Devrim ve sosyalizm kavgası zorlukları, devrimci irade
ile yenme ve feda ruhu içinde ileri atılarak en önde devrimin görevlerine
sıkıca sarılan devrimci militan ve adsız kahramanların özverisiyle aşılacak ve
başarıya taşınacaktır. Kavgada ikircimsizce öne atılma iradesini kuşanmayan ve
her bakımdan kendisini davanın zaferine göre konumlandırmayan bir devrimciler
kuşağı yaratmadan devrimin zafere taşınması ve kalıcı başarılar elde etmesi
mümkün olamaz. Bu bakımdan dünü bugüne bağlayan ve bugünü geleceğe taşıyan
şehitlerimizin yaşamlarından öğrenmeli ve onların erdemleri, cesaretleri ve
enginleri fethetme kararlılığı içinde dava için gözlerini kırpmadan kendilerini
feda etmede geri kalmayan şehitlerimizden öğrenmeli ve onların eksik
bıraktıklarını tamamlamak için canla başla çalışmalıyız.
Elde silah dilde devrimci şiarlarıyla 19 Mart 1973
yılında polis baygın haldeyken kafasına sıkmış olduğu kurşunlarlar da
kaybettiğimiz Ahmet Muharrem Çiçek yoldaşı toprağın canlandığı ve yeşillendiği
bir ayda kaybettik. Bilindiği üzere bahar ayları doğanın olduğu gibi insanın da
kendini yenilediği, yeni başlangıçlara hazırlandığı dönemlerdir. Bu açıdan hep
yeni bir sürecin de başlangıcı da sayılmışlardır. Birçok toplum açısından da
baharın direnişçi ve başkaldırıcı bir konumu vardır. Özellikle de doğa ile iç
içeliğini korumuş, doğadan, doğal yaşamdan kopmamış toplumlarda ve onların
yaşamlarında baharın bu özellikleri çok daha açık bir biçimde belirleyicidir.
Bu toplumlar, yaşamlarının maddi örgütlenişinden sosyal kültürel
yapılanmalarına kadar her alanda bahara bir başlangıç, yenilenme, eskiyi atıp
yeniyi alma anlamı vererek çoğu zaman da bunu direnişlerde kutlarlar.
Dahası, deyim yerindeyse baharda doğanın kış uykusundan
uyanarak canlanışına toplumlar da, her türlü üretimsel, sosyal kültürel bir
silkelenişle cevap vermektedirler. Bu silkeleniş insanın en büyük mücadelesi
olan devrim ve özgürlük arayışı savaşımına da tarih boyunca damgasını
vurmuştur. Nitekim yeninin muştucusu olarak bahar emekçilerin devrim
mücadelesinde önemli bir uyandırma, silkeleyip kendine getirmenin adı olmuştur.
Günümüzde artık bahar, tüm insanlığın yanı sıra özellikle
ezilenlerin hayatları açısından, bir yandan binlerce yıldır olduğu gibi doğanın
canlanışına paralel bir yenilenmeye, diğer yandan ise insanlığın evrensel
kazanımlarına dayanan yeni bir mücadele dönemine tekabül etmektedir. Baharın bu
niteliği belki de en çok kendisini devrim ve özgürlüğün kazanılmasına adamış
olanlar için önemli bir yere sahip olmuştur.
1972 yılının Nisan ayında İbrahim Kaypakkaya yoldaşın
önderliğinde bir bahar ayında Malatya’nın Kürecik ilçesinde atılan ilk komünist
örgütün vücuda gelmesini sağlayan TKP/ML Hareketi’nin kuruluş adımı, büyük
darbeler yemesine ve yoluna saptırılmaya çalışılmasına karşın her bahar giderek
güçlenmiş, kendisini Türkiye’nin her yerine taşıracak düzeye ulaşmıştır.
Türkiye’nin her yerine ulaşma çabaları Kürecik’te başlayıp, Maraş, Antep,
Diyarbakır, Mardin, Urfa, Dersim, Elazığ, Ankara ve İstanbul’a kadar uzanmıştı.
Ne ki düşman komünist hareketin ete kemiğe bürünmesine fırsat tanımadan bir biri
ardı sıra yapmış olduğu operasyonlarla komünist hareketin üzerine gelmiş ve bu
en tehlikeli komünist örgütün büyümeden ve kitlelere bağlanmadan önü kesilerek
yok edilmesi amaçlanmıştır.
Komünist hareketin kurucu militanlarından ve İstanbul
Bölge sorumlusu olan Ahmet muharrem Çiçek yoldaş 1952 yılında Elazığ’ın
Karakoçan ilçesinde tutucu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Devrimci
fikirlerle lise yıllarında tanışan Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş 1969-70 öğrenim
döneminde İstanbul tıp Fakültesine girdi. 1968-70’li yıllarda kabaran ve geniş
emekçi ve öğrenci kitlelerini kucaklayan anti-faşist, anti-emperyalist
mücadelede aktif olarak yerini alan Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş kısa zaman
sonrasında örgütlü savaşım katıldı. 1972 Nisan ayında İbrahim Kaypakkaya
yoldaşın önderliğindeki TKP/ML Hareketi saflarında yerini alan Ahmet Muharrem
Çiçek yoldaş 25 Ocak 1973 yılında işkencede katledilen Meral yakar yoldaşlara
gençlik çalışmalarını omuzladı.
12 Mart faşist darbesinin beyaz terörüne karşı
üniversiteyi terk ederek illegal çalışmaya geçerek kavganın zorlu yolunu tuttu.
Önce gençlik çalışmalarını toparlamaya çalışan Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş
darbeler yenip örgütsel gedikler açıldıkça bu gedikleri kapatmak için daha
fazla sorumluluklar altına girmekten geri kalmadı. Gençlik ardından işçiler
arasında ve askeri alanda görevler üstlenen Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş
görevlerin ağırlığı ve çokluğundan asla yılmadı, sarsılmadı. O her açılan
gediği devrimci cesaret ve fedakarlıkla kapatmak için militanca çalıştı.
Ama düşman acımasız ve kalleşti. TKP/ML Hareketi’ni maya
tutmadan çökertmek için sürek avı örgütledi, 22 Ocak’ta yaralı yakalan Meral
Yakar yoldaş ağır işkenceler sonucu 25 Ocak 1973 yılında işkencede
katledilirken, 24 Ocak 1973’de Dersim'de Ali Haydar Yıldız yoldaş katlediliyor
ve komünist önder Kaypakkaya yoldaş düşmana esir düşüyordu. İstanbul’da
devrimci çalışmaların başında bulunan ve gecesini gündüzüne katarak örgütü
toparlayıp, mücadelenin gereklerine göre hareket etmeye çalışan Ahmet Muharrem
Çiçek yoldaş, yılgınlığa ve kaçkınlığa karşı önderlik görevlerini yerine getiriyordu.
Yoldaşlarının katledilmesinin acısını içine gömerek devrimci görevlere daha
sıkıca sarılarak o işten bu işe koşan Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş örgütü
toparlamaya çalışıyordu.
Aylardan Mart’tı. Yeninin, canlanmanın adı olan baharın
muştusuydu Mart ve aynı zamanda kışın ağır uykusundan uyanma, bu anlamda yeni
umutların da yeşermesi anlamına geliyordu. Bu en çok da her baharla birlikte
devrim ve özgürlük umutlarını bir kez daha yeşerten işçiler ve emekçiler için
geçerlidir. Devrimci ve komünist harekette bu çerçevede her bahara özgürlük
umutlarını büyütüp, yeşerterek girmişti. Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş da bu
inançla devrimci görevlere yaklaşıyor ve eldeki kadroları kavganın örülmesine
seferber ediyordu. Ancak buna karşın, devrimin ve sosyalizmin düşmanlarının bu
umutları karartma çabaları da daha ilk günden eksik olmamıştır.
İşte tarih yaprakları 19 Mart 1973 gösterdiğinde İstanbul
Şehrimin de kaldıkları bir ev polislerce basılıyordu evde Ahmet Muharrem yoldaş
ve bir kaç yoldaş daha bulunuyordu. Polis baskın yaptığında Ahmet Muharrem
Çiçek yoldaşın üzerinde iki silah vardı. Polisi baskında birisini buldu ama
diğerini bulamamıştı. Yoldaşın elini hemen kelepçeleyen polis, operasyonun
rahatça gerçekleştirmenin sevincini yaşarken, ikinci silahını çıkartarak polisi
etkisiz hale getiren Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş kelepçesini kırarak silahını
ateşledi. İki yoldaşını kaçırmayı başardı. Kaçamayan Kutsiye Bozoklar yoldaşını
polise bırakmak istemedi. Evi kuşatmış olan polisle yoldaşlarının kaçabilmesi
için son mermisine kadar çatıştı. Düşman çil yavrusu gibi korkusunda girecek
delik aradı. “Kahrolsun faşizm, yaşasın TKP/ML” şiarlarıyla düşmanı kendi
kalesinde titretir. Polis kurşunlarıyla ağır yaralanan Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş
kan kaybında bayıldığı bir dönemde polislerinin yakın mesafede kafalarına
sıkmış oldukları kurşunlarla hunharca katledildi.
Nitekim komünist hareket devrimci çalışmaları kitlelere
yayma ve günün devrimci görevlerini yanıtlama yöneldiği koşullarda faşist karşı
devrimin en büyük saldırına maruz kalmıştır. İşçi ve emekçi halkların
kurtuluşunun birleşik devrimci bir kavgada geçtiğini görerek ikircimsizce
komünist hareketin saflarında yerine alan enternasyonalist komünist Ahmet
Muharrem Çiçek yoldaş 19 Mart 1973 yılında İstanbul, Şehrimin’de polis
kurşunlarıyla katledilerek devrimci yürüyüşümüzün önü kesilmeye çalışılıyordu.
Meral Yakar, Ali Haydar Yıldız yoldaşın ardından TKP/ML Hareketi’nin üçüncü
şehidi Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş oluyordu. Komünist hareketin en önde gelen
kurucu militanlarından birisi olan Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş, İstanbul’da
hedeflenerek hareket daha rüştünü ispat etmeden boğulmak istenmişti. Ahmet
Muharrem yoldaş devrimci mücadelenin cesaret ve fedakarlıkla dolu olacağının
bilinciyle ileri atılmış ve İstanbul’da en zorlu görevlerin altına elini
sokmaktan geri durmamıştı.
Belki herkes bakmasını bilir. Ama bakmasını bilmek ve bir
de görmek vardır. Gözlerinle baktıklarını algılama gücünü göstermek, her insana
nasip olmayan bir anlayış derinliğini gerektirir. İnsan onu ilk gördüğünde
hemen dikkat çeken, yüzünde birikmiş yaşam tecrübesiydi Ahmet Muharrem Çiçek yoldaşa.
Onun cesaretli, sakin ve militan duruşu, karşısındaki insanda ilk anda doğal
bir saygınlık ve güven uyandırıyordu. Yüzünde birikmiş yaşam tecrübesi, kavgaya
tüm kaslarıyla katılması ve görevlere aşkla bağlı olması karşısındakine bir
tarihi anlatırdı sanki. Bakıp da görmesini bilenleri alıp ta uzaklara
götürüyordu Apo yoldaş. Belki de Apo yoldaşı anlatmak bu yüzden çok zordur. Ahmet
Muharrem Çiçek yoldaşın yaşamı, yazılmamış bir roman gibiydi ya da söylenmemiş
bir türkü Yaşamın doğal gerçekliğinde saklı olan bir roman, her zaman yankısını
bulan bir türkü.
O devrimci yaşamı her her açıdan kanıksamıştı. Sonradan
eklenmiş veya eklektik kalan hiçbir yanı kalmamıştı sanki. Her özelliği
doğalında bu yaşamın bir tarafını dile getiriyordu. Bir yanında mücadelenin,
kavgasını ağır bedelleri varken, diğer yanında mücadelenin bedelleri sonucu
kazanılan bir yaşam vardı. Hiç bir kimsenin bugüne kadar dile getiremediği
yaşam gerçekliğimiz, Onun yaşamdaki doğal duruşunda ifadesini buluyordu. İşte
bu yüzden bakmak ve görmek birbirinden çok ayrı şeylerdir. Bakıp da görmesini
bilenler adım adım kazanılan bir yaşamın öyküsünü, Ahmet Muharrem Çiçek yoldaşın
doğasında yansımasını bulan bu elde silah direnişi başka yoldaşların
direnişinde de görmekteyiz. Bundan dolayı salt mekanik, soğuk ve ruhsallıktan
uzak bir mantık her şeyi algılamaya bir bütün en yetmeyebilir. Düşünce gücü
kadar insanı ısıtan, içini içine sığdırmayan bir yürekle ve bir de gönül
gözüyle bakmasını bilmek gerekir. Çünkü Ahmet Muharrem Çiçek yoldaşın yaşamı
yürekli çıkışların ve ileri anlatımın ve yoldaşlar için ölümü hiçe sayfa
fedakarlığın anlatımıdır.
Apo yoldaşı anlatmaya çalışırken en fazla kullanacağımız
kelimelerden bir tanesi onun sadeliği ve doğallıktır. El değmemiş bir doğallığı
kendisinde yakalamıştı. Belki de tarihin şafak vaktinde çakılı kalan devrimci
ve hiçbir uygarlığın kirletemediği insanlığın en doğal özünü kendisinde
taşıyordu. Bugün bile insanlığın iç çekerek en fazla özlemini duyduğu şey, bu
çağlar öncesi tarihin şafak vaktinde çakılı kalan özdür.
Bilinen her şey insanda bir anlamlandırma gücünü
uyandırmaz. Belki bildiğini sanan, bu anlamda aydın geçinen birçok insan
vardır. Ama bildiklerini yüksek bir anlamlandırma gücüne ulaştırabilecek bir
ruhtan ve yürekten yoksundurlar. İşte Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş da bu
anlamlandırma gücüne ulaştıran, O'nun kuşatılmayan ve teslim alınmayan ruhu ve
yüreği olmuştur. O önderi Kaypakkaya yoldaşın perspektifiyle donanarak yoktan
var etmesini bilen yürekli bir komünist savaşçıydı.
Yüreğinin gözüyle bizzat yaşamdan okuyarak bir anlam
gücüne ulaşmıştı Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş. Kim bilir kaç sefer savaş
ortamında ölümün çemberini yararak hayatta kalmayı başarmıştı. O'nun şahsında
mücadelenin sonucu olarak kazanılan bir yaşam düzeyini görmek mümkündü. Bu
yüzden onurlu bir yaşamın değerini herkesten daha fazla biliyordu.
Çünkü yaşam uğruna ağır mücadele bedellerini ödemiş ve
yaşamı uğruna ölecek kadar seviyordu. Ama ölüm kapıyı çaldığında evrimci
şiarlarla ölümün üzerine yürümekten geri kalmıyordu.
O gün her şey, bir bahar tazeliğinde başlamıştı. Nasıl ki
bir baharın başlangıcında kavgaya katıldıysa. Martın toprağı ve yaşamın
canlanışında da yaşama ve mücadeleye elde silah dilde devrim türküsüyle veda
edecekti Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş . Oysa doğadaki her canlı, ömrünün
baharındaydı ve doğa, yeni bir yaşamın müjdesini veriyordu. Her güzelliğin bir
bedeli vardı veya her yaşam bir ölümden geçiyordu. Bu çelişkinin yakıcı
gerçekliğini bir bahar günü ölümsüzlüğe el sallayarak bir kez daha
yaşayacaktık.
Ahmet Muharrem Çiçek yoldaşın mücadele yoldaşları olarak
bizler, hunharca katledilişinin 47.yıldönümünde, O'nun son anına kadar sönmeyen
umutlarını gerçekleştirmek üzere, devrim ve sosyalizm kararlılığımızı
yeniliyoruz. Bu yüzden Ahmet Muharrem Çiçek yoldaşın devrim için öne atılan ve
ölümü yere çalarak bizlere bayrağı devreden umut dolu gözlerini her zaman
üzerimizde hissedeceğiz. Bunu bir an bile unutmak, davaya yan çizmek ve ihanet
etmek demektir. Hiçbir şey, son ana kadar yaşamdan vazgeçmeyen kavga yüklü ve
cesaret dolu umut saçan gözleri unutturmayacaktır bizlere. Bizleri ancak
şehitlerimizin bize devrettikleri devrim ve sosyalizm bayrağına sıkıca
sarılarak, İnşanın etrafından yıkılmaz bir birlik oluşturarak her türlü başarı
ve kazanımlarımız kurtaracaktır. Bu temelde Ahmet Muharrem Çiçek yoldaşın
şahsında, yaşamın gerçek sahibi olan tüm şehitlerimizin huzurunda bir kez daha
devrimi zafere taşıyacağımız sözümüzü yeniliyor ve anısı önünde saygıyla
eğiliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder