Tabi ki örgütsel ilişkiler ve gizliliği bozmamak,
ilkeli davranmak koşuluyla. Bura da kişiye duyulan sempati, anti pati vb. ya da
kişinin şu ya da bu kişisel özelliğine duyulan tepki vb. yoldaşlık
ilişkilerinde belirleyici olmaz, olamaz. En başta böylesi bir ilişkiden uzak
durulmalıdır. Yoldaşlık ilişkilerinde, bugünün zorluklarla baskılanmış
ortamında yoldaşlar birbirlerine karşı daha çok duyarlı olmak durumundadırlar.
Sorunları anlamadan, dinlemeden, kulaktan dolma, ya da kişinin arkasından
konuşulan dedikodulara dayanarak, ya da hayal âleminde komplocu teoriler
üretip, senaryolar kurarak, yoldaşlık ilişkilerini dinamitleyen tutumlara prim
vermek, komünist bir kadronun asla kabul edip uzlaşacağı bir durum olarak
görülemez. Mevcut durum, yoldaşlık ilişkilerinde komünistlerin tam anlamıyla
akıntıya karşı kürek çekmek, yoldaşlık ilişkilerini daha da sıkıca örüp,
dışarıdan gelebilecek her türlü saldırılara karşı dövüşülerek yürünecek bir
konumda durulduğunu gösteriyor. Haliyle yoldaşlık ilişkileri söz konusu olduğunda,
güven sorunu önemli ilişkilerden biri olarak karşımıza çıkar. Elbette bu
güvenin temeli aynı davaya olan bağlılık, aynı örgütün insanları alma ve aynı
sosyalist kültür ve değerlerle yetişmiş insan olmakta ifadesini bulur. Burada
karşımıza sıkça kullandığımız ve kesinlikle doğru olan bir kural çıkar; güven
iyidir, ama bunun denetimle birleştirilmesi durumunda bu güven ilişkileri daha
sağlam bir hal alacaktır. Onun içindir ki öncelikle komünist çalışmada güven
sorununun yerli yerine oturtulması ve tüm yoldaşları bağlayacak ortak
kuralların ve değerlerin yaratılması gerekiyor.
Güven sorunu somut bir olgu olduğundan dolayı, gerçek
değerini pratik-örgütsel çalışmalar içinde bulur. Öncelikle hiç bir yoldaşa
önyargıyla bakmamalı ve kendi gerçekliğini bilerek, durumuna uygun düşen
görevler vererek mücadele içinde insanların güvenini kazanmalı ve
geliştirmeliyiz. Kişileri değerlendirirken temel ölçütümüz örgütsel-pratik
faaliyetlerin sonucu olmalıdır.
Oldukça zor ve birçok bakımdan durumun komünistlerin aleyhine
olduğu yıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Sosyalizme yönelik saldırının dur
durak bilmeden sürdüğü ve devrimci hareketin yığınlara gitme ve onların içinde
erime de istenen başarıyı yakalanamadığı koşullarda, bir inanç çözülmesi, kendi
gücüne ve emekçilerin gücüne güven noksanlığı koşullarında, devrim ve
sosyalizmin zafere taşınması için örgütlü savaşıma katılanların sayıları
oldukça düşük kalır. Bu bakımdan egemen sınıflar ve ağababaları emperyalistler,
komünistlerin toplumsal savaşımda oldukça küçük bir yer tuttuklarını
söyleyerek, onları "dikkate pek alınmayacak bir büyüklükte"
küçük marjinal bir azınlık olarak göstermekten geri kalmazlar.
Çünkü tarihsel haklılık, bilimsel öngörü ve yaşanan
gerçekler vb. gibi olgular böyle bir ortamda geniş kitleler açısından pek
fazla bir anlam ifade etmiyor. Komünizmin öldüğü, bir daha ayağa kalkamayacağı
ve kapitalizmin ve çoğulcu demokrasi denilen burjuva sistemin kesin zafer
kazandığı yönlü gerici vaazlar sistemli olarak işçi ve emekçi yığınların
kafalarına her gün gerçeğin ifadesi olarak şırınga edildi ve ediliyor da.
Geniş yığınlar için devrim, komünizm en iyi halde
nostaljik takılan kimi dinozorların ütopyalarının adı oldu. Böylesi bir ortamda
devrimci komünist faaliyette kısa dönem içinde büyük başarıları ve hızlı
gelişmeleri beklemekte gerçeği yansıtmaz Kuşku yok ki 2008 dünya emperyalist
kapitalist sistemin derin krizi sistemi sarsıcı ve sosyalizmin haklılığını
yeniden teyit edici bir durum yarattı. Türkiye de bazı lokal eylemler ve
son olarak Tekel direninin geniş yığınları sarıp sarmalaması olayı devrimci
hareketin hareket alanın genişletici ve kendi gücüne güveni tazeleyici oldu.
Ama böylede olsa durum her bakımdan tersine dönmüş
değil. Gelişmeler yavaş ilerliyor. Bu ortamda insanlara gerçekleri olduğu gibi
aktararak, durumun doğru ama geçici olduğunun resmini çizerek, boş ajitasyon ve
abartmadan uzak durarak, gerçek devrimci çalışmanın i içine çekmek, onları
örgütlemek bugün belki her zamankinden daha zorlu, daha sabırlı ve metanetli
bir çalışmayı gerektiriyor. Bu durum, devrimci saflarda büyük bir moral
bozukluğunun, yenilgi ruh halinin etki yaparak, devrimci mevzilerden uzaklaşıp
reformist-legalist konumlarda konaklayıp, tasfiyeciliğe kapaklanmanın da dış
şartlarını oluşturuyor.
Birçok devrimci akımın görüntüde illegal aslında
legalizmin kulvarında dolaşması ve bu eğilimin gelişip yaygınlaşması da, gerçek
devrimciliği sınıyor. İşte tüm bu gerçekler, yoldaşlık ilişkilerinin denenip,
sınandığı özgün bir dönemden geçtiğimizi yakıcı olarak ortaya koymaktadır.
Bilindiği gibi yoldaşlık ilişkisi en başta insanlığı
sömürü ve zulümden kurtuluş davası için, gönüllü ve bilinçli olarak, can bedeli
çıkarsız bir savaşıma hazır olanların arasındaki hilesiz, hurdasız, ön
yargısız, en yalın ve açık, yüce ilişkilerden biridir. Yoldaşlarla ilişkilerde
her zaman için ortak idealler için ikircimsizce savaşım ve bunun gereklerine
uygun olarak davranma, yoldaşlık ilişkilerini sağlam bir zemin üzerinde
örülmesinde başat bir rol oynar.
Yoldaşlarını her türlü saldırı, baskı ve
düşkünleştirmeye karşı göz bebeğimiz gibi korumak, onlara sahip çıkmak, kol
kanat germek, onlara verebileceğimiz en büyük desteği vermek, onları sevmek ve
her şeyimizi onlarla paylaşmak.
Buradan en küçük bir sapma, sonuçta kişileri ön
yargılı davranmaya ve tek tek olaylardan hareketle kişiye, organa ve örgüte
güvensizliğe kadar gidebilir. Onun için parça ve bütün arasındaki ilişkiler
doğru kurulmalı ve tek bir hata ya da içine düşülen zaaftan dolayı hemen örgüt
ve kadrolara güvensizlik ilan etmeli, esasında kişinin kendisinin güven sorunun
da problem içinde olduğunu gösterir. Aynı zamanda güven-güvensizlik sorunu
somut faaliyetlerin sonuçları üzerinden ele alınmalı ve buradan sonuca
gidilmelidir. Bir örgüt ve kişide, kitlelere ve yoldaşlarına güven verme başta
o kişi ve örgütün belirlemiş olduğu kararlara uygun bir örgütsel-pratik
geliştirip-geliştirmeme ve söz ile eylem arasındaki uyumun yok olmasına bağlı
bir durumdur.
Bu alanda komünist bir örgütün nesnel gerçekler
üzerinden politika yapması olgusu karşımıza çıkar. Eğer kendisine komünist
diyen bir örgüt işçi sınıfına yönelik çalışmayı merkezde tuttuğunu söyleyip, bu
alanda işin gereklerine göre davranmıyorsa, gerilla savaşını her alana yayma ve
geliştirme deyip, altı ayda bir eylem yaparak bunun gereklerini yerine
getirmiyorsa, burada örgütün yığınlara ve kendi kadrolarına ne kadar güven
verdiğini gösterir. Örgüt, kadro ve organın önüne yerine getirebileceği
görevler koymasına rağmen, bu görevler yerine getirilmiyor, işler savsaklanıyor
ve verilen sözler, alınan görevler yaratıcı bir şekilde uygulamaya
sokulmuyorsa, burada güven ilişkilerinden bahsedilmez.
Demek ki güveni sağlamak komünist örgüt ve onu
oluşturan kadroların elindedir. Doğru devrimci politikalara bağlı kalındığı,
herkese yapabileceği iş ve görev verildiği ve bu görevlerin sıkı bir şekilde
denetlendiği ve çalışmaların sonuçlarının gerekli olarak irdelenip sonuçlar
çıkarıldığı koşullarda, örgüt kadrolara ve kadrolar örgüte ve yığınlar örgüt ve
kadrolara güven duyacak ve komünist çalışmanın sağlam bir zeminin üzerinde
örülmesi yakalanmış olacaktır.
İllegal çalışmanın gerekleri bakımından güven sorununa
baktığımızda değişik unsurlar karşımıza çıkmaktadır. Örneğin bir yoldaşın özle
görevleri nedeniyle bazı eylemlere katılmaması gerekir. Bu konuda direktif
verilir, ya da başka -sahte evrak vb. gibi oldukça önemli görevlere ayrılan
yoldaşlarla örgütsel ilişkiler özel olarak düzenlenir. Bu durumda olan
yoldaşların neyle meşgul oldukları ya da örgütle ilişki ve bağları yalnızca
ilgili organ ve yoldaşlarca bilinmesi gerekliğinden hareketli, yoldaşların
durumlarını bilmeden onların hakkında ulu orta konuşma ya da arkalarından
korkak, tembel vb. yönlü güvensizliği açıkça ilan eden ön yargıcı tutumlar
sergilemek, komünist çalışmayı felç etmek ve örgütsel çalışmaların
olumsuzlaşmasının ortaya çıkmasını koşullayacaktır.
Hakkında somut bilgi edinilmeyen ya da kendisini pek
ilgilendirmeyen konulara sırf merakçılıktan dolayı bazı yoldaşlara ön yargıcı
bir yaklaşımla bakmak, sonuçta yoldaşlara güvensizliğin dayanağı yapmak
anlamına gelecektir. Böyle bir durumun yoldaşlık ilişkilerini derinden
zedeleyeceğini unutmamalıyız. Bir birimize en çok ihtiyaç duyduğumuz ortamda,
güven ilişkilerini zedeleyen ve dumura uğratan tutumlara, keyfi, boş boğaz ve
dedikodu tutumlara asla geçit vermeden, eleştiri ve değerlendirme somut olmak
durumundadır.
Kuşkusuz eleştirip, hoşumuza gitmeyen bazı
yoldaşlarımızın tutum, yaklaşım ve düşünceleri olabilir. Kişi olarak bir
yoldaşı ideolojik-politik olarak pek sağlam ve güvenilir olarak ta
bulmayabiliriz. Bu durumda sorunlara örgüt platformu ve ilgili yoldaşlar
nezdinde ele alıp tartışmak ve buradan giderek sorunları örgütsel kurallar
içinde ele alıp çözüm yönelmeli ve uluorta tartışmalardan uzak durulmalıdır.
Yine kişilerle ilgili değerlendirmelerde sonuçta belirleyici olduğu ve bunu
koruyarak, kişilere ilişkin eleştiri ve güven-güvensizlik ilişkilerini ele alıp
değerlendirmek durumunda olunacağı asla unutulmamalıdır. Bazı hallerde tek tek
yoldaşlardan hareketle bütün örgütü yargılamak gibi sübjektif ve oldukça
abartılı değerlendirmeleri olduğunu dikkate alarak tek tek kişilerden harekete
örgüt hakkında genel sonuçlara gitmek gibi bir yaklaşımdan uzak durulmalıdır.
Kadroların örgüte ve örgütün kadrolarına, kadro ve
örgütün kitlelere, kitlelerin örgüte güvenini sağlamak, açık, dürüst,
ikircimsizce işlere sıkıca sarılarak, sözle eylem arasında, teori ile pratik
arasındaki uyumun sağlanması ve ön yargıcı, sübjektif yaklaşımlarda ısrarla
yürümek ve yoldaşlar olarak bir birimizin sırtına sırtımızı dayayarak,
gerçeklerin üzerinden politika yapmaktan geçiyor. Güveni dinamitlenmiş ve bir
birine kuşkulu ve ön yargıyla yaklaşan bir komünist çalışmada, başarılı ve
hedefi vuran bir örgüt çalışması yakalamak söz konusu olamaz. Güveni
yakalayamamış bir örgütün geleceğe emin adımlarla ilerleyemeyeceğini bilerek,
güven ilişkilerinin sağlamca örülmesi için kararlılıkla mücadele yürütmelidir.