Kaypakkaya yoldaşın işkencede hunharca katledilişinin
46. yıl dönümü. Komünist bir önder olarak tabuları parçalayan ve komünist
hareketi Türkiye coğrafyasında ikinci kez ayakları üzerine diken Kaypakkaya
yoldaşın adının yasaklandığını, hakkında marş ve türkü söyleyenlerin
cezalandırıldığı, yaşamı ve mücadelesini anlatan kitabın toplatıldığı
koşullarda daha geniş kesimlerin katılımıyla Kaypakkaya yoldaşın anılması ve
yaşamı, mücadelesi ve de fikirlerinin geniş kitlelere tanıtılması daha bir aciliyet
taşıyor.
Kaypakkaya yoldaşı anarken, O’ndan öğrenip, O’nu aşmanın
kararlılığı içinde olmalıyız, O’nu daha derinden kavrayarak, bize devrettiği
komünist hattını derinleştirerek ileri taşımak ve O’nun gibi uzlaşmaz sınıf
savaşımı zemininde ısrarla yürümek büyük önem taşıyor.
Ne ki, Kaypakkaya yoldaşla ideolojik ve politik ortaklığı kalmamasına, tersine Kaypakkaya yoldaşı ya inkarcı bir çizgide (Atılım, Devrimci Proletarya, Alınteri, EMEP, Kızıl Bayrak vb.) mükemmeliyetçilik adı altında inkarcılık ya da; Yeni Demokrasi, Halkın Günlüğü, Özgür Gelecek vb. çevreler gibi dogmatik ve YDİ Çağrı çevresi gibi nostalji yaklaşımlar içinde olanlar aynı ortak paydada; yani komünist hareketi ilkesel ciddi hata ve yetmezliklerle bağdaştırmayan oportünist hatta buluşuyor olmaları garip olmasa gerek. Kısacası birlerinin sosyalist devrimi savunup birlerinin Türkiye gerçeğini bir yana iterek, hala Türkiye’yi yarı-feodal görüp kırdan şehre halka savaşını savunmalarına karşın Kaypakkaya ve önderlik ettiği, TKP-ML Hareketi’ne sahip çıkmaları, komik olmaktan öteye fazla bir anlamda taşımıyor.
Ne ki, Kaypakkaya yoldaşla ideolojik ve politik ortaklığı kalmamasına, tersine Kaypakkaya yoldaşı ya inkarcı bir çizgide (Atılım, Devrimci Proletarya, Alınteri, EMEP, Kızıl Bayrak vb.) mükemmeliyetçilik adı altında inkarcılık ya da; Yeni Demokrasi, Halkın Günlüğü, Özgür Gelecek vb. çevreler gibi dogmatik ve YDİ Çağrı çevresi gibi nostalji yaklaşımlar içinde olanlar aynı ortak paydada; yani komünist hareketi ilkesel ciddi hata ve yetmezliklerle bağdaştırmayan oportünist hatta buluşuyor olmaları garip olmasa gerek. Kısacası birlerinin sosyalist devrimi savunup birlerinin Türkiye gerçeğini bir yana iterek, hala Türkiye’yi yarı-feodal görüp kırdan şehre halka savaşını savunmalarına karşın Kaypakkaya ve önderlik ettiği, TKP-ML Hareketi’ne sahip çıkmaları, komik olmaktan öteye fazla bir anlamda taşımıyor.
Yeni Demokrasi gazetesinden Halkın Günlüğü’ne, YDİ Çağrı’dan,
Özgür Gelecek gazete çevrelerine aslında Partizan geleneğinden gelen bu
dogmatik akımların, 1976 yılından bu yana TKP-ML Hareketi ve onun kurucu önderi
Kaypakkaya yoldaşın komünist çizgisiyle hiç bir ortak yanı olmayan ve hareketin
Mao’cu hataları ve yetmezlikleri üzerinde kopuş yaşayan ve daha sonrasında
Partizan etrafında toplanan bu dergi çevrelerinin ne Kaypakkaya yoldaşın
diyalektik materyalist bakış açısında ve ne de olguları kendi gerçekliğinde
arama ve sonucu gitme pratik tutumundan ortaklık söz konusudur. Buradan hareket
ettiğimizde dogmatizmden bir türlü kurtulamamış aksine bu alanda önemli
savrulmalar yaşamaları dogmatik kesimleri inandırıcı olmaktan uzaklaştırmış ve
1970’lere çakılıp kalınarak nesnel gerçekler bir yana itilmiş.
Nitekim bu çevrelerin İbrahim Kaypakkaya yoldaş ve
önderlik etmiş olduğu TKP-ML Hareketi’ne ilişkin devrimci mücadeleyle uzun
dönemdir ciddi bağları kalmamış ve yine inkarcı hatta yürüyen kişilerle
toplantılar yapılması, aslında komünist hareketin geçmişinden öğrenip bugüne
daha sağlam zemin üzerinde yürüme yerine nostalji yaklaşım içinde olunduğunu
gösteriyor.
Hatırlanacağı üzere, Atılım çevresi İbrahim Kaypakkaya ve
onun önderliğinde kurulan TKP-ML Hareketi’ni, işçi sınıfı içinde çalışmayı
temel almadığı ve kır çalışmalarına çakılıp kaldığı vb. nedenlerle, küçük
burjuva devrimci bir önder ve önderlik ettiği hareketi de küçük burjuva
devrimci bir hareket olarak mahkum etmektedir.
Üstelik 46. yılı geçkin bir zamandır Kaypakkaya yoldaş ve
önderlik ettiği TKP/ML Hareketi’nin kuruluşu ve gelişimi üzerine
söylenmedik-yazılmadık hemen hiç bir şey kalmadı. 40. yılı geçkindir bir
arpa boyu ilerleme sağlayamamış bu inkarcı ve dogmatik Kaypakkaya ve önderlik ettiği
TKP/ML Hareketi hakkında nostalji dışında yığınlara yada devrimci çevrelere
verebilecekleri pek yeni bir şeyde kalmamıştır.
Kaypakkaya ve kurucu önderi olduğu TKP/ML Hareketi’ni
anlamak ve farklı yaklaşımları su yüzüne çıkarmak için ortak tartışma toplantılarının,
sempozyumların yapılması ayrı, aynı gelenekten gelmeleri nedeniyle bugün aynı
hatta durmayanların, düne ilişkin bazı kişilerin adeta uzman edasıyla öne
çıkarılıp konuşturulması ayrı şeylerdir. Kaypakkaya’nın önderlik ettiği TKP/ML
Hareketi’ni anlama ve dünle bugün arasındaki bağı sağlam zemin üzerinde örmede
daha çok farklı bakış açısı içinde olanların ortak tartışma toplantılarında
buluşarak, kim Kaypakkaya’yı ne kadar savunuyor ya da kim Kaypakkayı neden
küçük burjuva devrimcisi olarak görüyor yaklaşımlarının açığa çıkarılmasına
ihtiyaç vardır.
Neki Nisan söyleşileri ve 18 Mayısla ilgili toplantılar
esasta dogmatizmle inkarcı mükemmeliyetçiliği aynı kulvarda buluşarak, suya
sabuna dokunmadan nostalji penceresinde TKP/ML Hareketi tanıtılmaya çalışılıyor.
Bunun sağlıklı ve yeni kuşak devrimcilere hiç bir şey vermeyeceği ortada duran
bir olgudur.
Kaypakkaya yoldaş Nisan 1972 yılında bir grup yoldaşıyla
birlikte Türkiye de komünist hareketini, TKP/ML Hareketi şahsında
yeniden ayakları üzerine dikti. Ülkemizde sol hareket üzerinde
50 yıllık reformist, revizyonist ve pasifist parlamentarizm
egemenliğini kırıp, devrimin silahlı başkaldırıyla gerçekleştirileceğini
pratiğiyle ortaya koyarak, Kemalizm dalkavukluğuna, Kürt ulusunu inkar
eden Türk şovenizmine, Şefik Hüsnü TKP’sinin burjuva milliyetçisi
oportünist çizgisine, Sovyet Sosyal emperyalizmine, Troçkizm’e vb.
sınıf dışı akımlara karşı, kavrayışı ve deneyimi ölçüsünde cepheden
tutum alarak, proletarya ve emekçi yığınların eline nasıl örgütlenip
savaşacakları sağlam bir mücadele silahı öncü örgütü tutuşturdu.
Elbette Kaypakkaya yoldaşın ortaya koymuş olduğu
bu M-L’ist görüşler, ilk ve genç olmanın getirdiği önemli yetmezlikler,
eksiklikler ve hatalar taşıyordu. Bunun böyle olması bir noktada
doğaldır da.
Ne ki, Kaypakkaya yoldaş dönemin doruğu olarak
Türkiye devriminin sorunlarına çözümler bulmaya çalıştı. Düşündüklerini
ve belirlediklerini ortaya koyup, pratiğe girişerek teorisini
pratiğin deneğine vurdu. Bir yıllık gibi yoğun bir mücadelenin ardından
TKP-ML Hareketi, faşizmin yoğun saldırıları sonucu ağır bir yenilgi
aldı. Ama Kaypakkaya’nın geride kalan yoldaşları pratiğin sonuçlarını
irdeleyerek, süreci kapsamlı olarak gözden geçirerek yargıladı,
bu mücadelede birçok olumlu-olumsuz sonuçları bulup, ortaya çıkararak,
komünist hareketin hatalarından arınarak, gelişip güçleneceği
gerçeğine bağlı kaldı. Komünist hareket Kaypakkaya yoldaşın eksikliklerini
ve yetmezliklerini, dogmatizm ve inkarcılığa düşmeden, M-L çizgide
kararlılıkla yürüyerek, olguları kendi koşullarından koparmadan
geliştirdi, aştı ve O’nun komünist özünü geliştirip, derinleştirerek
daha da sağlam bir hatta taşıdı.
Kaypakkaya yoldaş, komünist hareket için buz kıran
ve ön açıcı oldu, birçok alanda tabulara vurarak bizlere yol gösterici
olduğu gibi, aynı zamanda bir yıllık gibi kısa bir pratik süreçte
yaşanan ve ortaya çıkan sonuçların değerlendirmesine fırsat bulamadan
Kaypakkaya yoldaş katledildi.
Kaypakkaya yoldaşı ve komünist hareketi yargılamada,
dahası komünist hareketin yakın geçmişini ele alıp değerlendirme
sorunu, devrimci hareket saflarında en fazla tartışılan sorunların
başında geldi. Bu alanda iki eğilim sürekli olarak çatıştı; birincisi
M-L bakış yani olayları ve olguları kendi koşulları içinde ele alıp
değerlendirme ve komünistlerin hatalarını mücadele içinde aşacağı
doğrusunun savunucusu ve takipçisi olarak gerçekler üzerinde politika
yapan komünistler ve ikincisi de ise her ne kadar görünüşte farklı yerlerde
duruyorlarmış gibi görüntü içinde olsalar da, geçmişe dogmatik ve
inkarcılık temelinde mükemmeliyetçi bir bakışla olaylara ve olgulara
yaklaşımda idealist bir mevzide birleşen oportünist cenah.
Geçmişin doğru devrimci bir yaklaşımla nesnel bir
zemin üzerinde ele alınmasında dogmatik ve inkarcı oportünistlerin
temel özellikleri, sürekli olarak düalizm ve keyfiyetçi bir değerlendirme
içinde olmalarıdır. Bu akımların hemen tümü, geçmişi değerlendirirken
kendilerine oportünizmi, hoşgörüyü ve uzlaşmacılığı uygularlarken,
başkalarına, abartıcılığı, acımasızlığı, keyfiyetçiliği ve çift
standartçı oportünist yaklaşımları ve değerlendirmeleri uygun
bulmuşlardır. Buradan olarak, Kaypakkaya yoldaşın şahsında
1972-79 dönemine inkarcı ve dogmatik bakış açısıyla mükemmeliyetçi
bir konumda durarak, gerçekleri çarpıtan ve olguları kendi zemininden
kopararak ele alan dogmatik (Yeni Demokrasi,
Özgür Gelecek, Halkın Günlüğü) ve inkarcı oportünist cenah (Atılım, Kızıl Bayrak, EMEP, Alınteri vb.
ile) komünistler arasındaki niteliksel yaklaşım ve ayrım çizgisini
ortaya koymak önemi taşıyor.
Komünist hareketin değerlendirmesinde oportünist
mevzide yer alanların, 46. yıl sonra bir arpa boyu bile ilerleyememeleri
ve Kaypakkaya’yı ve 72-79 dönemini sınıfla birleşemediğinden dolayı
eleştirip, mahkum edenlerin bu kadar deney, tecrübe ve birikimin ardından
hala aynı yerde çakılıp kalmaları, sınıftan kopukluğun aşılamış olgusu
ortada dururken hala; “yoktur birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı
Bankasıyız” sloganı gibi, sık sık görüş değişikliğine giderek, dün
ak dediklerine bugün kara deseler de bu oportünist cenah, yine de
kendilerini komünist olarak nitelemekten geri durmadı ve durmamışlardır.
Buda bu akımların ne kadar anti-Marksist bir konumda durduklarını
ve diyalektik materyalizmi ne kadar derinden kavradıklarını ve komünist
hareketin doğuşu, gelişimi ve partileşme sürecine yaklaşımda ne
kadar sağlam bir konumda durduklarını gösteriyor.
İşte oportünist cenahla, komünistlerin arasında
geçmişe yaklaşımdaki temel ayrımları ve gerçekler. Kim komünist ve
kim değil? Bunların bir kez daha ortaya koyması ve Marksizm-Leninizm
üzerinde şaşmadan ilerlemesi gerekiyor.
Bilindiği üzere oportünizmle, Marksizm arasındaki
her ayrımın başlangıç noktası, bakış açısındaki ayrılıktır. Geçmiş
sorununda da bakış açısındaki ayrılıklar ister ortaya çıksın, ister
çıkmasın bu böyledir. Haliyle ayrım olgulara ve olaylara bakış açısından
itibaren başlıyor. Bakış açısı, olgulara dünya görüşü temelinde yaklaşımın
ifadesidir. Mutlaka bir sınıfın damgasını taşır. Aynı olgulardan
hareketle değişik sınıfların farklı sonuçlara varmalarında belirleyici
olan, dünya görüşü ve üzerinde yükselen bakış açılarındaki farklılıklardır.
Marksizm-Leninizm bir bilim olduğuna göre, bilginin dolayısıyla işçi
sınıfının biliminin hem gelişip zenginleşmesi hem de kavrayışı
diyalektik gelişim yasasına uygun bir seyir izler. Ve Marksizm-Leninizm’in
somut şartların somut tahlili olması gerçeği de burada yatar. Haliyle
geçmişe bakış açımızda bu temele oturmalıdır.
Olgular şartlardan soyutlanamazlar. Olgular şartları
içinde ele alındıklarında içinde barındırdıkları çelişkiler doğru
tahlil edilebilir, şeyler sürekli gelişme ve değişme, pratikten doğan
bilgi, sürekli derinleşme durumunda olduğundan belirli tarihi,
sosyal ve iktisadi şartlar altında doru olan -örneğin serbest rekabetçi
kapitalizm döneminde zamandaş, kıtasal devrim ile dünya devrimi zafere
taşınırken, emperyalizm çağında bu durum değişmiş, devrim artık emperyalizmin
en zayıf halkalarından kırılarak, yani tek tek ülkelerde devrimler
başarıya ulaşarak, dünya proletarya devrimi başarıya ulaşacak
biçimde temel değişiklikler olmuştur. Yada bir dönem politik koşullardan
dolayı geri çekilme taktiği devrimci bir rol oynarken politik koşulların
değişimiyle birlikte geri çekilme taktiği artık devrimci bir rol
oynamaktan çıkar, yerini saldırı taktiğine bırakır. Bu koşullarda
devrimci taktik ilerlemeyi ifade eden saldırı taktiği olacaktır-
başka şartlar altında yanlış olabilir. Buradan hareketle M-L’in bazı
şartlarda doğru olan bir kısım teorik, politik önermeleri farklı
şartlarda geçerliliğini yitirmişti ya da yetersiz kalmıştır.
O halde bakış açımızın odağında, olguları incelerken
yer ve zaman kavramında, içinde bulunduğu tarihi, sosyal koşullardan
soyutlamadan ele alma olmalıdır. Haliyle bakış açısı sorunu
doğru olarak kavranmadığında doğru ve sağlıklı tespitlere ulaşmanın
olanaksız olduğu da açık bir gerçekliktir. Dolayısıyla M-L’in kavranışı
ve bağını kuramamak mükemmeliyetçiliğe ve onunla el elle giden inkarcılığa
yol açar. İnkarcılık varılan her ileri noktada, her önemli atılımda
geçmişin reddedilmesi olarak belirir. İdealizmden kaynaklanan bu
bakış açısı, diyalektik değil, metafiziktir.
Bakış açısındaki sakatlığın bir diğer boyutu da,
tutuculuk ve domatizmdir. Bu eğilim, ciddi hataların varlığıyla
M-L olma ile bağdaştırılamaz. M-L’istleri hatasız görmeye ve göstermeye
çalışır. Ve dolayısıyla hatalara sıkı sıkıya sarılıp, onları korur
ve çizgi haline dönüşmesini sağlar. Bu eğilimde mükemmeliyetçilikle aynı
özden kaynaklanır ve onun ters yüz edilmiş şeklidir. Aynı zararlı
sonuçlara; kendini aşmamaya ve yozlaşmaya götürür. Bireycilik temelindeki
keyfi yaklaşımlar da inkarcılık ya da dogmatizm olarak biçimlenir.
İşte bunu içindir ki, 18 Mayıs direniştir, tarihtir,
umuttur unutmamalıyız ve bu tarihten öğrenerek daha bir inançla ve inatla
sömürü ve zulmü yere çalarak, demokrasi, özgürlük ve sosyalizmi kurmak
için savaşmalıyız. İşkencede katledilişinin 46. yıldönümünde komünist önder
Kaypakkaya yoldaşı anarken, O’nun komünist mirasına sahip çıkıp, onun
izinde yürüyerek devrimin Türkiye’sini yaratacağımıza söz veriyoruz.
Komünist
önder İbrahim Kaypakkaya yoldaş ölümsüzdür!
Yaşasın devrim ve
sosyalizm mücadelemiz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder