Söz ile eylemin
uyumlu olmasının daha bir önem taşıdığı süreçte geçiyoruz. Tam da burada 8. yıl
önce 5 Şubat 2011 yılında erkence kaybetmiş olduğumuz Fahri yoldaşı tanımak ve
anlamak için, öncelikle sağlam bir devrimci bakış açısı gerekiyor. Onu
anlamanın, kavramanın ve içselleştirmenin yolu öncelikle böylesi bir diyalektik
yaklaşıma sahip olmaktan geçiyor.
Bir Şubat esintisinin biriktirdiği… “Biz ne çok öldük, biz kaç çeşit öldük, kaç
kez ‘ölüm adın kalleş olsun’ diye haykırdık isyanımızı” diye düşündük. Hüzündü
böyle apansız yağan yağmur belki yüzüme çarpan rüzgar. Hani bize en çok
yakıştığı söylenen, hani en çok anladığımız. Ah, beynimizle yüreğimize nasıl
haykırsak yine. Bu akşam alıp başımızı bir yerlere gitsek, yollara vursak
kendimizi, kırsak kelepçeleri yere fırlatsak. Bu akşam öfkemizi sularda yaksak
ve sana ulaşsak, yeniden Elbistan'da yaksak özgürlük ateşini, daha bir bilenmiş
olarak.
Bu akşam, ölümünü ve erken gidişini düşünüyoruz Fahri yoldaşın. Ne çok öldük ve
öldürüldük. Ölüm benim ülkemde kol geziyor. Üstüne üstüne vuruyor yaşamın: bu
akşam, hüzünle ıslanıyor yaşam yeniden. Kaç çeşit ölmek vardır, kaç çeşit yaşamak?
Ölümün anlamının her gün değiştiği bu dönemde kaç çeşit ölür kaç çeşit öldürürüz?
“Devrimci olmanın en güzel yanı hayatı anlamlı yaşamaktır” derdin ve öyle
yaşadın, ölümü öyle ikircismizce kucakladın. Devrimcilik mayası; paylaşmak,
dayanışmak ve ortaklaşmak derdin.
En çok da değil mi ki dünyayı değiştirmektir muradımız, dünyanın her kilometre
karesinde yoldaşlarımız - dostlarımız vardır, tıpkı düşmanlarımızın olduğu
gibi. Biz gücümüzü yalnız olmayışımızdan aldık tıpkı fahri yoldaş gibi. Bu
yaşanılacak, bu yaşanılası, bu yaşaması zor burjuva kapitalist dünyada, tek
başına direnirken de çoğalmak ve kederli olmamak bize hastır bu yüzden. Ozanın
dillendiği gibi ; « bize hastır; tek başına, ölüme bir adım kala, tek başına
zindanda yatarken de asla yalnız kalmamak ». Bu yüzden; ne pusularda
katledilmeler ne işkenceler, ne sokak infazları, ne tecrit söker bize, ne
hücre, ne ölüm evi ve ne zulümler…
Kötüsü yalnız olmaktır, kötüsü kendini kocaman insan denizinin içinde yalnız
duymak. Bu nedenle koca ozan; “ölüm kendinden önce bana yalnızlığını yolladı”
diye yazmıştır. Yalnızlık emperyalizm çağında kapitalist yabancılaşmanın
yarattığı has duygudur. Bu yüzden uzaktır devrimciden, bu yüzden ölümü
anımsatır. Bu yüzden ölürken bile çoğalmayı biliriz biz. Yoldaş; ekmeğini
paylaşan demektir birçok dilde, ortakça bölüşen. Bu yüzden kendimizi yalnız
bilmeyiz asla.
Fırtınanın
getirdiği yağmur esintisi vuruyor yüzümüze. Aklımızda dizeler ve içimimizde
hüzünlü gölgeler; “Haklısınız / Sıkça düşünmekteyim ölümü / Çağrılımdır /
Coşkuyla türkü söylediğim bir anıma / Yalnız değilim / Yorgun da / Fakat
sığmıyor hesaba yitirdiklerimin sayısı / Ağırıma gidiyor ağız dolusu gülmek /
Sevinçlerimde anıların hüzünlü gölgesi, / Yüreğim o yaralı ceylan / Dindiremediği
acılar denizinde binlerce parça” diyoruz usulca, gecenin içinde öylece hayata
bakarken.
Her devrimci bilir yalnızlığın ölüm olduğunu. Umudu tükenirse yalnız duyar
kendini insan. Yüreğindeki barikatları çoğaltırsa yalnızdır devrimci. Bir de
olurya, olmaz demeyelim; yoldaş sıcaklığından mahrum kalırsa, yalnızlık üstüne
üstüne iner devrimcinin. Bu akşam bütün türkülerde ölüm hüznü var. Zamansızca
bir başına gidenlerdeydin. Bu akşam, ne söylesek senin için bir eksik bu
yüzden. Ve kendimize sığamadığımız, kendine sığamayan bir üzünç denizi bu akşam
yaşamak bize.
“Az sonra
ölecekmişiz ne gam / bin ömür yaşadık biz / ve üstelik / Omuzlarında
yoldaşların / bayrağımızla gömüleceğiz” diyordu ozan, yangına durmuş bir
gecede. Üstümüze yürüyen o duygusuz sağır düşmanların getirdiği ölüm değildir
ürkütücü olan. Ölümü namluya sürüp fırlamak bir gelenek olmuştur bu coğrafyada.
Ölümü ölümsüzleşerek yenmenin kitleselleştiği bir coğrafyadayız. “Bu kaçıncı
anlam değişmesidir ölümün/ Yüzümüz hangi hüznün coğrafyası tarihte / Sessizliğe
tutsak değil artık mezarlıklar / Yeraltında ölümü utandıran yürekler var” diyor
şair, öyledir. Kendi payına ölmenin aşıldığı yerdeyiz.
Ansızın bir haber
gelirdir bir gece yarısı. Sesi duyulurdu yoldaşın. “dövüşenler düşenlerin
tutmaz yaşını özgürlük için ille de kavga” derdi yüreklice. Tam 8.yıl oldu
Fahri yoldaş seni kaybedeli Artık yoldaşlar haber getirmedi, kuşlar evimizin
üzerinde şen şakarak cıvıldaşarak uçmadılar. Şimdi biz uzakta, o lacivert
ülkede, o üzünç denizinde… Mutsuzluk değil, umutsuzluk hiç değil, ince bir sızı
bu sevgili Fahri yoldaşım. Hani; bir haksızlığa uğramışlığın öfkesi, hani;
ayrılık hüznü, hani; şu ölümden elli gram fazla gelen…
Hiç bir devrimci elbette kendisinin sadece adı ile tanınmasını istemez. Onlar
düşünceleriyle, yaşam felsefeleriyle, kavgada tutukları yerle, fedakarlığıyla
ve kavgaya tutkuyla katılmalarıyla ve devrimci erdemleriyle tanınmak isterler.
Sıradan, basit ve ismen yaklaşımlarla devrimin militan savaşçıları ve
öncülerini, tanımak ve anlamak mümkün değildir. Bunun için derinliğine ve özlü
bir devrimci yaklaşım gerekiyor.
Onların yaklaşımları, yaşam biçimleri, bakış açıları ve duruşları tamamen
halkların, ezilen ve sömürülen emekçi yığınların çıkarlarına, kurtuluşlarına ve
özgürlüklerine göre şekillenmiştir. Kişisel çıkarların, kaygıların yeri onların
yaşamında asla yoktur. Duygu, düşünce ve yürek atışlarına kadar tamamen
devrimin ve halkın çıkarları ön plandadır ve bencilliğin yok olduğu,
kolektivizmin vücut bulduğu bir yaşam biçimidir.
Bu gün istediğimiz, uğruna mücadele ettiğimiz devrim ve sosyalizmin zaferi
taşınması, devrim ve komünizm şehitlerinin emek, çaba, devrimci düşünce ve
yaşam tarzlarının bir ürünüdür. Bu gerçeklerin görülüp-bilince çıkarılması
devrimci başarı ve sonuçlar elde etmek bakımından oldukça önemlidir. İşte;
Fahri yoldaşı da yoldaşı da bu devrimci militan gerçekliğinin en özlü ifadesi
olarak anlamalı ve – görmeliyiz. Fahri yoldaş, sosyalist yaşam felsefesiyle
geleceğe yürümenin güçlü bir inanç, irade ve kararlılık örneğini sergilemiştir.
En zorlu koşullarda bile; kimsenin kolay kolay cüret edemediği, yeltenemediği
zorlukları omuzlamaktan, yalnız kaldığında bile devrimci görevlere sıkıca
sarılarak emekçi halkların kurtuluşunun zaferi taşınması kavgasına aktif olarak
katılarak büyük bir örnek olmuştur. Onun bu örnek yol göstericiliği, devrimci
kararlığı, devrimci düşüncelerini pratiğe aktarmadaki çabasını, hayata
geçirmesi birçok devrimciye ilham kaynağı olmuştur.
Elbette Fahri
yoldaşın devrimci kavgada kararlı ve ısrarlı duruşu yalnızca bu alanla da
sınırlı değildir. Aslı devrimci inanç ve iradenin zafer kazandığı, taçlandığı
alanların başında onun zor kuşatma altındaki direnişçiliği gelmektedir. Zor
dönemlerde kaçanların-gemiyi terk edenlerin sayısının arttığı koşullarda,
tasfiyeciliğe devrimci duruşun timsalinin Fahri yoldaşın şahsında görmekteyiz.
Devrimci iradenin, inancın, bağlılığın ve devrimcilik ısrar etme kararlılığın
timsalidir. Bu alandaki feda ruhu için mücadeleye sıkıca sarılmasıyla da,
sosyalist felsefenin, düşüncenin ve devrimci mücadelenin geleceğe daha güçlü
yürümesini sağlamıştır. Emperyalist kapitalizmin boğmak istediği, yok etmek
istediği devrimci yaşam ve düşüncenin nasıl yok edilemeyeceğini, Fahri yoldaş,
kendi şahsında herkese göstermiştir. Yokluk, yoksulluk, ihanet vb. tüm
zorluklar, emekçi halkların özgürlük mücadelesinin önüne geçemeyeceğini
Fahri yoldaş, fedakarlığı ve engelleri tanımaz duruşuyla bir kez daha
kanıtlanmıştır. Onun bu kararlı, davaya, örgüte sıkıca bağlılığı, O’nun
yoldaşlarının ve tanıdığı emekçilerin ve devrimcilerin yüreğinde ve gönlünde
taht kurmuştur. Fahri yoldaşın de fedakarlığı, militan duruşu zorluklar
karşısındaki duruşu, komünist yaşam tarzının somut ifadesidir. Yine, geleceğe
daha inançlı, kararlı ve cesaretli yürümenin tüm yol ve yöntemlerini Fahri
yoldaş bizlere göstermiştir. Tarihin ve halkların kahramanlarının izinden gidilmeyen,
örnek davranışları - öğretici yaşam biçimleri esas alınmayan düşünce ve yaşam
tarzlarının başarıya ulaşamayacağını herkes bilmektedir.
Başarının anahtarı devrimci-militanların yaşam tarzlarında ve felsefi bakış
açılarında saklıdır. Önemli olanın bu gerçekleri görüp buradan ileriye doğru
yürümektir. Farklı yaşam tarzlarının kaybettireceği kesindir. Fahri yoldaş;
özgürlük idealleri olanların, yüreğinde umut taşıyanların ve emekçi halkların
kurtuluş mücadelesi aşkıyla geleceğe yürüyenlerin özlemi ve sevdasıdır. O’nun
mücadeledeki kararlı duruşun, cesaretin, azmin, iradenin, komünist yaşamın
devrimci örneği ve yönelimi olduğu kadar, direnişçiliğin ve militanlığında
sembolü olmuştur. O devrimci mücadelenin örnek bir devrimci militanıdır.
Tarihin ak sayfalarına yazılmış insanlık mirasıdır. Evrensel değerlerin en
yoğunlaşmış ifadesidir. Baskıya, zulme, zorluklara karşı asla boyun eğmeyen bir
duruşun adıdır. Her bir devrimci, Fahri yoldaşın militanlığını, davaya
yiğitliğini, direngenliğini yüreğine yerleştirmeli; devrimci azmini ve
mücadeleci kişiliğini bu mirastan besleyerek geliştirmelidir.
Yaptıkları ve yarattıkları değerler ve olumluklarıyla Fahri yoldaşı daha yakında tanıyıp
anlamaya çalışacağız. Güç ve ilham veren mücadele bayrağını her yerde taşımaya,
sahip çıkmaya ve dalgalandırmaya kararlı olacağımıza, onun ideolojik, politik,
örgütsel ve siyasal çizgisinde yürüyerek onurlu birer yoldaşı olacağımıza
ölümünün 8. yılında bir kez daha söz veriyoruz, anısı kavgamıza ışık tutacaktır.
Fahri Kaya yoldaş
ölümsüzdür!
Şehitlerimizin
meşalesinin taşımaya devam edeceğiz!
Kahrolsun
emperyalist ve kapitalizm!
Yaşasın devrim ve
sosyalizm mücadelemiz!