Katledilmesinin 46. yılında Kaypakkaya yoldaşı anarken, aynı
zamanda kurucu önderi olduğu TKP-ML Hareketi nezdinde, geçmiş sorununa nasıl
bir ML yaklaşım içinde olduğumuzu bir kez daha hatırlatmak ve oportünist
akımlarla aramızdaki temel farklılıklara yeniden dikkat çekmek yerinde
olacaktır.
Marksist-Leninist hareketin doğuşu ve gelişimine kısacası
geçmişin değerlendirilmesine dair inkarcılık, tahrifatçılık ve çarpıtmanın
sınır tanımadan sürdüğü ve özellikle Partizan geleneğinden gelen akımların
tarih çarpıtıcılığına devam ettiği bugünkü ortamda, gerçekleri anti-Marksist
oportünist-revizyonist akımlara karşı bir kez daha savunmak, olağanüstü önem
taşıyor. Sapla samanın birbirine karıştığı ve Kaypakkaya ve kurucu önderi
olduğu komünist hareketle nostalji dışında hiçbir ideolojik-politik ve örgütsel
ilişkisi kalmamış olanların, dün dündür bugün bugündür yaklaşımı içinde,
geçmişe dair yalan yanlış ve çarpıtılmış görüşler yazıp çizmeleri bu akımların
nasıl bir samimeyetsizlik içinde olduklarını gösterir.
Gerçeklerin devrimciler ve emekçilerce bilinmesi bakımından, Kaypakkaya yoldaşa ve onun önderliğinde kurulan ve bir yıllık bir faaliyetin ardından düşman tarafından 1973 yılında çökertilen,1974-75 yılında yeniden örgütlenip ayağa kalkmaya çalışan TKP/ML Hareketi’nin doğuşu ve gelişimi üzerine yeniden durmak ve haksız, çarpıtılmış ve oportünist tarih yazımının ipliğini pazara çıkarmak bakımından önem taşıyor.
Gerçeklerin devrimciler ve emekçilerce bilinmesi bakımından, Kaypakkaya yoldaşa ve onun önderliğinde kurulan ve bir yıllık bir faaliyetin ardından düşman tarafından 1973 yılında çökertilen,1974-75 yılında yeniden örgütlenip ayağa kalkmaya çalışan TKP/ML Hareketi’nin doğuşu ve gelişimi üzerine yeniden durmak ve haksız, çarpıtılmış ve oportünist tarih yazımının ipliğini pazara çıkarmak bakımından önem taşıyor.
TKP/ML ve Bolşevizm’in bıraktığı mirası doğru bir temelde
değerlendirmek, O’nun kimi hatalarını aşmak ve komünist hareketi daha ileriye
taşımak görevine sarılmak yerine; İbrahim Kaypakkaya’nın doğru görüşlerini
revize etmeye başladı. 1973 yenilgisi sonrasında partiyi toparlamak amacı ile
kurulan Koordinasyon Komitesi, 1974-1975 döneminde, İbrahim Kaypakkaya’nın parti
konusunda savunduğu doğru görüşleri reddederek partiyi tasfiyeye yöneldi.
Koordinasyon Komitesi, Kuzey Kürdistan-Türkiye’de “bir Marksist-Leninist
partinin olmadığını”, “birçok Marksist-Leninist grubun olduğunu; TKP/ML’nin de
bu gruplardan birisi olduğunu; bu grupların birleşmesiyle partinin
yaratılabileceğini” söylüyor; “parti değil, hareket olunduğunu” ileri sürüyordu!
Bu kesim ile
bu kesime karşı mücadele eden bölge komiteleri arasındaki mücadele 1976’da
örgütsel ayrılığa dönüştü. İbrahim’in parti konusunda ortaya koyduğu doğru
görüşleri yadsıyan Koordinasyon Komitesi, “TKP/ML Hareketi“ adını alarak yeni
bir örgütsel oluşuma evrildi. İbrahim’in mirasının savunucuları ise
Koordinasyon Komitesi’nin bu tasfiyeci tutumuna karşı yanıtı İbrahim’in bu konudaki
doğru görüşlerine sahip çıkma, pratikte ise 1977’de bir “Örgütsel Konferans“ (Kongre) kararı alıp 1978’de bu
konferansı gerçekleştirerek örgütsel birliği sağladılar. 1978’de gerçekleşen
TKP/ML Birinci Konferansı (Kongresi)
partiye yeniden merkezi bir yapı kazandırdı. Artık parti birbirinden bağımsız
hareket eden bölgesel örgütler olmaktan çıkmış, merkezi bir yapıya
kavuşturulmuştu. Merkezi Yayın Organı başta olmak üzere çeşitli yayın organları
çıkarıldı ve süreç içinde ajitasyon ve propaganda çalışmasını güçlendirerek
kitleler içinde kök salmaya başladı. (Bolşevik
Parti 10 Mayıs 2019 bildirisinden) Uzun olmasına karşı yukarıya aktarmış
olduğumuz alıntı Partizan cenahının geçmiş soruna dair yalan yanlış ve
çarpıtılmış görüşlerin toplamını ifade etmektedir. Peki, gerçekler Bolşevik
Parti’nin bildirisine dile getirildiği gibi midir?
Aslında 1976 yılında ML Hareket’in hata ve zaaflarının
kefareti olarak doğan ve 78’de yeniden merkezileşen Partizancılar, gelinen
durumda beş parçaya bölünmüş durumdular. Bu akımlar Yeni Dünya İçin Çağrı,
Özgür Gelecek, Halkın Günlüğü, Yeni Demokrasi ve bunlara Devrimci Demokrasi'yi
de eklediğimizde sanırız tablo tamamlanmış olur. Bu akımlar 1976-81 dönemine
kadar aynı örgüt çatısı altında bulunuyorlardı.
Ne ki 1981 yılında TKP/ML’de Bolşevik Partizan adıyla yurt dışı
merkezli önemli bir kesim koparak yeni bir yönelime girdi. Belki de Partizan'ın
tarihinde dogmatizm ve sübjektivizmden kopup Türkiye gerçekliğine yönelmek
zorunda kalan ve birçok alanda Partizan’ın teorik-politik hattına eleştiri
getirerek kopan en ileri akım Bolşevik Partizan’dı. Bolşevik Partizan’ın
kopuşunun ardında TKP/ML’de sular durulmadı. Temel ideolojik-politik hatta aynı
kulvarda durmalarına karşın, örgütsel sorunlarda farklı yaklaşım içinde
olanlar, 1986 yılında TKP/ML DABK olarak ayrılıp yeni bir oluşum olarak yola
devam ettiler. Bir dönem Özgür Gelecek ile Halkın Günlüğü çevreleri ortak bir
paydada buluşarak birleşmiş olsalar da, 2 yılın ardından daha büyük bir kopuşla
iki TKP/ML ortaya çıktı. Aslında TKP/ML'nin ayrılıklarının ya da bölünmelerinin
temel nedeni, Türkiye devriminin nesnel gerçekliğinin doğru alarak analiz
edilerek, devrimin stratejik hattını bu gerçeklik üzerine inşa etmeyi
başaramamış olmalarıydı.
Nitekim TKP/ML’de bölünme ve parçalanmalar durmadı. Geçmişin
hatasız ve eksiksiz olduğunu kıskançlıkla savunup, emperyalizme bağımlı
yarı-sömürge ülkeler, yarı feodal olarak kalır ve devrimin özü köylü toprak
devrimi ve devrimin temel gücü köylü kitleleridir, devrimin yolu kırdan şehri
doğru gelişen ve iktidarın parça parça alınarak son darbenin şehir
ayaklanmalarıyla vurularak iktidarı alacak olan halk savaşıdır, yine
proletaryanın komünist partinin oluşumu ve gelişimi sorununda eğer bir örgütün
programa tekabül edecek görüşler ve bir miktar yetkin kadro varsa bu örgüt
kendisini parti olarak ilan edebilir ve nitekim TKP/ML Hareketi Nisan 1972’de
kurulduğundan itibaren komünist parti niteliğini taşıyordu vb. görüşlerini
savunan, MKP birden bire Türkiye gerçekliğiyle ilişkisi olmayan yarı-sömürge
yarı feodal sosyo-ekonomik tahliline bağlı olarak özü köylü toprak devrimi olan
demokratik halk devrimi stratejisinden yine sübjektif düşünce tarzının bir
başka hali olan Türkiye de kapitalist üretim tarzı egemense, devrimin ilk
adımının karakteri sosyalist devrim, iktidarın karakteri sosyalist iktidar olur
görüşlerine dümen kırdı.
Daha önceden
Özgür Gelecek’ten kopan Uzun Yürüyüş ve yine Özgür Gelecek’ten kopan Devrimci
Dönüşüm adlı dergi çevreleri de sosyalist devrim fikri temelinde, MKP’ye
katılarak Partizan geleneğinde ayrı örgüt olarak yollarına devam edenlerin
sayısı azaldı. Ama Türkiye'nin sosyo-ekonomik yapısı kapitalizmin ve haliyle
kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu bir ülkede sosyalist devrim
görüşüne karşı çıkıp, MKP’nin eski görüşlerini savunan Devrimci Demokrasi
çevresi ayrı bir örgüt olarak yoluna devam etti.
Özgür Gelecekte yeni kopuşma yaşandı. Bu akımda yine örgütsel
pratik sorunlar üzerinde başlayan görüş ayrılığı, yeni bir kopuşla noktalandı.
Aslında Partizan geleneğinde sıklıkla karşılaşılan başarısızlığı beş temel
belgeyi iyi özümleyip, savunmamaya bağlayan Yeni Demokrasi Özgür Gelecek
ayrışması yaşandı. Sayısı azalan TKP/ML yine ideolojik-politik olarak aynı
hatta durmalarına karşın aynı isim adı altında adlı örgütler olarak yollarına
devam ediyor.
Özgürlük Gelecek kesimi ağırlıklı olarak yurt-dışı odaklı olurken, Yeni demokrasi çevresi ise esas olarak ülke çalışmalarında güç elde ederek daha dogmatik ve eskiye öykünen bir çizgide yürüyor. Her iki kesimde aslında daha çok Maocu'luğun çıkmaz sokağına sığınarak çıkış arıyorlar. Ama geçmişin hata ve yetmezliklerine defalarca dönmeye çalışılmış, ne ki köprünün altında çok sular akmış ve artık suların kirlendiği aynı şeylerin yıllardan bu yana sınıf hareketinden kopuk öncü savaşçı yaklaşımlarla devrimci bir çıkış yolu bulmanın zor ve güç olduğunu, yeni tıkanma ve bölünme ve de parçalanmaların kaçınılmaz olduğunu söylemeliyiz.
Özgürlük Gelecek kesimi ağırlıklı olarak yurt-dışı odaklı olurken, Yeni demokrasi çevresi ise esas olarak ülke çalışmalarında güç elde ederek daha dogmatik ve eskiye öykünen bir çizgide yürüyor. Her iki kesimde aslında daha çok Maocu'luğun çıkmaz sokağına sığınarak çıkış arıyorlar. Ama geçmişin hata ve yetmezliklerine defalarca dönmeye çalışılmış, ne ki köprünün altında çok sular akmış ve artık suların kirlendiği aynı şeylerin yıllardan bu yana sınıf hareketinden kopuk öncü savaşçı yaklaşımlarla devrimci bir çıkış yolu bulmanın zor ve güç olduğunu, yeni tıkanma ve bölünme ve de parçalanmaların kaçınılmaz olduğunu söylemeliyiz.
Dahası bu yolun çıkış değil, çıkışsızlık olduğunu TKP/ML’deki
dogmatizm ve sübjektif düşünce tarzının aşılamaması yeni ayrılıkların yolunu döşedi.
Özgür Gelecek çevresi yeni bir bölünmeyle yüz yüze kaldı. TKP/ML saflarındaki
ayrışma ve kopuşmalar ağırlıklı olarak örgütsel-pratik sorunlar ve örgütün beş
temel belgesini kavrayıp özümleyip-özümleyememe yani Kaypakkaya yoldaşın
anlaşılamaması üzerinde yaşanmıştır. Elbette buradan çıkışın yolu, Türkiye
gerçekliğine dönülmesi ve Maocu ideolojik hattan kopulması ve aşılması gerekli
kılıyor.
TKP-ML’deki amip gibi bölünmeler, genelde başarısızlık
üzerinde şekillendi. İşler iyi gittiğinde adeta hizipler federasyonu olan TKP/ML’de
sorunlar pek yaşanmıyor, işler iyi gidiyor görüntüsü veriliyordu. Farklı
ideolojik-politik ve örgütsel hatta savrulmuş olan bu akımların ortak
karakterleri komünist hareketin gelişimi, partileşme süreci ve Türkiye
devriminin sorunlarına dogmatik ve sübjektif bir çizgide bakmalarıydı.
Partizan geleneğinde değişik adlar altında bugünde devrimci
savaşım içinde olan bu akımların ortak paydaları tarih çarpıtıcılığı ve TKP/ML
Hareketi düşmanlığı olmuştur. Dün birlikte oldukları halde bugün değişik
çizgileri savunur hale gelmiş olan bu akımların ortak karakterleri, KK
önderliğinde 1976 tartışması ve TKP/ML Hareketi’nin haliyle Kaypakkaya yoldaşın
hataları, eksiklikleri ve yetmezliklerini ortaya koyma ve ML hattı
geliştirmeye duyulan rahatsızlık olmuştur. Bu akımların ortak özellikleri 1976
yılı tartışma döneminde ve daha sonrasında da komünist hareketin hatalardan,
eksiklik ve zaaflar azade olduğu olacağı yaklaşımından bir türlü
kurtulamamalarıydı.
Keza 1976 tartışma kampanyası başlatıldığında sonrasında
hizip örgütleyip TKP/ML Partizan şemsiyesi altında toplanacak olan kesimlerin
tepkisi, “bunlar İbrahim'i, halk savaşını, Mao'yu, partiyi vb. inkar ve
reddediyorlar, Türkiye’yi geri kapitalist ülke olarak tahlil edip sosyalist
devrimi savunarak Troçkizm safında yer alıyorlar ve bunlar örgütü tasfiye
ediyorlar vb. gibi kirli ve kara propaganda yaparak daha başta tartışmanın
önünü kesmeye çalışarak, ayrılığı kışkırtmak şeklinde olmuştur. Onlara göre parti
ve kurulmuş, Mao Zedung yarı sömürge ülkelerde devrimin niteliği, yolu,
ittifaklar vb. sorunlarına yeterince yanıt vermişti, Çin şablonunu alıp
Türkiye’ye uygulayarak tüm sorunların çözüme kavuşacağını savunuyorlardı.
Bugün politik olarak farklı kulvarlara savrulmuş olan bu
akımların hemen hepsinin de TKP/ML Hareketi’nin Nisan 1972 yılında kuruluşunu
partinin ilanı olarak görme-göstermeleri aslında meseleyi can alıcı noktadan;
yani ideolojik-politik çizgi, örgütsel-pratik çalışmaların düzeyinde kopuk
başka noktalara kaydırma ve karanlık bir çember içine hapsetmekti.
Bilindiği üzere edici olan ideolojik-politik çizgidir, bu
çizgiye uygun pratik devrimci çalışma gerçekliği karartılır veya gözden
kaçırılırsa yapılacak tespitlerin, atılacak adımların doğru ve sağlıklı olması
asla düşünülemez. Öte yandan lafla, özü birbirinden ayırt etme yeteneğinde
olunması gerekir. Geçmişe sahip çıkma, onu savunma, her lafın başı geçmişe
sahip çıkıldığının ilanı ile olmaz. Marksist-Leninist hareketin geçmişine sahip
çıkma, Marksist-Leninist hareketin geçmişinden ileriye doğru, doğru devrimci
dersler çıkartmakla, geçmişin doğru temelini geliştirip pekiştirmekle olur,
Bunu geçmişte de, bugünde gerçekleştiremeyen Partizan cenahının geçmişe sahip
çıkması, bu nedenle geçmişi istismar ve geçmişin hataları üzerinde yükselme onu
giderek kendi küçük burjuva ideolojisi doğrultusunda daha da sistemleştirme
olarak kalmıştır, Partizan cenahının dünden bugüne geçmişe yaklaşımında değişen
pek bir şey olmamış, Aslında bu akımlarda geçmişe hatasız ve eksiksiz
dogmatikçe sahip çıkma bu nedenle kendi anti -Marksist çizgilerini geçmişi
dayanak yapma çabasıyla giriştikleri kof ve kuru ajitasyondan m öte
gitmemiştir.
Bazılarının
savundukları gibi 1972’de M-L partinin kuruluşu gerçekleşti mi?
1972'Ier de Marksist-Leninist hareket ortaya çıktığında birçok
bakımdan eksik, yetersiz hatalı olsa da, görüşleri sistemli ve bir programa
temel teşkil edecek düzeydeydi. Geçmişin değerlendirilmesi ve bu alanda inkarcı
ve dogmatik yaklaşımlara karşı mücadele içinde bunları etraflıca ortaya koyduk.
Soyutlamalar genel olarak doğru olmasa da, İbrahim Kaypakkaya yoldaşın TİKP
programını eleştirisi buna bir kanıt olarak gösterilebilir. Bu program
eleştirisi, revizyonist-oportünist programa alternatif Marksist-Leninist bir
programın temellerinin ortaya konulmasıdır.
Kaldı ki biz meseleyi salt bu program eleştirisi soyutlaması
çerçevesinde ele alamayız. İbrahim Kaypakkaya yoldaş bu program eleştirisini
daha sonraki bir dizi yazıda daha da geliştirerek, bir programa temel teşkil
edecek görüşler bütününü sistemli hale getirmiştir.
Ancak programa temel teşkil edecek görüşlerin ortaya çıkması
eşittir parti gibi bir anlayışta sakat ve yanlış bir anlayıştır, programa temel
teşkil edecek görüşler eşittir parti anlayışı da parti meselesine bakışta ve
yaklaşımda Leninist öğretilerden uzaklaşıldığını gösterir. Dünyaya, mekanik ve
dar kalıplar açısından bakmayı ifade eder.
ML Hareket 1972'lerde partinin üzerinde yükseleceği temel
olan programa tekabül eden görüşlerini sistemli hale getirmeyi gerçekleştirdi,
ancak partinin kuruluşunu gerçekleştiremedi, O zaman ML Hareket’in yapısı,
partinin kuruluşunun hazırlık yapısıydı. Merkezi yapısının koordinasyon olarak
saptanması ve oluşturulması bunun en açık kanıtıdır. Bu merkezi yapının görevi,
ortaya konan ML çizgi etrafında oluşan veya oluşacak çevreleri M-L Hareket
çerçevesinde birleştirmek ve bir program ve tüzük hazırlayarak o zamana kadar
modern revizyonist ihanetin engellediği partinin kuruluşunu kongreyle resmen
ilan etmekti. Fakat izlenen hatalı sol taktik çizgi nedeniyle ML Hareket’in
uğradığı geçici yenilgi, bu görevin yerine getirilmesini engelledi ve partinin
kuruluşu görevi bugüne kadar gündemde çözülmesi gereken başat bir mesele olarak
kaldı.
Programa temel teşkil eden görüşlerin ortaya çıkmasıyla
partinin kuruluşu arasında da belli bir süreç vardır. Her ülkede ML partilerin
kuruluşu programın pratiğe sürülmesi, oportünist-revizyonist akımlarla
hesaplaşılması, varsa komünist güçlerin tek bir örgüt çatısı altında
birleşmesinin sağlanması ve sınıfın öncüleri temelinde fabrika hücre
çalışmasının örgütlenmesi ve sınıf içinde kendini üretir hale getirme
diyalektik süreçten geçerek gerçekleşmiştir. Bu komünist hareketin
doğuşu-gelişimi partinin kuruluş süreci demektir.
Nitekim ML Hareket’in geçmişine ilişkin belgelerde örgütün
kuruluşunun ilan edildiği Nisan 1972 yılında partinin kuruluşuna rastlamıyoruz.
Ve partinin kuruluşunu ilan eden hiçbir belge ve kanıtta yoktur. Aksine ML
hareketten bahsedilmekte ve tüm M-L' ler ML Hareket saflarına çağrılmakta ve o
dönemde KK’da görevli olanlarda bunu onaylamaktadırlar.
Aynı zamanda bu doğal ve anlaşılabilir bir şeydir. Ama
bazıları bugün siyasi hesapları uğruna gerçekleri hayasızca tahrip etmekten
çekinmiyorlar. Dün Partizan ve bugün aynı cenahın sürdürücüleri olan Yeni Dünya
İçin Çağrı, Yeni Demokrasi, Halkın Günlüğü, Özgür Gelecek vb. ise bu adi
tahrifattan kendini aklamak, sözüm ona meşruluklarını ispatlamak için
yararlanmaya çalışıyor bu temelsiz iddiaya sarılıyorlar.
Bu temelsiz iddia geçmişte partinin kurulduğu iddiasıdır. Bu
tahrif karşısında bizim tarihi gerçekleri ortaya koymamız “parti inkar
ediliyor” cinsinden ajitasyon değeri bir ölçüde olan, ama bilimsel ve tarihi
temeli hiç olmayan, gerçekle uzaktan yakından bağdaşmayan, yaygarayla
karartılmaya çalışılıyor.
Neden? Çünkü ortaya koyduğumuz tarihi ve somut gerçekler,
partizan gibi hiziplerin meşruiyetini ortadan kaldırıyor, onların geçmişe sözüm
ona sahip çıkmalarının bugün geçmişte ortaya konan ML çizgiden, apayrı
Maoculuğu temel alan, küçük burjuva Sol çizgilerini aklamak amacına hizmet
ettiğini ortaya koyuyor.
Birçok ülkenin tecrübelerine bakarsak, ML partilerin
kuruluşunun ortaya konan ML bir çizgi etrafında ML unsurların toparlanması
için yürütülen belirli bir mücadele sürecinden geçerek gerçekleştiğini görürüz.
Bunu tek başına bir soyutlama olarak ele alırsak dahi bu anlamda da onlar parti
öncesi inşa örgütlenmesi sürecini yaşamışlardır. Bu tüm ML'lerin, ML Hareket
saflarında birleştirilmesini parti kuruluşu için mutlak bir şart haline
getirmez, Parti inşa örgütlenmesi her ilkenin somut koşullarında kendisine özgü
belirli bir süreci kapsar. Bu yapılanmanın görevi öncede belirttiğimiz gibi,
program tüzük hazırlamak, oportünizmle hesaplaşıp sınıf hareketine müdahale
ederek beli başlı örgütler yaratarak kongreyi hazırlamak ve gerçekleştirmektir.
1972'nin zor koşullarında ML Hareket’in karşısındaki esas
zorlu görev buydu. O dönemde İbrahim Kaypakkaya yoldaşın, ML Hareket’in
çizgisini bir dizi noktada daha da derinleştiren çeşitli yazılar kaleme alması
da bu göreve hizmet ediyordu. Bunlar içinde en önemlisi geçmişi Mustafa Suphi'nin
TKP'sini değerlendirmeyle, o dönemdeki küçük burjuva akımların eleştirisidir.
Bunların bazısı, o dönemin zor koşullarında kayboldu, bazıları ise
gerçekleştirilemedi o dönemde temel olan uğraş ortaya konan temellerin daha da
geliştirilmesi, bu temel etrafında dürüst ve kararlı devrimci unsurların
birleştirilmesi ve bu temel üzerinde, sağlam bir yapının oluşturulmasıydı. Bu
meselede o dönemde bazı hatalı anlayışların olduğu da bir gerçektir, Ortaya
konan ML çizgi temelinde ideolojik-siyasi inşanın esas olduğu o şartlarda, dar
pratik içine hapsolma şeklinde ortaya çıkan bu hata, izlenen -sol taktik
çizgiden bağımsız değildi, Çünkü sol taktik çizgi yapıyı sağlamlaştırmaya,
ideolojik-siyasi inşayı geliştirmeye değil, ideolojik-politik geriliğe,
güçlerin dağıtılmasına hizmet etmiş ve sonunda yenilgiyi beraberinde
getirmiştir.
Ülkemizde yaşanan tarihi-gerçekleri kimse kendi kafasına veya
keyfine göre çarpıtmak veya subjektif düşüncesini objektif bir gerçek yerine
geçiremez. Ortada olan gerçek partinin kurulmadığı ise, "niye kurulmasın,
kurulabilirdi" cinsinden akıl yürütmeler veya hiçbir ciddi kanıt ileri
sürmeden (ki bu konuda böyle bir kanıt
gösterilmesi de mümkün değildir), "biz diyorsak, parti
kurulmuştur" türünden gülünç iddialar gerçeği tahriften öte bir değer
taşımaz, 1972'ler kimsenin bilmediği karanlık dönemler değildir. O dönemin
gerçekleri bugün sırda değildir. Ortada yaşanan bir gerçekte varsa, oda
partinin kuruluşunun gerçekleştirilemediğidir, bugün bazılarının "hayır
parti kuruldu" demesi bu gerçeği değiştirebilir mi? Yoksa partinin
kuruluşunu tarihi gerçekler değil de, bazılarının kendi sübjektif düşünceleri
mi belirliyor?
Onların kendi
keyfi değerlendirmeleri ve tahrifleri, gerçekler karşısın da değersizdir. Kaldı
ki aslında parti vardı iddiasını ileri sürenlerde bunun tarihi gerçeklere ters
düştüğünün farkında olacaklar ki, 78’de TKP-ML’nin I. Konferansı’yla partinin
kurulduğunu, kongreyle kuruluşunu ilan ettiğini açıkladılar. Madem parti
kurulmuştu kuruluşunu yeniden ilan etmeye ne gerek vardı? Biz burada bu sözüm
ona kuruluşa temel olan çizginin ML Hareket’in çizgisine ne denli ters ve
anti-Marksist olduğunu bir an için bir kenara bırakıyoruz, Sadece parti
kurulmuştu iddiasının çeliştiğini ve iddia sahiplerinin kendi kendilerini
tekzip ettiklerini göstermek istiyoruz. Öyle ya kurulan ve var olan bir şeyin,
tekrar kurulduğunu ilan etmenin bir anlamı olmaz. Oysa bunun gerçekte anlamı,
ML Hareketi tasfiyeye girişen dogmatik Maocu kesimlerin kendilerine meşruiyet
sağlama amacıyla tarih çarpıcılığına giriştikleri sahtekarca bir manevradır.
1974’lerde M-L
Hareket doğru işlerliğe sahip merkezi bir yapı oluşturamadı
M-L hareket 73’de aldığı darbenin ardından merkezi olarak
çökertildi. İçeride yenilgi sürecinden çıkış sorunlarını ele alıp tartışan diri
ayakta kalmış, poliste ve zindanlarda olumlu sınav vermiş ileri kadrolardan
oluşan bir ve mücadelede kadroları sorgulama-yargılama ve öz-eleştiri süreci
başlatılır. Bu komite hemen tüm kadrolarla görüşür, onların düşüncelerini alır
ve örgütün yeniden merkezi yapıya kavuşması için yeni bir Koordinasyon Komitesi
(KK) oluşturulur. Yeni oluşturulan KK'da eski KK üyelerinden Aslan Kılıç,
Muzaffer Oruçoğlu ile İrfan Çelik ve Hikmet Şenses görev alırlar. Ali Taşyapan
ilk zaman KK’da görev alma önerisini kabul etmez. KK üyelerinden Almanyalı
Mehmet (Kadir) ve Ali Mercan dışarıda olmalarına karşın, merkezi bir devrimci
faaliyet içinde bulunmazlar.
Almanyalı Kadir Almanya'ya döndükten sonra bir daha herhangi
örgütsel çalışma içine girmez. Sonrası meçhul. Ali Mercan ise Çukurova da
değişik işlerde çalışarak hem kendisini gizler hem de yeni ilişki yaratmaya
çalışır. İskenderun Demir Çelik Fabrikasında Elbistan-Kürecik ve Pazarcık’ta
gelen eskiden tanıdıklarını örgütleyip ayakta tutması daha sonraki dönemde
örgütün değişik alanlara yayılmasında önemli etki sağlamıştır. 1975 yılına dek
dışarıdaki örgütsel çalışmalar esas olarak ileri sempatizanlar tarafından
yürütülmüştür. Haliyle bu durum örgütün gelişip güçlenmesi ve ideolojik
birliğinin sağlanmasında olumsuz rol oynamış. 1975 yılında KK üyelerinin
çoğunluğunun tahliye olup dışarıya çıkması, örgütün önderliğini dışarıda
konumlanmaya ve işlerin buna göre yeniden düzenlenmesine itmiştir.
Örgütsel pratik çalışmaların başına geçen İrfan Çelik, Hikmet
Şenses ve daha sonrasında bunlara katılan Ali Taşyapan örgütte çözüm bekleyen
ve sınıf savaşımının gereksinimleri bakımından çözüm bekleyen bir dizi sorunla
yüz yüze gelirler. Örgütün çalışmalarını ileriye taşıması için ivedilikle
Türkiye gerçekliğinin doğru olarak tahlil edilmesi ve dogmatik-mekanik
yaklaşımlardan uzaklaşılması gerekiyordu. Sınıf savaşımı şehir merkezlerinde
yoğunlaşmış olmasına karşı örgüt hala kırsal çalışmayı ve köylülük için gerilla
savaşına hazırlanmayı merkezde tutuyordu. Yani masa başı tespitler ile sınıf
savaşının pratik gerçekliği uyumsuzluk içinde ve aynı zamanda birçok bölgede
farklı ideolojik-politik eğilimler baş göstermişti. Yani ideolojik birlik
bozulmuş ve gevşek bir ilişki-bağ söz konusuydu. Örgütün faaliyetlerini
merkezileştirmek, yayın çıkarmak ve sınıf savaşımı ve örgütün gereksinimlerini
karşılamak için KK’ne yeni üyeler alınır. Önce Ali Mercan eski KK üyesi olarak
KK çalışmalarına alınır. Ardından Kel Aziz Vatan, Almanyalı Cemal, Ziya Ulusoy
ve H. İbrahim Akyol’la KK güçlendirilir. Ama KK’nın ağır yüklerini omuzlama da
zorlanan Ali Mercan geriler ve mücadelenin dışına düşer, Ali Taşyapan kendini
yenileyip ileri atılım yapmayı başaramayarak geriye düşer ve KK’dan çıkarılır.
Yine yoğun ideolojik-politik savaşımın gelişip güçlendiği ve sınıf savaşımının
geniş yığınları önüne katarak gelişip güçlendiği dönemde sağlık ve psikolojik
sorunları yaşaması nedeniyle Hikmet Şenses KK’dan çıkarılır.
1976 tartışma
süreci ve partizan ayrılığı
Başta Türkiye devriminin gelişim çizgisi olmak üzere hemen
her sorunun tartışıldı 1976 tartışma süreci içinde, başta İstanbul, Yurtdışı ve
bazı cezaevleri olmak üzere, tartışmaya katılıp örgütü etkileyip kazanma yerine
KK’ya karşı tutum alıp ayrılığı dayattılar. ML hareketin yeniden inşası
döneminde, hareketin sol hata ve zaaflardan kurtulma ve bunları aşarak
hareketin ML hattını güçlendirme adımlarının atıldığı şartlarda hareket içinde
hatalara sarılan, bunları kıskançlıkla barındırmayı savunan bir
dogmatik-mekanik hizip olarak ortaya çıktılar. Bunların en temel özellikleri,
dogmatizm, mekanizm ve sübjektivizmdi.
Dogmatik hizip ML Hareket’in programın da ve politik
çizgisinde önemli hataların olmayacağı mükemmeliyetçi anlayışla hareket ediyor,
komünist hareketin özellikle de onun kurucu önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın
kavrayışını diyalektik gelişimim yasasının dışında tutuyordu.
1978 yılında örgütlenip politik savaşıma atılan Partizan, ML
Hareket’in hata ve zaaflarını aşma ve komünist hattını derinleştirme
mücadelesini hızlandırdığı bir dönemde ML Hareket'in programatik görüşlerindeki
ve politik tahlillerinde ki sol hatalar sarılıp, bunları çizgi haline getirerek
ortaya çıkmıştı.
Nitekim Partizan çizgi haline getirdiği sol oportünist
hataları daha da geliştirmeye yöneldi. Daha fazla geliştirildiği sol
oportünizmle iç içe olan sağ oportünist hatalardı. Tüm keskinliğine ve her
dönem silahlı mücadele esastır öncü savaşçı yaklaşımlarına karşın Partizan’ın
değişik sorunlardaki sağcı yaklaşımlarını derinleşerek sürmüştür.
Partizan cenahın dünden bugüne kendi hataları ve
olumsuzluklarını görerek bunlara karşı savaşım açma yerine esas olarak 1976
ayrılığında suçu KK üzerine yıkarak kolay yoldan işin içinden çıkmaya
çalışıyor. Bir kere sıklıkla çarpıtıldığı ve ortada herhangi bir belge olmadığı
halde TKP/ML Hareketi'nin, İbrahim Kaypakkaya yoldaşı haliyle kurmuş olduğu
komünist hareketi'de küçük burjuva köylü devrimcisi olarak değerlendirdiği
iddiası tümüyle yalandır. Bu yalan yıllardır Partizan cenahınca yenilip
durulur. Aynı zamanda belgeler konuşmakta bahseden Bolşevik Parti, Kaypakkaya yoldaşın
işkencede katledilmesiyle ilgili yayınlamış olduğu Mayıs 2019 imzalı bildiride
aynı yalanları tekrarlanmaya devam ediyor.
1976 ayrılığında KK, TKP/ML Hareketi'nin parti değil
partileşme sürecini yaşayan komünist bir hareket olduğunu, dışımızda komünist
akımların olabileceğini ve esasta Türkiye de kapitalist üretim tarzının egemen
olduğu ve buradan hareketle şehir çalışmasının esas alınması, şehirlerde ise
işçi sınıfı içinde çalışmaların esas alınması gerektiğini ortaya koymak ve her
dönem silahlı mücadele esastır sübjektif bakış açısının ve diğer sol hatalarına
aşılması savaşımı neden komünist hareketi tasfiye edip geriye itsin ki. Bugün
Bolşevikler Kaypakkaya yoldaşın hangi tespitlerini savunuyorlar. Dün
savunduklarını son on yıl içinde tümüyle terk ederek, sıklıkla görüş
değiştirenlerin M-L harekete söyleyecek sözlerinin olmaması gerekiyor. Çünkü
Partizan cenahlı akımların hemen hepsi de Kaypakkaya yoldaşı yalnızca nostalji
amaçlı savunmaktadırlar. Buda onların Kaypakkaya mirasını savunmada olumlu bir
yerde durmadıklarını gösterir. TKP/ML'nin önderliği, Kaypakkaya yoldaşın
komünist hattını gerçekten de özümlemiş olsalardı, 12 Eylül faşist darbesinde,
işkence de ser verip sır vermeme Kaypakkaya yoldaşın mirasını bayraklaştırırdı.
Ne ki 12 Eylül
faşist faşist darbesi döneminde yakalanan TKP/ML MK üyelerinden Süleyman Cihan
dışındakilerin hiç biriside işkencede direnememiş ve söylemlerine uygun hareket
etmemişlerdir. Demek ki Kaypakkaya'ya sahip çıkıp mirasını bayraklaştırmak
sözle olmuyor, ideolojik-politik ve pratik duruş oluyor. Bu devrimci duruşu 12 Eylül
faşist darbesinde pratikte gösteren TKP-ML Hareketi olmuştur. 12 Eylül faşist
darbesinde düşmanın eline düşen TKP/ML Hareketi MK ve bölge komite üyeleri Kaypakkaya
yoldaşın kızıl direniş ruhunu kendilerine miras alarak, işkencede örgütsel
direniş tavrı göstermişler ve Türkiye'de önderliği polisçe açığa çıkarılmayan
tek örgüt TKP/ML Hareketi olmuştur.
Biliyoruz ki; dürüstlük ve açıklık devrimciliğin mayasıdır.
Bundan asla geriye düşememek gerekiyor. TKP/ML Hareketi örgüt olarak hiçbir
dönem Kaypakkaya yoldaşı ve önderlik etmiş olduğu TKP/ML Hareketi’ni küçük
burjuva devrimci bir örgüt olarak değerlendirmemiştir. TKP/ML Hareketi’ni
yayınları ve belgeler ortada duruyor. Bolşevik Parti, TKP/ML Hareketi’nin hangi
merkezi yayınında ve nerede Kaypakkaya’yı küçük burjuva olarak
değerlendirdiğini yayımlarsa bizlerde bilgi edinmiş oluruz.
Elbette ML Hareket içinde birçok konuda olduğu gibi, geçmiş
sorununda yaklaşan kişiler çıkmıştır. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbe ve
ardından yaşanan yenilgi sürecinin ardından, geçmişin değerlendirilmesi ve
Kaypakkaya yoldaşa dair saflarımız da inkarcı ve oportünist görüşlere
kapaklananların sayısı daha artmıştır. Ama TKP/ML Hareketi ve onun devamcısı
KP-İÖ hiç bir dönem İbrahim Kaypakkaya yoldaşı ve TKP/ML Hareketi’ni küçük
burjuva köylü devrimcisi olarak görmemiştir. Bu iddiaların tümüyle yalan ve
çarpıtma olduğunu, birken daha vurgulamak istiyoruz. Çamur at izi kalır
yaklaşımına geçit vermemek gerekiyor. Ayrıca MLKP İbrahim Kaypakkaya ve örgütü
TKP/ML Hareketi’nin 1972-1979 dönemini hiçbir zaman komünist olarak görüp
savunmadı. Nasıl ki başka devrimci akımlar sıradan devrimci bir önder olarak
Kaypakkaya yoldaşı anıyorlarsa, MLKP’de iş olsun beri gelsin yaklaşımı içinde
hareket ederek bu aynı tutum içinde davranmaktadır. Hatta mümkün olduğunca
Kaypakkaya'dan uzak durup, unutturmaya çalışıyor.
1974 yeniden
toparlanma sürecinde sağlıklı işlerliğe sahip önderlik oluşturulamadı
M-L hareket yenilgiden sonra 1974 yılında zindanlarda yeniden
KK oluşturularak mücadeleye müdahale etmeye yönelindi. Bu dönemde ML bir öncü
partinin kuruluşu gündemdeydi. Haliyle komünist hareket yenilgiden doğru
devrimci dersler çıkararak, yenilgiye neden olan hataları genişçe tartışarak,
özeleştiri sürecine önderlik ederek hatalarını ve zaaflarını hızla aşmalıydı.
Tersine 1974 yılında yeniden merkezi yapıya kavuşan ML hareket, doğru işlerliğe
sahip ve sorunları derinlemesine algılayan bir önderlik oluşturmadı. Sınıf
savaşımının sıcaklığı içinde olunmaması ve düşünce tarzında dogmatizm ve mekanizmin
etkisiyle hatalı politik değerlendirmeler ve taktikler.
Elbette ağır bir yenilgi alınmıştı bunun çok kapsamlı olarak
değerlendirilmesi gerekiyordu. Çünkü M-L hareket genç ve kurulalı bir yıl
olmuştu. Bir yıllık yoğun devrimci faaliyetin ardından faşist diktatörlüğün
saldırı ve operasyonları sonucu çökertilmiş ve örgütün önderi ve temel
görüşlerinin oluşturucu ve kaleme alıcısı olan İbrahim Kaypakkaya yoldaş
işkence katledilmişti. Bu örgüt açısından yeri kısa zamanda doldurulması
olanaksız olan çok büyük bir kayıptı. Nitekim 1974’ten sonra yeniden toparlanma
sürecinde KK görevler üstlenmiş olan ileri kadroların sağdan sola soldan sağa
yalpalamaları, örgütün çizgisine egemen olamama ve özümleyememeyle bağlıydı.
Kısacası Kaypakkaya yoldaşın katledilmesinin ardından örgüt önderliği şaşkın
ördeğe dönüşmüş ve örgüte önderlik etmede başarılı olamamıştır. Bunu 1973
yenilgisinin ardından yeniden toparlanma sürecinde öncelikle yenilgi ve
nedenlerini kapsamlı olarak ele alıp özeleştiri yapılmadı.
Bugün hala "geçmişte parti vardı" iddialarını
ortaya atan oportünist cenah M-L hareketi yeniden mücadeleye atıldığı dönemde
doğru bir rotada ilerletme doğru bir hatta ilerletme, geçmişin sağlıklı bir
özeleştirisini ortaya koyma, M-L hareketin karşısında güçlükleri ve engelleri
aşma azmi ve yeteneği ne sahip değildiler. Çünkü güçlü sağ ve sol oportünist
etkiler taşıyorlardı. İleri görüşlülükten yoksundular ve kavranması gereken
temel halkayı, parti görevini, partinin kuruluşu görevini, buna bağlı olarak
ideolojik-siyasi ve örgütsel inşa görevini tespit edip kavrayamadılar.
Geçmişteki sol taktik çizgi bu dönemde de, 1976 yıllara gelinceye kadar büyük
ölçüde etkisini korudu aksine daha da geliştirildi.
1976'lara kadar ML hareketin doğru işleyişe sahip merkezi
bir yapısının olmaması daha açıkçası gerçekte bir merkezi yapısının
yaratılamaması farklı alanlarda farklı anlayış eğilim ve tavırların gelişmesine
yol açtı. Örneğin bazı bölgelerde Türkiye faşist diktatörlük yok, halka savaşı
geçerli değil, sosyo-ekonomik yapıda kapitalizm egemen derken bir başka bölgede
bunun tam tersi görüşler savunuluyordu. Yani örgütte irade birliği zayıflamıştı
ve bölgesel eğilimler öne çıkıyordu.
Yine bu dönemde ML hareket nicelik olarak önemli bir gelişme
gösterdi. Fakat bu sağlam bir temele dayanan gelişme değildi. ML hareket
saflarında ideolojik-siyasi seviye düşüktü ve nitelik meselesi büyük ölçüde göz
ardı edilmişti, ML hareket bu dönemde geçmişten köklü dersler çıkartamadığı
gibi, geçmişten getirdiği hata ve zaaflarını gidermede, ideolojik-siyasi
çizgisini geliştirme doğrultusunda ciddi adımlar atamadı ve sağlam taktikler
geliştiremedi, yine bu dönemde bazı gruplar, grup olarak ML harekete
katıldılar. ML hareket bu grupları kabul ederken, (Robert kolejlileri, daha sonrasında Partizan safların da ayrılan
Kurtuluş Bayrağı grubu, Edebiyatçılar gibi) Onlar grup yapılarını ML
hareket içinde de sürdürdüler ve daha sonra ortaya çıkan hizipçiliğin
bayraktarlığını bu gruplarca bireyci mevki düşkünü-ki Partizan ayrılığının ilk
dönemlerinde kışkırtıcı rolünü oynayan örgüte sonra katılan grupların ele
başlarıydı.
Bu gruplara ilkesiz ve faydacı yaklaşımların daha sonra
dogmatik hizipçi tasfiyeciliğin ML hareket saflarında açtığı azımsanmayacak
tahribat oldu.
Başını mevki düşkünü şeflerin çektiği gruplar, ML hareketin
doğru işlerliğe sahip merkezi bir yapısının olmadığı şartlardan bugün
"parti vardı" diyen bazılarıyla; oportünist ilkesiz ve faydacı
anlayışlarından yararlanarak ML hareket saflarına sızdılar ve yuvalandılar.
İleri atılımın
başlangıcı ve Partizan hizbi
1976 yılına gelindiği KK genişletilmiş ve sınıf savaşımının
sıcak pratiğine müdahale d eder hale gelinmişti. Bu aynı zamanda nispeten
işlerliğe sahip bir önderliğe kavuşmuştu. Sınıf savaşımının pratiğini yürüten
kadrolar ve sempatizanlar böyle bir atılım için zorlayıcı oluyordu. Tamda bu
ortamda geçmişin köklü ve sağlıklı bir öz-eleştirisini yapılma, yanlışları,
hatalı atıp, doğru devrimci politika ve taktikler belirleyerek, işçi ve emekçi
yığınları devrim için örgütleyip, kavgaya katmak kesin bir zorunluluktu. İşte
tamda böylesi bir ortamda örgütte sıçramanın adımı olacak ve irade ve eylem
birliğini güçlendirecek dışarıdaki KK’nın çoğunluğunun kararıyla tartışma
kampanyası başlatıldı. İşte tamda bu ortamda dogmatik hizipçiler başkaldırdı.
Tartışma kampanyasının ilanı, dogmatik hizipçilerin başkaldırısı için bir
vesile oldu. ML Hareket'in içine yuvalanan çeşitli grupların ele başları yurt dışı,
cezaevleri ve İstanbul -peşlerine taktıkları kendi niteliklerine uygun birtakım
kişilerle birlikte “parti reddediliyor- halk savaşı reddediliyor, İbrahim
yoldaş reddediliyor” yaygarasını bastılar.
Kuşku yok ki tartışma kampanyası metot ve biçim olarak birçok
olumsuz taşıyordu. Ne ki bu başkaldıran hizipçiliği haklı ve meşru göstermezdi.
Çünkü ilkeler çerçevesi içeresin de yürütülen eleştir-uyarı ve öz-eleştiri
mekanizmasıyla tar tartışma kampanyasının ilanın darbeci olduğu, muhtevanın
bazı yanlış anlayışlar taşıdığı ve muhtevanın bütün için bağlayıcı olmadığı
konusunda kısa zamanda KK tarafından öz-eleştiri yapıldı.
O zaman dogmatik hizipçilerin üzerinde çok yaygara
kopardıkları sosyoekonomik yapı tahlilleriydi. Tartışma bu nokta üzerine
yoğunlaştı. Onlar bu mesele de ciddi ve tutarlı bir görüş ortaya koymadılar,
gülünç ve komik duruma düştüler. Kampanyanın başlamasıyla birlikte İstanbul
merkezli dogmatik bir grup fiiliyatta KK’yı tanımadığını ilan etti. Açıktan bu
hizipçi ve yıkıcı faaliyetlerini değişik alanlara yayma girişiminde bulundu.
Bunu kampanya ilanına karşı yazdıkları bir yazıyla ilan ettiler.
Hizipçi dogmatikler ideolojik-siyasi olarak ciddi ve tutarlı
bir yana sahip değillerdi ve tam bir fikir fukaralığı içindeydiler. Bu nedenle
yalan ve demagoji geri bilince hitap eden "Mao Zedung, İbrahim Kaypakkaya
yoldaş, halk savaşı reddediliyor, Türkiye'nin sosyo-ekonomik yapısı kapitalist
olarak değerlendirilerek Troçkist sosyalist devrim savunuluyor vb. "kara
propagandaya sarıldılar, Onlar geçmişin doğru düzgün bir özeleştirisinin
yapılmasına karşı çıkıyor, geçmişin hatalarının aşılmasına, doğrularının
geliştirilmesine "partinin inkarı", "İ.K, yoldaşın reddi"
olarak tanımlıyorlardı ve geçmişi bütünüyle pür-i pak hatasız olarak
görüyorlardı. "Ne savunuyorsanız ortaya koyun" dendiğinde "bizim
ortaya koyacak bir şeyimiz yok KK yoldaşın beş belge yazılarını
savunuyoruz" diyorlardı, Partizan dogmatikleri defalarca disipline, özeleştiriye
ve ilkeler çerçevesinde mücadele yürütmeye davet edildiler, Ama onlar
kampanyanın ilanı ve yürütülüşüne ilişkin hataları kullanarak ve ML Hareket'in
zaaflarını istismar ederek, hizipçilik ve yıkıcılık yolun da ısrar ettiler. Hatta
bunun dozunu daha da artırdılar, özerklik, istediler, federasyon önerdiler.
M-L hareketin 1974'ler de yeniden mücadeleye atıldığı dönemde
merkezi bir yapıdan yoksunluğun ve anti-Marksist eğilim ve anlayışların yol açtığı
hata ve zaafları kullanarak, siyasetsizlikten yakındıkları, kendilerine
önderlik yapılmadığını, harekete güvenlerinin olmadığını vurguladılar. Ama ne
gariptir ki "siyasetsizliğe' bayrak açma" adı altında yıllarca
siyasetsizliğin kalesi durumuna düştüler ve kendiliğindenciliğin girdabında
debelendiler. Onlar ML Hareket'in başlattığı ileri atılıma omuz verme, bu
atılımın bağrında taşıdığı hatalara karşı ilkeli ve tutarlı bir mücadele
yürütme yerine, yıkıcılığı seçtiler, Hiçbir konuda ciddi bir mücadele
yürütmediler, hiçbir doğru görüş geliştiremediler, küçük burjuva yapıları
gereği yapamazlar da, bunun yerine kof ajitasyon nağmeleriyle İ.K. yoldaşın
görüşlerini bir doğma haline getirdiler, yanlışlara bağnazlıkla sarıldılar ve
bu temelde yükseldiler. İbrahim Kaypakkaya yoldaşa sahip çıkmak, onun adını her
lafın başı tekrarlamakla, onu hatasız görmek/göstermekle veya görüşlerini
doğma hali ne getirmekle olmaz. İ.K. yoldaşa sahip çıkmak, M-L harekete sahip çıkmak,
geçmişin düzgün bir değerlendirmesini yapıp, hataları doğru tespit edip, ders
çıkararak, doğrulara sarılıp geliştirmekle olur.
Peki,
dogmatikler geçmişin hangi düzgün değerlendirmesini yaptılar? Geçmişin
hatalarını doğru tespit ederek, hangi dersleri çıkardılar? Hangi doğruları
geliştirdiler? Hayır, hiçbirini yapamadılar, Bu yüzdende ideolojik-politik
olarak dogmatik-ölü, mekanik dar kalıplar içinde, ilkelliğin çemberinde
debelendiler ve halada debeleniyorlar. Yine bu yüzden Marksizm-Leninizm'den
giderek daha fazla uzaklaştılar. Küçük burjuva Maocu hat ve sol maceracı
anlayışların teori ve pratiğinde kulaç atar hale geldiler. Onlar hiçbir
gelişmeyi, ilerlemeyi temsil etmediler ve etmiyorlar. Sistemleştirdikleri
çizginin İbrahim Kaypakkaya yoldaşın çizgisiyle, lafta onun adını bol bol
anmaları dışında ortak hiçbir yönü yoktur.
Dogmatik
hizipçiler örgüt disiplinin hiçe saydılar
Dogmatik hizipçiler, demokratik merkeziyetçilik ilkeleri ve
disiplini ayaklar altına aldılar, görüş disiplinini öne sürerek
"özerklik" ve federasyon gibi örgütsel anarşist görüşler savundular.
İlkeler üzerine pazarlığa oturdular, bu pazarlıkta tavizler koparmaya
çalıştılar, “özel statü” istediler. Bunlardan bazıları, bir nevi
"elçilik" kurumu oluşturdular.
M-L hareket, bunları görüşlerinin örgüt tartışma platformunda
ortaya koymaya, ilkelere uyarak görüşlerinin mücadelesini vermeye çağırdı,
Eleştirileri bastırma kadrolardan gizleme gibi bir yola asla sapmadı. Aksine
kampanyayı düzenli yürüterek bir organ aracılığıyla tüm kadrolara ulaştırma
yolunu tuttu ve bu çerçevede kadrolara iletilmesi üzere onlardan görüşlerini
istedi.
Fakat onlar kadrolara güvenemediklerinden, ilkelere,
disipline uyarak mücadeleye niyetleri olmadığından, ideolojik siyasi olarak acz
ve iflas içinde olduklarından buna yanaşmadılar. Sanki reddediliyormuşçasına,
"bizim başka bir görüşümüz yok, İ.K. yoldaşın yazılarını savunuyoruz"
deyip, işin içinden kolay yoldan çıktılar.
M-L hareket o dönemde faaliyetlerinde çoğunluğun iradesini
temel aldı, çoğunluğun görüşlerine bağlı kaldı. Bu konuda düştüğü darbeci
hataların özeleştirisini yaptı ve düzeltti. Yani tartışma kampanyası bir avuç
hizipçi hariç, devrimci kadroların ezici çoğunluğunun arzularını dile
getiriyordu ve hata ve yanlışları eleştirilerek, çoğunluğun iradesi
doğrultusunda yönlendirildi. Kampanyaya sadece bir avuç hizipçi karşı çıktı ve “Partizan
dogmatikleri” İ.K. yoldaş reddediliyor, halk savaşı reddediliyor, vb. öte
geçmeyen demagoji ve yaygaraya sarıldı, kampanyaya karşı çıkarak, yıkıcılık
bayrağı açmak, ilerlemeye, gelişmeye karşı bayrak açmaktı, hizipçi
dogmatiklerin yıkıcılık bayrağı, ML harekete, onun disiplinine, çoğunluğun
iradesine karşı açılmış kara bir bayraktı, onlar bunu sözüm ona “İ.K. yoldaşa
sahip çıkma” adı altında yaptılar ve böyle yapmaya da mecburdular. Ancak
M-L'ler lafla özü birbirinden ayırırlar. Bu bakımdan hizipçilerin dillerinden
düşmeyen İ.K, yoldaş lafıyla, bunun ardına gizlenen özü; ideoloji ve siyaseti
doğru olarak ayırt ettiler. Sözüm ona İ.K. yoldaşa sahip çıkma kılıfı ardındaki
ideoloji ve siyaset neydi? Bu, bugün hizipçi dogmatiklerin sistemleştirdikleri
çizgiye bakılarak da bu söylenebilir.
Bizim oportünizme ve inkarcılığa karşı mücadelemizde
çoğunluğun iradesine uygun bir mücadeleydi, M-L harekete, onun çizgisine,
çoğunluğun iradesine karşı yönelen, uygun fırsat kollayarak tezgahlanan tertip
ve saldırıya karşı mücadeleydi. İbrahim'i savunma adına mükemmeliyetçilik adı
altında oportünizme karşı ML Hareket'in ilkelerini, disiplinini ve çoğunluğunun
iradesini hiçe sayan, ayaklar altına alan tasfiyeci faaliyetlerine karşı bir
mücadeleydi. Dogmatikler 76 tartışmasından kaçarak, çoğunluğun belirlediği görüşler
yerine kendi anti-Marksist azınlık görüşlerini görüşlerini geçirmeye
çalıştılar. Bunu başaramayınca yıkıcılık yapıp örgütten kopup gittiler. Ve bu
mücadelede Leninist parti öğretisine ve ilkelerine sonuna kadar bağlı kalındı
ve bunlar rehber alındı. Dogmatik ve mekanik oportünizm ideolojik-siyasi olarak
tartışmadan yenileceği için kaçtı, eleştirileri bastırma, gizleme çabalarına
karşı demokratik-merkeziyetçilik ilkelerine bağlı kalınarak doğru ML görüşleri
tüm devrimci kadrolara ulaştırmada sonuna kadar ısrarcı olundu, Buna karşın
dogmatikler gibi ideolojik-siyasi mücadeleden yan çizdiler, meseleyi yalan
iftira, kişisel saldırı karalama ve demagojiye döktüler, ML'lere, ML
kadrolara olmadık iftiralar attılar ve hatta fiziki saldırılara yöneldiler.
Dogmatiklerin ortaya çıktığı zemin ve
gelişmeler
1976 tartışmasında kopan dogmatiklerin" parti
reddediliyor" çığlıkları da bugünkü gibi koftu. Marksist-Leninist partinin
kuruluşu henüz gerçekleşmemişti, bunun gerçekleşmesi önünde bizzat kendileri
bir engel olarak duruyorlardı.
Dogmatik hizipçilerin Marksist- Leninist saflarda
azımsanmayacak tahribata yol açtıklarını söylemiştik. Bu elbette tesadüfen
ortaya çıkmadı. Bu ML hareketin hatalarının kefaretiydi. O dönem de Sol
oportünizme karşı mücadele ederken sağ hatalara düşülmesi işlenmesi
dogmatiklere karşı mücadeleyi zayıflattı ve Onların demagojilerine malzeme
sağladı.
Dogmatik yıkıcılar sonraki gelişmeleri içinde için de
ideolojik-siyasi hiç ciddi gelişme kat edemediklerinin ilkesiz ittifaklar
oluşturdukları için yanı sıra süreç içinde birbirine düştüler. Bu
tartışma-ayrışma içinde yıkıcılığın bayrağını ilk kaldıran ilk kaldıran
bazılarının yıldızları söndüğü gibi-, bazıları da soluğu Aydınlık
-revizyonizminin kucağında aldılar. İbrahim Kaypakkaya yoldaşa sözüm ona
sarılma zıddına dönüştü.
Kendi aralarında dalaşmaları sebebiyle dogmatik hizipler uzun
süre kendi aralarında bir birlik oluşturamadılar. En sonunda başını
yurt-dışının çektiği grup kendi ideolojik siyasi çizgisi doğrultusunda diğer
grupları etrafına topladı ve 1978 yılında TKP/ML’nin kuruluşunu ilan bölgesel
dönem sona emiş oldu. TKP/ML’nin bu çizgisi Marksizm-Leninizm'e, uluslararası
komünist hareketin genel çizgisine karşıt, küçük burjuva sol bir çizgiydi.
Elbette 76 ayrılığında temel mesele, parti var mıydı, yok muydu
değildi. Esas sorun ideolojik-politik çizgi yani Türkiye sosyo-ekonomik
yapısının tahlili ve bunun üzerinde şekillenecek olan devrimin stratejisiydi.
Bugün kendisine parti diyen bir çok akım faaliyet yürütüyor. Adeta elimiz atsak
partiye dokunuyoruz. Haliyle Türkiye de komünist öncü parti enflasyonu
yaşanıyor. Bunların hemen hepsi de işçi sınıfı ve emekçi kitleler arasında
ciddiye alınacak, sevgi ve sempati, öncüler arasında sağlam örgütler
yaratabilmiş değiller. Yani adı var ama kendisi sınıfla bağları neredeyse
olmayan bir yerde kendi çalışıp kendi oynayan konumdalar.
Bir örgütün parti olabilmesi için Burada belirleyici olan
savunulan ideolojik-politik çizgisinin yanında sınıf ve emekçi yığınlar
arasındaki örgütlüğü ne düzeyde ve sınıf içinde kendi kendisini üretir bir
konumuna gelip gelmediğine bakmamız gerekiyor.
Bu nedenle bugün " geçmişte parti vardı" diyenlerin
izledikleri siyasi-ideolojik çizgiye ve pratiklerine bakmak bunların işçi
sınıfının komünist öncü parti özelliklerinde uzak oldukları görülecektir. Ne
Bolşevik Parti, ne MKP, ne TKP/ML, ne MLKP, ne DKP, ne TKİP, bunların hiç birisinin de on milyonu aşkın bir Türkiye geçekliğinde, hücreler
aracılığıyla sınıfın öncülerine bağlanmış orada beslenen ve kendisini sınıf içinde
üreten, geniş kitleler arasında sevgi ve sempati yaratmış değil. Komünist
Parti; program, tüzük ve bir miktar kadroyla ilan edilecek sıradan bir örgüt
değildir. Buradan hareket ettiğimizde eğer komünist partinin program yanında
programın pratiğe vurularak işçi sınıfın öncü bölüklerini kazanma savaşımında
mevziler kazanmamış ve ideolojik-politik hattı ete kemiğe büründürülmemişse
oportünist akımların anti-Marksist çizgileriyle, ML çizgi arasındaki derin
fark gözlerden gizlenir ve yok olur. Buda rüzgarlar önünde yaprak gibi
sürüklenmeyi beraberinde getirir. Çünkü doğru çizgiyle, yanlış çizgi, teori ile
pratik arasında arasındaki fark, daha açıkçası bunun belirleyiciliği, ortadan
kaldırılmış olur.
Bu "geçmişte bir partinin var olduğunu” biran için farz
etsek dahi doğru ve geçerlidir. Bizim o partiye yaklaşımımız, onun
ideolojik-siyasi çizgisi ve bu çizginin pratik-örgütsel alanda yarattığı etki, işçi
ve emekçi yığınlara arasında yarattığı örgütsel bağ dan kopuk ele alınıp
değerlendirilemez. Bunun aksi bir anlayış, partiyi işçi sınıfından kopuk,
hizipler federasyonu gibi ele alan anti-Leninist bir anlayış olur. Bu aynı
zamanda ML bir parti içinde, onun çizgisine ters çizgilerin varlığını tanıyan
bir anlayıştır ve Leninist öğretilerden sapmayı ifade eder. Böyle bir yapı,
içinde her türden görüşlerin, anlayışların cirit attığı bir arı kovanına
benzer. Geçmişten de dile getirmiş olduğumuz gibi 1976 yılında ML hareketin
sol hatalarının zemini üzerinde ortaya çıkan ve bu hataları çizgi haline
getiren dünden bu yana bu alanda bir arpa boyu yol alamayan Partizan cenahı, ne
dogmatizm ve mekanizm de ne de Türkiye devriminin temel sorunlarına yanıt
olmadığı için başarılı olamamıştır. Hatta gelinen durumda daha da geriye
savrulmuştur. Hala bu cenahın, yarı-sömürge yarı feodal, kırdan şehre halk
savaşı tezlerini savunuyor olmaları aslında 46.yılından ardında gerçeklerden bir
şeyler öğrenemediklerini, dogmatizmin ve mekanizmden kopamadıklarını gösterir.
Bu çıkışsızlık ve diyalektiğin inkar edilmesi, onların kendi
aralarındaki oportünist ilkesiz ideolojik-siyasi birliklerinin, süreç içinde
nasıl parçalanıp dağıldığını ve bölünmelerin dur durak bilmeden sürdüğünü
gösterir. İlkelere ilişkin ayrılıklar, ilkesiz uzlaşmalarla ve disiplin
yaftasıyla örtbas edilme çabalarının, hiçte başarılı olunmadığını gösteriyor.
Elbette palyatif çözümler geçicidir. Nitekim gelişmeler bu tespitlerimizi
yakıcı olarak doğruladı ve Partizanın hizipler federasyonu olduğu süreç içinde
birbirinin uçta zıddı örgütler olarak ortaya çıkmaları da bu tespitlerimiz
doğrulamaktadır.
Aynı ve benzer şeyler mükemmeliyetçilik adı altında geçmişe
inkarcı bir merkezde bakan inkarcı MLKP, TKİP, TİKB, EMEP, vb. cenahı içinde
söylemek mümkündür.
Bu gerçekler, rüzgarlara göğüs germe de tasfiyeci tahribatı
giderme yolunda her türden zorluk ve engeli aşmada bize güç ve azim veriyor,
ML çizginin mutlaka galebe çalacağına dair inancımızı pekiştiriyor. Bugün her
çeşit rüzgara göğüs gerebilmek, zorluklar ve güçlükler önünde gerilememek ML
çizgiyi kavramaya ve bu çizgide sebat etmeye bağlıdır. Bu aynı zamanda ileriye
doğru ML zeminde sağlam adımlar atmanın da garantisidir.
Sonuç:
İşte 1972'lerde gerçekleştirilemeyen, ML partinin
kuruluşunun bugünde gündemdeki bir mesele olarak durmasının gelişim tablosu
kısa hatlarıyla böyledir.
1972'lerde "sol" taktik çizgi ve bunun yol açtığı
geçici yenilgi sonucu gerçekleştirilemeyen proletaryanın komünist partisinin
kuruluşu, 1974'lerden sonraki ML Hareket'in doğru bir işlerliğe sahip merkezi
yapısının oluşturulamadığı dönemde de sağ ve "sol" oportünist etkiler
nedeniyle gerçekleştirilemedi. Çünkü bu dönemde geçmişin düzgün bir muhasebesi
yapılmadı, hatalı anlayışlar ve görüşler aşılmadı, doğrular geliştirilemedi.
Bundan sonraki dönemde ise oportünizm ve kendi gücüne güven eksikliğinin etkileri
ve dogmatik hizbin yarattığı tahribat proletarya partisinin kuruluşu görevinin,
geliştirilmesini engelledi. En son olarak partinin kuruluşu için şartların
olgunlaştığı, dogmatik hizipçilerin tahribatlarının giderildiği, oportünist
düşüncelerle önemli bir hesaplaşmanın yaşadığı dönemde Ağustos 1978 yılında
yeni bir ayrışma yaşandı ve bu ayrışma başta İstanbul çalışması olmak üzere
değişik bölgelerde örgüt çalışmasına ve sınıf içindeki çalışmaya zarar veren,
daha da önemlisi moral motiveyi düşüren, bir çok kadro ve kadro adayını
devrimci saflarda kopuşa sürükleyen olumsuzluklar, proletaryanın parti olarak
örgütlenmesini darbeleyici olmuştur.
Daha sonraki süreçte, 12 Eylül askeri faşist darbesi ardından
yaşanan ağır yenilgi, yeniden toparlanma ve kendi gücüne güvensizliğin
yarattığı olumsuzluklar, ilkesiz birlik arayışları ve komünist hareketin
tasfiye edilmesi süreci. Ağustos 1995 yılında bir avuç komünistin yeniden
komünist hareketi vücuda getirmek için KP-İÖ etrafında birleşerek ileri
atılmaları, yarım kalmış proletarya partisini kurma savaşımını tüm zorluklara
ve olumsuzluklara karşı sürdürdüklerini gösterir.
Bırakalım çeşitli küçük burjuva tasfiyeci, inkarcı ve
mükemmeliyetçi oportünist akımlar, geçmişe salvo atışlara devam etsinler.
Bırakalım kof yaygara, demagoji ve tarih çarpıtıcılığıyla gerçekleri ters yüz
etmeye devam etsinler.
ML’ler her türlü rüzgara göğüs gererek, saflarını
sağlamlaştırıp, sıkılaştırarak proletarya partisini kurma yolunda kararlılıkla
yürüyecektir.
Mayıs 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder