“Düşünler devrim için devrim yolunda vuruşarak düştüler. Kalbimize, ruhumuza ve bilincimize gömüldüler.”Bundan tam 41.yıl önce 30 Mart 1972’de, Tokat’ın-Kızıldere kasabasında, Amerikan uşağı faşist diktatörlüğün ölüm kusan namluları Mahir Çayan, Cihan Alptekin ve 8 yoldaşına doğru yöneldi. Faşist caniler dört duvar arasına kıstırılmış 10 devrimciye karşı bir orduyu seferber ederek, ne kadar güçlü olduklarını gösterdiler. Faşist namlular Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının idamlarını önlemek amacıyla İngiliz teknikerleri kaçıran Mahir Çayan ve yoldaşlarının kaldığı evde namlular üzerlerine çevrilerek, sorgusuz sualsizce verilen ölüm kararlarının infazları yerine getirildi. Ama faşist katiller Mahir Çayan ve yoldaşlarını hunharca katletmekle ne devrimci militanlığı yere gömebildiler nede halkın karşısında halkın nezdinden katiller olarak anılmaktan kurtulabildiler. Mahir Çayan ve yoldaşlarının katledilmesinden sonrası faşizme karşı devrimci direnişi ve militan duruş, faşist diktatörlüğe yıkmak ve halaların devrimci demokratik iktidarını kurma savaşımında yükselip yayılmasına engel olmadı.
Biliyoruz ki tarih asla yanılmaz ve hiç bir güç tarihin verdiği kararlardan kurtulamaz. Nitekim yaşana olgular bunu doğrulamıştır.
Hatırlanacağı üzere 12 Mart 1971 dönemi, faşistlerin gemi azıya aldığı ve gözleri dönmüşçesine halka saldırdıkları yıllardı. Cumhuriyet tarihinin ve karanlık yıllarından bir kaçı o dönemde yaşandı. Zihinlerde silinmez anılar ve tecrübeler edinildi. Kızıldere katliamı bu dönemin unutulmaz kesitidir. Elbette bu olay, bir bütün olarak 12 Mart döneminden ve Onu hazırlayan koşullardan bağımsız olarak ele alınırsa anlamsızlaşır. Tarihi gelişimi içinde yer alan olaylar, zincirleme bir birlerini etkileyerek gelişir ve yeni olayların doğuşunu hazırlarlar. Bu sebeple Kızıldere olaylarına yola açan koşularla kısaca bir göz atmada yarar vardır. Kuşku yok ki devrim şehitlerini anmak, Onların kararlıklarını değerlendirmemize ve dersler çıkarmamıza engel olmamalıdır. Aksine doğru olanı yaşananlarda ders çıkarmak olmalıdır.
1970 emperyalist kapitalist ve modern revizyonist sisteminin kaçınılmaz buranı derinleşmeye devam etti. Türkiye egemen sınıfları da bu derin krizin etkisine hızla girdiler. Krizleri, derinleşen Türkiye egemen sınıflarının en gerici kesimleri, içine düştükleri zorluklardan kurtulmak için işçi ve emekçilere yönelik faşist gerici saldırılarını artırıyorlardı.
Fakat o dönemde kitlelerin su yüzüne çıkan mücadeleleri artıyor ve gelişiyordu. Özellikle işçi sınıfının ve öğrenci gençliğin, küçük üreticilerin yığınsal eylemleri gelişip yaygınlaşıyordu.
Ne var ki proletaryanın öncü örgütü komünist partisinin yokluğu yükselen demokratik kitle hareketinin kalıcı olmamasına neden oluyordu. Devrimci hareket içinde etkin olan revizyonizm ve oportünizmin tahribatı güçlerin dağılmasına ve proletarya partinsin oluşturulması üzerinde olumsuz etki yapıyordu. Gelişen mücadelede belirleyici etken kendiliğinden gelmeci anlayışlardı. Özellikle genç aydınlar arasında moderne revizyonizme ve reformizm’e karşı sübjektif sol tepkisel eğilimler devrimci hareketin bir kısmında küçük burjuva ihtilalciliği olarak etkide bulundu.
Amerikan faşistler yükselene halk muhalefetini ezip dağıtmak ve ekonomik krizin yükünü emekçilere sırtına yıkmak için, saldırılarını artırdılar. Gelişip yayılan mücadelenin birikimlerini yok etmek için, azgın bir faşist terör estirilmeye başlandı. Bu faşist saldırıya karşı devrimciler örgütlenerek militanca bir kavgaya tutuştular.
Keza bu gelişmenin bir halkası olarak Kızıldere katliamı, 12 Mart döneminin bir tablosu niteliğini taşıyordu. kudurganlaşan faşist gericiliğin topyekun saldırısı, buna karşı teslim olmaktansa ölmeye geldik olarak diyerek ölümü severek kucaklayan devrimci militanlığın örnek adımıydı.
Kızıldere direnişi, halkın mücadelesinin ileriye taşınmasının bir ifadesiydi. Yine son mermisine kadar savaşarak teslimiyet yerine direniş bayrağının yükseltilmesi ve devrimci dayanışmanın siper yoldaşlığının ete kemiğe bürünmesinin adıdır Kızıldere direnişi. Dahası faşizme karşı ölümü hiçe saymanın adıdır Kızıldere. birleşik mücadelenin en somut ifadesiydi.
Dahası Kızıldere’nin devrimci direnişçi ruhu yalnızca faşistlere karşı değil, aynı zamanda revizyonist ve reformistlere karşıda tabuları yıkarak direnişi büyütmenin adıydı.
Kızıldere de aslında yılgınlığa, teslimiyete ve dönekliğe karşı cepheden saldırının tepeden tırnağa devrim ve halk için verilen devrimci sözlere bağlılığın adıdır. Bundan dolayıdır ki, Kızıldere direnişi kitleleri sarıp sarmalmış yüzler binlere, yüz binlere ve milyonlara ulaşmıştır.
Bugün Onlar adlarıyla, anılarıyla ve yarattıkları Kızıldere direnişiyle, siper yoldaşlığıyla kitlelerin yüreğinde ve mücadelesin de yaşamaktadırlar. Bu direniş ki daha sonraki devrimci kuşaklar için teslimiyet hayır ve yılgınlığa diyerek ölümü gülerek kucaklamanın adı olmuştur. Kızıldere direnişinin devrimci mirası proleter devrimcilerin mücadelesinde yaşamakta ve kitle kahramanlığı ile bütünleşme yolunda ilerlemektedir.
Kızıldere’nin devrimci militan kahramanlığı emperyalizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı kavgamız da bize ilham vermektedir, halk için, devrim ve sosyalizm zaferi için ölümü hor görmek fedakârca çalışmak gerektiğini hatırlamaktır. Kızıldere şehitlerini anarken bir kez anıları önünde saygılı eğiliyor ve yarım bıraktıklarını tamamlayacağımıza söz veriyoruz.
Kızıldere son değil, kavga sürüyor!