11 Kasım 2011 Cuma

Çelik aldığı suyu unutmayacak...

90 gün güvenlik görevlilerinin elinde olan biri, bir gün babasına parçalanmış bir beden olarak verildi. Kaypakkaya’nın öldürüldüğü gün Türkiye’nin karanlık sayfalarından biri…

KASKETLİ FOTOĞRAF
Kaypakkaya’ya ait meşhur bir fotoğraf var. Meşhurluğu başka fotoğrafı olmamasından vs değil. Pekâlâ başka fotoğrafları var. Dahası, politik bir figür ile daha bir örtüşen fotoğrafları var. Birinde bir toplantıda konuşma yaparken, bir diğerinde, savcı karşısında umursamaz bir eda ile kollarını bağdaş yapmışken misal… Ama meşhur olan fotoğraf, şu kasketli fotoğrafı işte. Zihinde kalacak politik bir sembol söz konusu olduğunda, bir hayli ilginç de ondan. Politik semboller, kitlelerin usuna muhakkak politik bir mesaj verecek fotoğraflar ile girerler. Bu zaten propagandanın da bir parçasıdır. Kitlelere mal olmuş politik kişiler, kişilikleri ve eylemleri ile örtüşen, ama muhakkak bakışlarına sirayet etmiş fotoğrafları ile saklanır, anılırlar. İbrahim Kaypakkaya’nın o meşhur fotoğrafı ise, pek bu geleneğe uygun bir portre değil. Son iliklerine kadar düğmelenmiş ve fotoğrafa özel bir “mütevazılık” veren o gömlek ve hafifçe sağa yatırılmış o köylü kasketi arasındaki ifadeye bakınca, koca bir devletin, üzerine bilmem kaç bölük kolluk gücünü seferber ettiği bir yüze hiç mi hiç benzemiyor. İfade, masum ve hatta garip bir şekilde biraz muzip ve aslında bununla çelişecek şekilde dingin, rahatlatıcı çünkü. Dahası, o meşhur ifadenin Mona Lisa paradoksunu andırdığı dahi söylenebilir. Öyle ki, gülümsüyor mu, acı mı çekiyor, bir şey mi istiyor, yoksa bir hınzırlık mı planlıyor, anlamak güç. Ama bir şey var ki, o da, benzer konumdaki politik simgelerin toplumsal belleğe yerleşmiş ifadeleri ile ilgisi yok bu ifadenin. Hatta radikal bir politik kahramanın, taraftarlarının belleğine benzer bir yüz ifadesi ile girdiği başka bir örnek var mıdır, bilmiyorum. Bu konuda ezici bir çoğunlukla “sert” ifadeler tercih edilir çünkü.

Anısı mücadelemize rehber olsun!

Hiç yorum yok: