Diyarbakır
zindanlarında tam 3.5 ay en ağır işkencelere maruz kaldı. Tırnakları çekildi,
donmuş ayak parmakları kesildi, her türlü işkence yöntemlerine başvuruldu ama
ser verip sır vermeyen komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın direniş
duvarına vurup geriye düşmekten öte bir anlam ifade etmedi.
Dahası ağır işkenceler altında politik düşüncelerini ifade etmekten geri durmayan Kaypakkaya yoldaş, örgütü ve yoldaşları hakkında tek söz etmedi. Zor dönemin ön açıcı önderi olduğunu hem teorik-politik alanda ve hem de örgütsel pratik alanda yoktan var ederek, taşı taş üstüne koyarak ortaya koydu. Bu teorik-politik çözümlemeleri ve örgütsel-pratik alandaki kararlılığı, işkencede ser ver sır vermeme direnişçiliği Kaypakkaya yoldaşın ortadan kaldırılmasının temel gerekçesi yapıldı.
Dahası ağır işkenceler altında politik düşüncelerini ifade etmekten geri durmayan Kaypakkaya yoldaş, örgütü ve yoldaşları hakkında tek söz etmedi. Zor dönemin ön açıcı önderi olduğunu hem teorik-politik alanda ve hem de örgütsel pratik alanda yoktan var ederek, taşı taş üstüne koyarak ortaya koydu. Bu teorik-politik çözümlemeleri ve örgütsel-pratik alandaki kararlılığı, işkencede ser ver sır vermeme direnişçiliği Kaypakkaya yoldaşın ortadan kaldırılmasının temel gerekçesi yapıldı.
Ortaya koymuş
olduğu komünist çizgisi devlet tarafından oldukça tehlikeli bulunan ve Kemalist
devletin gerçekliğini çözümleyen Kaypakkaya yoldaşın katledilmesine karar
verildi. Yaralarının iyileşmesine ve mahkemeye çıkma beklentisi içindeyken 18
Mayıs 1973 yılında İbrahim Kaypakkaya yoldaş Diyarbakır zindanında kalmakta
olduğu hücresinde ağır işkenceler sonucu parça parça edilip kurşunlanarak
katledildi. Komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın işkencede parça parça
edilerek katledilmesinin 44. yıldönümündeyiz. Kaypakkaya yoldaş
sıradan bir önder değildi. Koşulları içinde nasıl bir kuşatmayı yararak
komünist hareketi gün yüzüne çıkardığını onun özel hamurdan yoğrulup özle
iplikten dokunduğunu gösterir. 44. yılında Kaypakkaya yoldaşı anarken bugün
devrimci ve komünist hareketin sıkıntı çektiği ve geriye düşüşün önemli
nedenlerden birisi olan komünist önderlik sorunu nedir ve
anlamak gerektiği üzerinde duracağız.
Biliyoruz ki önderlik,
insanlığın çağlar boyu özlemidir. Neden? Çünkü her şey onunla yükselmiş, o
olmayınca geriye düşüşler ve yenilgiler kaçınılmaz olmuştur. Komünist ve devrimci
hareketin Ulusların ve devletlerin güçleri tarih boyunca çıkarabildikleri
önderler kadar olmuştur.
Devrim ve sosyalizm savaşımında bireysel ve kolektif önderlik nedir?
Devrim ve sosyalizm savaşımında bireysel ve kolektif önderlik nedir?
Önder demek-gerek
birey ve gerekse de kolektif olarak- yol üzerinde olup da, nereye gittiğini
bilmeyenlere ve bu yolun ilerisinde neler olduğunu ve sonunda nereye çıkacağını
söyleyerek onların ruhsal ve fiziksel gücünü artırmak, yerinde ve zamanında
devrimci müdahalelerle güçleri doğru alana seferber ederek, olabildiğince
örgüte ve sınıf savaşımının sorunlarına egemen olan demektir.
Her şeyden önce
önder demek Kaypakkaya yoldaş gibi devasa sorunları, büyük dertleri küçültüp ve
On’ları devrimci irade ile yok etmek demektir. Olanaksızlık içinde iyimserliği
koruyarak büyük düşünmek ve bunu yoldaşlarına empoze etmek, fikir ve
çözümlemeleriyle önderliğini kavga içinde kabul ettirmek. Komünist
önderlik tüzük hükümlerine dayanarak otorite sağlamak değil, mücadele
içinde cesaretli, mütevazi ve adaletli yaklaşımıyla yoldaşlarının güvenini
kazanmak demektir. Kaypakkaya yoldaş ön görüsü, ikna gücü, kararlılığı ve
enginleri fethetme ve politik çözümlemeleri ve ideolojik duruşuyla örgüt içinde
önderliğini kabul ettirmiş ve bunu örgütsel / pratik duruşuyla ortaya
koymuştur. Haliyle Kaypakkaya yoldaş bu kararlı ve ısrarlı pratiğiyle
insanların duygularını mahmuzlayarak onları güçlendirmiş ve ayağa
kaldırmasını bilmiş.
Keza devrimci ve
komünist hareket, uluslar ve toplumlar, önderin ya da önderliğin heyecan,
tutku ve isteklerini yakalayınca, amaçlarını da sahiplenmeye başlar; amaca ve
hedefe kendilerini adamaları sonunda sınır tanımayan bir dürtüyle de hareket
etmeye başlarlar. Bunu Kaypakkaya yoldaşın önderliğinde kurulan TKP-M-L
Hareketi’nin bir yıllık kısa süren faaliyet döneminde, örgütü hem teorik
cephede hem de örgütsel pratik cephede var olan güçlere dayanarak ileriye
taşıma kararlılığı içinde olması, zindanda örgütün yaralarını nasıl sararak
bildiği yolda inatla ve ısrarla yeniden toparlama planları kurması, onun
komünist bir önder olarak yenilgilerden eğilip bükülmeden silkinip ayağa
kalkma kararlılığını görürüz.
Yeryüzünde
insanların körü körüne bağlılık ve itaat duygusu yerine, bilimsel bir zemin
üzerinde hayal güçlerine hitap ederek etkilemeyi ancak Kaypakkaya yoldaş
gibi doğallığıyla bilimselliği birleştirmiş önderler anlayabilmiştir.
Devrimci ve komünist hareketin buhran ve tehlikeli dönemlerden asgari acı ve
kayıpla geçebilmeleri, sağlam geleceklere ulaşabilmelerinin tek yolu örgütün
önderleri ve militanlarının kararlı ve ısrarlı duygularla, gücünü ve
kararlılığını sergilemesi sayesinde çıkılabilir. Bunu öncelikle önder ya
da önderlik yapar. Fırtınanın esas gücünün gizlendiği, en sakin görünen yeri,
merkezini harekete geçirir.
Birtakım ilkeleri
ve kuralları öğrenmiş olmak insanın ne kişiliğini değiştirir, ne de geliştirir.
İlkeler ve kurallar devrimci faaliyette daha iyi nasıl yapılabileceğini
öğretmek, daha dikkatli ve özenli çalışma için lazımdır.
Doğa, insan doğası
ve tarih merkezli kültür öğrenilmeden önderin de ne olup olmadığı anlaşılamaz.
Yetenek doğadan gelir, akıl ve beden olarak sağlıklı birini alır eğitirseniz,
verdiğiniz eğitimle kazandığı becerilerini mesleğinde ve işinde kullanır; ister
kamu ister özel sektörde kendi sahasında başarılı da olur, ancak bunların
"önderlikle" uzaktan veya yakından hiçbir ilgisi yoktur.
Elmasın ham maddesi
kayadır. Onlarca işlemden sonra elması elde edersiniz. Ama içinde elmas cevheri
bulunmayan bir kayaya istediğiniz kadar işlem yapın, sonuçta elde
edebileceğiniz herhangi bir şey yoktur. Bir kayaya sanatla yaklaşırsanız
(eğitim verme) sonunda kayayı bir şekil veya biçime getirirsiniz, bu da bir
şeydir, ama elde edilen elmas değil, biçim verilmiş kayadır. Kayanın ham
maddesi ise sadece binlerce kum tanesidir.
Buradan hareket
ettiğimizde önder ya da önderliğin değişik özelliklerinden bahseder.
‘Önderlik doğuştan
gelir’ diye bir şey yok. Önderlik öğretilebilir ve geliştirilebilir. Ama bunun
için bireyin öz farkındalığını yaratması şarttır. Bu öz farkındalık olmadan
önderlik formatı ortaya çıkmıyor. Genellikle tüm dünyada yanlış anlaşılan bir
olgu var: Bir insan ne zaman bir başarıya imza atsa bu insanı hemen bir lider
olarak görüyoruz. Herkes kendi çapında başarılara imza atabilir ve kendince iyi
şeyler yapabilir. Hatta bunun bir kısmı diğer insanlara da katkı sağlayabilir.
Ama önderlikteki kilit kavramlar; uzun vadeli stratejik düşünme, vizyon,
faaliyet planları gibi olgulardır ve bir bütünsel mantık için olayı
görebilmektir. Sözün özü; kısa vadeli hareket planları içinde davrandığımız
için o arzu ettiğimiz ve kafamızda canlandırdığımız ve biraz da şablonsu
liderliği göremiyoruz.
Dedik ya önder
olarak doğulmaz.
Kaypakkaya
yoldaşın önderlik tarzında öne çıkanlar; cesaret, hız, öngörü ve
özgüvendir
"Önder nasıl
birisidir?" ve "Önder kime denir?" diye merak edip öğrenmek
isteyenlerin sadece iki yolu vardır. Birincisi, dünya siyasi ve askeri tarihine
geçecek değerde toplumları ve halkları yüceltmiş veya ordularına zaferler
kazandırmış kişilerin biyografilerini okuyarak onların mizaç ve karakter
yapılarını anlayıp çözmek; İkincisi de eğer bu önderler yaptıklarını kaleme
aldılarsa, onları okuyup, hangi hal ve şartta nasıl karar verip bunu eyleme
geçirdiklerini öğrenmektir.
Kimse kurşunu
havada tutamaz. Kimseye karada yüzme öğretilemez. Kimse bir ördek yavrusunu kartal
yuvasında besleyip büyüterek onu kartal yapamaz. Doğanın ve toplumun
yasaları budur. Her şeyde olduğu gibi bu konuda da doğa ve toplum
yasalarına karşı çıkma vardır. İnsanlar doğaya egemen olmak ve toplumu yönetmek
isterler. Buda kaçınılmaz olarak insanların bilinçli ve örgütlü bir hareket
içinde hareket etmeyi koşullar. Önder ve sanatçı doğulur. Bir insanın kişiliği
geniş ölçüde atalarından kalma mirastır. Bu yüzden insanın şahsiyeti doğumundan
önce geniş bir ölçüde belirlenir. Tıpkı, cevherinde elmas bulunan kayanın
varoluşu gibi.
Bir önderin öne
çıkan dört niteliği vardır. Ve değer sırasına göre bunlar; cesaret, hız,
öngörü ve özgüvendir. Bunlar doğal önderin sarsılmaz, tarih boyunca değişmez
vasıflarıdır.
İnsanlar iyinin ve
kötünün, cesaret ve korkaklığın tohumlarını içlerinde taşırlar. İnsanın en
değerli şeyi onun canıdır. Beyni de bu canı her türlü tehlikeden koruyacak gibi
tasarlanmıştır. Ve öyle çalışır. Canı yoksa dünya onun için zaten tamamlanmış
demektir. Bu nedenle önemli olan tek insan ve bireydir. Önder, idealleri uğruna
hiçbir şahsi kaygı duymadan doğanın kaçınılmaz hükmü olan ölümü göze alır.
Böyle olmadığı durumda önder yoldaşlarına ve topluma güven veremez.
Korkak bir kişi
önder olmaz. Çünkü korku cesaretin düşmanıdır. Dahası korku kendini koruma
içgüdüsüyle geliştirilmiş bir duygudur. Korku içinde yaşayan insan asla özgür
değildir. Korku gelecek bir kötülüğü beklemektir. Bulaşıcıdır. Çocuklara
büyüklerden geçer. Korkunun kendisi insana korkulan şeyden daha çok acı verir.
Gerçek eninde sonunda gelip çatacaktır. Onunla hemen yüzleşmek en iyisidir.
Dünyada her şey cesaret ve şiddetli arzu ile gerçekleşir. Cesaret kaybolunca
yenilgi kaçınılmazdır. Korku bütün meziyetleri de gölgeler ve engeller. Orta
kırat bir insan tehlikeden önce çekingen, tehlike sırasında korkak, tehlike
geçtikten sonra cesur olur.
Ölüm de doğanın
gücüdür. Hiçbir canlı ölümle baş edemez. Bu eninde sonunda olacaktır.
Korkarak, kaçarak yapılacak bir şey yoktur. Üstelik, eğer korkuyla yaşarsan ve
dillendirirsen ölüm seni mutlaka herkesten önce yakalayacaktır.
Ölüm bilinci ve tüm
istek her türlü korkuyu kökünden söker atar.
Sürat. Bu erdemin
de düşmanları; tereddüt, yavaşlık ve kararsızlıktır. İnsanı öldüren bir
silahtan çıkıp bedenine saplanan kurşun parçası değil, onun süratidir, hızıdır.
İnsan bedenine çelik, demir, çivi veya bir başka metal yerleştirin onunla
yaşar. Ama karşıdan bunların bir santimi bile geçmeyen küçük bir parçasını
süratle atarsanız ölür.
Önderdeki cesaret
ve sürat her işin başı ve çözümüdür. Onun için her şeyde ve her faaliyette
daima cesaret ve daima sürat şarttır.
Öngörü; doğrudan
bilme, yol gösterme, içe doğmadır. Politik deney, tecrübe ve ruhsal algılama
yoluyla gelen bilgidir. Geleceği tahmin yeteneğidir. Fesat, kıskanç, art
niyetli, önyargılı, şüphe ve endişeyle yaşayan, doğa algısı düşük, zayıf ruhlu
insanlarda böyle bir yetenek bulunmaz. Duyguları doğal haliyle ve bütün
uçlarıyla açık, tüm canlıları algılamaya yönelik berrak bir ruh sezgi gücüne
sahip olabilir.
Tam anlamıyla
öngörü, elbette ki sadece "önder" doğasında bulunabilir.
Özgüven, bir ruh
halidir. Önderin özgüveni; inancının derinliği, heyecanının yüksekliği, görüşün
genişliği ve sevgisinin ölçüye vurulamazlığından gelir.
Özgürlüğü temel
alan ve cesaret, hız, öngörü ve özgüvenden oluşan bir ruh ve bunlarla beslenen
bir irade yoksa, insanların ahir ömürlerinde peşlerine düştükleri her şey
sıradan ve amaçsız gelmeye başlar. Bu hal tepeden yırtıcı bakışıdır ve aşağıda
duran, sürünen, koşan, saklanan, uyuyan, birbirini avlamaya ve aldatmaya
çalışan her şeyi çok geniş alanlarda keskin bir şekilde görür.
Önder, doğa ve
insan doğasından hareketle sıradan insanların şiddetli özlemleri olduğunu
bilir. Bunlar severler, nefret ederler ve isterler. Önderlik, tamda bunları
kalıba dökmenin adıdır. Önderlik, adalettir, uygunluk ve
uzmanlaşmaktır önderin değişmez ölçüsüdür. Hiçbir zaman aslanı kediye
boğdurtmaz.
Önder, sel
haline gelmeden suyun önünü almasını bilir!
Dünyanın hiç bir
yerinde saksıda önderler yetişmemiştir. Önder, dayanıklılığını enerjisinden
alır. Önderlerin yaşamları incelendiğinde bir önder kendini gösterir göstermez
ona karşı şiddetli bir mücadelenin başladığı görülür. Saman dolu kafalar
aralarında bir kıymet ifade eden kafaya tahammül edememiş ve ona karşı müşterek
bir kinle hücuma geçmişlerdir. İnsanlar doğayı tanımadığı için sürekli
mutlu olamaz. Bu durum bencilliği ve egosu yüzündendir. Bunlar da onu, "Ne
ise o olmayı reddeden" tek yaratık haline getirmiştir. Her fırsatta
haklarından bahsederler, hâlbuki hakları kadar sorumlulukları vardır. Önder
bunu onlara öğretir ve kanıtlar. İçtenlik ve dürüstlüğün insanın birinci vasfı
olduğunu da belleklerine nakşeder.
Önder, sırf
insanlar beni sevsin diye hiçbir şey yapmaz; buna ihtiyaç da duymaz. Bir sözün
içinde söylenen şeylerin önce sözün sahibinde bulunup bulunmadığına bakar.
Konuşulurken söylenen sözlerin değil, ses tonunun doğru söyleyip söylemediğini
bilir. Saatlerce konuşup hiçbir şey söylemeyen, lüzumsuz laflarla bir fikri işe
yaramaz hale sokanlar, bir papağandan başka papağana aktarmalara hoşgörü
göstermez. Çünkü hoşgörü katlanmak demektir. Önder katlanmaz.
Önder, tarihin,
felsefenin, edebiyatın, doğa ve insan bilimlerinin usanmak bilmeyen bir
öğrencisidir. Özveri ve militanlık olmadan salt teknikle insanların ruhuna
girilemez. Tecrübe ve doğru bilgiler insanların kendileri ve çocuklarının gelecek
yaşamdaki tehlikeler ve belirsizliklerden kurtulmaları içindir. Hazır olmak
için bunlar şarttır. Eğer fikren, ruhen ve bedenen hazırsanız, belki burnunuz
kanayabilir, ama kesinlikle kırılmayacaktır.
İnisiyatifsizlik ve
özgür olmama; düşünce tembelliği yaratır. Beyinlerde bilgi, yargı, kavrayış ve
anlayış olmazsa makine durur. İnsanların düşünceleri ve hareket serbestilerinin
ezilmemiş olması gerekir. Bu şekilde yetişmemiş bireylerden oluşan toplumların
başlarına nelerin gelebileceğini tahmin etmek zor bir şey değildir. Böyle bir
toplumun güç olarak tanımlanması ise tam bir aymazlıktır.
Sorumluluk duymak
ve sorumluluğa atılmak yüce bir erdemdir. Özgüveni olmayan insanlar sorumluluk
alamazlar, haklarını arayamazlar.
Komünist bir
önderlik yoksa mücadele de başarıyı yakalamakta güçtür. Önder, insanlara
haklı oldukları mücadeleden asla korkmamayı aşılar.
Önder, bir örgüt ya
da toplumu yükseltmek isteyenin o toplumdakilerden daha yüksek bir karakterde
olması gerektiğini bilir. Önder, doğa gücünü insan seçimlerinde iyi kullanır.
Çürük tahtadan oyma yapılmayacağını bilir. Genç kaya, iyi ve sert kayadır. Bir
mücadelenin ağır yükünü ancak gençlerin kolları kaldırabilir, uzun ve şiddetli
solunumu ancak onların akciğerleri yapabilir.
Önder, sel haline
gelmeden suyun önünü almasını bilir; kimse bir kütük yığınını arkadan iterek
öne doğru hareket ettiremez. Ve kimse, atıl bir buhar yığınından şimşek
çıkaramaz. Güçlükler insanın ne olduğunu gösterir, her şeyin değeri
zorluğundadır. Ne tip mücadele olursa olsun yenilmesi gereken fizik değil,
ruhtur. İnsanların ruhu bükülmeden yenilgi olmaz.
İnsanları mutluluk
hallerinde anlamaya çalışanlar yanılırlar. Onları felâket anlarında tanımak
gerekir. İnsanları tanımanın mihenk taşı zorluktur. Bir kişinin gerçek
karakteri de tarihinin önemli buhranlarında meydana çıkar.
İnsanlar öyle veya
böyle kendilerini emniyet içinde hissetmezler. Düşünüldüklerini ve
sevildiklerini bilmeye ihtiyaçları vardır. İnsanın en önde gelen ihtiyacı "adam
yerine konmak"tır. İbrahim yoldaş yoldaşlarına her daima değer verdi ve Onların
düşüncelerine başvurmaktan ve olumlu özelliklerini geliştirip
olumsuzluklarına karşı mücadele etmekten geri durmadı. O insanlara hep
doğruyu söyledi ve On'lara. Doğruları pratikte kendilerinin tartmasını salık
verdi
Bir insan başka bir
insana herhangi bir şey öğretemez. Öğrenme isteği duyan kişi öğrenir. İnsan
kendi kendine öğrenir. İnsanlara hedefi verin; onları hazırlayın ama yollarında
durmayın, ilerlemeyi izleyin fakat kimse nefesinizi ensesinde hissetmesin.
Hiç kimse bir
yengece düz yürümesini öğretemeyeceği gibi, çürük elmalardan da fazla seçim
olmaz. Mazeret kültürü; tembellerin, kaygısızların, işi arsızlığa vuranların
kültürüdür. Toplumun en büyük uyuşturucusudur. Bu sorumluluktan kaçma ve
özgüven eksikliği ile birlikte, uyku ve mahkum olma halidir. Bunlar,
"keşkeciler" ve "dur bakalım ne olacak" grubuna
dahildirler. Karar verme ve tahmin yeteneklerinin olmayışı, korkuya esir
düşmelerinden kaynaklanır. Sinirleri zayıf olan insanlar karamsar olurlar.
Çevrenizde bunlardan varsa, sizin de ruhunuzu karartırlar. Hiçbir işe
yaramayanlar da birer itiraz hastalarıdır.
Muharebelerde
korktuğun şey, beklediğinden daha çabuk başına gelir. Önder ölümü
küçümsettiğinde, herkes bütün korkularını yenmiş olur. Savaşta cesur insanlar
yaralandıklarını bile hissetmez. Zamanı gelmeden kimseye hiçbir şey olmaz. Gemi
batacaksa, limanda bile batar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder