Darbeyi
desteklemişlerdi
|
Bilindiği üzere İşçi Sınıfı ve emekçi yığınların devrim ve özgürlük mücadelelerini kan ve barutla ezip dağıtmak amacıyla 1970-80 yılları döneminde ABD'nin de desteğiyle gerçekleştirilen faşist darbeler, halkların tarihinde unutulmaz kara günler olarak yer aldı. Ama yapılanlar asla halkların belleğinden kaybolmadı. Uzun yılların ardında Yunanistan'dan Arjantin'e, Şili'den Brezilya'ya, El Salvador'dan Peru'ya kadar uzanan birçok ülkede faşist darbecilerden hesap soruldu, soruluyor ve bir dönemler halka baskı ve zulüm kusan faşist generaller, polis şefleri ve işkenceci çeteler sanık sandalyesine oturtularak yapmış oldukları kötülüklerin ve işlemiş oldukları suçlar ve cinayetlerden dolayı yargılanıyorlar. Halkların mücadelesi Türkiye gibi faşist darbeleri ağır biçimde yaşamış olan ülke halklarına darbecilerden hesap sorma bilincini, taze tutmalarının yolunu açıyor.
Hatırlanacağı gibi 12 Eylül 1980 faşist generaller darbesinin üzerinde 31. yıl geçti. Ama hale darbenin etkileri ve izleri bütün heybetiyle güncelliğini koruyor ki, bu bir yönüyle darbeyle oluşturulan halk düşmanı politikaların sitemli hale getirilerek devam ettiğini gösteriyor. 12 Eylül faşist darbesinin sonuçlarının oldukça ağır ve yıkıcı olmasıyla bağlıdır. 12 Eylül askeri faşist darbesi ülkemiz tarihine kara bir gün olarak geçmiştir; hangi sıfatla anılırsa anılsın halkların bilincinde bu gerçek asla değişmeyecektir.
Elbette 12 Eylül askeri faşist darbesini rastlantılar gündeme getirmedi. Aksine, yarım kalmış 12 Mart 1971 faşist darbesinin bir devamı ve tamamlayıcısı olarak, belli, tarihsel, siyasal ve ekonomik nedenler tarafından koşullandırılmıştır.
12 Eylül faşist darbesi devrim ile karşı-devrim arasındaki çatışmanın bir ürünü olarak gündemleşti. Onu tarihin gündemine getiren nedenleri belli başlı şöyle özetleyebiliriz; gelişen devrimi boğmak ve ezip dağıtmak; karşı devrimin iç çatışma ve çelişmelerini hafifletmek; ekonomik bunalımı atlatmak ve 24 Ocak yıkım kararlarını rahatça uygulamaya sokmak; ABD'nin temel dayanaklarından olan faşist monarşist Iran Şah'lığında boşalan Ortadoğu jandarmalığı rolünü üstlenmek.
Nitekim 12 Eylül faşist darbesi yakın tarihimizin en korkunç faşist kıyım ve zulüm hareketlerinden biridir. Faşist darbenin özetlediğimiz geliş nedenleri; 12 Eylülcü darbecilerin amaçlarını da ortaya koymaktadır. Bu amaçlara bağlı olarak; nispeten zorlu ve uzun mücadeleler sonucunda alınmış kırıntı halindeki tüm demokratik hak ve özgürlükler gasp edildi, hemen her bakımdan sınırsız bir zorbalık uygulandı; Tüm demokratik kitle örgütleri kapatıldı, yöneticileri ve üyeleri işkenceli sorgulardan geçirildi, tutuklandı ve ağır cezalara çarptırıldı; devlet tepeden tırnağa askeri bir biçime büründürüldü, ülke adeta askeri bir açık hapishaneye çevrildi; işkenceler her günkü uygulamalar halinde doruğa ulaştı; yüz binlerce insan işkence tezgahlarında geçirildi, binlercesi sakat bırakıldı, yüzlercesi hunharca katledildi; ilerici, devrimci, demokrat basına; ilerici, devrimci halk kültürüne, ilerici devrimci sanat eserlerine, bilme ve bilim adamlarına karşı koyu bir düşmanlık ve şovenizm güdüldü.
Kürt ulusu üzerindeki baskı ve zulüm görülmemiş boyutta artı; on binlerce devrimci, demokrat, ilerici, yurtsever insan Nazi toplama kamplarını aratmayacak köhne zindanlara tıka-basa dolduruldu, göstermelik yargılamalarla sıkıyönetim mahkemelerince yüz binlerce yıl tutan ağır hapis cezaları verildi; dar ağaçları kuruldu, onlarca insan yağlı ilmiklerde can verdi, yüzlercesi idam kararlarıyla hazır tutuldu; ülkemizin yeraltı, yer üstü zenginlik kaynakları halklarımızın ürettiği değerler emperyalist ve yerli para babalarına peşkeş çekildi, ülkemiz ABD ve NATO'nun savaş arabasına daha fazla bağlandı. Hızlı bir tekelleşme gösteren emperyalizme bağımlı işbirlikçi kapitalizmin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik, merkeziyetçiliği son derece artıran politik özgürlükleri pratikte geçersiz kılan bir yapılanmaya gidildi ve bu durum Anayasayla güvence altına alındı ve devletin politik yönetiminin merkezine MGK görünümünde generaller oturtuldu.
O sıkça sözü edilen ''Demir ökçe', siyasetiyle devrime ağır, direnişsiz ve moral bozucu bir yenilgi aldırdı. Bu 12 Eylülcüler için kelepir bir zaferdi. Devrim yenildi ama devrim davası yok edilemedi. Emekçiler yeniden bellerini doğrultarak mücadeleyi geliştirip ileriye taşımaya çalıştılar. Ama 12 Eylül faşist darbesi öylesine ağır vurmuştu ki bu darbeyi atlatmak kısa dönemin işi değildi.
Ne ki, 12 Eylül darbesinin zorbalıkla sağlamış olduğu sükunet süreç içinde bozuldu. Ve 12 Eylülcüler ve ardılları eskisi gibi durumlarını sürdürmede zorlanır duruma düştüler. Sözün özü 31 yıl önce 12 Eylülcülerce sağlanmış olan politik istikrar ortamı gelinen sarsılıyor ve demagoji tutmuyor. 12 Eylül’den bu yana geçen zaman göstermiştir ki, tarihin ileriye doğru kaçınılmaz olan akışı tersine çevrilemez, toplumsal gelişme durdurulamaz. 12 Eylül sonrası süreçte göstermektedir ki, tüm baskı, işkence ve yasaklara rağmen -istenilen düzey ve boyutta olmasa da- işçi sınıfı, emekçi yığınlar ve Kürtlerin özgürlük ve demokrasi istemli mücadeleleri devam ediyor. Yine geride bıraktığımız süreç gösteriyor ki hiç bir hak kendiliğinden verilmez, gasp edilen hakların yeniden kazanılması, korunması ve geliştirilmesi için zorlu bir mücadele şarttır ve vazgeçilmezdir. 12 Eylül sonrası süreç göstermiştir ki, işçi sınıfı ve emekçi yığınlar kendi istemleri için örgütlü ve bilinçli mücadele yürütmeden hiç bir şey kazanılıp, korunamaz. Yine tüm bu gelişmeler, bütün faşist baskı ve teröre rağmen işçi sınıfı ve emekçi yığınların öncüsü devrimci ve komünistlerin, mücadeleyi kesintisizce sürdürebileceğini, devrim ve sosyalizm ateşinin asla söndürülemeyeceğini kendi pratikleriyle göstermişlerdir.
Aynı zamanda sözüm ona Kasım ‘83 seçimlerinden sonra ki zaman dilimi gösteriyor ki, 12 Eylülcü politik rejim, parlamenter elbise giydirilmiş şekliyle bugün devam ediyor. Yani “demokrasiye” geçtik sözleri ikiyüzlü bir yalandır. Burjuva düzen partileri ve bugüne kadar onlarcası değişen hükümetler, 12 Eylülcülerle kol kola olmuşlar ve onların geride bıraktıklarını tamamlamaya çalışmışlardır. AKP’si, CHP’si, MHP’si ve diğer burjuva düzen partileri hep birlikte 12 Eylülcü politik rejimi onararak, günün koşullarına uygun değişiklikler yaparak, onu devam ettirdiler ve ettiriyorlar. Faşist generallerin hazırlamış olduğu ve emekçilere zorla onaylatmış oldukları tepen tırnağa faşist 1982 Anayasası ve generallerin sınırlarını çizmiş olduğu rejimin tüm kurum ve kuralları ayakta durduğu sürece, Türkiye de demokrasiye geçildi sözlerinin palavra olmaktan öte hiç bir anlam ifade etmediği açık bir olgudur.
12 Eylül faşist darbesinin üzerinde 31 yıl geçti. Ama bu dönemin suçluları ellerini kollarını sallayarak hala ortalıkta dolaşmakta ve büyük itibar görmektedirler. 12 Eylül darbecileri sanık sandalyesine çıkartılmalıdır. Ama bu kendiliğinden olmaz. Bunu sağlayacak olan proletarya ve emekçilerin mücadelesinin dayatmasıdır. Yakın dönemin Yunanistan, Arjantin, Şili, Peru vb. deneyimleri de bunu gösteriyor. Oralarda halkların mücadelesinin dayatması sonucunda cuntacılar ve suç ortakları sanık sandalyesine oturtuldu ve oturtuluyorlar. Türkiye de de en başta yapılması gereken şeylerden biriside cuntacıların halka karşı yapmış olduklarından dolayı sanık sandalyesine oturtularak yargılanmalarının sağlanmasıdır.
31. yıl dönümünde 12 Eylül faşist darbesini protesto ederken ve yaptıklarının hesabının mutlaka sorulması gerektiği bilinciyle demokrasi ve özgürlükler kavgasını vererek bu mücadelede yaşamını yitiren devrim ve sosyalizm şehitlerini anıyor, devrimci onurlarını 12 Eylülcülere çiğnetmeyerek direnen devrimci ve komünistlerin kavgasını kavgamızda yaşatacağımıza söz veriyoruz.
12 Eylülcü faşist darbecilerden hesap sormak için ileri!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder