30 Eylül 2011 Cuma

Ernesto'ya...

“Bizim her eylemimiz emperyalizme karşı bir savaş çağrısı ve insanlığın düşmanı ABD’ye karşı halkların birliği için savaş narasıdır…” (Che Guevara)
İrlanda ve Bask asıllı Arjantinli devrimci, lider ve doktor. Gerçek adı Ernesto Guevara de la Serna'dır. İnsanlık tarihine adını altın harflerle yazdırmış, hayatı boyunca sömürü, adaletsizlik, eşitsizlik ve yoksullukla mücadele etmiş ve devrimleriyle tüm dünyayı derinden etkilemiştir. Fidel Castro'yla birlikte bugünün Küba'sını kurmuş, insani değerleriyle dünya barışını taçlandırmıştır. Cesareti, bilgeliği, geniş vizyonuyla her zaman örnek alınmış, kapitalizm ve sömürü düzeniyle verdiği savaşta büyük başarı kazanmış olan Guevara, hiç kuşkusuz dünya tarihinin en önemli kişilerinden biridir. "Gerçekçi ol imkânsızı iste" sözüyle de kült olan liderin dünya görüşünün oluştuğu Latin Amerika gezisi sırasında yaşadıkları Motorcycle Diaries adıyla film olmuş, ünlü lideri oyuncu Gael Garcia Bernal canlandırmıştır. Ünlü yazar ve 1968 Hareketleri’nin önde gelen isimlerinden Jean-Paul Sartre, Guevara’yı "Çağımızın en olgun insanı" olarak tanımlamıştır.
14 Haziran 1928'de Rosario, Arjantin'de dünyaya geldi. Doğum tarihi bazı kaynaklarda 14 Mayıs şeklinde geçmekteydi. Yüksek mühendis olan babası Ernesto Guevara Lynch, İrlanda asıllıydı, annesi Clia dela Serna'nın ailesi ise İrlanda ve İspanya kökenliydi. Henüz iki yaşındayken astım krizi geçiren Che, hayatı boyunca bu hastalıkla yaşayacaktı. Guevara ailesi, Che 3 yaşındayken, Buenos Aires'e yerleşmişler, ancak astım krizlerinden dolayı Che'nin durumu daha da kötüleşince doktorların tavsiyesiyle Cordoba'ya taşınmaya karar vermişlerdi. Çünkü tedavisi güç olan hastalığının iklim koşullarıyla yakın ilişkisi vardı. Politik eğilimleri itibariyle sola açık liberal olarak tanınan Guevara'nın ailesi, İspanya iç savaşında açıkça Cumhuriyetçileri desteklemişlerdi. Ekonomik anlamda durumu iyi olan aile zaman içinde maddi sıkıntılar yaşamaya başladı.

Eğitim bakanlığına bağlı Dean Funes Lisesi'ne devam eden Guevara, hastalığına rağmen hareketli bir çocukluk geçirdi. Zira oldukça başarılı bir atlet ve dinamik bir rugby oyuncusuydu. Agresif bir oyun tarzı olduğu için azgın anlamına gelen "El Furibundo" sözcüğüyle annesinin soyadından oluşan "Fuser" lakabıyla anılan Che, o dönem babasından satranç oynamayı da öğrendi. 12 yaşından itibaren yerel turnuvalara katılmaya başlayan Che, ergenlik yıllarında da şiir ve edebiyatla ilgilendi. Özellikle Pablo Neruda’nın şiirlerini çok seven Che'nin kelimelerle ilişkisi hayatı boyunca iyi olacak, kendisi de şiirler yazacaktı. Kendini geliştirmek için Jack London'dan Jules Verne'e, Sigismund Schlomo Freud 'dan Bertrand Russell’e kadar kendi alanında başarılı birçok önemli ismin eserlerini okuyan Che, fotoğrafçılıkla da ilgileniyordu. Kamerasını yanından ayırmıyor, insanları, gördüğü yerleri ve arkeolojik alanları fotoğraflıyordu. Okulda İngilizce eğitim yapılırken, annesinden de Fransızca öğrenen Che, Neruda kadar Baudelaire’i de çok seviyordu. 

23 Eylül 2011 Cuma

Partiye, devrime, sosyalizme güç ver...

inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim seni
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar, budadılar
daha sürüyor o kavga ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek
bitmedi sürüyor o kavga
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek...
bir bir çekilirken teslim bayrakları
göçmenlerle tozarken avrupa yolları
durdu bir avuç yiğit
bir tutam kır çiçeği
girdiler zulum tufanına
daha sürüyor o kavga ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.
Adnan Yücel

22 Eylül 2011 Perşembe

Taylan Özgür yaşıyor...

Mustafa Taylan Özgür, 23 Eylül 1969′da Beyazıt’ta vurularak öldürülür. Bir gün sonra ODTÜ’de Taylan Özgür adına bir anma düzenlenir. 9 aydan beri polis tarafından aranan Sinan Cemgil törende özetle şu konuşmayı yapar:
“Devrimci şehitlerin matemini tutacak zamanımız yoktur. Zira bu tür olaylar milli kurtuluş savaşı içinde olağandır. Gün gelecek Türkiye’nin bağımsızlığı ve kurtuluşu için gerekirse hepimiz vurulacağız. Bunlar bizi korkutmuyor, üzmüyor ancak kinimiz bileniyor. Taylan Özgür’ün ardından matem tutmayacağız, mersiyeler düzmeyeceğiz. O 24 saatini devrime adamış bir kişiydi. O bu yolda öleceğini biliyordu ama emperyalizmle savaş uğruna ölmek şerefli bir ölümdür. İkinci kurtuluş savaşının ilk kurşunlanan devrimcilerinden sonra bizler de düşebiliriz, bunu korku değil varacağımız şerefli bir nokta olarak kabul ediyoruz. Yılmıyoruz, korkmuyoruz!”

13 Eylül 2011 Salı

Katledilişinin 31. yıldönümünde düşünce ile eylemi birleştiren önder İrfan Çelik

İrfan Çelik yoldaşı Davutpaşa zindanında kaybettiğimizin 31. yıldönümü. 31. yıl önce 12 Eylül 1980’de faşist generalleri darbe yaparak yönetime el koydular ve ülkemiz emekçileri üzerine bir karabulut olarak çöktüler.

Kuşku yoktu ki faşist darbenin baş hedefinde devrimci ve komünistler duruyordu. Daha faşist darbenin ikinci gününde faşist generaller çetesi zindanları teslim almayı ve buralarda mücadelenin başında yürüyen öncü devrimcileri katlederek hem içeride ve hem de dışarıda emekçilere ve devrimcilere gözdağı vermeyi hedefliyordu. Onun içindir ki faşist darbeciler intikam almak ve devrimci sesi boğmak için zindanlara görülmemiş düzeyde saldırı başlattılar. Nazilerden almış oldukları yöntemleri birer birer uygulamaya sokarak devrimci muhalefeti ezip dağıtmayı ve böylece dikensiz gül bahçesi yaratmayı düşleyen generaller çetesi zindanlarda önder konumda olan devrimcileri özel sorgulamaya alıp ihaneti dayatarak, devrimci hareketi kötürüm bırakma ve buradan giderek zindanları ihanet yuvaları haline getirme, devrimci akımların örgütsel konumlarını çözerek kısa yoldan darbeler vurmayı amaçlıyordu. İşte bunun içindir ki 12 Martı'da yaşamış olan ve Haziran 1980’de yakalanmasına ve en ağır işkenceler uygulanmasına rağmen tek bir kelime alamadıkları İrfan çelik yoldaşı Davutpaşa zindanında özel sorguya aldılar ve 14 Eylül’de yoldaşı kaybettik. İrfan yoldaşın erken kaybı hareketimiz açısından yeri doldurulması zor bir kayıptı. Nasıl ki İbrahim yoldaşın kaybı hareketi önderliksiz ve pusulasını bulmada zorlanan ve sağa sola yalpalar bir konuma ittiyse aynı şekilde irfan yoldaşın kaybı da hareketin önderliği ve yöneliminde aşılması zor sorunlar yaratmış ve sağa sola gelgitler yaşamasını koşullamıştır.

9 Eylül 2011 Cuma

31. yılında 12 Eylülcü faşist darbesi tüm kurumları ve anlayışıyla devam ediyor

Darbeyi desteklemişlerdi 
12 Eylül 1980 faşist darbesinin üzerinden 31 yıl geçti. Hala faşist darbenin anayasası ve yasaları hüküm sürüyor ve 12 Eylül faşist darbesinin devamcıları, bugünde işçi, emekçi ve Kürtlere karşı zulüm kusmaya devam ediyorlar. 12 Eylül faşist darbesi toplumu her bakımdan yeniden şekillendirmek ve örgütsüz, köle konumuna getirmek için yapılmıştı. Keza bu amaç her bakımdan gerçekleştirilmiş ve 31 yıldır hala yığınların üzerinde bir karabasan olmaya devam ediyor. 12 Eylül faşist darbesi birlerce devrimciyi terörist olarak yargılayıp mahkûm ederken, bugünde darbenin ayak izlerinden yürüyen AKP hükümeti binlerce devrimci ve emekçiyi “terörist” olarak yargılayıp zindanlara kapatıyorsa, sokaklarda polis terörü dur durak bilmeden sürüyorsa, Kürtler zulümden ve kırımdan geçiriliyorsa, 12 Eylül faşist darbesi devam ediyor demektir. Bir dönem ANAP, DYP, RP’nin sürdürdüğü darbenin devamını bugün demokratik palavra ve çarpıtmaların gölgesinden AKP hükümeti devam ettiriyor.

Bilindiği üzere İşçi Sınıfı ve emekçi yığınların devrim ve özgürlük mücadelelerini kan ve barutla ezip dağıtmak amacıyla 1970-80 yılları döneminde ABD'nin de desteğiyle gerçekleştirilen faşist darbele
r, halkların tarihinde unutulmaz kara günler olarak yer aldı. Ama yapılanlar asla halkların belleğinden kaybolmadı. Uzun yılların ardında Yunanistan'dan Arjantin'e, Şili'den Brezilya'ya, El Salvador'dan Peru'ya kadar uzanan birçok ülkede faşist darbecilerden hesap soruldu, soruluyor ve bir dönemler halka baskı ve zulüm kusan faşist generaller, polis şefleri ve işkenceci çeteler sanık sandalyesine oturtularak yapmış oldukları kötülüklerin ve işlemiş oldukları suçlar ve cinayetlerden dolayı yargılanıyorlar. Halkların mücadelesi Türkiye gibi faşist darbeleri ağır biçimde yaşamış olan ülke halklarına darbecilerden hesap sorma bilincini, taze tutmalarının yolunu açıyor.

Hatırlanacağı gibi 12 Eylül 1980 faşist generaller darbesinin üzerinde 31. yıl geçti. Ama hale darbenin etkileri ve izleri bütün heybetiyle güncelliğini koruyor ki, bu bir yönüyle darbeyle oluşturulan halk düşmanı politikaların sitemli hale getirilerek devam ettiğini gösteriyor. 12 Eylül faşist darbesinin sonuçlarının oldukça ağır ve yıkıcı olmasıyla bağlıdır. 12 Eylül askeri faşist darbesi ülkemiz tarihine kara bir gün olarak geçmiştir; hangi sıfatla anılırsa anılsın halkların bilincinde bu gerçek asla değişmeyecektir.

7 Eylül 2011 Çarşamba

91. yılında Mustafa Suphi TKP’sinin mirasına sahip çıkalım!

10 Eylül 1920 tarihi, Türkiye proletaryasının komünist partisinin kurulduğu gündür. TKP’nin kuruluşunun 91. yılını kutluyoruz. TKP’nin tarihinde öğrenmek ve dünü bugüne bağlamak büyük önem taşıyor.

Bilindiği gibi tüm dünyayı sarsan şanlı Ekim Devrimi’nin etkileri ülkemiz de derinden sarsmıştı. Ekim devrimi Türkiye de Marksizm-Leninizm’in yayılmasında büyük bir atılım kazandırdı. Türkiyeli komünistler proletaryanın bağımsız siyasetini sürdürecek öncü komünist partisinin kuruluşu için harekete geçmelerini koşulladı. Kararlı, yoğun çalışmalar sonucu 10 Eylül 1920’de TKP kuruldu. Kemalistlerin izin vermediği için TKP Kongresi, Sovyetler Birliği'nin Bakü kentin de toplandı. Kuruluş Kongresi 'ne 51’i İstanbul ve Anadolu’dan gelmek üzere toplam 72 delege katıldı. Bu delegeler 15 komünist örgütü temsil ediyorlardı. Mustafa Suphi başkanlığında büyük bir coşku ile başlayan Kongre, bütün komünist grupları birleştirdi; partinin Tüzük ve programını onaylayarak TKP’ni kurdu. Parti Başkanlığına Mustafa Suphi, Genel Sekreterliğe Ethem Nejat yoldaşlar getirildiler.

Böylece proletarya kendi bağımsız öz örgütüne kavuşmuş oldu. TKP'nin kurulması ile komünist grup, çevre ve hücreler tek bir örgüt içinde birleştirildi. Komünist parti programı oluşturuldu. Böylece geniş yığınları kucaklama safhasına geçildi. Mustafa Suphi önderliğinde Marksizm-Leninizm'i yol gösteren düşünce olarak benimsedi. Lenin'in önderliğindeki III. Enternasyonal'e bağlı olarak çalıştı. İşçi ve köylülerin, emperyalizmin, feodalizmin ve gericiliğin boyunduruğundan kurtuluşunun ancak devrimle mümkün olabileceğini kararlılıkla savundu. Proletaryanın kurtuluşunun kendi sınıf egemenliği ve sosyalizmde olduğunu ortaya koydu ve 3. Enternasyonal'deki diğer komünist partileriyle birlikte, emperyalizme ve her türden gericiliğe karşı kararlılıkla mücadele etti, TKP, ülkemiz proletaryası ve emekçi halklarının emperyalizme ve gericiliğe karşı aktif mücadelesini, örgütlemeye çalıştı.