27 Mart 2012 Salı

Kızıldere son değil, kavga sürüyor!

30 Mart 1972'de, Kızıldere' de, Amerikan uşağı faşist diktatörlüğün namluları THKP-C’nin önderi Mahir Çayan ve 7 yoldaşı, THKO’nun iki militanı toplam 10 kişinin üzerine doğru yöneldi. Faşistler, dört duvar içinde kıstırılmış 10 devrimciye karşı bir orduyu seferber ederek ne kadar da ''güçlü'' olduklarını gösterdiler. Faşist namlular, sorgusuz sualsiz verilen ölüm kararlarının infazını yerine getirdiler, Ama faşist katiller ne devrimci militanlığı  yere gömebildiler, ne de halkın karşısında ebediyen yok olmak üzere mahkum olmaktan kurtulabildiler. 

Faşizme karşı devrimci direniş ve militanlık  ruhu yücelirken, faşist diktatörlük çürümeye, yıkılmaya doğru gittiğini bir kez daha göstermiş oldu. Tarih yanılmaz. Hiç bir güç tarihin verdiği kararlardan kurtulamaz. Her geçen zaman bunu doğruluyor. 
 
12 Mart dönemi, faşistlerin gemi azıya aldıkları ve gözleri dönmüşçesine halka saldırdıkları yıllardı. Cumhuriyet tarihinin en karanlık yıllarından bir kaçı bu dönemde yaşandı. Zihinlerde silinmez anılar ve tecrübeler edinildi. Kızıdere katliamı bu dönemin unutulmaz bir kesitidir. Elbette bu olay bir bütün olarak 12 Mart döneminden ve onu hatırlayan şartlardan kopuk olarak ele alınırsa anlaşılmaz tarihi gelişimi içinde yer alna olayla zincirleme bir birine bağlıdır, çeşitli etmenler ve zıtlar birbirlerini etkileyerek gelişir ve yeni olayları hazırlarlar. Bu sebeple Kızıldere olaylarına yol açan şartlara kısaca da olsa bir göz atmakta fayda var. 

1970'1ere doğru dünya kapitalist emperyalist ve revizyonist sisteminin kaçınılmaz buhranı derinleşmeye devam etti. Bu sistemin zincirinin bir halkası olan Türkiye egemen sınıfları da bu buhranın etkisini kuvvetle üzerinde hissettiler. Buhranları derinleşen Türkiye egemen sınıflarının en gerici kesimleri içine düştükleri zorluklardan kurtulmak için halka yönelik saldırılarını artırıyorlardı. Fakat o dönemde kitlelerin su yüzüne çıkan  mücadeleleri artıyor ve yayılıyordu.

Özellikle işçi sınıfının ve öğrenci gençliğin yığınsal eylemleri aralıksız yükseliyordu. Ne var ki, proletaryanın, öncü örgütünün yokluğu yükselen kitle hareketinin kalıcı olmamasına yol açıyordu. Devrimci hareket içinde etkin olan revizyonist ve oportunizmin tahribatı güçlerin dağılmasına ve proletarya partisinin doğmamasına yol açıyordu. Gelişen mücadelede belirleyici etken kendiliğinden gelmeci anlayışlardı. Özellikle genç aydınlar, yarı-aydınlar arasında sübjektif iradeciliğe dayanan örgütlenme ve mücadele tarzı filizleniyor ve boy veriyordu. Devrimci hareketi etkileyen modern revizyonist ihanete tepki olarak, küçük burjuva ihtilalciliği besleniyordu. 

Amerikancı faşistler yükselen kitle hareketini boğmak ve iktisadi krizin yükünü halkın sırtına yıkmak için, saldırılarını artırdılar. Muhtıra adı altında 12 Mart 1971’de faşist bir darbe tezgâhlandı. Gelişen mücadelenin birikimlerini yok etmek için, azgın bir faşist terör estirilmeye başlandı. Yeşeren küçük burjuva ihtilalciliği şekillendi. Faşist saldırıya karşı yiğitçe, fakat yenilgi tohumlarını da içinde taşıyarak mücadeleye atıldı.

Bu gelişmenin bir halkası olan Kızıldere olayları 12 Mart döneminin küçük bir tablosu niteliğini taşıyordu. Kuduran faşist gericiliğin saldırısı, buna karşılık, teslim olmaktansa ölümü seve seve kabul eden militanlık  ve devrime olan tutku  İşte bu anı özetleyeceğimiz tecrübeleri uzun süre zihnimizde ve kavgamızda yaşayacaktı. Kızıldere direnişi, halkımızın mücadelesinin bir parçasıydı. Orada teslim olmak reddedilmiştir. Devrimci direniş ve militanlık elden bırakılmamıştır. Dahası Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamın önlenmesi için THKP-C ve THKO devrimci dayanışma içinde hareket ederek grupçuluğu yere çalarak birlikte  mücadelenin  en güzel örneğini sunmuşlardır. Ayrı örgütler olsalar da düşmana karşı devrim için birlikte hareket edileceğinin pratiği Kızıldere’de ete kemiğe bürümüştür. Bu bakımdan “dönmeye değil ölmeye geldik “ diyerek Kızıldere’de elde silah düşmanla çarpışarak şehitler ordusuna katılan  devrimci önderler tarih sayfalarına teslim olmamanın notunu düşmüşlerdir. Onların devrimci direnişçi ruhları faşistlere, her türden gericilere  ve döneklere karşı her bugünde devrimci ve komünistlerin elinde bayrak olarak yaşatılmakta ve ileriye taşınmaktadır. Burjuvazinin, revizyonistlerin, oportünistlerin ve çanak yalayıcısı döneklerin  karalamaları, Kızıldere’nin devrimci direnişçi ruhunu asla gölgelemeye gücü yetmemiştir.

Aynı zamanda  Onlar, aynı zamanda yılgınlık, teslimiyet ve döneklik ortamında, gemi azıya alan faşist terör şartlarında devrimci bir ses olarak yükselmişlerdir. Bu sebeple kitlelere etki etmişlerdir. Bugün onlar adlarıyla, anılarıyla kitlelerin günlünde ve bilincinde  yaşamaktadırlar. Bu direnişin bünyesinde var olan proleter yan proleter devrimci mirasçıları tarafından geliştirilmektedir. Kızıldere direnişinin devrimci mirası proleter devrimcilerinin mücadelelerinde yaşamakta ve kitle kahramanlığı ile birleşme yolunda gelişmektedir. Kızıdere'nin devrimci kahramanlığı, faşizme ve her türden gericiliğe  karşı mücadelemizde bize ilham vermekte, halk için devrimin zaferi için ölümü hor görmek, fedakârca çalışmak gerektiğini hatırlatmaktadır. Kızıldere şehitlerini anarken, bir kez daha haykırıyoruz;

Kızıldere son değil, kavga sürüyor… 
27 Mart 2012 - KP-İÖ