Dersim’in
Ovacık ilçesinde halkçı belediyeciliği pratikleşme de önemli adımlar atan Sosyalist
Meclisler Federasyonu (SMF) çizgisinde belediye başkanı seçilen Maçoğlu neden
TKP'den aday olduğunu yeterli netlikle açıklamamıştı. Biliyoruz ki Kemal Okuyan’ın
liderliğindeki TKP tas tamam Kemalist ve sosyal şovenist hatta duran
Aydınlık/PDA'nın yeni versiyonu rolüne soyunmuş bir partidir. Her fırsatta
devlete akıl hocalığına soyunan, Kürt sorunu söz konusu olduğunda değme
Perinçek’ten geri kalmayan Türk milliyetçiliği üzerinde politika yapmaya
çalışan, 1925'lerden sonraki Şefik Hüsnü TKP'sinin hattında yürüyerek Kemalizm’in
sol versiyonu rolünü üstlenmiş olan Kemal Okuyan’ın TKP'si, cumhuriyet
bağlamında, halkların eşitliği ve özgürlüğü söz konusu olduğunda, Kemalist
cumhuriyeti ve zoraki birliği savunarak sevr horluyor, Trakya elden gidiyor ile
devam eden gerici savunularına cumhuriyet kazanımları zinde güçler ekleyerek
Kürtleri hedef tahtasına oturttu.
Kuşku
yok ki bu TKP önderliğinin bilinçli uyguladığı bir tarzdı. Devrimci soldan
kendisini soyutlayan TKP kendi kulvarında kemik bir kitle yaratmak için
uğraşıyordu. Elbette sistemin bir yanının desteğini de almaya ve ya da konjonktürde
Türk milliyetçiliğinden yararlanmaya çalışıyordu. Aslında TKP'nin menzili PDA/Aydınlığın
karşı devrimci çukurudur. Kürt ulusal sorununda şovenist bir çizgide
durmaktadır. 1918-25 Osmanlı/Anadolu sürecine bakış ile Kürt ulusal sorununa
bakış ilkesel bir tutumdur. Ya gerçekten devrimci sürece sokar ya da giderek
sosyal şövenizme ve oradan da sosyal-faşizme gidersiniz.
Türkiye
devrim süreci bağlamında konuyu ele alırsak. Bu sapmaların ağırlık zeminleri
tarihsel olarak aşamaları ile bellidir. ML çizgi genel anlamı ile geleceğin
düşünsel ve yaşamsal anlayışıdır. Sorun bu çizginin maddi yaşamdaki duruş
biçimlerinde maddi yaşama bakış ve müdahale biçimlerindendir. Dahası bu alanda
erken teşhis, salgın hastalığın yayılma hızını keser. Bu kadim topraklarda,
tarihsel olarak milliyetçilik ve dincilik tehlikeli bir zemindir. Bu ezilen
ulus ve halklar açısından da böyledir. Ayarı kaçarsa tehlikeli bir kulvara
doğru yol alıp gericileşir. Haliyle, haklılığı sürekli haksızlık üretir. Ulusal
ezilmişliğin ve inkar edilmenin vurgulanması ile milliyetçi damarın yükselmesi
aynı şey değildir. Ezilen ulus ve halklarda ulusla damar ile direnişe başlasa
bile doğru önderlik ve politik bilinç ile devrim ve sosyalizm ile kucaklaşır ya
da boylu boyunca milliyetçiliğin batağına saplanarak gericileşir.
Tıpkı
Yugoslavya'nın dağılma sürecinde görüldüğü yaşandığı gibi güç kaybeder, bir
yerlere yabanır; Kosova, Filistin, Çeçenistan vb. örneğinde görüldüğü gibi.
Daha büyük ve önemli tehlike ise ezen ulus milliyetçiliği ya da
"soldan" söylenişi ile yurtseverliğidir. Hiçte farkından olmadan bir bakarsın
ki sistemin içine boylu boyunca dalınmış ve giderek sosyal şovenizm sosyal-faşizme
sıçrarsın. Türkiye’de Aydınlık/PDA’dan Vatan Partisi’ne uzanış buna somuta
örnektir.
Bu
zemin ezilen ulus milliyetçiliğine asla benzemez ve aynılaştırılamaz. Nazi Almanya’sı
konuşulurken sürekli sonuç üzerinden konuşulur, oysa bunun bir de başlangıcı
vardır. Versay anlaşmasının Almanya’nın onuru ile oynadığı tüm değerlerini
yıktığı ve bölüp parçaladığı söylenirdi. Yine suçlu bir halk bulundu, sol
söylemler ağırlığında (Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi) giderek şovenizme ve
oradan faşizme yürüdü. Alman Komünist Partisi’nin sosyal demokrasi karşısında
bunlara ittifak önerdiğini anımsatayım, elbette belirli bir aşamadan sonra adı
kondu.
Kemalist
cumhuriyete, devrimci kimlik geçirerek AKP faşizmine karşı savunmak devrimci
bakış açısında kabul edilecek bir olay olamaz. Halkların devrimci cumhuriyeti
için mücadele etmek varken, AKP’ye karşı anti-demokratik ve emekçilerin adı
dahi olmayan tekçi Kemalist cumhuriyeti emekçiler alternatif göstermek sapla
samanı karıştırmak olacaktır. Buradan olarak Mustafa Kemal’in önderliğinde
1923'den sonra, dipten doruğa, çeşitli ulus ve ulusal azınlıklarda emekçilerin
düşmanı olan, burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin egemenliğini pekiştirme ve
halkların istemlerini faşist baskı ve zulümle sindirme, ezme yolunu izleyen,
tekçi zihniyeti ve inkarcılığı resmi devlet politikası haline getiren Kemalist cumhuriyeti
savunmak, başta Kürt sorununda enternasyonalist hattan uzaklaşmak anlamına
gelir.
Peki,
Kürt sorunu devrimciliği bırakalım demokrat olabilmenin turnusol kağıdı mıdır
ki, öyleyse Kürt sorununda her şart altında ulusların kendi kaderlerini
kayıtsız koşulsuz savunduğunu iddia eden SMF nasıl oluyor da, açıktan Kürt
sorununda TC devletinin üniter yapısını savunan Türk şovenisti bir hatta duran
TKP ile ortak bir seçim ittifakına girebiliyor? Keza SMF bu durumu emekçilere
ve devrimci kamuoyuna açıklamak zorundadır. Dersim’de SMF'nin seçim büro
açılışlarında TKP adına konuşmacılar davet edilmekte ve yine TKP özellikle İstanbul’daki
etkinliklerinde SMF Dersim adaylarını davet ederek konuşmalarını sağlamaktadır.
Devrimci hareket saflarında önemli ölçüde teşhir ve tecrit edilmiş, Kemalist
cumhuriyet savunucusu TKP ile seçim ittifakı yapmak, Kürt sorununda
entrenasyonalist duruştan uzaklaşmak ve samimiyetsiz küçük hesaplar içinde
hareket etmek demektir.
Üstelik
SMF Dersim (Merkez Belediye Başkan) adayı Maçoğlu’nun TKP'nin Kartal’da yapmış
olduğu mitingde sosyalistlerin, yurtseverlerin, komünistlerin, bu ülkenin
emekçilerini yok etmeye çalışanların tekerine çomak sokacağını ve sosyalizmin
bir ütopya olmadığını herkese göstereceklerini belirterek “Şimdi sosyalistler
geliyor, şimdi komünistler geliyor. 31 Mart’ta komünistleri destekleyin, TKP’ye
oy verin yoldaşlar. Sizleri üyesi olduğum SMF adına selamlıyorum” biçiminde
konuşma yaparak TKP'ye oy verin çağrısı yapması, TKP'nin kuyruğundan kurtulamadığı
gibi şovenizmin üzerini gizleme anlamına geliyor. HDP ve ittifak güçlerinin
Dersim’de SMF'yi hiçe sayarak dayatma içinde bulunmaları ve benmerkezci tutum
içinde olmaları kabul edilecek bir olay değildi ve bu tutumun mutlaka
düzletilmesi gerektiğine vurgu yaparak, Maçoğlu’nun desteklenerek güç birliğinin
güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekmiştik.
Elbette
Dersim belediye başkanlığının kim ya da kimlerden oluşacağına ilişkin ben dedim
oldu, yerine demokratik bir yöntem izlenerek belediye başkanı adaylar
belirlenmiş olsaydı, güçlerin dağınık halde seçimlere girmesine gerek kalmazdı.
Gelinen durumda HDP adayları karşısında daha haklı bir konumda duran SMF, TKP
ile ilişkilerinin koparmaması nedeniyle bu haklı konumunu her geçen gün zaafa
uğratmaktadır. TKP devrimci bir parti değildir. Öyle olmadığı gibi aynı zamanda
şovenist bir yerde duruyor. Bu durumda SMF Dersim ve ilçelerinde seçimlerde
başarıyla çıkmak istiyorsa elini şovenist, Türkçü ve Kemalizm’in sol versiyonu
TKP'den elini çekmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder