarzında
etkilenmesi bir yerde doğal karşılanabilir.
Ne ki her birinin yaşının 30-40 yılı aşan devrimci
hareketin saflarında bu aynı düşünce tarzı, derinleşerek çizgi haline yükselip,
hala devrimci örgütlerin hareket tarzını belirleyen bir duruma gelmişse ve hala
bu aynı düşünce tarzı devam ediyorsa demek ki yaşanmış pratiklerde yeterli
sonuç elde çıkarılamamış demektir. Tamda burada durarak olayı doğru olarak
algılamak dogmatik ve sübjektif düşünce tarzını eleştiri hedefine koymak
gerekiyor. 10 yıldır Genel Grev şiarını pratik eylem şiarı olarak atmak, 1
Mayıslarda kitlesel katılımdan hareketle barikat savaşı çığlıklarını
yükseltmek, iç savaş ve devrimci durum tahlilleri yaparak yığınlar adına
konuşmak, anti-emperyalist demokratik halk devriminin özünün toprak mücadelesi
temelinde bir mücadelede olduğunda ayak diremek, şehir nüfusunun yüzde 70’lere
ulaştığı Türkiye gerçekliğinde hala toprak temelinde kır gerilla
mücadelesinde ayak diremek, bir yandan kitlelerin kendi sorunlarına bile sahip
çıkma başarısını gösteremediğini söyleyip ardında silahlı savaşımın
yükseltilmesinden bahsetmek vb. devrimci hareketin dogmatik ve sübjektif
düşünme tarzının düzeyini ve bu düşüncenin pratik ve örgütsel alanda nasıl
derinlemesine nüfus ederek sürdüğünü gösteriyor.
Demek ki coğrafyamızda devrimci hareketin sübjektif ve
dogmatik düşünce tarzının gençlik ve tecrübesizlikle bir bağı yok. İşin asıl
özü idealist düşünme tarzının devrimci hareketin saflarına sirayet etmesi ve
bunun kanıksanmasıyla açıklanması gerekir. Bu görüş devrimci hareket saflarında
ideolojik, teorik ve pratik boyutuyla aşılmadan, devrimci hareketin yanlış
eğilimlerden ve kendine yönelik politika yapmaktan uzaklaşarak, sık sık aynı
yöne dönüp sil baştan yapma hastalığından kurtulması olanaksızdır. Bu kadar
deney ve tecrübeye rağmen devrimci hareketin saflarında dogmatik ve sübjektif
düşünce tarzı hala geçer akçe olarak duruyorsa buna karşı uzlaşmaz bir mücadele
yürüterek küçük burjuvaziden beslenen ve devrimci hareketi kötürüm bırakan bu
düşünce tarzının devrim ve sosyalizm savaşımına verdiği zarar açığa serilerek
mahkum edilmesi gerekiyor.
Burjuva dünya görüşü olan idealizme karşı sıkı sıkıya
bağlı olan sübjektivizm ve dogmatizm, maddi dünyanın objektif yapısını inkar
eden bir ideolojik görüşün ve pratiğin - siyasal ve örgütsel-tavrının
tanımıdır. Sübjektivizm, bilgide objektif gerçeğin çarpıtılmasına ve göz ardı
edilmesine, gerçek olmayan tek yanlı yararlara götürür. Pratikte -politikada ve
örgütlenmede- ise keyfiliğe ve toplumun objektif kanunlarını, objektif
ihtiyaçlarının önemsemeyen, bilimsel temellere dayanan siyaset ve örgütlenmeyi
amaçsız, kendiliğinden kararlara ve devrimci coşkuculuğa bağlayan iradeciliğe -volantirizme-
yol açar.
Bu alanda 1976 Haziran-Temmuz aylarında TKP-ML
Hareketi’nin hata ve yanlışlarının toplamı zemininde kopan ve daha sonrasında
kendilerine Partizan diyen akım-ki süreç içinde bu akımın saflarında bolca
ayrılıklar yaşanmıştır. Tüm kopuşların temelinden, sağ ya da sol bakışla
bezenmiş sübjektif dogmatik düşünce tarzının belirleyici rolü olmuştur.-
Aslında düşüncenin donmuş ve değişmez hali olarak ifade edeceğimiz ve
diyalektik materyalist dünya görüşünün açıktan reddi anlamına gelen dogmatizm
ve sübjektif düşünce tarzının mimarı PDA-Aydınlık revizyonistleriydi.
PDA-Aydınlık hareketi 1976 yeniden toparlanma sürecinde,
somut durumun somut tahlili Leninist gerçekliği yerine ÇKP kopyacılığını
olmazsa olmaz olarak pratiğe sürmüştür. Marksizm’i savunma adına Mao Zedung’un
yeni-sömürge ülkeler için önerdiği devrimin niteliği, iktidarın karakteri
vb. değişmez ilke olarak görüp-göstererek yeniden toparlanma sürecinde
olan THKP-ML, THKO merkezi ve Partizancıları ideolojik denetim altına aldı.
Nitekim PDA-Aydınlığın, emperyalizme bağımlı yeni sömürge
ülkelerin devrim zafere taşınan kadar yarı-feodal ülkeler olarak varlığını
koruyacağı, haliyle yeni sömürge ülkelerde devrimin niteliği, ittifaklar,
devrimin yolu ve nasıl bir iktidar vb. sorunlarını, her ülkenin
ekonomik-sosyal ve siyasal gelişmiş durumlarıyla yani sınıflar arası temel
ilişkilerden hareket ederek tahlil ederek sonuca gitme yerine,
emperyalizme bağımlı yarı-sömürge ülkelerde kapitalizmin gelişmesi ve sosyoekonomik
yapıda köklü değişimlerin olması mümkün değildir dogmatik yaklaşım temel
alınarak, Türkiye’nin sosyoekonomik yapası her hangi araştırma inceleme
yapılmadan, Maocu bakış açısı temel alındı. PDA-Aydınlık hareketinin bu
dogmatik-kopyacı ve sübjektif düşünme tarzına cepheden savaşım açan TKP-ML
Hareketi oldu. TKP-ML Hareketi, 1976 yılında örgüt içinde açılan tartışmada,
Türkiye’nin sosyoekonomik yapısında köklü değişimleri olduğu, bunun
emperyalizme bağımlı işbirlikçi tekelci kapitalizmin Prusya yolunda
gerçekleştiği, haliyle sosyoekonomik yapıya işbirlikçi tekelci kapitalizmin
egemen olduğu, yarı-feodal ilişkilerin ikinci plana düştüğü sonucuna varmış.
TKP-ML Hareketinin ulaşmış olduğu bu Türkiye’nin sosyoekonomik
yapısına işbirlikçi tekelci kapitalizmin egemen olduğu görüşüne karşı en başta
PDA-Aydınlık revizyonistleri saldırıya geçti. PDA-Aydınlık hareketi, TKP-ML Hareketi’ni
hedef almasının temel nedeni -THKO-THKP-C-ML ve Partizancıları ideolojik-teorik
ateş altına alarak, ideolojik- teorik olarak TKP-ML Hareketi’nin etkisine
girmesini önlemekti.
Örneğin yeniden toparlanma sürecinde Kaypakkaya yoldaşın
programatik düşüncelerinden etkilenen ve Kaypakkaya yoldaşı komünist olarak
gören THKO Merkez ve THKP-C-ML, 1975 yılında birçok konuda Kaypakkaya yoldaşa
yakın düşünceler savunmasına ve TKP-ML Hareketi’ne yakınlaşmalarına karşın,
1976 tartışmalarında PDA-Aydınlık revizyonistlerinin ayaklarının altındaki
halının kaymaya başlaması, Aydınlık revizyonistlerinin TKP-ML Hareketi’ne kaşı
Maocu silahlarla saldırma ve Türkiye’nin sosyoekonomik yapının devrimin
zaferine kadar değişmeden yarı-feodal olarak kalacağı ve sosyoekonomik yapıda
kapitalist üretim ilişkilerinin -emperyalizme bağımlı işbirlikçi kapitalizm-
egemen olmasını savunmanın Troçkizmi savunmak ve haliyle kapitalist
üretim ilişkilerinin egemen olduğu ülkelerde sosyalist devrimi savunmak anlamına
geleceği Maocu düşünceleri öne sürüldü ve PDA-Aydınlık revizyonistlerinin bu
dogmatik ve sübjektif düşünce tarzı, Halkın Yolu, Halkın Kurtuluşu ve Partizan
dergi çevrelerini derinden etkiledi. Nitekim bu oportünist cephenin
ideolojik-teorik önderliğini PDA-Aydınlık revizyonistleri yaptı. Bir dönem
Türkiye’nin sosyoekonomik yapında kapitalist üretim ilişkilerinin egemen
olduğunu savunan Halkın Yolu ve Halkın Kurtuluşu, PDA-Aydınlığın gerici
saldırıları karşısında geri adım atarak, TKP-ML Hareketi’ne karşı aynı kulvarda buluştular
ve dogmatik ve sübjektif düşünce tarzının savunucuları oldular.
Nitekim PDA-Aydınlık revizyonistlerinin bu dogmatik ve
sübjektif tarzının Halkın Yolu, Halkın Kurtuluşu ve Partizan
saflarında egemenlik kurması süreç içinde Halkın Yolu önderliğinin ezici
çoğunluğunun aydınlığa katılmasını, Partizan saflarında Kurtuluş Bayrağı adlı
3. dünyacı bir grubun ortaya çıkmasını ve bir süre sonra bu grubunda soluğu
aydınlıkta alması, yine 3. dünyacı revizyonist karşı-devrimci 3.dünyacı düşünce
temelinde Halkın Kurtuluşu saflarında Emeğin Kurtuluşu adlı bir grubun kopması
ve bir dönem sonra soluğu Aydınlık saflarında alması, daha da önemlisi bu
akımların saflarında kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu sonucuna
ulaşanların hızla Türkiye devrimin ilk adımının sosyalist devrim olduğu
düşüncesi yönünde değişim yaşamaları, Onları, PDA-Aydınlığın sosyoekonomik
yapıda kapitalizm egemense orada sosyalist devrim geçerlidir görüşünde
buluşmaya itti.
Nitekim 1987 yılında TDKP’de kopan ve kendilerine önce
TDKP Devrimci Kanat ve sonrasında Ekim olarak ifade eden ve ardından TKİP’e
evrilen kesim, Türkiye’nin sosyoekonomik yapısı kapitalist ise o zaman Türkiye
devriminin ilk adımının karakteri de sosyalist ve iktidarın niteliği de
proleter sosyalist karakterdedir Troçkist kırması
görüşünü savunmaya itti. Ardında Partizanda ayrılan ve kendilerine MKP adını
veren akım, Maocu dogmatizmi bir yana itince bu kez de sağa
savrularak bir dönemler PDA’nın etrafa yaydığı zehirli düşüncelerin etkisi
altına girerek yarı-feodal Türkiye ve köylü toprak devrimi teorik
analizinde, Türkiye sosyoekonomik yapısında kapitalist üretim ilişkileri
egemen, o halde devrimimizin karakteri sosyalist devrimdir analizine hızlı
değişim yaşadı. Bu alandaki geçmiş süreçte yaşanan tartışmalara
yeniden döneceğiz ama şimdilik bununla yetinelim ve devrimci hareketin
saflarına dogmatizm ve sübjektif düşünce tarzını enjekte etmede PDA-Aydınlık
revizyonizminin nasıl bir uğursuz rol oynadığını yeniden hatırlayalım.
Haliyle TKP-ML Hareketi'nin tüm olumsuz dayatma ve
dogmatik-sübjektif düşünce tarzı kuşatmasına rağmen sosyoekonomik yapıda
işbirlikçi tekelci kapitalizmin egemen olduğu tahlili haliyle örgütün kitle
çalışmasında; devrimin zaferinin şehir ayaklanmalarıyla burjuva iktidarına son
darbeyi vuracağı devrimin yolu çizgisine bağlı olarak, komünist çalışma hem
örgütsel-hem de pratik çalışmalarda köklü değişim yaratacak, şehir
çalışmalarını temel alma ve güçleri bu alanda yoğunlaştırma kaçınılmaz olacaktı.
Nitekim TKP-ML Hareketi’nin soruna nasıl yaklaştığını daha
doğru anlamak-kavramak bakımından Marksist bilgi teorisinin ne olduğuna kısaca
bir göz atmakta yarar var.
Marksist bilgi teorisinin ilk önermesi, bilgimizin
kaynağının duyumlar olduğudur. Duyum ise objektif gerçeğin insan beyninde
yansıtılmasının biçimidir. Yani duyum, duyu organlarını etkileyen nesnelerin
veya olayların çeşitli olayların özelliklerinin ve yanlarının yansısıdır.
Bilincimize yansıyan dış dünyanın, bu bilinçten bağımsız olarak var olduğunun
kabulü, doğa bilimlerinin verileriyle uyuştuğu gibi, idealist safsataları da
temelden yıkmaktadır. Materyalizm, doğa bilimleriyle tam uygunluk içinde,
maddeyi ilk veri olarak kabul eder. Duyum bilinç ile dış dünya arasında bir
bağdır. Madde duyumlarımızdan ve bilincimizden bağımsız olarak vardır.
Bilincimiz ve duyumlarımız dış dünyanın tasvirleridir. Bundan da anlaşılacağı
üzerine tasvir, temsil etliği madde veya nesne kendi tasvirinden bağımsız
olarak var olabilir. Bu, Marksist bilgi teorisinin temel taşıdır. Bilinç, madde
olmadan, hatla sinir sistemimiz olmadan mevcut olamaz.
Materyalizm ilk planda varlığı ikinci planda düşünceyi
koyar. Marksist bilgi teorisi bilgimizin değişebileceğini gösteriyor. Bu,
bilginin bilgisizlikten doğuş sürecini şüpheli ve eksik bilginin daha açık ve
tam bilgi haline geliş sürecini tahlil etmemizi anlamına gelir. Henüz
bilinmeyen şeyler mutlak değildir ve bilinmeyen şey zamanla bilinebilir. Mevcut
bilgilerimizin, bilgisizlikten hareketle geliştiğini kabul ederek, "var olan
şeylerin bizim için şeyler" haline geldiğini görürüz. Biz, nesneleri, onlarda
duyumladığımız özelliklere göre dilediğimiz gibi kullanmakla duyumlarımızın
doğruluğunu ve yanlışlığını şaşmaz bir denemeye tutmuş oluruz. Eğer
duyumlarımız doğru ise, bir nesnenin ne biçimde kullanılacağına ilişkin algılarımızın,
dışımızda var olan bir gerçekle uyuştuğunun delilini oluşturur.
Demek ki nesne bizim dışımızda mevcuttur ve
duyumlarımızın-nesnelerin yansımalarının hangisinin doğru, hangisinin yanlış
olduğunu ancak pratik içinde tespit edebiliriz. Uğradığımız her başarısızlıkta,
bunun nedenlerinin tahlil edersek görürüz ki, davranışımız için esas aldığımız
duyum ya eksik ya yüzeyseldir veya eklektik duyumlarda oluşmaktadır. O halde
doğru pratiğin onayladığıdır. Duyumlarımız pratik tarafından onaylandığı oranda
doğrudurlar ve sübjektif değildirler.
Dış dünyanın bilinçten bağımsız olarak var olması
materyalizmin temel önermesidir. Doğa bilimlerince ispatlanan, yeryüzünün
insana oranla önceliği objektif gerçektir. Yukarıda ele aldığımız, Marksist
bilgi teorisinin bilgilerimizin kaynağı duyumlardır şeklindeki ilk önermesi,
ikinci önermeden yani insan duyumlarının kaynağı objektif gerçektir. Yukarıda
aktarmaya çalıştığımız Marksist bilgi teorisinin bilgilerimizin kaynağı
duyumlar şeklindeki ilk önermesi, ikinci önermeden yani insan duyumlarının
kaynağı objektif gerçektir önermesinden ayrı olarak ele alınmaz. Bütün
bilgiler pratikten ve duyumlardan gelir. Fakat objektif gerçekte bu duyum
alanına dahildir. Bunun tersini öne sürmek, sübjektivizm olur ve pratiğin objektif
muhtevasını, pratikten edinilen bilginin objektif gerçeğini reddetmek anlamına
gelir. Halbuki pratik tarafından bize verilen objektif gerçek ve duyumlarımızın
kaynağının objektifliği, insandan bağımsız olarak vardır. Duyumlar varlığı
kendine bağlı olmayan bu objektif gerçeği kopya eder, yansıtırlar. Duyumlar,
sübjektiftir, fakat duyumların temeli, özü objektiftir. Materyalizme göre
yalınız duyumsanan şeyler gerçektir ve gerçek maddi olandır.
Pratiği temel kabul etmek Marksist bilgi teorisinin
temelidir. Pratik ölçütünü bilgi teorisinden soyutlamak mutlak sübjektif
idealizm olur. Bizim dışımızda objektif kanunlar ve objektif gerçeklikler
vardır. Bunun kabulü ile sıkıca bir birine bağlıdır. Bizim dışımızda var olan
bu objektif kanunların ve objektif gerçeğin kaynağı bilincimiz değil, objektif
gerçektir. Bunun tersini öne süren sübjektif görüş, düşünce ile objektif
gerçeği düşüncenin bir parçası olarak görür. Bu sübjektif eğilim felsefede,
felsefede idealizmdir. Fakat insan pratiği Marksist-Leninist bilgi teorisinin
doğruluğunu ortaya koymaktadır. İnsanların pratik eyleminin başarısı duyumsanan
deneylerin objektif gerçekle uygunluğunu ispat eder. Yani belirlenen siyasal,
örgütsel çizginin doğruluğu onun objektif gerçeğe uygunluğuna bağlıdır.
1970li yıllarda ortaya çıkan devrimci örgütlerin
programatik-politik ve örgütsel duruşlarına bakımından TKP-ML Hareketi ile
temelde farklı bir hatta durdukları görülür. Gerek THKO ve gerekse de THKP-C,
Kemalizm’den Kürt Ulusal soruna, devletin niteliğinden kitle çizgisi ve devrim,
ittifaklar, iktidar ve nasıl bir proletarya diktatörlüğü ve sosyalizm sorunlarına
kadar hemen hemen birçok alanda Kaypakkaya yoldaş önderliğinde 1972
Nisan ayında kurulan TKP-ML Hareketi ile ortak bir hatta buluşmaları söz konusu
değildir.
Bu durum 1973 yılı yenilgisinin ardından yeniden
toparlanma sürecinde de devam etmiş. Ağır yenilgi alan ve merkezi olarak
çökertilen üç örgüt (TKP-ML Hareketi,
THKO ve THKP-C yeniden toparlanma sürecinde kendi hata ve yetmezlikleriyle
yüzleşmeye yönelmişler. Bu dönemde Kaypakkaya yoldaşın düşüncelerinden
etkilenerek hem THKP-C ve hem de THKO saflarında
ayrışmalar yaşanmıştı. THKP-C’deki ayrışmalarda: Dev-Yol, MLSPB, Acilciler,
Kurtuluş (KSD) ve Sosyal emperyalizmi kabul eden THKP-C M-L ayrı akımlara
olarak ortaya çıkarken, THKO saflarında, örgütsel ilkeler, kitler çizgisi ve
sosyal emperyalizm üzerinde yoğunlaşan tartışmalar birkaç gruba -TDY, Halkın
Kurtuluşu ve Emeğin Birliği) bölünmüştü. TKP-ML Hareketi’nde ise bu yenilgi
ve nedenleri üzerine tartışma daha çok 1976 yılının başında gündeme gelmiş ve
hata ve zaaflara karşı başlatılan tartışma kampanyası, KK’nın hatalı ve darbeci
tartışma yöntemini bahane eden (ki KK bu
hatalı ve darbeci tartışma yöntemini kısa zamanda terk ederek özeleştiri yapmış
ve tabandan gelen tepkilerle tutumunu düzeltmiş ve inkarcı eğilimleri
darbelemişti), sübjektif ve dogmatik daha sonrasında kendilerine Partizan
diyecek İstanbul ve Dersim merkezli bir grup tartışmadan kaçarak
örgütte kopmuştur.
Aslında 1976 yılı tartışmalarında öne çıkan Türkiye’nin
sosyoekonomik yapı tartışmalarında TKP-ML Hareketi, sübjektivizm ve dogmatizme
savaş açarak, Çin devrimi kopyacılığından uzaklaşarak somut durumun somut
tahlili Leninist yöntemi kendisine düstur alarak, tabuları yıkmış ve
Türkiye’nin sosyoekonomik yapısının işbirlikçi tekelci kapitalizmin egemen
olduğu, feodal artıkların ikinci planda olduğu sonucuna vararak, önemli bir
eşiki aşmış ve diğer devrimci akımlara yol gösterici buz kıran rolü oynamıştır.
Hareketimizin 1972 kuruluş döneminin hata ve zaaflarının
kefareti olarak doğan ve sonrasında TKP-ML Partizan adıyla yoluna devam eden
dogmatik ve sübjektif düşünce tarzının temsilcisi akım tarihi kendi
kafasına göre yazarken, Türkiye devrimin geçekliğinde koparak “Sol” oportünizme
savrularak geriye düşmüştür. Dün aynı hatta buluşarak komünist hareket salvo
atışlar yapan TKP-ML Partizan kökenli akımlar, değişik ideolojik-politik hatta
savruluşlar. Kimi hala dogmatizmde ısrar ederek yarı-sömürge (yarı feodal köylü toprak devrimi türküsünü
söylerken Özgür Gelecek ve Yeni Demokrasi çevreleri) kimisi tam tersi
bir ideolojik hatta savrularak -MKP sosyalist devrim görüşüne rücu
ederek- ama yine de tastamam komünist olduklarını ve 48.yıldır aynı hatta
durduklarını ve TKP-ML Hareketi’nin hattını savunduklarını
yinelemekten geri durmuyorlar. Elbette yalnız bu akımlar ideolojik-politik
alanda fukaralık etrafında dönüp durmuyorlar.
Aynı zamanda TKP-ML Hareketi’ni sınıfa yönelik sürekli v
sistemli bir faaliyet yürütmediği gerekçesiyle “küçük burjuva köylü devrimcisi”
olarak mahkum eden MLKP’den TKİP’e, EMEP’e ,TİKB kanatlarına kadar bir çok akım
30-40 yılı aşkındır politik alanda faaliyet yürütmelerine karşın hala sınıftan
kopuk kendi çalıp kendi oynar halde olmalarına izah bulmaları dürüst
devrimciliğin gereği değil mi. 30-40 yıldır sınıfa bağlanmayan ve kırın ve
şehrin emekçileri içinde ayakta kalmaya çalışan bu akımların bir yıllık gibi
kısa bir döneme sığdırılan ve ardından yenilgiyle sonuçlanan ve bu
süreci yargılama ve değerlenmeye olanağı olmayan Kaypakkaya yoldaşı
sınıfla birleşmeyi merkezde tutmadığı için küçük burjuva devrimci olarak ilan
edenlerin 30-40 yılın ardında sınıftan kopuk şehrin emekçileri arasında dönüp
durum MLKP, TKİP, TİKB vb. akımların değil komünist tutarlı devrimci
akımlar oldukları sorgulanır haldedir.
Bugün mevcut halde TKP-ML Hareketi'nin komünist
hattını hata ve eksiklerinden arındırarak daha da derinleştirerek Türkiye
devriminin temel sorunlarına çözüm üreterek hem mükemmeliyetçilik ve
hem de dogmatizm adı altında komünist harekete musallat olan
oportünist-revizyonist akımlara karşı Komünist Parti-İnşa örgüt mücadele
etmekte ve Kaypakkaya yoldaşın komünist mirasına sıkıca tutunarak ileriye doğru
yürümektedir.
Kaypakkaya'nın yoldaş o dönemde devlet, devrime
proletarya enternayonalizmi, nasıl bir parti, nasıl bir sosyalizm ve proletarya
diktatörlüğü vb. konularında olduğu gibi yine tabu olarak görülen
başta Kemalizm, Kürt ulusal sorunu, TKP’nin eleştirisi vb. gibi
konuları ikircimsizce komünist bir yaklaşımla o ne der bu ne der
yaklaşımlarından uzak ele alarak, devrimci ve komünist hareketin önüne konulan
tabulara vurarak buz kıran rolünü oynayarak olarak teorik
görüşlerini mantığını mantıki sonucuna taşımıştır. Burada sorun Kaypakkaya'nın,
50 yıllık revizyonist, reformist ve pasifist bir çizginin etkileri altında
cepheden açacağı savaştır.
Kemalizm’in devrimcilikle eş değer görüldüğü, sosyal şovenizmin önemli etkilerinin yaşandığı, Kürt ulusal sorununun yeterince bilince çıkartılamadığı ve ayrı bağımsız devlet kurma fikrinin asıl olarak devrimci hareket içinde henüz zayıf olduğu bir tarihsel süreçte Kaypakkaya'nın başkaldırısı devrimciliğin ötesinde komünist bir kopuştur. Bu aynı zamanda Türkiye devrimci hareketindeki bir ideolojik saflaşmanın temelidir. Sosyalist ve devrimci hareketin ideolojik alanda berraklaşmasıdır. Bunun bilimi, Marksizm-Leninizm'dir. Kaypakkaya ulusal sorunda açtığı bayrak, Marksist-Leninist hareketin varoluşunu ifade eden siyasal olgulardan biridir.
Kemalizm’in devrimcilikle eş değer görüldüğü, sosyal şovenizmin önemli etkilerinin yaşandığı, Kürt ulusal sorununun yeterince bilince çıkartılamadığı ve ayrı bağımsız devlet kurma fikrinin asıl olarak devrimci hareket içinde henüz zayıf olduğu bir tarihsel süreçte Kaypakkaya'nın başkaldırısı devrimciliğin ötesinde komünist bir kopuştur. Bu aynı zamanda Türkiye devrimci hareketindeki bir ideolojik saflaşmanın temelidir. Sosyalist ve devrimci hareketin ideolojik alanda berraklaşmasıdır. Bunun bilimi, Marksizm-Leninizm'dir. Kaypakkaya ulusal sorunda açtığı bayrak, Marksist-Leninist hareketin varoluşunu ifade eden siyasal olgulardan biridir.
Her ülkedeki tarihsel gelişme komünist hareketin doğuşunda
tarihsel evreye damgasını vuran halkaları yakalar. Bunları yukarıda belirtik.
Bir bütünlük içerisinde değerlendirdiğimizde, ülke özgülünde bu temel çıkışlar,
yani. Kemalizm’e karşı mücadele, ulusal sorunun teorik çözümlenmesi,
revizyonist sınıf işbirlikçi TKP'nin reddi.
Bunlar Türkiye devrimci hareketinde önemli ideolojik
ayrışmaların kaynağıdır. Sadece devrimcilikle revizyonist-reformist akımlar
arasındaki bir mücadele değildir. Marksizm’le burjuva, küçük-burjuva
ideolojiler arasındaki PDA, THKO, THKP-C vb. gibi akımlarla kesin bir kopuştur.
Türkiye özgülünde temel kopuş halkasında bu bileşenlerin önemli yeri vardır.
Türkiye devrimci ve komünist hareketi daha bu kopuşmaların üzerinde tartışmalar
ve ideolojik mücadeleler yürütmektedir. Bu ha1kanın bir ayağını daima
Kaypakkaya ya da TKP/ML Hareketi'nin görüşleri oluşturmaktadır. Bunun doğrudan
veya dolaylı yansıması hiç te önemli değildir.
Kaypakkaya söz konusu olduğunda bu kopuş tarihsel bir
olgudur, bir mirastır. Kaypakkaya Marksizm teorisini o günün koşulları
içerisinde devrimci hareketin dönüştürülmesinde özel bir tarzda kullanmıştır.
Ortaya çıkan ideolojik saflaşma devrimci hareketin '70'Ii yıllarında zorunlu
bir olgusuydu. Bu yapılmadan ileriye doğru adım atılması söz konusu değildi.
Birincil derecede bunun başarılmasıydı. Devrimci hareketin düzenle bütün
ideolojik bağlarını koparması ve cepheden mücadele edilmesi, siyasal iktidar
mücadelesinin Marksist-Leninist perspektiflerle ele alan komünist hareketin
doğuşunu da koşulladı.
İşte Kaypakkaya bu temel görevi başardı. Eğer Kaypakkaya bu temel görevi başaramamış olsaydı, devlet sorununu kavrayamazdı, parlamento sorunun çözümleyemezdi. Türkiye'nin siyasal tahlilini yapamazdı. Sınıflar mücadelesini tahlil edip, devrimin temel sorunlarını çözüm bulmazdı. Nasıl ki, revizyonizme karşı mücadele uluslararası komünist harekette bir ideolojik saflaşma yarattıysa, Kaypakkaya'nın ülke özgünün de ortaya koyduğu görüşler devrimci hareket arasında yeni bir saflaşma oluşturdu ve komünist hareketin oluşumunu sağladı.
TKP-ML Hareketi'nin hataları, yetmezlikleri ve eksikliklerini ise Kaypakkaya da görevi devralan yoldaşları sürekli olarak kendisini ML bilinçle donatarak aşmasını bildi. Hem mükemmeliyetçilik görüntüsü altındaki inkarcılığa ve hem de dogmatizmi ve sübyektivizmin kendini yenileyip geliştiremeyen çürüme haline cepheden savaş açarak, komünist hareket hata ve zaaflarına karşı mücadele içinde gelişip güçlenir perspektifine bağlı kaldı. Bu gerçeklik abartılmaksızın bilinmeli ve emekçilerin- devrimcilerin tarih çarpıtıcılığına değil daha çok gerçeğe gereksinimleri olduğunu unutmayalım.
İşte Kaypakkaya bu temel görevi başardı. Eğer Kaypakkaya bu temel görevi başaramamış olsaydı, devlet sorununu kavrayamazdı, parlamento sorunun çözümleyemezdi. Türkiye'nin siyasal tahlilini yapamazdı. Sınıflar mücadelesini tahlil edip, devrimin temel sorunlarını çözüm bulmazdı. Nasıl ki, revizyonizme karşı mücadele uluslararası komünist harekette bir ideolojik saflaşma yarattıysa, Kaypakkaya'nın ülke özgünün de ortaya koyduğu görüşler devrimci hareket arasında yeni bir saflaşma oluşturdu ve komünist hareketin oluşumunu sağladı.
TKP-ML Hareketi'nin hataları, yetmezlikleri ve eksikliklerini ise Kaypakkaya da görevi devralan yoldaşları sürekli olarak kendisini ML bilinçle donatarak aşmasını bildi. Hem mükemmeliyetçilik görüntüsü altındaki inkarcılığa ve hem de dogmatizmi ve sübyektivizmin kendini yenileyip geliştiremeyen çürüme haline cepheden savaş açarak, komünist hareket hata ve zaaflarına karşı mücadele içinde gelişip güçlenir perspektifine bağlı kaldı. Bu gerçeklik abartılmaksızın bilinmeli ve emekçilerin- devrimcilerin tarih çarpıtıcılığına değil daha çok gerçeğe gereksinimleri olduğunu unutmayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder