Bölüm: 2
“Partimiz edimsel olarak, yani toplumsal köken itibarıyla işçi sınıfının ‘en bilinçli azınlığından’ oluştuğu kuşkusuz söylenemez.” (agb. 28)
“Partimiz, kesimsel çalışma söz konusu olduğunda, özellikle
büyük metropollerde güçlerinin en çoğunun giderek işçi çalışmasında
konumlandırmaya yöneldi… Ancak sorunda ısrarlı davranılamadı.
Gelişmemiz hala cılız ve sınırlıdır… çok sayıda kadro sınıf çalışmasında
görevlendirilse de bunların önemli bir kesimine gereken işlerlik
kazandırıldığı söylenemez… İşçi ilişkilerimizi örgütlemede belirgin
gelişmeler oldu. Ama bu devam ettirilemedi…” (Agb. s. 51-52.)
“Partimiz, komünist hareketi, bütün varlığı süresince bir gölge gibi izleyen işçi hareketinden yalıtılmışlık sorununu çözme iddia, görüş açısı ve kararlılığına sahip olduğunu özellikle bundan sonraki pratiğiyle göstermek zorundadır.” (agb. s. 53.)
Daha buraya aktarmayı gerekli görmediğimiz bir çok değerlendirme ve veriler çetecilerin söylemleriyle pratikleri arasındaki çelişkinin derinleşerek sürüp gittiğini ve sınıfı temel alan bir örgütsel, pratik çalışma geliştirmediklerini göstermektedir. Peki 40 yıl sonra Kaypakkaya yoldaş ve daha sonrasında komünist hareketin yarattığı, fabrika işçi ilişkilerinin onda birisini bile örgütleme, fabrika ilişkisi yaratma ve hücreleşme, sendikalar içinde buna uygun hareket etmediği gerekçesiyle eleştirip küçük-burjuva çemberi kırıp, dışına çıkmadığı iddiasıyla eleştirip, mahkum ederken, bugünkü MLKP, 40 yıl sonra semt ve öğrenci gençlik içinden devşirdiği küçük burjuva kadrolarla, esas olarak pratik çalışmalarını sınıf dışı küçük-burjuva kesimler içinde -öğrenci gençlik ve semtler gibi yoğunlaştırırken Marksist oluyor ama önünde yararlanacağı herhangi bir deney, tecrübe ve olanaklar vb. yokken ilkliğin ve çocukluğun getirmiş olduğu nedenlerden dolayı aynı konumda hareket eden Kaypakkaya ve komünist hareketi çok rahatlıkla küçük-burjuva olarak damgalayarak mahkum etmeye çalışıyor. Bakalım MLKP 26 yıl sonra örgütsel-politik çalışmanın merkezinde tuttuğunu iddia ettiği sınıfla birleşmede ne kadar yol kat etmiştir?
“MLKP’nin sınıf hareketine bağlanmadığı, onun temel zaafı, işçi sınıfıyla bağlarının fazlasıyla zayıf olmasıdır…” (2. Kongre Belgeleri, s. 27.)
“Partimiz edimsel olarak, yani toplumsal köken itibarıyla işçi
sınıfının ‘en bilinçli azınlığından’ oluştuğu kuşkusuz söylenemez.”
(agb. 28.)
“Partimiz, kesimsel çalışma söz konusu olduğunda, özellikle
büyük metropollerde güçlerinin en çoğunun giderek işçi çalışmasında
konumlandırmaya yöneldi… Ancak sorunda ısrarlı davranılamadı.
Gelişmemiz hala cılız ve sınırlıdır… çok sayıda kadro sınıf çalışmasında
görevlendirilse de bunların önemli bir kesimine gereken işlerlik
kazandırıldığı söylenemez… İşçi ilişkilerimizi örgütlemede belirgin
gelişmeler oldu. Ama bu devam ettirilemedi…” (Agb. s. 51-52.)
“Partimiz, komünist hareketi, bütün varlığı süresince bir gölge
gibi izleyen işçi hareketinden yalıtılmışlık sorununu çözme iddia,
görüş açısı ve kararlılığına sahip olduunu özellikle bundan sonraki
pratiğiyle göstermek zorundadır.” (agb. s. 53.)
Daha buraya aktarmayı gerekli görmediğimiz bir çok değerlendirme ve veriler MLKP’nin söylemleriyle pratikleri arasındaki çelişkinin derinleşerek sürüp gittiğini ve sınıfı temel alan bir örgütsel, pratik çalışma geliştirmediklerini göstermektedir. Peki 40 yıl sonra Kaypakkaya yoldaş ve daha sonrasında komünist hareketin yarattığı fabrika işçi ilişkilerinin onda birisini bile örgütleme, fabrika ilişkisi yaratma ve hücreleşme, sendikal çalışmalar yakalamayı başaramayan MLKP’nin kendisini komünist, ama gerçek komünistleri küçük burjuva olarak nitelemeye kalkışması ne kadar doğru ve dürüst bir yaklaşımdır? Bu açıktan “benimse iyidir ötesi tufandır” biçimindeki küçük-burjuva oportünist inkarcı bir değerlendirme değil mi? Nitekim MLKP’nin inkarcı oportünist görüşleri kendi gerçekliğini kavrama ve değerlendirmede ayak bağı olmuştur ve gelinen durumda kendi gerçekliğini açıklamada zorlandığı gibi tam bir çıkmaz yaşamaktadır.
Ülkemizde küçük burjuvazi, nüfusun en büyük kesimini oluşturan
bir sınıftır. Bu sınıfın çıkarlarını savunan ancak proletarya adına
hareket etme iddiasında olan küçük burjuva grup ve çevrelerin sayısı
bir hayli kabarık. M-L parti öğretisi, bu grup ve çevrelerin yadsıdığı
sorunlardan biridir. Bu gruplar biçimde birbirlerinden ayrılıyor
gözükseler de, özde aynı nokta da birleşmektedirler. Genel doğruları
sıralayan ama iş ülke somutuna geldiğinde inkarcı anlayış, partinin
sübjektif koşullarının hazırlanmasını reddeden tabelacı yaklaşım,
M-L parti öğretisinin günümüzde geçerliliği olmadığı tezleri vb.
oportünist anlayışların bazı örnekleridir. Hepsinin ortak özelliği de
küçük-burjuva bireyci sınıf tavrıdır.
Dünyanın merkezine kendilerini koyarak, kendilerini en
büyük M-L ilan etmek amacıyla teoriyi yaratmaya çalışmak, gerçekleri
tarif ederek sözde tespitler yapmak oportünist akımların ortak özelliklerinden
biridir. Küçük burjuva sınıf tavrının açık bir ifadesi olan bu yaklaşım
tarzı düşünce planında muğlaklık ve teorinin çarpıtılması ile birleşiyor.
Sonuçta bütün küçük-burjuva akımların vardıkları nokta ise, proletarya
partisi sorununda anti-Marksizm.
Küçük-burjuva akımlar, Leninist parti teorisini katlederken partisiz komünist partisi kurulacağı görüşüyle partinin sübjektif şartların tahrifine, reformcu dönüşüm teorisine kadar bir dizi oportünist görüşler savunmaya götürmektedir.
Elbette bu oportünist cenahın görüşlerini burada tek tek ele
alıp eleştirmek yazımızın hacmini aşacaktır. Ama biz burada oportünist
anlayışlardan ikisi üzerinde duracağız. Bu iki oportünist eğilim, genelde
devrimci hareketin üzerinde birleştiği yaklaşımlar olduğu için bu
eleştirilerimiz diğer akımlar içinde geçerliliğini korumaktadır. Bilindiği
gibi geçmişe bakış alanında iki akım daha çok öne çıkarak oportünist
görüşlerin sistemli savunucuları olmuştur.
Diğer akımlar, asıl olarak bu iki akımın özellikle de TDKP’nin inkarcı
mükemmeliyetçi görüşlerinin takipçileri olmuşlardır. TDKP ve
TKP-ML bu her biri kendisini dünyanın merkezinde tutma -bunlara daha
sonra TİKB, EKİM, MLKP gibi gruplar da katılmışlar. Ama bütün bu örgütlere
önderlik eden ve anlayış veren TDKP oportünizmi olmuştur kendi gruplarını
yanılmaz saymayı, M-L göstermeyi çıkış noktaları yapmaları, gerçekleri
buna göre çarpıtmaları ortak dünya görüşlerinin başlıca yansımalarındandır.
Kendi içinde tutarlı bakış açısına sahip olmamaları, muğlaklık,
eklektizm ve mekanizm içinde yüzmeleri yukarıda belirttiklerimize
eklenmelidir.
TDKP ve diğer inkarcı oportünistleri -ki daha sonrasında bu
çizginin üzerine kapaklanan MLKP, EKİM, TİKB’nin her iki kanadı vb.
akımlar bu inkarcılığın en kaba biçiminin kararlı takipçisi haline
gelmişlerdir- eklektizmlerini teorik yaklaşımdaki muğlaklıkla
birleştirmekte, kaba bir inkarcılık olarak biçimlenmektedir.
TDKP, MLKP, EKİM, TİKB vb. mükemmeliyetçi bir yaklaşımla geçmişi
bütünüyle reddederek, komünist hareketin geçmişine hayasızca saldırılara
giriştiler. Bu akımlar özellikle komünist hareketin geçmişine mükemmeliyetçi
mevzide saldırırlarken, gerek kendi geçmişlerini ve gerekse bugün
içinde bulundukları durumlarını ele alırken olabildiğine hoşgörülü
bir yaklaşımla hareket ederlerken, sonuçta bütün çabaları her şeyin
kendileriyle başladığını, kendileriyle süreceği iddialarında
düğümlenmektedir.
TDKP, Kaypakkaya’dan 7 yıl sonra bunları savunmaktadır; ve daha sonraki süreçte ve bugüne kadar TDKP bu görüşlerinin bir çoğunun öz-eleştirisini köklü olarak yapmadığı gibi kongre bile toplamamıştır, ne ki, görüşlerini çaktırmadan oportünist yöntemlerle terk eder gözükmekten geri durmayan TDKP gelinen durumda likidasyona uğramıştır. Fakat tüm bunlara karşın TDKP, kıskançlığını bu küçük burjuva görüşlerini Marksist olarak göstermeye çalışırken kendisinden fersah fersah ileride olan Kaypakkaya ve komünist hareketi küçük-burjuvalıkla suçlamadan geri durmamıştır.
TDKP’nin görüşleri; “ Türkiye emperyalizmin yarı-sömürgesi altında yarı-feodal bir ülkedir.” (TDKP Kongre Belgeleri, s. 86.)
“Mevcut şartlarda Türkiye devriminin yolunun genel çizgisi
toprak devrimini yürüterek ve köylük bölgelerde tahkim edilmiş üslere
dayanılarak, kırlardan şehirlere gelişen halk savaşı yoluyla iktidarın
parça parça alınması çizgisidir.” (Parti Bayrağı, s.1, s.20.)
TDKP’nin ‘dün dündür bugün bugündür’ oportünist ve çift standartçı yaklaşımlarının kıskançlıkla savunucularından biriside TİKB ve bugün MLKP’de ifadesini bulan TKİH, EKİM eğilimidir. Konunun daha iyi anlaşılması bakımından bu akımlardan bazı görüşleri buraya almayı yararlı bulduk.
TKİH belgelerinden; “ Bütün organlar lağvedildi. Kolektif çalışmaya son verildi. insanlar kendi başlarına bırakıldı. Karar alınırken örgütün bir daha ne zaman toplanacağı konusunda bile hiç bir garanti verilmedi. (Sınıf mücadelesini tatil eden örgüt komünist oluyor da, her koşulda düşmana cepheden kafa tutan Kaypakkaya ve örgütü küçük-burjuva olarak değerlendirilebiliniyo
“Değerlendirmelerde eskiyen yanlar da var. Bu eskimeye kısmen 84’ün ağır şartlarının baskısı altında yapılan sübjektif, diğer gruplara karşı aşırı güvensiz yapay, yer yer kibirli saptamalar, yer yer maddi koşullardaki değişmelere yol açmıştır.” (Age. s.1. yıl 1990.)
“Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısının yarı-feodal olarak tanımlanması yerine, bu gerçeğe daha uygun bir biçimde yeni, ‘geri kapitalist’ olarak tanımladığımızı da ayrıca belirtelim.” (Age. s. 3)
TİKB belgelerinden; “Toprak ağalığı ekonomisi yaşamdaki belirleyiciliği
konumunu korumaktadır.” (TİKB Programı, Aktaran Birlik Üzerine,
s. 54)
“Kuşkusuz henüz sınıf temeline oturmayışı, mücadele taktikleri, örgütlenme biçimleri yeterince gelişmemiş komünist bir örgütte çeşitli darlıklar, sığlıklar ve uzlaşmacı eğilimler görülebilir.” (Orak-Çekiç sy. 70 s. 31.)
“Kuşkusuz henüz sınıf temeline oturmayışı, mücadele taktikleri, örgütlenme biçimleri yeterince gelişmemiş komünist bir örgütte çeşitli darlıklar, sığlıklar ve uzlaşmacı eğilimler görülebilir.” (Orak-Çekiç sy. 70 s. 31.)
“TİKB’nin genel platformu bundan 34 yıl önce yani 1979 yılının ilk aylarında yazıldı. Dolayısıyla (dikkat edilsin tam 34 yıl sonraki bugün ortada kaç TİKB kaç TİKB olduğu belli değil. HB) yayınlandığı dönemin işleriyle beraber hamlıkların ve geçmiş yanılgıların bazı kalıntılarını taşıyordu. Platformun yazıldığı dönemde hareketimiz henüz gençti ve doğal olarak teorik birikim bakımından bugüne göre daha geriydi. Platformun üslubunu, çözümlemelerini, derinlik düzeyini ve formülasyonlarının ifade ediliş tarzını hareketimiz çoktan açmış bulunuyor, bugün artık…” (Orak-Çekiç s. 74, s.13.)
“Programımız ve bazı konulardaki temel politikalarımızın, kısmi eksiklik ve yetersizlikleri taşımasının yanı sıra, geçmişin kimi yanlışlarından ve revizyonist kalıntılardan tümüyle azade olmadıklarını bugün daha iyi görebiliyoruz.” (TİKB 2. Kongre Belgeleri s. 105.)
“Ciddi bir siyasal kimlikle kitlelerin karşısına çıkabildiğimiz ölçüde bir alternatif sunmuş oluruz. Bir an önce parti kimliği ile ortaya çıkmamızı gerektiren temel nedenlerden biri de budur. Kitlelerin ileri kesimlerini, bu yolla, sosyalizme açık kesimini kastediyorum. Bir an önce parti kimliğiyle ortaya çıkmamızı gerektiren temel etkenlerden biri de budur. ( EKİM sınıf hareketinin ayrı yolda kendilerinin hala ayrı yolda yürüdüklerini ve sınıfla birliği az-çok yakalayamadıklarını ve sınıf hareketinin bir durgunluk sürecinden geçtiğini söylemektedirler. HB) Bunu biz, bu ilkel, bu ciddiyetsiz, gelinen yerde bu sorumsuz devrimci akımlarla araya daha belirgin bir mesafe koymakla mutlaka birleştirmek durumundayız.” (K. Bayrak sy. 28, s.17.)
İnkarcı oportünist cenahın sübjektivizme, küçük-burjuvazinin
bireyci sınıf tavrına dayalı çıkış noktası, onların savunduğu
tezler hakkında fikir veren başlıca noktalardan birisidir. Söylenen
tüm bu sözler, yapılan tespitler, belirttiğimiz çıkış noktasıyla
uyum içinde, her şeyin kendileriyle başladığını ispatlamanın berbat
birer aracı olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. Bazı konuların
geçiştirilmesi, eklektizm vb. tümü bu vaziyeti kurtarma çabasının
küçük-burjuva bireyciliğin faturasıdır.
Dogmatik Maocu TKP-ML ve MKP cenahının geçmişe ve bugüne ilişkin inkarcı oportünist cenahtan tamamen farklı tespitler yapmaları, bunların aralarındaki köklü bir ayrılıktan kaynaklandığını söylenemez. Aksine, komünist hareketin şahsında geçmişi reddeden inkarcılıkta, yine geçmişi idealize eden, hataları görmek, kabullenmek yerine bunlara sıkıca sarılarak komünist hareketi hatalardan azade bir yaklaşım içinde değerlendiren dogmatizmde aynı temel üzerinde yükselir. Farklılık aynı dünya görüşünün, sınıf tavrının değişik biçimlerinden ibarettir.
Bilindiği gibi dogmatik TKP-ML, MKP ve diğerleri Maocu cenahı,
Türkiye’de örgütlü komünist hareketin ikinci kez 1972 yılında TKP/ML
Hareketi ile doğduğunu savunmaktadır. Bu doğru tespitten hareketle
geçmişin hatalarına sıkı sıkıya sarılmaktan geri durmuyor. Burada
TKP-ML, MKP vb. cenahı sübjektif unsurun önemini yadsıyor. Bir komünist
partisinin belirli objektif temeller üzerinde sübjektif koşulların
olgunlaşmasıyla kurulacağını, sübjektif koşulların mücadele
ile olgunlaştırılacağını reddediyor.
Tabi ki böyle bir görevden kendisini azade gören bu oportünistler,
parti isminin kullanılmasıyla herşeyin hallolacağını, parti sorununun
çözümleneceğine inanıyorlar. Partiyi bilinç ve örgütlenme düzeyi
oldukça geri bir grup derekesine düşüren bir anlayışın savunuculuğunu
yapmak, partinin kurulması için en temel hazırlıkları bir yana itmek
partinin proletaryanın örgütlü öncü gücü olduğunu reddetmekle,
partiyi sıradan bir örgüt düzeyine düşürmekle eşitliyor.
İnkarcı ve dogmatik oportünistler sınıf mücadelesinin gelişim
yasasını kavrayamıyorlar. Bu yasanın kavranmayışı inkarcı oportünist
cenahı geçmişi değerlendirirken mükemmeliyetçilikle birleşip,
inkarcılık olarak somutlaştırırken, yine aynı diyalektik yasanın
kavranmayışı, TKP-ML, MKP vb. Maocu cenahın, geçmişi idealize ederek
sınıf mücadelesinin gelişim yasasının dışına çıkarmaya, geçmişin
hatalarına sarılmaya götürmekte ve dahası açıkça inkarcılığa karşı
çıkar görünen TKP-ML, MKP Maocu cenah, 72’den bu yana bilinç ve örgütlenmedeki
gelişmeyi reddederek, inkarcılığın kaba bir örneğini sergilemektedirler.
Aynı biçimde geçmişte ciddi hata ve zaaflarını kabul etmenin,
geçmişi M-L’ist olarak değerlendirmekle çelişeceğini düşünmekte,
mükemmeliyetçiliğinin bir başka örneğini sergilemektedir.
Nitekim bu cenah saflarında sık sık ayrılıkların yaşanması, geçmiş hatalarının pratiğin verileriyle bilimsel bakışla ele alınıp değerlendirme ve artık mücadelenin gerisinde kalmış olan sosyal gelişmenin ihtiyaçlarına yanıt vermekten uzaklaşmış görüşlerini gözden geçirerek, oportünist ve dogmatik görüşleri aşma yerine, geride kalma ve dogmatikler eliyle daha da geriye çekilerek, hataları sistemli hale getirerek çizgide dönüşmüş ve ortaya Maoist ve yaşamın gerçekliliğinden kopuk, sol oportünist bir çizgi ortaya çıkmıştır. Bu arkadaşlar ekonomik, politik ve sosyal gelişmenin yasalarını durağan, statik olarak gördüklerinden dolayı, dün mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt veren ama bugün mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt olmaktan geri kalmış görüşlerle mücadele etmeye çalışırlarsa, sonuçta ortaya ne deve ne kuş gibi ucube bir durum ortaya çıkar ve TKP-ML, MKP vb Maocu cenahı, bu olumsuzluğu, geçmişe sahip çıkma adına kıskançlıkla savunmaya çalışarak, Kaypakkaya yoldaşa saygısızlıkta kusur etmez bir konumda yürümekten kendisini alamaz.
TKP-ML, MKP vb. Maocu cenahın her iki-üç yılda bir önderliklerini
oportünist olarak suçlayıp, çizgiden uzaklaştıkları vb. yönlü eleştirilerde
bulunmalarına karşın, yinede TKP-ML’yi Marksist olarak görmeleri
de kendi içinde ne kadar tutarlı bir konumda durduklarını gösterir.
İnkarcı akımlar geçmişe mükemmeliyetçi yaklaşırlarken yaşanan
bu kadar deney ve tecrübeden sonra kendi durumlarını ve yakın geçmişlerini
değerlendirirken büyük bir hoş görüyle hareket etmeleri, bu oportünist
cenahın ne kadar eklektizm içinde yüzdüklerini ve diyalektik gelişim
yasasını kavramadıklarını gösterir. Dolayısıyla bu akımların
kendi içinde birbirleriyle taban tabana zıt görüşler savunmaları
kaçınılmaz olmaktadır.
Her iki akımın, dogmatizm ve inkarcılığın ulaştığı noktada aynıdır; Leninist parti ilkelerinin ve partileşme sürecine yaklaşımın reddi. TKP-ML, MKP vb. Maocu cenahın işçi sınıfının öncüsü komünist partiyi sıradan bir grup derekesine düşürerek, bunu yapmaktadırlar. O, kendi örgütünü parti olarak ilan etmekle kalmayıp, TKP-ML isminin kullanılmasından dolayı Türkiye’de partinin 72’den bu yana var olduğunu iddia etmekte de geri durmuyor. Sınıf hareketinden kopuk ve diğer bir çok görevi yerine getirmede daha yeni adım atmış ve düşmanın saldırıları sonucu atılan bu adımların önemli ölçüde bu pratikte denenip sınanmadığı bir durumda TKP/ML Hareketi’nin doğuşundan itibaren parti olduğunu savunmak, M-L parti öğretisinin kaba reddi demektir.
İnkarcı oportünist cenahın savunduğu görüşlerde bütün palavralarına
karşın reformcu dönüşüm teorisi üzerine binerek, sınıftan kopuk parti
fikrinde buluşmuşlardır. Küçük burjuva örgütlerin bölünmeden, parçalanmadan
adım adım dönüşerek, proletarya partisinin sınıftan kopuk olarak kurulup,
daha sonra sınıfla birleşeceği görüşü, TKP-ML, MKP vb. Maocu cenahın
ters yüz edilmiş, partiyi sıradan bir grup düzeyine düşüren, oportünist
yaklaşımdan pekte farklı bir yanı olmadığını gösterir.
Görüleceği gibi her iki oportünist cenah
da sorunu ele alırken çıktıkları temel noktaları ve ulaştıkları
yer hep aynıdır. Çünkü her iki eğilimde aynı dünya görüşüne ve bakışına
sahiptir. Özde aynı olmasına karşın biçimdeki ayrılıklar, hatta
birbirine tamamen ters görünmeleri yanıltıcı olmamalıdır. Önemli
olan, özün kavranmasıdır. Böylece özle biçim arasındaki ilişki sağlıklı
ve doğru kavranabilir. inkarcı oportünist cenahın kafa karıştırma,
sorunu çarpıtma gayretlerinin yoğunlaştığı konuların başına bakış
açısı gelmektedir.
Olguların şartları içinde değerlendirilmesi
gerektiğini, olguların yer ve zaman kavramalarından soyutlanamayacağını
inkarcılar özellikle karartmaya çalışıyorlar. M-L az çok bilen herkesin
kavrayabileceği bu en temel unsurun; bakış açısının geçiştirilmesi
ilğginçtir. Genel söylemlerin sürekli tekrarlandıı da hatırda tutulursa
oportünistlerin bilinçli geçiştirme çabaları kolayca görülür. İnkarcıların,
bu alanda ısrarlı çabaları boşuna deildir.
Doğru bakış açısının devrimci kadrolar
ve kitleler tarafından kavranışı, oportünist manevraların, keyfi
deerlendirmelerin önünde engel olacaktır. Hareket alanlarını sınırlayacaktır.
O halde oportünizm için yapılması gereken, sorunu karmaşıklaştırmak,
iyice muğlaklaştırmaya çalışmak vb.’dir. İnkarcıların yapmaya çalıştıkları
da budur. İnkarcıların, bakış açısı sorununda hemen hiç bir şey ortaya
koymadıklarını belirtmiştik. Bu nedenle bu alandaki eleştirilerimizi,
onların çeşitli konulara ilişkin, değerlendirmelerindeki yansımalarından
hareketle yapacağız.
Bu akımların ortak özelliklerinden biri,
keyfiliktir. İnkarcıların sorunu doğru bakış açısı ile ele alarak
olgulara ortak ölçütlerle yaklaştıklarında oportünist tesbitlerinin
ne kadar havada kalacağını bilmektedirler. Oportünist tespitlerine
sarılarak, M-L yaklaşımın reddi ise, onun sınıf niteliğine tamamen
uygundur. Bu oportünistler geniş bir manevra alanına ihtiyaç duyarlar.
Bazen mükemmelliyetçiliin paslı zırhına bürünerek geçmişe saldırmak,
işine gelmediinde bunu çıkarıp büyük bir hoşgörü ile hareket etmek
için oportünist mulaklıa ihtiyaç duymaktan geri kalmazlar.
Olgulara ortak ölçütlerde, aynı anlayış
temelinde yaklaşmak, değerlendirmelerde buna azami titizlik göstermek,
oportünistler için tahammül edilmez bir şeydir. Kimse böyle bir girişimde
bulunmamalıdır. Fakat hayır, komünistler, inkarcıların sözünü bile
etmek istemediği bu ve benzeri konular üzerinde ısrarla duracaklardır.
Bu inkarcı cenahın bırakalım dünlerini, bugünlerine de baktığımızda
‘72-79’un çok gerisinde durduklarını görürüz. 20-30 yıllık deney ve
tecrübenin ardından bu akımlar sözlerine uygun bir pratik geliştirmeleri
gerekirken, ne yazık ki, İbrahim Kaypakkaya’nın 72’lerde çözdüğü sorunları
ancak bugün anlamaya başladıkları görülmektedir. Bu akımların kendileri
için uyguladıkları bu oportünist uzlaşmacılık, ‘72-79 dönemine geldiğinde
tersine dönmektedir. Birazcık tutarlılık olabilmesi için ölçütlerin
diğer akımlarada aynı biçimde uygulanması gerekir. Bu temel gerçeği
görmeyecek kadar tutarsızlıa düşmek küçük-burjuvaziye özgü bir dualizmle,
keyfilikle eklektizmle izah edilebilir.
Bu oportünist inkarcı cenah, 30-40 yıl sonra “sınıf hareketinden
kopuğuz” diyerek fergat figan ederlerken 72-79 yılında komünist hareketin
neden işçi hareketiyle birleşmediğinden dem vurarak, bu dönemi basit
bir mantıkla küçük-burjuva devrimciliği olarak mahkum etmeye çalışmaktanda
geri kalmamışlardır. Peki bugün bu inkarcı akımlar komünist hareketi
değerlendirmede kullandıkları ölçütleri neden kendilerine uygulayarak
sınıftan kopukluğu aşamadıkları ve küçük-burjuvazinin dışına çıkan
bir örgüt çalışması yaratamadıkları gerçekliğinden hareketle
kendilerini küçük-burjuva olarak mahkum etmiyorlar?
Evet öyle ama, bu akımlarda ilke ve istikrar denen bir olay olmadıığndan
dolayı, bunlar için dün dündür, bugün bugündür. Bunlar genellikle
kendilerine uzlaşmacılığı, liberalizmi, dışındakilerine ise
acımasızca saldırıp, mükemmelliyetçi uygulamayı reva görmüşlerdir.
Bu akımların soruna yaklaşımı konusunda bilinçli sessizlikleri,
keyfiliği, M-L’in en basit gerçeklerinin tahrif edilmesiyle elele
gitmektedir. Oportünist yazarlar, komünist hareketin gelişimini
izahta oldukça sıkıntı çekiyorlar, oportünist tesbitlerini kurtarabilmek
amacıyla yılan erileri çiziyorlar. İnkarcı akımların bütün bu sıkıntılarını
gidermede en fazla sarıldıkları reformcu dönüşüm teorisi oluyor.
inkarcı akımların gelişim sürecini bugünkü durumların izahta başvurdukları
bu reformcu teori, aynı zamanda ideolojik uzlaşmayı vaaz etmektedir.
İnkarcı oportünizmin reformist dönüşüm teorisi
M-L örgütlerin douş koşulları, partinin
subjektif koşulları ele alışta mulaklık ve program, sınıfla birlik
vb. konularındaki oportünist yaklaşımlar, dönüşüm teorisi ile birleştirildiğinde,
bu akımların parti sorunundaki yaklaşımlarının ana tablosu tamamlanmaktadır.
Bu bakımdan, inkarcılığın teorik dayanaklarından birisi olan reformist
dönüşüm teorisi üzerinde durmakta yarar olduğu ortaya çıkmaktadır.
Peki nedir dönüşüm teorisi? işçi sınıfı
özel mülk sahibi olmayan, gelecei temsil eden tek modern sınıftır.
Onun dünya görüşüyle mülk sahibi sınıfların dünya görüşleri arasındaki
uzlaşmazlık, ekonomik alanda üretimin sosyal nitelii ile özel mülkiyet
arasındaki çelişkinin üst yapıdaki ifadesidir.
Öte yandan olgular, uygun koşullar altında
kendine özgü temeller üzerinde yükselir. ‹şçi sınıfının dier sınıfların
ideolojileri, politikaları, örgütlenmeleriyle kesin bir sınır
çizilmesinin şartları olgunlaştıından M-L örgütlerin doğabilecei
tanımlanması bu gerçein deişik bir anlatımıdır. Kısacası işçi
sınıfının bilimini, yaşanılan dönemin tarihi, sosyal ve iktisadi
şartları içinde almadan bu temelde örgütlenmeden M-L olunamaz. Komünist
hareket M-L’yi temel alarak doar ve gelişebilir. Aksi tezler, işçi
sınıfının ideolojisiyle, diğer sınıf ideolojileri arasındaki uzlaşmazlıı
yok sayan oportünist, uzlaşmacı anlayışa dayanmaktadır.
Küçük-burjuva akımlar içinde uygun dış
şartlarda M-L fikirlerin gelişip, yaygınlık kazanması önemli bir itibar
sağlaması tamamen mümkündür. Ve örnekleri çokca görülmektedir. Fakat
bu, o akımın nitelik değiştirmesi anlamına gelmez. M-L’in küçük burjuva
akımları etkilemesi, içinde yer alan kişilerin veya bazı çevrelerin
nitelik değiştirmesi mümkündür. Ancak, bir küçük-burjuva akımın
bütünüyle dönüşüme uraması pratikte imkansızdır.
Söz konusu ettiğimiz ve doğru olan; bu
akımlar içinde M-L fikirlerin gelişmesi diğer uygun koşullarla birleştiğinde
M-L kişi ve grupların çıkabilmesidir. Tabi ki böyle bir geğlişmenin
olduğu noktada M-L kanat giderek küçük-burjuva hareketle bütün bağlarını
keserek varlığını sürdürebilir, gelişebilir. Böyle bir gelişme
adım adım reformcu bir dönüşümle değil, küçük-burjuva akım içinde ideolojik
politik çatışmalarla, parçalanmalarla, kaynaşma ve mücadelelerle
birlikte olur. Küçük-burjuvazinin ideolojik-politik ve örgütsel çizgiden
tam bir kopuşu, onları tümüyle reddedip, M-L’i temel alıp, pratikte
sert mücadelelerle, örgütsel alanda da ayrışma ile elele gidecektir.
Bu eşyanın tabiatı gereği böyledir. Küçük-burjuva bir siyasi hareket
içinde niteliği gereği sınıfın çıkarlarını savunan kanat ya da kanatlar
mutlaka olacaktır. Bunu yadsımak, sınıf hareketlerinin kendi sığnıf
çıkarlarını savunduğu ilkel gerçeğini yadsımak olur.
İnkarcı oportünist cenah, küçük-burjuva
örgütlerin bölünüp, parçalanmadan adım adım M-L’i kabul ederek komünist
hale gelebileceklerini ileri sürerek, TDKP, TKP-ML Hareketini,
TKİH vb. akımların esas gövdelerini koruyarak, ciddi parçalanmalara
ve bölünmelere uratılmadan, bu akımların reformcu yoldan dönüştükleri
görüşlerini savunmaktadırlar. İşin ilginci şu ki bu örgütler öyle
küçük burjuva örgütler ki bir çok kez çizgi değişikliğine uğruyor,
ama bu akımların saflarında küçük-burjuva çizgilerini savunan hiç
bir akım çıkmıyor. Bu akımların saflarında küçük-burjuvazinin sınıf
çıkarlarını savunan, direnen hiç bir kesimin çıkmaması bu akımların
ne kadar küçük-burjuva olduklarını gösteriyor. Böyle küçük-burjuvalar
dostlar başına versin. Olayın özü sınıfın çıkarlarının objektifliğidir. Kişilerin
niteliği de öyle. Subjektif niyetlere bakılarak değerlendirme yapılmayacağı
gibi, sadece niyetlere dayanarak, siyasal gelişmelerde izah edilemez.
Buradan hareket ettiğimizde reformcu dönüşüm teorisinin anti-Marksistliği
daha net karşımıza çıkar.
Çünkü köklü eleştirilerle küçük-burjuva
bir akımın devrime inançla adım adım Marksizm-Leninizmi eylem klavuzu
olarak kabul ederek Marksist olması söz konusu edilemez. Konuya
ilişkin olarak Lenin şunları belirtir; “… Rusya’da
demokratların fikirleriyle sosyalistlerin fikirleri arasında
hiç bir derin nitelik farklılık olmadıı yolundaki düşüncenin, bugün
kesinlikle hiç bir temeli yoktur. Tam tersine; geniş bir uçurum, bu
fikirleri ayırmaktadır ve Rus sosyalistlerinin bunu anlamalarının,
demokratların görüşlerinden tam ve kesin bir kopmanın kaçınılmaz
ve zorunlu olduğunu anlamalarının zamanı gelmiştir.” ( Halkın
Dostları Kimlerdir s. 164.)
Burada Lenin’in sözleri açıktır. İdeolojik
uzlaşmayı reddetmekle, proletaryanın siyasi hareketinin Marksizm
temeli üzerinde yükseleceini vurgulamaktadır. Dönüşüm teorilerinin
savunucuları ise, ne idüğü belirsiz eleştirilerle, aşama aşama küçük-burjuvalığın
aşılacağını, küçük-burjuva bir akımın bütünlük içinde komünist bir hareket
haline dönüşeceğini vaaz etmektedirler. Küçük-burjuva devrimci bir
örgüt içinde Marksist kişi ve gruplar çıkabilir. Bu küçük burjuvaziden
kesin ideolojik kopuşla mümkündür. Küçük burjuva örgütün adım adım
dönüşüm teorisi, devrimci gelişmenin dolayısıyla ideolojik uzlaşmanın
ifadesidir. Ayrıca böyle bir dönüşüm eşyanın tabiatına da aykırıdır.
Küçük burjuva bir akımın içinde Marksist bir kanadın çıkması dönüşüm
olarak nitelenemez. Burada söz konusu olan dönüşümle bir deişme deil,
bir nitelik sıçramasıdır. Elbette ki bu, büyük mücadeleleri, çalkantıları
beraberinde getirir. Saflaşmalara yol açar. Bu, oportünist dönüşüm
teorisinden tamamen farklı gelişim seyridir. İnkarcı cenah, gelişim
sürecini dönüşüm teorisiyle izah ettiğinden, komünist hareketin hangi
şartlarda doğup, gelişmesi ve partileşmesi sürecine ilişkin olarak
önemli dönemeç noktalarına değinmeyerek tartışmanın özünden
kaçmaktadırlar. Onların bu konularda da yaptıkları keyfi ve çift
standartçı değerlendirmelerdir. Aslında dönüşüm teorisi, sözünü ettiğimiz
sorunlara nasıl yaklaşıldığı konusunda genel bir fikir verdiğinden,
üzerinde daha fazla durmaya da gerek yoktur.
Sonuç:
Yukarıda ortaya koymuş olduğumuz görüşlerin
bütünselliğini dikkate aldığımızda Kaypakkaya yoldaş ve komünist
hareketin doğuşu, gelişimi ve partileşme sürecini değerlendirme
konusunda oportünistler ile Marksistler arasındaki temel ayrım çizgisinin
okyanuslar kadar derin olduğu netçe görülmektedir. Bu oportünist
akımlar, kendilerine oportünist uzlaşmacılığı uygularken, dışındaki
akımlara karşı aynı ortak ölçütlerden uzaklaşarak, daha acımasız
ve keyfiyetçi bir yaklaşım içinde hareket ederek, inkarcı ya da doğmatik
bir konumda yaklaşarak, komünist hareketi olumsuz deerlendirirlerken,
aynı hataları bu kadar deney, tecrübe, birikim ve olanağa karşın 26
yıl sonra da sürdüren ve bir çok alanda geçmişin çok gerisinde kalarak,
şehir küçük burjuvazisi içinde örgütlenmekten öte gidemeyen oportünist
akımların bu gerçekleri görmezden gelerek tersyüz etmeleri, kendilerini
komünist olarak göstermeye çalışmaları, bu akımların ciddiyetsizliklerini
ve düalizmlerini ortaya koymaktadır. Geride bıraktığımız 26 yıllık
süreç içinde yanlışlarını, eksikliklerini atıp, sürekli ve sistemli
olarak dorular üzerinde yürüyerek komünist hareketi yeniden ayakları
üzerine dikerek sağlam zemin üzerinde örmeye çalışan İnşa’mız,
bundan sonrasında da M-L’in ışıklı yolunda ve komünist programı yaşama
geçirme savaşımında bildiği doğru ve devrimci yolda kararlılıkla
ilerleyecek ve sınıflar kavgasını devrimci görevleri yerine getirerek
ileri taşıyacaktır.
Her türden oportünizme, revizyonizme, inkarcılığa,
doğmatizme ve sınıf dışı her türden anti-Marksist akımlara karşı uzlaşmaz
bir hatta savaşım yürüterek, gerçeklerin dobra dobra savunucusu
olacak ve yanlışların, çarpıtmaların açığa çıkarılarak eleştiri silahının
hedefi olmaktan geri kalmayacaktır. Eleştiriciliğin dönüştürücü
ve kavratıcı gücünü Kaypakkaya yoldaşın Diyarbakır işkencehanelerinde
katledilişinin 26. yıl dönümünde olanca gücümüzü kullanarak, komünist
hareketi kendi gerçekliinden koparmadan ele alıp değerlendirecek
ve çift standartçılığın çıkmaz sokak olduğunu unutmayacak,
unutturmayacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder