İşte tarihin bu sayfaları 14 Eylül 1980'de bu
direnişlerden birine, TKP/ML Hareketi MK Genel Sekreteri İrfan Çelik üç ay süreyle
İstanbul işkencehanelerinde sermayenin uşakları eli kanlı işkenceci sürüsüne
karşı proletaryanın davasına yaraşır bir şekilde direnişine tanık oluyordu.
Karşı devrim ve askeri faşist diktatörlüğün yoğun saldırıların yiğitçe direnen
ve direniş destanları yazan komünist önder yoldaşımız İrfan Çelik devrimci
duruşuyla düşmanın ihanet yüklü saldırılarını boşa çıkarttı.
1 Ocak 1950 yılında Yozgat’ın Yerköy ilçesi, Gültepe
köyünde doğdu, İlk ve ortaöğrenimini Yerköy’de tamamladıktan sonra, Tokat
Öğretmen okuluna girdi. Öğretmen okulu son sınıfından İzmir Yüksek Öğretmen
Okulu'na geçti. İstanbul Üniversitesi Matematik-Astronomi bölümüne girdi.
Devrimcileşmesi öğretmen okulu yıllarında başladı.
Üniversite yılları aynı zamanda aktif bir Dev-Genç’lidir.
12 Mart faşizmi yıllarında mücadelesini PDA-TİİKP saflarında sürdürdü. Askeri
eğitim için Filistin de iken İbrahim Kaypakkaya önderliğinden ki muhalefet
TİİKP'den ayrılmıştır artık. Dönüşünde Kaypakaya’nın yanında TKP/ML Hareketi
saflarında yerini aldı ve komünist hareketin kuruluş çalışmalarının
zorluklarını tereddütçe üstlendi.
1973 başlarında faaliyet yürüttüğü Kürdistan da
yakalandı. Mardin ve Diyarbakır işkencehanelerinden alnının akıyla çıkmasını
bildi.
Örgütünü ve yoldaşlarını koruma, düşmana ve sır
vermeme de Kaypakkaya geleneğini tavizsizce sürdürdü. 1973-75 yılları
arasındaki mahpusluğunu kendini ve yoldaşlarını, politik ve askeri olarak
eğiterek değerlendirdi.12 Mart’çı faşist mahkemelerdeki tutumu komünist
militancadır.
1975 Temmuz'unda serbest bırakılınca bütün enerjisiyle
komünist hareketi sınıf mücadelesinde ileri çekmek için önderlik organı
Koordinasyon Komitesi'nde yer aldı. 1976'da geçmişin hatalarından direnen
dogmatik partizan hizbin ayrılığında örgütü ayakta tutanlardan biriydi İrfan
yoldaş... ‘Sol’ hatalara karşı
mücadelenin sağcı etkilenmelere açtığı yolu kapatmada da örnek bir önderlik
sergiledi. O bir yapı ustası gibi zayıflayan ve dağılan örgütlerini yeniden
oluşturuyor ve mücadeleye sokuyordu. Engin bir eğitim, ikna ve değiştirme gücü
vardı.
1979 Nisan Konferansı'nda oybirliği ile MK’ne
seçilerek MK'nın sekreterliğine getirildi. Komünist hareketin ‘75'ten ‘79'a
kadar ki mücadelesinde zor günlerin dava adamı olduğunu defalarca kanıtladı.
Örgütte ve önderlikteki otoritesi tartışılmazdır.
25 Haziran 1980'de yeniden düşmanın eline düştü.
İşkencelerdeki tavrı yine Kaypakkayacıdır. İşkenceciler ondan bir şey
alamayınca Davutpaşa askeri cezaevine hapsettiler. 12 Eylül askeri faşist
darbesinin hemen ardından yeniden işkenceye alındı. İşkencecilere yanıtı yine
ser verip sır vermemekti.
Çünkü İrfan yoldaş yaşamı boyunca birkaç kez işkenceye
düştü ve polis saldırısına uğradı. Her defasında da bu zorlu işkence
geçitlerinde "ser ver sır
verme" ilkesini layıkıyla temsil etti. 1980 Ağustos'unda
yakalandığında polis onun kim olduğunu biliyordu. Onun içindir ki sevgili
yoldaşımıza en ağır işkenceler uyguladı. Onu tanıdıkları için özel işkence
uzmanları getirerek çözmeye çalıştılar. Ama tek kelime alamayan hain it sürüsü
bir kez daha kendi kanlı kalelerinde yenildiler. Bu yenilgiyi hazmedemeyen
faşizm, işkencelerini cezaevinde de sürdürdü. Ağır işkenceler altında 14 Eylül
1980 yılında Davutpaşa zindanında kaybettiğimiz İrfan yoldaş, en fazla ihtiyaç
duyduğumuz bir sırada aramızdan ayrılması hiç şüphesiz önemli bir kayıptı.
Sınıf mücadelesinin zorlu bir süreçte geçtiği bu
dönemde İrfan yoldaş'ı anmanın anlam ve önemi bugün dünden biraz daha önem
taşımaktadır. Dünü irdeleyerek bugünü kurmak, hatalardan ders çıkarmak,
mücadelenin en zor alanında davanın sadık kurmayları olarak inisiyatifi,
yönetme ve yönlendirmeyi elden bırakmamak, işkencelerde proletaryanın sarsılmaz
inancını temsil etmek, örgütümüzün dün olduğu gibi bugün de bir geleneğidir,
böyle olmaya da devam edecektir.
Tam da burada vurgulanması gereken şudur ki;
örgütümüzün bu geleneğini hayatları ile oluşturmuş yoldaşlardan biri de
İrfan'dır.
İrfan yoldaş denince akla örgüt çalışmasının kolektif
bir ruh içinde yönetimi, örgüte hâkimiyet, kadro yetiştirme ve güven gelir
akla. Çünkü önderlik örgüt ve sınıflar savaşımında her günkü bir iştir.
Başarılı bir önderliğin olmazsa olmaz koşulu, önderliğin gerektirdiği
yoğunlaşmayı gösterebilmektir. Devrim nasıl bir sanatsa, bunu örmek ve
çetrefilli durumlardan başarıyla çıkmak olan önderlik bir yönetme sanatıdır.
Hem de oldukça büyük incelikleri olan, taşı taş üzerine ustaca koymayı
gerektiren bir sanat. Soruna kuş bakışı bakmayanlar, iyi önderler olamazlar. Bu
bakımdan İrfan yoldaş iyi bir önderdi, her şeyden önce her durumda yolunu
bulur, başkalarına yol gösterirdi. Kuramı "genellemeye
çevirmez, aksine onu toplumsal düzeyin, ekonominin ve politikanın verili
zamansal ve mekânsal koşullarına uyarlar"dı. Başarılı bir komünist
önderlik, karar verirken üzerine sorumluluk alma yeteneğini gösteren ve
sorumluluktan korkamayan insan önder”dir anlayışını kendisine düstur almıştı.
Önder odur ki, en ağır sorumluluklar üstlenmekten bir
an bile terettüde düşmemeli, zorluklardan yılmamalı, en zor anda dahi yolunu
şaşırmadan dimdik ayakta durabilmeli, her zaman mücadelenin gerektirdiği
özveriyi gösterebilmelidir. "Gerçek
bir sosyalist lider yenilgi anında kendisini kaybetmeyen, başarı anında ne
yapacağını şaşırmayan, kararların yürütülmesinde sarsılmaz bir sağlamlık
gösteren kişidir." (Dimitrov)
Bu bakımdan yenilgi anında sızlanmaya başlayan ve
cesaretini kaybeden sıradan önderleri çok gördük, İrfan yoldaş bunlardan
çok farklı bir önderdi. O, komünist bir örgütün yolunu şaşırmadan başarıya
doğru yürütülmesini sağlamanın yolunun dirayetli, sağlam bir önderlikten
geçtiği bir gerçekti.
Yine, "Zafer
bazı önderlerin başına vurur, onları burnu büyük ve kibirli yapar. Onlar,
böylesi durumlarda, zaferi kanıksamaya başlar ve yan gelip yatarlar." (Stalin)
Ama küçük başarılardan başı dönüp, yolunu şaşıran,
kibirli önderlerin her dönemin mücadelesinin yöneticileri olarak önder olmayı
başarmaları olanaksızdır. İrfan yoldaş gibi komünist bir önder gerçek bir
enerji küpü olmadan zorlu süreçlerde hareketin devasa gelişmeleri altından
kalkmasının mümkün olamayacağını biliyordu. Siyasal iktidarın fethedilmesi
ruhuyla, yani iktidarı alma savaşkanlığıyla davranma kararlılığıyla dolu
olmayan bir önder, yüksek inisiyatif ve dinamizm sağlayamaz, aynı zamanda
iktidarı almaya kilitlenmeyen hiç bir önderlik kendini yenilemede üstün başarı
gösteremez. İşte İrfan yoldaş enginleri fethetme ruhuna sahip, iktidarı koparıp
almada engel tanımayan bir önderlik anlayışına sahipti.
Çünkü başarılı bir önderlik için, koşulların
gerektirdiği dinamizm ve inisiyatifi göstermek şarttır. Komünist bir önder
teoride değil, yalnızca birtakım kararlarda değil, hareketin günlük çalışması
içerisinde de dinamik ve inisiyatifli davrandığı koşullarda, küçük burjuva
miskinliğe ve kararsızlığa karşı uzlaşmazlık zemini temelinde başarıya
yürüyerek, devrimci görevlerini başarıyla yerine getirebilir. Siyasal yaşamda
merkez gibi davranma başarılı bir önderliğin olmazsa olmaz koşuludur. Uzağı
görmek, belli anda belli sorunlar üzerinde yoğunlaşmak, örgüt kitlesini
zamanında harekete geçirmek, kararların uygulanmaya başlanması ve bu yolda
karşılaşılacak zorlukların aşılmasında ön ayak olmak vb. önderliğin gereğidir.
Yine başarılı bir önderlik için hareketin
ihtiyaçlarının gerektirdiği geniş ve cesur planlar yapmakta vazgeçilmezdir. Ama
çalışmaların gerektirdiği canlılık ve girişkenlik olmadan bu da olmaz.
Uyuşukluk ve gevşeklik içinde olanlar, var olanlarla yetinenler iyi önderler
olamazlar. Teorik donanımını, görevler hakkında bilgilerini, kişiliklerindeki
devrimci gücü ve görevlerini uygulama ustalığıyla birleştirmeyenler, gerçek
anlamda birer önder gibi davranamazlar.
Keza mücadelenin en çeşitli ve değişen koşullarına
uyma yeteneği göstermeyenler örnek tipler değildirler. Oysa başarılı bir
önderliğin, koşullar ne olursa olsun, her durumda, olaylara ve gelişmelere
olabildiğince “enerjik, türdeş ve
akıllıca biçimde cevap” vermesi gerekir. Dinamizm ve inisiyatifin derin
bilgiyle, geniş açılımlarla tamamlanması şarttır.
Yine İrfan yoldaş gibi iyi bir önder, sürekli ileriye
bakan kişi demektir. Sürekli ileriye bakmak, aynı zamanda kendisinde var olanı
aşma yeteneğini gerektirir. Böyle olduğu içindir ki, önderlik bir aşama
sorunudur. Komünist bir önder, yönünü sürekli olarak tarihsel harekete göre
ileriye, gelişen ve yeniye göre tayin etmelidir. Ülke devriminin teorik,
stratejik ve temel taktiklerini çizme, revizyonizme ve oportünizme karşı
mücadele, tarihsel paralellik içinde dogmatik ya da inkârcı bir mevzide değil,
kendisini çevreleyen nesnel ve öznel ilişkilerin materyalist analizine
dayandırmalıdır. Attığı her adımı, duruma göre denetleme de, duruma uygun
araçlar saptama da ve yaratıcı davranma da diyalektik metoda bağlı kalmak ve
buna uygun hareket etmek büyük önem taşır.
Komünist bir önder tutuculuk ve doktrinercilikten uzak
durduğu gibi, eylemi ve yaşam biçimiyle, uyuşukluk, dar kalıplardan uzak durmak
ve entelektüel gevezelerle arasına kalın çizgi çekmek bakımından da ilkeli
davranmalıdır. Bir önderin alçak gönüllülüğü ve hataları karşısındaki tutumu,
gerçek anlamda onun çapını gösterdiği gibi, sorunları aşma alanındaki durumu
hakkında da bilgi verir. Komünist bir önder yoldaşlarına ve çevresine karşı
daima öğretici ve örnek olmalı, kibirliliğe ve hotzotçuluğa meydan
vermemelidir. Gördüğü hataları hiç zaman geçirmeden eleştirdiği gibi, kazanıcı
olmayı başarmakla yükümlü olduğunu unutmamalıdır. Tembellik, rahatına
düşkünlük, konformizme karşı her alanda mücadele yürüterek, bütün zamanını
komünist davanın emrine sunmak, büyük iş, küçük iş demeden her göreve koşmak,
olayların üstünkörü geçiştirilmesine olanak tanımamak ve olayları ince
ayrıntılarına kadar derinliğine inerek açıklığa kavuşturmak, komünist bir
önderin davayla bütünleştiğini ve bütün zamanlarını komünizm savaşımının zafere
taşınmasına adadığını gösterir.
Komünist bir önder, yoldaşlarının hata ve
eksikliklerine karşı mücadeleyi aralıksız sürdürmeli ve iki yol arasındaki
savaşımda kararlı olmalıdır. Militan ruh, mücadelecilik, iddiacılık komünist
bir önderin her şeyine, pratiğine yön vermelidir. Böyle bir önder ki, ancak,
bulduğu duruma korkusuzca saldıran, göğe hücuma kalkan gerçek anlamda
komünarların takipçisi olmayı başarabilir. Sınıf düşmanlarına karşı kavgada
olduğu gibi, komünist bir önder, Marksizm-Leninizm’den sapmalara karşı
mücadelede de büyük dava adamı olduğunu göstermelidir. Kendi gücüne ve
ilkelerine güven duyan bir önder, akıntıya kürek çekmekten ve yeri geldiğinde
davanın çıkarları için tek başına bir örgüt gibi hareket etmekten korkmaz.
Marksizm-Leninizm’in canlı ve devrimci ilkelerinin, ölü, boş formül haline
getirilmesine karşı çıkarak, ilkeleri uğruna gerektiği durumda tek başına
yürümekten ve bütün bağları koparıp atarak, yeniyi kurmaktan asla sakınmaz.
Sınıf mücadelesine aktif olarak katılmak teoriye tutarlılıkla yaklaşmayı
sağladığı gibi, aynı zamanda burjuvaziye, faşizme ve oportünizme karşı
mücadelede uzlaşmaz bir hatta yürümeyi sağlar. İlkeleri çıkış noktası
yaptığından, sağa, sola yalpalamaz ve pragmatizme düşmeden, doğru ilkeler
uğruna savaşır. Komünist bir önder demokratik merkeziyetçilikte ilkelere bağlı
davranmadan asla geri kalmaz. Örgüt içi mücadelede demokrasi ile
merkeziyetçiliğe sıkıca bağlı kaldığı gibi, sosyalist demokrasiyi işletme ve
tabanın söz ve karar sahibi olmasına özen gösterir. Tabanla barışık olmayan ve
onların istemlerini ve görüşlerini hiçe sayan bir önderlik, komünist sıfatına
asla layık olamaz. Kendine güvenen bir önder, inandığı ilkeleri sarsılmadan
savunarak, buna uygun bir hareket tarzı oluşturur. Yani örgüt içinde ortaya
çıkan farklılıklara karşı asla komplocu, darbeci ve anti demokratik tasfiyeci
tutumlar içine girmez ve yetkilerini kötüye kullanmaz. Aktif ideolojik mücadele
yerine, farklılıkları baskı, zor ve dedikodu vb. yöntemlerle bastırmaya
çalışmak, komünist önderlerin işi olamaz.
İlkelere sıkıca sarılan ve örgüt içi mücadelede
sosyalist iç demokrasiyi en özgürce uygulayan bir önderlik, hem
merkeziyetçiliği güçlendirecek, kendi etkisini arttıracak ve kendine güvenini
ortaya koyacak ve hem de kadrolar ve örgüte güvenini ortaya koyacaktır. Aksi
halde bugün ülkemizde yaşandığı gibi, ucube önderler ortaya çıkar ve zorbalıkla
ayakta kalmayı, çürüme ve yozlaşmayı komünist önderlik adına devrimci ve
komünist harekete dayatırlar. Böyle bir önderlik zihniyetinin tepeden tırnağa
küçük burjuvazinin en tortu kesimlerinin anlayışı olduğu görülmeli ve buna
karşı her alanda kararlı ve ısrarlı bir savaşım yürütülmelidir. Söz ile eylem
arasındaki uyum, komünist bir önderlik bakımından temel bir ayrım çizgisidir.
Sözünün eri olması, yani açık sözlü olması, bir komünist önderin karakteristik
özelliklerinden birisidir. Böyle bir tutum hem örgüt kitlesinde ve hem de
dostlar arasında saygınlık yaratır. Sözü ve eylemi arasındaki uyum, komünist
önderin saygınlığının, sözüne güvenirliğinin de bir ölçütüdür. Bol bol konuşup
pratikte buna uygun davranmamak, oportünizmin ayırt edici bir özelliğidir.
Sosyal pratik, söz ile eylem arasında uyum olup olmamasının da aynasıdır. Bu
bakımdan, bir komünist önder, sürecin çeşitli yönleri ve aşamalarında ortaya
koyduğu tavırların, teorisiyle pratiği arasındaki uyumun bütünlüğü içinde ele
alınıp değerlendirilmelidir. Ancak böyle bir yaklaşım kişiyi tek yanlılıktan
kurtarabilir.
İyi bir önder, salt teorisyen değil, aynı zamanda iyi
bir örgütçü, eylem adamı, dahası iyi bir pratisyendir. Ancak böyle bir komple
önderlik devrimin zorlu ve zahmetli, çetrefilli işlerinin altından kalkarak,
sağlam bir zeminde ilerlemeyi başarabilir. Komünist bir önder, her koşulda
eğilmez ve bükülmez bir devrimci iradeye sahip olmalıdır. Düşman karşısında
bükülmez bir irade, önderliğin, örgütü şekillendirmesinde tayin edici bir rol
oynar. Proletarya kahramanlığıyla donanan komünist önder, görülmemiş bir
proleter cesaret ve devrimci duruşa sahip olmalıdır. Düşmanla tutuştuğu savaşın
her cephesinde -işkencede, silahlı çatışmada, zindanlarda, mahkemelerde vb.-
komünist önder ideolojik, politik olarak olduğu gibi, pratik duruşuyla da önder
olduğunu ortaya koymalı ve en ön saflarda kavganın zorluğunu göğüslemelidir.
Davanın çıkarları söz konusu olduğunda komünist bir önder yaşamı dâhil, her
şeyini kavgaya sürmekte asla ikircimli davranamaz. Bir önder olarak milyonların
temsilcisi olduğunu hiç bir koşulda unutmadan, düşmanla teke tek giriştiği
mücadelenin her etabında, davanın ve örgütün çıkarlarını merkezde tutar ve
bunun gereklerine uygun hareket ederek, ölümü gülerek kucaklamaya hazır bir
devrimci iradeyle yeni direnişler yaratmaya ve geleceğe olumlu değerler
bırakmaya özen gösterir.
Komünist bir önder, örgütün hazinesi olan kadrolara
yaklaşımda bir baba şefkati içinde olmayı başarmalıdır. Şuna ya da buna göre,
tek yanlı ve ön yargılı davranıştan uzak, pratik çalışmaların sonuçlarını baz
alarak değerlendirme yapıp, kadrolara nadide çiçek gibi yaklaşmalı, onların
teorik, politik, örgütsel sorunlarıyla olduğu gibi, kişisel, ailevi vb.
sorunlarıyla da ilgilenmeyi başarmalıdır. Kadrolarla arasına bürokratik
sınırlar çeken ve onların içinde erimeyi başaramayan önderler, gerçek önderler olamazlar.
Kadroların göreve getirilmesi ve yükseltilmesinde olduğu gibi, görevden
alınması ve düşürülmesinde de önderler çok özenli ve haksızlığa yol açacak
yanlışlıklardan mümkün olduğunca kaçınarak, olabildiğince nesnel
davranmalıdırlar. Duygulara göre hareket eden değil, bilimsel ölçütler ve
ilkelere göre hareket eden önderler gerçekten devrimin önderliğini
yakalayabilirler, kadroların güvenini, sevgi ve sempatisini kazanarak daha
verimli bir çalışma ortamının sağlanmasını yakalayabilirler.
Dolayısıyla komünist bir önder, yaşam biçimiyle olduğu
gibi, ahlaksal tutum ve davranışlarıyla da kadrolar halka örnek olmalıdır.
Toparlarsak, komünist önderlik, teorik bilgi birikimine, politik yetkinliğe,
örgütsel deney ve tecrübeye, uzak görüşlülüğe, tek başına yolunu bulma,
bağımsız davranabilme, zorlukların altına kendini sürme ve görevlerini enerji
dolu bir tutkuyla yerine getirme kararlılığına, iktidarı almada savaşkanlık
tutkusuyla ileriye atılmaya, halka ve yoldaşlarına sevgi ve saygıyla bakmaya,
örgütler kurup, yönetme, fikir oluşturma, görev verme ve denetleme, sonuç
almada ısrarcı olma özellikleriyle, düşmana karşı her cephede uzlaşmaz bir
kavga yürütmede, ilkelere bağlı kalma ve gelişmelere diyalektik materyalist bir
pencereden bakabilme yeteneğini kazanma, yaşamı ve ahlaksal davranışlarıyla
kendisini davanın ve örgütün emrine sunmuş kişi ya da kişilerin toplamı
demektir. Burada çizdiğimiz komünist önderlik tipolojisi, İrfan Çelik yoldaşı
anlatıyor bir yerde.
İrfan Çelik yoldaş, insana değer veren, O’nu olduğu
gibi kabul eden ama her günkü görevleri içinde onları eğiten ve ilerleten
deneyim bir komünist önderdi.
İrfan Yoldaş, hatalara karşı mücadelede örnek ve
önderdi. Önyargıdan uzak, alçak gönüllü ama hatalara karşı uzlaşmazdı. Örgüt
kitlesini doğru fikirlere kazanmadaki başarısı hiziplere, oportünizme ve
revizyonizme karşı mücadelede komünist örgütü ilerletici olmuştur.
Evet, sevgili İrfan yoldaş; seni andığımız bugünlerde
mücadelede kararlı, sebatlı ve inatla yürüyen yoldaşların olarak senden
öğrenerek, senin yarım bıraktıklarını tamamlamak için çalışıyoruz. Seni
unutmadık, unutmayacağız. Seni anmanın ne demek olduğunu biliyoruz. Seni
kavgada, isyanda, oportünizme ve revizyonizme karşı mücadelede ve
de seni proletarya partisini kurma mücadelesinde anıyoruz. Sözümüz söz yoldaş.
Uğruna ölümü severek kucakladığın sosyalizm ülküsünü
kurana dek, mücadele edeceğimize dün olduğu gibi bugün gene söz veriyoruz.
Sen proletaryanın kararlı ve yılmaz savaşçısı İrfan
yoldaş; seni işçi çalışmasında, seni en zor kavga çemberlerinde, seni
mücadelenin sıcaklığıyla anıyoruz. Sen hep bizimlesin, bizimle kalacaksın.
Anın hep yolumuzu aydınlatacak ve kavgamıza önder olmaya devam edecektir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder