1945’te 50 ülkeyle kurulan Birleşmiş Milletler, 1964’e gelindiğinde 115 üyeye ulaşmıştı. Bunun önemli nedenlerinden biri 2. Dünya Savaşı sonrası yaşanan dekolonizasyon süreciydi. SSCB, Çin gibi ‘devrim’ ülkelerinin varlığının yanı sıra geçmişte emperyalistlerin boyunduruğunda olan pek çok halk ayağa kalkıyor ve özellikle Asya ile Afrika’da birbiri ardına genç cumhuriyetler kuruluyordu. Bunlar arasında yer alan, 3 eski Britanya sömürgesi, Zambiya, Malavi ve Malta, 1964’te BM’ye katılan ülkeler arasında yer alıyordu.
Che’nin zamanında büyük ses getiren konuşması, emperyalizme karşı halkların özgürlük arayışını temel alıyor, farklı sistemlere sahip ülkelerin barışçıl biçimde yaşamalarının sağlanması gerektiğini savunuyordu. Che, Küba ve Latin Amerika dahil olmak üzere bu barışa en büyük tehdidi oluşturan ABD emperyalizmini ve onun destekçilerini mahkum ettiği konuşmasında, dünyanın her yerindeki özgürlük hareketlerini desteklediklerini vurguluyordu.
Dönemin bu anlamdaki önemli krizlerinden Türkiye-Kıbrıs meselesine de değinen Che’nin tarihi konuşmasının belli başlı bölümlerini hatırlatırken günümüzde de halkların kendi kaderlerini tayin hakkını tanımayan ve kapitalizmi bayrak edinen anlayışın neden olduğu benzer sorunların / aktörlerin varlığını anımsamamak mümkün değil. Konuşma sırasında New York’taki Kübalı devrim karşıtlarının bazukalı saldırıyla gerçekleştirdikleri provokasyon girişiminin de sonuçsuz kaldığını belirtelim. Ve Aralık 1964’te Küba devrimi 5. yılını geride bırakmaya hazırlanırken New York’taki 19. BM Zirvesi’nin en popüler konuğu Ernesto ‘Che’ Guevara idi.