Fransa’da patlak veren ’848 Şubat devriminin
dalgaları kıtaya yayılmaya başlamışken, bu olağanüstü hareketlilik içinde, aynı
ay, sadece 19. yüzyılı değil ama 20 ve 21. yüzyılı da sarsacak olan, Karl Marx
ve Frederich Engels’in kaleme aldıkları bir Manifesto yayınlandı.
Geçmişi, kapitalizmi analiz edip suçluyor ve geleceğin perspektifini sunuyor, o
güne kadarki tüm sosyalizm “tasarımları”nın tersine, komünizmin, nesnel
kapitalist karşıtlığın ürünü olarak kaçınılmazlığını vurgulayarak, kapitalizmin
“mezar kazıcısı” ve sosyalizmi kurucu tarihsel öznenin işçi sınıfından başkası
olmadığı ve olamayacağını ilan ediyordu. “Bütün
ülkelerin işçileri birleşin, zincirlerinizden başka kaybedeceğiniz şey yok, ama
kazanacağınız koca bir dünya var” çağrısı, Manifesto’nun
kapanış cümlesiydi. “Avrupa’da
dolaşan komünizm hayaleti”, o zamana kadar inanılandan farklı olarak, işçi
sınıfının pratik eyleminde, politik bir hareket olarak gelişmeden edemeyecek
işçi hareketinde ete kemiğe bürünmekteydi.
Üretici güçlerin gelişmesiyle karşıtlık içine düşmeden edemeyecek
kapitalizm, zamanında ilerici bir işlev görmüş ama sonuna gelmişti.
Gericileşmişti ve yerini sosyalizme bırakacak olgunluğa erişmekteydi. Fransa’da
mali aristokrasi ve feodalizmi hedefleyen burjuva içerikli Şubat’ın ardından
patlayan proleter Haziran devrimi, bir yandan da proletarya diktatörlüğünün
zorunluluğu fikrine deneysel temel sağlayarak geliştirilmesine katkıda
bulunduğu, henüz daha mürekkebi kurumamış olan Komünist Partisi Manifestosu’nu doğrulayınca, hızla tüm uygar dillere çevrilerek dünyaya yayılan Manifesto,
burjuva, küçük burjuva entelektüeller arasında köklü bir etki yaratarak, kısa
sürede teorik zaferini ilan ederken, ileri işçilerin “amentüsü” oldu. Artık
yalnızca pratik eylem bakımından değil ama fikri, teorik bakımdan da inkar
edilemez netlikte yeni bir çağ açılmaktaydı. Bundan böyle, ilerlemeleri
gerilemeleri, ancak geçici olabilecek yenilgi ve zaferleriyle proletarya
hareketi ve komünizmin tek geçerli türü olarak bilimsel sosyalizm, Marksizm,
bütün bir kapitalizm ve kapitalizmden komünizme geçiş dönemine damgasını
vuracaktır.
Böyle de olur. Paris komününün ardından Ekim devriminin zaferi gelir. “Fener”, Manifesto’dur. SBKP 20. Kongresi’ne kadar, Manifesto, hem de giderek daha örgütlü biçimde uluslararası proletaryanın yolunu aydınlatır. Dünyanın giderek büyüyen bir bölümü, yüz milyonlarca işçi ve emekçi, Manifesto’nun çağrısı üzerine birleşmiş, sosyalizmi inşa etmekte ve komünizme doğru ilerlemektedir. Ancak kapitalizm hala güçlüdür ve gerek sosyalizmin inşa edildiği yerlerde gerekse kapitalist dünyada sınıf mücadelesi, burjuvazi ile proletarya arasındaki kavga sürmektedir. Çok zorluk aşılır. Ancak zaman gelir, mücadele edilen “zorluk”lardan sonuncusu, dışarıdan “soğuk savaş”la beslenip desteklenerek “içeriden” örgütlenir.
Başkalarının başaramadığını Kruşçev başarır ve Manifesto ve Marksizm’in yol göstericiliğe onun tarafından son verilir; Sovyetler Birliği, modern revizyonizmin egemenliğinde kapitalizmin restorasyonu sürecine sokulur. Marksizm’in yenilgiye uğrattığı bütün düşünsel karanlık ayaklanır. Stalin suçlamalarıyla başlanır. Ardından sıra Lenin’e ve Leninizm’e gelir; “totaliterlik”tir, devrimci işçi hareketi ve hem nesnel hem de öznel olarak sosyalizm tarihsel gidişattan bir sapma ilan edilir. Saldırı, kapitalizmin sonunu ilan ederek “kendi katkısı”nı “sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne götürdüğünü” bulmak olarak özetleyen Marx’a, Komünist Manifesto’ya, Marksizm’e yöneliktir aslında. İşçi sınıfı ve tarihsel rolüne yöneliktir.
Sosyalizmi, Marksizm’i piyasa ile kuşkusuz kapitalizmle uyuşturma çabalarıyla “öteki”yi, “çalışanlar”ı ve “tüketici”liği, “kimlik” bolluğu ve “çok kültürlülük”ü, piyasanın üstünlüğü ve “sosyalizmin” “özgürlükçüsü”nü ileri sürmenin dünya görüşü ve eylem kılavuzu olarak Marksizm ve onun biricik sahibi, komünist hareket ve komünizm davasının öznesi işçi sınıfını gündem dışı ilan etme liberalizminden başka bir içeriği olamaz. Stalin ve ardından Lenin’e yöneltilen liberal, burjuva gerici saldırı, başlangıçta kuşkusuz, hedef daraltıcı taktik bir saldırıydı ve yolun düzlendiği düşünüldüğünde doğrudan işçi sınıfı ve hareketini, tüm teorik temelleriyle Marksizm’i hedef aldı.
Ancak işçi hareketi ve sosyalizmin geçici yenilgisinin boyutları ve Marksizm-Leninizm’e kara çalınıp geçersizliğinin ilan edilişiyle sağlanmış burjuvazinin kazançlarının büyüklüğü ne olursa olsun, ne denli “işçi sınıfının değiştiği ve tarihsel rolünün bittiği” ve “sosyalizmin öldüğü” ilan edilirse edilsin, ne Marx ve Marksizm, ne temel belgesi olarak Manifesto eskitilebilmiş, ne işçi sınıfının varlığı gizlenebilmiş, ne de işçi hareketinin yeniden ve belli başlı ülkelerde kendisini ortaya koymaya başlamasının önü alınabilmiştir.
Böyle de olur. Paris komününün ardından Ekim devriminin zaferi gelir. “Fener”, Manifesto’dur. SBKP 20. Kongresi’ne kadar, Manifesto, hem de giderek daha örgütlü biçimde uluslararası proletaryanın yolunu aydınlatır. Dünyanın giderek büyüyen bir bölümü, yüz milyonlarca işçi ve emekçi, Manifesto’nun çağrısı üzerine birleşmiş, sosyalizmi inşa etmekte ve komünizme doğru ilerlemektedir. Ancak kapitalizm hala güçlüdür ve gerek sosyalizmin inşa edildiği yerlerde gerekse kapitalist dünyada sınıf mücadelesi, burjuvazi ile proletarya arasındaki kavga sürmektedir. Çok zorluk aşılır. Ancak zaman gelir, mücadele edilen “zorluk”lardan sonuncusu, dışarıdan “soğuk savaş”la beslenip desteklenerek “içeriden” örgütlenir.
Başkalarının başaramadığını Kruşçev başarır ve Manifesto ve Marksizm’in yol göstericiliğe onun tarafından son verilir; Sovyetler Birliği, modern revizyonizmin egemenliğinde kapitalizmin restorasyonu sürecine sokulur. Marksizm’in yenilgiye uğrattığı bütün düşünsel karanlık ayaklanır. Stalin suçlamalarıyla başlanır. Ardından sıra Lenin’e ve Leninizm’e gelir; “totaliterlik”tir, devrimci işçi hareketi ve hem nesnel hem de öznel olarak sosyalizm tarihsel gidişattan bir sapma ilan edilir. Saldırı, kapitalizmin sonunu ilan ederek “kendi katkısı”nı “sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne götürdüğünü” bulmak olarak özetleyen Marx’a, Komünist Manifesto’ya, Marksizm’e yöneliktir aslında. İşçi sınıfı ve tarihsel rolüne yöneliktir.
Sosyalizmi, Marksizm’i piyasa ile kuşkusuz kapitalizmle uyuşturma çabalarıyla “öteki”yi, “çalışanlar”ı ve “tüketici”liği, “kimlik” bolluğu ve “çok kültürlülük”ü, piyasanın üstünlüğü ve “sosyalizmin” “özgürlükçüsü”nü ileri sürmenin dünya görüşü ve eylem kılavuzu olarak Marksizm ve onun biricik sahibi, komünist hareket ve komünizm davasının öznesi işçi sınıfını gündem dışı ilan etme liberalizminden başka bir içeriği olamaz. Stalin ve ardından Lenin’e yöneltilen liberal, burjuva gerici saldırı, başlangıçta kuşkusuz, hedef daraltıcı taktik bir saldırıydı ve yolun düzlendiği düşünüldüğünde doğrudan işçi sınıfı ve hareketini, tüm teorik temelleriyle Marksizm’i hedef aldı.
Ancak işçi hareketi ve sosyalizmin geçici yenilgisinin boyutları ve Marksizm-Leninizm’e kara çalınıp geçersizliğinin ilan edilişiyle sağlanmış burjuvazinin kazançlarının büyüklüğü ne olursa olsun, ne denli “işçi sınıfının değiştiği ve tarihsel rolünün bittiği” ve “sosyalizmin öldüğü” ilan edilirse edilsin, ne Marx ve Marksizm, ne temel belgesi olarak Manifesto eskitilebilmiş, ne işçi sınıfının varlığı gizlenebilmiş, ne de işçi hareketinin yeniden ve belli başlı ülkelerde kendisini ortaya koymaya başlamasının önü alınabilmiştir.
172 yıllık bir güncellik kolay değildir. Manifesto, her
şeye rağmen, hala güncelliğini koruyor ve hem ileri işçiler hem de
entelektüeller arasında yeniden kaçınılmaz zaferini sağlamak üzere yayılıyorsa,
bu, onun yaşayan özüyle ilgilidir. Durmaksızın karşıtlık, giderek yoğunlaşan
sömürü ve talan, işsizlik, sefillik ve artık açlıkla birlikte savaşlar
üreterek, üretici güçlerle çatışmasının en ileri noktalarına varmış kapitalist
üretim ilişkileri ve zorbalığının doruğuna varmış birbirleriyle çekişme
halindeki burjuva gerici devletlerin çıkmazı, sosyalizm için koşulların
olgunlaşmasından başka bir anlama gelmediği gibi, Marx ve Marksizm’in, analiz
ve çağrısıyla Komünist
Manifesto’nun yeniden ve yeniden doğrulanmasından ve güncelliğinden başka
bir anlama de gelmez.
Manifesto ve yazarları Marx ve Engels, Marksizm’i emperyalizm çağı koşullarında zenginleştirip geliştiren Lenin ve Marksizm-Leninizm’i sosyalist inşa koşularına uyarlayıp geliştiren Stalin ve komünizm davasını açıklayıp gerçekleşmesinin taşlarını döşeyen Komünist Partisi Manifestosu ile birlikte tüm Marksizm-Leninizm külliyatı, kapitalizmin durmaksızın çoğalttığı işçi sınıfı var oldukça onun kurtuluş özlem ve hareketinde, kuşku yok ki, daima güncelliği ve gençliğini koruyarak yaşıyor, yaşayacak!
Manifesto’nun “II - Proleterler ve Komünistler” ara başlıklı bölümünde de yer aldığı gibi: “Tek kelimeyle bizi, sizin mülkiyetinizi ortadan kaldırmak istemekle suçluyorsunuz. Doğrusu, istediğimiz de bu”dur. “Komünistlerin, tüm proletaryanın çıkarlarından ayrı bir çıkarları yoktur.”
Manifesto ve yazarları Marx ve Engels, Marksizm’i emperyalizm çağı koşullarında zenginleştirip geliştiren Lenin ve Marksizm-Leninizm’i sosyalist inşa koşularına uyarlayıp geliştiren Stalin ve komünizm davasını açıklayıp gerçekleşmesinin taşlarını döşeyen Komünist Partisi Manifestosu ile birlikte tüm Marksizm-Leninizm külliyatı, kapitalizmin durmaksızın çoğalttığı işçi sınıfı var oldukça onun kurtuluş özlem ve hareketinde, kuşku yok ki, daima güncelliği ve gençliğini koruyarak yaşıyor, yaşayacak!
Manifesto’nun “II - Proleterler ve Komünistler” ara başlıklı bölümünde de yer aldığı gibi: “Tek kelimeyle bizi, sizin mülkiyetinizi ortadan kaldırmak istemekle suçluyorsunuz. Doğrusu, istediğimiz de bu”dur. “Komünistlerin, tüm proletaryanın çıkarlarından ayrı bir çıkarları yoktur.”
Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!